Posts

Çatı Bahçeleri ve Kent Yaşamındaki Yeri

Kaliteli bir kent yasamı binalar, yollar ve yesil alanlar arasındaki dengeli bir dağılımın sonucudur. Kent içerisindeki yesil alanların farklı kullanım türleri, yesil alanların islevleri, büyüklükleri ve hizmet alanları kentsel yasam kalitesi içerisindeki etkisini ortaya koymaktadır. Ancak büyük sehirlerde hızla artan nüfusun konut ihtiyacının karsılanması, özellikle sehir merkezleri ve yakın çevrelerindeki yesil alanların azalmasına yol açmaktadır. Sehirlerde arsaların emlak değerlerinin yüksek olması ve artan nüfusun yesil alan ihtiyacının karsılanması nedeniyle büyük sehirlerde binalarda atıl durumdaki mekanların değisik fonksiyonlarla kullanılması, teras yada çatıların çok amaçlı kullanımı yaklasımıyla çatıların yesil alan olarak büyük bir potansiyel teskil ettiği ortaya çıkmıstır. Yüzyıllardır insanlar gerek ekolojik gerekse estetik amaçlarla çatı ve teras bahçelerini kullanmaktadırlar. Çatı ve teras bahçeleri günümüzde kent insanına çok yakınlarında ulasabilecekleri yesil bir alan sağlamanın yanı sıra insanları dıs çevrenin olumsuz kosullarından da koruyabilen birer mekan olarak önem kazanmıstır. Çatı bahçelerini hem bina düzeyinde yesil alanlar hemde kent ünitesi düzeyinde yesil alanlar sınıfında değerlendirmek mümkündür. Bina düzeyinde çatı bahçelerine bakıldığı zaman; üzerinde çatı bahçesi bulunan bir binada çatı sisteminin ömrü uzamakta, ısı dengesi düzenlenmektedir. Kent ünitesi düzeyinde ise binalardaki çatılarda yesil alanların yaratılması, sehirdeki asırı sıcaklık etkilerini, yüzeysel akısı ve su kalitesini düzenlemektdir.

Büyük sehirlerde hızlı nüfus artısına bağlı olarak binalara olan ihtiyaç da artmaktadır. Bu durum sehir içinde ve yakın çevresindeki açık alanların ve yesil alanların azalmasına sebep olmakta ve kent içindeki arsaların fiyatları da artmaktadır.

Günümüz kentlerinde az katlı binalar ve müstakil bahçeli evler yerine çok katlı binaların yapıldığı görülmektedir. Büyük kentlerde bu durum daha hızlı gelismektedir. Kent merkezlerinde ve yakın çevrelerinde yapılan aktif ve pasif yesil alanlar ve konut düzeyindeki yesil alanlar halkın rekreatif ihtiyacını karsılamak için yeterli olamamaktadır. Yesil alan ve açık alanların gittikçe azaldığı kent ortamında sehir halkının yesil alanlara olan ihtiyacı planlanmıs çatı ve teras bahçeleri ile karsılanmaya çalısılmaktadır. Çatı ve teras bahçeleri kent içinde yarattıkları sağlıklı ve kaliteli kentsel çevreler nedeniyle yasamsal öneme sahiptirler.

Çatı ve teras bahçeleri kent içindeki aktif ve pasif yesil alanların yerini alamaz. Ancak; kent içindeki binaların yasanabilir olmasını sağlayarak aynı zamanda kuslar ve kelebekler için de yasam ortamı olustururlar. Çatı ve teras bahçelerini sadece bitkilendirilmis alanlar olarak kabul etmek doğru değildir. Bina düzeyinden kent düzeyine kadar olan yerlesim alanlarında yer alan çatı ve teras
bahçeleri kent ortamında sosyal iletisiminde sağlandığı ortak mekânlardır. Geçmisden günümüze insanlar gerek ekolojik gerekse estetik amaçlarla çatı ve teras bahçelerini tasarlamıs ve kullanmıslardır. Çatı ve teras bahçeleri bina düzeyinde insanların rekreatif ihtiyaçlarını karsılayan yesil alanlar olmalarının yanısıra tarihsel süreç içerisinde kimi zamanlar gösteris sembolü kimi zamanlarda insanları fiziksel çevre sartlarının olumsuzluğundan koruyan mekânlar olmuslardır.

ÇATI BAHÇELERİNİN İSLEVLERİ

ÇATI BAHÇELERİNİN TOPLUMSAL İLETİŞİMİ SAĞLAMA İSLEVLERİ

Çatı bahçeleri, bina düzeyinde yesil alan yaratma özelliği ile kentsel öneme sahip alanlardır. Çatı bahçeleri toplumsal rolü yüksek olan ortak kullanım mekanları olarak kabul edilebilinmektedir. Çünkü çatı bahçelerinde farklı insanların karsılasması, tanısması, konusması, kentsel yasamı paylasması mümkün olabilmektedir. Çatı bahçelerini sosyal ihtiyaçların karsılanması ve sosyo-kültürel süreklilik ve gelismenin sağlanması açısından, toplumsal iletisimin gerçeklestiği kültürel odak noktaları olarak da sınıflandırmak mümkündür.

ÇATI BAHÇELERİNİN EKONOMİ İŞLEVLERİ

Yenileme Maliyetinde Azalma

Günes ısığının UV ısınlarından daha koruyucu olması nedeniyle çatı bahçelerinde su yalıtım sisteminin ömrü çok uzun süreli olmaktadır.

Isınma Maliyetinde Azalma

Çatı bahçelerinde yapılan bitkisel düzenlemenin temelini olusturan toprak ısı yalıtımına olumlu yönde katkıda bulanan bir malzemedir. Bu sebeple çatı bahçesi uygulanan binalarda enerji maliyetlerinde düsmeler ortaya çıkmaktadır. Çatı bahçeleri aynı zamanda binayı günese karsı yüksek sıcaklıktan koruyarak, çatı sistemlerinin ömrünü de uzatmaktadır.

Drenaj Maliyetinde Azalma

Çatı bahçelerinde yağıs sularının önemli bir miktarı buharlasma nedeniyle tekrar doğaya dönmektedir. Doğaya dönüs sebebiyle drene edilecek su miktarında azalma olusmakta ve su miktarındaki azalma ise drenaj sistemindeki maliyeti azaltarak sehir kanalizasyon sistemindeki yükü düsürmektedir.

ÇATI BAHÇELERİNİN EKOLOJİK İŞLEVLERİ

Toz ve Duman Seviyelerinde Azalma

Çatı bahçeleri sahip oldukları bitkisel elemanlar yardımı ile havadaki toz ve diğer kirletici ve zararlı maddeleri absorbe eder. Havanın içindeki tehlikeli karbondioksit gazını emerek dısarıya oksijen gazını verir. Kentin mikro klimasını olumlu yönde etkiler.

Gürültü Seviyesindeki Azalma

Çatı bahçelerinde bitkisel düzenleme için kullanılan toprak ve bitki materyalinin kendisi ses yutuculuk özelliğine sahiptir. Bu nedenle hem bina içinde hem de bina yakın çevresinde meydana gelen gürültüyü azaltma islevi vardır.

Bitki ve Hayvanlar İçin Doğal Yerlesim

Çatı bahçeleri sehirlerde doğal yasam açısından büyük öneme sahiptirler. Büyük sehirlerde doğal habitatlar yok denecek kadar azdır. Bu sebeple bina düzeyinde yaratılan çatı bahçeleri kent içerisindeki yesil miktarını artırıp kisi basına düsen yesil alan miktarını da arttırırken aynı zamanda sehir içindeki habitatı ve bio-çesitliliği korumaya da yardımcı olurlar. Çatı bahçeleri “steril kentsel çevre” içinde, adeta bir vaha yasamını ortaya koyacak isleve sahiptirler. Binaların çatılarında tasarlanan bahçeler kuslar, arılar, kelebekler ve diğer böcekler için yer seviyesinden daha çekici olmaktadır.

ÇATI BAHÇELERİNİN REKREATİF (REKREASYON ) İŞLEVLERİ

Çatı bahçeleri aktif ve pasif rekreasyon imkanını sağlarlar. Yarattıkları rekreasyon imkanı ile doğayla dengeleyici ve stres dolu sehirlerde insan psikolojisi üzerinde olumlu rol oynayarak rahatlatıcı ve dinlendirici bir ortam yaratırlar. Çatı bahçelerinde dinlenme alanları, oyun ve spor alanlarına da yer verilerek kullanıcının rekreatif ihtiyaçları karsılanmıs olur. Çatı bahçelerinde kullanılan bitkilerle kullanıcının algılaması kontrol altına alınarak; kullanıcının duygusunu, gördüklerini, isittiklerini ve hissettiklerini kontrol ederek değistirmek de mümkündür.

ÇATI BAHÇELERİNİN TASARIMI

Bir binada çatı bahçesinin yapılacağına binanın projelendirme asamasında karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü binanın bulunduğu yerin mikroklimatik kosulları, binanın çatı alanı ve binanın niteliği (otel, ofis, konut v.s.) gibi özellikler, tasarım asamasında tasarımcıyı yönlendirecek ve tasarımcının, çatının teras mı yoksa eğimli mi olması gerektiğine karar vermesine yardımcı olacaktır. Çatı bahçesi yapılacak binanın çatı tipleri uygulanacak sistemler açısından önem tasımaktadır. Genellikle normal bir kırma çatı, düz bir çatı ve eğimli bir çatıda çatı bahçesi tasarlanabilir. Ancak %36 eğimi asan alanlarda özel önlemler alınması gerekmektedir. Çatı bahçeleri, genellikle %2 eğimli akıntıya sahip, iyi sekilde yalıtılmıs düz çatılara uygulanmaktadır. Düz çatıların performansı ve ömrü, su yalıtımı ve ısı yalıtımı tabakalarının konumu dahil birçok faktöre bağlıdır. Çatı bahçeleri tasarlanırken çatı alanının büyüklüğü dikkate alınmalıdır. Çatı bahçelerinin tasarımı yapılırken çatının tasıyabileceği yük hesaplandıktan sonra m²’ye düsen ağırlık göz önünde bulundurularak tasarım yapılmalıdır. (Bu hesaplamalarda yağmur ve kar yağıslarının ağırlığı, bitki toprağının kuru ve suya doymus hallerinin ağırlığı, insanların kullanıma açık olacaksa, insan yoğunluğu da değerlendirilmelidir ). Yeni yapılarda çatı, bahçe tasarımının öngörülen yükünü tasıyabilecek sekilde tasarlanabilir, eski yapılarda tasıyıcı elemanların kuvvetlendirilmesi ile m²’ ye düsen yük miktarı arttırılabilir.

Çatı bahçelerinin tasarımı yapılırken bölgenin makro ve mikro iklim kosulları ( günes, yağmur, rüzgar, sıcaklık ), çatı bahçesinin bakacağı cephe ( kuzey, güney, doğu, batı ) ve çatı bahçesinin fonksiyonu ve islevi, çatı bahçesinin kullanım yoğunlukları dikkate alınmalıdır. Peyzaj mimarı çatı bahçelerinin tasarım asamasında binanın yapısal analizlerinin yapılmasında insaat mühendisi veya mimardan yardım almalıdır. Burada amaç çatının farklı yerlerindeki ağırlık miktarının hesaplanmasıdır.

ÇATI BAHÇELERİNDE BİTKİSEL TASARIM

Çatı bahçelerinin bitkisel tasarımında iki türlü bitkilendirme tasarımı söz konusudur. Bitkilendirme biçimleri “Entansif bitkilendirme” ve “Ekstansif bitkilendirme” olarak isimlendirilir. Alanın özelliklerine uyacak karma bitkilendirme sekilleri de uygulanabilir. Çatı bahçelerinde yapılacak gerek entansif bitkilendirme gerekse ekstansif bitkilendirmenin basarılı olabilmesi için yeterli drenaj, yeterli su ve bitki gelisimi için yeterli ortamın sağlanmıs olması gerekmektedir.

Entansif Bitkilendirme

Entansif bitkilendirmelerde çim, yer örtücü, ağaççık ve ağaçlardan olusan bitkilendirme söz konusudur. Entansif, kelime anlamı olarak yoğun anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu tip bitkilendirmeler, sıklık olarak çok yoğun olmasa da toprak kalınlığı, kullanılan bitki türleri yada kullanılan sistemler olarak yoğundurlar. Entansif çatı bahçelerinde, bitkinin gelisimi için uygun ortamın sağlanması ağacın dikim çukuru boyutları ile iliskilidir. Dikim çukurunun alanı, ağacın büyüklüğü ve çesidine göre değisiklik gösterir.

Ekstansif Bitkilendirme

Ekstansif bitkilendirmelerde, yalnız bodur çalılar, tek yıllık yada çok yıllık yabani otlar ve çayır örtüsü kullanılmaktadır. Ekstansif, kelime anlamı olarak seyrek anlamına gelmektedir. Bu tip bitkilendirmeler, genelde alanı tamamen bitkiyle kaplayacak kadar sık bitkilendirmelerdir. Ancak gerek toprak kalınlıkları gerekse sistem olarak çok karmasık değildirler. Seçilen türler genellikle kuraklığa ve hatta zaman zaman su içinde kalmaya dayanıklı, rejenerasyon yeteneği yüksek, çok az bakım gerektiren, alçak boylu bitkilerdir. Bu türler, sığ ve az verimli topraklarda yasayabilen ve yatay yönde gelisen bitkilerdir. Ekstansif bitkilendirme ile olusturulan çatı bahçeleri dünyada “yesil çatı” olarak da adlandırılmaktadırlar. Bu tip bitkilendirmeler son dönemde oldukça rağbet görmektedir.

Sonuç olarak, günümüzde nüfusu hızla artan ve yesil alanları gittikçe azalmakta olan basda İstanbul olmak üzere bir çok büyük sehirlerde çatı bahçelerine olan ihtiyaç hızla artmaktadır. Çatı bahçeleri sehirlerde yüzeysel akısı dengeler. Kanalizasyona binen asırı yükü engeller. Binanın ısı dengesini düzenler. Sehirlerde sert yüzeylerin yarattığı asırı sıcaklıkları ya da diğer ekstrem iklim sartlarını düzenler. Çatı bahçeleri sahip oldukları ekolojik ve rekreatif islevleri ile sehirlerde doğal bir yasam alanı olusturmada ve sehir içinde kisi basına düsen yesil alan miktarının arttırılmasında önmeli rol oynar. Ancak çatı bahçeleri hiç bir zaman bir ormanın ya da doğadaki herhangi bir ekosistemin yerini alamaz Đstanbul kentinde yapılasmanın arttırılarak yesil alanların yok edilmesi ve yesil alanların yapılması gereken yerlerde ise yer alan binalarda çatı bahçeleri yapılarak kaybedilen yesil alanların kazanılmaya çalısılması doğru bir hareket olarak kabul edilebilinir. Sehir içindeki yesil alanların bütünlüğünün sağlanmasında yardımcı eleman olarak rol oynayan çatı bahçeleri sahip oldukları ekonomik, ekolojik ve rekreatif islevleri ile insan yasamında önemli rol oynarlar.

kaynak: Yrd. Doç. Dr. Yıldız AKSOY, Seda İÇMEK 

 

KENTSEL PEYZAJ TASARIMINDA AHŞAP MALZEME KULLANIMI-I

 1. GİRİŞ

İnsanoğlunun toplu yaşama ihtiyacından doğan kentler, geçmişten bugüne her koşulda doğayla bütünleşmeyi hedef almıştır. Tarihte ve günümüzde, kullanılabilir ve estetik açıdan güçlü kentler, doğayla bütünleşmeyi başarabilmiş kentlerdir.

Bireylerin sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılayan ortak kent mekanları ve bu mekanlara ait özel donatıların (kent mobilyalarının) toplum hayatındaki yeri ve önemi inkar edilemez bir gerçektir. Planlı ve çağdaş kentsel alanların (cadde, sokak, meydan vs.) hem kenti hem de kentin parçalarını tanımlayan ve yazılı olmayan kentsel karakteristikleri, kişilikleri vardır. Kente karakter kazandırmak, kentte yaşayanların yaşam statülerini arttırmak, kullanılabilir ve estetik bir yaşam alanı yaratmak bir başarıdır. Bu başarının özünde doğayı taklit etme, kenti doğaya entegre etme çabası yatmaktadır.

Doğayı taklit etmenin en akılcı ve kolay yolu, doğanın insanlığa sunduğu malzemelerin kullanılmasıdır. Bu doğal malzemeler arasında ahşap bütün cömertliği ile insanlığa hizmet etmiş, insanlığın yalnız barınma ihtiyacına değil görsel zevkine ve ısınma ihtiyacına da cevap vermiştir.

Ahşap farklı kullanımlar için farklı alternatifler sunabilen doğal bir malzemedir. Ahşabın çok yönlü kullanılabilirliği, estetik özellikleri, yüksek mukavemeti, işlene bilirliği gibi özellikleri, ahşabın oldukça fazla kullanılabilen bir malzeme olmasını sağlamaktadır. Tüm bu özellikleri ahşap malzemeyi kent mobilyası olarak vazgeçilmez kılmakta, her yaşta ve her kültürde insanı kendisine çekebilmektedir. Doğanın içinden gelmesi sebebi ile işlendikten sonra bile tamamen doğayla bütünleşebilme özelliğine sahip bu malzeme, kent karmaşası içerisinde insana doğa huzuru verebilmenin en iyi yollarından birisidir.

Ahşap yaşayan bir malzemedir. Bu özellik ahşabın bazı canlı türlerini bünyesine davet etmesine neden olmaktadır. Bu Şekilde bünyesinde farklı canlıları barındırabilen ahşap malzeme zamanla biyolojik bozulma ve çürümelere maruz kalabilmektedir. Canlı malzeme oluşundan kaynaklanan bu problemlere yangın tehlikesi eklendiğinde korumasız olan ahşabın kullanılabilirliğinin arttırılması ve bozulmaya uğramaması için çeşitli yöntemlerle emprenye edilmesi ve koruma altına alınması gerekmektedir.

İç ve dış mekan tasarımında ahşap kullanımı ancak ahşap malzemenin tanınmasıyla mümkündür. Malzemenin tasarım disiplinleri içinde kullanılması, diğer malzemelerle olan ilişkilerinin ortaya konması, kullanımının yaygınlaştırılması, kullanım ömrünün uzatılması, estetik ve fonksiyonel açıdan ahşap malzemenin özelliklerinin ortaya konması ile mümkün olacaktır.

2.1 Ahşap Malzeme

Ahşap malzemenin kentsel mekan içerisinde kullanım koşullarını değerlendirebilmesi için öncelikle malzemenin tanınması gerekmektedir.

Bitkiler aleminin ağaç ve ağaççık dediğimiz birimlerinin ana maddesi olan ahşap, doğal olarak yetişmiş organik bir cisim olup, selüloz, lignin ve hemiselülozlar olmak üzere üç ana maddeden meydana gelmektedir. Bunlardan selüloz, ahşaba eğilme yeteneği veren madde olup, kuru ahşap ağırlığının %50-60’ı kadardır. Lignin, gevrek bir madde olduğundan ahşabın direncini artırarak dik durmasını sağlar ve ahşabın yapısında % 14-23 kadar bulunmaktadır. Hemiselülozlar ise ahşap içerisinde % 15-25 oranında bulunup; karbon, oksijen, hidrojen ve kül maddelerinden (demir, silisyum, magnezyum, kalsiyum, sodyum ve potasyum) meydana gelmektedir.

İnsanlar tarafından ilk çağlardan beri kullanılan, bitki doku ve liflerinden oluşan, organik kökenli bir malzeme olan ahşaptan, zaman içerisinde çeşitli amaçlarla kullanılmak üzere çok sayıda madde ve mamul üretilmiştir. Hatta bugün için insanların dünyanın neresinde olursa olsun günlük yaşamlarında ahşap malzemeden ve ahşap ürünlerinden vazgeçmelerinin mümkün olmadığı söylenebilir.

Polimer kimyasının ürünü olan sentetik maddelerin geliştirilmesi ve bazı alanlarda ahşap malzemenin yerine kullanılmaya başlamasıyla ahşabın önemini kaybettiği ve zaman içerisinde kullanımının azalacağı iddiaları ortaya atılmış olmasına rağmen zaman içindeki teknolojik gelişmeler bu iddiayı doğrulamamıştır. Ahşap, insanlar tarafından tercih edilmekte olup hatta fert başına düşen ahşap tüketiminin bütün dünyada sürekli arttığı tahmin edilmektedir. Ahşaba dünya ekonomisinde bu önemli yeri kazandıran konu, onun çok yaygın bir Şekilde bulunuşu ve nispeten ucuz bir Şekilde sağlanabilmesi; bütün bunların yanında mukavemet, sertlik, elastikiyet, hafiflik, kolay Şekil verebilme ve işlenebilme özellikleri, ayrıca dayanıklılığının uygun madde ve vasıtalarla arttırılabilmesi gibi hiçbir malzemede birlikte bulunmayan birçok üstün özelliğe sahip olmasıdır. Ahşaba diğer hammaddeler yanında özellik kazandıran diğer bir husus da doğadaki varlığının daima yenilenebilmesi ve böylece tükenmez bir doğal kaynak niteliğini taşımasıdır.

2.2 Ahşabın Kimyasal Özellikleri

Ahşap çeşitli kimyasal bileşenlerden oluşur. Hücre çeperi içinde; karbon ( C ) %50, oksijen ( O ) %43, hidrojen ( H ) %6, azot ( N ) %1 vardır. Odun kısmını; selüloz %40-50, hemiselüloz %15-35, lignin %20-35, ekstraktif %1-3, kül %0,1-0,5 meydana getirir.

2.2.1 Ahşabın başlıca bileşenleri

Ahşap bileşenleri ağacın cinsine göre çok büyük farklar gösterebilir ancak ağaçta üstlendikleri görevler paraleldir.

Selüloz : Hücre duvarının ana katkı maddesidir, ahşabın fiziksel özelliklerinden eğilme ve çekmeye karşı mukavemet veren madde budur. Beyaz renktedir ve güneş ışığı etkisiyle rengini değiştirmez.

Hemiselüloz (odun polyosları): Pentoz ve heksos Şekerlerinin kısa polimerleridir. Hücre duvarını güçlendirir, depo madde görevi görür, geçit zarlarını ayarlar, su emicidir.

Lignin: Selüloz fibrilleri içinde yer alır. Ahşabın basınca karşı mukavemetini sağlar. Lignin eğilme yeteneği olmayan, selüloz liflerini birbirine bağlayan amorf bünyeli bir maddedir. Ağaçların sert olmasını sağlar ve ağaç dokusuna sonradan yerleşir. Esmer renkte olup güneş ışığı etkisiyle yer değiştirir.

2.2.2 Ağaç cinslerinde dayanıklılık 

Ağacın odunsu dokusu, diğer bitki dokularına göre daha dayanıklıdır. Bunun yanında dış odun salgıları (nişasta gibi) organizmaları kendine çeker ve ahşabın dayanıklılığını bozar. Tanen (kestane, meşe), reçine (çam, köknar,ladin), kreozot (sedir) gibi maddeler mikroorganizmaları yaşatmaz. Çürümeyi önleyen salgılar genetiktir. Cinsler arasında, cinsler içinde değişiklik gösterir. Bu bağlamda ağaç cinslerine göre dayanıklılık tablosu çizelge 1.1’ de verilmiştir.

Çizelge 1.1 Ağaç cinslerine göre dayanıklılık tablosu.

Çok dayanıklı ağaçlar

 

Orta derecede dayanıklı ağaçlar

Az dayanıklı ağaçlar

 

Meşe, melez çam, selvi, sedir, kestane, ceviz, porsuk, akasya, dut karaağaç Ladin, köknar, dişbudak, çam

 

Kavak, söğüt, at kestanesi, ıhlamur, akçaağaç, gürgen, kayın, çınar

 2.2.3 Bünyesel dayanıklılık

Ahşapta direncin azalması yüksek oranda rutubete bağlıdır. Kuru yerde saklanan ahşap uzun yıllar dayanır. Ahşabın çeşitli Şartlar karşısında gösterdiği bünyesel dayanıklılık çizelge 1.2’de verilmiştir.

Çizelge 1.2 Ahşabın çeşitli Şartlar karşısında gösterdiği dayanıklılık süreleri.

 

 

Ahşap cinsi

 

Havada

 

Toprakla temas halinde

 

Havada

 

Toprakla temas etmeden

Açıkta

Havada

 

Toprakla temas etmeden

 

Korunmuş

 

 

Tatlı suda

 

Dayanıklı geniş yapraklılar

Meşe, kestane, karaağaç, akasya, gürgen

 

8-12 yıl

 

60-120 yıl

 

200 yıl veya daha fazla

 

500 yıl veya daha fazla

 

Dayanıklı iğne yapraklılar

Kara çam

Diğer çamlar

 

12 yıldan fazla

 

8-12 yıl

 

50-100 yıl

 

40-90 yıl

 

 

150 yıldan fazla

 

 

500 yıl veya daha fazla

 

Az dayanıklı geniş yapraklılar

Dişbudak

Kayın

Kavak

Ihlamur

 

 

4-6 yıl

 

4 yıldan az

 

 

20-60 yıl

 

30 yıldan az

 

 

100 yıl veya daha fazla

50 yıl ve daha fazla

 

 

50-100 yıl

 

50 yıldan az

 

Az dayanıklı iğne yapraklılar

Köknar

Ladin

 

 

4 yıldan fazla

 

 

 

30-50 yıl

 

 

 

50 yıl ve daha fazla

 

 

 

50 yıldan az

 

 2.3 Ahşabın Fiziksel Özellikleri

Ahşabın fiziksel özellikleri dış görünüşünü oluşturmaktadır. Ahşabın türüne göre içinde bulundurduğu su miktarı, hücrelerinin duvar kalınlığı, liflerinin ve kabuğunun özelikleri onun fiziksel özelliklerini oluşturur. Bu özelikler ahşabın dayanıklılığını, işlene bilirliğini, rengini, dokusunu oluşturur ve ahşabın kullanım amacına yönelik olarak farklılıklar içerir

 2.3.1 Ahşabın yoğunluğu

Ahşap gözenekli olup hücreleri ve hücre duvarı kalınlığı çok çeşitlidir. Ancak hücre duvarının yoğunluğu sabittir (1500 kg/m3). Yoğunluk arttıkça organizmalara direnç artar ve yakmak, ateşlemek zorlaşır. Bu da ahşabın yapı malzemesi olarak kullanımına olanak verir.

Ahşabın birim hacminin ağırlığında, ahşapta bulunan havanın, suyun ve diğer bazı maddelerin de ağırlığı vardır. Özgül ağırlığı tespit edilecek ahşap malzemenin ağırlığı ve hacmi; içindeki su miktarına göre değişim göstermektedir. Özgül ağırlığın bilinmesiyle, ağacın mukavemeti ve çürüme ihtimali hakkında fikir sahibi olunabilmektedir.

Bazı ağaç türlerinin yoğunlukları:

-Balsa                                     175 kg/m3

-Yumuşak ağaçlar                  350-550 kg/m3

-Sert ağaçlar                           500-800 kg/m3

2.3.2 Ahşabın rutubeti

Ağaç bünyesinde su bulunduran bir materyaldir. Havadaki rutubetin bünyesine alması ve havaya rutubet vermesi sebebiyle ağaç, iklim Şartlarına göre farklı rutubet derecelerine sahip olmaktadır. Ahşabın yapısında oluşan nem değişikliği sonucu Şişme ve büzülmesine “ahşabın çalışması” denmektedir. Ahşabın çalışması yıllık halkalara teğet doğrultuda en fazla, lifler doğrultusunda ise en azdır. Ayrıca rutubet artışı, ahşabın mekanik mukavemetini de düşürücü bir rol oynamaktadır. Ahşap, dayanıklılığının arttırılması için uygun koşullarda, bünyesindeki nemin atılması amacıyla kurutulmaktadır.

Ahşabın rutubet miktarı; mukavemete, işleme kolaylığına, yapıştırmaya, ısı değerine, iletkenliğe, çürümeye, kurutma ve emprenyeye, cilalama ve bükme işlemlerine etki eder. Belirli bir bağıl nemli ortamda kalan ahşabın, bu nemle orantılı olarak rutubet oranı yani çok kurudur. Dolayısıyla çeker ve çatlar. Isıtılmayan, normal bir odada daha az kurudur, rutubeti % 16-18′ e yükselir. Dışarıda bulunan bir ahşap ise çok değişken nem değerleri etkisinde olduğundan, rutubeti sürekli değişir. Yağmurlu havada ıslanır, ancak rutubetinin fazlalığı çürümeye neden olmayacak kadar kısa sürer, ardından gelen daha kuru havada rutubetini kaybeder.

2.3.3 Ahşabın sertliği

Ahşabın, basınç veya vurma etkisiyle, bünyesine giren yabancı bir cisme karşı gösterdiği dirence sertlik denmektedir. Sertlik, özellikle ahşap birleşimlerde önemini göstermektedir. Birleşimlerde vida, çivi, kama gibi aletlerin kullanılması ve ahşabın çeşitli aletlerle işlenmeye elverişlilik durumu bu özelliğe bağlı olmaktadır.

Ahşap malzemenin, yoğunluğu arttıkça sertliği artar. Liflere dik doğrultuda sertliği fazla olan ahşabın ilkbahar odunu, yaz odunundan; dış odun, iç odundan daha yumuşaktır.

2.4 Ahşabın Üstün Özellikleri

Doğru seçim yapıldığı ve iyi işleme tekniği uygulandığı taktirde ahşap dış mekan düzenlemelerinde çok geniş bir kullanım alanı gösterebilen bir yapı malzemesidir. Ahşabın dış mekan kentsel donatı elemanlarında tercih edilmesinin sebepleri Şu Şekilde ifade edilebilir:

• Ahşap, psikolojik olarak insana sıcak gelen, insanda sempati uyandıran bir malzemedir. • Isıyı çok az iletmesinden dolayı ahşap malzeme temas halinde ekstrem duygulara (aşırı soğuk-aşırı sıcak) yol açmamaktadır.

• Kusurlu ahşap malzemenin yenisiyle kolayca değiştirilmesi mümkündür.

• Çarpma ve darbelerde çıkardığı gürültü, insanlar açısından genellikle rahatsız edici düzeyde olmamaktadır.

• Diğer malzemelerle karşılaştırıldığında yoğunluğuna göre direnç değerleri yüksektir. Çeşitli işlemlerle direnç değerleri ve sertliği arttırılabilir.

• Ahşap; değişik form, tekstür, strüktür, renk ve görünüşe sahip bir malzemedir.

• Ağaç malzeme, yağlı boya, vernik ve cila gibi maddelerle yüzey işlemleri uygulanmak suretiyle daha estetik bir hale getirilmeye müsaittir.

• Kullanımdan dolayı uğradığı eskime süreci boyunca koyu renk ve zengin görünüm kazanan başka bir materyal söz konusu değildir.

• Tutkal, çivi, vida ve cıvata ile birbiri ile veya diğer malzemelerle çeşitli Şekillerde birleştirilebilir.

• Çeşitli aletlerle işlenmeye ( kesme, rendeleme, delme, vs. ) elverişlidir.

• Ahşap malzemenin paslanması söz konusu değildir; soğuk haldeki sulandırılmış asit ve bazlardan zarar görmez.

2.4.1 Ahşabın termik özellikleri

Bilindiği gibi birçok malzeme sıcaklığın etkisiyle boyut ve hacmini değiştirmekte, yani genleşmektedir. Genleşen malzemelerin yük taşıma kapasitesi, yani direnci azalmaktadır. Yanmamasına rağmen çelik konstrüksiyonların sıcaklık etkisiyle genleşip çöktüğü bilinmektedir. Ahşap, sıcaklığın etkisi ile genleşmez. Rutubetini kaybederek kuruduğu için ahşabın direnci artar ki bu ahşabın önemli bir avantajını teşkil eder. Ancak, rutubet % 0 olduktan sonra sıcaklığın etkisiyle ahşapta çok az miktarda genleşme görülür. Bu, sadece bilimsel olarak anlamlıdır. Çünkü uygulamada ahşap rutubeti en kuru iklimde dahi % 5’in altına düşmez. Ahşabın ısı iletkenliği katsayısı (0,13W/mK) çok düşüktür. Ahşap ısının transferini engelleyen, havayla dolu hücreleri sayesinde alternatifi olan malzemelerden daha yüksek ısı yalıtımı sağlar. Dolayısıyla, ısınmış ya da soğumuş ahşabın dokunma yoluyla temaslarda insan vücudunda yol açtığı tahribat (etki) minimal düzeydedir. Oysa cam ısıyı ahşaba göre 23 kat, mermer 90 kat, demir 1650 kat ve alüminyum 7000 kat daha hızlı iletir. Diğer bir anlatımla ahşap ısıyı diğer yapı malzemelerinden daha iyi izole eden bir üstünlüğe sahiptir. Isı iletimindeki tasarrufundan dolayı özellikle insanla temas eden yüzeylerde; oturma birimleri; bank, salıncak v.s., kaydırak, tırmanma merdiveni v.s. ahşap kullanımı tercih edilmektedir.

Ahşabın spesifik ısısı yani l kg’ın sıcaklığını 1°C arttırmak veya azaltmak için gerekli olan ısı (enerji) yüksektir. Aynı sıcaklığa kadar ısıtabilmek için ahşabın, taştan ve betondan yaklaşık 2, demirden ise 3 kat daha fazla ısı enerjisine ihtiyaç vardır. Soğuma veya soğutma için tersi söz konusudur. Yani sıcaklığın bir derece azalması için ahşabın demirden 3 kat daha fazla enerji kaybetmesi gerekmektedir. Bu nedenle ahşap soğuk ya da sıcak tutulması gereken ortamlarda tercihen kullanılmaktadır.

2.4.2 Ahşabın akustik özellikleri

Ses izolasyonu malzemenin yüzey kütlesine, yani 1 m2 sinin kütlesine bağlıdır. Hafif bir malzeme olan ahşap, ses absorbsiyonu bakımından ideal bir malzemedir. Ahşap yapı malzemeleri; sesi absorbe ederek yankılanmasını, uğultu ve gürültüye dönüşmesini önler. Bu nedenle çoğunlukla açık konser alanları, açık tiyatrolarda tercih edilirler. Ahşapta sesin yayılma hızı, yani l saniyede aldığı yol, gaz ve sıvıdakinden daha fazladır ve metallerdekine yaklaşmaktadır. Diğer taraftan sürtünme nedeniyle malzeme içerisindeki ses enerjisi, ahşabın hafif olması dolayısı ile son derece azdır. Böylece meydana gelen ses enerjisi ışıma sureti ile azalmadan hızla yayılmaktadır. Malzemenin ses absorbsiyonunda, yapısı, yüzeyinin düzgün veya düzensiz ve pürüzlü oluşu, özgül ağırlığı, rutubet miktarı, kalınlığı, ısı derecesi ve ses frekansı oldukça etkilidir. Nitekim özgül ağırlığın yükselmesi, odun yapımı düzensizleşmesi, yüzeyin pürüzlüğü, rutubet ve ısının artması ses absorsiyonun miktarını artırır. Sürtünme neticesinde oluşan ses enerjisi kaybı da ahşapta hafifliği ve yapısıyla da ilintili olarak belirgin bir Şekilde düşüktür. Ayrıca ağaç malzemede liflere paralel yöndeki ses hızı, kurşun hariç, diğer metallerle aynıdır. Özgül ağırlığı düşük olmasına rağmen, ahşap malzemede ses hızı yüksektir. Buna benzer özellikleri sebebiyle ahşap çoğunlukla ses düzeninin gerekli olduğu (anfi tiyatrolar gibi) peyzaj alanlarında kullanılabilmektedir.

2.4.3 Ahşabın iletkenlik özellikleri

Ahşap, hücreli yapısı ve bu yapının temelini oluşturan maddenin selüloz olması nedeniyle; sıcak ve soğuğa karşı geçirimsiz bir maddedir. Isı iletkenliği özelliliği ahşabın cinsine göre değiştiği gibi; nem miktarı, lif doğrultusuna göre de farlılıklar göstermektedir .Ahşap iyice kurutulduğu takdirde, elektriği iletmemektedir. Tam kuru halde bulunan ahşap, etkili bir yalıtım maddesidir. Fakat ahşabın rutubet derecesinin artmasıyla birlikte, elektrik iletkenliği de hızlı ve belirli bir Şekilde artmaktadır. Elektrik iletkenliği, diğer özellikler gibi ağacın liflerinin yönüne göre değişim göstermektedir.

Tam kuru ahşabın elektrik akımına karşı gösterdiği direnç formaldehite eşittir. Yani içerisinde hiç su bulunmayan ahşap iyi bir elektrik izolatörüdür. Ahşabın nemi arttıkça elektrik direnci de artmakta, tam yaş durumunda suya eşit olmaktadır. Elektrik kaçağı, kapalı yerlerde kullanılan ve nem oranı yaklaşık % 8 olan ahşapta tehlikeli değildir. Özellikle açık alanlarda ahşap donatı elemanları kullanımı uygunsuz hava koşullarında oluşabilecek aşırı elektrik yüklenmeleri açısından insan sağlığı için koruyucu etki oluşturacaktır. Metal, plastik vb. birçok malzemede meydana gelen ve insan sağlığı bakımından zararlı olan statik elektriklenmenin ahşapta görülmemesi bakımından da ahşap sağlıklı bir malzemedir. Statik elektriklenmenin insan sağlığı üzerine yaptığı olumsuz etkiler son yıllarda yapılan çalışmalarla belirlenmiştir.

2.4.4 Ahşabın mukavemet özellikleri

Ahşabın liflerine paralel veya liflerine dik yönde, ahşabı ezmeye ve sıkıştırmaya çalışan kuvvete karşı gösterdiği direnç basınç direncidir. Bu direnç üzerinde; liflerin oluşturduğu açının, özgül ağırlığın, ağaçtaki su miktarının, sıcaklığın, budakların ve kimyasal maddelerin etkisi bulunmaktadır. Ahşabın basınç mukavemeti, çekme mukavemetinin yaklaşık yarısı kadardır. Bir ahşap çabuk çekme kuvvetleri altında fazla boy değişimi göstermezken, basınç kuvvetleri altında ezilmektedir. Tek veya iki taraftan tespit edilmiş olan bir ahşabın, liflerine dik olarak etki eden ve onu eğmeye çalışan kuvvete karşı gösterdiği dirence eğilme direnci denir. Özgül ağırlık, rutubet, budaklar, sıcaklık ve ağacın lif yönleri, eğilme direnci üzerinde etkili olmaktadırlar. Ahşabın liflere dik kesme mukavemeti, liflerine paralel kesme mukavemetine oranla 3-4 defa daha büyüktür. Ahşabın eğilme mukavemeti ise malzemenin elastisite modülü, geometrik Şekli ve boyutlarına bağlıdır. Ahşabın iki bitişik kesitini birbirinden ayırmak için ters yönlerde etki eden ve aynı düzlem içinde olmak Şartıyla, lifleri birbirinden ayırmaya çalışan kuvvetlere karşı gösterdiği direnç, çekme direncidir. Ahşabın birleşim yerlerinde veya çentik açılmış kısımlarında önemlidir.

Ahşap hafif olmasına rağmen mukavemeti yüksektir. Örneğin kütlesi 0.69 g/cm3 olan ahşabın çekme direnci 100 N/mm2, özgül kütlesi 7.89 g/cm3 olan çeliğin çekme direnci 500 N/mm2’dir. Çekme mukavemetinin özgül kütleye bölünmesiyle malzemenin uzunluğu veya ” kalite değeri ” elde edilir. Bu değer çubuk Şeklindeki malzemenin bir ucundan asıldığı zaman kendi ağırlığının etkisiyle kopacağı uzunluğu bildirir. İnşaat demirinin kopma uzunluğu 5.4 km, molibden çeliğinin 6.8 km, sertleştirilmiş yay çeliğinin 17.5 km‟ iken, ladin ahşabınınki 19.8 km, kayından yapılmış lamine ağaç malzemeninki ise 28,3 km’dir. Ahşap ile 250 m‟lik açıklılar kolayca geçilebilmektedir. Bu özelliğinden dolayı ahşap ve ahşap lamine kirişler, yarı açık spor sahaları gibi geniş açıklıklı yapılarda tercihen kullanılır.

Kent donatısı tüm kent nüfusuna hitap ettiğinden kişisel kullanım sıklığındaki frekans fazlalığı aşınma faktörünü ortaya koymakta, bu konuda mukavemeti güçlü ancak aşınma oranı düşük olan ahşabın belirtilen nedenlerle kullanımına oldukça sık yer verilmektedir.

2.4.5 Ahşabın estetik özellikleri

Ahşabın diğer özellikleri yansıra estetik özelliği de görselliğe önem veren kent insanı için önem taşımaktadır.

Estetik açıdan bakıldığında ahşap dekoratif bir malzemedir. Her ağacın kendisine özgü renk, desen ve kokusu vardır. Hatta desen, ağacın biçme ve kesim yönüne göre değişmektedir. Tür çeşitliği dikkate alındığında ahşap malzemenin, her zevke hitap 16 edecek renk ve desende bulunması mümkündür. Ahşap, özellikle açık renkli ağaç malzeme, istenilen renge kolayca boyanabilir ve verniklenebilir. Böylece renk ve desen varyasyonlarını daha da arttırmak mümkündür.

Estetik bütünlükle ortaya çıkmaktadır. Özellikle kentsel tasarımlarda dış mekanlarda canlı obje kullanımı, ahşabın neden doğal kent tasarım mobilyası olması gerektiğini açıklamaktadır. Estetik göz zevkidir, insanlığın tek bir ortak zevki vardır ve bu zevk ancak doğadır.

2.4.6 Ahşabın oksidasyon özellikleri

Oksijenin etkisiyle ahşabın renginde koyulaşma olmasına rağmen bu; metallerdeki anlamıyla bir paslanma değildir. Yani ahşap paslanmaz. Bu bakımdan ahşap, paslanma sorunu bulunan her yerde tercihen kullanılabilmektedir.

Doğanın vazgeçilmez tamamlayıcısı olan iklimsel yağış, hava koşulları (güneş, don, rüzgar v.s) ve suda kullanım ahşap dışında kullanılan tüm malzemelerin okside olmasına renk ve yapısında bozulmalara neden olacaktır. Bu sebeple ahşap iskele, oturma bankı, pergola, telefon kulübesi gibi peyzaj ögelerinde rahatlıkla kullanılabilir.

2.4.7 Ahşabın işlenebilme özellikleri

Ahşabın işlenmesi, tamiri ve bakımı çok kolaydır. Yıllarca kullanılan ahşap gerekli olan üst yüzey işlemlerinden geçirilirse tamamen yeni görünüm ve özellik kazanırken aynı durumdaki diğer malzemelerin işlenmesi, tamiri ve bakımı oldukça zor ve zaman alıcı bir takım işlemler gerektirir. Oldukça sert hava koşullarına maruz kalan peyzaj donatısının ahşap seçilmesi, onun çok farklı tasarımlara cevap vermesini ve sürekli yenilenip göz zevkine hitap etmesine olanak vermektedir.

2.5.8 Ahşabın çeşitlilik özellikleri

Yeryüzünde mevcut 5000 den fazla ağaç türünün özgül kütlesi, makroskobik ve mikroskobik yapıları ve bunlara bağlı fiziksel, termik, akustik, elektrik, mekanik vb. özellikleri birbirinden farklıdır. Ayrıca, her bir ağacın çeşitli kısımlarında dahi farklılıklar görülür. Bu çeşitlilik sayesinde her kullanım amacına uygun bir ağaç türü bulmak mümkündür. Örneğin, ortalama özgül kütlesi 0.13 g/cm3 ile 1.23 g/cm3 arasında değişen ağaçlardan hafif olanlar ısı izolasyonu ve ses absorbsiyonu; ağır olanlar ise taşıyıcı eleman olarak kullanılırlar. Peyzaj tasarımı farklı bölgeler için geliştirilen farklı tasarımlarda ahşabı çok çeşitli Şekillerde kullanabilmektedir.

2.5 Ahşabın Kusurları

Kentsel donatı elemanı olarak ağaç malzemenin kullanımının avantajları yanında sakıncalı tarafları da mevcuttur. Bunların nedenleri bilindiği taktirde giderilmesinin de kolay olduğu görülecektir. Ahşabın bu kusurlarını aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür.

2.5.1 Ahşabın çalışması

Ahşap higroskopik bir maddedir. Yani içinde bulunduğu havadan bünyesine su alır veya bünyesinden havaya su verir. Ahşabın nemi ile havanın nispi nemi arasında higroskopik bir denge vardır. Örneğin havanın sıcaklığı 20 °C ve nispi rutubeti % 55 ise ahşabın rutubeti %10‟dur. Aynı sıcaklıkta havanın nispi rutubeti %70 olursa ahşabın denge nemi %13’dür. Bu durumda ahşap havadan nem çeker. Aynı sıcaklıkta havanın nispi nemi %43 olursa ahşabın nemi %8 olmalıdır. Bunun için hava ahşaptan nem alır, ahşap rutubet kaybederek kurur. Ahşap bu özelliği sayesinde yaşam hacimlerindeki rutubeti dengeleyerek bir nevi rutubet regülatörü gibi görev yapmaktadır, ahşabın bu özelliği insan sağlığı bakımından faydalıdır. Sakıncalı olan, nem aldıkça ahşabın boyutunun ve hacminin büyümesi, nem kaybettikçe küçülmesidir. Buna ” ahşabın çalışması ” denir. Ahşap, liflere paralel ( boy ), radyal ( çap ) ve teğetsel ( çevre ) yönde farklı çalışır. Üç ayrı yöndeki farklı çalışmadan dolayı ahşabın nispi nemi değişeceğinden, değişim miktarına bağlı olarak Şişme, çekme, çatlama ve form bozuklukları meydana gelir. Ağacın üç ayrı yöndeki farklı çalışması, ağaç türlerine göre farklılık göstermektedir. Örneğin, bu miktar Çam odunlarında ortalama olarak lifler yönünde %1′ den az, radyal yönde %5, yıllık halkalara teğet yönde ise % 9 kadardır. Yıllık halkaların iç içe geçmiş konsantrik halkalar Şeklinde bükülmüş olması sebebiyle daralmalar daima gerilmelere sebep olmaktadır. Kerestenin öze doğru olan kısmından alınmış olması durumunda bükülmeler fazla olacağı için, bu durumda daralmalar daha fazla önem kazanır. Ayrıca, dallanma ve çatal kısımlar civarında lif düzensizliğinden ileri gelen anizotropi ( ahşabın çalışması ) de gerilmelere neden olmaktadır. Aynı durum ahşaptan yapılmış eşyalarda da görülür. Değişen ahşap rutubetine bağlı olarak ek yerlerinden açma, çatlama ve deformasyon olabilir. Bunu önlemenin tek çaresi ahşabı, kullanılacağı yerdeki denge rutubetine kadar kurutmaktır. Örneğin kaloriferli evlerde hava sıcaklığı 20 22 °C, nispi nemi % 30-55 civarında olduğu için ahşabın denge rutubeti yaklaşık % 70 ± % 1’dir. Bu durumda ahşap % 7 ye kadar kurutulursa ahşap çalışmaz ve yukarıda açıklanan sakıncaların hiç biri meydana gelmez.

2.5.2 Ahşabın çürümesi

Ahşap organik bir maddedir. Her organik madde gibi ahşap da bir kısım canlılar için gıda görevi görür. İnsanlar, ahşabı oluşturan selüloz ve lignini sindiremezler. Fakat bazı mantar ve böcekler sindirebilir yani onu gıda maddesi olarak kullanırlar. Böcekler ahşabı yiyerek delik ve yenik yolları açarlar. Böceklere göre nispeten daha zararlı olan mantarlar ise ahşabın kısmen veya tamamen çürümesine sebep olurlar. Bu zararları önlemede en iyi yöntem ahşabı böcek ve mantarlara karşı emprenye etmektir. Fakat kullanılan emprenye maddeleri aynı zamanda insanların ve diğer canlılar için zararlıdır. Bu bakımdan uygulamada genellikle sadece açık havada kullanılan ahşabı emprenye etmekle yetinilir. Çürümeye karşı alınabilecek diğer bir önlem, ahşabı kurutmaktır. Mantarların ahşaba arız olabilmesi için genel olarak ahşap rutubetinin yaklaşık %15’den fazla olması ve ahşabın içinde oksijen bulunması şarttır. Ahşap su içinde bekletilerek tam ” yaş ” duruma getirilirse, hücrelerin içindeki bütün boşluklar su ile dolduğu ve dolayısı ile ahşap içinde oksijen bulunmadığı için mantarlar ahşaba arız olamaz. Tomrukların havuzda bekletilmesinin başlıca sebebi budur. Su altı dışında ahşabı tam yaş durumunda kullanmak mümkün olmadığına göre, mantarlardan korumak için mutlaka kurutmak gereklidir. Isıtılan kapalı hacimlerde ahşabın çürümesi mümkün değildir. Bu tip yerlerde ahşabın nemi % 8 + 2 civarındadır. Bu nem sınırlarında mantarlar ahşaba zarar veremez. Rutubete maruz olmayan yerlerde bulunan yerüstü yapılarda ise emprenyesiz olarak kullanılan ahşabın rutubeti % 20 ve altında olmalıdır.

 kaynak: Filiz ÇETİNKAYA KARAFAKI/Ankara Üniversitesi 2009

 

PEYZAJ TASARIMINA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KAVRAMININ ENTEGRASYONU

Çağdaş peyzaj tasarımı, değişen yaşam biçimleri, kaynak değerlerinin korunması, artan nüfus ve bozulan çevre koşullarına adapte olma yolunda kapsamını geliştirerek yeni kavramları gündeme taşımaktadır. Bu bağlamda 21. yüzyıl peyzaj tasarımlarında sürdürülebilirlik ve çevresel koruma politikaları çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Peyzaj projelerinde sürdürülebilirlik, tasarım ve planlama alanında birçok yenilikçi yaklaşım için itici bir güç olmakta, dolayısı ile peyzaj mimarları projelerinde sürdürülebilir ilkeleri dikkate almaktadır. Bahçeden, kente, kentten doğa restorasyonuna kadar uzanan çok geniş alanda hizmet sunan peyzaj mimarlığında sürdürülebilir ilkeler dikkate alınarak konut ve yakın çevresinin tasarlanması bu bağlamda büyük önem arz etmektedir.

Doğa bilimlerinden mimarlığa, mühendisliğe, şehir ve bölge planlamaya ve güzel sanatlara kadar birçok disiplinde olduğu gibi peyzaj mimarlığının da temelinde tasarlama eylemi yatmaktadır. Bu bağlamda tasarımın ne olduğunun iyi kavranması ve öneminin anlaşılması gerekmektedir. Tasarım en genel tanımıyla herhangi bir şeyin biçimini zihinde canlandırıp kaleme alınabilecek ilk şeklini veya modelini hazırlamaktır. Nesnel gerçeklik ile doğrudan ilişkisi bulunmayan tasarım, algı ile kavram arasında bir bağlama aracıdır. Başka bir ifadeyle tasarım amaca yönelik düşünsel bir üretimdir. Tasarımın başarısı tasarımcının tasarım öğelerini (çizgi, form, renk, doku) ve ilkelerini (birlik, oran, ölçek, uyum, denge, simetri, ritim, zıtlık) ne derece etkin kullandığıyla yakın
ilişkilidir.

Çevrenin en iyi ne şekilde kullanılacağı konusunda ipuçları veren ve yol gösteren peyzaj tasarımında ise temel hedef peyzajları ve mekânları oluşturma ve değiştirme bağlamında; ekolojik, teknik, sanatsal ve estetik kriterler göz önüne alınarak fiziksel stratejiler ve biçimler oluşturmak, bitkisel tasarım ile insan ve çevresi arasında sürdürülebilir alışverişi temin etmektir.

Tarihsel süreçte, peyzaj ve çevre tasarımı, prehistorik devirlerde insanoğlunun kendine yaşama mekânı hazırlama gayesi ile tabiat içine yerleşerek çevresini ihtiyaçlarına göre kullanması ile başlamıştır. İnsanlığın doğuşu ile başlayan çok küçük ölçekteki peyzaj tasarımı (bahçe düzenlemesi) ise toplumsal yerleşmelerin artışı ile bilgisiz ve aşırı kullanımın çevresel yıkıma neden olması sonucunda yerini daha geniş ölçekli peyzaj tasarımlarına bırakmıştır. Tarihi devirlerde bilinçli bahçe düzenlemesine ilk defa Mısır, Mezopotamya, İran, Çin gibi doğu ülkelerinde rastlanmış, 17. yüzyılın Barok üslubunu benimseyen peyzaj mimarları doğal topografyayı insan yapısı bir geometrik düzene kavuşturmuş, 18. yüzyıldan itibaren İngiltere’de ortaya çıkan naturalistik bahçeler ise romantik muhalefetin ürünü olarak, açık alanı insan eliyle doğayı taklit eden bir biçimde düzenlemeye yönelmiştir. Türklerde ise tarihsel süreç içerisinde bahçe tasarımında kültür belirleyici bir unsur olmuş, toplumsal olaylardan felsefi ve dini yaklaşımlara
kadar çeşitli akımlardan etkilenen somut bir kültürel bileşen haline gelmiştir. Türklerin göçebelik döneminde doğa ile olan ilişkileri, yaylaklar ve kışlaklar sayesinde kurulmuş ve buralar Türkler için bahçe haline gelmiştir. Anadolu’ya yerleşerek sürekli devletler kurduklarında ise göçebelik kavramı ortadan kalkmış, 10. yüzyılda Türklerin bir kolunun İslam dinini kabul etmesiyle de doğa ve bahçe anlayışı yeni bir boyut kazanmıştır. Örneğin, doğu felsefesinde yer alan ve daha sonra dinsel inanç düzeyine yükselen “Cennet Bahçesi” düşüncesi bu ilişkiler içinde belki de en anlamlı ve somut olanı olarak nitelendirilebilir. Nitekim İslam dini Kur’an’da “Cennet Bahçeleri”ni tanımlamakta ve bu konuda özendirici uyarılarda bulunmaktadır. Kuşkusuz bu mesajların dünyada cenneti andıran bahçeler oluşturulmasına katkısı büyüktür. Türk yaşam biçimi ve birikiminin zaman boyutunda mekâna yansımasının en güzel örneklerini oluşturan Türk bahçeleri, Orta Asya’dan günümüze uzanan bir kültür köprüsüdür. Farklı dönemlerde yapılan bahçelerin o dönemin siyasi, sosyal, kültürel, dini, geleneksel ve ekonomik göstergelerinin bileşeni durumunda olduğu, bu bağlamda özellikle tarihçiler ve sosyologlar açısından bir hazine niteliği taşıdığı da unutulmamalıdır.

Peyzaj tasarımındaki bu tarihsel gelişim süreci, çevre kirliliğinin artışı, hammadde kaynaklarının tükenmesi, doğanın kendini yenileyemez oluşu vb. etkenlerden dolayı sürdürülebilirlik kavramı ile ilişkilendirilerek peyzaj mimarlığı disiplininin ana konularından biri olarak devam ettirilmiştir. Peyzaj mimarlığı doğa, planlama ve tasarım kavramlarını sistematik bir yapı içinde inceleyen; sanat, bilim, mühendislik ve teknolojiyi bir araya getirerek, alan kullanım kararlarına yönelik olarak, doğal ve kültürel kaynakların doğru biçimde değerlendirilerek, ekolojik-ekonomik-işlevsel, dolayısıyla sürdürülebilir olarak planlanması, yönetimi ve alan tasarımı ile uğraşan bir meslek disiplinidir. Bu çerçeveden baktığımızda sürdürülebilir kentlerin kaçınılmazları olan, çevre koruması, ekosistem ve kaynakların analizleri ve yönetimi, kırsal ve kentsel mekânların planlanması, çevresel etki değerlendirme çalışmalarının koordinasyonu, rekreasyonel alanların, kültürel alanların, kentsel açık mekânların, yaya bölgelerinin, karayolları,
endüstriyel ve tarım alanlarının planlama ve tasarımları ile alan kullanım kararlarına yönelik tüm çalışmaların, peyzaj mimarlarının görevleri arasında olduğu görülmektedir.

Bir peyzaj mimarı tasarım eylemine başlamadan önce sorunu ve buna bağlı olarak amacını iyi tanımlamalı ve amaca yönelik tasarım süreçlerini (ihtiyaç programının belirlenmesi, fizibilite etüdü, ön tasarım ve detaylı tasarım) en iyi şekilde yerine getirmeli, sürdürülebilirlik bağlamında tasarımını ele almalıdır. İşte bu noktada sorun, amaç, analiz, eskiz ve son ürün konusunda peyzaj mimarlığı öğrencilerine yön vermek amacı ile atölye çalışmaları üniversitelerin peyzaj mimarlığı bölümlerinde sürdürülmektedir.

Peyzaj mimarlığı tasarım eğitiminde gerçekleştirilen atölye çalışmalarının birincil hedefi ortaya konan herhangi bir tasarım sorununu çözmek ve bunu çözerken hedefler paralelinde çeşitli yöntemler geliştirmek ve bunların uygulanmasını sağlamaktır. Bu yöntemlerden birisi olan ve tasarımcı için bir başlangıç noktası sayılabilecek kavramsal yaklaşım, öğrencilerin temel çerçeveyi ve felsefeyi oluşturmasında yardımcı olmaktadır. Bu nedenle ilk olarak öğrencilerin eğitiminin ilk aşamalarında kavram geliştirmeye yönelik becerilerinin artırılması gerekmektedir. Kavramsal yaklaşım yöntemi bir düşüncenin bir hareket noktasının yaratılması ve bunun biçimle ortaya konulması olarak bilinir.

Tasarım Süreçleri

Tasarlama eylemi, ortaya konan problemin ilk aşamasından tamamlanma sürecine kadar aktif olan ve bu edim sırasında kullanılan araçsal eylem düzeninin adıdır. Esasında tasarlama eylemi, fiziksel çevremizde oluşturulan her türlü değişimi kapsamaktadır. Tasarımı yapan kişi olarak tasarımcı ise bir düşünme eyleminin parçası, hatta esas aktör olarak rol oynar.

Bir problemi belirleme ve onu çözüme ulaştırma işi olarak tasarım; içerisinde tespit, çözümleme ve düşünme gibi süreçleri barındırır. Öğrenilerek alınan bilgiler, zihinde oluşturduğu değişiklik ile yeni bilgi birikimleri ortaya koyar.Yeni bilgi senteziyle de tasarım problemi adeta kurgusal bir nitelik kazanarak, karmaşık ilişkiler strüktürünün bir basamağı haline gelir. Tam da bu nedenle ‘her tasarlama problemi kendi kişiliğine sahiptir’ denilebilir.

Bundan sonraki süreçte ise tasarlama aşamaları şekillenir. Bu aşamalar; bilgilerin elde edilmesi, probleme uygun olarak eldeki verilerin yorumlanması, tasarımcının karar verme yetisi ve tasarlama eylemi sonucunda elde edilen ürünün nasıl etkilere maruz kaldığının belirlenmesi, şeklinde yorumlanabilir. Yani tasarım süreci bir gereksinimin farkına varılması ile başlar, çalışmaya yönelik bir araştırma süreci ile devam eder, değerlendirme-yorumlama aşamasının ardından alınan cevapların kabul görme süreci ile sonlanır.

İhtiyaç programının 
belirlenmesi                                 Fizibilite Etüdü         →      Ön Tasarım           →     Detaylı    Tasarım

  • İhtiyaç Programının Belirlenmesi: Her tasarım süreci belirli istekler doğrultusunda şekillenir. Kullanıcı taleplerine ve tasarımcının öngörülerine bağlı olarak şekillenen ihtiyaç programı, mevcut durum ve imkanları gözetir. Bu aşamada bilimsel yazın çalışmalarından, görüşme ve anket tekniklerinden, görsel belgeler ve literatür çalışmalarından yararlanılır.
  • Fizibilite Etüdü: Bir projenin ekonomik potansiyelini ve pratikte uygulanabilirliğini belirlemek amacıyla teknik, finansal ve ekonomik verilerin araştırılma yöntemini oluşturur. Tasarım düşüncesinin eyleme dönüştürülmesinde gerekli olan bütçenin ve teknik altyapının, en etkin şekilde analiz edildiği süreçtir.
  • Ön Tasarım: Bu süreçte özellikle kavramsal yaklaşımlar ön plana çıkar. Kavram ve işlev arasındaki ilişkiler araştırılarak işlev şemaları oluşturulur. İşlev şemaları ile kavramsal çalışmaların bir anlamda buluştuğu tasarım düzlemi aşamasıdır. Fikirler ve buna bağlı yapılan analizlerin netleştiği, hatta somut dokümanlara dönüştüğü bu evrede fonksiyon ile birlikte estetik, biçim, renk, malzeme gibi kriterler tasarım sürecine eklemlenmiş olur. 
  • Detaylı Tasarım: Ön tasarım sonrası şekillenen projenin tüm yönleri ile detaylandırılmasını içeren süreçtir. Tüm mimari çizim detayları, kullanılan malzemeler, bitki seçimi ve bitkilendirme projeleri, gerçek ölçüleri ile detaylandırılarak nihai tasarıma ulaşılır. Bu anlamda bu aşama, projenin uygulanabilir hale geldiği süreçtir.

Tüm tasarlama süreçleri göz önünde alındığında kavramsal ve biçimsel yaklaşımın, tasarımın her aşamasında etkili olduğu görülmektedir. Bu noktada biçim ve kavram ilişkisi üzerine biraz daha eğilmek gerekir. Biçim, tasarımın her aşamasında mekânın fizikileştirilmesinde simgesel olarak rol alır. Formun biçimlenmesinde de kavramsal yaklaşımın ve eldeki programın önemi yadsınamaz.

Tasarımcı, tasarım sürecinde önce mekânsal özellikleri kavramaya başlar, sonrasında da mekânı fizikileştirir. Dolayısıyla biçimlendirmeye bağlı ve biçimden alınan bilgiler; hem semantik hem de sentaktik açıdan önemli girdileri oluşturur. Bu noktada bilginin kontrolü, bir tasarım stratejisi olarak gündemdedir.

Biçimsel ve kavramsal yaklaşım ikilisinin stratejileri farklı aşamalardan geçebildiği gibi kendi içlerinde de farklılık gösterebilir.

1. Biçim-program ilişkisi: Biçim ile program arasında biçimi birebir etkileyecek olan ilişki ilişkisi vardır veya yoktur olarak oluşan, hatta olgunlaşan düşünceleri içerir.

2. Örüntü ilişkisi: Bazı ilişkilerin mekânsal geometrisini bularak, yani bir örüntü oluşturarak tasarımsal ilişkileri fiziki ortama yansıtmayı sağlar.

3. Tipolojik ilişki: İşlev ve biçim arasındaki ilişkilerin analizinden kaynaklı, tip ve mekânsal/biçimsel tipleri analizi esas alan tipolojik çalışmalardır.

4. Biçim-söylem ilişkisi: Biçimi oluşturan ve tasarımın arka planında yatan kuramsal söylem ile mekânsal alt ilişki arasındaki, çoğunlukla gerilimli olan bir durumu belirtir.

5. Biçim-bilgi ilişkisi: Biçimlendirmenin bilgi içeriğini esas alan ilişkidir. Sentaktik (dizimsel) ve semantik (anlamsal) bilgi alışını içerir, farklı parametreleri ve değişkenleri barındırır.

6. Biçim-yorum ilişkisi: İdeolojik veya toplumsal bilgi içeriğini veya değer yargılarını mekânsal düzlemde yorumlama sürecidir.

7. Biçim karşıtı-biçim ilişkisi: Çoğunlukla tasarım stratejisinin, tasarım alanına yansıtılması ile oluşan soyut tekniği belirten ilişkidir. Bu ilişkide, biçim karşıtı biçimler üretmek bir strateji olarak ele alınabilir.

Sürdürülebilirlik Açısından Peyzaj Tasarımlarının Değerlendirilme Kriterleri

Günümüzün en önemli kavramlarından biri olan sürdürülebilirlik, devamlılık arz eden toplumsal, ekonomik veya ekolojik herhangi bir sistemin fonksiyonlarının kullanılan kaynakları bozmadan ve tüketmeden aralıksız olarak devam etmesini öngören, yüksek verimliliği hedefleyen anahtar bir kavramdır. Bu bağlamda çevresel tasarımla ilgilenen disiplinlerin tümü kentlerin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında aşağıdaki kriterler çerçevesinde hareket etmelidir.

  • Mikroklimatik Verilerin Etkin Şekilde Kullanımı: Güneşlenme, rüzgar yönleri, ısı, radyasyon gibi iklimsel veriler, planlamada, kentsel tasarımda, mimaride etkin ve enerji tasarrufu sağlayacak şekilde kullanılmalıdır.
  •  Enerji ve Maddesel Sakınım: Merkezi iş alanına ulaşmada, iç dolaşımında, merkezi iş alanlarının aydınlatma/ısıtma/ havalandırma vb. mikroklimatik ortamının (çevre/yapı ölçeklerinde) tasarlanmasında enerjinin minimum kullanımını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Enerji ve Atıkların Geri Kazanılması: Merkezi iş alanları içinde kullanılan elektrik, güneş, doğal gaz vb. enerjinin geri dönüşümüne ilişkin teknolojiler kullanılmalı, atıklar (katı/sıvı çöp, katı sıvı biyolojik atıklar vb.) yerinde ayrıştırılmalı, geri kazanım teknolojileri kullanılmalıdır.
  •  Enerji ve Maddesel Kaynakların Geliştirilmesi: Güneş enerjisi yapıların ısıtılması, aydınlatılmasında; biomass enerji, elektrik, alkolle çalışan çevre dostu araçları merkezi iş alanlarında; atıklar ısınma ve yakıt için kullanılmalı; geri kazandırılabilir atıklar (kağıt, cam, metaller, kimyasallar vb.) ayrıştırma tesisi kurularak geri kazandırılmalı, alanda mevcut yapı stoğu ekonomik ömrü dolana kadar kullanılmalı, daha sonra malzemesinden azami ölçüde yararlanılmalıdır.
  • Topografik Verilerin Etkin Şekilde Kullanımı: Araziden kaynaklanan altyapı, üstyapı sorunları minimize edilmelidir. Jeolojik yapı, toprak kabiliyeti, ve yapı inşaat alanında yer alan verimli topraklar yeşil alanların içlerine taşınarak değerlendirilmelidir. 
  • Doğal Kaynakların Etkin Şekilde Kullanımı: Günümüzde mevcut bitki örtüsü, akarsu, flora, fauna vb. doğal kaynaklar değerlendirilerek geliştirilmelidir. Kişi başına düşen merkezi iş alanları için yeşil standartlar olabildiğince arttırılmalı, meydanlar/alanlar/yapı içlerindeki yeşil oranı yüksek tutulmalıdır. 
  •  Bitki Örtüsünün Değerlendirilmesi: Var olan bitki örtüsünün planlamada geliştirilerek kullanımı, yöreye özgü bitki türlerinin araştırılması, parklar, açık, kapalı mekânlarda kullanımıdır.

Yukarıda yer alan ilkelerden hareketle peyzaj tasarım projelerini sürdürülebilirlik açısından 6 başlık altında inceleyebiliriz. Bunlar;

  •  Su toplama sistemleri entegrasyonu
  •  Yenilebilir enerji kullanımı 
  •  Doğal kaynak ve malzeme kullanımı
  •  Bitki seçimi 
  • Permakültür (doğal bahçe) 
  • Streuobst yöntemi

Mevcut yağmur suyunu toprak altında filtreledikten sonra depolayan sistemler kullanılarak bahçenin sulanması, bahçelerde tasarlanan 3 boyutlu elemanların çatılarında kullanılan fotovoltaik panellerlede enerji üretimi, sert zeminlerde ve 3 boyutlu elemanlarda yöreye özgü doğal malzeme kullanılarak üretim, taşıma ve uygulama aşamalarında en az enerji tüketilerek taşıma esnasında çevreye verilen zararın minimuma indirgenmesi, organik tarım ve sürdürülebilir ormancılık çalışmaları olarak adlandırılan permakültür alanların kullanımıyla da besin üretimi sağlanarak sürdürülebilir peyzaja katkı, tasarlanan permakültür alanlarının ortalarına meyve ağaçlarının dikilmesi yöntemi olarak adlandırılan Streuobst yöntemiyle de meyve ağaçları vasıtasıyla kuş ve böceklerin ortama çekilmesi ile üretilen besinlerin kalitesi ve lezzetinin artırılması sürdürülebilirliğe katkı sağlamaktadır.

Yukarıda bahsedilenlerden hareketle, bu çalışmada peyzaj mimarlığı öğrencilerinin seçtikleri bir kavram doğrultusunda bir konut çevresini, kullanıcı ihtiyaçları ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre açık ve yarı açık mekânların birim-bütün ilişkisi dikkate alınarak gerçekleştirdikleri atölye çalışmaları değerlendirilmekte, elde edilen kazanımlar aktarılmaktadır.

kaynak: Yalçın YAŞAR, Ertan DÜZGÜNEŞ/İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ SANAT VE TASARIM DERGİSİ/Cilt/Vol. 3 Sayı/No.7 (2013): 31-43

 

 

Yeşil Alanların Oluşturulmasında Peyzaj Mimarından Beklenen Nedir?

Günümüz koşullarında yoğun kent dokusu içerisinde yaşayan insanlar, kentlerin kendilerine sundukları yaşam çevreleriyle yetinmek zorunda kalmaktadırlar. 21. yüzyıl Türkiyesinde daha çağdaş ve yaşanabilir kent çevreleri oluşturma çabaları giderek artmaktadır. Geçmişe nazaran, gerek kullanıcı kesim, gerekse yönetici kesimin kentsel yaşam kalitesinin artırılmasında yeşil alanların önemli rollünün farkına vardığını söyleyebiliriz. Özellikle yerel yönetimlerin girişimleri ile kentlerde kişi başına düşen yeşil alan miktarının artırılması çabaları giderek hız kazanmaktadır.

Kentsel yaşam kalitesinin artırılabilmesi için kentsel çevreler içerisinde insanlara kullanabilecekleri çeşitli aktif ve pasif rekreasyon olanaklarının sunulması önemlidir. Farklı aktif ve pasif rekreasyon olanaklarını içinde barındıran kent parkları, kentsel yaşam kalitesinin artırılması çabalarına katkıda bulunurlar. Kaliteli kent parkı çevreleri, planlamada, tasarımda, uygulamada kalitenin sağlanması ile gerçekleşebilir.

Kent parkları, kendi başlarına karmaşık sistemlerdir. İçerisinde yer alan birçok faktör – bitkiler, toprak, su, hava, renk ve koku, mevsimler, görünür ve duyumsal deneyimler, ziyaretçiler – bu karmaşık sistemi biçimlendirmek için biraraya gelirler. Parklar, pozitif çevresel kalitenin işaretlerindendir. Park ve onu çevreleyen alanlar, insanlara doğayla baş başa kalma fırsatı sunmalarının yanısıra, oyun oynama, paten kayma, yürüyüş yapma gibi fiziksel aktivitelere , sanat ve topluluk olayları gibi kültürel aktivitelere , arkadaşları ile toplanmak gibi sosyal aktivitelere katılma olanakları verirler. Böylece insanların doğal ve sosyal çevre ile iletişimlerini sağlarlar.

Parklar insanlara sundukları farklı tipteki aktivitelere katılma olanaklarıyla kent ortamını daha yaşanabilir kılarlar. Mori Sosyal Araştırma Enstitüsü’nün 2001 yılında İngiltere’de yaşam kalitesi ile ilgili yaptığı bir araştırmada, konuşulan her beş kişiden biri, parklar ve açık alanları en önemli kamu hizmeti olarak gördüklerini belirtmişlerdir.

Parkların daha yaşanabilir çevreler oluşturmada insanlara sağladıkları faydaları beş başlık altında toplayabiliriz:

• Sosyal faydaları: Doğayla ve toplumun diğer üyeleriyle biraraya gelme fırsatları sunarlar.

• Sağlık faydaları: Hem fiziksel hem psikolojik yönden faydalar sunarlar.

• Eğitici faydaları: Resmî ve resmî olmayan eğitim için kaynak oluştururlar.

• Çevresel faydaları: Hava kalitesi, koruma ve çeşitliliğin artırılmasına katkıda bulunurlar.

• Ekonomik faydaları: Doğrudan istihdam yaratma, yatırımı alana çekme ve yenilemeyi destekleme gibi olanaklar yaratırlar.

Parklar şehir çevresinde en iyi bilinen ve kullanılan açık mekânlardır. Çağdaş toplumlar için sosyal açıdan önemlidirler; faklı kültürler, ırklar, cinsiyetler, yaşlar, inanışlar arasındaki sınırları kıran en önemli kentsel elemandırlar. Eğer kent parkları, bugünkü öncelikli rekreasyonel rollerinden sıyrılıp toplumun gelişimi için bir katalizör olarak yeni bir role bürünebilselerdi, kentlerimizi zenginleştiren ve biçimlendiren önemli bileşenler olacaklardı.

19. yüzyılda tasarlanan ilk formal parklar, New York’ ta Central Park örneğinde olduğu gibi kent yaşamının yoğunluğu ve kirliliği gerçeğine zıt olarak pasif ve güzel alanlar olarak planlanmışlardır. Daha sonraları önemli toplanma yerleri haline gelmişlerdir. Central Park’taki yelkenli havuz, hem doğadan keyif alınan hem de insanları bu alana çeken güzel bir örnektir. Daha sonraları parklar, meydanlar, plazalar, yeşil yollar ve diğer farklı mekânları içeren birbiriyle bağlantılı ve daha geniş “açık alan sistemleri” olarak planlanmışlardır. Bu durum, açık alanların kente faydalarının anlaşıldığının göstergesi olmuştur.

Park alanları tasarımında ilk adım, hitap edilecek topluluğun ihtiyaç ve taleplerinin belirlenmesidir. Daha sonra topluluğun özelliklerinin, park planlaması ve düzenlenmesini geliştirmek için nasıl kullanılacağına karar verilir. Bütün bunlar topluluğun park ile ilgili görüşlerinin gelişmesini sağlayacaktır.

Park için yer seçimi, parkın başarısını önemli derecede etkileyecektir. Pek çok aktiviteye sahip güzel bir park bile, eğer kötü konumlandırılmış ise boş kalabilir veya kullanılmayabilir. Parklar yakın çevrelerinden beslenirler. Park çevresindeki konut ve ticari alanların çeşitliliği, günün farklı zamanlarında parka gelecek pek çok farklı kullanıcıyı parka çekecektir. Eğer parkın çevresi, potansiyel kullanıcı kaynağı sağlayamazsa, potansiyel değerlerini koruyamayabilirler. Jane Jacobs parkların olduğu yerlerde insanların olmadığından, insanların olduğu yerlerde de parkların olmadığından şikayet etmektedir. Jacobs’un ifade etmek istediği, farklı kullanımlar için yer seçiminin, parkın başarısı için önemli bir faktör olduğudur. Parkın nasıl kullanıldığının gözlemlenmesi ve insanların park ile ilgili düşüncelerinin ölçülebilir kılınması da, parkı başarılı bir yer haline getirmek için hangi değişikliklerin yapılabileceğini anlamada önemlidirler.

Aktiviteler bir parkı insanlar için cazip kılan en önemli etkendir. Park alanlarında kullanıcılara sunulan çeşitli aktif ve pasif aktivite olanakları, park alanlarının kullanımını pozitif yönde etkileyecek, parkın kalitesini de artıracaktır. Park içerisindeki fiziksel görünümlerde, aktivitelerde ve kullanıcılarda çeşitliliğin sağlanması önemlidir.

Park alanının çevresinden parka olan ulaşım ve park içerisindeki yolların kullanım modelleri önemlidir. Aktif ve görülebilir bir park sınırı, değişik kullanıcı grupları için parkın ulaşılabilirliğini artıracaktır. Park çevresi ve içerisindeki bağlantılar, parkın içerisi ve dışarısı arasında fonksiyonel bir birliğin oluşturulmasını sağlamalıdır. Park alanlarına yaya olarak ve özel oto, bisiklet veya otobüs gibi değişik ulaşım araçlarıyla ulaşılabilmelidir.

Park alanlarında daha konforlu ortamlar oluşturulmasında, alanının yapısal, bitkisel ve iklimsel tasarımı önemlidir. Park alanlarındaki yapısal, bitkisel ve iklimsel elemanların doğru planlanması, doğru yer seçimi ve düzenli bakım, konfor ve imajın şekillenmesini etkileyecektir.

Park alanlarının güvenliği, parkın konforunun ve imajının kullanıcılar tarafından algılanmasında önemli bir etkendir. Güvenlik park çevresinde başlar. Alan üzerinde denetimin sağlandığını hissetmek, alanı görebilmek, tehlike anında kolayca kaçabilmek ve çevreden destek alabilmek, o yerin daha güvenli hissedilmesini sağlar. Güvenli park çevreleri için güvenlik personelinin, telefona ulaşımın ve ilk yardım ünitelerinin sağlanması gereklidir. Park içerisinde açık görüş sahalarının olması da güvenliğin algılanmasında etkilidir. Açık görüş sahaları, kullanıcılar için tehdit unsuru olabilecek kişilerin varlıklarının belirlenmesine yardım ederler. Doğru bitkilendirme ve yeterli aydınlatma ile açık görüş sahalarının oluşturulmasına katkıda bulunulabilir. Böylece suç aktivitelerinin oluşabileceği izole alanların azaltılması sağlanarak kullanıcılar için daha güvenli ortamlar oluşturulabilir.

Park alanlarının bakımı, konforu ve imajının kullanıcılar tarafından algılanmasında bir başka önemli etkendir. Park alanlarının bakımında, park yapı ve donanımlarının tamiri veya yenilenmesi, çöplerin uzaklaştırılması, bitkisel peyzajın periyodik bakımları önemlidir. Parkın bakımıyla görevli bir personelin sağlanması, vandalizm ve karalamalar gibi kullanıcı merkezli istenmeyen aktivitelerin oluşmasını önleyecektir.

Park içerisinde çeşitli aktiviteler boyunca yer alan değişik insan grupları arasındaki iletişim, park alanlarını sosyal mekânlar haline getirir. Eğer parkta güvercinler veya diğer dikkat çeken evcil hayvanlar varsa, onları besleyen ve seyreden insanlar da olacaktır. Eğer park içerisinde yoğun bir yaya trafiği var ise, yol boyunca yer alan banklarda insanları gözlemleyen insanlar da olacaktır. Topluluk içerisinde yaşayan bireylerin psikolojik konforlarının sağlanabilmesi için, sosyal ilişkilerin yaşanacağı kamusal mekânların yanısıra, kişisel alanlara da ihtiyaç olabileceği unutulmamalıdır.

Özetlemek gerekirse, iyi park tasarımları, kullanıcılara katılabilecekleri değişik aktiviteler sağlamalı, farklı yaş grupları ve farklı tiplerdeki insanların kullanımı için çeşitli aktiviteler sunmalıdır (aktiviteler ve kullanımlar). Parka ulaşım kolay olmalıdır ve çevrelerindeki yerleşimlerle ilişkili olmalıdır (ulaşılabilirlik). Güvenli, bakımlı ve çekici olmalıdır, parkta oturmak için yerler olmalıdır (konfor ve imaj). Park insanlara diğer insanlarla birarada olma fırsatı vermelidir (sosyallik).

Bu noktada, başarılı bir park tasarlamak için dört önemli kriterin göz önünde tutulması gerekir: Aktivite ve kullanımlar, ulaşılabilirlik, konfor ve imaj, sosyallik.

kaynak:www.mimarimedya.com

Peyzaj Tasarımı: Üzerine Düşünülmesi Gereken 10 Önemli Şey

Bir konut bahçesi tasarlanırken, oldukça önemli olan ilk aşama planı kağıt üzerinde işlemektir. Bir master planın geliştirilmesi bir taraftan zaman içinde para tasarrufu sağlarken, diğer taraftan çoğu zaman başarılı bir bahçe tasarımı ile sonuçlanır. Bir master plan “tasarım süreci” boyunca geliştirilir: Çevre koşulları, tasarımcı istekleri, tasarımın elementleri ve prensipleri üzerinde düşünülerek adım-adım gelişen bir süreçtir. Konut bahçesi tasarımında amaç; bahçedeki doğal ve insan yapısı özellikleri organize ederek, estetik, işlevsel ve çevresel açıdan sürdürülebilir bir peyzaj oluşturmaktır.

Tasarım Süreci

Tasarım süreci 5 adımdan oluşmaktadır;
1) alan envanteri ve analizi oluşturmak,
2) ihtiyaçların belirlenmesi,
3) alan kulanım planını (fonksiyonel diagram oluşturmak),
4) kavramsal tasarım planları geliştirmek,
5) Kesin (final) tasarım planı çizmektir. İlk üç adım, tasarım için estetik, işlevsell ve bitkisel ihtiyaçları sağlamaktır. Son 2 adım final, peyzaj planının oluşturulması için bu ihtiyaçların uygulamasına yöneliktir.

Süreç; toprak özellikleri, drenaj, iklim koşulları ve mevcut bitki örtüsünün envanteri ve analizi ile başlamaktadır. Bu hem bitki seçimi, yerleştirilmesi ve hem de aile aktivitelerinin ve fonksiyonlarının yerleştirilmesinde kritik bir adım olarak oldukça önemlidir. Çünkü aynı iklimsel koşullar bitkileri etkileyebileceği gibi ( sıcaklık, nem, yağış, rüzgar ve günışığı) tasarımcı ve kullanıcıyı da etkiler. Bir sonraki adım ihtiyaç ve isteklerin bir listesini yapmaktır. Bu tasarlanacak bahçenin ve peyzajın nasıl kullanılacağını belirlemede yardımcı olur. Alan ve kullanıcı analizleri, form için bir tema ve tasarım için bir fark yaratmada yardımcı olacaktır. Alan kullanım planı (Fonsiyon diagramı, işlev şeması) alanda aktivite alanlarının yerleştirilmesinde ve bu plandan bir kavramsal planın geliştirilmesinde kullanılmaktadır. En son adım bütün sert peyzajı içeren ve yerleşim için zorunlu bitkisel detaylarında bulunduğu bir final tasarımın yapılmasıdır.

Bütün tasarım süreci boyunca üzerinde düşünülmesi gereken 10 önemli şey şunlardır:

1. Bitki seçimi ve aktivite yerleri için alanın anlaşılması
2. Ne istendiği ve ihtiyaç duyulduğuna dair kullanıcının hatırlanması
3. Biçimi belirleme ve mekanları organize etmek için form ve/veya tema stili kullanma
4. Aktivite alanlarının belirlenmesi ve elemanlarla ilişkilendirilmesi için alan oluşturma ve bağlantılarını kurma
5. Hem kullanıcı hem de çevre için bitkilerin fonksiyonları üzerine düşünmek
6. Kitle ve katmanlama tekniklerini kullanarak bitkilerin yapılandırılması
7. Geçiş alanları ve odak noktaları gibi önemli noktaları vurgulamak
8. Materyaller, renkler ve yüzey dokularını içeren detaylara dikkat çekmek
9. Bitkilerin gelişimi ve bakımı için zamanı hesaba katmak
10. Sürdürülebilir tasarım uygulamalarının kullanımıyla kaynakların korunması

Alanın Anlaşılması

Alanın dikkatli bir envanteri ve analizi, alanın en iyi kullanımı ve bitki yetiştirmek için çevresel koşulların belirlenmesinde çok önemlidir. Bunlarla ilgili konular toprak tipi, topografya ve bölgesel iklimi içermektedir. Toprağın tipi, bitkiler için uygun alan besin maddeleri ve nemi belirlemektedir. Burada, varolan toprak içinde büyüyecek bitkilerin kullanılması her zaman en iyisidir. Yine de toprak değiştirilebilir, değiştirme sıklıkla çok pahalı ve çoğu zaman etkisizdir. Var olan bitki örtüsü toprak tipi hakkında ipucu vermektedir. Nerede bitkiler iyi yetişiyorsa toprak koşulları not edilmeli ve benzer yetiştirme koşullarına uygun bitkiler kullanılmalıdır. Bitkilerin iyi yetişmediği yerlere dikkat çekilmeli ve yeni bitki seçimi sırasında buralara uygun bitkiler seçilmelidir. Topografya ve drenaj not edilmeli ve öneri tasarımda bütün drenaj problemleri düzeltilmelidir. İyi bir tasarım, suyu evden uzaklaştıracak ve bahçe içinde ihtiyaç duyulan alanlara yönlendirecektir.

İklime dair analizler sıcaklıkla başlar: Bitkiler bölgedeki ortama en sıcak ve daha önemlisi ortalama en soğuk sıcaklıkta hayatta kalmak zorundadır. USDA bitki yetiştirme bölgeleri haritasına başlangıç noktası olarak bölgeye uygun bitkiler seçilirken alan içindeki mikroklimatik alanlara alternatif seçimler yapılmalıdır. Güneş /gölge parterler, güneşe maruz kalma uzunluğu ve miktarına göre mikroklima alanları oluşturur (bu bazen mikrohabitat olarak adlandırılır)(şekil 1). Alan koşulları ve varolan bitki örtüsünün altlık plana kaydedilmesi alanda bulunan mikroklimatik alanların yerlerini ortaya çıkartacaktır. Bitkiler genellikle 4 mikroklimatik kategoriden (güneş, yarı gölge, gölge ve karanlık) bir veya ikisine uyumludur. Şunu hatırlamak önemlidir, güneş/gölge parterler mevsimlerle ve ağaçların büyümesi ile değişiklik göstermektedir.

peyzaj sekil1

Şu önemlidir ki, alan envanteri yapılırken bütün varolan şartlar temel paftaya doğru şekilde işlenmelidir (şekil 2). Güç hatları, kanalizasyon çukurları, yeraltı elemanları ve çatı üstünde duranlar gibi elemanlar bitki yerleşimini belirlemektedir. Evin yerleşimi ve bahçenin sınırlarını öğrenmek için imar planları kullanılabilir. Teraslar, araç yolları veya kaldırımlar gibi sert peyzaj elemanları ve diğer yapılar survey aşamasında ölçülendirilip not edilmelidir. Eğer parsel sınırları tam olarak bilinmiyorsa büyük bir hata yapmamak için bir kadastrocu veya haritacı görevlendirilebilir.

peyzaj sekil2

Kullanıcıyı Akılda Tutmak

Kullanıcılar tipik olarak müşteri, müşterinin ailesi, ailenin evcil hayvanları ve misafirlerdir ve hepsinin kendine göre gereksinimleri vardır. Burada üzerine düşünülmesi gereken 5 şey vardır: 1) Şuanda bahçenin nasıl kullanıldığı 2) bahçenin nasıl kullanılmasının istendiği 3) estetik olarak bahçenin nasıl görünmek istendiği 4) bahçenin bakımının nasıl yapılacağı elle mi yoksa el değmeden mi? 5) bütçenin ne kadar olduğudur.

Bahçenin şuanda nasıl kullanıldığını akılda tutmak çok önemlidir. Örneğin hangi giriş kim tarafından kullanılmakta, çocuklar nerede oynamakta, köpek sıklıkla nerede koşmakta gibi tespitler yapılabilir(şekil 3). Bahçenin şuanda nasıl kullanıldığı ve gelecekte nasıl kullanılması istendiğini düşünmek, eski alanları yeni mekanlara yeniden düzenlemeyi ve isteklerin belirlenmesini sağlayacaktır(şekil 4). Aile tarafından kullanılan araçları akılda tutmak önemlidir. Araç yolları ve park alanları mekan yoğunluğuna sahiptir. Bütçe materyalleri ilk kurulum ücretini ve devam eden bakım ücretini kapsamaktadır. Bitkilerin ve sert peyzaj öğelerinin bakımı için- bunun için istek ve kabiliyet konusunda gerçekçi olunmalıdır- ne kadar zaman ve para ayrılacağı belirlenmelidir.

Form ve/veya Tema Stili Kullanımı

Basitten karmaşığa birçok farklı peyzaj tasarım teması bulunmaktadır. Ancak, bitki ve materyal seçimi için bir yönlendirici seçmek yardımcı olacaktır. Bir temayı düşünmek bahçe için esin kaynağı olmaktadır. Birçok insan bahçecilik dergileri ve kitaplarına fikir için bakarak yardım almaktadır.

peyzaj sekil3

peyzaj sekil4

Bu iyi bir başlangıçtır, ancak dergi veya kitaplarda fotoğraflar mükemmel olduğu için seçilmektedir. Bunun farkında olarak esinlenmelidir. Fotoğraflara eleştirel bir gözle bakılmalı, istek seviyesine, bütçeye ve alana uyarlanabilen düşünceler bir araya getirilmelidir. Bir tema seçmeden önce alanın çevresindeki görünüşe bakmak önemlidir. Bu görünüşlere göre bahçe açılabilir, kapatılabilir ya da her ikisinden birazı yapılabilir. Diğer bir deyişle bahçeyi çevresinden izole ederek oluşturulacak mekanların evle ilişkilendirilmesi mi ya da açık mekanlara sahip çevresiyle ilişkili bir bahçe mi isteniyor bunun kararının verilmesi gerekmektedir. Bu, bir tema üzerine düşünülürken başlangıç noktasını vermektedir. Bahçe için uygun tema seçilirken mimari, mahallenin tipi, topografya ve bölge peyzajına dikkat edilmelidir. Bu, çevre ile uyumlu anlamında olan ”mekan ruhu”na ulaşmaya çalışmaktır.

Burada hem form temaları hem de stil temaları vardır. Her bahçe form temasına sahip olmaktadır. Ancak her bahçede stil temaları bulunmamaktadır. Gerçekte, materyaller, renk ve form gibi mimari detayların tekrarlanmasıyla yapının harmanlanması dışında birçok konut bahçesi belirli bir stile sahip değildir. Bütün bahçeler yine de aktiviteler için mekan oluştururken form teması kullanmaktadır. Bir form temasında bahçe içindeki mekanların organizasyonu ve biçimi ya evin şekli ya da ev ile parsel sınırı arasında kalan alanın şekli ya da ev sahibinin favori şekli olmaktadır. Form teması mekanların ve bunları birbirine bağlayan elemanların şeklini ve organizasyonunu belirlemektedir. Genel olarak temalar; çember, kare ve dikdörtgen gibi geometrik ve şekilsiz (organik sınırlara sahip) ya da eğrisel (s çizen çizgiler gibi) gibi doğal formları içermektedir(şekil 5). Form temaları bazen kombine edilmektedir. Geometrik şekiller, sert peyzajla bitkiler için naturalistik şekiller kullanılmaktadır. Örneğin; parterler sıklıkla eğrisel iken sert peyzaj elemanları dikdörtgen formdadır.

peyzaj sekil5

Stil temaları sıklıkla mimariyle ilişkilidir ve konut bahçesi tasarımını sıklıkla basitleştirirler. Çünkü materyal ve form bir bakıma önceden belirlenmiştir. Bugün kullanılan birçok stil teması, geleneksel bahçe tasarımının günümüzdeki versiyonudur. Mimari, genellikle bir temanın birincil kaynağıdır, ancak temalar bir zamanı, bir kültürü, bir yeri veya huzur ve sakinlik gibi bir duyguyu temsil edebilirler. Geleneksel stil temasının kullanılmasının avantajı, tarihsel olarak iyi çalışan ve zamanın testinden geçmiş formların ve elementlerin kurulmasıdır.

Çünkü mimari stiller tipik olarak formal ve informal olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Peyzaj elemanları da buna göre formal ve informal olarak sınıflandırılır (şekil 6). Formal mimari ve bahçe stili içerisinde Fransız, İspanyol, İtalyan ve Ortadoğu stillerinin bulunduğu stillerin kullanımı için ilham kaynağı oluşturmaktadır. Daha az formal bahçeler ise oryantal, İngiliz ve Amerikan stili için ilham kaynağı oluşturmaktadır. Stil temaları içinde tropik, çöl, çimenlik, koru, bataklık ya da kıyısal bitkilendirmenin olabileceği bitkisel planların uygulanmasıyla oluşturulabilir. Temalar renk karışımları ya da belirli karakterdeki bitkilerin –çim kullanımı gibi- kompozisyon için tekrar etmesi gibi basit şekillerde uygulanmaktadır.

Mekanları Oluşturmak ve İlişkilendirmek

Bahçe; içerisinde birçok aktivitenin yapıldığı, evin uzantısıdır. Bir bahçe genel olarak üç alana bölünebilir: halka açık (ön bahçe), özel (arka bahçe) ve servis alanı (evin yan bölümü). Aktivite alanlarının yerleri; öncelikli olarak alanın yerine, ihtiyaç duyulan boyutlara, aktivite tipine ve diğer aktivitelere, yapılara istenen yakınlığa bağlı olarak oluşmaktadır. Mekanların çok az örneği kullanıcıyı ve misafiri eve taşıyan giriş bölümü, pişirme/yemek yeme/eğlenme alanı (teras veya veranda), oyun alanı, köpek koşu alanı, gizli bahçe/rahatlama alanı, sebze bahçesi veya hobi alanı ve çöp/kompost/çalışma alanı olarak sayılabilir.

peyzaj sekil6

Belki de başarılı bir bahçe tasarımı için çok önemli olan mekânsal kavram bahçe içinde dış mekan odalarının oluşturulmasıyla yakalanabilir. Bu mekanlar bitki parterleri, çimle kaplı alanlar, ağaçlar, çiçeklikler, bahçe duvarları, geçitler, zemin kot değişimleri ve sert zemin kullanımıyla birbirinden ayrılmaktadır(şekil 7). Bu elemanlar mekanın kapanması veya belirlenmesinde kullanılır ve onlara oda hissi verir. Psikolojik konfor için, insan ölçeğinde mekan oluşturmak önemlidir. Çünkü birçok insan açık ve korunmasız mekanlar yerine korunaklı ve rahat hissettikleri mekanları tercih etmektedir. Evin dış duvarı genellikle bir dış mekan odasının ilk duvarı ya da başlangıç noktası olarak hizmet eder. Uyumsuz kullanımlar ayrılmalıdır ve pişirme ve yeme gibi ilişkili aktiviteler bahçeyi daha etkili ve eğlenceli yapmak için beraber düşünülmelidir. Mekan oluşturmak için sert peyzajın kullanımında, evden bahçeye sürekliliği sağlamak için evde kullanılan materyallerle aynı materyaller bahçede de kullanılmalıdır.

peyzaj skeil7

Peyzajda yaya sirkülasyonu, bahçe boyunca insanları dolaştırmalı ve organizasyonel yapıyı sağlamalıdır. Dış mekan odalarında tipik olarak patikalar, merdivenler ve yürüyüş yollarıyla ya da keşfetmeyi teşvik eden kapı ve pergolalarla ve bütün bahçeyi kullandıran elemanlarla mekanlar arası etkileşim sağlanır (şekil 8). Bu mekanlar, mekanlar buyunca ya da yanında “S” çizerek kıvrılan su kanalları (kuru veya su ile dolu) ya da terastan başlayıp çimenlik boyunca dolaşıp bitki parterleri yanında sonlanan bahçe duvarı gibi görsel unsurların kullanılmasıyla ilişkilendirilebilir.

peyzaj sekil8

Benzer sert peyzaj elemanlarının ve tekrar eden bitkilerin kullanımıyla bahçe boyunca gözün hareket etmesi sağlanır. Yol boyunca önemli noktalar, dikkat çeken bitkiler veya elemanlarla vurgulanır ve belirli bir noktaya hareket teşvik edilir. Patika boyunca hareket bireyi bir alandan diğerine sürükleyecek ve kullanıcının çeşitli deneyimleri duyumsamasını sağlayacaktır. Bir informal bahçe içerisindeki patikaların eğrileri ve kıvrımları, arkasında ne varsa onu bir bakıma saklayacaktır. Bu peyzajların araştırılmasını ve keşfedilmesini sağlayacak mistik duyguyu sağlar.

Bitkilerin Fonksiyonu Üzerine Düşünmek

Tasarım perspektifinden bakıldığında, bitki materyallerinin peyzaj içinde üç ana fonksiyonu vardır: Estetik, yapısal ve faydacı. Estetik olarak bitkiler görsel olarak güzel bir çevre oluştururlar ve yapısal olarak bitkiler mekanları organize eder ve belirtirler. Bitki faydalıdır çünkü ışığı, sıcaklığı ve nemi ayarlayarak kullanıcının konforu için güzel bir çevreye dönüştürebilir. Bitkiler ayrıca sesin ve kokunun kontrolü ve ev sahibi ve yaban yaşamına yiyecek sağlamada kullanılabilir.

Psikolojik konfor için bitkiler, mahremiyet ve güvenlik için fiziksel veya psikolojik bariyerler olarak kullanılabilir. Fiziksel bariyerler ki bunlar çit duvarları ve bitki çiti gibi türleri bulunur, hem görüşü hem de erişimi engellerler. Psikolojik bariyerler ise ki bunlar tipik olarak alçak boydaki bitkilerden oluşur erişimi engelleseler de görsel kontağı engelleyemezler (şekil 9). Bitkilerin diğer fonksiyonları, havayı temizleme, erozyon kontrolü ve toprak kaybı, toprağa nem kazandırma ve organik maddelerin toprağa kazandırılmasını içerir.

peyzaj sekil9

Bu yüzden kullanılacak olan bitkilerin tipi (ağaç, çalı veya yerörtücü gibi) planlamanın erken safhalarında seçilmelidir. Bitki tipleri fonsiyonel kapasitesine göre seçilmeli ve böylece gelecek amaçları ve yeterli alan aynı zamanda düşünülmelidir.

Yapısal ve faydası için ağaçlar ve geniş çalılar peyzaj içerisindeki en önemli bitkilerdir. Bunlar çoğunlukla mikroklimatik katkıda bulunmakta (şekil 10), mekan organizasyonu ve güvenlikle alakalı olmaktadır. Boyutu, formu ve dokusu; daha güzel bir mikroklimanın sağlanması için bitkinin nasıl kullanılacağını belirleyen ve daha işlevsel, organize, enerji tasarrufu sağlayan bir bahçenin oluşturulmasını sağlayacak üç baskın karakterdir.

peyzaj sekil10

Bitkilerin Yapılandırılması

Bitkiler tıpkı yapının duvarlarının aynı yolla yaptığı gibi bahçede yapısallık sağlarlar. Çalılar mekan içerisinde duvar gibi davranırlar ve ağaçların dalları baş üstünde gölgelik çatı formundadır ve baş üstü düzlemde, dikey düzlemde ve yer düzleminde, kapalı alan yaratmak üzere dikkate alınmaktadır. Bir kere bitki parterinin şekli oluşturulduğunda, görsel birlik ve istenen derecede kapalılık sağlamak için bitkiler kümelenir (gruplanır) ve katmanlaştırılırlar. Bir bitki kümesinin boyutu, bahçenin toplam boyutuna, bireysel bitkilerin küme içindeki boyutuna ve bitki materyalinden beklenen etki veya vurguya bağlı olmaktadır. Bitki kümelerinin örtüşmesi ile hem yatay (şekil 11) hem de dikey (şekil 12) olarak birbiriyle ilişki halinde bitkiler katmanlaşmıştır. Her bitki kümesi birbirlerinin önünde arkasında veya yanında kümelenmiştir.

peyzaj sekil 11-12

Küme içinde tekrar eden bitkiler ve benzer bitkilerle tekrar eden bitki kümesi bahçeyi birbirine bağlamaktadır.

Bireysel bitki karakteristikleri, bitkilerin katmanlanmasında ve kümelenmesinde başarıya ulaşmak için ayrı ayrı düşünülmelidir. Her bitki, komşusu olan bitkiyle ya uyumlu olmalı ya da zıtlık oluşturmalıdır.

Bütün bitki kompozisyonları, ağaç ve geniş çalılar gibi çoğunlukla herdem yeşil arka planda duran geniş ana yapısal bitkilerle başlamaktadır. Bu bitkiler, mekanı ayırmak veya çerçevelemekte, mekanın büyüklüğünü kontrol etmekte ve ikinci katmana orta düzleme uygun kümelemeleri ve uygun karakteristiklerin seçiminde başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Bitkilerin son katmanı orta düzlem bitkileridir ki bu kısa boylu gelişim gösteren odak noktası oluşturan bitkilerdir.

Önemli Noktaları Vurgulamak

Bahçe içindeki önemli noktalar, özgün bitkiler, farklı yapılar ya da bahçe süslerinin kullanılması ile vurgulanır. Eşiklerin veya mekanlara girişlerin belirtilmesine kapılarla, pergolalarla ve merdivenlerle ya da özgün ve renkli bitkilerin kullanılmasıyla erişilebilinir. Bahçenin formu veya stil teması, önemli noktaların belirlenmesi ve nasıl vurgulanması gerektiğine sıklıkla yardımcı olmaktadır. Bazı stiller, stilin özgün niteliğine vurgu yapan, heykelimsi bir kullanım veya su yapısı gibi ayırt edici bir imzaya sahiptir. Bahçede bulunan diğer önemli mekanlar bir peyzaj alanını organize etmek için kullanılan görsel odak noktalarıdır. Görsel odağın tipi sıklıkla bakış perspektifine bağlıdır. Farklı perspektifler veya bakış noktaları, birçok farklı odak noktasına gereksinim duyan, peyzaj içinde farklı kompozisyonları açığa çıkartacaktır. Dokunun, biçimin, boyutun ve rengin kontrastı gözü kendine çekecektir.

Detaylara Dikkat Etmek

Peyzaj içinde detaylar, bitkilerin görsel kalitesi, sert peyzaj ve bahçe süslerinden türetilmektedir. Koku, ses, dokunma gibi duyusal nitelikler peyzaja detay eklemektedir. Formun, rengin, dokunun ve ölçünün çeşitli kombinasyonları estetik nitelikleri oluşturmaktadır. Bitkiler ne kadar benzer yada farklı olmalarına göre birbiriyle uyumlu yada kontrast olurlar ve yuvarlak, kolon, sarkıcı ve yayılıcı gibi farklı formlarda bulunurlar (şekil 13). Form bir bitkinin en önemli niteliğidir ve bundan dolayı en önemli karakteristiğidir.

peyzaj sekil 13

Formdan sonra doku bir bitkinin en önemli özelliğidir, kaba, orta ve ince dokular, peyzajda kontrast ve önem için kullanılabilir. Form ve dokunun her ikisi de bahçede yılın birçok döneminde renkle başarılı olmaktadır. Yine de bazı mevsimler boyunca, renk bahçenin en önemli karakteri olmaktadır. Renkli görünüş bütün yıl boyunca sürmeli, yaprak, gövde ve meyve gibi çeşitli sayıda bitki parçasında renk bulunan bitkiler kullanılmalıdır.

Çeşitli sayıda renk şemaları, renk teorisine dayanarak bahçede uyum veya kontrast oluşturacak şekilde kullanılmalıdır. Tipik olarak bir renk, iki kontrast renkle veya çeşitli benzer renklerle bahçe boyunca tekrar etmelidir. Renk ve dokunun her ikisi de mesafeyi etkilemektedir ve mekanın algılanan boyutunu değiştirmektedir. Sıcak renkler ve/veya kaba doku mekanı daha küçük algılatırken soğuk renkler ve ince doku mekanın daha geniş algılanmasını sağlar. Bireysel bitkilerin karakteristiği, kompozisyondaki denge, uyum ve vurguyu değiştirmektedir. Koyu renkler ve kaba doku bir bitkiyi olduğundan daha ağır ve geniş gösterirken, aynısıyla veya daha parlak ya da açık renklerin ince veya orta dokuyla dengelenmesi gerekmektedir. Benzer renklerdeki ve dokudaki bitki kütleleri uyumu sağlarken, kontrast bitkiler önemli noktalara odaklanmayı sağlar.

Bir bahçenin tamamıyla takdir edilmesi ve deneyimlenmesi için bütün hislere yönelik tasarım yapılmalıdır. Bitkilerin güzel kokuları ağaçlardan gelen rüzgar sesi, suyun sesi ve dokusu, heykellerin rengi ve dokusu, çömlek ve bahçe mobilyalarının hepsi bahçenin deneyimlenmesine katılmaktadır. Gözden kaçan bir detay ise ışığın bitkinin estetiği üzerindeki etkisidir. Işığın bir bitki üzerinde parlaması görünüşünü değiştirmektedir. Bütün bahçe fonksiyon ve görünüş olarak gün boyunca değişmektedir, aynı şekilde yıl boyunca değişmektedir, sabahtan geceye, mevsimden mevsime ışık ve sıcaklıkta değişmektedir.

Zamanı Hesaba Katmak

Bitki seçiminde, bitkinin gelişme oranına, olgun dönemindeki boyutuna ve ihtiyaç duyduğu bakıma dikkat edilmelidir. Hızlı gelişen bitkiler, boyutlarına, tasarım amaçlarına ve tahmini bakım düzeyine göre tercih edilebilir veya edilmezler. Bitkinin gelişim sonucunda olgun boyutunu bilmek önemlidir, böylece uygun yere dikilebilirler ve gelişim boyunca ihtiyaç duyacakları boşluk sağlanabilir. Bitkiye gelişimi için yeterli alan bırakmama bir meydan okumadır çünkü genel olgun boyutu optimal yetişme koşullarına göre belirlenmiştir ve alanın çevresel koşulları bitkinin daha küçük veya daha büyük olmasına neden olabilir. Eğer bitkiler çok sık yerleştirilir ise (bütün peyzajın tümden yetişmesi akılda canlandırılarak) olması gerekenden daha çok gelişmiş bitkiler bakım sorunu olarak ortaya çıkar. Yeterli alanın sağlanmasıyla, bitki olgunluk evresine eriştiğinde komşu bitkilere az olarak değmekte ve böylece kütle halinde gelişen bitki grupları ortaya çıkmaktadır(şekil 14). Şu önemlidir ki bitki yerleştirilirken büyüdüğünde yapıya değmeyecek şekilde yerleştirilmelidir ve böylece evin bakımı ve hava sirkülasyonu sağlanmış olacaktır. Diğer sık yapılan hata ise elektrik tesisatı veya sayaçlara yakın bitki yerleştirilmesidir.

peyzaj sekil 14

Kaynakların Korunması

Toprağın iyi bir koruyucusu olmak için; bitkilerin, suyun ve yapı materyallerinin akıllı kullanımı gerekmektedir. En büyük etki için kaynak duyarlı bitkilerin kullanımı, suyun yönetimi ve çevreye duyarlı yapı materyallerinin kullanılması gerekmektedir. Bir bitki materyalini kaldırmadan önce, varolan ekolojik değeri nasıl arttırılabilir onu düşünmek gerekmektedir. Neye sahip olunduğu ve neyin korunması gerektiğine karar verilmesi gerekmektedir. Bazı bitki materyalleri yanlış yerde konumlanmıştır ve daha iyi yetişecekleri alana transplantasyon yapılabilir. Yeni bitki seçimlerinde kaynak duyarlı bitkiler seçilebilir.

Tasarım süreci yağmur suyu yakalama sisteminin geliştirilme sürecidir. Suyun uygunluğu gelecekte sorun çıkarmayacak şekilde olmalıdır. Bundan dolayı suyun rolü net olarak belirlenmelidir: neresi sulamaya ihtiyaç duyuyor, bu nasıl yönetilecek ve bu nasıl kullanılacak sorularının cevabı verilmelidir. En açık kaynak yağmur suyudur ve hasat sisteminin kullanılmasıyla yakalanır, taşınır ve saklanır. Eğer erken dönemde tasarlanırsa su toplama sistemi estetik olarak da tasarlanabilinir. Bu en erken dönemde yerleştirilmesi gereken bir sistemdir çünkü yüzey topografyasının değiştirilmesi ve borular döşenmesini gerektirir.

Kaynakların korunması çevre dostu sert peyzaj materyallerinin kullanımını ve toksin olmayan koruyucuların, astarların, boyaların ve temizleyicilerin kullanılmasını içermektedir. Yeniden kullanılabilir konstrüksiyon materyalleri yeni materyal kullanılmadığı ve eski materyalleri atık haline getirmediği için çevreye etkiyi azaltacaktır. Eski teras, havuz, pergola veya yapıların yıkımından önce buradaki malzemelerin ne kadarının yeniden kullanılabileceği üzerine düşünmek gerekir. Bu hem doğaya etkiyi azaltacağı gibi bütçeyi de rahatlatacaktır. Eğer bahçede herhangi bir yıkım yapılmayacaksa, çevrede artık bulunan materyaller gözden geçirilebilir.

kaynak: Gail Hansen de Chapman, çeviren: Ekin OKTAY

Yeni başlayanlar için bahçe yaratma kılavuzu

Herkes güzel, gösterişli yeşil bir bahçe hayal eder. Fakat gerçekler acıdır; vakitsizlik ve maddi olanaksızlıklar ne yazık ki bu hayali altüst edebilir. Hem belki de eliniz düşündüğünüz kadar bereketli değildir.

İşte yeni ve acemi bahçecilere yardımcı olacak sekiz faydalı ipucu:

1.Bahçenizle ne yapmak istiyorsunuz? Çocuklarınız için bir oyun alanı mı? Bir Mutfak bahçesi mi ya da belki bir çiçek denizi…
Tüm dilek ve arzularınıza aynı anda kavuşmanız çok zordur. Bu yüzden en azından başlangıç aşamasında kendinizi biraz sınırlamalısınız. Kendi cennetinizi yaratmanız biraz zaman alacak. İşe koyulmadan önce bahçenizde istediğiniz temel unsurları -oturma grupları, oyun alanları, çiçek tarhları- belirleyin.

2.Acele etmeyin…
Yeni bir bahçeli eve ya da apartman dairesine taşındıysanız ilk sezona yumuşak bir giriş yapmak iyi bir fikir. Toprağın altında sizden önceki ev sahibinin hayallerinin kalıntılarını keşfedebilirsiniz. Bir çok bitki çok yıllık olduğundan ertesi sene de çiçek açacaktır. Diğer alanları kazıp canlandırabilirsiniz.

3.Kendi kendinize neler yapabilirsiniz?
Burada mesele zaman, bilgi ve maddi olanaklar arasında dengeyi kurabilmektedir. Bir çok bahçe sever içim işin zevki her şeyi kendi kendine yapmaktayken bazıları da bahçe tasarımcıları ya da peyzaj mimarları gibi profesyonellerle çalışmayı tercih eder. Ama çoğu zaman tamamen tek başına değilsinizdir en azından komşularınızdan yardım isteyebilirsiniz.

4.Yaşadığınız yerin iklim koşulları nasıl?
Aynı ülkenin sınırları içinde birden çok iklimin etkisi görülebilmektedir. Başlamadan önce en yakınınızdaki bahçecilik mağazasına ya da çiçekçiye danışmak faydalı olacaktır. İklim, bitki örtüsü ve toprak konusunda her şeyi buralardan öğrenebilirsiniz. Bu konuda fikir almadan zevkinize göre bitki satın almak boşa para harcamak olabilir.

5.Yükseklik, zaman ve renk
Yükseklik, zaman ve renk; bir çiçek tarhı ekerken göz önünde bulundurmanız gereken 3 ana unsurdur. Çiçeklenme mevsimleri birbiriyle çakışan bitkiler seçerek mevsimleri uzatın. Birbirine uyan ve tamamlayan renkler seçin. Uzun bitkilerin kısa olanları gölgeleyip kapanmadığından emin olun.

6.Kaliteden şaşmayın
Ucuz bahçe aletleri ve çiçekler elbette var, bunları süper marketlerde bulabilirsiniz. Ama bitkiler kötü ve verimsiz topraklarda çiçek açmazlar. Aletlerinize de bir sezondan daha uzun süre ihtiyacınız olacak. Kaliteli aletler ve malzemeler alın. Az ama kaliteli ürünleri seçin böylece onları çok daha uzun süre kullanırsınız.

7.Komşularınızla ve arkadaşlarınızla yardımlaşın
Bir mahallenin her sakininin kendine ait bir çim biçme makinesi ya da çapalama makinesi olması gerekmiyor. Komşularınızdan ödünç alabilir ya da aranızda birleşip büyük parçaları ortaklaşa alabilirsiniz (ve kaliteli ürünlere yatırım yapabilirsiniz!). Arkadaşlarınızla ve komşularınızla bitkilerinizi ve soğanlarınızı paylaşabilir, fikir alışverişinde bulunabilir ve ağır bir şeyler taşımanız gerektiğinde yardımlaşabilirsiniz. Bu arada onlara bahçenizde bir teşekkür partisi vermeyi de unutmayın..

8.Acemi Bahçeciler için Gerekli Aletler
● Kazmak için kürek
● Tırmık
● Çim biçici
● Bahçe makası
● Budama makası
● Hortum ve fıskiyeler

 

Konstrüksiyon için Ahşap

Ahşap kolay işlenebilir, uzun ömürlü ve neredeyse her yerde kullanılmaktadır. Ahşap dışında hiçbir yapı malzemesi çok az enerji kullanılarak ve çevreye zarar vermeden üretilemez.

Ahşap diğer yapı malzemelerine nazaran hafif ve oldukça yüksek mukavemetlidir. Dünya çapında yapılmış sayısız köprüler, kuleler ve ahşap yapılar buna tanıklık eder. Ahşaptan yapılmış binalar, çatılar, duvarlar, döşemeler, merdivenler nesiller boyunca kullanılmaktadır. 700 yılı aşkın bir süredir insanların yaşadığı ahşap binalar, ahşabın uzun ömürlülüğünü kanıtlamaktadır.

Yapı sahibi ekonomi, sağlıklı yaşam ve estetik gibi nedenlerden dolayı ahşap evleri tercih etmektedir. Ahşap ısı yayar ve hiçbir zararlı
madde çevreye vermez. Üstelik modern yapı teknikleri sayesinde ahşabı korumak için kimyasal maddelere gereksinim duyulmaz.

Ahşap yapı malzemeleri çok sıkı kalite kontrol ve denetiminden geçirilmektedir. Ahşap malzemelerin ve ürünlerin kalitesi belirtilen standartlar ve ruhsat belgesi ile garanti altına alınmaktadır. Hızlı ve verimli prefabrikasyon, kolay işlem ve sürekli elde edilebilirliğiahşap ile yapımı hızlı ve ekonomik yapmıştır.

Ahşap ile yapım her zaman doğru bir seçimdir.

AHŞAP İLE İNŞA ETMEK EKONOMİK VE ENERJİ VERİMLİDİR

Gelecek ekonomik ve enerji tasarruflu yapılara aittir. Bu konuda modern ahşap konstrüksiyonları yeni perspektifler açmaktadır.

Düşük enerjİ gereksinimli ahşap yapılar ekonomik ve enerji bakımından daha verimlidir.30 veya 40 sene önce yapılmış olan konutlarda, bir metrekare alan için yılda ortalama 300 kilovat saat ısınma enerjisine ihtiyaç vardır. İyi ısı yalıtımlı geleneksel yapılarda ise bir metrekare için tüketilen ısınma enerjisi yılda ortalama 60 ile 80 arası kilovat saattir. Ancak düşük enerjili
modern ahşap evlerde bu miktar 15 kilovat saat’in altındadır. Düşük enerji gereksinimli (enerji tasarruflu) ahşap yapıların ısı yalıtımı, pencere yeri ve büyüklüğü, havalandırma ve sıcaklık kaybı öyle optime edilmiştir ki geleneksel ısıtmaya gerek kalmamaktadır. Isı geri kazanımlı havalandırma sistemleriyle sağlanmaktadır.

Masif ahşap ürünleri endüstriyel ahşap malzemelerle -OSB kontrplak gibi- birlikte kullanıldığında hava geçirmez bina iskeleti (dış cephe) yapımı için uygun olurlar. Bu özellikler ve ahşap miktarıyla ilişkilendirilerek kullanılan yüksek oranda ısı yalıtım malzemesi enerji gereksiniminin olumlu yönde dengelenmesinin temelini oluşturur.

Aşağıdaki bütün özellikler ahşap yapı sisteminlerinde bulunmaktadır.

Yangından Korunma

Ahşap konstrüksiyonda elemanların yangına mukavemeti bileşen tabakaların yanıcı veya yanıcı olmayan malzemelerin kullanımı ile
elde edilmektedir. Taşıyıcı duvar elemanlarının her iki yüzeyinde yanmaz suntaların (alçı ve lifli çimento levhalar) kullanımı ve iç boşluklarda yalıtım malzemelerinin tamamıyla kullanımı sayesinde herhangi bir ek önlem almadan F30-B talepleri yerine getirilmektedir. Ekstra alçı ve lifli çimento levhalardan yapılmış kaplama ile yangın direnci daha yüksek düzeylere çıkarttırılabilir.

Bu yangına mukavemet tek katlı, dubleks veya çok katlı ahşap evlerin bölme duvar veya bina arası duvarlarında geçerlidir.
Almanya’da bulunan sayısız dört katlı ahşap binaların yüksek derecede yangına dayanıklılığı bunun kanıtıdır.

Ses yalıtımı

Geleneksel beton binalardan farklı olarak ahşap yapı sisteminde gerekli ses yalıtım taleplerinin karşılanması için çok katlı tabakalar yöntemi kullanılır. Tabakaların, birbirlerinden müstakilliği önemlidir. Çok fazla çaba harcamadan (gayret göstermeden), tamamıyla yalıtılmış ahşap prefabrik konstrüksiyonun çatı, duvar ve tavanı çok sıkı olan Alman ses geçirmez şartlarını yerine getirmektedir.

Depreme dayanıklı

Almanya’da depremlerin yapılar üzerindeki etkisi, yoğun araştırma konusudur. Araştırma sonuçları, çağımızın teknolojisini tanımlayan Alman DIN Standartlarının ve yönetmeliklerinin esas noktalarını yansıtırlar. Masif ahşap ürünler lamine kiriş uygun bağlantılar ile kullanıldığında istenilen sünek davranışı ile deprem kuvvetine dayanabilirler.

Ekonomik

Kuru masif ahşap ürünler, yüksek kaliteli prefabrik yapı elemanlarının üretimini mümkün kılmaktadır. Ahşap yapılar için kurutma zamanı gerekmez ve hemen taşınabilirler. Bu da hızlı, verimli ve ekonomik yapım sağlamaktadır.

Ahşpa ile Yapım, Büyüyen Bir Alternatif

Orta Avrupa’da ahşap asırlardır inşaatlarda kullanılmaktadır. Modern işleme teknikleri (kereste işleme) ve kalite kontrollü ahşap yapı malzemeleri günümüzün ekonomik ve verimli ahşap yapılarının temelidir.

Ahşap çatılar – Uzun vadeli güvenlik

Ahşap çatılar uzun vadeler için güvenlik sağlamaktadırlar. Hafif olduğundan her türlü bina için doğru bir çözümdür. Kendi yüklerini, rüzgâr ve kar yüklerini sağlam ve güvenilir şekilde altlarındaki konstrüksiyona aktarmaktadırlar. İnşaat malzemesi olarak, ahşabın fiziksel özellikleri ile her türlü çatı biçimi, ister beşik, ister kırma veya mansart çatı yapmak mümkündür. Ahşap çatılar binayı atmosfer etkilerinden (yağmur, kar, rüzgâr, sıcak ve soğuktan) koruyan tamamlayıcı bir parçadır.

Ahşaptan yapılmış çatı konstrüksiyonu binanın değerini uzun bir süre için sağlama almaktadır. Çatı katı odalar ekstradan yaşam alanı yaratmaktadır. Görünen strüktürel masif ağaç veya lamine kirişten yapılan mertek ve dikmeler ferah bir yaşam ortamı yaratmaktadırlar.

Karma yapı sistemi

Taşıyıcı konstrüksiyonu beton vb. malzemelerden olan ve dış cephesi yüksek ısı yalıtımlı ahşap elemanların birleşimi ile yapılmış düşük enerji gereksinimli (enerji tasarruflu) ahşap yapılar geliştirilmiş ve kullanımları artış göstermektedir.

Ahşap elemanların dış cephede kullanım nedenleri olarak çok iyi ısı yalıtımı, az duvar kalınlığı, hafifliği ve yüksek derecede prefabrik
elemanların üretilebilirliği sayılabilir. Örnekler ve deneyler bu sistemin iyi ses ve yangın yalıtım gereksinimi karşıladığını göstermektedir.

Ahşap konstrüksiyonu hafif olmasından dolayı genellikle iyi ve makul bir seçenektir. Örneğin binaya ilave kat yapılması gerekiyorsa ve bina temelinin taşıma gücü ağır ek yüklere müsaade etmiyorsa, prefabrik ahşap elemanları hafif olduğu için beton, kerpiç veya çeliğe kıyasla tercih edilmektedirler.

Günümüz teknolojisi ile yapılan yüksek derecede ısı yalıtımlı prefabrik ahşap elemanlar kullanılarak gerek yeni gerekse ek binalar
yapılmaktadır.

Salon ve Ticari Binalar

Ekonomik ahşap yöntemi ile spor, endüstri ve ticari salonlar hızla, düşük maliyetle ve verimle yapılabilmektedirler.

Spor ve eğlence yeri yapıları geniş çatı açıklıklarına sahip olduklarından, ahşap ve cam birleşiminden oluşan modern yapı yöntemiyle yapıldığında etkileyici bir mimarı iz bırakmaktadırlar.

En son eğilim, değiştirilebilen ve ihtiyaca göre değişebilen esnek modüllerle ahşap modüler sistemlerdir. Düşük inşaat maliyetleri ve kısa yapı süreleri sebebiyle ahşap modüler sistemler okullar, çocuk yuvaları, eğlence merkezi tesisleri, spor kompleksleri ve benzer projeler için idealdirler.

ahsap spor salonu

Ahşap köprü

Dünyanın her yerinde yapılmış birçok köprüde, taşıyıcı yapı elemanları için malzeme olarak ahşabın kullanılmış olması uygunluğunun kanıtıdır. Almanya’da, mühendisler ve teknisyenler uzun bir süredir, ahşap köprüleri inşa etmek için yeni yapı metotları geliştirmişlerdir, öyle ki köprü elemanları tekil olarak  değiştirilebilmektedirler. Ekonomik ve teknik avantajlarından ayrı olarak, ahşap köprülerin bulundukları yerlere ekledikleri değerler kabul edilmiştir. Ahşap köprüler her zaman, çevrelerini zenginleştirirler. Ahşap yapı kırsal gelişmede teknik bir önem kazanmaktadır. Bir yerleşim biriminin içinde ahşabın organik bir malzeme olarak doğal güzelliği etkileyicidir.

ahsap kopru

kaynak: www.germantimber.com

Ahşap Kamelya Slayt Gösterimi

Ahşap Kamelya/Kameriye ürünlerimiz genellikle ithal çam ağaçlarından imal edilmektedir. İsteğe göre özel Afrika ağaçlarından da (sapelli, ıroco, vb.) yapılmaktadır. Fırınlanmış olarak nem oranının %12-16 arasında tercih ettiğimiz ithal çam ağacı isteğe göre kahverengi ve yeşil emprenye edilerek ağacın mantar ve böcek istilasına karşı uzun yıllar koruyucu görev görmesi sağlanır. Ayrıca en iyi ahşap dış cephe boyalarıyla da istenilen renkte boyanıp ahşabın UV ışınlarından ve olumsuz hava koşullarından uzun yıllar korunması sağlanır.

Ahşap Kamelya/Kameriye ürünlerimiz istenilen ebatlarda özel proje ve tasarım çalışması yapılarak, müşterilerimizin beklenti ve isteklerine en uygun koşullarda sunulmaktadır.

Ahşap Kamelya/Kameriye malzemelerimiz, müşterilerimizin istekleri doğrultusunda tasarımlarına uygun olarak atölyede hazırlanır. Yerinde montajı yapıldıktan sonra son rötuş boyası yapılır.

İstanbul'un Ahşabı: Doğumu ve Ölümü

Uğur Tanyeli – İstanbul’un Ahşabı: Doğumu ve Ölümü

Eski İstanbul’u ahşap kaplamalı konut kadar belirgin biçimde karakterize eden, dolayısıyla da bildik pek az mimari olgu var. Belki de ondan ötü­rü, İstanbul ahşabı tarihsel bir incelemenin konusu pek olmamıştır. “Ah­şap İstanbul için gelenekseldir” yargısı konuyu tartışma dışı bırakmaya yetmiş, ahşap adeta zamanötesi bir İstanbul gerçeği gibi düşünülmüş­tür. Tarihsel bir açıklama arandığında ise kentin depremselliği yeterli bir gerekçe sayılmıştır. Kuşkusuz, neredeyse bütün kalıp yargılar gibi ahşabın gelenekselliğine ilişkin olan da önemli bir doğruluk payı içeriyor. Yalnız İstanbul’da değil, söz konusu malzemenin elde edilebilir olduğu tüm geleneksel toplumlarda ve kentlerde ahşap gelenekseldir. Bu, Elizabeth çağı Londra’sı için olduğu gibi, Napoleon’un işgaline dek Moskova ve hatta modernleşme dönemi öncesinin Kahire’si için de geçerli bir sav. Hepsinde ağırlık ve niteliği değişmekle birlikte, ahşabın konut yapımında vazgeçilmez bir yeri vardı. Sorun, nasıl bir ahşap kullanımı türünün, hangi gerekçelerle belirdiği noktasında düğümleniyor. Kaba ve ayrıntısız bir gözlemin ötesine gidildiğinde, İstanbul konutunda ahşap kullanımı ta­rihinin hiç de o kadar apaçık olduğu söylenemez. Aşağıda gösterilmeye çalışılacağı gibi, Osmanlı İstanbul’unda uygulanan ahşap konut yapım tekniği, önce bu kent dışında da çok yaygın, genelgeçer bir inşai pratik­ken, adım adım istisnai bir lükse (ahşap kaplamaya) yer vermeye ve genelgeçerden uzaklaşmaya başlamış, ardından tümüyle endüstriyel ola­nakların belirişine bağlı olarak, istisnainin kurallaştığı bir noktaya kadar gelip dayanmıştır. Sonra da yarattığı ahşap kullanım alışkanlığının gele­neksel değil, ama Modernite’ye ait olduğunu unutmayı yeğleyen bir top­lumun yeni bir değişim eşiğinde terk edilmiştir.
İstanbul’da uygulanan konut yapım teknikleri konu­sunda bilinenler Bizans dönemine dek uzanmıyor. Osmanlılar’ın devral­dığı yapı stokunun durumu da meçhul. Sözgelimi, çok sayıda vakıf konut yapısına ilişkin kayıtlan içeren bir Fatih vakfiyesi, oda ve kat sayısı hak­kında kantitatif analizler yapmaya olanak verse de, inşai bilgilere yer vermez1. Kimi zaman “kafiri” diye nitelenen ve Osmanlı öncesi bir köke­ni tanımlayan yapı nitelemelerinin inşai anlamı da belirsizdir. Ancak, “kafiri” yapının vernaküler nitelikte olmayan kargir konstrüksiyona işa­ret ettiğini düşünmek daha doğru olur. Özetle, Bizans-Osmanlı sürekli­liği ya da kesintisi bu bağlamda tartişilamamaktadir. Ancak, fethin ken­tin konstrüktif görüntüsünü hızla değiştirdiğim düşünmek zordur.16. ve 17. yüzyıl İstanbul konutunun teknik özellikleri daha iyi belgelenmiştir. Dolaylı ve dolaysız veriler nasıl bir konut yapılaş­masının sözkonusu olduğunu az çok ortaya koyarlar. Örneğin, Salomon Schvveigger2, seyahatnamesine eşlik eden çok bilindik resimlerden birin­de bir erken 17. yüzyıl İstanbul evini gösterir. Bu tipik bir hımış strük-türdür. Anadolu ve Balkanlar’da yüzlerce yıl boyunca uygulandığı için iyi bilinen, ve ahşap çatkısının kesit inceliği (ve  kuşkusuz başka kurgu özellikleri) nedeniyle, Orta ve  Bati Avrupa  ahşap  karkasindan farkli  bir geleneğe bağlıdir.Bu hımış türü kerpiç, tuğla veya  taş dolgulu   hafif karkastan  oluşur ve çatısı ana çatkıyı bütünlemekten çok, onun üzerine oturup örten özerk bir sistem olarak çözümlenmİştİr.  Dernschwam  üst kati  böyle  bİr sistemle inşa  edilmiş bir İstanbul kervansarayını arkaik Almanca yazımıyla  “…    an dîe hawssmawer klaine   hulczene kamerle,   mit  lam   aus   geflochten…” (ana duvarları üzerinde dolgusu çamurla yapılmış küçük ahşap hücreler) vardı diyerek anlatır3.Kimi Osmanlı belgelerinin “Çatma”   dİye   nitelediği yapı tekniği budur4. Sözkonusu tekniğin İstanbul özelindeki durumu, kentin yapı stoku içindeki ora­nı ve bu ahşap çatkının dış yüzeyinin yine ahşap levhalarla kaplanmış olup olmadığı gibi iki açıdan tartışılmalıdır.
ahsap makale sekil1
Birinci konuda, yani, hımışın 16. ve 17. yüzyıl İstanbul’undaki yaygınlık düzeyi için kantitatif bir analize olanak verecek ve­riler yok. Ancak, 1546-47 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde kayıtlı konut yapıları hakkındaki bilgilere dayanarak yapılan bir hesap­lama, konut stokunun yaklaşık %75’inin o sırada tek katlı olduğunu or­taya koyuyor5. Aynı gerçek Dernschwam gibi bazı Batılı gözlemciler ta­rafından da dile getirmiş, hatta gerçekçi biçimde resmedildiği de ol­muştur6. Tek katlı yapıların hımış tekniğiyle gerçekleştirilmesiyse, eko­nomik ve anlamlı gözükmüyor. İstanbul’un tek katlı yapılaşması içinde, oranını hiçbir zaman bilemeyeceğimiz miktarda kerpiç ve moloz taş ya­pı bulunmuş olmalıdır. Ahşabın kente 16. yüzyılda da uzaktan taşındığı ve dolayısıyla pahalı olduğu gerçeğiyle birlikte düşünülürse bu varsayım makul gözükür. Gerçekten de, kentin inşaat ahşabı gereksinmesi Istı-rancalar’dan ve Samsun’a kadar uzanan Karadeniz kıyısından, İznik, Akyazı, Sapanca, Göynük ve özellikle de İzmit’ten karşılanmaktadır7. İz­nik’te su gücüyle çalıştırılan bıçkıların bulunduğu da anlaşılıyor8. Ahşap buralardan çoğunlukla işlenmiş olarak gelmektedir. Tomruk halinde ta­şımanın maliyetinin çok daha büyük olduğu açıktır. Kaldı ki, İstanbul çevresinde su bıçkılarını çalıştırmaya olanak veren düzenli debili akar­suların bulunmayışı da bunu zorunlu kılmaktadır. Ancak, yine de İstan­bul’da bıçkıcılar bulunduğu ve bunların el bıçkıları kullanarak üretim yaptlkları bilinir9.
Osmanlı belgele­rinde rastlanan “bina mühimmi” için işlenmiş ve yarı işlenmiş ahşap türlerinin dökümü bunların inşai rolleri hakkında ancak kaba kestirimler yapmaya olanak veriyor. An­cak, 16. ve 17. yüzyıllar arasında belirgin bir çeşit artışı gözlemlen­mektedir ki, bunun konut inşaatında bir yansıma bulduğu ileri sürülebilir. 1567 tarihli bir belge10 direk, ta­ban, Karadeniz çubuğu, taslak çubuğu, ayrık mertek, pare mertek, bas­kı merteği, Ahyolu tahtası, Solikos tahtası, Silivri tahtası, uzun padav-ra, orta padavra, kısa padavra gibi on üç kalem ahşap içerir. 1582 ta­rihli başka bir belge de11 çok daha zengin değildir ve içinde (verdinar=gürgen) direk, (verdinar) taban, dolma direği, havli direği, Karasu çubuğu, Tavşancıl tabam, gurna, harcı çubuk, kara direk, doğluk, 5a-manlu merteği, ibrek merteği, kumba yarma merteği, emaret tahtası, sandal tahtası, parladı tahtası, Karadeniz tahtası, Ahyolu tahtası, İzmit tahtası, uzun kadne, bozilik ve fındık tahtası gibi ahşaplar yer alır.
“Dolma direği” terimi, hiç kuşkusuz, hımış konstrüksiyonun araları kerpiç veya tuğla örgüyle doldurulan ana taşıyıcı elemanını nitelemektedir12. “Taban”, bugün de yatay bağlantı elemanının adı­dır. Mertek de çatı yüzeyini oluşturan eğimli taşıyıcı olarak eski anlamı­nı hâlâ korumakta. Buna karşılık, belgelerde zikredilen tahtaların cep­he kaplaması için olduğuna işaret eden hiçbir şey yoktur. Döşeme ve ta­van için kullanıldıklarını düşünmek yanlış olmaz. Sorun, “padavra”nın (pedavre)  işlevi konusunda düğümleniyor. Çünkü, belgelerden biri padavra boyutlarım vermektedir13ve bu boyutlar bugün padavra denildiğinde akla gelen ahşap çatl kaplama  elemanından büyüktür.Örneğin, uzun  padavra iki zira sekiz parmak (yak. 1.70 m), orta padavra birbuçuk zira (yak.1.05m) ve kısa padavra bir zira sekiz parmak (yak. 0.95 m) olarak tanımlanmaktadır. Fiyatı da diğer ahşap çeşitlerine ak- olarak zikrederler, oranla belirgin biçimde düşüktür14. Daha da önemlisi bu denli iri olduğuna göre, tahta ile padavranın farkı nedir? Bunun bir işlenme kalitesi farkına tekabül ettiğini düşünmek yanlış olmaz. Tahta ya da levha, su ya da el bıçkısıyla iki yüzü de te­miz olarak biçilmiş ahşapken, padavra, kesim artığı niteliğinde olan, bu­gün kapak tahtası denilen ve belki de onun biraz daha çapağı alınmış tü­rünün adı olabilir. Schvveigger’in İstanbul evi resminde görülen çatı kaplaması muhtemelen padavra olmalıdır. Kiremidin uzun süre pahalı bir yapı malzemesi olduğu göz önüne alınırsa, aynı çağda Avrupa’nın ço­ğu yerinde olduğu gibi burada da çatı kaplaması olarak yaygın biçimde padavra kullanılmış olması mümkündür.
17. yüzyılda piyasadaki ahşap malzeme türlerinin es­kisine oranla büyük oranda çeşitlendiği fark ediliyor. Örneğin, gerek 1640 tarihli es’ar defteri15, gerek aynı tarihli narh defteri16 yaklaşık bir yüzyıl içinde yapı sektöründe uzmanlaşma ve standardizasyon yö­nünde bir değişim olduğunu gösterirler. Özellikle “sütun”, taban, “ver-geh” (kiriş) gibi ana taşıyıcı elemanların çeşitleri çok artmıştır. Oysa, “elvah” (tahta) çeşitleri daha kısıtlıdır ve tane fiyatları da 3 ile 16 ak­çe arasında değişmektedir. Bunun esaslı bir pahalılık düzeyi tanımladı­ğı kolayca kestirilebiliyor. “Neccar” (dülger) gündeliğinin 20-25 akçe mertebesinde olduğu bir dönemde17 bir dülgerin günlük kazancı ile iki “imaret tahtası” (tanesi 16 akçe) bile satın alınamamaktadır. Bunun anlamı, ahşap cephe kaplamasının kısıtlı ölçüde uygulanan, tam bir üst sınıf lüksü olduğudur. Böyle bir lüksü edinemeyenler hımışla (ahşap strüktürlü, kerpiç ya da tuğla dolgulu, dışı sıvalı ya da sıvasız inşaat) yetinmişlerdir. Örneğin, muhtemelen geç 17. yüzyılda Beyazıt İmare-ti’nin cephe kesimi üstüne inşa edilen -S.H. Eldem’in adlandırmasıyla- Meşruta Köşk yıktırılmadan önce çekilen fotoğraflarının açık biçimde kanıtladığı gibi, hımış konstrüksiyonludur18.
En azından 17. yüzyıl sonundan başlayarak ahşap dış kaplamanın nasıl uygulandığı konu­sunda bazı bilgilere sahibiz. Anado­lu Hisarı’nda Köprülü Yalısı’nın 1699 tarihli selamlık divanhanesi ahşap kaplamalıdır. Yapının pence­relerinin üstündeki dış cephe kapla­ması özgün düzenim kısmen korur.Buradaki pasaii kaplama sonraki yüzyılların bitişik düzen yatay ahşap kaplamasına hiç benzemez ve aslında iç mekâna özgü olan bir kaplama türünün bu çağdan başlayarak artık dışta da uygulandığını akla getirir. S.H.Eldem, Çırağan Sarayı Yalı Köşkü (1719) ve Bayıldım Köşkü (1748) gibi diğer bazı erken 18. yüzyıl lüks yapılarında da benzer pasalı cephe kaplamaları gerçekleştirildiğini ileri sürer19. Kısıtlı sayıda gravür onun iddiasını doğrulamaktadır. Ayrıntılar ise, genel bir yargı vermeye ola­nak verecek örnek bulunmadığı için meçhuldür.
18. yüzyılın ikinci yansına ait olduğu kestirilebilen iki yapı, Köçeoğlu ve Sadullah Paşa Yalıları ahşap cephe kaplamasının ev­rimi konusunda fikir verirler. Bunlarda yatay bitişik sıralar halinde, bi­nisiz uygulanmış bir ahşap kaplamayla karşılaşılır. Levhaların enleri endüstri öncesi tahtalar için olağan sayılan farklılıklar gösterir20. Bini açmak, henüz böyle bir işlem için gerekli makine donanımı bulunmadı­ğından ötürü, ancak elle yapılabilirdi ki, bu da zaman ve işçilik kaybı ol­duğundan uygulanmamıştır. Onun yerine derzlerden su girişine engel olmak için kesitte üçgen pahlama yapılıp, bu sorun pahların üst üste oturtulmasıyla çözümlenmeye çalışılmıştır. Ve nihayet 18. yüzyılın ikinci yarısında da ahşap kaplamalı ev hâlâ lükstür. Köçeoğlu Yalısı yıktırılıp yok edilmeden önce bunun en ikna edici kanıtını içeriyordu: Yalının de­niz cephesinin konstrüksiyonu ahşap kaplamalı, kara cephelerininki ise sıvalı, tuğla dolgulu hımıştı21. Bundan çıkarılacak birinci sonuç, yukarı­da da belirtildiği gibi, ahşap kaplamanın pahalılığından ötürü tüm cep­helerde kullanılamadığı, ikinci sonuçsa ahşabın deniz kıyısı için daha iyi bir çözüm olduğu doğrultusundadır. Yalı denizin etkilerine açıktır ve in­ce bir sıva katmanıyla korunan hımış dolgusu nem ve serpintiden çok hızlı zarar görecektir. O halde, ahşap kaplamamnın ilk olarak yalılarda yaygınlaştığım söylemek yanlış ol­maz. Çünkü, hem kaplamanın en ya­rarlı olduğu, hem de en yüksek gelir grubuna ait olan yapı tipi oydu. Kent içindeki konaklar muhtemelen 19. yüzyıl başına dek çoğunlukla sıvalı hımış  strüktürler   olmayı   sürdürmüşlerdir. Bazı 18. yüzyıl minyatürlerinde İstanbul hımışının gerçekçi betimlemelerine de rastlanır22. Bir sonraki yüzyıl içinde çekilmiş çoğu erken İstanbul fotoğrafındaysa hımış konaklar kolayca tanınabilecek bi­çimde görülür23.
ahsap makale sekil 2
Böyle fotoğraflarda dikkat çekici olan, sıvalı dış cephe ile alçı tepe penceresinin İstanbul’da neredeyse eşzamanlı olarak, bü­yük olasılıkla 19. yüzyılın hemen başlangıcında ortadan kalkmakta olu­şudur. Kentin varlıklılarının hımışla tepe penceresini hemen hemen bir­likte (belki tepe penceresini biraz daha erken, 18. yüzyılın sonlarından başlayarak) unutuşu büyük olasılıkla sanayileşmenin Türkiye’deki bir yansıması olmalıdır. Tepe penceresi, levha camın elle üretildiği ve hem az bulunup, hem de çok pahalı olduğu bir dönemin yapı öğesidir. Dolayı­sıyla, hiçbir zaman yoksul ve hatta orta hallilerin evlerine girememiştir. Avrupa’dan endüstriyel yöntemlerle üretilmiş levha pencere camı ithal edildiğinde fiyatlar düşmüş, buysa bir zamanlar camsız ve masif kapak­lı olan altlık pencerelere camlı kanat takılmasını sağlayarak, tepe pen­ceresini işlevsiz bırakmıştır24. Benzer bir süreç de tahta kesiminin bu­har bıçkılarıyla yapılmasının fiyatların ucuzlamasına yol açmasında söz-konusudur. Yine de bu sürecin başlangıcına ilişkin meçhullerin aydınla­tılması için daha kapsamlı araştır­maların yapılması gerektiği açık. Örneğin, Balkanlar’da beliren erken kapitalistleşme25 hareketinin İstan­bul’a akan ahşabın miktarını artırıp göreceli olarak ucuzlamasına yol açıp açmadığı yanıtlanmayı bekleyen bir sorudur.
19. yüzyılın ikinci yarısındaysa durum artık tartışılamaycak kadar açıktır. Kente akan ahşapta, Anadolu ve Rumeli kaynaklı yerli üretimin yanı sıra, ucuz ithalatin da ağırlıklı olduğu görülüyor. Muhtemelen 1880’lere ait olduğu kestirilebilen, İstanbul’daki bir ahşap toptancısının tarihsiz katalogu, kullanıcılara 91 sayfa boyunca binlerce kalem ahşap malzemenin nitelik ve fiyatlarını sunar26. Gerçek bir standartlaşma sözkonusudur artık. Aynı katalogdan M. Zachary, I.I. Pavlides ve A.I. Partdjoglou, Vasil I. Milopoulos, Hemokrat Hristoforidis gibi büyük toptancıların adları da öğrenilmekte, genellikle Türkiye’ye Yukarı Silezya ve Bukovina kökenli ahşapların Viyana merkezli firmalarca ihraç edildiği görülmektedir.
ahsap makale sekil 3
Ahşabın ucuzlayıp çeşitlenişi yaklaşık aynı yıllarda (1903-4) yayımlanmış bir başka rehber kitapta uzman olmayan evsahiplerinin anlayacağı gibi, ancak çok ayrıntılı olarak betimlenir27. Reh­ber, ahşap çeşitlerini sıralarken 19. yüzyıl sonunda gelinen nokta hak­kında da ilginç bilgiler verir. Örneğin, içerdiği ahşap malzeme listesi, bu alandaki durumun 16. ve 17. yüzyıllardakinden ne denli farklı oldu­ğunu ortaya koymaktadır. Artık önceki dönemlerdekinin aksine, çeşidi bol olanlar strüktürel ahşap elemanlar değil, kaplama tahtaları ve di­ğer bitirici malzemelerdir. Aynı kitap ahşap konut inşaatlarım “adi ebniye, ikinci ebniye, üçüncü ebniye” olarak üç kategori halinde ele alır. Adi ebniye en ucuz olanıdır ve arşınkaresinin maliyeti 80-120 kuruş, üç katlı olursa 180 kuruş olarak verilir28. İki katlı ikinci sınıf ahşap evin arşınkaresi 1-1.5, üç katlınınki 2-2.5 liraya mal olmaktadır29. Kargir iki katlı yapılarda iki taraftan binalara bitişik olursa bu değer 3-4’e, üç katlılarda 4-5’e çıkmaktadır. Ayrık düzen kargir ikinci sınıf yapinin ise,katlısının arşınkaresi 4-5, üç katlısı 5-6 liradır.³ºEn   kaliteli inşaatta İki katil ahşap yapının arşınkare maliyeti 3-5,üç katlılarda 4,hatta 6-7 olabilmektedir. Oysa, iki katlı kargir yapıda maliyet 15-20 ve üç katlısı için 30-40 düzeyindedir31.Görüldüğü  gibi İstanbulllular’a kargir inşaatın önerildiği bir devirde, en kaliteli ahşap yapının birim maliyeti kargir inşaatın beşte biri kadardır. 19. yüzyılda Osmanlı başkentinin neden bu denli yoğun bir ahşap konut dokusuna sahip olduğunun daha inandırıcı bir açıkla­ması herhalde yoktur. İstanbul nüfusunun sürekli olarak ve hızla art­tığı bu yüzyılda konut gereksinmesi en ekonomik biçimde böyle karşı­lanmış olmalıdır.
“Yarı-kargir” olarak nitelenebilecek hımışın İstan­bul’dan tasfiye olmasında ucuz ve standartlaştırılmış hazır ahşabın ABD’de yaptığı etkiyi yaptığını ileri sürmek yanlış olmaz. Ahşap yapı çok hızlı inşa edilebilmektedir. Kargir işçiliğinin gündelik bazında dülger yevmiyesiyle neredeyse eşit olduğu bir dönemde, en karmaşık ahşap ya­pının inşaatı haftalarla ifade edilirken, kargirinki en iyimser ifadeyle aylar almaktadır. Üstelik, ahşap yapı neredeyse tek kalem imalatı içer­mekteyken, kargir onlarca kalem üretim demektir. ABD kentlerinin “balloon frame” sayesinde varolmalarına benzer biçimde, ahşap kulla­nabilen Türkiye kentleri de her şeyden önce bu nedenle görüntü değiş­tirmiştir. O kadar ki, 20. yüzyıl başına gelindiğinde kimi kent bir zaman­lar hımış geleneğine sahip olduğunu unutmuş bulunuyordu. Örneğin, Te­kirdağ “ahşap dampingi”nin İstanbul’dan sonra en başarılı olduğu yer­lerden biriydi. 1960’ların başında, henüz büyük apartmanlaşma girişim­leri başlamadan önce gözlemlendiği haliyle, bu kentte sadece birkaç kaydadeğer hımış yapı kalmış, kentin yapı stoku tümüyle ahşap kaplama­lı hale gelmişti. Kökende bir geç 17. veya erken 18. yüzyıl hımış strüktürü olan Rakoczi Evi betonlaştırılıp “restore edileli” beri, Tekirdağ’ın eski hımış geleneğini tek başına sadece “çağrıştırmaktadır”.
İstanbul ahşabının 19. yüzyıl içindeki tarihçesi, bir yandan ekonomik koşullar ve endüstrileşmenin etkilerini yansıtırken, öte yandan da W. Gropius’un anıtsal ifadesini doğrulayan örneklerden birini oluşturur: “Bugün lüks diye nitelenenlerin çoğu yarın norm ola­caktır”32. Bir zamanlar en üst sınıfların dışında kalanların kolay kolay edinemediği bir lüks olan ahşap dış kaplama, 19. yüzyılın ikinci yarısın­da konut için gerçekten de norm olmuştur. Sözkonusu değişim süreci içinde ahşabın giderek geleneksellikten uzaklaşıp gerçekten “modern” bir teknik ve malzemeye dönüştüğünü fark etmek de olanaklıdır.1911 yılında yayımlanan kapsamlı bir yapı kitabı inşaatçılara ahşap yapımın bu Modernite’ye özgü veçhesini göstermektedir33. Demek ki, 19. yüzyıl biterken ahşap yapım artık salt pratikte tanımlanmış olmaktan çıkarak, “kitabi” bir epistemolojik zemin edinmeye de başlamıştır. En azından bu eşikte konumlanmaktadır. Ancak, sözkonusu eşik tam anlamıyla hiç aşı­lamayacak, ahşabın Türkiye’deki en güçlü temsilcisi olan İstanbul onu Birinci Dünya Savaşı ile birlikte, tam da o Modernite eşiğinde müthiş bir hızla terk edecektir.
Ahşap yapımın değişim sürecinin belki “çıkmaz so­kak” olarak nitelenebilecek kimi yan deneyleri de vardır. Örneğin, 19. yüzyılın ilk yarısında geçmişteki ve o sıradaki yaygınlık derecesi bilin­meyen bir başka teknik de uygulanmıştır: Dış cephede bağdadi sıva. Eş aralıklı çakılmış ince çıtalar üzerine sıva yapmak biçiminde uygu­lanan bu çok yaygın İstanbul tekniği genellikle iç mekânda kullanıl­mıştır. Ancak, 1978’de yıktırılan Beşiktaş’ta Bahribaba Parkı yakı­nındaki bir erken 19. yüzyıl konağında dış cephenin tümü böyleydi. Cibali, Ayakapi’da daha geç tarihli bir bağdadi sıvalı evse halen ayak­tadır34. Bu tekniğin hımışla ahşap arasında bir geçiş dönemini mi ta­nımladığını bilmek ilginç olurdu. Dış sıvanın artık çoktan ortadan kalktığı bir devirde devletin bu yönde yaptığı müdahalelerin etkili olup olmadığı da bilinemiyor. Örneğin, 1848 tarihli Ebniye Nizamna­mesi konutlarda “… pencere söğeleri tahtına gelince tuğla ile dolma yaptırıp andan yukarı tavana varıncaya kadar bağdadi yaptırılması”nın sözkonusu olduğunu, ancak “yapılacak ebniye tahta ile kaplanmayarak halis ince horasan ve  süzme kireç  ve yahut ince kum ve kezalik kireç ve ketan kalınlığı ile sıvandığı halde hem metanet-i ebniyeyi mucip ve hem de muhazır-ı mebsutenin” giderilmesine yarayacağim belirtiyor35. Ama, bir dilek olmaktan öteye gitmeyen bu ifadenin kentte ne oranda ciddiye alındığını belirlemek zor. Bugün İstanbul’da eski ahşap konut yapısı o denli az kalmıştır ki, bunlara dayanarak yorum yapmak da artık olanaksız.
Kesin olan tek şey, ahşap kaplamanın egemenliğini 19. yüzyıl ortalarına varmadan kurduğu ve efsanevi İstanbul yangınla­rının bunun sonucunda tırmandığıdır. Aynı dönemde kentte yaşanan hızlı nüfus artışı ve onunla ilişkili yapılaşma alanı yoğunlaşmasıyla bağlantılı olarak, yangın önceki çağlardakinden daha vahim bir soruna dönüşmüş gibi gözüküyor. Yangınlar o denli geniş bölgeleri tahrip ede­cektir ki, yanan alanların yeniden planlanması yönündeki karar uygula­narak, 1860’lardan 20. yüzyıl başına dek, tarihsel yarımadanın en az dörtte üçü yeniden planlanarak bugünkü anahatlarına kavuşturulmuş­tur. Dolayısıyla, ahşabın kentsel egemenliği, yönetimin kargire yönel­meyi daha ısrarlı talep etmesine yol açacaktır. Kargir yapılaşmaya yö­nelik teşviklerin ve yasaklamalarının kent genelinde homojen biçimde etkili olamadığı kesin. Kargirleşme sürecinin hızında etkili olan ana et­menler, hiç kuşkusuz, malsahiplerinin ekonomik olanakları ve kültürel tercihleriydi. Örneğin, gerçekten de erken bir kargirleştirme deneme­si olan Hocapaşa yangın alam düzenlemesi kesinlikle başarılı olmuş, bu alanda 1865 sonrasında hiç ahşap yapı inşa edilmemiştir. Ancak, bu­rasının tarihsel yarımadanın en varlıklı ve en üst sınıf yerleşme alanı olduğu unutulmamalıdır.
Hocapaşa çalışmaları, kargirleştirme politika ve stratejilerini aydınlatma bağlamında da ilginçtir36. Kargire geçişin ilk kapsamlı ve başarılı kitlesel uygulaması olan bölge için 24 Zilkade/10 Nisan 1866 tarihli bir Meclis-i Vala mazbatasıyla radikal bir karar alı­nıp yangın alanında ahşap bina yapımı yasaklanır37. Sözkonusu kuralın uygulanabilmesi amacıyla Ticaret Nezareti bir mazbata ile kargir inşa­atta kullanılacak malzemenin fiyatlarını belirleyecek bir komisyon ku­rar. Fiyat denetimi sağlanabilmesi için yapı malzemesi satan ve üreten esnaf o komisyon tarafından belir­lenen fiyatlara uyacağına ilişkin ta­ahhüt senetleri verir38. Öte yandan inşaat  izin   resimleri   kaldırılarak,kargır yapımın bürokratik işlemler açısından da ucuzlatılması için ay­rıca çabalandığı anlaşılıyor39. Daha önemlisi, kargır yapımın teşviki ve kolaylaştırılması için örnek tip konut projeleri ve onlara ilişkin fiyat keşifleri hazırlatılır, bastırılır ve Ebniye Muhasebecisi tarafından is­teyenlere ücretsiz olarak dağıtılır40. Anlaşılan, yönetim, kargir inşaata geçiş için, konuya yabancı olan İstanbulluların bilgi gereksinmesini de karşılamaya çalışmaktadır. Öte yandan, bu yeniden yapılaşma-planla-ma etkinliklerini yöneten Islahat-ı Turuk Komisyonu yapı malzemeleri­ni ucuzlatmak için, kireç ve tuğla da ürettirmektedir. Bir gazete habe­ri ucuz inşaat malzemesi almak isteyenlerin Ticaret Nezareti Ebniye İdaresi’ne başvurmaları gereğini duyuruyor41. Sıralananlar, kargir-leşmenin sonraki yıllarında yinelenmez. Geç 19. ve erken 20. yüzyılda yapılan başka yangın alanı düzenlemeleri sırasında böylesi destekler gündeme gelmez. Hocapaşa-Gedikpaşa planlamasının hem yönetim, hem de kentliler için bir öğrenme, alışma evresini temsil ettiği düşü­nülebilir. Kargirleşme sürecini bu evrenin ardından artık kamu kay­nakları finanse etmeyecek, hatta güdülemeyecektir.
İstanbul’da ahşap konut tümüyle ancak Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortadan kalkar. Bununsa, sürekli olarak yangın teh­likesini vurgulayan yasaklamalardan çok, yine ekonomik gerekçelerle açıklanması gerekiyor. İstiklal Savaşı sonrasında kent nüfusunun bir miktar düştüğü ve uzun bir aralıkta sabitlendiği biliniyor. Bu koşullar­da yeni konut inşaatı azalmıştır. İkincisi, dünya ekonomik düzeninin al­tüst olduğu bir dönemde ucuz ahşap akışının sürdüğünü düşünmek de kolay değil. Ve nihayet bütün bu koşullar Erken Cumhuriyet rejiminin öngördüğü ideolojik programla da bu bağlamda çakışmışlardır: “Ah­şap ev kapanan bir çağın köhne ya­pı tipidir”. Bu ideolojik koşullandır­manın ilkokuldan başlayarak başa­rıyla uygulandığı görülüyor. O yılla­rın okul kitapları, “ahşap evler gayrisıhhidirler,” türünden iddi­alarla kargir dışındaki yapım seçeneklerini öğrenim gören kuşakların zihninde mahkûm ederler42. Ne var ki, okul kitapları hemen 30’ların başında bu değişime uğramadan önce bile ahşabın yaşam süreci tamamlanmış olmalıdır. İstanbul’da 1920’lerin ikinci yarısından başlayarak ahşap konut yapılmadığı hemen hemen kesinlikle söylenebilir. Erken Cumhuriyet, bu alandaki ideolojik kararlılığıyla, yaşayan bir gelenekten çok, geçmişin bir kalıntısını tas­fiyeyi hedef almış gibi gözükür. Ve İstanbul için 19. yüzyıl ne kadar kesin biçimde ahşap kaplama çağı ise, 20. yüzyıl da o kadar kesin bir kargir çağıdır.
kaynak: www.arkitera.com
İstanbul 1900-2000 Konutu ve Modernleşmeyi Metropolden Okumak, İstanbul, 2004
Dipnotlar
1Anon, Fatih Sultan Mehmet II Vakfiyeleri, Ankara 1938. Buna dayanarak yapılan bir kantitatif analiz için bkz.: Uğur Tanyeli, “Klasik Dönem Osmanlı Metropolün
de Konutun ‘Reel’ Tarihi: Bir Standart Saptama Dene-mesi”, Prof. Doğan Kuban’a Armağan, der.: Z. Ahunbay, D. Mazlum, K. Eyüpgiller, İstanbul, 1996, s. 62.
Solomon Schweigger, Ein newe Reyssbeschreibung auss Teutschland nach Constantinopel und Jerusalem, Nümberg, 1608
3 Franz Babinger (ed.), Hans Dernschwam’s Tagebuch einer Reise nach Konstantinopel und Klefnasien1553/55), Münih ve Lepzig, 1923., s. 29. bu kesimTürkçe çeviride biraz farklıdır. Krş. Hans Dernschvvam İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, çev.: Y. Önen,
Ankara, 1988, s.50.
4 Örneğin, Edirne’de 16. yüzyıldan başlayarak kullanıldığı anlaşılan bu terim bilemediğimiz bir dönemde ortadan kalkmıştır.kullanılışı için bkz: Ömer Lûtfi Barkan,”Edirne Askeri Kassamı’na Ait Tereke Defterleri (1545-1659)”, Belgeler, m/5-6, 1966, örneğin, s.152.
5 Bu hesaplama için bkz.: Uğur Tanyeli, a.g.e., s. 63.
6 Örneğin, şu 17. yüzyıl albümünde Vedifcule çevresini betimleyen bir resimde:Memorie Turche, Museo Correr, Venedik, Ms. Cicogna 1971.
7 Ömer Lütfi Barkan, Süleymaniye Comi ve İmareti İşaatı (1SS0-1557), 1, Ankara, 1972, s. 385 vd.
8 a.e., 2, Ankara, 1379, s. 111-12.
9 Ahmed Refik, Onbirinci Asr-ı Hicri’de İstanbul Hayatı (1592-1688), İstanbul, 1988, s. 7’de belge no.143 Cemaziyelahir 1001 tarihli.
10Ahmed Refik, On Altıncı Asırda İstanbul Hayatı (1553-1591), istanbul, 1935, s. 60’ta belge no.4, 22 – ziikade975
11a e, s 64 5, beige no 11,10 sefer geo
12 İlknur Aktuğ, “16. Yüzyılda Kullanılan Bazı İnşaat Malzemeleri ve Kullanım  Yerleri” ,II.Uluslararası Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, İTÜ, 28 Nisan-2 Mayıs 1986,İstanbul, 1986, s.72’de bu elemanın “zemini sağlamlaştırmak için belirli aralıklarla toprağın içine çakılan kazıklar” olduğu öne sürülmüşse de, Osmanlı belgeleri sözkonusu temel zemini berkitme öğelerini daima “kazik” olarak zikrederler,
13 bkz. Dipnot 10
14   Örneğin bir belgeye göre 958/1551’de büyük padavranın 30.000 adedi 1900, küçüğünün 50000 adedi 1550 akçeye satın alınmıştıÖmer  Lütfi Barkan, Süleymaniyeİmareti:… Z, s. 106’da belge no. 223
15 Yaşar Yücel, 1640 Tarihli Es’ar Defteri, Ankara, 1982, s. 94-97.
16  Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri,İstanbul, 1983, s. 294-296.
17 a.e., s. 324 ve Y. Yücel, a.g.e., s. 132
18 Sedad Hakkı Eldem, Köşkler ve Kasırlar, 2, İstanbul, 1974, s. 100-109..
19  a.e., s. 212 vd., 230 vd. ^2
20  Sadullah Paşa Yalısı’mn san restorasyonunu gerçek­leştiren Y.Mim. Feyza Cansever orada kaplama tahtası enlerinin 38 ile 34 cm arasında değiştiğini, ancak kalın­lığın 2 cm’de sabit olduğunu belirtmiştir.
21  Sedad Hakkı Eldem, Köçeoğlu Yahsı-Bebek-Boğaziçİstanbul, 1977, s. 54 vd.
 
22 Çok aydınlatıcı minyatür için: Şeyh Muhammed b. Mustafa el-Mıs>i, Tuhfetü‘l-Mülk,1187/1773’den akta­ran: Ayda Arel, Osman/ı Konut Geleneğinde Tarihsel Sorunlar,İzmir, 1982, s. 161’de Resim 138.
23 Örneğin, Engin Özendes, Abdullah Freres: Osmanlı Sarayının Fotoğrafçıları, İstanbul 1998 s.196’daki fotoğraf.
24 Camlı Osmanlı penceresi için bkz.: Uğur Tanyeli, “Anadolu’da Bizans, Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Dönemlerinde Yerleşme ve Barınma Düzeni”, Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme, İstanbul, 1996 s 458-461
25 bu gelişme için ameğin bkz: Nikoiai TodorouThe Balkan City, 1400-1900, Seattle ve Londra, 1983s. 185 vd
 26 Henry Zachary, Prix courant et cube des differents types de planches, ete. en cours sur les marches…/Rehber: Piyasada Bulunan Muhtelifü‘l-cins Tahta, Keroste ve Soirenin Fiyat ve Mik’ablarını Takdir  İçün…, Matbaa-i Agap Matyoayan, îetanbul, tarihsiz
27Mehmed İzzet, Rehber-i Umur-u Beytiyye: Eve Müteallik Bilcümle Umurun Rehberidir, 1, İstanbul, 1319 özellikle s.240-244tBfci ahşap inşaat malzemesi dökümü için
28ae,s232
29a.e.; s. 233
30a.e:, s 234
31a e, s 234
32 VValter Gropius, Bauhausbauten    Dessau, Münih, s. 1105-12’den aktaran: B. Denel, Batılılaşma     
33 an Talat, Ahşap inşaat, istanbul, 1. Baskı 1327,ikinci baskı 1341. Birinci baskının ayrı bir takım oluşturan yüz adet 35×50 cm boyutunda çizim levhası vardır
35 Osman Nuri, Mecelle-i Umur-u Belediye, 1, İstanbul sürecinde istanbul’da Tasarım ve Dış Mekânlarda değişim Nedenleri, ODTÜ, Ankara 1982, s.XLII-XLIII.
34 Üsküplü caddesi No108’deki bu ev hakkındaki bilgi İTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı’ndan alınmıştır
36  Hocapaşa planlaması şurada daha ayrıntılı irdelendi: Uğur Tanyeli, “Düşlenmiş Rasyonalite Olarak Kent: Tür­kiye’de Planlama ve Çifte Bilinçlilik”, İlhan Tekeli’ye Ar­mağan, Tarih Vakfı Yurt Yayınlan (henüz yayımlanmadı).
37  Tasvir-i Efkar, 381 (1 Zilhicce 1282/17 Nisan 1866). 1 Tasvir-i Efkar, 387 (29 Zilhicce 1282/15 Mayıs ]
39 Osman Nuri, Mecelle…, ı, 989 -990 .Yeni baskıda cilt 2, 938.
40  Tasvir-i Efkar, 388 (2 Muharrem 1283/17 Mayıs 1866) ve 441 (27 Receb 1283/5 Aralık 1866). Çok önemli olduğu anlaşılan bu örnek projeler kitapçığına ulaşamadım. Milli Kütüphane’de ve bellibaşlı İstanbul kitaplıklarında yok.
41  Tasvir-i Efkar, 405 (3 Rebiülevvel 1283/16 Temmuz 1868).
42 Örneğin, Doktor Muhittin Celal, Ev Bakımı, Birinci Kısım,llk Mektep-Sımf: 4,İstanbul, 1931-1932; Sühey-la Arel, Ev İdaresi, İstanbul, 1938, alıntı s. 39’da.

Dev Ahşap Tünel

Ahşabın önemine dikkat çekmek için dünya genelinde yürütülen kampanyalarda zaman zaman çağdaş sanatçılarla gerçekleştirilen projeler de yer alıyor. İşte bunlardan biri de geçtiğimiz günlerde, Brezilyalı çağdaş sanatçı Henrique Oliveira’nın, São Paulo Museu de Arte Contemporânea da Universidade müzesinde kurulumunu gerçekleştirdiği ve “Transarquitetônica” adını taşıyan dev ahşap tunnel oldu.

Sanatçı daha önceki heykel ve montaj çalışmalarında da tercih ettiği ve genellikle inşaat şantiyelerini kapatmak için kullanılan, ucuz ahşap parçalarını biraraya getirerek bu dev tüneli yaptı. Oliveira, büyük bir kök sistemi gibi görünmesi için önceden çivilenerek kullanılmış ahşap parçalarını organic bir çerçeveyle yüzeye yerleştirdi. Müze tarafından sağlanan alanın çok büyük olması sebebiyle, sanatçı izleyicilerin içine girebileceği ve iç kıvrımları hissedip keşfedebileceği büyük bir enstlasyonu gerçekleştirme imkanı buldu.

Henry Oliveira, evindeki kentsel malzemelerden geri dönüştürülmüş ürünleri kullanılarak yaptığı sarma sütunların ziyaretçiler tarafından dolaşılıp tecrübe edilmesini hedefledi. Birden fazla olanakları ile çeşitli yolları aynı form içinde toplayan eseri gezen ziyaretçiler, onları çevreleyen ortamın kokuları, sesleri ve manzaraları ile, evrende bir heykeli kucaklarcasına gözlem yapabiliyorlar. kucaklamak için tasarlanmıştır. Başından sonuna kadar estetik bir ifadenin eseri olan çalışma, bir ağacın başından köküne uzanan yapısını, beyaz boyalı koridorların daralmasıyla bitiriyor. Sanatçı bu yapıyla, mağaralardan gökdelenlere uzanan mimari yapıdaki insan barınaklarına göndermede bulunuyor.

dev ahsap tunel 1

Tuval üzerine çalışmalarına ek olarak, resim mezunu olan sanatçı, geçici enstalasyon ve heykeller şeklinde üç boyutlu yapıları araştırıyor. Oliveira, 2009 CNI SESI Marcantonio Vilaça Ödülü (Brezilya), üçüncü baskısının galibi oldu 2014 yılında, Projektif Göz Galerisi’nde teçhizatları oluşturulan -Domaine de Chaumont-sur at, Kuzey Carolina Üniversitesi (Charlotte, ABD) -Loire (Fransa) ve MAC-USP Nova Sede (São Paulo, SP) dereceler kazandı. Sanatçı, 2013 yılında, Paris’te sanatsal bir rezidans programına katıldı ve ardından Palais de Tokyo’da bir solo sergi gerçekleştirdi.

dev ahsap tunel 2

Ardından Schirn Kunsthalle’de (Frankfurt, Almanya) bir grup sergisine katıldı. 2012 yılında Centro de Arte Belediye Hélio oytisika (Rio de Janeiro, Brezilya) ve Offenes Kulturhaus’deki (Linz, Avusturya), Galeria Millan (São Paulo, Brezilya) solo sergi düzenledi. 2011 yılında, o Afrikalı Sanat Smithsonian National Museum (Washington, ABD) ve Çağdaş Sanat Müzesi Boulder’de (ABD) işleri sergilendi.

dev ahsap tunel 3

Eserleri gibi Pinacoteca Municipal de São Paulo, Museu de Arte Contemporânea da USP (Brezilya) ve Virginia Museum Güzel Sanatlar bölümü (ABD) gibi koleksiyonlarda yer almaktadır.

dev ahsap tunel 4

kaynak: www.orsiad.com.tr