Posts

AHŞAP BEBEK VE ÇOCUK MOBİLYASI SEÇERKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

 AHŞAP BEBEK VE ÇOCUK MOBİLYASI SEÇERKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

  • Ahşap; doğal, organik (yaşayan, nefes alan), sağlıklı ve yenilenebilen bir malzemedir

gncahsap_makale 1

  • Yenilenebilir bir malzeme olan ahşap, endüstriyel ormanlarda yetişen ağaçların işlenmesinden elde edilmektedir.
  • Her ne kadar ağaçların sürekli kesim işlemleri orman varlığını bitiriyor izlenimi yaratsa da, endüstriyel ormancılık yapan ülkelerin orman varlıkları her sene %4-5 civarında büyümektedir. Ormanların sağlığı açısından da belirli sürelerde kesim yapılması gerekmektedir.

gncahsap_makale 2

  • Ülkemizde sürdürülebilir endüstriyel ormancılık gelişmediği için ahşap malzeme ağırlıklı olarak ithal edilmektedir.
  • Sürdürülebilir ormancılık konusunda uzman olan ülkeler arasında Finlandiya, İsveç, Rusya, Ukrayna gibi ülkeleri sıralayabiliriz. Bu ülkelerin ağaçları sertlik yani yoğunluk bakımından birbirlerinden farklılık göstermektedir.

gncahsap_makale 3

  • Mobilya yapımında kullanılan bir diğer malzemede MDF’dir ( medium density fiberboard). MDF; termomekanik olarak odun veya diğer lignoselülozik hammaddelerden elde edilen liflerin (ahşap tozlarının), sentetik yapıştırıcı (yoğun kimyasal yapıştırıcı) ilavesiyle belirli bir rutubet derecesine kadar kurutulduktan sonra oluşturulan levha taslağının sıcaklık ve basınç altında preslenmesiyle elde edilen bir üründür.

gncahsap_makale 4

  • MDF panel mobilyaların içerisindeki sentetik yapıştırıcılar kimyasallarını zamanla sıcaklık ve çevre şartlarıyla buğu halinde yayarlar. Bu tarz mobilyaların kimyasal solunumu temizlik maddelerindeki gibi yoğun ve bunaltıcı olarak düşünülmemelidir. Değerler farkına varılamayacak ölçülerdedir.
  • Ağaç malzeme ile ilgili olarak önemli olan bir diğer konu ise, ahşap malzemelerin fırında, kullanım yeri koşulları için gerekli nem derecesine kurutulmuş olmasıdır. Ahşap malzemenin fırında uygun neme kadar, iyi fırınlarda ve gerekli kurutma programı ile kurutulması tam bir uzmanlık işi olup, ürünlerin kalitesi ve ömrü konusunda en önemli hususlardandır. Türkiye koşullarında kullanılacak olan ahşap malzemelerin %12-16 nem derecelerine kadar kurutulmuş olması son derece önemlidir. Kurutma prosedürleri ve ahşap kalitesine göre ahşap malzemenin kendi içerisinde bir fiyat skalası oluşmaktadır.
  • Ahşap malzemeden yapılan ürünleri uzun zaman, deforme olmadan kullanabilmek için her bir malzeme ebatlarının statik hesaplamalara göre belirli değerlerde olması gerekmektedir.  Çok ince ebatlı ürünler dayanıksız olacağı gibi, gereğinden fazla kalın kullanılan ebatlarda ürünün maliyetini çok artıracaktır.
  • Sağlıklı doğal ahşap çocuk yatakları için firmamızın öngördüğü direk ve taşıyıcı ölçüleri 6-6.5 cm civarıdır. Bebek beşikleri ve yatakları için 4- 4.5 cm ebadında malzemeler kullanılmaktadır. Büyük ölçülü yataklarda ince ebatlı malzeme kullanımı ürünün kısa zamanda deforme olmasına veya sallanma yapmasına neden olabilmektedir. Sallanan ürünlerde belirli zaman sonra çocuklar için tehlike arz edebilirler.

gncahsap_makale 5

  • Sağlıklı doğal ahşap bebek ve çocuk odası ürünlerinde kullanılan boyalar ve yapıştırıcılar su bazlıdır. Ev dışında kullanılacak yapısal masif ahşap ürünlerde mukavemeti artırmak amaçlı sentetik bazlı yapıştırıcılarda tercih edilebilir.
  • Su bazlı boyalar, vernik veya cila olarak bilinen sentetik bazlı boyalar gibi kimyasal içerikli değildir ve ahşabın içine nüfus ederek ahşaba renk vermenin yanı sıra dış etmenlerden korur.
  • Firmamız Alman Clou marka, ahşap çocuk oyuncakları için üretilen EN-71/3 sertifikalı boyaları kullanmaktadır. ( Ürünlerini www.clou.com.tr ‘den temin edebilirsiniz)

SPRT8017030911030

  • Su bazlı boya örtücü değildir. Ahşabın doğal harelerini ve dokusunu kapatmaz. Eğer ürününüzde ahşap boya bir tabaka halinde dokuyu kapatmışsa sentetik boya ( vernik diye de adlandırılabilir) kullanılmıştır demektir. Su bazlı boyaları ahşaba fırça ile uygulamak daha sağlıklıdır.
  • Önemli bir hususta ahşap işçiliğidir. Her bir ahşap malzemenin sivri kenarları çocuklara zarar vermemesi için ovalleştirilmeli ve zımpara yapılarak yüzey hem boyaya hazırlanmalı hem de yüzey üzerinde çocuklara zarar verecek pürüzler (kıymık v.s) bulunmamalıdır. Montessori eğitim felsefesininde temelinde bu vardır. Çocuğun odasında temas edeceği mobilyaların tamamı ahşap olmalı ve çocuğa zarar vermemelidir.
  • Çocuk odaları  için sağlıklı bir mobilya almak isteyen ailelerin öncelikle bilmesi gerekenleri özetlemeye çalıştık. Bu maddeler aynı zamanda fiyata da etki eden unsurlardır.
  • Ürünlerin fiyat kıyasını yapabilmek için ebeveynlerin ürün detaylarını önceden araştırmış olması gerekmektedir. (Bu kriterler aslında bütün mobilya çeşitleri için kullanılabilmektedir.) Ürünün ahşap malzeme veya mdf malzemeden yapılmış olanı mı? Ahşap malzeme ise iyi fırınlanmış kalite düzeyi daha yüksek ahşap malzeme mi yoksa sınıfça daha düşük malzemelerden mi olmalıdır? Malzeme ebatları uzun süre dayanım için ne olmalıdır? Su bazlı boyalar ve yapıştırıcılar mı yoksa sentetik bazlı örtücü boyalar mı kullanılmış olmalıdır? Ürünün işçiliği nasıl olmalıdır?
  • Masif ahşap mobilya ihtiyaçlarınızda teknik bilgisine güvenebileceğiniz firmalar ile hareket etmeniz önerilir.

 

Saygılarımızla

minigLogo

 

 

ÇOCUĞUN FİZİKSEL VE RUHSAL GELİŞİMİ AÇISINDAN ÇOCUK ODALARI TASARIMINDA MALZEME KULLANIMI VE MALZEME SEÇİMİNİN ÖNEMİ-1

ÖZET

İnsan ömrünün yaklaşık beşte birini, fiziksel ve ruhsal gelişiminin ise çok daha büyük bölümünü oluşturan, dünya nüfusunun en önemli kısmını meydana getiren ve çocuk olarak adlandırılan 0-13 yaş grubundaki insanlar gerek evrensel düzeyde, gerekse ulusal düzeydeki yasal düzenlemelerle hakları koruma altına alınmış gibi görünmekte, gelişmiş ülkelerde bile çevresel kararlarda ve oluşumlarda yeterince temsil edilememekte; gelişmekte olan ülkelerde ise özel günler dışında gündeme dahi gelememektedir. Çocuğun gelişimi kalıtım ve çevre koşulları ile oluşmakta ve aynı zamanda bu gelişimde mekan ve mekan donatı elemanlarının etkisi de büyük rol oynamaktadır. Oysa bedensel ve ruhsal gelişimi dikkate alınarak tasarlanmış mekanlar çocuğun algısal ve bilişsel gelişmesini hızlandırmakta, eğitici ve öğretici roller oynayarak ruhsal davranışlarını pekiştirmekte ve özellikle de kaza riskini azaltarak yaşamsal bir önem kazanmaktadır.

1. ÇOCUĞUN GELİŞİMİ

Çocuğun gelişimi bedensel ve zihinsel olmak üzere iki yönlü gelişmektedir. Çocuğun bedensel gelişimi; kilo- boy artışı gibi sayısal değişikliklerle büyüme olarak ifade edilirken, zihinsel ilerlemeleri ise gelişme olarak ifade edilmektedir. Gelişme ve büyüme özellikleri birbirlerine orantılı olarak ilerleme göstermektedir. Çocuğun gelişimi kalıtım ve çevre olmak üzere önemli iki etmenin katkısıyla oluşmaktadır. Başka bir ifade ile çocuğun gelişimi kalıtım ile çevre etkileşiminin bir ürünüdür. Kalıtım, kişinin anne ve babadan genler yoluyla aldığı özelliklerdir. Çevre ise, döllenmeden başlayarak ana rahminde çocuğun gelişimi ve doğumundan itibaren insana etki eden tüm uyarıcılara denilmektedir. Çocuğun gelişim ve büyüme süreci, belirli dönemlerde benzer bedensel ve zihinsel özellikler taşımaktadır. Bu özellikler ergenliğe kadar bebeklik dönemi (0-36 ay), ilk çocukluk dönemi ( okul öncesi çağ, 3-6 yaş arası), son çocukluk dönemi (okul çağı, 6-11 yaş arası) ve ergenlik dönemi (11-20 yaş arası) olmak üzere dört ayrı dönem içerisinde incelenmektedir. Ancak 0-6 yaş dönemi pek çok davranış ve alışkanlığın temelinin atıldığı yılları kapsadığından en önemli dönemi oluşturmaktadır. Özellikle mekan algılamaları açısından bu yaş grubundaki çocukların bireysel özelliklerini ve gelişim süreçlerini bilmek, çevre ile ilgili değer, tutum ve davranışlarını daha iyi anlamak, dolayısıyla tasarımı yönlendirmek açısından önemlidir.

2. ÇOCUĞUN GEREKSİNİMLERİ VE ÇOCUK ODASININ ÖNEMİ

Çocuğun doğasına, gelişimine ve ihtiyaçlarına uygun olarak ele alınması gereken eğitim sürecinden, birinci derecede aile sorumludur. Özellikle kalıcı davranış biçimlerinin kazanıldığı 0-6 yaş döneminde, çocuğa verilecek doğru sosyal ve fiziksel uyarıcılarla, bedensel ve zihinsel ilerlemesi geliştirilebilmektedir. Bu gelişim ise doğru tasarlanmış bir çevreyle olasıdır. Çocuğun zamanının çoğunluğunu geçirdiği odası ve bu odada yer alacak mobilyalar çocuğun fiziksel çevresinde uyarıcı bir rol üstlenmektedir. Doğru tasarlanan fiziksel çevre, çocuğun zihinsel gelişimi üzerinde de önemli bir paya sahiptir. Çocuk bu mekanda oynama ve öğrenme eylemlerini bir arada gerçekleştirebilmelidir. Bu nedenle çocuk odası öncelikle çocuk için tasarlanmış bir mekan olmak zorundadır.  Çocuk odasının sıradanlıktan uzak, renkli ve hareketli olması, düşünce özgürlüğü olan yetenekli bireyin yetişmesinde ilk adımı teşkil etmektedir. Çocuk psikolojisinin gelişimi ve sağlıklı bir bireyin gelişmesi açısından, çocukların hayal gücünün desteklenmesi ve yaşadıkları mekanları sevmeleri gerçekten önemli etkenlerdir. . Bebeklik döneminden sonra, çocuğun kendisine ait bir mekana gereksinimi de artmaktadır. Oyun özellikle, 3-6 yaş grubundaki çocuğun ayrılmaz bir parçasıdır. Çocuk çevresindeki nesneleri, olayları oyun oynayarak öğrenmektedir. Bu nedenle, çocuk odası ve bu oda için tasarlanacak donatı elemanları çocuğun zekasını geliştirmesine ve yeteneklerini ortaya çıkarmasına yardımcı olmalıdır. .Çocuk odası tasarlarken oynama ve öğrenme eylemlerini birleştirmek ve bir çok alternatifi içine alacak şekilde çocuğa sunmak gerekmektedir. Şimdiye kadar anlatılanların ışığında çocuğun, odasında duyduğu temel ihtiyaçları bakım, beslenme, sevgi ve şefkat, güven, hareket, yetişkin desteği , diğer çocuklarla birlikte olma, oyun, kendini tanıma, kanıtlama, özgürlüğü ve yaratıcılığı destekleyici, estetik duygusunu geliştirici bir ortam olarak özetlenebilir. (Bkz.Tablo 1)

Tablo 1– Çocuğun Gereksinimleri (Maslow’un insan gereksinmelerine karşılık gelen psikososyal ve kültürel kavramlar)

  • Biyolojik Gereksinmeler: Barınma, bütünlük, düzen, süreklilik, bağlamcılık
  • Güvenlik Gereksinmesi: Can-mal güvenliği ve mahremiyetin sağlanması, kalabalıklık veya yalnızlık duygularının önlenmesi, egemenlik alanının belirlenmesi, kendini savunma mekanizmalarının sağlanması, kolay yönlenme ve yol bulma olanaklarının sağlanması
  • Ait Olma Gereksinmesi: Sosyo-kültürel uygunluğun, insan örgütlerine katılma, sosyalleşme, toplumsal etkileşimler kurma gibi olanakların sağlanması, ortak mekanların yaratılması, yer ile özdeşleşme olanaklarının sunulması
  • Saygınlık Gereksinmesi: Kimlik-benlik arayışı, farklılık arayışı, mekanı kişiselleştirme özgürlüğü, birey, sınıf veya gruba ait sembolerle kendini dışa vurma, kolay algılanma, imgelenebilir olma, akılda kalıcı olma vb.
  • Kendini Kanıtlama Gereksinmesi: Toplumsal örgütlerde görev alma, katılma ve seçme özgürlüğüne sahip olma, üretme yoluyla kendini dışa vurma, mekanda esneklik, geliştirilebilirlik, dinamiklik, tamamlanmamışlık
  • Entellektüel, Duygusal ve estetik Gereksinmeler: Estetik kavramlarının çeşitlenmesi, karmaşıklık, enerji ve canlıya gösterilen duyarlılık, toplumsal bilinci pekiştirme

Çocuk odasında yer alması gereken mekan ve donatı elemanlarının yukarıda belirtilen ihtiyaçları karşılayabilmeleri için sahip olması beklenen özellikleri ise kısaca aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

• Sağlam, dayanıklı ve ekonomik olmalı,

• Kullanışlı ve değiştirilebilir, işlevsel olmalı,

• Su geçirmez ve boya atmaz olmalı,

• Sağlıklı malzemeden üretilmeli

• Çocukların hayal dünyalarını genişletmeli

• Çocuğa özgü olmalı

• Çok seçenekli ve eklenebilir, modüler olmalı

• Renk çeşitliliği açısından zengin olmalı

• Kazalara karşı güvenli olmalı

• Kolay temizlenebilir olmalıdır.

Çocuğun odasında yer alan mekan ve donatı elemanlarının yukarıda belirtilen özellikleri kapsamaması halinde, gereksinimleri de karşılanamayacaktır. Çocuğun gereksinimleri karşılanmadığında, toplumsal ve samimi ilişkiler kurabilmesi uygun olmadığında çocuk faaliyetlerini destekleyecek ve güçlendirecek doğru tasarlanmış fiziksel çevreyi bulamadığından gerilimde olacaktır. Bölge savunusu ve mahremlik iç güdülerini doyuma ulaştıramayan çocuklar, bu mekanlarda saldırgan olacaklardır. Ayrıca, belli bir mekan parçası üzerinde denetim elde edemeyen çocuklarda  kişilik gelişmesi de ağır olacaktır…

www.minig.com.tr

 

Doğal Ahşap Çocuk Mobilyaları

Doğal ahşap çocuk mobilyaları üzerine faaliyet gösterecek olan yeni markamız tescillendi ve e-ticaret platformumuz yayın hayatına başladı.

Sağlıklı ve güvenilir çocuk mobilyaları, aksesuarları keşfetmeye sayfamıza bekleriz.

miniG-logo

www.minig.com.tr

SAĞLIK BEBEK VE ÇOCUK MOBİLYASI SEÇERKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

  • Ahşap; doğal, organik (yaşayan, nefes alan), sağlıklı ve yenilenebilen bir malzemedir.
  • Yenilenebilir bir malzeme olan ahşap, endüstriyel ormanlarda yetişen ağaçların işlenmesinden elde edilmektedir.
  • Her ne kadar ağaçların sürekli kesim işlemleri orman varlığını bitiriyor izlenimi yaratsa da, endüstriyel ormancılık yapan ülkelerin orman varlıkları her sene %4-5 civarında büyümektedir. Ormanların sağlığı açısından da belirli sürelerde kesim yapılması gerekmektedir.
  • Ülkemizde sürdürülebilir endüstriyel ormancılık gelişmediği için ahşap malzeme ağırlıklı olarak ithal edilmektedir.
  • Sürdürülebilir ormancılık konusunda uzman olan ülkeler arasında Finlandiya, İsveç, Rusya, Ukrayna gibi ülkeleri sıralayabiliriz. Bu ülkelerin ağaçları sertlik yani yoğunluk bakımından birbirlerinden farklılık göstermektedir.
  • Mobilya yapımında kullanılan bir diğer malzemede MDF’dir ( medium density fiberboard). MDF; termomekanik olarak odun veya diğer lignoselülozik hammaddelerden elde edilen liflerin (ahşap tozlarının), sentetik yapıştırıcı (yoğun kimyasal yapıştırıcı) ilavesiyle belirli bir rutubet derecesine kadar kurutulduktan sonra oluşturulan levha taslağının sıcaklık ve basınç altında preslenmesiyle elde edilen bir üründür.
  • MDF panel mobilyaların içerisindeki sentetik yapıştırıcılar kimyasallarını zamanla sıcaklık ve çevre şartlarıyla buğu halinde yayarlar. Bu tarz mobilyaların kimyasal solunumu temizlik maddelerindeki gibi yoğun ve bunaltıcı olarak düşünülmemelidir. Değerler farkına varılamayacak ölçülerdedir.
  • Ağaç malzeme ile ilgili olarak önemli olan bir diğer konu ise, ahşap malzemelerin fırında, kullanım yeri koşulları için gerekli nem derecesine kurutulmuş olmasıdır. Ahşap malzemenin fırında uygun neme kadar, iyi fırınlarda ve gerekli kurutma programı ile kurutulması tam bir uzmanlık işi olup, ürünlerin kalitesi ve ömrü konusunda en önemli hususlardandır. Türkiye koşullarında kullanılacak olan ahşap malzemelerin %10-14 nem derecelerine kadar kurutulmuş olması son derece önemlidir. Kurutma prosedürleri ve ahşap kalitesine göre ahşap malzemenin kendi içerisinde bir fiyat skalası oluşmaktadır.
  • Ahşap malzemeden yapılan ürünleri uzun zaman, deforme olmadan kullanabilmek için her bir malzeme ebatlarının statik hesaplamalara göre belirli değerlerde olması gerekmektedir.  Çok ince ebatlı ürünler dayanıksız olacağı gibi, gereğinden fazla kalın kullanılan ebatlarda ürünün maliyetini çok artıracaktır.
  • Sağlıklı doğal ahşap çocuk yatakları için firmamızın öngördüğü direk ve taşıyıcı ölçüleri 6-6.5cm civarıdır. Bebek beşikleri ve yatakları için 4-4.5 cm ebadında malzemeler kullanılmaktadır. Büyük ölçülü yataklarda ince ebatlı malzeme kullanımı ürünün kısa zamanda deforme olmasına veya sallanma yapmasına neden olabilmektedir. Sallanan ürünlerde belirli zaman sonra çocuklar için tehlike arz edebilirler.
  • Sağlıklı doğal ahşap ürünlerde kullanılan boyalar ve yapıştırıcılar su bazlıdır. Ev dışında kullanılacak yapısal masif ahşap ürünlerde mukavemeti artırmak amaçlı sentetik bazlı yapıştırıcılarda tercih edilebilir.
  • Su bazlı boyalar, vernik veya cila olarak bilinen sentetik bazlı boyalar gibi kimyasal içerikli değildir ve ahşabın içine nüfus ederek ahşaba renk vermenin yanı sıra dış etmenlerden korur.
  • Firmamız Alman Clou marka, ahşap çocuk oyuncakları için üretilen EN-71/3 sertifikalı boyaları kullanmaktadır.
  • Su bazlı boya örtücü değildir. Ahşabın doğal harelerini ve dokusunu kapatmaz. Eğer ürününüzde ahşap boya bir tabaka halinde dokuyu kapatmışsa sentetik boya ( vernik diye de adlandırılabilir) kullanılmıştır demektir. Su bazlı boyaları ahşaba fırça ile uygulamak daha sağlıklıdır.
  • Önemli bir hususta ahşap işçiliğidir. Her bir ahşap malzemenin sivri kenarları çocuklara zarar vermemesi için ovalleştirilmeli ve zımpara yapılarak yüzey hem boyaya hazırlanmalı hem de yüzey üzerinde çocuklara zarar verecek pürüzler (kıymık v.s) bulunmamalıdır.
  • Çocukları için sağlıklı bir mobilya almak isteyen ailelerin öncelikle bilmesi gerekenleri özetlemeye çalıştık. Bu maddeler aynı zamanda fiyata da etki eden unsurlardır.
  • Ürünlerin fiyat kıyasını yapabilmek için ebeveynlerin ürün detaylarını önceden araştırmış olması gerekmektedir. (Bu kriterler aslında bütün mobilya çeşitleri için kullanılabilmektedir.) Ürünün ahşap malzeme veya mdf malzemeden yapılmış olanı mı? Ahşap malzeme ise iyi fırınlanmış kalite düzeyi daha yüksek ahşap malzeme mi yoksa sınıfça daha düşük malzemelerden mi olmalıdır? Malzeme ebatları uzun süre dayanım için ne olmalıdır? Su bazlı boyalar ve yapıştırıcılar mı yoksa sentetik bazlı örtücü boyalar mı kullanılmış olmalıdır? Ürünün işçiliği nasıl olmalıdır?
  • Masif ahşap mobilya ihtiyaçlarınızda teknik bilgisine güvenebileceğiniz firmalar ile hareket etmeniz önerilir.

 

miniG-logo

www.minig.com.tr

 

Sektörel Makale: Türkiye’de Mobilya Tasarımı ve Sektörün Durumu ile İlgili Bir Çalışma

Yüzyıllardır değişime uğrayan, farklı kültürler için, farklı formlara giren mobilya, ait olduğu her dönemde sürekli değişim göstermektedir. Bu gibi değişimler, sosyal nitelikler, yabancı kaynaklı üretimler diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de mobilya sektörünün gelişimi üzerinde etkin rol oynamaktadır. Bu anlamda, mobilya sektöründe teknoloji, yabancı üretim, ekonomik krizler, taklit üretim gibi konular sağlıklı bir çizgiye oturtulamadığı için mobilya sektörünün gelişimine engel oluşturmaktadır. Firmaların tasarım ve tasarımcı kavramlarına önem vermesi, sektörün gelişimi için gereklilik olmaktadır. Bu bağlamda, tasarım kavramına verilen önemin yerine oturmaması ve tasarımcı eksikliği dikkate alınarak çalışmada Türkiye’de mobilya tasarım ve sektörünün bulunduğu durumun irdelenmesi amaçlanmaktadır.

Giriş
1980’lerin başından itibaren, serbest pazar ekonomisinin benimsenmesi beraberinde rekabet ortamını, ürünlerde çeşitliliği, kültürel ve ekonomik sorunları gündeme getirmiştir. Dışa açılma ile başlayan değişimler, her alanda olduğu gibi mobilya sektöründe de kendini hissettirmiştir. Konut talebinin artması, büyük ölçekli firmaların örgütlenmesi konut tiplerine göre mobilya üretiminin söz konusu olmasını sağlamıştır. Teknoloji, tüketim, küreselleşme ve kentleşme kavramları birbirini takip ederek büyümüş, 1980’li yıllarda dünyada yaşanan değişimler, Türkiye’yi de etkisi altına almıştır. Dışa açılım, mobilya sektöründe büyük değişimlere sebep olmuş, yeni ürünlerin sosyal yaşama girmesi, çeşitli ithal ürünlerin yanı sıra tüketicinin de bilinçlenmesini sağlamıştır. Günümüz Türkiye’sinde ve değişen dünya koşulları içinde yaşanan olaylar, mobilya sektörünün gelişimine büyük oranda yansımıştır. Bu doğrultuda çalışmada, Türk mobilya sektörünü değişim süreçleri ile ele almak, sektörün yaşadığı sorunları ortaya koymak doğrultusunda, tasarım-tasarımcı kavramının önemi ve Türk mobilya sektörünün bulunduğu durumun irdelenmesi amaçlanmıştır.

1. Türkiye’de Mobilya Tasarımı

Tasarım, insan duyuları ile algılanabilen, çeşitli unsur veya özelliklerin oluşturduğu bir bütündür. Tasarım, kendisini etkileyen faktörler dikkate alınarak yapıldığı taktirde ürünü daha cazip hale getirip tüketici davranışlarına yön vererek onun ihtiyacını karşılar, rekabeti geliştirir. Değişen yaşam biçimleri, ihtiyaçların çoğalmasına neden olur. Bu ihtiyaç zamanla bir takım yeniliklerin insan hayatına girmesini sağlar ve zamanla artan ihtiyaçlar, teknoloji kavramını bir gereklilik haline dönüştürür. Bu gereklilik, eğitim, kültür, ekonomi, sosyal yaşam gibi etkenlerle bir araya gelerek mobilya seçiminde de etkili olmasını sağlar.

Bu anlamda yüzyıllardır farklı kültürler için, farklı formlara giren mobilya, önemli bir gereksinim haline gelmiştir. Türkiye’de ise küreselleşme süreciyle birlikte önem kazanan mobilya tasarımı, birçok mobilya firmasının sektöre girmesine sebep olmuştur. Dışa açılma, teknolojik yeniliklerin ülkeye girmesi daha esnek bir yaşamın söz konusu olması, dış ticaretin artması, mobilya firmaları arasına rekabeti sokmuştur. Zamanla makine endüstrisinde yaşanan gelişmeler, mobilya endüstrisine yansımış, ortaya çıkan olgular, modern kavramının doğmasını sağlamıştır. Bu doğrultuda mobilya, sosyo-kültürel etkilere bağlı olarak gelişim göstermiş, günümüzde mobilya kavramına modern olgusu da eklenmiştir. Modern mobilyanın oluşumunu etkileyen en önemli unsur olan endüstri, toplum yaşamında büyük bir değişiklik yaratmış, mobilya sanayisini derinden etkilemiştir. Günümüzde teknolojinin gelişmesi, toplumsal yaşamdaki ekonomik, kültürel değerler doğal olarak mobilya tasarımı ve tüketimini önemli seviyede etkilemiştir.

Değişen gelenekler, rahat bir yaşamı dolayısıyla mekânların tasarım ağırlıklı yerleştirilmesini gerektirmiş, mobilyanın tüketici imkânları doğrultusunda, günün modasına uygun biçim kazanmasını sağlamıştır. Mobilya tasarımını etkileyen sosyal nitelikler, Türk mobilya tasarımında çok fazla kendini gösterememiştir. Bu doğrultuda tasarım, yeni bir kullanım biçiminde ortaya çıkan, yeni malzeme, teknoloji ile kendinden bahsettiren bir unsur haline dönüşmüştür. Dolayısıyla tasarım, kopyalama ve yeniden tasarlama fikirleri ile (taklit ve özgün) iki şekilde karşımıza çıkar. Türk mobilya sektöründe de tasarımın iki şekilde görülmesi, tasarımcılara duyulan gereksinimin yerine oturmamasından kaynaklanmaktadır. Tasarımda taklidin sıklıkla tercih edilmesi Türk mobilyasının özgün tasarım imajını uluslararası platformda rekabet edebilecek düzeye getirememektedir. Özgün tasarım, ürünün yeni olmasıdır. Yenilik, yeni ürün, mal ve hizmet üretiminde kullanılan yenilik ya da geliştirilmiş bir yöntem haline dönüştürmek, teknolojik yenilik ise yapma/yaratma süreci, mali ve ticari etkinliktir. Taklit, var olan bir ürün üzerinde değişiklikler yaparak sektöre sunmaktır. Bu anlamda Türk mobilya sektöründe, standartların oluşturulması, markaların yaratılması taklit üretimin önüne geçebilmek için önemli gereksinimler olmaktadır. Mobilya firmaları, tasarım kavramına mecbur kaldıklarında standart getirmekte, tasarımı taşıyabilmeleri, rekabetçi olabilmeleri tasarım adına büyük önem taşımaktadır. Rekabetin en önemli unsuru özgün tasarımlar yaratabilmektir. Özgün tasarım, ortaya çıkarılacak tasarım üzerinde yeni bir kültür yaratmak, oluşabilecek sorunlara çözümler bulabilmektir. Bu doğrultuda mobilya sektörünün özgün tasarım konusunda bilgilendirmek, rekabeti arttırıcı çözümler üretebilmek gerekmektedir.

2.Türkiye’de Mobilya Sektörü

1980’lerde yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik ve teknolojik değişimler sektörü etkileyen kavramların kabul görmesine, kent ve konut mekânında farklılaşmalara neden olmuştur. 1980’lerde yaşanan bu olaylar, 1990’lı yıllarda küreselleşme etkileriyle biçim kazanan mobilya sektörünün oluşumuna imkân vermiştir. Konut üretiminin ve konut tipolojilerinin artması mobilya sektöründeki yönelimin de konutlara göre olmasını sağlamıştır. Türk mobilya sektöründe, dışa açılma ile başlayan kendini yenileme ihtiyacı özgün ürün tasarımı gerekliliğini ortaya çıkararak, benimsenmesini zorunlu kılmıştır. Özellikle günümüzde özgün tasarım kavramı ile şekillenmeye başlayan mobilya tasarımları bir anlamda sektörü hareketlendirmeye başlamıştır.

Tasarım, hedef pazarın beklentileriyle uyumlaştıran, bu beklentileri geliştiren, bir yandan da ürünü pazardaki diğer ürünler arasında seçilebilen niteliklerle donatan bir etkinliktir. Bu nedenle ürünün pazarda, toplumda ve kültürel ortamlarda benimsenmesini, kabul görmesini sağlayan bir kimliklendirme aracı aynı zamanda önemli rekabet faktörüdür. Dolayısıyla özgün bir tasarım, tasarım kalitesini, ulusal ve uluslararası ölçekte rekabeti arttırır, sektöre ivme kazandırır. Tasarım kalitesini mobilyanın kimliği ve kalitesini arttırdığı gibi ülkelerin uluslararası platformda imajını ve yerini sağlamlaştırır.

Türkiye’de mobilya sektörü, geleneksel yöntemlerle çalışan atölye tipi, küçük ve orta ölçekli isletmelerden olmasına rağmen, son yıllarda küçük ölçekli isletmelerin yanı sıra orta ve büyük ölçekli isletme sayısında artış göstermiştir. Özellikle 2000 yılı sonrası dış pazara yönelik konut üretimi, hızlı üretim yapabilmek adına taklit olarak gelişmiş, özgün tasarım olgusu tercih edilmemiştir. 2005 yılı rakamlarıyla %8’lik büyüme ile en hızlı büyümeyi gerçekleştiren mobilya sektörü genellikle iç piyasaya dönüktür. Büyük işletmelerin sektöre girmesiyle hem iç pazara hem de dış pazara yönelen mobilya sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin bir kısmında sipariş üretimi yapılırken büyük bir çoğunluğunda talep üretimleri (yatak odası, oturma odası vb. gibi) gerçekleştirilmektedir.

Sakarya ve Canlı, Türk Mobilya sektörünün Güçlü ve Zayıf Yönlerini(Swot Analizi) şu şekilde belirtmektedir:

Güçlü yönler: büyük ölçekli firmalar, işgücü potansiyeli, malzeme çeşitliliği, mobilya üretim potansiyeli.
Zayıf yönler: organizasyon eksikliği, devlet desteği yetersizliği, finans yetersizliği, kalifiye eleman yetersizliği, mesleki eğitim yetersizliği, tasarım eksikliği, yüksek hammadde maliyetleri, yenilik yaklaşımı azlığı, uluslararası standartlar.
Fırsatlar: Türkiye’nin stratejik konumu, globalleşme, yeni pazar arayışları, fason üretim arayışları, Avrupa’daki tüketim nüfus, bilgi teknolojisi, üretimdeki artış, tasarımın kullanımı, markalı ürünler, reklam, etkili iletişimin oluşumu/kullanımı.
Tehditler: 3. dünya ülkelerinde yapılan çok düşük maliyetlerle üretim, Çin, düşük standartlar, sosyal yapı, yavaş değişim ve yenilenme, AB’ye ihracatta yüksek/düşük maliyet, AB pazarındaki doyumluluk, tasarım eksikliği (kopyalama), büyük ölçekli firmalar.

Swot analizi doğrultusunda, kalite kontrol, standartlaşma, markalaşma, sermaye, hammadde, teknoloji, teknik bilgi, eğitimli personel, tasarım ve tasarımcı eksikliği mobilya sektörünün verimini etkileyen faktörler olduğu görülmektedir. Bu etkenlere verilecek destek ve bu etkenlerin iyileştirilmesi sektörün daha iyi yapılandırılmasına imkân sağlayacaktır.

3.Türkiye’de Mobilya Tasarımı ve Sektörün Durumu

Türk mobilya sektörünün, tasarım kültürü oluşturabilmesi için sektördeki yapısal problemleri çözmesi gerekmektedir. Türkiye’de büyük firmaların tasarım bölümlerinin yanı sıra bireysel tasarım yapan, kendi çabalarıyla bir yere gelen tasarımcılar da sektöre ürünlerini sunmaktadır. Dünya standartları ve gelişen dünya teknolojisi, taklit üretimi zorlaşmakta ve günümüz tüketici profili bilinçlenerek özgür ürünler istemeye başlamaktadır. Buna rağmen, Türk mobilya sektörünün taklit eden sektörler arasında yer alması, ilerlemek için büyük yatırım yapan firmalara engel oluşturmaktadır. Bu anlamda, aslında Türk mobilya sektörü, geçmişten günümüze büyük ilerleme kaydetmiştir. Bu ilerleme ile sektörde yaşanan sıkıntıları yok sayamamış, uluslararası pazara sorunlarını aşıp açılamamıştır. Sermaye giriş-çıkışları ve mali piyasaların tam olarak özgürleşmesine rağmen imalat sanayisi, nüfus artışı, yüksek oranlı enflasyon sürerken, iç talep yetersizliği ile büyüme hızı yavaşlamış, iç piyasa önemli ölçüde ithal mallara yerini kaptırmıştır. Bir anlamda yabancı firmaların ürünlerinin ülkeye girmesi, rekabet ortamının doğmasına neden olmakla birlikte müşterinin kaliteli ürünlerle tanışmasına sebep olmuştur. İthalatın ve teknolojik gelişmelerin hızla ilerlemesi, sektörü önemli derecede geliştirmiş, ürün tasarımlarında yaşanan sorunlar, sağlıksız yapılanan ve ilerleyemeyen sektöre neden olmuştur.

Türkiye’nin tasarım konusunda önemli sorunu, rekabeti oluşturacak özgün tasarım koşullarını sağlayamamasıdır. Tasarımın varlığı rekabet yarışının artmasına bağlıdır. 1980’lerin sonlarından itibaren yaşanan piyasa sorunları, dışa açılma gibi gelişmeler, Türk tasarımını, sektörde rekabetçi olmaya zorlamıştır. Bu zorlama, özgün tasarım, marka olma ve standartlaşmanın önemini sektör tarafından algılanmasını sağlamıştır. Türk mobilya sektöründe tasarımın önemini anlayabilen imalatçı sayısı oldukça azdır. Birçok firma, yabancı firmaların kataloglarını kopya etmekte, ürün tasarımına yapılacak yatırım engellenmektedir. Bu nedenle, büyük firmalar arasında, ürün benzerliği nedeni ile davaların açıldığı izlenmektedir. Taklit ürünlerin, orijinallerine oranla, daha ucuza mal olması, tüketicinin dolayısıyla üreticinin bu ürünlere yönelmesini sağlamaktadır. Ürünün talep doğrultusunda artması, taklit üretiminin devam ettiğini bir anlamda kolay üretim adına özgün tasarımın tercih edilmediğini göstermektedir. Buna rağmen, sektörün bilinçlenmeye başladığı son yıllarda, kendine yer edinen sayılı firma, ürün tesciline önem vermektedir. Bu doğrultuda, markalaşma ve özgün tasarım, son dönemlerde mobilya sektörünü ilgilendiren önemli kavramlar haline dönüşmektedir.

Sonuç

Türkiye’de mobilya tasarımı ve sektörünü sağlıklı bir çizgiye oturtmak, uluslararası platformda yer edinebilmek, akım haline getirmek, yarını için amaç haline dönüştürmek gerekmektedir. Türk mobilya sektöründe tasarımcılara duyulan ihtiyaç yerine oturtulmadıkça, firmaların yabancı üretim ve tasarımcıları desteklemeleri son bulmadıkça taklit üretim Türk mobilya sektörünün gerçeği olmaya devam edecektir. Bu anlamda, standartlara uygunluk, işgücü, tüketici talepleri, teknolojik yenilikler dikkate alınarak rekabet edebilme seviyesine gelinebilmelidir. Kendi kültürünü okuyup yorumlayabilmek, geleceğe geçmişten gelen kültürü yansıtabilmek adına özgün tasarımlar geliştirilmeli, yerli üretim, üretici ve tasarımcılar tercih edilmelidir. Günümüzde sayılı tasarımcımız uluslararası platformda kendi çabalarıyla Türk tasarımı adına ürünler verebilmektedir. Yeni fikirlerin ortaya çıkarılması adına bireysel tasarım yapan tasarımcılara gerekli destek sağlanmalıdır.

Bu anlamda Türkiye’de mobilya sektörünün gelişimi için;

• Özgün tasarım; kendine özgü, kaliteli ve teknolojik tasarım fikirleri yaratılmalı,
• İmaj; güven, devamlılık, kaliteli, talep beklentilerini karşılamak, standartlaşma, marka yaratma, özgün tasarım konularında imaj yaratılmalı,
• Eğitim; yeni okullar, devlet desteği, teknolojik imkânların arttırılması, yeni teknoloji, eğitimli eleman, eğitilmiş iş gücü arttırılmalı, uluslararası platformda sektörün tanıtımı yapılmalı, yarışmalar düzenlenmeli, tasarım kültürüne önem verilerek tasarıma teşvik sağlanmalıdır.
Bu doğrultuda, Tasarımı evrensel boyuta getirerek, paylaşarak, özgün tasarım fikirleri yaratılmalıdır. Tasarım, rekabeti arttır, markalaşma olgusunu sağlamlaştırır. Tasarım olgusunun yeni oluşmaya başladığı Türkiye’de kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden firmaların faaliyet alanları geliştirilmeli, özgün üretime yönelmeleri sağlanmalıdır.

kaynak: Serpil ÖZKER Yrd.Doç., Doğuş Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi İç Mimarlık Bölümü/ www.mobilyadergisi.com

Türk Mobilya Tasarımları Dünya ile Yarışıyor

Türk Mobilya Tasarımları Dünya ile Yarışıyor

Daha bundan 10 yıl öncesine kadar uluslararası mobilya pazarlarında çok fazla rekabet gücü olmayan Türk mobilya endüstrisi, aradan geçen zaman içerisinde önemli aşamalar kaydetmiş ve dünya pazarlarına açılmıştır. 80 milyonluk genç nüfusu ve modern altyapısının yanısıra, gerek yaptığı yatırımlar, en son teknolojiye sahip makina parkuru, gerekse de tasarım ve markalaşma çabaları çerçevesinde gerçekleştirdiği atılımlar ile Türkiye, dünyanın adı geçen mobilya pazarlarından biri haline gelmiştir.

Yıldızı Parlayan Bir Sektör

Esas olarak genç ve eğitimli bir tüketici kitlesi, yükselen hayat standartları, dinamik ve sürekli gelişen bir yapıya sahip olan Türkiye pazarında mobilyaya olan talebin de ciddi anlamda yükselmesi, artan mobilya alışverişi ile yerli mobilya markalarının ülke ekonomisine olan katkılarını da yükselterek, sektörün yıldızının daha da parlamasına yol açmıştır. Böylesine dinamik bir iç pazarda artan eğitimli ve alım gücüne sahip bir nüfusla doğru orantılı olarak da yolda 600 bin konutun inşa ediliyor olması mobilya yatırımlarında da gözle görülür bir artış sağlamakta, bu da sektör için ciddi bir avantaj oyuşturmaktadır.

Son iki yıl içerisinde yaşanan global kriz sırasında, gerek devletin aldığı yasal önlemler, sektöre sağladığı teşvikler ve vergi indirimleri, gerekese de sahip olduğu potansiyel ve stratejik ihracat hedefleri ile oldukça başarılı bir sınav veren Türk mobilya endüstrisi böylesi zor bir dönemde dünyaya açılımını sürdürmüş ve global ölçekte de iddialı hale gelmişlerdir.

Türk Mobilya İmalatçısı, Global Ölçekte de İddialı

Avrupa’nın yanısıra Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkanlar, Kafkasya ve CIS ülkeleri gibi yakın pazarlardan büyük ilgi gören mobilya fuarları düzenleyen, önemli uluslararası fuarların yanısıra bölgesel fuarlarda da ürün ve hizmetlerini sergileyen Türk mobilyacıları, ürünlerini bu dönem içerisinde dünyanın pek çok ülkesindeki satış noktalarına ulaştırabilme başarısını göstermiş ve önemli pazarlarda birbiri ardısıra showroom’lar açarak Türk mobilya markalarını tüm dünyanın tanımasını sağlamışlardır.

Günümüzde Türk mobilya sektöründe, üretici ve perakendeciler dahil 60.000 ‘i aşkın firma hizmet vermektedir. Markalaşma, tanıtım ve pazarlama faaliyetlerine parallel olarak Ar-Ge ve tasarım konularına da büyük önem veren ve bu çerçevelerde önemli yatırımlar gerçekleştiren Türk mobilya firmaları, dünya çapında bir durgunluğun yaşandığı 2010 yılında yüzde 20 artışla 1 milyar 400 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirmiş ve Türkiye, dünyanın 5 kıtasında, 173 ülkeye mobilya ihraç eden bir ülke konumuna gelmiştir. Sektörün 2011 hedeflerine göre ise ihracatta % 20, iç pazarda da % 10 büyüme bekleniyor.

Dünyadaki mobilya teknolojilerini yakından takip eden, makine parkurlarını sürekli yenileyen ve en ileri teknolojiyi kullanan Türk mobilya imalatçıları, kaliteli malzeme ve orijinal tasarımlarının yanısıra uygun maliyetleri ve fiyat – kalite dengeleriyle dikkat çekiyorlar.

Sektörün İtici Gücü: Tasarım

Sektörün büyümesi beraberinde yetişmiş insan gücü talebini de artırmış, üniversiterde Türk ahşap ve mobilya endüstrisinin talepleri doğrultusunda yeni bölümler açılarak, teknik altyapıdan satış ve yönetim aşamalarına kadar yetişmiş eleman arzı sağlanmaya başlamıştır. Türk sanayicisinin yanısıra Türk mobilyacısının da tasarımın önemini keşfetmesine parallel olarak, başta endüstriyel tasarım olmak üzere pek cok üniversitede yeni bölümler açılmış, genç tasarımcıların yetiştirilmesi teşvik edilmiştir. Bugün 35 üniversitede yer alan tasarım bölümlerinde yetişen binlerce genç tasarımcı sektöre dinamizm katmakta ve Türk mobilya sektörünün dünyada tasarımlarıyla da trend olmasına katkı sağlamaktadır.

Öte yandan Türk mobilya endüstrisi içerisinde faaliyet gösteren firma, dernek hatta fuarların katkılarıyla gençleri motive edecek çeşitli etkinlikler, ulusal – uluslararası çapta organizasyonlar düzenlenmeye başlanmış, ortaya kurumsallaşmış yarışmalar çıkmış ve pek çok gencin parasal ödüllerin yanısıra yurtdışı eğitim faaliyetlerinden yararlanması sağlanmıştır.

Üniversite – Sanayi İşbirliği

İnovatif çalışmaların bir ön koşulu olarak eğitim, tasarım ve üretim süreçlerinde oluşan sacayağını sağlamlaştırmak ve aralarındaki iletişim kanallarının sağlıklı bir biçimde işlemesini sağlamak, Türk mobilya sanayisinin başarısında da önemli bir rol oynamaktadır. Bu gerçekten hareketle çeşitli resmi ve özel kuruluşlar ile dernek ve fuarlar kolları sıvamış ve kimileri artık gelenekselleşen örnek çalışmalara imza atmışlardır. Amaç, Türkiye’deki başarılı öğrenciler ve tasarımcılarla üretici firmaları buluşturarak sektörde yepyeni trendlerin belirlenmesine yön vermek ve bunların yaşama geçirilmesini sağlamak, üretimi çok iyi tasarımlarla besleyip, Türk Mobilya Sektörü”nün ihracatını daha iyi seviyelere getirmek ve rekabet gücünü artıracak nitelikteki ürünlerin ortaya çıkartılmasını sağlamak olarak belirlenmiştir. Bu amaç doğrultusunda güçlerini birleştiren ve ev, ofis, mutfak mobilyaları başta olmak üzere çeşitli branşlarda yarışmalar düzenlemekte olup, son iki yıldır buna yan sanayii de aksesuar ödülleri ile katılmıştır. Söz konuşu kuruluşlar arasında ilk ağızda Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatçı Birlikleri. Mobilya Sanayicileri Derneği MOSDER, Ofis Mobilyaları Sanayici ve İşadamları Derneği OMSIAD, İstanbul Mobilya Fuarı IMOB ve Mobilya Aksesuar Sanayicileri Derneği MAKSDER’I sayabiliriz.

kaynak: www.mobilyadergisi.com

Ülkemizde Mobilya Tasarımı ve Sektörün Durumu

Yüzyıllardır değişime uğrayan, farklı kültürler için, farklı formlara giren mobilya, ait olduğu her dönemde sürekli değişim göstermektedir. Bu gibi değişimler, sosyal nitelikler, yabancı kaynaklı üretimler diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de mobilya sektörünün gelişimi üzerinde etkin rol oynamaktadır. Bu anlamda, mobilya sektöründe teknoloji, yabancı üretim, ekonomik krizler, taklit üretim gibi konular sağlıklı bir çizgiye oturtulamadığı için mobilya sektörünün gelişimine engel oluşturmaktadır. Firmaların tasarım ve tasarımcı kavramlarına önem vermesi, sektörün gelişimi için gereklilik olmaktadır. Bu bağlamda, tasarım kavramına verilen önemin yerine oturmaması ve tasarımcı eksikliği dikkate alınarak çalışmada Türkiye’de mobilya tasarım ve sektörünün bulunduğu durumun irdelenmesi amaçlanmaktadır.

1980’lerin başından itibaren, serbest pazar ekonomisinin benimsenmesi beraberinde rekabet ortamını, ürünlerde çeşitliliği, kültürel ve ekonomik sorunları gündeme getirmiştir. Dışa açılma ile başlayan değişimler, her alanda olduğu gibi mobilya sektöründe de kendini hissettirmiştir. Konut talebinin artması, büyük ölçekli firmaların örgütlenmesi konut tiplerine göre mobilya üretiminin söz konusu olmasını sağlamıştır. Teknoloji, tüketim, küreselleşme ve kentleşme kavramları birbirini takip ederek büyümüş, 1980’li yıllarda dünyada yaşanan değişimler, Türkiye’yi de etkisi altına almıştır. Dışa açılım, mobilya sektöründe büyük değişimlere sebep olmuş, yeni ürünlerin sosyal yaşama girmesi, çeşitli ithal ürünlerin yanı sıra tüketicinin de bilinçlenmesini sağlamıştır. Günümüz Türkiye’sinde ve değişen dünya koşulları içinde yaşanan olaylar, mobilya sektörünün gelişimine büyük oranda yansımıştır. Bu doğrultuda çalışmada, Türk mobilya sektörünü değişim süreçleri ile ele almak, sektörün yaşadığı sorunları ortaya koymak doğrultusunda, tasarım-tasarımcı kavramının önemi ve Türk mobilya sektörünün bulunduğu durumun irdelenmesi amaçlanmıştır.

1. Türkiye’de Mobilya Tasarımı 

Tasarım, insan duyuları ile algılanabilen, çeşitli unsur veya özelliklerin oluşturduğu bir bütündür. Tasarım, kendisini etkileyen faktörler dikkate alınarak yapıldığı taktirde ürünü daha cazip hale getirip tüketici davranışlarına yön vererek onun ihtiyacını karşılar, rekabeti geliştirir. Değişen yaşam biçimleri, ihtiyaçların çoğalmasına neden olur. Bu ihtiyaç zamanla bir takım yeniliklerin insan hayatına girmesini sağlar ve zamanla artan ihtiyaçlar, teknoloji kavramını bir gereklilik haline dönüştürür. Bu gereklilik, eğitim, kültür, ekonomi, sosyal yaşam gibi etkenlerle bir araya gelerek mobilya seçiminde de etkili olmasını sağlar.

Bu anlamda yüzyıllardır farklı kültürler için, farklı formlara giren mobilya, önemli bir gereksinim haline gelmiştir. Türkiye’de ise küreselleşme süreciyle birlikte önem kazanan mobilya tasarımı, birçok mobilya firmasının sektöre girmesine sebep olmuştur. Dışa açılma, teknolojik yeniliklerin ülkeye girmesi daha esnek bir yaşamın söz konusu olması, dış ticaretin artması, mobilya firmaları arasına rekabeti sokmuştur. Zamanla makine endüstrisinde yaşanan gelişmeler, mobilya endüstrisine yansımış, ortaya çıkan olgular, modern kavramının doğmasını sağlamıştır. Bu doğrultuda mobilya, sosyo-kültürel etkilere bağlı olarak gelişim göstermiş, günümüzde mobilya kavramına modern olgusu da eklenmiştir. Modern mobilyanın oluşumunu etkileyen en önemli unsur olan endüstri, toplum yaşamında büyük bir değişiklik yaratmış, mobilya sanayisini derinden etkilemiştir. Günümüzde teknolojinin gelişmesi, toplumsal yaşamdaki ekonomik, kültürel değerler doğal olarak mobilya tasarımı ve tüketimini önemli seviyede etkilemiştir.

Değişen gelenekler, rahat bir yaşamı dolayısıyla mekânların tasarım ağırlıklı yerleştirilmesini gerektirmiş, mobilyanın tüketici imkânları doğrultusunda, günün modasına uygun biçim kazanmasını sağlamıştır. Mobilya tasarımını etkileyen sosyal nitelikler, Türk mobilya tasarımında çok fazla kendini gösterememiştir. Bu doğrultuda tasarım, yeni bir kullanım biçiminde ortaya çıkan, yeni malzeme, teknoloji ile kendinden bahsettiren bir unsur haline dönüşmüştür. Dolayısıyla tasarım, kopyalama ve yeniden tasarlama fikirleri ile (taklit ve özgün) iki şekilde karşımıza çıkar. Türk mobilya sektöründe de tasarımın iki şekilde görülmesi, tasarımcılara duyulan gereksinimin yerine oturmamasından kaynaklanmaktadır. Tasarımda taklidin sıklıkla tercih edilmesi Türk mobilyasının özgün tasarım imajını uluslararası platformda rekabet edebilecek düzeye getirememektedir. Özgün tasarım, ürünün yeni olmasıdır. Yenilik, yeni ürün, mal ve hizmet üretiminde kullanılan yenilik ya da geliştirilmiş bir yöntem haline dönüştürmek, teknolojik yenilik ise yapma/yaratma süreci, mali ve ticari etkinliktir. Taklit, var olan bir ürün üzerinde değişiklikler yaparak sektöre sunmaktır. Bu anlamda Türk mobilya sektöründe, standartların oluşturulması, markaların yaratılması taklit üretimin önüne geçebilmek için önemli gereksinimler olmaktadır. Mobilya firmaları, tasarım kavramına mecbur kaldıklarında standart getirmekte, tasarımı taşıyabilmeleri, rekabetçi olabilmeleri tasarım adına büyük önem taşımaktadır. Rekabetin en önemli unsuru özgün tasarımlar yaratabilmektir. Özgün tasarım, ortaya çıkarılacak tasarım üzerinde yeni bir kültür yaratmak, oluşabilecek sorunlara çözümler bulabilmektir. Bu doğrultuda mobilya sektörünün özgün tasarım konusunda bilgilendirmek, rekabeti arttırıcı çözümler üretebilmek gerekmektedir.

2.Türkiye’de Mobilya Sektörü

1980’lerde yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik ve teknolojik değişimler sektörü etkileyen kavramların kabul görmesine, kent ve konut mekânında farklılaşmalara neden olmuştur. 1980’lerde yaşanan bu olaylar, 1990’lı yıllarda küreselleşme etkileriyle biçim kazanan mobilya sektörünün oluşumuna imkân vermiştir. Konut üretiminin ve konut tipolojilerinin artması mobilya sektöründeki yönelimin de konutlara göre olmasını sağlamıştır. Türk mobilya sektöründe, dışa açılma ile başlayan kendini yenileme ihtiyacı özgün ürün tasarımı gerekliliğini ortaya çıkararak, benimsenmesini zorunlu kılmıştır. Özellikle günümüzde özgün tasarım kavramı ile şekillenmeye başlayan mobilya tasarımları bir anlamda sektörü hareketlendirmeye başlamıştır.

Tasarım, hedef pazarın beklentileriyle uyumlaştıran, bu beklentileri geliştiren, bir yandan da ürünü pazardaki diğer ürünler arasında seçilebilen niteliklerle donatan bir etkinliktir. Bu nedenle ürünün pazarda, toplumda ve kültürel ortamlarda benimsenmesini, kabul görmesini sağlayan bir kimliklendirme aracı aynı zamanda önemli rekabet faktörüdür. Dolayısıyla özgün bir tasarım, tasarım kalitesini, ulusal ve uluslararası ölçekte rekabeti arttırır, sektöre ivme kazandırır. Tasarım kalitesini mobilyanın kimliği ve kalitesini arttırdığı gibi ülkelerin uluslararası platformda imajını ve yerini sağlamlaştırır.

Türkiye’de mobilya sektörü, geleneksel yöntemlerle çalışan atölye tipi, küçük ve orta ölçekli isletmelerden olmasına rağmen, son yıllarda küçük ölçekli isletmelerin yanı sıra orta ve büyük ölçekli isletme sayısında artış göstermiştir. Özellikle 2000 yılı sonrası dış pazara yönelik konut üretimi, hızlı üretim yapabilmek adına taklit olarak gelişmiş, özgün tasarım olgusu tercih edilmemiştir. 2005 yılı rakamlarıyla %8’lik büyüme ile en hızlı büyümeyi gerçekleştiren mobilya sektörü genellikle iç piyasaya dönüktür. Büyük işletmelerin sektöre girmesiyle hem iç pazara hem de dış pazara yönelen mobilya sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin bir kısmında sipariş üretimi yapılırken büyük bir çoğunluğunda talep üretimleri (yatak odası, oturma odası vb. gibi) gerçekleştirilmektedir.

Sakarya ve Canlı, Türk Mobilya sektörünün Güçlü ve Zayıf Yönlerini(Swot Analizi) şu şekilde belirtmektedir:

Güçlü yönler: büyük ölçekli firmalar, işgücü potansiyeli, malzeme çeşitliliği, mobilya üretim potansiyeli.
Zayıf yönler: organizasyon eksikliği, devlet desteği yetersizliği, finans yetersizliği, kalifiye eleman yetersizliği, mesleki eğitim yetersizliği, tasarım eksikliği, yüksek hammadde maliyetleri, yenilik yaklaşımı azlığı, uluslararası standartlar.
Fırsatlar: Türkiye’nin stratejik konumu, globalleşme, yeni pazar arayışları, fason üretim arayışları, Avrupa’daki tüketim nüfus, bilgi teknolojisi, üretimdeki artış, tasarımın kullanımı, markalı ürünler, reklam, etkili iletişimin oluşumu/kullanımı.
Tehditler: 3. dünya ülkelerinde yapılan çok düşük maliyetlerle üretim, Çin, düşük standartlar, sosyal yapı, yavaş değişim ve yenilenme, AB’ye ihracatta yüksek/düşük maliyet, AB pazarındaki doyumluluk, tasarım eksikliği (kopyalama), büyük ölçekli firmalar.

Swot analizi doğrultusunda, kalite kontrol, standartlaşma, markalaşma, sermaye, hammadde, teknoloji, teknik bilgi, eğitimli personel, tasarım ve tasarımcı eksikliği mobilya sektörünün verimini etkileyen faktörler olduğu görülmektedir. Bu etkenlere verilecek destek ve bu etkenlerin iyileştirilmesi sektörün daha iyi yapılandırılmasına imkân sağlayacaktır.

3.Türkiye’de Mobilya Tasarımı ve Sektörün Durumu

Türk mobilya sektörünün, tasarım kültürü oluşturabilmesi için sektördeki yapısal problemleri çözmesi gerekmektedir. Türkiye’de büyük firmaların tasarım bölümlerinin yanı sıra bireysel tasarım yapan, kendi çabalarıyla bir yere gelen tasarımcılar da sektöre ürünlerini sunmaktadır. Dünya standartları ve gelişen dünya teknolojisi, taklit üretimi zorlaşmakta ve günümüz tüketici profili bilinçlenerek özgür ürünler istemeye başlamaktadır. Buna rağmen, Türk mobilya sektörünün taklit eden sektörler arasında yer alması, ilerlemek için büyük yatırım yapan firmalara engel oluşturmaktadır. Bu anlamda, aslında Türk mobilya sektörü, geçmişten günümüze büyük ilerleme kaydetmiştir. Bu ilerleme ile sektörde yaşanan sıkıntıları yok sayamamış, uluslararası pazara sorunlarını aşıp açılamamıştır. Sermaye giriş-çıkışları ve mali piyasaların tam olarak özgürleşmesine rağmen imalat sanayisi, nüfus artışı, yüksek oranlı enflasyon sürerken, iç talep yetersizliği ile büyüme hızı yavaşlamış, iç piyasa önemli ölçüde ithal mallara yerini kaptırmıştır. Bir anlamda yabancı firmaların ürünlerinin ülkeye girmesi, rekabet ortamının doğmasına neden olmakla birlikte müşterinin kaliteli ürünlerle tanışmasına sebep olmuştur. İthalatın ve teknolojik gelişmelerin hızla ilerlemesi, sektörü önemli derecede geliştirmiş, ürün tasarımlarında yaşanan sorunlar, sağlıksız yapılanan ve ilerleyemeyen sektöre neden olmuştur.

Türkiye’nin tasarım konusunda önemli sorunu, rekabeti oluşturacak özgün tasarım koşullarını sağlayamamasıdır. Tasarımın varlığı rekabet yarışının artmasına bağlıdır. 1980’lerin sonlarından itibaren yaşanan piyasa sorunları, dışa açılma gibi gelişmeler, Türk tasarımını, sektörde rekabetçi olmaya zorlamıştır. Bu zorlama, özgün tasarım, marka olma ve standartlaşmanın önemini sektör tarafından algılanmasını sağlamıştır. Türk mobilya sektöründe tasarımın önemini anlayabilen imalatçı sayısı oldukça azdır. Birçok firma, yabancı firmaların kataloglarını kopya etmekte, ürün tasarımına yapılacak yatırım engellenmektedir. Bu nedenle, büyük firmalar arasında, ürün benzerliği nedeni ile davaların açıldığı izlenmektedir. Taklit ürünlerin, orijinallerine oranla, daha ucuza mal olması, tüketicinin dolayısıyla üreticinin bu ürünlere yönelmesini sağlamaktadır. Ürünün talep doğrultusunda artması, taklit üretiminin devam ettiğini bir anlamda kolay üretim adına özgün tasarımın tercih edilmediğini göstermektedir. Buna rağmen, sektörün bilinçlenmeye başladığı son yıllarda, kendine yer edinen sayılı firma, ürün tesciline önem vermektedir. Bu doğrultuda, markalaşma ve özgün tasarım, son dönemlerde mobilya sektörünü ilgilendiren önemli kavramlar haline dönüşmektedir.

Sonuç

Türkiye’de mobilya tasarımı ve sektörünü sağlıklı bir çizgiye oturtmak, uluslararası platformda yer edinebilmek, akım haline getirmek, yarını için amaç haline dönüştürmek gerekmektedir. Türk mobilya sektöründe tasarımcılara duyulan ihtiyaç yerine oturtulmadıkça, firmaların yabancı üretim ve tasarımcıları desteklemeleri son bulmadıkça taklit üretim Türk mobilya sektörünün gerçeği olmaya devam edecektir. Bu anlamda, standartlara uygunluk, işgücü, tüketici talepleri, teknolojik yenilikler dikkate alınarak rekabet edebilme seviyesine gelinebilmelidir. Kendi kültürünü okuyup yorumlayabilmek, geleceğe geçmişten gelen kültürü yansıtabilmek adına özgün tasarımlar geliştirilmeli, yerli üretim, üretici ve tasarımcılar tercih edilmelidir. Günümüzde sayılı tasarımcımız uluslararası platformda kendi çabalarıyla Türk tasarımı adına ürünler verebilmektedir. Yeni fikirlerin ortaya çıkarılması adına bireysel tasarım yapan tasarımcılara gerekli destek sağlanmalıdır.

Bu anlamda Türkiye’de mobilya sektörünün gelişimi için;

• Özgün tasarım; kendine özgü, kaliteli ve teknolojik tasarım fikirleri yaratılmalı,
• İmaj; güven, devamlılık, kaliteli, talep beklentilerini karşılamak, standartlaşma, marka yaratma, özgün tasarım konularında imaj yaratılmalı,
• Eğitim; yeni okullar, devlet desteği, teknolojik imkânların arttırılması, yeni teknoloji, eğitimli eleman, eğitilmiş iş gücü arttırılmalı, uluslararası platformda sektörün tanıtımı yapılmalı, yarışmalar düzenlenmeli, tasarım kültürüne önem verilerek tasarıma teşvik sağlanmalıdır.
Bu doğrultuda, Tasarımı evrensel boyuta getirerek, paylaşarak, özgün tasarım fikirleri yaratılmalıdır. Tasarım, rekabeti arttır, markalaşma olgusunu sağlamlaştırır. Tasarım olgusunun yeni oluşmaya başladığı Türkiye’de kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden firmaların faaliyet alanları geliştirilmeli, özgün üretime yönelmeleri sağlanmalıdır.

kaynak: Serpil ÖZKER Yrd.Doç., Doğuş Üniversitesi 

Mobilyanın Tanımı ve Tarihçesi

AHŞAP MOBİLYANIN TANIMI

Anlam olarak mobilya veya mobilye (İtalyanca mobilia; Fransızca mobilier), oturulan yerlerin süslenmesine ve türlü amaçlarla donatılmasına yarayan eşyadır.

Bu tanımlamadan da anlaşılacağı gibi, mobilya, işlevsel değeri ile mekanın kullanışlığını etkileyen, estetik değeri ile de mekanın güzel ya da çirkin görünmesini, yaşadığımız veya çalıştığımız mekanların sıcak, sevimli ve renkli bir ortam haline gelmesini sağlayan, kısaca sanat ve tekniği birleştiren bir üründür.

Mobilya denilince ilk akla gelen ahşap mobilyadır. Özellikle, masa, dolap, karyola, komedin, kitaplık gibi konut donatılarında, çeşitli büro donatılarında, okul sıra ve masalarında çoğunlukla ahşap malzeme kullanılmaktadır. Günümüzde mobilya yapımında çelik, alüminyum, cam ve plastik gibi diğer malzemeler kullanılmaya başlanmış ise de halen ahşap malzeme bu konuda popülaritesini sürdürmektedir.

Kolayca işlenebilmesi, birbirlerine kolayca birleştirilebilmesi, direncinin yüksek oluşu, eskidiğinde kolayca değiştirilebilmesi, boyanabilmesi gibi özellikler, ağaç malzemenin mobilya yapımında daha fazla tercih edilmesinin ana nedenleridir.

Mobilya, piyasada “kahverengi eşya” olarak anılmakta olup, tüketici talebi sınıflandırmasında “dayanıklı tüketim malları” kategorisine girmektedir.

AHŞAP MOBİLYANIN YAŞAMIMIZDAKİ YERİ

İnsan yaşamı çeşitli mekanlar içinde geçmektedir. Bu mekanlar yapılış amaçlarına uygun olmalı, kullanıcısına gerekli konfor düzeyini sağlamalıdır. Mekan içindeki ısı, ışık, ses, renk, koku gibi fiziksel etmenler ve donatı öğeleri, kişi gereksinim ve eylemlerine göre dengeli bir biçimde kurulmalıdır. Duvar, kolon, kapı, pencere gibi yapısal bileşenler kadar donatı, aksesuar gibi mekansal öğeler de mekan oluşturmada çok etkili rol oynar. Donatı renk ve dokusunun seçimi ile birlikte, bunların mekan içindeki yoğunluk ve organizasyonu, o mekanın yaşanabilirliğini, olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Mimar tarafından oluşturulan mekanın kullanışlı olabilmesi için tüm yapısal konforların yanı sıra donatı-mekan ilişkisi iyi kurulmalıdır. Mekanlar çoğunlukla kullanıcılar tarafından donatıldıklarından, o mekanın yaşanabilirliği bir anlamda kullanıcı kontrolundadır. Mekan ne kadar iyi düzenlenirse, o derecede kullanışlı olur.

Donatıların seçimi, yoğunluğu ve mekansal organizasyonu, mekan kullanışlılığını etkileyen önemli faktörler arasındadır. Mekanlar düzenlenirken, mekan içinde yeterli derecede ferahlık sağlanmalıdır. Odadaki eşya ne kadar düzenli olursa o kadar ferah algılanacaktır. Ferahlık ve büyüklük ayrı kavramlar olduğu ve boş bir odanın ferah olarak değerlendirilemeyeceği göz önüne alınmalı, ferahlığın ancak işlevin gerektirdiği eşya düzeni ile anlam kazanacağına dikkat edilmelidir.

Eşya düzeni kadar renk düzeni de ferahlık üzerinde etkilidir. Eşyaların hantal, yüksek ve koyu renkli olanlarına kıyasla, küçük boyutta, hafif görünüşlü, yere yakın ve açık renkli olanları, kapladıkları hacim ve ışık yansıtıcı özelliklerinden dolayı ferah görünmeye yardımcı olabilirler. Renklendirmede mekanın bütünlüğünü bozmamak gerekir. Donatıların birbirleriyle ve yapı elemanlarıyla olan uyumu da göz önüne alınmalıdır.

İnsanların yaşadığı toplumsal kesim, onların beğenilerini de belli ölçüde etkilemektedir. Özellikle donatı seçimi, tutum, ekonomik durum ve sosyal alışkanlıklara dayanan bir olaydır. Ekonomik yanı bir tarafa bırakılırsa, her insanın tutum ve davranışları kendine özgü bir değer taşımakta, kişiden kişiye farklılaşmakta ve beğeni gruplarını da etkilemektedir. İnsan zevkleri eğitim farklılıklarına ve kültür seviyelerine göre değişmekte, meslek grupları arasındaki farklılıklar bile donatı seçimine yansımaktadır. Rasgele gözlemler dahi, bir mimar ile bir tüccar ya da öğretmen evlerinin çok farklı biçimlerde döşenmiş olduğunu göstermektedir.

Mekanlar ve donanım, yaşayanların düşüncelerini, duygularını, görüşlerini yansıtır ve yaşamlarını biçimlendirir. Kişi yaşadığı mekanı kendi zevkine göre donatır, dolayısıyla kendi kişiliğini donatı seçimine yansıtır.

Mekanın görsel algılanması üç algılama türünün bütünleşmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bunlar:

*Işık algılaması,
*Mekansal organizasyon algılaması,
*Renk algılaması.

Yapılar, mimar tarafından tasarlanırken mekan algılamasına etki eden tüm bu etmenler göz önünde bulundurulmalıdır. Yapı elemanları ile birlikte sabit ve hareketli donatılar da düşünülmeli, mekan organizasyonundan renk ve dokusuna kadar her şey belirtilmelidir. Mekan oluşturulurken, kullanıcının zevkine göre belirli bir esneklik vardır. Çeşitli bölücüler, duvar, perde, dolap ve diğer donatılar buna olanak sağlayabilir. Sürekli bir koşuşturma ve monotonluğun söz konusu olduğu günümüz yaşantısında, konut içinde monotonluk esnek donatılarla bozulabilmekte ve bu donatılar çok amaçlı kullanılabilmektedir. Bir fiziksel konumun kolay ve çabuk değiştirilebilmesi, devingen donatı, kolay değişen duvarlar, perdeler vb. gibi nesnelerle tasarlanması, kişilere kolaylık sağlar.

Donatıların mekana yerleştirilmesi, birbirleriyle olan ilişkisi, renk, doku, biçim vb. unsurlar mekanın değişik şekillerde algılanmasına neden olur. Mekanlar insanlar için oluşturulduğuna göre bir anlamda huzur ve refah ortamı olmak durumundadırlar. İçinde yaşanılan mekanlar insana mutluluk verebilmeli, rahatlık ve güzellik ön planda olmalıdır.

Geleneksel Türk evlerinde dış mekana olduğu kadar iç mekana da önem verilmiştir. “Oda” konut içinde geçebilecek her türlü eylemi barındırabilecek niteliktedir. Donatıların portatif olması, mekanın çok amaçlı kullanılabilmesine olanak sağlamaktadır. Aynı mekanda oturma, yatma, yemek yeme ve temizlik eylemleri gerçekleştirilebilmektedir. Kısaca, Türk evinde oda kavramı birçok işlevle yüklü olup, sabit ve hareketli donatılar bu işlevleri yerine getirebilecek şekilde seçilmiş ve kullanılmıştır.

Günümüz konutlarında mekanlar, içinde geçecek eylemlere göre bölünmüştür. Bir yemek odasında sadece yemek yeme eylemi gerçekleştirilmekte, dolayısıyla mekanlar o eylemlere olanak sağlayacak şekilde döşenmektedir. Örneğin, bir dinlenme mekanında donatıların rahat oturulabilir ve gerektiğinde uzanmaya elverişli olması gerekmektedir. Oturma düzleminin zemin etkisinden korunacak ve diz bükümünü karşılayacak kadar yükseltilmesi, omurgaya gelen baş ve kol yüklerinin başka yerlere aktarılması, dinlenmek için şarttır. Düz bir zemine oturmak dinlenme konforu açısından yetersizdir. Oturulan düzlemin kan dolaşımını kolaylaştıracak bir yumuşaklıkta olması, omurgadaki basıncı azaltmak için sırtın bir yere dayanması kol ağırlıklarının kolçak, yastık gibi bir elemana aktarılması gerekmektedir. Bunu karşılayacak elemanlar bağdaş kurulan sedirden başlayarak günümüz teknolojisinde yaratılan çok çeşitli kanepelere kadar gelmiştir.

Bir mekanın çok pahalı, abartılı ve gösterişli donatılara sahip olması, o mekanın estetik değerini etkilememekte, güzel olmasını sağlamamakta, aksine çirkin olarak değerlendirilmesine neden olmaktadır. Örgütlenme de mekanın estetik değerini yükselten bir boyut olarak görülmeyip, çok ferah, kullanışlı, geniş, düzenli, kısaca iyi örgütlenmiş mekanlar çirkin, sıradan, sevimsiz ya da boş olarak algılanabilmektedir. Ferahlık veya genişlik, mekan içinde bir güzellik ölçütü değildir. Ferah mekan, yerine göre güzel olabilmekle birlikte, her zaman güzel olarak algılanmayabilir.

Aynı alandaki farklı biçimde döşenmiş yaşama mekanlarının güzel ya da çirkin olarak değerlendirilmesi, mekandaki donatıların seçimi ile doğrudan ilgilidir. Diğer faktörlerle birlikte, donatının stil, biçim, renk, doku ve malzemesi, o mekanın genel efekti üzerinde çok etkili görülmektedir. Donatıda güzellik ön planda tutulmalı, dolayısıyla donatılar çok iyi bir biçimde ve bilinçli olarak seçilmelidir.

ERGONOMİ (İŞBİLİM)

Ergonomi, çalışmanın metotlu bir şekilde düzenlenmesi ve hem makinaların, hem de donanımın çalışan insanın yatkınlıklarına göre hesaplanması amacıyla yapılan inceleme ve araştırmaların tümüdür. Ergonomide belli bir amacı gözetmek, hareket, çevreyle etkilenme ve bütünlük gibi nitelikler vardır.

Ergonomi ikinci dünya savaşından sonra insanın daha rahat, daha başarılı olabilmesi için yakın çalışma çevresinin standartlarını yükseltmeye yönelik araştırmaların yapıldığı, psikoloji, fizyoloji ve sosyal bilimlerin ara kesitine oturan disipIinlerarası bir uğraş alanı olarak ortaya çıkmıştır. Bu dalın öncüleri olan İngiltere ve ABD’de, özellikle 1960’lar sonrasında çok önemli gelişmelere neden olacak sonuçlar elde edilmiştir.

İlk uygulamaları 1940’lara dayanan ergonominin (işbilim) başlangıcından günümüze kadar üç değişik felsefesi olmuştur. Önceleri “insanların makinalara uydurulması” düşüncesi savunulmuş, tüm olanak ve düzenlemeler bu temele dayandırılmıştır. Daha sonraki dönemde insan yönlü görüş açısı önem kazanmış ve “makinaların insanlara uydurulması” biçiminde, ilk düşüncenin tam karşıtı ele alınmıştır. Zamanımızda insan-bilim anlayışı egemen olup, “sistem yönlü” görüş hakimdir. Sistem yönlü işbilimsel tasarımların konusu, insan makine bileşimlerinin bir optimuma ulaştırılması, karşıtlıkların özgün yer ve zaman koşullarına bağlı biçimde çözümüdür.

Ergonomi ya da dilimizdeki deyimiyle işbilim, ülkemizde oldukça kısa bir geçmişe sahiptir. Son yıllarda endüstri tasarımlarında ergonomi oldukça sık kullanılan bir sözcük olmasına karşın ülkemizde, Batıdaki gelişmelerin hızını takipte güçlükler çekilmektedir.

İnsanın özellik ve yeteneklerinin araştırılması, ergonominin en başta gelen görevlerindendir. Bu araştırmalar iş ve insanın birbirlerine uyum sağlaması için gerekli olan koşulların yerine getirilmesinde yardımcı olur. İnsanın değişken koşullar altında hangi zorlamalara maruz kaldığını ve özel yeteneklerini en iyi nasıl kullanabileceğini bulmak ve araştırmak ergonominin görevidir.

Orman ürünleri endüstrisi de, gerek ahşap mobilya tasarımı, gerekse yapıların iç düzenlemeleri açısından ergonomiyle yakından ilgili olup, ergonomik ilkelere uymak zorundadır. Donatı veya mobilya insana uygun tasarlanmamışsa, insan vücudunun zarar görmesi kaçınılmazdır.

Ergonomi konuları arasında özellikle donatı tasarımı başlığı altında kullanılan malzemenin önemi fazladır. Ahşap malzeme her zaman tasarımcıların ilgisini çekmiş, beğenisini kazanmıştır. Tarih boyunca ahşabın mobilya tasarımındaki önemi ve yeri bellidir. Gerek renk, gerekse doku açısından ahşap malzemenin özellikleri, kullanıcıların her zaman tercihlerine neden olmaktadır. İnsanlar doğal malzemeye psikolojik olarak daha olumlu bakmaktadırlar. Ayrıca, insanla çevresi arasında söz konusu olan ısı alış-verişi, ahşap malzeme tarafından dengeli bir biçimde yapılmakta, bu da ahşabın kullanıcılar tarafından daha sıcak olarak tanımlanmasına ve ahşabın ergonomi açısından daha fazla önem kazanmasına imkan vermektedir.

Eski Mısır’a kadar gidildiğinde görülür ki ahşap donatılar gerek antropometrik ve gerekse estetik açıdan toplumların bugün ulaştığı standardı o zamanlarda sağlamışlardır. Bunun insanoğlunun başarısı kadar, ahşabın verdiği imkanlarda aramak gerekir.

Ergonomi açısından mobilyadan beklenenlerin tümü, ahşabın sahip olduğu özellikler tarafından karşılanabilecek niteliktedir.

AHŞAP MOBİLYANIN TARİHÇESİ

Mimarlık sanatından soyutlanması mümkün olmayan mobilya sanatının zamanımızdan binlerce yıl önce başladığını kanıtlayan örneklere bazı ülkelerdeki müzelerde rastlanmaktadır. İnsanoğlu tarafından, önceleri rahat oturmak için ağaçtan ve taştan yapılan mobilyalar, diğer sanat dallarında olduğu gibi, mimarinin bir iç donatım aracı olarak, antik çağdan günümüze kadar evrim geçirmiş; her ülkede olduğu kadar, aynı ülkenin ayrı sanatkarları arasında da değişik yapım tarzları ve modeller ortaya çıkmıştır.

Gereksinimlerin çoğalması, yapım alet ve makinalarının icadıyla da mobilya stil ve modellerinin gelişmesi hızlanmış, sanatkarlar kendilerine özgü bir estetik, beceri ve düşünme kavramlarını mobilyaya aksettirmişler, yaşadıkları çağın yaşayış tarzı ve sanat üslubunu yansıtmışlardır.

İLK ÇAĞ MOBİLYA (ANTİK DÖNEM) SANATI

İlk çağ sanatı, yaklaşık MÖ. 4000 yıllarında başlamakta ve Batı Roma İmparatorluğunun çöküş tarihi olan MS. 476 yılına kadar sürmektedir. Mısır, Mezopotamya, Anadolu, Yunan ve Roma uygarlıklarının eserlerini simgeleyen bu çağ antik dönem olarak da adlandırılmaktadır.

1.1 Mısır Mobilya Sanatı (MÖ. 2700-1075)

Günümüze kalabilen ilk mobilya örnekleri Eski Mısır’da görüldüğünden Mısır sanatı çok önemlidir. Mısır uygarlığından çok sayıda ahşap mobilya ve aracın kalmasının nedeni, kullanılan ahşap malzemenin kuru çöl ikliminde bozulmamasına bağlanabilir.

Eski Mısır uygarlığı, Eski Krallık (MÖ. 2700-2200), Orta Krallık (MÖ. 2050-1785) ve Yeni Krallık (MÖ. 1557-1075) dönemlerine ayrılarak incelenmektedir.

Eski Krallığın başlarında önceleri basit yapılı, kare ayaklı, kemer destekli, genellikle deri ile kaplı katlanır tabureler, sonraları ve Orta Krallık döneminin başlarında yatak ve divanlardan esinlenilmiş, arkası parmaklıklı veya papirüs sapı ile örülmüş, boğa ve aslan ayaklı sandalyeler, işlenmiş ağaç malzemeden lifler ile bağlanmış kaba yapılı yataklar, tuvalet kutuları mobilya olarak kullanılmıştır. Yeni krallık (MÖ. 1557-1075) döneminde ise malzemeler özenle işlenmeye başlanmış ve ayaklarda aslan, fil, leopar motifleri ile boğa ayağı şekilleriyle süslemeye önem verilmiştir.

Yeni krallık döneminin sonlarına doğru sandalye yapımı çok gelişmiş ve günümüzün oturma mobilyalarına benzer sandalye ve koltuklar yapılmıştır. Eski Mısır’da dolap ve komodin gibi mobilya türleri bilinmemektedir.

Mobilya konstrüksiyonlarında bağlayıcı ve hareketli aksesuar olarak önceleri basit pimler, daha sonra ise basit menteşeler ve çiviler kullanılmış; geniş tablalar dar parçalardan kinişli, kavelalı ve yabancı çıtalı olarak hazırlanmış, zıvanalı, kırlangıç kuyruğu geçmeli ve gönye burun birleştirmeler yaygın olarak uygulanmıştır.

Ağaç malzemedeki kusurlar yamanmış, çatlaklar özel macun ile doldurulmuş, yüzeyler boyanmış, kaplama kullanılmış ve lüks mobilyalarda abanoz ağacına altın ve gümüş ile kakmalar yapılmıştır.

Rendenin bilinmediği, bunun yerine kumtaşından yararlanıldığı bu dönemde marangozluk aracı olarak keser, balta, yaylı matkap, keski, tokmak, uç testere ve ağaçtan yapılmış tornalar, ahşap malzeme olarak da akasya, akçağaç, ılgın, ardıç, sedir ve servi kullanılmıştır.

1.2 Mezopotamya Mobilya Sanatı (MÖ. 4000-700)

Fırat ve Dicle nehirleri arasında bulunan bölgede Sümerler, Akadlar, Elamlar, Asurlar büyük uygarlıklar kurmuşlardır. Bu uygarlıkların mobilya ve eşyaları çok süslemeli olmalarına karşın, Mısır sanatındaki kadar dengeli ve uyumlu değildir. Ayrıca ahşap malzeme fazla kullanılmamış, metal aksesuarlara daha fazla önem verilmiş olup, bu bölgede yapılan arkeolojik kazılarda çok sayıda heykel ve süs eşyası elde edilmiş, insan figürlerine, bronz kelepçelere, sarmal metal süslere, mobilya ayaklarında aslan pençesi ve kozalak şekillerine rastlanmıştır.

1.3. Anadolu Mobilya Sanatı (MÖ. 700-500)

MÖ. VIII. Yüzyılda İç Anadolu platosunda 200 yıla yakın hüküm sürmüş olan Frigya krallığına ait Gordion Kral mezarında 1300 yıllarından itibaren devam eden kazılarda çıkarılan çok sayıdaki eşya arasında ağaç mobilyalar da vardır.

Kral mezarından çıkarılan mobilyalardan masa ve sehpaların tablaları cevizden, ayakları şimşirden (buxus sempervirens L), kakmalar ise güzel kokulu ardıçtandır (juniperus foetidissima wild) yapılmıştır.

Yatakların platform ve uzantıları sedir (cedrus libani loud), köşe blokları porsuk (taxus baccata l.) taşıyıcılar ise porsuk ve şimşirdendir. Ağaç mobilyalarda bağlantılar aynı cins ağaçtan yapılan kavelalarla yapılmıştır. Mobilyada fonksiyon ve estetik birlikte düşünülerek sarı, sert ve yoğunluğu çok fazla olan şimşir ağacının dayanıklığının yanı sıra, onunla çok güzel kontrast oluşturan koyu renkli ceviz, ardıç ve porsuk kullanılmıştır. Kakmaların güzel kokulu ardıçtan yapılması hem güzel koku saçmakta, hem de böceklenmeyi önlemektedir. Üç ayaklı masaların ayakları kavislidir. Şimşir üzerine yumuşak ağaç ardıçtan kakma yapılması da dikkat çekicidir. Yatakların sedir ağacından yapılmasının nedeni, kokusu ile parazit saldırılarına engel olmasındandır.

1.4 Yunan Mobilya Sanatı (MÖ. 450-192)

Yapılan kazılara, resimlere ve Homeros’un İlyada ve Odessa destanlarından elde edilen bilgilere göre Eski Mısır sanatının etkisinde kalan Yunan mobilyaları, tabure, masa, sandalye, yatak gibi oturma, yatma amaçlı genellikle basit, sıradan eşyalardır. Mobilyada ahşap malzemenin yanı sıra metal, özellikle bronz kullanılmıştır.

Yunan mobilya sanatında üç ayaklı sehpalar, arkalıklı sandalyeler ve altın işlemeler önemli olup, özellikle sandalyelerdeki ölçü, oran ve biçimler günümüz sandalyelerine benzemektedir.

1.5. Roma Mobilya Sanatı-Kuvvet Çağı (MÖ. 500 -MS. 450)

Bu dönemin esas mobilya tipleri olan yatak-divan, sandalye, masa ve küçük sandıklara ek olarak duvar dolapları da gelişmiştir.

Açılıp kapanabilir tabureler, geniş divanlar, geniş ve uzun kolların dayanabildiği koltuklar önem kazanmıştır. Karyolanın ayakucu ile baş yastığı kaldırılmış, uyuma dışında oturma, dinlenme ve yemek amaçları için de kullanılmıştır.

Örülmüş koltuk kullanılmakta ise de bugüne kadar örnek kalmamıştır. Ayakları tornalanmış ve kakmalar yapılmış masalar sadece yemek amacı için kullanılmış, diğer zamanlarda kanepenin altına sürülmüştür. Tornalı ayakların Mısır mobilyalarından başlıca ayrıcalığı, yivlerdeki daralmanın kırılma inceliğine yaklaşması, böylece mobilya hantallıktan kurtulmasıdır.

Biklinium adı verilen iki kişilik yemek kanepeleri kalabalık törenlerde, bir tarafı servis için açık bulunmak üzere masanın üç yanına konmuştur.

Eski Yunan ve Roma’da eşyaların çoğu duvarlara asıldığından büfe, vitrin, dolap türünden mobilyaya rastlanmamakta, Orta çağın başlarına doğru raflı, kapaksız büfeler görülmeye başlamaktadır.

Roma sanatı Yunan sanatının bir uzantısı olup, aynı süsleme biçiminden ayrılmamıştır. Mobilya kasaları genellikle ahşap, metal ve taş süslemeli, ayaklar gümüş ve fildişi kakmadır. Mobilya yapımında tunç ve bronz da kullanılmıştır. Roma mobilyası Roma sanatının farklı ülkelerde değişik biçimde uygulanmasından oluştuğu için bir üslup bütünlüğü göstermez. Aşırı süsleme anlayışı mobilyaya da yansımış ve her mobilya anıtsal bir görünüm almıştır.

2 –ORTA ÇAĞ SANATI – ROMAN VE GOTİK DÖNEM (MS. 476-1550)

Roma sanatının devamı Roman sanatı ile bunu takip eden dinsel etkilerin ağır bastığı ve çağa daha çok damgasını vuran Gotik Sanatı olmuştur. Bunun yanında Bizans’ta, Arap ülkelerinde, Anadolu’da ve Uzakdoğu ülkelerinde de mobilya ile ilgili örnekler görülmüştür.

Ortaçağ, Doğu Roma İmparatorluğunun Yıkılışı (1453) ile son bulmasına rağmen, Gotik sanatı bir süre daha etkisini sürdürmüş ve Rönesans ile yeni bir sanat anlayışına yerini bırakmıştır.

2.1. Bizans Mobilya Sanatı (MS. 527-1025)

Bizanslıların mobilya sanatı, Roma sanatının bir devamı olup, daha sonra Doğu sanatının etkisi de görülmektedir.

Mobilya biçimleri oldukça basit olmakla beraber, Doğu sanatının etkisinde kalması nedeni ile çok süslü bir görünümdedir.

2.2. Türk Mobilya Sanatı (MS. 1000-1400)

Antik çağda kurulan Mezopotamya devletlerinde ve Hititlerde olduğu gibi, mobilya örneklerine fazla rastlanmamaktadır. Türk devletlerinden özellikle Gaznelilerde (X-XII yüzyıl) dekoratif sanatlar çeşitlenmiştir.

Selçuklularda ağaç malzemeden yapılan eserler arasında titizce işlenmiş oyma ve kakmalı mihrap, minber, rahle, kapı ve pencereler görülmektedir. İnsan ve hayvan resim ve şekilleri yerine çiçek ve geometrik motiflere yönelinmiştir. En karakteristik motifler birbirini kesen üçgen ve yıldızların oluşturduğu geometrik süslemelerdir. Osmanlıların son dönemlerine kadar masa, sandalye, büfe, komodin gibi mobilya türlerinin geniş kullanımı görülmemiştir. Daha çok alçak sedirlere oturulmuş, yer sofralarında yemek yenmiş ve duvarların üst kısımlarına dizilmiş yarı kapalı raflar, ağaç malzemeden yapılmış gömme dolaplar kullanılmıştır. 14. Asırda Osmanlılarda Edirnekarı (Edirne işi mobilya) adı verilen değişik karakterde mobilya yapımına başlanmış, , özellikle sandık, rahle, kavukluk, yüklük kapakları ve tavan gibi ağaç malzeme üzerine boyalar ile süsler ve çeşitli motifler yapılmıştır.

Yeni çağın başında Osmanlı saray ve konaklarında batıdan ithal edilmiş mobilyalar yer almıştır.

Ortaçağ Arap Sanatında da mobilyaya az rastlanmakta, Endülüs’te arabesk süslemeli bazı kanepeler, alçak masalar ve duvar rafları görülmektedir.

2.3. Roman Mobilya Sanatı (MS. 1000-1250)

Roman sanatı , Roma sanatının Batılı Hıristiyan Latin ülkelerce benimsenmiş bir aşamasıdır.

Daha çok dini etkilerin ağır bastığı bu döneme ait zamanımıza kadar kalan mobilya sayısı çok azdır. Kalanlar ise genellikle kilise, saray ve şatolardadır. Bu nedenle konutlarda kullanılan mobilyaya pek rastlanmamaktadır. Konut içindeki mobilyalar dört ayaklı masa, bank, sandalye, açılıp kapanır tabure ve divan ile sınırlıdır. Konut mobilyaları basit ve kullanım amacına yöneliktir. Ağaç malzemenin işlenmesinde balta, testere, keski, matkap, çekiç ve XII yüzyıldan itibaren de rende kullanılmaya başlanmıştır.

Mobilyalar ağır, büyük ve şatafatlıdır. Tahtalar üst üste konup demir bantlar ve çiviler ile tutturulmuş, son zamanlarında ise çeşitli birleştirme şekilleri kullanılmıştır.

Aşırı süsleme eğilimi nedeniyle mobilyalar fonksiyon amacını aşacak şekilde süslenmiş ve anıtsal bir görünüş almıştır.

Roman mobilya sanatı, farklı ülkelerde değişik biçimlerde uygulandığı için bir üslup bütünlüğü göstermemektedir.

Bu dönemde ağaç malzeme olarak, Kuzey Avrupa’da meşe, Orta Avrupa’da ibreli odunlar, İtalya, Fransa ve İspanya gibi Akdeniz ülkelerinde ise ceviz ile kayın kullanılmaktadır.

2.4. Gotik Mobilya Sanatı (MS. 1250-1550)

Ortaçağın en belirgin stili olan Gotik sanatında yapılan oturaklı ve sağlam masif mobilyalarda, ağaç malzeme çok bol kullanılmıştır.

Kalın torna ayaklar, kızak, kayıtlar ve masif tabla Gotik stilin taşra mobilyası sembolüdür.

Bu dönemin mobilyaları, Roman sanatı döneminde kullanılan, sandalye, bank, masa, sandık ve kilise dolapları dışında okuma rahleleri, açılıp kapanır masalar ve dolaplardır.

Mobilya üretiminde bugün kullanılan marangozluk el aletleri basit şekilde kullanılmış, 1322 yılında Ausburg’da hızarın bulunması ile tahtalar daha kolayca işlenebilmiştir.

Ağaç malzemenin birleştirme ve konstrüksiyon şekillerinin 15. yüzyıldan itibaren gelişmesi, hızarlarla ince tahtaların elde edilebilmesiyle, Gotik dönemi mobilyası daha hafif, zarif ve zengin duruma gelmiştir.

Mobilyalarda bugün alışılmış birleştirme şekilleri uygulanmış olup, Güney Almanya ve Alp bölgesinde masif ve çerçeve konstrüksiyon tarzı, kuzeyde ise ızgara konstrüksiyon daha yaygındır.

Ağaç malzeme olarak her ülkenin yerli ağaç türleri kullanılmakta ise de, en çok kullanılan ağaç türü meşe olup, bu nedenle Gotik mobilya çağına Meşe Çağı da denmektedir. XIV. Yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’daki Rönesans hareketi etkisiyle Gotik tarzı gerilemeye başlamıştır.

3 – RÖNESANS MOBİLYA SANATI – RÖNESANS DÖNEMİ (MS. 1500-1600)

Rönesans Mobilya sanatı yaklaşık bin yıl süren ortaçağın derebeylik düzenine, ekonomik yapısına ve dine dayalı katı kültürel tutuma duyulan tepkiden doğmuştur.

Bu dönemde bir ölçüde antik sanata dönüş görülürse de, ölçülerde ve süslemede zarafet ve denge bulunmaktadır.

Rönesans döneminde her ülkede kendi bölgesel özelliklerine göre birbirinden oldukça farklı stiller geliştirmiştir. Rönesans’ın kaynağı olan İtalya’da mobilyada hızlı bir gelişme görülmüş, daha çok doğu süslemeciliğine dayanan oyma ve kabartma önem kazanmış, dolap kapaklarına yağlı boya ile gerçek bir tablo değeri taşıyan resimler yapılmış, marangozluk ikinci plana itilmiştir.

Felemenk Rönesanssında çok ince ve nefis oyma işçiliği, İspanya’da Arap motiflerini Rönesans sanatıyla bağdaştırma çabası, Almanya’da ise daha yalın ve sağlam konstrüksiyona dayalı yapıtlara yönelinmiştir. İngiltere’de Rönesans sanatı II. Henry stili diye adlandırılan ve bol geometrik motiflere ağırlık veren bir özellik göstermektedir.

Bu dönemde meyve ağaç türleri kullanılmıştır. Yeni ve iyileştirilmiş el aletleri ile özellikle çeşitli rendeler ile köşelerde birleştirilen parçalara şekil verilmesi kolaylaşmış, XVI. yüzyılın başlarında kaplama kesme makinasının bulunması, kaplama tekniğinin gelişmesini sağlamıştır.

100 yıl kadar süren Rönesans dönemi sonunda özellikle Avrupa’nın Katolik ülkelerinde dinsel konuları etkileyici bir şekilde yansıtan, tümüyle eğri çizgilere ve bol figürlü biçim anlayışına dayanan Barok sanatı doğmuştur.

4 – BAROK VE ROKOKO MOBİLYA SANATI (MS. 1600-1780)

4.1. Barok Mobilya Sanatı (1600-1720)

Rönesans dönemi sonunda, yani XVI. yüzyılın ilk yarısında özellikle Avrupa’nın Katolik ülkelerinde dinsel konuları etkileyici bir şekilde yansıtan, tümüyle eğri çizgilere ve bol figürlü biçim anlayışına dayanan Barok sanatı doğmuştur. Barok sanatı daha çok sarayın mutlakıyetçi tutumunun abartmalı bir ürünüdür. Rönesans’ın yüzeyde ince süslemeciliğine karşı, Barok’un amacı şaşırtmak ve göz kamaştırmaktır.

Barok mobilya sanatının başlıca özelliği üst görünüşlerde genellikle dairesel dönüşlü köşeler, ön ve yan görünüşlerde iç ve dış bükey yüzeyler, çok süslü ve kıvrımlı oymalar olarak özetlenebilir.

Barok sanatı Avrupa’nın Katolik ülkelerinde kolayca benimsenmiş, Fransa’da ise sosyal ve kültürel nedenlerle bir süre gecikmeyle, sadeleşerek, sarayın eğilimine dönük, kralların adları ile anılan Louis’ler dönemine geçilmiştir.

XII. Louis stili mobilya, gerçek Louis stillerine bir geçiş dönemidir.

XIII. Louis stili, barok sanatının Fransa’da yeni bir anlayışla şekillenmesidir. Bu akım büyük ölçüde İtalyan ve daha sınırlı olarak İspanyol Rönesanssından etkilenmiştir.

Kapılara arabesk oymalar yapılmış, tavanlar çoğunlukla ceviz ağacı ile kaplanmıştır. Mobilya genellikle ağaç malzemedendir. Yatak tavanları sarmal ve tespit ayaklı sütunlar üzerine yerleştirilmiştir. Dolaplar, motiflerle süslü çekmecelere bölünmüştür. Bu dönemde kabine ve konsollar ilgi gören mobilya türlerindendir. İlk olarak elbise asılabilen dolaba da bu dönemde rastlanmaktadır.

Barok mobilya sanatını temsil eden asıl stil, XIV Louis (1638-1715) dir.

Bu stildeki belli başlı özellik, oturma mobilyasındaki ayakların eğmeçli, arkalıkların yanlarda düz, üstte çoğunlukla simetrik taçlı, köşelerinin yuvarlak oluşudur. Ayakların üst kısmı kabartma yaprak oymalıdır. Kayıtların oymasında bazen simetri görülmemektedir. Arkalıkları yuvarlak okuma koltukları yaygındır. Yüksek arkalıklı koltuklar, kolçaksız sandalyeler ve tabureler bu dönemde yaygınlaşmıştır. En çok kullanılan ağaç türleri ceviz ve meşedir.

4.2. Rokoko Mobilya Sanatı (1729-1780)

Barok (XIV. Louis) ile Rokoko (XV. Louis) stili arasında “Regence stili” geçiş dönemini oluşturmaktadır.

Rokoko üslubu ilk olarak Fransa’da XV. Louis döneminde benimsenmiştir.

Rokoko, karışık ve dolambaçlı çizgiler, kabartmalı yüzeyler, derin oymalar, canlı ve kontrast renkler ile göz kamaştıran bir üslup olarak mobilyaya yansımıştır. Duvarlar çok ince oymalı lambriler ile kaplanmıştır. Mobilya yüzeylerine gül ağacından kakma çiçek süsleri, lake üzerine boya ile uzak doğu konuları işlenmiştir. Karyolaların yanına komodin, tuvalet masası ve değişik boyda masalar konulmaktadır. Kolçakları kumaşla kaplı divanlar, berjer koltuklar, merkiz ve şezlonglar bu dönemde ortaya çıkmıştır. 1750 yıllarına doğru Osmanlı denilen sedirler, iki başuçlu hasır örgülü kanepe-divanlar (turkuvaz) moda olmuştur.

XV. Louis stili mobilyanın özellikle koltuk ve sandalyeleri günümüzde de çok beğenilen ve uygulanan tiplerdir. Ölçü, biçim ve süsleme bakımından son derece dengeli ve uyumlu görünüşü bulunmaktadır.

Rokoko stili mobilyada oyma, kabartma ve taçlar simetrik olup koltuk, kanepe, sandalyelerde oturma ve arkalık yüzeyleri için özel kumaşlar dokunmuştur.

Ayaklar eğmeçli ve kenarları fitillidir. Ayak sırtları çoğunlukla yaprak ve bazen de çiçek kabartmalıdır. Kayıtlar, ayak eğmeci ile köşe yapmadan geniş bir yayla birleşir. Ön ve yan kayıtların ortasında simetrik taçlar bulunur. Kolçaklar üç yönden de eğmeçlidir. Kolçak üstleri hafif dolgulu olarak kumaşla kaplanmıştır. Arkalıklar yanlarda ve üstte uyumlu eğmeçlerle şekillenir. Arkalık ortasında çoğunlukla simetrik bir taç bulunur. Ağaç malzeme olarak Barok dönemde kullanılanların dışında gül ağacı ve palisander de kullanılmıştır.

Günümüz mobilya yapımında, Barok ve Rokoko stillerinin yukarıda belirtilen çok abartmalı ve yüksek maliyetli biçimlerinin uygulanması ekonomik nedenlerle güç olduğu için, daha çok XV. ve XVI.Louis stillerinin sadeleştirilmiş biçimleri “Klasik Mobilya” olarak adlandırılmaktadır.

XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ülkelerinde, ekonomik nedenlerden ötürü, daha yalın mobilya tipleri aranmaya başlamış, bunun sonucunda öncelikle Fransa ve İngiltere’de olmak üzere “Neoklasizm” diye adlandırılan yeni çağa ait stiller gelişme göstermiştir.

5 –YENİ ÇAĞ (NEOKLASİK) MOBİLYA SANATI (MS. 1770-1850)

Yeniçağda Barok ve Rokokonun gösterişli görünüşüne tepki olarak doğan mobilya tiplerinin yapılmasında Fransa’da XVI.Louis, Directoire, Empire, Louis Philippe; İngiltere’de Queen Anne, Dört büyükler denilen Chippendale, Adam Hepplewhite, Sheraton, Georgian I, II ve III ile Almanya’da Biedemeier stilleri görülmüştür.

5.1. XVI. Louis Stili (Zopf Stili) (1774-1793)

Bu stilde XV. Louis stilinin çok kıvrımlı, süslü ve asimetrik biçimleri terk edilerek, düz çizgili, dik açılı biçimler getirilmiştir. Köşeler keskin olmayıp, hafif ve yalındır. İncelen ölçüler, uyumlu süslemelerle zarif bir bütünlük sağlamaktadır.

Mobilya ayakları genellikle aşağı doğru daralan silindir şeklinde olup, boyuna oluklara sahiptir. Ayak üstleri kare kesitli olarak bitmektedir.

Sandalye ve koltukların arkalıkları dolu veya kalp, kupa biçimindedir. Dolu arkalıkların üzerinde çoğunlukla simetrik taç bulunmaktadır. Oymalar derin değildir. Ağaç kakmacılığı yapılmakta, ölçüler dayanım limitine kadar indirilmektedir.

Süs motifleri olarak çiçekler, meşe ve defne yaprakları, oluk, ok, yay, meşale, başak ve koçanlar kullanılmaktadır.

XVI. Louis stili, diğer Louis stilleri gibi günümüzde klasik mobilya olarak geniş kullanım alanı bulmaktadır.

5.2. Directoire (Messidor) Stili (1750-1830)

Directoire stili mobilyanın başlıca özellikleri, kare görüntülerin ağır basması, sandalye ve koltuk arkalıklarının çok yalın ve az eğmeçli yapılmasıdır. Kolçak uçları kare biçiminde bitmekte, az miktarda süsleme motifleri bulunmaktadır.

Fransa’da, XVI. Louis stilinden Empire stiline dönüşümde bir ara dönemi oluşturmuş olan Directoire stili, aynı yıllarda İngiltere’de gelişen Adam Stili ile bağdaşıktır.

5.3. Queen Anne Stili (1665-1714)

Fransa’da XVI. Louis döneminde, klasik mobilyadan neoklasik akıma geçilirken İngiltere’de Queen Anne stili gelişmiş, daha sonra “Dört Büyükler” diye adlandırılan İngiliz neoklasik mobilyasının aslını oluşturan stillere geçiş dönemi olmuştur.

Queen Anne stilinde ayaklar XV. Louis stili ayakların bir benzeridir. Yalnız üstlerindeki kabartma ve oymalara ilk yıllarda bir ölçüde yer verilmişse de, sonradan bu süslemeler tümüyle kaldırılmıştır. Kayıtlardaki dekupe biçimlendirmeler çok sadedir. Yalnız ayak eğmecine uygun form verilmiş, bazı işlerde kayıt altları düz olarak hazırlanmış, eğmeçli ayağa geçişte köşelere bir takoz konulmak suretiyle uyum sağlanmıştır. Sandalye ve koltuklarda arkalıklar, arka ayağın uzantısı olarak hafif bir iç bükey eğmeçle yükselmiş, üstte çeyrek daire şeklinde arka kayıtla birleşmiştir. Arkalık ortası çoğunluk kupa benzeri tek bir dikey parça ile bölünmüş, parçanın ortasına bazen dekupe oyma yapılmıştır.

5.4. Georgian Stili (1714-1820)

Yaklaşık yüzyıl sürmüş olan bu stil, sadeliği, zarafeti, sürekli üretime yatkınlığı ile günümüzde de uygulanan belli başlı dört mobilya stilinin (Chippendale, Adam, Hepplewhite ve Sheraton) ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu döneme İngiltere’de “Altın Dönemi”, maun ağacı çok kullanıldığı için “Maun Dönemi” veya “Dört büyükler Dönemi” gibi adlar verilmektedir.

5.5. Dört Büyükler Dönemi (1718-1806)

5.5.1. Thomas Chippendale (1718-1779)

Chippendale stili, Queen Anne stilinin bir uzantısıdır. Mobilya çeşitleri artmış, büfelerin yerine uzun konsollar ortaya çıkmış, kabineler vitrinli, raflı ve çekmeceli olarak kombine bir yapıya kavuşmuştur.

Ayaklar önceleri eğmeçli (kıvrık) ve süslü, daha sonra düz ve yalın bir biçim almış, küçük tip masalar çoğalmıştır. Chippendale stili önceleri etkilendiği İngiliz-Fransız ve Çin üsluplarına göre İngiliz Chippendale, Fransız Chippendale ve Çin motiflerinin İngiliz ölçülerine göre düzenlendiği Çin Chippendale diye üçe ayrılmış, sonradan gerçek formunu bulunca bu durum da ortadan kalkmıştır.

Chippendale stili sandalyelerde ön ayaklar dikey konumlu, düz ve kare kesitlidir. Alt destek kayıtları çoğu kez yanlara konulmuş, ortadan bir ara kayıtla bağlanmıştır. Bu stilde konstrüksiyon sağlamlığına biçim kadar önem verilmiştir.

5.5.2. George Hepplewhite ( -1786)

Hepplewhite mobilya, Chippendale mobilyadan daha yalın ve basit, ölçüleri daha dar ve ince, orantıları ve eğmeçleri daha uyumlu, süsleri ölçülü ve zariftir. Hepplewhite mobilyada işlev ve estetik aynı derecede önem taşımaktadır.

Yandan düşer tablalı büyüyen masalar ilk olarak bu stilde görülmektedir. Kanepeler altı ya da sekiz ayaklı olup, oturma yüzeylerine döşemeden sonra ayrı bir minder konulmuştur.

İncelik ve zarafet Hepplewhite stili mobilyanın en belirgin özellikleridir. Ayaklar dayanma limitine kadar varan inceliktedir. Genel çizgiler son derece zarif ve ölçülüdür.

Hepplewhite mobilya daha çok sandalyeleri ile diğer stiller arasında ün yapmıştır. Günümüzde de bu stilin yemek odası takımları ve sandalyeleri yaygındır.

Sandalyelerde arkalıklar oturma bölümünden ayrı olup, şilt, kalkan, yürek ve org şeklindedir. Arkalık içleri kupa, fiyonk, defne dalı, buğday başağı, devekuşu biçimli dekupe parçalar ile süslüdür. Arka ayaklar hafifçe geriye doğru eğik, ön ayaklar ise çoğunlukla dikey konumlu, kare ya da daire kesitli olup, tabanda trampet sopası biçiminde topuzludur. Kolçaklar geniş eğmeçli ve arkalık köşesi gibi dirseklidir.

5.5.3. Robert Adam (1728-1792)

Robert Adam stili mobilya hafif ve zarif, ayakları düz veya eğmeçli olup antik motiflerle süslü, klasik detayları özenlidir. Adam stilinde ölçülerdeki incelik kadar motiflerde de ince nakışlar geçerlidir. Ayak tabanları blok topuzlu veya dışa doğru az eğmeçlidir.

Kanepelerdeki elips arkalıklar, nakışlı dikey çubuklar, eğmeçli kolçaklar ve silindirik-konik ayaklar bu stili karakterize etmektedir. Kitap dolabındaki camlar vitraya benzetilerek ağaç veya pirinçten yapılmış çubuklar vasıtasıyla cama üstten konulmuş çerçeve kafesler ile bölümlere ayrılmıştır.

5.5.4. Thomas Sheraton (1751-1806)

İngiliz mobilya tarihinde XVIII. yüzyıl sonuna ismini veren Sheraton’un ilk mobilyaları Adam ve XVI. Louis’den izler taşımasına karşın genel ölçüleri daha küçük ve düz çizgileri daha çoktur. Bu mobilya tipinin başlıca özellikleri yaylarla doğruların köşe yaparak birleşmesi, ayakların daha incelmiş olması, kolçakların S şeklinde bükülmesi, oturma bölümlerinin ve diğer mobilya tablalarının dairesel yapılması, arkalık üst kayıtlarının düz veya köşelerde içbükey olmasıdır.

Sheraton stilinde sandalye ve koltuk arkalıklar az veya çok oturma bölümünden yukarıdadır. Arkalıkların dolgularında genellikle lir, marul yaprağı, çok boğumlu dikey silindirik çubuklar ve değişik geometrik süslemelere yer verilmiştir.

5.6. Empire Stili (1801-1814)

I. Napolyon döneminde Fransa’da başlayıp gelişmiş ve Avrupa’ya yayılmış olan Empire sanatı, bir anlamda antik sanatın, çağın anlayışına göre yenileştirilmiş şeklidir.

Empire sandalye ve koltuklarda ön ayaklar daire veya kare kesitli olarak genellikle düzdür. Ayak yüzeyleri dışa doğru hafif eğmeç almaktadır. Tabanda pabuçlar top veya aslan pençesi biçiminde şekillenmektedir. Arkalıklar sırta uygun eğimdedir. Üst kayıt Yunan sanatı tipindedir. Kolçak destekleri çoğunlukla sfenks, kuğu kuşu veya kartal kanadı şeklinde olup, aynı şekillere masa ve dolap ayaklarında da rastlanmaktadır. Bu stilin en belirgin özelliklerinden birisi de çoğunluk kolçakların silindirik olması ve ön ayakla çok uyumlu bir şekilde birleşmesidir.

Ağır, kübik ve masif olan Empire mobilyada oymalar yüzeysel ve kabacadır. Kısa ayaklar üzerine oturtulmuş divan ve tabureler, yunan feneri taşıyan sehpalar, yeşil mermer tablalı ağır konsollar ve yuvarlak masalar, kayıt ve anıt biçimli yataklar, bu stilin en yaygın özelliklerindendir. Empire Stili döneminde ilk defa maun ve gül ağacı birlikte kullanılmıştır. Empire stili çok kısa devam etmiş olup, Napolyon’un iktidardan düşmesinden sonra hemen kaybolmuştur.

5.7. Louis Philippe Stili

Mobilya sanatında başlı başına bir üslup bütünlüğü göstermeyen Louis Philippe stilinde önceleri gotik sanatının bir tür sadeleştirmesi olan yeni gotik denilen bir akım başlamış, çalışmalar daha çok sarkaçlı ağaç mobilya duvar saatleri gibi ev eşyalarına yönelik kalmıştır.

5.8. Biedemeier Stili (1815-1850)

19. yüzyılın başlarında Almanya’da doğmuş, Yunan ve Roma sanatından etkilenmiş bu stil, Empire stilinin bir uzantısı sayılabilir.

Biedemeier mobilyada ilk defa tamamlayıcı mobilyaya ve tam oturma odası takımına rastlanmaktadır. Konstrüktif bakımından çerçeve konstrüksiyon hakim olup, cam da sık sık kullanılmaktadır. Dolapların içi ve camların arkası renkli kağıt ve kumaşlar ile kaplanmaktadır. Mobilyaların rengi açık olup, kiraz, maun, dişbudak ve huş en sevilen ağaçlardır.

Sandalyeler Yunan sanatı etkisinde olup. rahatlık, uyum ve denge gibi nitelikleri nedeni ile günümüzde de uygulanan tiplerdendir.

6. YAKIN ÇAĞ MOBİLYA SANATI, YENİLEŞME DÖNEMİ (MS. 1789-1900)

1789 Fransız devriminden itibaren Yakınçağın ilk yüzyılında mobilya alanında yeni bir üslubun yaratılmasından çok eski üslupların yenileştirilmesine ve konstrüksiyon tekniklerine ağırlık verilmiştir. Bu nedenle XIX. yüzyıl mobilya çalışmaları modern stile geçiş veya yenileşme dönemi olarak nitelendirilmektedir.

XIX. Yüzyılın ortalarına doğru ağaç işleme makinalarının bulunuşu ile, o döneme kadar yalnız saray ve çevresine dönük mobilya gereksinimi, sosyal değişimler ve ekonomik gelişmeler nedeniyle geniş halk kitlelerine yayılmaya başlamıştır.

Genel olarak “Taşra Mobilyası” diye adlandırılan bu mobilyalar Almanya’da “Bauer”, Fransa’da “Provincial” gibi adlar almıştır. Bu tip mobilyalar geçmiş stillerden izler taşırsa da sadeleşme eğilimi ağır basmaktadır. Genellikle oyma ve kabartmalar tümden kalkmış, ayaklar düz ya da eğmeçlidir. Süslemede birkaç aplik çıtası yeter bulunmuştur.

Yakınçağda yenileşme döneminin en geniş çalışmaları Almanya’da gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar çağımızın mobilyasını gerek şekil ve gerekse konstrüksiyon yönünden etkilemiştir. Bu tip rustik mobilyalar günümüzde de özellikle dağ otellerinde, av köşklerinde, turistik amaçla dekore edilmiş tarihi yapılarda ve şatolarda kullanılmaktadır.

XIX. yüzyılın ortalarına doğru makine sanayiinin gelişmeye başlaması, özellikle Avusturya, Fransa ve İtalya’da sürekli üretim mobilyası olarak “Hezaren” sandalyelerin yapımına başlanmıştır. Hezaren bir tür bambu ve Hint kamışının adı olup, yerlilerce bu kamışlardan bükülerek ve ağaç lifleriyle örülerek yapıldığı için bu adı almış olması düşünülebilir. Aynı yöntem günümüzde de çok tutulan hasır sandalye ve koltuklara uygulanmaktadır.

Hezaren sandalye önce tornada yuvarlatılan çubukların buharla yumuşatılarak, kalıplarda istenilen ölçü ve formda bükülmesiyle elde edilmektedir. Bu parçalar cıvata ile birbirine bağlanmakta, oturma kısmı ve arkalık, kontrplak veya sırım ile örülerek kapatılmaktadır. İlk fabrikasyon bükme mobilyayı Avusturyalı Michael Thonet (1840) yılında gerçekleştirmiş ve 1841 yılında patentini Fransa, İngiltere ve Belçika’ya da satmıştır.

7 – ÇAĞIMIZ MOBİLYA SANATI – MODERN DÖNEM (1900….)

Modern sözcüğü yeni, şimdiki zamana, içinde bulunan veya yakın bir çağa ilişkin anlamına gelmektedir.

Yüzyılın başlangıcında basit, kullanım amacına ve materyale uygun mobilya imal etme akımı başlamıştır. Bu akım Almanya’da “Jugendstil”, Fransa’da “L’art Nouveau”, İngiltere’de ise “Modern stil” adını almıştır.

“Jugendstil”de (gençlik stili) geçmişin süslü, karmaşık ve tumturaklı sanat anlayışına, yaşamın gerçeklerini yadsıyan romantizmin içe dönük, donuk, renksiz yapıtlarına bir tepki görülmektedir. Fransa’da “L’art Nouveau” (yeni sanat) adıyla anılan, empresyonizm ekolunu temel alan akımda düz çizgiler, geometrik biçimler ve renkçilik egemen bulunmakta ve doğanın, özellikle bitkilerin stilize edilmesi esas alınmaktadır. Aynı yıllarda İngiltere’de bunlara paralel olarak modern stil (yeni stil) adını alan akım benimsenmeye başlamıştır.

Yüzyılımızın başlarına doğru, gerek Rönesans, gerekse 1789 devriminin etkileriyle, insanı konu alan sanatın daha geniş kitlelere götürülme çabası, mobilya sanatını etkileyen bir olgu olmuştur.

XIX. Yüzyılın 2. yarısında buhar makinasının bulunuşu, ağaç ve metal gövdeli makinaların yapılması ve yüzyılın sonunda da elektrik motorunun icadı, makine endüstrisinde büyük bir aşama olmuş, bu durum mobilya endüstrisine de yansımıştır. Makinalaşma sonucu çağımız modern mobilyasında tüketim artışı, rasyonalizasyon, ucuzluk, mimari düzenlemelere kolay uyum sağlanmıştır.

Modern mobilyada gövde bir prizma içine alınabilmekte ve gereksiz taşkınlıklar bulunmamakta, bölümlemeler bu prizma ile orantılı olarak yapılmaktadır.

Modern mobilyada kullanışlılık ve rahatlık ön plandadır. Oturma mobilyası alçak, geniş, esnek ve rahat, dolaplar kapaklı ve bol çekmecelidir. Küçük konutlarda hacmin iyi değerlendirilmesi gerektiğinden, elbise dolapları en çok elbise alabilecek şekilde yapılır, üst boşlukları gerekirse tavana kadar, bavul vb. eşya konulması için kapatılır. Kitap dolaplarında çoğunluk kapak bulunmamaktadır. Yemek masaları büyüyebilmekte ve ölçüleri altlarına yeter sayıda sandalye girebilecek şekilde ayarlanmaktadır. Kanepe ve divanlar genişletilerek gerektiğinde yatak olarak kullanılabilmektedir.

Modern mobilya sanatı da, diğer stillerde olduğu gibi değişik ülkelerde, o ülkeye özgü farklılıklar göstermektedir. Örneğin; İskandinav modern stilinin başlıca karakteristikleri açık yanlı koltukları, doğrudan doğruya gövdeye takılan ayaklar ve bu ayakları pekiştirmek için ortadan konulan ortaları inceltilmiş ara kayıtlardır. Sandalyelerde ön ve arka ayak başlıkları kayıtlardan taşırılır.

Günümüzde mobilya gereksinimi o denli artmıştır ki, özellikle büro, okul, hastane, otel, sinema gibi yerlerde daha dayanıklı mobilya yapımı bir zorunluluk olmaktadır. Bu zorunluluk son yıllarda metal iskeletli mobilyaya yönelişi hızlandırmıştır. Kare, dikdörtgen veya daire kesitli, çelik, özel mobilya borusundan dolapların iskeleti, koltuk ve sandalyelerin ayakları hazırlanmakta ve ağaç gövde bu iskelete cıvata ile bağlanmakta, böylece genel kullanım yerlerine daha dayanıklı ve ucuz mobilya sağlanmış olmaktadır.

kaynak: www.mobilyaport.com

Okul Öncesi Çocuk Mobilyaları ve Ebeveyn Görüşleri Üzerine Bir Çalışma

OKUL ÖNCESİ ÇOCUK MOBİLYALARI İLE İLGİLİ EBEVEYN GÖRÜŞLERİ VE ÖNGÖRÜLEN MOBİLYA TASARIM ÖLÇÜTLERİ

Bu çalışmada okul öncesi çocuk mobilyası tasarımında yönlendirici olması amacıyla çocuk mobilyaları ile ilgili ebeveyn görüşleri araştırılmış ve bu görüşlere uygun tasarım kriterleri ortaya konmuştur.

Araştırmanın amacına uygun olarak, görüşme yapılacak bireylerin bazı demografik özelliklerinin saptanması ve bu bireylerin çocuk mobilyaları ile ilgili görüşlerinin konabilmesine yardımcı olacak bir anket hazırlanmıştır. Bu anket, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü içerisindeki Beytepe Ana Okulu’nda çocuğu bulunan 120 bireye dağıtılarak doldurtulmuştur. Anketin doğru doldurulması ve çocuğa ait özel bir oda olması şartına göre 85 anket geçerli sayılmış ve değerlendirme kapsamına alınmıştır.

Elde edilen verilere göre, çocuk odası mobilyası seçiminde anne-baba-çocuk etkileşimi göreceli bir şekilde ön plana çıkmaktadır. Psiko-seksüel sürece bağlı çocuk gelişimine uygunluk (yeni bir çocukluk dönemine kadar kullanılabilme), dayanıklılık, kullanım emniyeti, çocuk antropometrisine uyum çocuk mobilyalarında en çok aranan özelliklerdir. Bunların yanı sıra, pembe, mavi ve sarı renklerin çocuklar tarafından en çok tercih edilen renkler olduğu saptanmıştır.

1. GİRİŞ

Mobilya mekanlar içerisinde sosyal, kültürel yaşamsal eylemlere dayalı ihtiyaçları konforlu bir şekilde karşılamak amacıyla oluşturulmuş estetik mekan donatı elemanları olarak tanımlanmaktadır. Mekanlar içerisinde yaşayan bireyler sosyal, ekonomik, kültürel ve demografik açıdan farklılık gösterdiklerinden bu bireylerin mobilyadan beklentileri de değişmektedir. Bu değişiklikler nedeniyle mobilyanın kullanıcı beklentilerine uyumlandırılması için çağdaş pazarlama anlayışının bir gereği olarak mobilya pazarı farklı kriterlere göre bölümlendirilerek hedef pazarlar ortaya çıkarılmaktadır. Hedef pazarların ortaya çıkarılmasında kullanılan kriterlerden biri de demografik bir unsur olarak “yaş” tır.

Yaşa bağlı olarak mobilya hedef pazarları üç ana başlık altında toplanmaktadır. Bunlar; okul öncesi çocuk (bebe) mobilyası (0-6 yaş), genç odası (7+yaş) mobilyası ve ebeveyn mobilyası olarak sıralanmaktadır. Ayrıca, bu mobilyaların hepsi “konut mobilyaları” olarak bir üst başlık altında da toplanabilmektedir.

Okul öncesi dönem, çocukların 3-6 yaş aralığını kapsamakta, erken çocukluk veya bebeklikten çocukluğa geçiş dönemi olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde çocuk “oyun çocuğu” olup, bedensel ve zihinsel gelişimi çevresinden, kendisine sağlanan imkanlardan ve yönlendirilmesinden büyük oranda etkilenmektedir. Kendisine ayrı bir oda sağlanması ve bu oda içerisindeki mobilya ve benzeri mekan donatı elemanları çocuğun özgür hareket etmesi, benliğinin gelişmesi ve mekan-eşya ilişkisinin kavranması açısından önemli görülmektedir. Konuyla ilgili çocuğun gelişimi ve davranışı analizine yönelik konu ile ilgili görülen
araştırmalar aşağıda verilmiştir;

Çocuğun bedensel ve zihinsel ilerlemesine bağlı olarak yaşadığı çevresini algılaması, mekan ve eşyaları tanıması ve kullanması 3-6 yaş döneminden başlayarak gelişme göstermektedir. Yaşadığı çevrenin düzeni çocuk üzerinde önemli etkiler bırakmakta olup, bu çevre içerisinde kendisine ait bir mekana sahip olmasının ve bu mekanda çocuğun kullanabileceği mobilya ve donatı elemanlarının yapısı da çocuğu gelişimi üzerinde etkilidir.

Çocuğun ilk iki yılından itibaren anne-babalar, çocuklarının çevrelerinin organizasyonunda düzenleyici ve yol gösterici bir rol üstlenmektedir. 3-6 yaş arası çocukların yeteneklerinin en hızlı geliştiği bir dönem olup, doğru tasarlanan bir çevreden gelecek uyarılar doğrultusunda görmesine, tutmasına, dokunmasına olanak verildiğinde çocuğun zihinsel gelişimi hızlanmaktadır. Ayrıca bu fiziksel çevre çocuğun sosyalleşmesinde de önemli bir rol oynamaktadır.

Okul öncesi dönemde, çocuğun fiziksel çevresi özellikle anne, baba ve diğer yetişkinlerin kontrolü altındadır. Yetişkinler kendi eğilimleri doğrultusunda çocuğa ait mekanı biçimlendirirlerken, bu mekanda yer alacak mobilya ve donatı elemanlarını da kendi zevkleri doğrultusunda seçerler. Bu durumda, çocuk odasında yer alması gereken mobilya ve oyuncakların seçimi de anne-babanın kontrolü altındadır.

3-6 yaş grubu çocukların bedensel ve zihinsel gelişmelerinde çevreleri ve bu çevrelerde bulunan mobilyalar ve donatı elemanları son derece önemlidir. Çocuk odalarında yetişkinlerin kullandıkları kendi beğenilerini yansıtan mobilyaları sunmak yerine, çocuğun yaratıcılığını harekete geçirecek, psikolojik ve zihinsel gelişimine yardımcı olacak, fonksiyonelliğin yanı sıra eğlendiriciliğin ön plana çıktığı mobilyalar kullanılmalıdır.

3-6 yaş çocuklarının gelişiminde oyun önemli rol oynar. Oyun arkadaşı ve oyuncak seçiminde cinsiyet önemli görülmektedir. Çocuklar kendi cinsiyle oynamayı sevmekte ve cinsiyetlerine uygun oyuncaklar seçmektedir. Oyuncak seçiminde ebeveynler de etkili olmakta, oyuncak türü seçimi sosyo-ekonomik düzeye göre değişmektedir.

Genel anlamda mobilya tercihinde anne ve babalar etkili olmakta ve tercih karar vericinin cinsiyetine göre değişmektedir.

Mobilya tasarımı kullanıcının niteliklerine ve kullanım amacına bağlı olarak yapılmaktadır. Ortaya çıkan ürün farklı alanlarda faaliyet gösteren kişilerce de değerlendirilmelidir. Bir pedagog, mobilyanın çocuk psikolojisine etkisi üzerinde dururken, bir ergonomist de mobilya ölçülerinin çocuğun vücuduna uygunluğunu değerlendirmektedir.

Çocuk odalarında yetişkinlerin kendi dünyalarında kullandıkları mobilyaların küçültülmüş kopyaları kullanılmamalıdır. Bu mobilyalar, onlara zevk vermeyeceği gibi sıkılmalarına da neden olacaktır. Çocuk odası mobilyası, oyuncak gibi, çocuğun kullanmaktan zevk alabileceği bir objeler grubu olmalıdır.

Renk tercihinde yaş önemli bir etkendir ve renk tercihi yaş ve olgunlukla değişim göstermektedir. Çocukta üç yaşından önce renk tercihinde bir tutarlılığın görülmekte, 3-15 yaş arasında ise renk tercihlerinde değişim olmamaktadır.

Çocuğun çevresini algılamasında doku, form ve renk temel değişkenlerdendir. Mekanın ve mobilyanın tasarlanmasında bu üç öğe birlikte göz önüne alınmalıdır. 3-6 yaş arasındaki çocuklar çevrelerini algılarken form’dan ziyade rengi ön plana çıkarmaktadır.

Tasarımda, renk, başlı başına üzerinde durulması gereken bir unsurdur. Günümüz bilimi rengin insan üzerindeki etkisini kanıtlamış durumdadır. Bu nedenle çocuklar üzerinde psikolojik bir etken olan rengin doğru kullanımı gerekmektedir. Fiziksel ve ruhsal bir tetikleyici olan kırmızıyı hiperaktif bir çocuğun çevresinde kullanmak yanlışken, bu rengi ve tonlarını egzersize ihtiyacı olan çocuk odalarında kullanmak doğru bir seçenek olacaktır. Hem uyku düzenleyici hem de sakinleştirici etkisiyle mavi çocuk odaları için çok
uygundur bir renktir. Bununla birlikte, laciverte çalan mavi tonu depresyon yarattığı için kötü bir seçim olacaktır. Çocuğun spora yönlendirilmesi isteniyorsa, en güzel renk turuncu olup, sevgi belirtisi olan renk de pembedir.

Formların farklı düzenlenmesi ya da farklı formların bir araya gelmesi çocuğun mobilya kullanımını ve algılamasını etkileyecek bir ölçüt olarak ele alınabilir. Formda bütünlük sağlanması da mobilyanın kullanımına kolaylık getirecektir. Geometrik formlar da kullanıldıkları mekan ya da nesneler üzerinde farklı etkiler yaratmaktadır. Dikdörtgen formların dengeli ve dinamik, dar açılı formların rahatsız, dairesel formların ise rahatlatıcı ve dinlendirici bir etki yarattığı gözlenmiştir.

Bu araştırmalardan görüleceği üzere özelde çocuk odalarında, genelde okul öncesi eğitim kurumlarında kullanılan mobilya ve donatı elemanları çocukların bedensel ve zihinsel gelişimleri yanı sıra psikolojilerine de etkide bulunmaktadır. Bu nedenle, çocuklar için tasarlanan mobilyalarda, mobilyanın ürün değeri üzerinde etkili olan form, ergonomi, malzeme, renk vb. tasarım kriterlerinin doğru değerlendirilmesi, çocuklara uygun kriterlerin ortaya konması gerekmektedir. Bu çalışma ile bu sorunun çözümüne katkıda bulunulması hedeflenmiştir.

2. YÖNTEM

Okul öncesi çocuk mobilyalarında tasarım kriterlerinin nicelik unsurlar açısından ortaya konabilmesi için bir anket hazırlanmıştır. Söz konusu ankette, ankete katılanların demografik özelliklerini ortaya koymaya yönelik yaş, meslek, eğitim durumu, aylık aile geliri, cinsiyet gibi bağımsız değişken soruları, bağımlı değişken olarak da tasarım ve mobilya satın alma karar kriterleri olan sorular yer almıştır. Ayrıca, okul öncesi çocukların renk tercihlerinin belirlenmesine yönelik sorulara da yer almıştır. Bu çalışmanın
gerçekleştirilmesi için hazırlanan anketler Hacettepe Üniversitesi’nin Beytepe kampüsü’ndeki Beytepe Anaokulu’nda çocuğu bulunan 120 kişiye verilmiş ve evlerinde doldurmaları sağlanmıştır. Çocuğa ait özel oda olması ve anketin doğru doldurulması kriter alınarak 120 anketin 85’i geçerli kabul edilmiştir ve değerlendirme kapsamına alınmıştır.

3. BULGULAR

3.1. Ankete Katılanların Bazı Demografik Özellikleri

Ankete konu olan çocuk velisi bireylerin bazı demografik özellikleri Tablo-1’de verilmiştir. Tablo-1’den de anlaşılacağı üzere ankete katılan kişilerin çoğunluğunu 31-40 yaş grubu (%69,4) oluştururken, memurların oranının (%24,7) meslek grubunda ilk sırayı aldığı ve buna en yakın olarak da %21,2 ile eğitimcilerin geldiği belirlenmiştir. Ankete katılanların %76,5’inin fakülte mezunu olduğu
belirlenirken %14,1 ‘inin lise mezunu olduğu belirlenmiş ve liseden daha düşük bir eğitim düzeyi olan denek kaydedilmemiştir. Gelir düzeyine bakıldığında da deneklerin %31,8 ‘inin aylık gelirinin 1,5 milyar ve üzeri olduğu, bunu takiben %24,7 ‘sinin de 701 milyon ile 1 milyar lira arası bir gelire sahip oldukları tespit edilmiştir.

mobilyatablo1

Tablo-2 incelendiğinde ankete konu olan ebeveynlerin çocuklarının cinsiyetleri hemen hemen eşit olarak dağılım gösterirken, bunların büyük bir bölümünü 6 yaş grubu çocuklar oluşturmaktadır (%69,4).

3.2. Çocuk Odası Mobilyalarında Seçim Kararı

Çocuk odalarında kullanılan mobilyaların seçiminde kararı kimin vereceği konusundaki anket görüşleri Tablo-3 de verilmiştir. Tablodan görüleceği üzere, bu konudaki karar ağırlıkla (% 54,1) anne-baba ve çocuk tarafından ortak olarak verilmektedir.

mobtablo3

3.3. Çocuk Mobilyası Satın Alırken Aranan Özellikler

Çocuk odası mobilyası satın alırken göz önüne alınan özelliklere ait veriler Tablo-4’deve bu mobilyaların seçim kriterlerinin karşılaştırılması ise Tablo-5 ‘de verilmiştir.

Tablo-4 ve 5 incelendiğinde, kalite (%48,2) ve ekonomikliğin (%47,1) ebeveynler tarafından çok fazla önemsenmediği ancak, kalite-fiyat dengesinin mutlaka olması gerektiği (%76,5) vurgulanmaktadır. Kullanılan malzemelerin de ebeveynler tarafından fazla önemsenmediği (%47,1) belirlenmiştir. Bununla birlikte tasarlanacak mobilyada dayanımın (%67,1) ve çocuk zevkine uygunluğun (%74,1) ön planda tutulması gerektiği ankete katılan kişiler tarafından belirtilmektedir. Ayrıca, mobilyanın ergonomik olmasından ziyade fonksiyonel (%74,1) ve emniyetli (%76,5) olması gerektiği belirlenmiştir

Bu sonuçlar; bir depolama mobilyası tasarlanırken öncelikle kalite-fiyat dengesinin kurulması, emniyetli ve fonksiyonel olması, ebeveyn zevkinden çok çocuk zevkine uygun olması ve dayanıklı olması gibi faktörlerin ön planda tutulması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

mobtablo4

3.4. Çocuk Odalarında Kullanılan Mevcut Mobilyaların Çocukların İhtiyaçlarına Uygunluğu

Çocukların odalarında bulunan mobilyaların çocukların zevk ve ihtiyaçlarına uygun olup olmadığının tespiti için sorulan soruya alınan cevaplar Tablo-6 da verilmiştir. Tablodan anlaşılacağı üzere söz konusu mobilyaların çocukların ihtiyaçlarına çoğunlukla uygun olduğu (%68,2) görülmektedir. Ancak, halen kullanımda olan mobilyaların çocukların ihtiyaçlarına uygun olmama oranı da (%31,8) dikkat çekicidir.

mobtablo6

3.5. Çocuk Mobilyalarında Antropometrik Uyum

Çocuk mobilyalarında mobilya ölçülerinin antropometrik olarak çocukların ölçüsüne uygunluğuna ilişkin önem derecesi Tablo-7’da verilmiştir. Bu verilere göre ölçülerin ebeveynlerce önemsendiği belirlenmiştir (%85,9).

mobtablo7

Depolama mobilyalarının kullanımı hakkındaki ebeveyn görüşlerine göre; tasarlanacak mobilyalarda ölçüler öncelikle çocuğun rahatlıkla kullanabileceği gibi olması gerekmektedir (%47,1). İstenilen ölçülerde ayarlanabilir olması gerekliliği 2. önem sırasında olurken, mobilyanın bir bölümünün çocuğa, bir bölümünün ise ebeveyne uygun olması gerekliliği ise 3. önem düzeyinde çıkmıştır (Tablo-8).

mobtablo8

3.6. Çocukların Gelişim Özelliklerinin Tasarıma Etkisi

Çocuk mobilyalarının tasarımında çocukların gelişim özelliklerinin dikkate alınıp alınmaması gerekliliği konusundaki anket görüşleri Tablo-9 ‘de verilmiştir. Mobilya tasarımında çocukların gelişim özelliklerinin dikkate alınması gerekliliğinin “çok önemli” olduğunu belirtenlerin oranı %56,5, “Önemli” olduğunu belirtenlerin oranı ise %35,3 olup, genel anlamda çocukların gelişim özellikleri mobilya tasarımında önemli görülmektedir.

mobtablo9

3.7. Çocuk Mobilyalarında Depolanan Eşyalar

Çocuk odalarındaki depolama mobilyalarında depolanan eşyaların dağılımı Tablo-10 ‘de verilmiştir. Tablo incelenirse, psiko-seksüel gelişimin doğal bir sonucu olarak en çok oyuncak depolanması için hacime ihtiyaç olduğu (%42,4) görülecektir. Bununla beraber depolama mobilyalarında giyecek depolaması için ayrılan hacimlerin öncelikli olmaması gerektiği anlaşılmaktadır (%8,2)

mbtablo10

3.8. Depolama Mobilyalarında Aranan Özellikler

Çocuğun kullanacağı bir depolama mobilyasında bulunması istenen özelliklere ait anket verileri ve bunların karşılaştırılması Tablo-11 ve 12‘de verilmiştir. Tablolar incelendiğinde, tasarım yaparken emniyet kriterinin ilk sırada yer aldığı (%80,2) görülmektedir. Bununla birlikte, tasarlanacak mobilyaların odayı toplamayı zevk haline getirebilecek nitelikte bir fonksiyona sahip olması gerektiği (%70,6), aynı şekilde çocuğun depolama alışkanlığı kazanmasında yardımcı olma niteliğinde (%65,9) ve depolama ihtiyacını kolaylıkla çözümleyebilecek (%63,5) tarzda tasarlanması gerektiği görülmektedir. Ayrıca, tasarlanacak mobilya, darbelere karşı dayanıklı olmalı (%58,8) ve çocuğun yaşının gerektirdiği özelliklere uygun olmalıdır (%56,5). Renk ve şekil bakımından da çocuğun ilgisini çekmelidir (%47,1).

mobtablo11

mobtablo12

3.9. Depolama Mobilyalarının Yüzey Görünümleri

Depolama mobilyalarının yüzey görünümleri hakkındaki görüşler incelendiğinde; ahşap yüzey görünümünün diğer yüzey görünümlerine göre en çok tercih edilen yüzey görünümü olduğu belirlenmiştir (%42,4). Bunun dışındaki yüzey görünümleri tercih değerleri oldukça düşüktür. Ancak yüzey görünümü türünün tasarımcının tercihine bırakılmasının da önemli olduğu (%36,5) belirlenmiştir (Tablo-13). Buna göre, tasarımcı yüzey tercihlerinin kullanıcı tercihleri üzerinde etkili olduğu söylenebilir.

mobtablo13

3.10. Çocuk Mobilyalarında Tercih Edilen Renkler

Mobilyaların renk tercihlerine ait görüşlerin sonuçları ve bunların karşılaştırılması Tablo-14 ve 15’te verilmiştir. Bu tablo sonuçları incelendiğinde; çocukların en çok pembe ve sarı renkleri tercih ettikleri (%84,7-%75,3) daha sonra açık mavi ve pembenin açık tonunu tercih ettikleri belirlenmiştir (%70,6-%56,5). Açık sarı, lacivert ve siyah gibi renklerin ise hemen hemen hiç tercih edilmediği belirlenmiştir.

mobtablo14 mobtablo15

4. SONUÇ VE ÖNERİLER

Bu çalışmada okul öncesi çocukların odalarında kullanılan mobilyaların çocukların ve ebeveynlerinin ihtiyaçlarını karşılayıp-karşılamayacağı, kullanım sonrası ortaya çıkan duruma göre ebeveynlerin çocuk odası mobilyalarından beklentileri ve mobilya satın almada tercih kriterleri araştırılmıştır. Araştırmada anketle sorgulama yöntemi kullanılmış olup, elde edilen sonuçlar aşağıda özet olarak verilmiştir.

a) Çocuk odası mobilyasının seçiminde anne-baba-çocuk etkileşimi ön plana çıkmaktadır. Ancak, çocuğun karar sürecine katılabilmesi için fikir yürütebilir yaşta (3+ yaş) olması gerekir. Yeni doğan çocuklara yönelik ilk satın alma kararında, doğal olarak, anne-baba etkilidir.

b) Çocuk odası mobilyası satın alınırken kalite-fiyat dengesi, dayanıklılık, çocuk zevkine uygunluk, fonksiyonellik ve kullanım emniyeti ön plana çıkmaktadır. Bu kriterlerden dayanıklılık ve kullanım emniyeti özellikle çocuk oda mobilyalarında önemlidir. Çünkü, mobilyaların bilinçsizlikten kaynaklanan hor kullanımı ve çocuğun sağlığı söz konusudur.

c) Ebeveynler tarafından satın alınan ve halen kullanılmakta olan çocuk odası mobilyalarından genel anlamda bir memnuniyet söz konusudur. Bunda, mobilyaların doğum öncesi ebeveynler tarafından kendi zevklerine uygun olarak alınması etkilidir. Ancak, memnuniyetsizlik oranı da dikkate değerdir. Bunda da başlangıçta tercihle alınan mobilyanın kullanım aşamasında ihtiyaçları tam olarak karşılamaması etkili olabilir.

d) Çocuk odaları için tasarlanan mobilyalarda ölçülerin çocuk ölçüleri ile uyumlu olması, çocukların kendi başlarına mobilyaları kullanabilmeleri son derece önemli görülmektedir. Özellikle raflı mobilyalarda rafların ayarlanabilir olması istenmektedir. Bir başka önemli ayrıntı ise, ebeveynlerin çocuk mobilyalarındaki bazı ölçülerin kendilerine uygun olmasını istemeleridir. Bunda, oda düzenini çocukların inisiyatifine bırakmak istemeyen aileler etkili olmuş olabilir.

e) Çocukların gelişim özellikleri çocuk mobilyalarının tasarımında etkili görülmektedir. Buradan, mobilyanın sadece çocuklarla ilgili belli bir yaşa göre değil, çocuğun gelişim sürecinde rahatsızlık vermeyecek ayrıntılara göre tasarlanması sonucu çıkmaktadır. Örneğin, tasarlanmış olan mobilyalar çocuğun 1 yaşındaki ihtiyaçlarını karşıladığı gibi 6 yaşındaki ihtiyaçlarını da karşılayabilmelidir.

f) Çocuk odalarında ağırlıkla oyuncak depolaması yapılırken aksesuar, kitap-dergi ve temizlik-bakım ürünleri depolama ihtiyacı da ön plandadır. Bundan hareketle, depolama mobilyaları tasarlanırken, uygulamanın aksine, giyecek depolama hacimleri yerine oyuncak depolama hacimlerine öncelik verilmelidir. Ayrıca, depolama mobilyalarında emniyetli kullanıma önem verilmesi, sağlığa zararlı maddeler içermemesi, çocuğa depolama alışkanlığı kazandırması, darbelere dayanıklılık, çocuk gelişimine uygun ihtiyaçları karşılaması, taşınabilir olması gibi özellikler aranmaktadır.

g) Çocuk mobilyalarında en çok ahşap görünümü tercih edilirken, yüzey görünümünün tasarımcıya bırakılması görüşünde olanların sayısı da dikkate değerdir. Buna göre, ebeveynlerin estetik olması şartıyla her tür görünüşte mobilyayı satın alabileceği düşünülebilir.

h) Çocukların mobilyalarında görmek istedikleri renkler sırasıyla pembe, sarı, mavi, beyaz ve mor renklerdir. Lacivert ve siyah hemen-hemen hiç tercih edilmeyen renklerdir. Bu tercih dağılımı, çocuk psikolojisi ile ilgili literatürle de uyumludur.

Sağlıklı ve güvenilir doğal ahşap malzemelerden üretilmiş çocuk mobilyaları ve aksesuarları için sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

www.minig.com.tr

kaynak: Erol BURDURLU, Yılmaz KILIÇ, A.Cemil İLÇE, G.Cankız ELİBOL, Gaye YENER
Hacettepe Üniversitesi, Ağaçişleri Endüstri Mühendisliği,2004