Posts

KENTSEL PEYZAJ TASARIMINDA AHŞAP MALZEME KULLANIMI-I

 1. GİRİŞ

İnsanoğlunun toplu yaşama ihtiyacından doğan kentler, geçmişten bugüne her koşulda doğayla bütünleşmeyi hedef almıştır. Tarihte ve günümüzde, kullanılabilir ve estetik açıdan güçlü kentler, doğayla bütünleşmeyi başarabilmiş kentlerdir.

Bireylerin sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılayan ortak kent mekanları ve bu mekanlara ait özel donatıların (kent mobilyalarının) toplum hayatındaki yeri ve önemi inkar edilemez bir gerçektir. Planlı ve çağdaş kentsel alanların (cadde, sokak, meydan vs.) hem kenti hem de kentin parçalarını tanımlayan ve yazılı olmayan kentsel karakteristikleri, kişilikleri vardır. Kente karakter kazandırmak, kentte yaşayanların yaşam statülerini arttırmak, kullanılabilir ve estetik bir yaşam alanı yaratmak bir başarıdır. Bu başarının özünde doğayı taklit etme, kenti doğaya entegre etme çabası yatmaktadır.

Doğayı taklit etmenin en akılcı ve kolay yolu, doğanın insanlığa sunduğu malzemelerin kullanılmasıdır. Bu doğal malzemeler arasında ahşap bütün cömertliği ile insanlığa hizmet etmiş, insanlığın yalnız barınma ihtiyacına değil görsel zevkine ve ısınma ihtiyacına da cevap vermiştir.

Ahşap farklı kullanımlar için farklı alternatifler sunabilen doğal bir malzemedir. Ahşabın çok yönlü kullanılabilirliği, estetik özellikleri, yüksek mukavemeti, işlene bilirliği gibi özellikleri, ahşabın oldukça fazla kullanılabilen bir malzeme olmasını sağlamaktadır. Tüm bu özellikleri ahşap malzemeyi kent mobilyası olarak vazgeçilmez kılmakta, her yaşta ve her kültürde insanı kendisine çekebilmektedir. Doğanın içinden gelmesi sebebi ile işlendikten sonra bile tamamen doğayla bütünleşebilme özelliğine sahip bu malzeme, kent karmaşası içerisinde insana doğa huzuru verebilmenin en iyi yollarından birisidir.

Ahşap yaşayan bir malzemedir. Bu özellik ahşabın bazı canlı türlerini bünyesine davet etmesine neden olmaktadır. Bu Şekilde bünyesinde farklı canlıları barındırabilen ahşap malzeme zamanla biyolojik bozulma ve çürümelere maruz kalabilmektedir. Canlı malzeme oluşundan kaynaklanan bu problemlere yangın tehlikesi eklendiğinde korumasız olan ahşabın kullanılabilirliğinin arttırılması ve bozulmaya uğramaması için çeşitli yöntemlerle emprenye edilmesi ve koruma altına alınması gerekmektedir.

İç ve dış mekan tasarımında ahşap kullanımı ancak ahşap malzemenin tanınmasıyla mümkündür. Malzemenin tasarım disiplinleri içinde kullanılması, diğer malzemelerle olan ilişkilerinin ortaya konması, kullanımının yaygınlaştırılması, kullanım ömrünün uzatılması, estetik ve fonksiyonel açıdan ahşap malzemenin özelliklerinin ortaya konması ile mümkün olacaktır.

2.1 Ahşap Malzeme

Ahşap malzemenin kentsel mekan içerisinde kullanım koşullarını değerlendirebilmesi için öncelikle malzemenin tanınması gerekmektedir.

Bitkiler aleminin ağaç ve ağaççık dediğimiz birimlerinin ana maddesi olan ahşap, doğal olarak yetişmiş organik bir cisim olup, selüloz, lignin ve hemiselülozlar olmak üzere üç ana maddeden meydana gelmektedir. Bunlardan selüloz, ahşaba eğilme yeteneği veren madde olup, kuru ahşap ağırlığının %50-60’ı kadardır. Lignin, gevrek bir madde olduğundan ahşabın direncini artırarak dik durmasını sağlar ve ahşabın yapısında % 14-23 kadar bulunmaktadır. Hemiselülozlar ise ahşap içerisinde % 15-25 oranında bulunup; karbon, oksijen, hidrojen ve kül maddelerinden (demir, silisyum, magnezyum, kalsiyum, sodyum ve potasyum) meydana gelmektedir.

İnsanlar tarafından ilk çağlardan beri kullanılan, bitki doku ve liflerinden oluşan, organik kökenli bir malzeme olan ahşaptan, zaman içerisinde çeşitli amaçlarla kullanılmak üzere çok sayıda madde ve mamul üretilmiştir. Hatta bugün için insanların dünyanın neresinde olursa olsun günlük yaşamlarında ahşap malzemeden ve ahşap ürünlerinden vazgeçmelerinin mümkün olmadığı söylenebilir.

Polimer kimyasının ürünü olan sentetik maddelerin geliştirilmesi ve bazı alanlarda ahşap malzemenin yerine kullanılmaya başlamasıyla ahşabın önemini kaybettiği ve zaman içerisinde kullanımının azalacağı iddiaları ortaya atılmış olmasına rağmen zaman içindeki teknolojik gelişmeler bu iddiayı doğrulamamıştır. Ahşap, insanlar tarafından tercih edilmekte olup hatta fert başına düşen ahşap tüketiminin bütün dünyada sürekli arttığı tahmin edilmektedir. Ahşaba dünya ekonomisinde bu önemli yeri kazandıran konu, onun çok yaygın bir Şekilde bulunuşu ve nispeten ucuz bir Şekilde sağlanabilmesi; bütün bunların yanında mukavemet, sertlik, elastikiyet, hafiflik, kolay Şekil verebilme ve işlenebilme özellikleri, ayrıca dayanıklılığının uygun madde ve vasıtalarla arttırılabilmesi gibi hiçbir malzemede birlikte bulunmayan birçok üstün özelliğe sahip olmasıdır. Ahşaba diğer hammaddeler yanında özellik kazandıran diğer bir husus da doğadaki varlığının daima yenilenebilmesi ve böylece tükenmez bir doğal kaynak niteliğini taşımasıdır.

2.2 Ahşabın Kimyasal Özellikleri

Ahşap çeşitli kimyasal bileşenlerden oluşur. Hücre çeperi içinde; karbon ( C ) %50, oksijen ( O ) %43, hidrojen ( H ) %6, azot ( N ) %1 vardır. Odun kısmını; selüloz %40-50, hemiselüloz %15-35, lignin %20-35, ekstraktif %1-3, kül %0,1-0,5 meydana getirir.

2.2.1 Ahşabın başlıca bileşenleri

Ahşap bileşenleri ağacın cinsine göre çok büyük farklar gösterebilir ancak ağaçta üstlendikleri görevler paraleldir.

Selüloz : Hücre duvarının ana katkı maddesidir, ahşabın fiziksel özelliklerinden eğilme ve çekmeye karşı mukavemet veren madde budur. Beyaz renktedir ve güneş ışığı etkisiyle rengini değiştirmez.

Hemiselüloz (odun polyosları): Pentoz ve heksos Şekerlerinin kısa polimerleridir. Hücre duvarını güçlendirir, depo madde görevi görür, geçit zarlarını ayarlar, su emicidir.

Lignin: Selüloz fibrilleri içinde yer alır. Ahşabın basınca karşı mukavemetini sağlar. Lignin eğilme yeteneği olmayan, selüloz liflerini birbirine bağlayan amorf bünyeli bir maddedir. Ağaçların sert olmasını sağlar ve ağaç dokusuna sonradan yerleşir. Esmer renkte olup güneş ışığı etkisiyle yer değiştirir.

2.2.2 Ağaç cinslerinde dayanıklılık 

Ağacın odunsu dokusu, diğer bitki dokularına göre daha dayanıklıdır. Bunun yanında dış odun salgıları (nişasta gibi) organizmaları kendine çeker ve ahşabın dayanıklılığını bozar. Tanen (kestane, meşe), reçine (çam, köknar,ladin), kreozot (sedir) gibi maddeler mikroorganizmaları yaşatmaz. Çürümeyi önleyen salgılar genetiktir. Cinsler arasında, cinsler içinde değişiklik gösterir. Bu bağlamda ağaç cinslerine göre dayanıklılık tablosu çizelge 1.1’ de verilmiştir.

Çizelge 1.1 Ağaç cinslerine göre dayanıklılık tablosu.

Çok dayanıklı ağaçlar

 

Orta derecede dayanıklı ağaçlar

Az dayanıklı ağaçlar

 

Meşe, melez çam, selvi, sedir, kestane, ceviz, porsuk, akasya, dut karaağaç Ladin, köknar, dişbudak, çam

 

Kavak, söğüt, at kestanesi, ıhlamur, akçaağaç, gürgen, kayın, çınar

 2.2.3 Bünyesel dayanıklılık

Ahşapta direncin azalması yüksek oranda rutubete bağlıdır. Kuru yerde saklanan ahşap uzun yıllar dayanır. Ahşabın çeşitli Şartlar karşısında gösterdiği bünyesel dayanıklılık çizelge 1.2’de verilmiştir.

Çizelge 1.2 Ahşabın çeşitli Şartlar karşısında gösterdiği dayanıklılık süreleri.

 

 

Ahşap cinsi

 

Havada

 

Toprakla temas halinde

 

Havada

 

Toprakla temas etmeden

Açıkta

Havada

 

Toprakla temas etmeden

 

Korunmuş

 

 

Tatlı suda

 

Dayanıklı geniş yapraklılar

Meşe, kestane, karaağaç, akasya, gürgen

 

8-12 yıl

 

60-120 yıl

 

200 yıl veya daha fazla

 

500 yıl veya daha fazla

 

Dayanıklı iğne yapraklılar

Kara çam

Diğer çamlar

 

12 yıldan fazla

 

8-12 yıl

 

50-100 yıl

 

40-90 yıl

 

 

150 yıldan fazla

 

 

500 yıl veya daha fazla

 

Az dayanıklı geniş yapraklılar

Dişbudak

Kayın

Kavak

Ihlamur

 

 

4-6 yıl

 

4 yıldan az

 

 

20-60 yıl

 

30 yıldan az

 

 

100 yıl veya daha fazla

50 yıl ve daha fazla

 

 

50-100 yıl

 

50 yıldan az

 

Az dayanıklı iğne yapraklılar

Köknar

Ladin

 

 

4 yıldan fazla

 

 

 

30-50 yıl

 

 

 

50 yıl ve daha fazla

 

 

 

50 yıldan az

 

 2.3 Ahşabın Fiziksel Özellikleri

Ahşabın fiziksel özellikleri dış görünüşünü oluşturmaktadır. Ahşabın türüne göre içinde bulundurduğu su miktarı, hücrelerinin duvar kalınlığı, liflerinin ve kabuğunun özelikleri onun fiziksel özelliklerini oluşturur. Bu özelikler ahşabın dayanıklılığını, işlene bilirliğini, rengini, dokusunu oluşturur ve ahşabın kullanım amacına yönelik olarak farklılıklar içerir

 2.3.1 Ahşabın yoğunluğu

Ahşap gözenekli olup hücreleri ve hücre duvarı kalınlığı çok çeşitlidir. Ancak hücre duvarının yoğunluğu sabittir (1500 kg/m3). Yoğunluk arttıkça organizmalara direnç artar ve yakmak, ateşlemek zorlaşır. Bu da ahşabın yapı malzemesi olarak kullanımına olanak verir.

Ahşabın birim hacminin ağırlığında, ahşapta bulunan havanın, suyun ve diğer bazı maddelerin de ağırlığı vardır. Özgül ağırlığı tespit edilecek ahşap malzemenin ağırlığı ve hacmi; içindeki su miktarına göre değişim göstermektedir. Özgül ağırlığın bilinmesiyle, ağacın mukavemeti ve çürüme ihtimali hakkında fikir sahibi olunabilmektedir.

Bazı ağaç türlerinin yoğunlukları:

-Balsa                                     175 kg/m3

-Yumuşak ağaçlar                  350-550 kg/m3

-Sert ağaçlar                           500-800 kg/m3

2.3.2 Ahşabın rutubeti

Ağaç bünyesinde su bulunduran bir materyaldir. Havadaki rutubetin bünyesine alması ve havaya rutubet vermesi sebebiyle ağaç, iklim Şartlarına göre farklı rutubet derecelerine sahip olmaktadır. Ahşabın yapısında oluşan nem değişikliği sonucu Şişme ve büzülmesine “ahşabın çalışması” denmektedir. Ahşabın çalışması yıllık halkalara teğet doğrultuda en fazla, lifler doğrultusunda ise en azdır. Ayrıca rutubet artışı, ahşabın mekanik mukavemetini de düşürücü bir rol oynamaktadır. Ahşap, dayanıklılığının arttırılması için uygun koşullarda, bünyesindeki nemin atılması amacıyla kurutulmaktadır.

Ahşabın rutubet miktarı; mukavemete, işleme kolaylığına, yapıştırmaya, ısı değerine, iletkenliğe, çürümeye, kurutma ve emprenyeye, cilalama ve bükme işlemlerine etki eder. Belirli bir bağıl nemli ortamda kalan ahşabın, bu nemle orantılı olarak rutubet oranı yani çok kurudur. Dolayısıyla çeker ve çatlar. Isıtılmayan, normal bir odada daha az kurudur, rutubeti % 16-18′ e yükselir. Dışarıda bulunan bir ahşap ise çok değişken nem değerleri etkisinde olduğundan, rutubeti sürekli değişir. Yağmurlu havada ıslanır, ancak rutubetinin fazlalığı çürümeye neden olmayacak kadar kısa sürer, ardından gelen daha kuru havada rutubetini kaybeder.

2.3.3 Ahşabın sertliği

Ahşabın, basınç veya vurma etkisiyle, bünyesine giren yabancı bir cisme karşı gösterdiği dirence sertlik denmektedir. Sertlik, özellikle ahşap birleşimlerde önemini göstermektedir. Birleşimlerde vida, çivi, kama gibi aletlerin kullanılması ve ahşabın çeşitli aletlerle işlenmeye elverişlilik durumu bu özelliğe bağlı olmaktadır.

Ahşap malzemenin, yoğunluğu arttıkça sertliği artar. Liflere dik doğrultuda sertliği fazla olan ahşabın ilkbahar odunu, yaz odunundan; dış odun, iç odundan daha yumuşaktır.

2.4 Ahşabın Üstün Özellikleri

Doğru seçim yapıldığı ve iyi işleme tekniği uygulandığı taktirde ahşap dış mekan düzenlemelerinde çok geniş bir kullanım alanı gösterebilen bir yapı malzemesidir. Ahşabın dış mekan kentsel donatı elemanlarında tercih edilmesinin sebepleri Şu Şekilde ifade edilebilir:

• Ahşap, psikolojik olarak insana sıcak gelen, insanda sempati uyandıran bir malzemedir. • Isıyı çok az iletmesinden dolayı ahşap malzeme temas halinde ekstrem duygulara (aşırı soğuk-aşırı sıcak) yol açmamaktadır.

• Kusurlu ahşap malzemenin yenisiyle kolayca değiştirilmesi mümkündür.

• Çarpma ve darbelerde çıkardığı gürültü, insanlar açısından genellikle rahatsız edici düzeyde olmamaktadır.

• Diğer malzemelerle karşılaştırıldığında yoğunluğuna göre direnç değerleri yüksektir. Çeşitli işlemlerle direnç değerleri ve sertliği arttırılabilir.

• Ahşap; değişik form, tekstür, strüktür, renk ve görünüşe sahip bir malzemedir.

• Ağaç malzeme, yağlı boya, vernik ve cila gibi maddelerle yüzey işlemleri uygulanmak suretiyle daha estetik bir hale getirilmeye müsaittir.

• Kullanımdan dolayı uğradığı eskime süreci boyunca koyu renk ve zengin görünüm kazanan başka bir materyal söz konusu değildir.

• Tutkal, çivi, vida ve cıvata ile birbiri ile veya diğer malzemelerle çeşitli Şekillerde birleştirilebilir.

• Çeşitli aletlerle işlenmeye ( kesme, rendeleme, delme, vs. ) elverişlidir.

• Ahşap malzemenin paslanması söz konusu değildir; soğuk haldeki sulandırılmış asit ve bazlardan zarar görmez.

2.4.1 Ahşabın termik özellikleri

Bilindiği gibi birçok malzeme sıcaklığın etkisiyle boyut ve hacmini değiştirmekte, yani genleşmektedir. Genleşen malzemelerin yük taşıma kapasitesi, yani direnci azalmaktadır. Yanmamasına rağmen çelik konstrüksiyonların sıcaklık etkisiyle genleşip çöktüğü bilinmektedir. Ahşap, sıcaklığın etkisi ile genleşmez. Rutubetini kaybederek kuruduğu için ahşabın direnci artar ki bu ahşabın önemli bir avantajını teşkil eder. Ancak, rutubet % 0 olduktan sonra sıcaklığın etkisiyle ahşapta çok az miktarda genleşme görülür. Bu, sadece bilimsel olarak anlamlıdır. Çünkü uygulamada ahşap rutubeti en kuru iklimde dahi % 5’in altına düşmez. Ahşabın ısı iletkenliği katsayısı (0,13W/mK) çok düşüktür. Ahşap ısının transferini engelleyen, havayla dolu hücreleri sayesinde alternatifi olan malzemelerden daha yüksek ısı yalıtımı sağlar. Dolayısıyla, ısınmış ya da soğumuş ahşabın dokunma yoluyla temaslarda insan vücudunda yol açtığı tahribat (etki) minimal düzeydedir. Oysa cam ısıyı ahşaba göre 23 kat, mermer 90 kat, demir 1650 kat ve alüminyum 7000 kat daha hızlı iletir. Diğer bir anlatımla ahşap ısıyı diğer yapı malzemelerinden daha iyi izole eden bir üstünlüğe sahiptir. Isı iletimindeki tasarrufundan dolayı özellikle insanla temas eden yüzeylerde; oturma birimleri; bank, salıncak v.s., kaydırak, tırmanma merdiveni v.s. ahşap kullanımı tercih edilmektedir.

Ahşabın spesifik ısısı yani l kg’ın sıcaklığını 1°C arttırmak veya azaltmak için gerekli olan ısı (enerji) yüksektir. Aynı sıcaklığa kadar ısıtabilmek için ahşabın, taştan ve betondan yaklaşık 2, demirden ise 3 kat daha fazla ısı enerjisine ihtiyaç vardır. Soğuma veya soğutma için tersi söz konusudur. Yani sıcaklığın bir derece azalması için ahşabın demirden 3 kat daha fazla enerji kaybetmesi gerekmektedir. Bu nedenle ahşap soğuk ya da sıcak tutulması gereken ortamlarda tercihen kullanılmaktadır.

2.4.2 Ahşabın akustik özellikleri

Ses izolasyonu malzemenin yüzey kütlesine, yani 1 m2 sinin kütlesine bağlıdır. Hafif bir malzeme olan ahşap, ses absorbsiyonu bakımından ideal bir malzemedir. Ahşap yapı malzemeleri; sesi absorbe ederek yankılanmasını, uğultu ve gürültüye dönüşmesini önler. Bu nedenle çoğunlukla açık konser alanları, açık tiyatrolarda tercih edilirler. Ahşapta sesin yayılma hızı, yani l saniyede aldığı yol, gaz ve sıvıdakinden daha fazladır ve metallerdekine yaklaşmaktadır. Diğer taraftan sürtünme nedeniyle malzeme içerisindeki ses enerjisi, ahşabın hafif olması dolayısı ile son derece azdır. Böylece meydana gelen ses enerjisi ışıma sureti ile azalmadan hızla yayılmaktadır. Malzemenin ses absorbsiyonunda, yapısı, yüzeyinin düzgün veya düzensiz ve pürüzlü oluşu, özgül ağırlığı, rutubet miktarı, kalınlığı, ısı derecesi ve ses frekansı oldukça etkilidir. Nitekim özgül ağırlığın yükselmesi, odun yapımı düzensizleşmesi, yüzeyin pürüzlüğü, rutubet ve ısının artması ses absorsiyonun miktarını artırır. Sürtünme neticesinde oluşan ses enerjisi kaybı da ahşapta hafifliği ve yapısıyla da ilintili olarak belirgin bir Şekilde düşüktür. Ayrıca ağaç malzemede liflere paralel yöndeki ses hızı, kurşun hariç, diğer metallerle aynıdır. Özgül ağırlığı düşük olmasına rağmen, ahşap malzemede ses hızı yüksektir. Buna benzer özellikleri sebebiyle ahşap çoğunlukla ses düzeninin gerekli olduğu (anfi tiyatrolar gibi) peyzaj alanlarında kullanılabilmektedir.

2.4.3 Ahşabın iletkenlik özellikleri

Ahşap, hücreli yapısı ve bu yapının temelini oluşturan maddenin selüloz olması nedeniyle; sıcak ve soğuğa karşı geçirimsiz bir maddedir. Isı iletkenliği özelliliği ahşabın cinsine göre değiştiği gibi; nem miktarı, lif doğrultusuna göre de farlılıklar göstermektedir .Ahşap iyice kurutulduğu takdirde, elektriği iletmemektedir. Tam kuru halde bulunan ahşap, etkili bir yalıtım maddesidir. Fakat ahşabın rutubet derecesinin artmasıyla birlikte, elektrik iletkenliği de hızlı ve belirli bir Şekilde artmaktadır. Elektrik iletkenliği, diğer özellikler gibi ağacın liflerinin yönüne göre değişim göstermektedir.

Tam kuru ahşabın elektrik akımına karşı gösterdiği direnç formaldehite eşittir. Yani içerisinde hiç su bulunmayan ahşap iyi bir elektrik izolatörüdür. Ahşabın nemi arttıkça elektrik direnci de artmakta, tam yaş durumunda suya eşit olmaktadır. Elektrik kaçağı, kapalı yerlerde kullanılan ve nem oranı yaklaşık % 8 olan ahşapta tehlikeli değildir. Özellikle açık alanlarda ahşap donatı elemanları kullanımı uygunsuz hava koşullarında oluşabilecek aşırı elektrik yüklenmeleri açısından insan sağlığı için koruyucu etki oluşturacaktır. Metal, plastik vb. birçok malzemede meydana gelen ve insan sağlığı bakımından zararlı olan statik elektriklenmenin ahşapta görülmemesi bakımından da ahşap sağlıklı bir malzemedir. Statik elektriklenmenin insan sağlığı üzerine yaptığı olumsuz etkiler son yıllarda yapılan çalışmalarla belirlenmiştir.

2.4.4 Ahşabın mukavemet özellikleri

Ahşabın liflerine paralel veya liflerine dik yönde, ahşabı ezmeye ve sıkıştırmaya çalışan kuvvete karşı gösterdiği direnç basınç direncidir. Bu direnç üzerinde; liflerin oluşturduğu açının, özgül ağırlığın, ağaçtaki su miktarının, sıcaklığın, budakların ve kimyasal maddelerin etkisi bulunmaktadır. Ahşabın basınç mukavemeti, çekme mukavemetinin yaklaşık yarısı kadardır. Bir ahşap çabuk çekme kuvvetleri altında fazla boy değişimi göstermezken, basınç kuvvetleri altında ezilmektedir. Tek veya iki taraftan tespit edilmiş olan bir ahşabın, liflerine dik olarak etki eden ve onu eğmeye çalışan kuvvete karşı gösterdiği dirence eğilme direnci denir. Özgül ağırlık, rutubet, budaklar, sıcaklık ve ağacın lif yönleri, eğilme direnci üzerinde etkili olmaktadırlar. Ahşabın liflere dik kesme mukavemeti, liflerine paralel kesme mukavemetine oranla 3-4 defa daha büyüktür. Ahşabın eğilme mukavemeti ise malzemenin elastisite modülü, geometrik Şekli ve boyutlarına bağlıdır. Ahşabın iki bitişik kesitini birbirinden ayırmak için ters yönlerde etki eden ve aynı düzlem içinde olmak Şartıyla, lifleri birbirinden ayırmaya çalışan kuvvetlere karşı gösterdiği direnç, çekme direncidir. Ahşabın birleşim yerlerinde veya çentik açılmış kısımlarında önemlidir.

Ahşap hafif olmasına rağmen mukavemeti yüksektir. Örneğin kütlesi 0.69 g/cm3 olan ahşabın çekme direnci 100 N/mm2, özgül kütlesi 7.89 g/cm3 olan çeliğin çekme direnci 500 N/mm2’dir. Çekme mukavemetinin özgül kütleye bölünmesiyle malzemenin uzunluğu veya ” kalite değeri ” elde edilir. Bu değer çubuk Şeklindeki malzemenin bir ucundan asıldığı zaman kendi ağırlığının etkisiyle kopacağı uzunluğu bildirir. İnşaat demirinin kopma uzunluğu 5.4 km, molibden çeliğinin 6.8 km, sertleştirilmiş yay çeliğinin 17.5 km‟ iken, ladin ahşabınınki 19.8 km, kayından yapılmış lamine ağaç malzemeninki ise 28,3 km’dir. Ahşap ile 250 m‟lik açıklılar kolayca geçilebilmektedir. Bu özelliğinden dolayı ahşap ve ahşap lamine kirişler, yarı açık spor sahaları gibi geniş açıklıklı yapılarda tercihen kullanılır.

Kent donatısı tüm kent nüfusuna hitap ettiğinden kişisel kullanım sıklığındaki frekans fazlalığı aşınma faktörünü ortaya koymakta, bu konuda mukavemeti güçlü ancak aşınma oranı düşük olan ahşabın belirtilen nedenlerle kullanımına oldukça sık yer verilmektedir.

2.4.5 Ahşabın estetik özellikleri

Ahşabın diğer özellikleri yansıra estetik özelliği de görselliğe önem veren kent insanı için önem taşımaktadır.

Estetik açıdan bakıldığında ahşap dekoratif bir malzemedir. Her ağacın kendisine özgü renk, desen ve kokusu vardır. Hatta desen, ağacın biçme ve kesim yönüne göre değişmektedir. Tür çeşitliği dikkate alındığında ahşap malzemenin, her zevke hitap 16 edecek renk ve desende bulunması mümkündür. Ahşap, özellikle açık renkli ağaç malzeme, istenilen renge kolayca boyanabilir ve verniklenebilir. Böylece renk ve desen varyasyonlarını daha da arttırmak mümkündür.

Estetik bütünlükle ortaya çıkmaktadır. Özellikle kentsel tasarımlarda dış mekanlarda canlı obje kullanımı, ahşabın neden doğal kent tasarım mobilyası olması gerektiğini açıklamaktadır. Estetik göz zevkidir, insanlığın tek bir ortak zevki vardır ve bu zevk ancak doğadır.

2.4.6 Ahşabın oksidasyon özellikleri

Oksijenin etkisiyle ahşabın renginde koyulaşma olmasına rağmen bu; metallerdeki anlamıyla bir paslanma değildir. Yani ahşap paslanmaz. Bu bakımdan ahşap, paslanma sorunu bulunan her yerde tercihen kullanılabilmektedir.

Doğanın vazgeçilmez tamamlayıcısı olan iklimsel yağış, hava koşulları (güneş, don, rüzgar v.s) ve suda kullanım ahşap dışında kullanılan tüm malzemelerin okside olmasına renk ve yapısında bozulmalara neden olacaktır. Bu sebeple ahşap iskele, oturma bankı, pergola, telefon kulübesi gibi peyzaj ögelerinde rahatlıkla kullanılabilir.

2.4.7 Ahşabın işlenebilme özellikleri

Ahşabın işlenmesi, tamiri ve bakımı çok kolaydır. Yıllarca kullanılan ahşap gerekli olan üst yüzey işlemlerinden geçirilirse tamamen yeni görünüm ve özellik kazanırken aynı durumdaki diğer malzemelerin işlenmesi, tamiri ve bakımı oldukça zor ve zaman alıcı bir takım işlemler gerektirir. Oldukça sert hava koşullarına maruz kalan peyzaj donatısının ahşap seçilmesi, onun çok farklı tasarımlara cevap vermesini ve sürekli yenilenip göz zevkine hitap etmesine olanak vermektedir.

2.5.8 Ahşabın çeşitlilik özellikleri

Yeryüzünde mevcut 5000 den fazla ağaç türünün özgül kütlesi, makroskobik ve mikroskobik yapıları ve bunlara bağlı fiziksel, termik, akustik, elektrik, mekanik vb. özellikleri birbirinden farklıdır. Ayrıca, her bir ağacın çeşitli kısımlarında dahi farklılıklar görülür. Bu çeşitlilik sayesinde her kullanım amacına uygun bir ağaç türü bulmak mümkündür. Örneğin, ortalama özgül kütlesi 0.13 g/cm3 ile 1.23 g/cm3 arasında değişen ağaçlardan hafif olanlar ısı izolasyonu ve ses absorbsiyonu; ağır olanlar ise taşıyıcı eleman olarak kullanılırlar. Peyzaj tasarımı farklı bölgeler için geliştirilen farklı tasarımlarda ahşabı çok çeşitli Şekillerde kullanabilmektedir.

2.5 Ahşabın Kusurları

Kentsel donatı elemanı olarak ağaç malzemenin kullanımının avantajları yanında sakıncalı tarafları da mevcuttur. Bunların nedenleri bilindiği taktirde giderilmesinin de kolay olduğu görülecektir. Ahşabın bu kusurlarını aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür.

2.5.1 Ahşabın çalışması

Ahşap higroskopik bir maddedir. Yani içinde bulunduğu havadan bünyesine su alır veya bünyesinden havaya su verir. Ahşabın nemi ile havanın nispi nemi arasında higroskopik bir denge vardır. Örneğin havanın sıcaklığı 20 °C ve nispi rutubeti % 55 ise ahşabın rutubeti %10‟dur. Aynı sıcaklıkta havanın nispi rutubeti %70 olursa ahşabın denge nemi %13’dür. Bu durumda ahşap havadan nem çeker. Aynı sıcaklıkta havanın nispi nemi %43 olursa ahşabın nemi %8 olmalıdır. Bunun için hava ahşaptan nem alır, ahşap rutubet kaybederek kurur. Ahşap bu özelliği sayesinde yaşam hacimlerindeki rutubeti dengeleyerek bir nevi rutubet regülatörü gibi görev yapmaktadır, ahşabın bu özelliği insan sağlığı bakımından faydalıdır. Sakıncalı olan, nem aldıkça ahşabın boyutunun ve hacminin büyümesi, nem kaybettikçe küçülmesidir. Buna ” ahşabın çalışması ” denir. Ahşap, liflere paralel ( boy ), radyal ( çap ) ve teğetsel ( çevre ) yönde farklı çalışır. Üç ayrı yöndeki farklı çalışmadan dolayı ahşabın nispi nemi değişeceğinden, değişim miktarına bağlı olarak Şişme, çekme, çatlama ve form bozuklukları meydana gelir. Ağacın üç ayrı yöndeki farklı çalışması, ağaç türlerine göre farklılık göstermektedir. Örneğin, bu miktar Çam odunlarında ortalama olarak lifler yönünde %1′ den az, radyal yönde %5, yıllık halkalara teğet yönde ise % 9 kadardır. Yıllık halkaların iç içe geçmiş konsantrik halkalar Şeklinde bükülmüş olması sebebiyle daralmalar daima gerilmelere sebep olmaktadır. Kerestenin öze doğru olan kısmından alınmış olması durumunda bükülmeler fazla olacağı için, bu durumda daralmalar daha fazla önem kazanır. Ayrıca, dallanma ve çatal kısımlar civarında lif düzensizliğinden ileri gelen anizotropi ( ahşabın çalışması ) de gerilmelere neden olmaktadır. Aynı durum ahşaptan yapılmış eşyalarda da görülür. Değişen ahşap rutubetine bağlı olarak ek yerlerinden açma, çatlama ve deformasyon olabilir. Bunu önlemenin tek çaresi ahşabı, kullanılacağı yerdeki denge rutubetine kadar kurutmaktır. Örneğin kaloriferli evlerde hava sıcaklığı 20 22 °C, nispi nemi % 30-55 civarında olduğu için ahşabın denge rutubeti yaklaşık % 70 ± % 1’dir. Bu durumda ahşap % 7 ye kadar kurutulursa ahşap çalışmaz ve yukarıda açıklanan sakıncaların hiç biri meydana gelmez.

2.5.2 Ahşabın çürümesi

Ahşap organik bir maddedir. Her organik madde gibi ahşap da bir kısım canlılar için gıda görevi görür. İnsanlar, ahşabı oluşturan selüloz ve lignini sindiremezler. Fakat bazı mantar ve böcekler sindirebilir yani onu gıda maddesi olarak kullanırlar. Böcekler ahşabı yiyerek delik ve yenik yolları açarlar. Böceklere göre nispeten daha zararlı olan mantarlar ise ahşabın kısmen veya tamamen çürümesine sebep olurlar. Bu zararları önlemede en iyi yöntem ahşabı böcek ve mantarlara karşı emprenye etmektir. Fakat kullanılan emprenye maddeleri aynı zamanda insanların ve diğer canlılar için zararlıdır. Bu bakımdan uygulamada genellikle sadece açık havada kullanılan ahşabı emprenye etmekle yetinilir. Çürümeye karşı alınabilecek diğer bir önlem, ahşabı kurutmaktır. Mantarların ahşaba arız olabilmesi için genel olarak ahşap rutubetinin yaklaşık %15’den fazla olması ve ahşabın içinde oksijen bulunması şarttır. Ahşap su içinde bekletilerek tam ” yaş ” duruma getirilirse, hücrelerin içindeki bütün boşluklar su ile dolduğu ve dolayısı ile ahşap içinde oksijen bulunmadığı için mantarlar ahşaba arız olamaz. Tomrukların havuzda bekletilmesinin başlıca sebebi budur. Su altı dışında ahşabı tam yaş durumunda kullanmak mümkün olmadığına göre, mantarlardan korumak için mutlaka kurutmak gereklidir. Isıtılan kapalı hacimlerde ahşabın çürümesi mümkün değildir. Bu tip yerlerde ahşabın nemi % 8 + 2 civarındadır. Bu nem sınırlarında mantarlar ahşaba zarar veremez. Rutubete maruz olmayan yerlerde bulunan yerüstü yapılarda ise emprenyesiz olarak kullanılan ahşabın rutubeti % 20 ve altında olmalıdır.

 kaynak: Filiz ÇETİNKAYA KARAFAKI/Ankara Üniversitesi 2009

 

PEYZAJ TASARIMINA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KAVRAMININ ENTEGRASYONU

Çağdaş peyzaj tasarımı, değişen yaşam biçimleri, kaynak değerlerinin korunması, artan nüfus ve bozulan çevre koşullarına adapte olma yolunda kapsamını geliştirerek yeni kavramları gündeme taşımaktadır. Bu bağlamda 21. yüzyıl peyzaj tasarımlarında sürdürülebilirlik ve çevresel koruma politikaları çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Peyzaj projelerinde sürdürülebilirlik, tasarım ve planlama alanında birçok yenilikçi yaklaşım için itici bir güç olmakta, dolayısı ile peyzaj mimarları projelerinde sürdürülebilir ilkeleri dikkate almaktadır. Bahçeden, kente, kentten doğa restorasyonuna kadar uzanan çok geniş alanda hizmet sunan peyzaj mimarlığında sürdürülebilir ilkeler dikkate alınarak konut ve yakın çevresinin tasarlanması bu bağlamda büyük önem arz etmektedir.

Doğa bilimlerinden mimarlığa, mühendisliğe, şehir ve bölge planlamaya ve güzel sanatlara kadar birçok disiplinde olduğu gibi peyzaj mimarlığının da temelinde tasarlama eylemi yatmaktadır. Bu bağlamda tasarımın ne olduğunun iyi kavranması ve öneminin anlaşılması gerekmektedir. Tasarım en genel tanımıyla herhangi bir şeyin biçimini zihinde canlandırıp kaleme alınabilecek ilk şeklini veya modelini hazırlamaktır. Nesnel gerçeklik ile doğrudan ilişkisi bulunmayan tasarım, algı ile kavram arasında bir bağlama aracıdır. Başka bir ifadeyle tasarım amaca yönelik düşünsel bir üretimdir. Tasarımın başarısı tasarımcının tasarım öğelerini (çizgi, form, renk, doku) ve ilkelerini (birlik, oran, ölçek, uyum, denge, simetri, ritim, zıtlık) ne derece etkin kullandığıyla yakın
ilişkilidir.

Çevrenin en iyi ne şekilde kullanılacağı konusunda ipuçları veren ve yol gösteren peyzaj tasarımında ise temel hedef peyzajları ve mekânları oluşturma ve değiştirme bağlamında; ekolojik, teknik, sanatsal ve estetik kriterler göz önüne alınarak fiziksel stratejiler ve biçimler oluşturmak, bitkisel tasarım ile insan ve çevresi arasında sürdürülebilir alışverişi temin etmektir.

Tarihsel süreçte, peyzaj ve çevre tasarımı, prehistorik devirlerde insanoğlunun kendine yaşama mekânı hazırlama gayesi ile tabiat içine yerleşerek çevresini ihtiyaçlarına göre kullanması ile başlamıştır. İnsanlığın doğuşu ile başlayan çok küçük ölçekteki peyzaj tasarımı (bahçe düzenlemesi) ise toplumsal yerleşmelerin artışı ile bilgisiz ve aşırı kullanımın çevresel yıkıma neden olması sonucunda yerini daha geniş ölçekli peyzaj tasarımlarına bırakmıştır. Tarihi devirlerde bilinçli bahçe düzenlemesine ilk defa Mısır, Mezopotamya, İran, Çin gibi doğu ülkelerinde rastlanmış, 17. yüzyılın Barok üslubunu benimseyen peyzaj mimarları doğal topografyayı insan yapısı bir geometrik düzene kavuşturmuş, 18. yüzyıldan itibaren İngiltere’de ortaya çıkan naturalistik bahçeler ise romantik muhalefetin ürünü olarak, açık alanı insan eliyle doğayı taklit eden bir biçimde düzenlemeye yönelmiştir. Türklerde ise tarihsel süreç içerisinde bahçe tasarımında kültür belirleyici bir unsur olmuş, toplumsal olaylardan felsefi ve dini yaklaşımlara
kadar çeşitli akımlardan etkilenen somut bir kültürel bileşen haline gelmiştir. Türklerin göçebelik döneminde doğa ile olan ilişkileri, yaylaklar ve kışlaklar sayesinde kurulmuş ve buralar Türkler için bahçe haline gelmiştir. Anadolu’ya yerleşerek sürekli devletler kurduklarında ise göçebelik kavramı ortadan kalkmış, 10. yüzyılda Türklerin bir kolunun İslam dinini kabul etmesiyle de doğa ve bahçe anlayışı yeni bir boyut kazanmıştır. Örneğin, doğu felsefesinde yer alan ve daha sonra dinsel inanç düzeyine yükselen “Cennet Bahçesi” düşüncesi bu ilişkiler içinde belki de en anlamlı ve somut olanı olarak nitelendirilebilir. Nitekim İslam dini Kur’an’da “Cennet Bahçeleri”ni tanımlamakta ve bu konuda özendirici uyarılarda bulunmaktadır. Kuşkusuz bu mesajların dünyada cenneti andıran bahçeler oluşturulmasına katkısı büyüktür. Türk yaşam biçimi ve birikiminin zaman boyutunda mekâna yansımasının en güzel örneklerini oluşturan Türk bahçeleri, Orta Asya’dan günümüze uzanan bir kültür köprüsüdür. Farklı dönemlerde yapılan bahçelerin o dönemin siyasi, sosyal, kültürel, dini, geleneksel ve ekonomik göstergelerinin bileşeni durumunda olduğu, bu bağlamda özellikle tarihçiler ve sosyologlar açısından bir hazine niteliği taşıdığı da unutulmamalıdır.

Peyzaj tasarımındaki bu tarihsel gelişim süreci, çevre kirliliğinin artışı, hammadde kaynaklarının tükenmesi, doğanın kendini yenileyemez oluşu vb. etkenlerden dolayı sürdürülebilirlik kavramı ile ilişkilendirilerek peyzaj mimarlığı disiplininin ana konularından biri olarak devam ettirilmiştir. Peyzaj mimarlığı doğa, planlama ve tasarım kavramlarını sistematik bir yapı içinde inceleyen; sanat, bilim, mühendislik ve teknolojiyi bir araya getirerek, alan kullanım kararlarına yönelik olarak, doğal ve kültürel kaynakların doğru biçimde değerlendirilerek, ekolojik-ekonomik-işlevsel, dolayısıyla sürdürülebilir olarak planlanması, yönetimi ve alan tasarımı ile uğraşan bir meslek disiplinidir. Bu çerçeveden baktığımızda sürdürülebilir kentlerin kaçınılmazları olan, çevre koruması, ekosistem ve kaynakların analizleri ve yönetimi, kırsal ve kentsel mekânların planlanması, çevresel etki değerlendirme çalışmalarının koordinasyonu, rekreasyonel alanların, kültürel alanların, kentsel açık mekânların, yaya bölgelerinin, karayolları,
endüstriyel ve tarım alanlarının planlama ve tasarımları ile alan kullanım kararlarına yönelik tüm çalışmaların, peyzaj mimarlarının görevleri arasında olduğu görülmektedir.

Bir peyzaj mimarı tasarım eylemine başlamadan önce sorunu ve buna bağlı olarak amacını iyi tanımlamalı ve amaca yönelik tasarım süreçlerini (ihtiyaç programının belirlenmesi, fizibilite etüdü, ön tasarım ve detaylı tasarım) en iyi şekilde yerine getirmeli, sürdürülebilirlik bağlamında tasarımını ele almalıdır. İşte bu noktada sorun, amaç, analiz, eskiz ve son ürün konusunda peyzaj mimarlığı öğrencilerine yön vermek amacı ile atölye çalışmaları üniversitelerin peyzaj mimarlığı bölümlerinde sürdürülmektedir.

Peyzaj mimarlığı tasarım eğitiminde gerçekleştirilen atölye çalışmalarının birincil hedefi ortaya konan herhangi bir tasarım sorununu çözmek ve bunu çözerken hedefler paralelinde çeşitli yöntemler geliştirmek ve bunların uygulanmasını sağlamaktır. Bu yöntemlerden birisi olan ve tasarımcı için bir başlangıç noktası sayılabilecek kavramsal yaklaşım, öğrencilerin temel çerçeveyi ve felsefeyi oluşturmasında yardımcı olmaktadır. Bu nedenle ilk olarak öğrencilerin eğitiminin ilk aşamalarında kavram geliştirmeye yönelik becerilerinin artırılması gerekmektedir. Kavramsal yaklaşım yöntemi bir düşüncenin bir hareket noktasının yaratılması ve bunun biçimle ortaya konulması olarak bilinir.

Tasarım Süreçleri

Tasarlama eylemi, ortaya konan problemin ilk aşamasından tamamlanma sürecine kadar aktif olan ve bu edim sırasında kullanılan araçsal eylem düzeninin adıdır. Esasında tasarlama eylemi, fiziksel çevremizde oluşturulan her türlü değişimi kapsamaktadır. Tasarımı yapan kişi olarak tasarımcı ise bir düşünme eyleminin parçası, hatta esas aktör olarak rol oynar.

Bir problemi belirleme ve onu çözüme ulaştırma işi olarak tasarım; içerisinde tespit, çözümleme ve düşünme gibi süreçleri barındırır. Öğrenilerek alınan bilgiler, zihinde oluşturduğu değişiklik ile yeni bilgi birikimleri ortaya koyar.Yeni bilgi senteziyle de tasarım problemi adeta kurgusal bir nitelik kazanarak, karmaşık ilişkiler strüktürünün bir basamağı haline gelir. Tam da bu nedenle ‘her tasarlama problemi kendi kişiliğine sahiptir’ denilebilir.

Bundan sonraki süreçte ise tasarlama aşamaları şekillenir. Bu aşamalar; bilgilerin elde edilmesi, probleme uygun olarak eldeki verilerin yorumlanması, tasarımcının karar verme yetisi ve tasarlama eylemi sonucunda elde edilen ürünün nasıl etkilere maruz kaldığının belirlenmesi, şeklinde yorumlanabilir. Yani tasarım süreci bir gereksinimin farkına varılması ile başlar, çalışmaya yönelik bir araştırma süreci ile devam eder, değerlendirme-yorumlama aşamasının ardından alınan cevapların kabul görme süreci ile sonlanır.

İhtiyaç programının 
belirlenmesi                                 Fizibilite Etüdü         →      Ön Tasarım           →     Detaylı    Tasarım

  • İhtiyaç Programının Belirlenmesi: Her tasarım süreci belirli istekler doğrultusunda şekillenir. Kullanıcı taleplerine ve tasarımcının öngörülerine bağlı olarak şekillenen ihtiyaç programı, mevcut durum ve imkanları gözetir. Bu aşamada bilimsel yazın çalışmalarından, görüşme ve anket tekniklerinden, görsel belgeler ve literatür çalışmalarından yararlanılır.
  • Fizibilite Etüdü: Bir projenin ekonomik potansiyelini ve pratikte uygulanabilirliğini belirlemek amacıyla teknik, finansal ve ekonomik verilerin araştırılma yöntemini oluşturur. Tasarım düşüncesinin eyleme dönüştürülmesinde gerekli olan bütçenin ve teknik altyapının, en etkin şekilde analiz edildiği süreçtir.
  • Ön Tasarım: Bu süreçte özellikle kavramsal yaklaşımlar ön plana çıkar. Kavram ve işlev arasındaki ilişkiler araştırılarak işlev şemaları oluşturulur. İşlev şemaları ile kavramsal çalışmaların bir anlamda buluştuğu tasarım düzlemi aşamasıdır. Fikirler ve buna bağlı yapılan analizlerin netleştiği, hatta somut dokümanlara dönüştüğü bu evrede fonksiyon ile birlikte estetik, biçim, renk, malzeme gibi kriterler tasarım sürecine eklemlenmiş olur. 
  • Detaylı Tasarım: Ön tasarım sonrası şekillenen projenin tüm yönleri ile detaylandırılmasını içeren süreçtir. Tüm mimari çizim detayları, kullanılan malzemeler, bitki seçimi ve bitkilendirme projeleri, gerçek ölçüleri ile detaylandırılarak nihai tasarıma ulaşılır. Bu anlamda bu aşama, projenin uygulanabilir hale geldiği süreçtir.

Tüm tasarlama süreçleri göz önünde alındığında kavramsal ve biçimsel yaklaşımın, tasarımın her aşamasında etkili olduğu görülmektedir. Bu noktada biçim ve kavram ilişkisi üzerine biraz daha eğilmek gerekir. Biçim, tasarımın her aşamasında mekânın fizikileştirilmesinde simgesel olarak rol alır. Formun biçimlenmesinde de kavramsal yaklaşımın ve eldeki programın önemi yadsınamaz.

Tasarımcı, tasarım sürecinde önce mekânsal özellikleri kavramaya başlar, sonrasında da mekânı fizikileştirir. Dolayısıyla biçimlendirmeye bağlı ve biçimden alınan bilgiler; hem semantik hem de sentaktik açıdan önemli girdileri oluşturur. Bu noktada bilginin kontrolü, bir tasarım stratejisi olarak gündemdedir.

Biçimsel ve kavramsal yaklaşım ikilisinin stratejileri farklı aşamalardan geçebildiği gibi kendi içlerinde de farklılık gösterebilir.

1. Biçim-program ilişkisi: Biçim ile program arasında biçimi birebir etkileyecek olan ilişki ilişkisi vardır veya yoktur olarak oluşan, hatta olgunlaşan düşünceleri içerir.

2. Örüntü ilişkisi: Bazı ilişkilerin mekânsal geometrisini bularak, yani bir örüntü oluşturarak tasarımsal ilişkileri fiziki ortama yansıtmayı sağlar.

3. Tipolojik ilişki: İşlev ve biçim arasındaki ilişkilerin analizinden kaynaklı, tip ve mekânsal/biçimsel tipleri analizi esas alan tipolojik çalışmalardır.

4. Biçim-söylem ilişkisi: Biçimi oluşturan ve tasarımın arka planında yatan kuramsal söylem ile mekânsal alt ilişki arasındaki, çoğunlukla gerilimli olan bir durumu belirtir.

5. Biçim-bilgi ilişkisi: Biçimlendirmenin bilgi içeriğini esas alan ilişkidir. Sentaktik (dizimsel) ve semantik (anlamsal) bilgi alışını içerir, farklı parametreleri ve değişkenleri barındırır.

6. Biçim-yorum ilişkisi: İdeolojik veya toplumsal bilgi içeriğini veya değer yargılarını mekânsal düzlemde yorumlama sürecidir.

7. Biçim karşıtı-biçim ilişkisi: Çoğunlukla tasarım stratejisinin, tasarım alanına yansıtılması ile oluşan soyut tekniği belirten ilişkidir. Bu ilişkide, biçim karşıtı biçimler üretmek bir strateji olarak ele alınabilir.

Sürdürülebilirlik Açısından Peyzaj Tasarımlarının Değerlendirilme Kriterleri

Günümüzün en önemli kavramlarından biri olan sürdürülebilirlik, devamlılık arz eden toplumsal, ekonomik veya ekolojik herhangi bir sistemin fonksiyonlarının kullanılan kaynakları bozmadan ve tüketmeden aralıksız olarak devam etmesini öngören, yüksek verimliliği hedefleyen anahtar bir kavramdır. Bu bağlamda çevresel tasarımla ilgilenen disiplinlerin tümü kentlerin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında aşağıdaki kriterler çerçevesinde hareket etmelidir.

  • Mikroklimatik Verilerin Etkin Şekilde Kullanımı: Güneşlenme, rüzgar yönleri, ısı, radyasyon gibi iklimsel veriler, planlamada, kentsel tasarımda, mimaride etkin ve enerji tasarrufu sağlayacak şekilde kullanılmalıdır.
  •  Enerji ve Maddesel Sakınım: Merkezi iş alanına ulaşmada, iç dolaşımında, merkezi iş alanlarının aydınlatma/ısıtma/ havalandırma vb. mikroklimatik ortamının (çevre/yapı ölçeklerinde) tasarlanmasında enerjinin minimum kullanımını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Enerji ve Atıkların Geri Kazanılması: Merkezi iş alanları içinde kullanılan elektrik, güneş, doğal gaz vb. enerjinin geri dönüşümüne ilişkin teknolojiler kullanılmalı, atıklar (katı/sıvı çöp, katı sıvı biyolojik atıklar vb.) yerinde ayrıştırılmalı, geri kazanım teknolojileri kullanılmalıdır.
  •  Enerji ve Maddesel Kaynakların Geliştirilmesi: Güneş enerjisi yapıların ısıtılması, aydınlatılmasında; biomass enerji, elektrik, alkolle çalışan çevre dostu araçları merkezi iş alanlarında; atıklar ısınma ve yakıt için kullanılmalı; geri kazandırılabilir atıklar (kağıt, cam, metaller, kimyasallar vb.) ayrıştırma tesisi kurularak geri kazandırılmalı, alanda mevcut yapı stoğu ekonomik ömrü dolana kadar kullanılmalı, daha sonra malzemesinden azami ölçüde yararlanılmalıdır.
  • Topografik Verilerin Etkin Şekilde Kullanımı: Araziden kaynaklanan altyapı, üstyapı sorunları minimize edilmelidir. Jeolojik yapı, toprak kabiliyeti, ve yapı inşaat alanında yer alan verimli topraklar yeşil alanların içlerine taşınarak değerlendirilmelidir. 
  • Doğal Kaynakların Etkin Şekilde Kullanımı: Günümüzde mevcut bitki örtüsü, akarsu, flora, fauna vb. doğal kaynaklar değerlendirilerek geliştirilmelidir. Kişi başına düşen merkezi iş alanları için yeşil standartlar olabildiğince arttırılmalı, meydanlar/alanlar/yapı içlerindeki yeşil oranı yüksek tutulmalıdır. 
  •  Bitki Örtüsünün Değerlendirilmesi: Var olan bitki örtüsünün planlamada geliştirilerek kullanımı, yöreye özgü bitki türlerinin araştırılması, parklar, açık, kapalı mekânlarda kullanımıdır.

Yukarıda yer alan ilkelerden hareketle peyzaj tasarım projelerini sürdürülebilirlik açısından 6 başlık altında inceleyebiliriz. Bunlar;

  •  Su toplama sistemleri entegrasyonu
  •  Yenilebilir enerji kullanımı 
  •  Doğal kaynak ve malzeme kullanımı
  •  Bitki seçimi 
  • Permakültür (doğal bahçe) 
  • Streuobst yöntemi

Mevcut yağmur suyunu toprak altında filtreledikten sonra depolayan sistemler kullanılarak bahçenin sulanması, bahçelerde tasarlanan 3 boyutlu elemanların çatılarında kullanılan fotovoltaik panellerlede enerji üretimi, sert zeminlerde ve 3 boyutlu elemanlarda yöreye özgü doğal malzeme kullanılarak üretim, taşıma ve uygulama aşamalarında en az enerji tüketilerek taşıma esnasında çevreye verilen zararın minimuma indirgenmesi, organik tarım ve sürdürülebilir ormancılık çalışmaları olarak adlandırılan permakültür alanların kullanımıyla da besin üretimi sağlanarak sürdürülebilir peyzaja katkı, tasarlanan permakültür alanlarının ortalarına meyve ağaçlarının dikilmesi yöntemi olarak adlandırılan Streuobst yöntemiyle de meyve ağaçları vasıtasıyla kuş ve böceklerin ortama çekilmesi ile üretilen besinlerin kalitesi ve lezzetinin artırılması sürdürülebilirliğe katkı sağlamaktadır.

Yukarıda bahsedilenlerden hareketle, bu çalışmada peyzaj mimarlığı öğrencilerinin seçtikleri bir kavram doğrultusunda bir konut çevresini, kullanıcı ihtiyaçları ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre açık ve yarı açık mekânların birim-bütün ilişkisi dikkate alınarak gerçekleştirdikleri atölye çalışmaları değerlendirilmekte, elde edilen kazanımlar aktarılmaktadır.

kaynak: Yalçın YAŞAR, Ertan DÜZGÜNEŞ/İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ SANAT VE TASARIM DERGİSİ/Cilt/Vol. 3 Sayı/No.7 (2013): 31-43