Posts

Ahşap karkas yapılar ve restorasyonlarında İnşaat mühendislerinin rolü-1

Sahip olduğu kültür varlıklarının zenginliği ve çeşitliliği ile sıkça gündeme gelen Türkiye’de,1999 yıl sonu itibari ile toplam SİT alanı sayısı 5605(1), tescilli yapı sayısı ise 56376(2)’dır . Tescilli yapılar içinde sivil mimarlık örneği olarak tanımlananlar 35.464 adettir. Coğrafi olarak orta, batı ve kuzey Anadolu’ya yayılan geleneksel ahşap karkas yapıların, tescilli sivil mimarlık örneklerinin yaklaşıkv%40’ını oluşturduğunu varsayarak, yaklaşık 14.186 tescilli geleneksel ahşap karkas konutun var olduğu söylenebilir. Siyasi ve yerel baskılarla tescilli yapı sayısının özellikle 1980’lerden sonra azaldığı, Türkiye koşullarında tescil işlemlerinin henüz tamamlanmadığı da göz önüne alındığında, en iyi olasılıkla günümüze ulaşan, tescile değer geleneksel ahşap karkas konut sayısının 20.000vcivarında olduğu varsayılabilir. Genel bir karşılaştırma için, Konya büyüklüğünde olan Hollanda’nın geleneksel başkenti Amsterdam’daki tescilli yapı sayısının 7000 olduğu göz önüne alındığında, çağdaş ölçütlere göre yapılacak bir değerlendirmeye göre ülkemizdeki tescilli yapı sayısının çok az olduğu açıkça görülür.

Uygarlıkların beşiği olarak tanımlanan Türkiye’de, kültür  varlıklarının korunmasına ayrılan kaynaklar ve bu varlıklara karşı tutumlar irdelendiğinde, yine çağdaş ölçütlere göre en yakın komşularımızdan bile (Yunanistan, Bulgaristan gibi) çok gerilerde kaldığımız söylenebilir. Bu durumun siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyolojik nedenleri olduğu bilinmektedir. Ancak kültür varlıklarına yapılan müdahaleler incelendiğinde, yukarıdaki nedenlerin yanı sıra teknik açıdan da pek çok yetersizliğin olduğu, koruma konusunda yetişmiş farklı disiplinlerden uzmanlarımızın bulunmadığı görülür.

Bu genel çerçeve içinde bu yazıda, tarihi özellikler sunan geleneksel ahşap karkas konutların koruma sorunları ve bu alanda inşaat mühendisliğinin bir disiplin olarak konumu tartışılacaktır. Bu bağlamda mevcut sistemde inşaat mühendislerinin yüklendikleri sorumluluklar ve uygulama sorunlarının gündeme getirilmesi amaçlanmaktadır.

Ahşap Karkas Yapıların Güncel Durumu

Bugün, kentlerin eski merkezlerindeki konut dokularını oluşturan ahşap karkas konutlar, içinde bulundukları çevrenin ve kullanıcıların değişmesine koşut olarak pek çok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Kent merkezlerindeki rant bu yapılar için en büyük tehdittir. Yakın çevrede çok katlı yapılara olanak veren imar hakları bu konutlar üzerindeki baskıları artırır.

Genellikle düşük gelir gruplarının barınma alanına dönüşen ve prestij kaybeden eski kent merkezlerinde, mal sahipleri tarafından terk edilip bölünerek kiraya verilen geleneksel konutlar kapsamlı değişimlere konu olurlar. Yapıların yatayda ya da düşeyde bölünmesi, kat/kütle eklenmesi, iç plan şeması ve cephe düzeninin değiştirilmesi, yoğun kullanıma bağlı yeni servis hacimlerinin eklenmesi, avluların kütlelerle doldurulması gibi müdahaleler bu yapılarda yaygın olarak gözlenir. Teknik açıdan yapılara bilinçsizce yapılan bu müdahaleler yapıların yıpranmasını hızlandırır. En az yüzyıldır ayakta olan, pek çok deprem geçirerek yapısal açıdan sağlam olduklarını kanıtlayan, ancak ahşap oldukları için yaygın önyargılara konu olan ve geçici gözüyle bakılan bu yapıların bakım ve onarımları için düzenli ve bilinçli müdahaleler yapıldığı maalesef söylenemez.

Bilindiği gibi Türkiye koşullarında devlet, tescil ettiği bu yapıların korunması için yaygın maddi destek/kredi sağlamamaktadır.  Mal sahipleri ise, yapıyı yıkarak yerine yeni yapı yapmayı amaçlarlar. Zaten düşük gelir grubunda olan kiracıların ise yapıların bakım ve onarımı için kaynak ayırmaları beklenemez.

Bu koşullar ve çelişkiler içinde, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları tarafından, 2863 numaralı yasa ve ilgili mevzuata göre, “kültür varlığı” olarak tescil edilen ahşap karkas konutların korunması için kararlar üretilir. Ancak mevcut sistem içinde mal sahiplerini yönlendirecek araçlar ve kaynaklar olmadığı, ayrıca kültür varlıklarının korunması konusu toplumsal açıdan bir gereklilik durumuna gelmediği için; kamu adına özel mülkiyete sınırlamalar getiren bu kararlar, sadece durumdan mağdur olan mal sahipleri tarafından değil, toplumdaki aydın gruplar tarafından bile tam olarak benimsenmez ve sahiplenilmez. Halbuki, kültür varlıklarının korunması ve onarımı, bu yapıların tanım ve statüleri gereği yasal açıdan Kültür Bakanlığı ve Koruma Kurullarının inisiyatifinde gibi görülse de, toplumun her kesimi tarafından sahiplenilmesi gereken bir konudur.

Ahşap Karkas Yapılar

Yüksek katlı yapı üretiminde ahşap sistemlerin sınırlı olanaklar sunması, ahşabın yangına karşı direncinin düşüklüğü, biyolojik bozulmaya açık olması, ahşap kullanımının ormanların yok edilmesine neden olması gibi dezavantajlarla üreyen yargılar, ülkemizde ahşap sistemlerin yapı üretiminde kullanımını engellemiştir. 1970 sonrasında yaşanan hızlı kentleşmeye koşut betonarme sistemlerin tek seçenek olarak görülmesi, inşaat sektörünün betonarme tekniği odaklı gelişmesini sağlamıştır. Bu süreçte Anadolu’da usta çırak ilişkisi ile oluşmuş geleneksel yapım teknikleri unutulmuş, bu teknikleri uygulayan ustalar ise yok olmuştur.

1999 yılı depremleri sonrasında betonarme yapılarda izlenen ağır hasarlar, deprem bölgesinde ki İzmit, Adapazarı ve Değirmendere gibi yerleşmelerde (artık sayıları çok az olmakla birlikte) geleneksel ahşap karkas yapıların depremi hasarsız yada az hasarla aşmaları, ahşap yapılarla ilgili Türkiye’deki yaygın anlayışların sorgulanmasını gündeme getirmiştir. Hafif ve esnek olmaları nedeni ile ahşap karkas yapıların depremlerde diğer sistemlere oranla daha yüksek performans gösterdikleri bilinmektedir. Ahşap karkasla kısa sürede yapı üretiminin sağlanması, malzeme giderlerinin düşüklüğü, günümüz teknolojisiyle çok katlı (3-5 kat) yapı üretiminin ve yangın güvenliğinin sağlanabilmesi gibi temel nedenlerle ABD, Kanada, Japonya, Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde, özellikle depreme hassas bölgelerde konut üretiminde ahşap karkas teknik tercih edilmektedir. Nitekim Marmara depremi sonrasında, bu durumun farkına varan İstanbul’daki üst gelir gruplarının kendi güvenlikleri için ahşap karkas konutlar yaptırmaya başladıkları bilinmektedir.

Deprem mühendisliğinin bir uzmanlık alanı olarak gelişimine koşut olarak, 1960’lı yıllardan bu yana gerek yeni, gerekse geleneksel ahşap karkas yapılar depreme dayanıklılıkları nedeni ile Türkiye dışında pek çok ülkede araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Bu araştırmalar, depremden korunmak için ahşap karkas yapı üretiminin ciddi bir seçenek oluşturduğunu görüşünü savunur. ABD, Kanada, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde bu tekniğin yaygın olarak kullanımı, bu görüşlerin birer sav olarak kalmadığını, uygun teknoloji kullanımı ile ahşap sistemlerin dezavantajlarının kontrol edilebileceğini, dolayısı ile özellikle deprem koşullarında ahşap sistemlerin kullanımının pratikte geçerli olduğunu göstermektedir.

Konu tarihi geleneksel ahşap konutların korunması bağlamında irdelendiğinde ise bir teknik seçim olmaktan öte kültürel bir boyut kazanır. Zaten sayıları oldukça sınırlı olan geleneksel ahşap karkas konutlar “kültür  varlığı” özellikleri taşıdıkları için korunmalıdırlar. Bu yapıların depreme karşı yüksek performans sergilemeleri ise ayrıca bir avantajdır.

Yörelere göre farklılıklar sunmasına rağmen, Anadolu’daki  ahşap karkas yapı geleneğinin bazı ortak özelliklerinden söz edilebilir. Geleneksel ahşap karkas yapı, yığma taban (zemin, bodrum ve bazen ara kat) ile ahşap karkas üst kat(lar) ve ahşap oturtma çatıdan oluşur. Yığma bölümler taş ve kerpiçle inşa edilirken, dolguda taş, kerpiç, tuğla, ahşap ya da bağdadi kullanımı görülür. Yığma taban bölümünde ahşap hatıllar bağlayıcı olarak kullanılırken, ahşap karkas bölümde duvar hatılları üstüne yerleştirilen baba ve ara dikmeler özellikle köşelerde çaprazlarla (payanda) birbirine bağlanır.

Anadolu’daki ahşap karkas sistemin en belirgin özelliklerinden biri (Karadeniz’deki bazı yerleşmeler hariç) taşıyıcı sistemde geçme detaylarının kullanılmaması, bağlantıların çivilerle sağlanmasıdır. Bu özellikleri ile Anadolu’daki ahşap yapı geleneği Avrupa’daki ahşap yapı geleneğinden çok farklıdır. İngiltere, Norveç, Almanya gibi ülkelerde, taşıyıcı ahşap elemanlar birbirlerine geçme detayları ile bağlanırken, Anadolu’daki yapılarda geçme detaylarına sadece kapı, pencere, tavan gibi mimari elemanlarda rastlanır. Dolguda bağdadi tekniğinin kullanımı yapıların daha hafif ve esnek olmasına olanak tanır. Payanda sistemi, çivi kullanımı ve bağdadi tekniği geleneksel ahşap karkas Anadolu konutlarının depreme karşı dayanımını artıran özelliklerdir.

Ahşap karkas yapıların depremde yüksek dayanım gösterdiklerine ilişkin gözlemler daha önce de bazı araştırmacılar tarafından yapılmıştır. Örneğin 1894 İstanbul depremi sonrasında kentteki hasarı ayrıntılı olarak inceleyen ve gözlemlerini Padişah II. Abdülhamid’e bir rapor olarak sunan Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis, toprağın jeolojik yapısına bağlı olarak hasarın mahallelere göre değiştiğini söyleyerek yapılarla ilgili şu bilgileri aktarır:

“…. Öte yandan binaların çoðunun ahşap olması zararın az olmasını sağlamıştır. İstanbul’daki binaların diğer  yerler gibi tümüyle kargir olmaması memnuniyetle karşılanmalıdır. Aksi halde zarar fazla olabilirdi. Ahşap binalar depreme şaşılacak derecede dayanmışlardır. Kalitesiz olan eski ahşap binalar bile ayakta kalmışken, yanlarında olan iyi yapılmış güzel ve yeni, hatta demirlerle bağlanmış olan, kargir binalar yıkılmışlardır. Ahşap binaların depreme daha fazla dayandıkları ortaya çıkmış, kargirler aksine nadiren ayakta kalmışlardır. Ahşaptan sonra depreme en çok dayanan binalar tuğla ile yapılanlardır…..”

Eginitis’e paralel gözlemler Ş.Z. Uzsoy ve M. Çelebi (1970) tarafından 1970 Gediz-Kütahya depremi sonrasında da yapılmıştır. Yazarların ahşap yapılarla ilgili gözlemleri şöyledir:

“..Bölgedeki hımış ve bağdadi yapılar genellikle depremde iyi davranış göstermiş yapılar olarak görünmüştür. Bağdadi şekilde yapılmış çok sayıda evlerin depremi az hasarla geçirdikleri tespit edilmiştir”

Bu makalenin yazarı tarafından Marmara depremi sonrasında bölgedeki, artık sayıları çok az olan ahşap karkas yapılarda yapılan incelemelerde de benzer gözlemler yapılmıştır. Tüm bu incelemeler değerlendirildiğinde, günümüzde korunması gerekli kültür varlığı olarak kabul edilen geleneksel ahşap karkas konutlarla ilgili şu sonuçlara ulaşmak mümkündür:

– Anadolu’daki yerleşmelerin yer seçiminde özellikle sağlam kayalık zeminlerin tercih edildiği gözlenir. Savunma amacının yanı sıra, bu seçimin yüzyıllardır depreme sahne olan Anadolu’da depreme karşı da bilinçli bir seçim olduğu düşünülebilir. Örneğin Osmanlı dönemi Ankara’sının kentsel yayılma alanı tümüyle kayalık zeminlere koşut olarak ilerler (Ö. Altaban, 1987).

Yumuşak zeminlerde düşük performans gösteren ahşap karkas yapılar açısından bu bilinçli bir seçim ve önemli bir özellik olarak karşımıza çıkar. Marmara depremi sonrasında, Izmit Kentsel Sit alanı içinde yer alan yapılarda hasar görülmemesinin temel nedeni de budur.

– Anadolu konut geleneğinde yığma bölümlerde kullanılan ahşap hatıllar, karkas sistemde kullanılan payandalar ve karkas elemanlarının bağlantılarında kullanılan çiviler bu yapıların depreme karşı dayanımını artıran önemli özelliklerdir. Nitekim Japonya’daki geleneksel konutlar özelinde yapılan araştırmalar ve geliştirilen güçlendirme önerileri bu detayları kapsamaktadır.  Ahşap karkas yapıların bağlantı detaylarında metal kenetler, vidalar ya da geçme detayları yerine çivi kullanımının, çivinin daha esnek olması nedeni ile yapının esneme kabiliyetini artırdığı. Anadolu’daki örneklerde geçme detayları yapıların kapı, pencere gibi elemanlarında kullanılırken, karkas bölümde sadece çivi kullanılması depreme dayanımı artırmak üzere bilinçli bir seçimin ve uzun bir geleneğin ürünü olmalıdır.

– Karkas sistemde kullanılan bağdadi tekniği yapının yatay yüklere karşı direncini artıran bir başka özelliktir. Buna karşın dolgu malzemesi olarak taş, tuğla, kerpiç kullanıldığında bu malzemelerin ağır olması ve bağlayıcı harcın (özellikle toprak harç) yeterince güçlü olmaması gibi nedenlerle depremde bu dolguların boşaldığı ya da hasar gördüğü saptanmıştır.

– İşleve bağlı olarak -pencerelerin genişletilmesi, taşıyıcı dikmelerin/payandaların/ara bölme dikmelerinin kaldırılması, alt katların dükkana dönüştürülmesi gibi- ahşap yapılara sonradan yapılan; ana taşıyıcı ya da payandaların kaldırılması, dikme aralıklarının genişletilmesi gibi müdahaleler yapılarda stürüktürel bütünlüğünü bozarak hasara neden olmaktadır.

Bu değerlendirmeler ışığında Anadolu’daki geleneksel ahşap karkas konutların yer seçiminden, bağlantı detaylarına kadar pek çok teknik özelliği ile depreme karşı yüksek performans gösterecek biçimde inşa edildikleri söylenebilir. Bu teknik özelliklerin deneyimlere ve deneyimlerden üreyen köklü bir geleneğe dayalı olduğu açıktır. Anadolu konutlarında var olan teknik özellikleri tesadüfi seçimler olarak değerlendirmek yerine, teknik açıdan başarılarını görmek, yetersizliklerini tanımlamak ve geliştirmek ve bu yapıların korunmasını sağlamak, bu konuda çalışan farklı disiplinlerin sorumluluğudur.

Kaynak: Neriman Şahin GÜÇHAN

Konstrüksiyon için Ahşap

Ahşap kolay işlenebilir, uzun ömürlü ve neredeyse her yerde kullanılmaktadır. Ahşap dışında hiçbir yapı malzemesi çok az enerji kullanılarak ve çevreye zarar vermeden üretilemez.

Ahşap diğer yapı malzemelerine nazaran hafif ve oldukça yüksek mukavemetlidir. Dünya çapında yapılmış sayısız köprüler, kuleler ve ahşap yapılar buna tanıklık eder. Ahşaptan yapılmış binalar, çatılar, duvarlar, döşemeler, merdivenler nesiller boyunca kullanılmaktadır. 700 yılı aşkın bir süredir insanların yaşadığı ahşap binalar, ahşabın uzun ömürlülüğünü kanıtlamaktadır.

Yapı sahibi ekonomi, sağlıklı yaşam ve estetik gibi nedenlerden dolayı ahşap evleri tercih etmektedir. Ahşap ısı yayar ve hiçbir zararlı
madde çevreye vermez. Üstelik modern yapı teknikleri sayesinde ahşabı korumak için kimyasal maddelere gereksinim duyulmaz.

Ahşap yapı malzemeleri çok sıkı kalite kontrol ve denetiminden geçirilmektedir. Ahşap malzemelerin ve ürünlerin kalitesi belirtilen standartlar ve ruhsat belgesi ile garanti altına alınmaktadır. Hızlı ve verimli prefabrikasyon, kolay işlem ve sürekli elde edilebilirliğiahşap ile yapımı hızlı ve ekonomik yapmıştır.

Ahşap ile yapım her zaman doğru bir seçimdir.

AHŞAP İLE İNŞA ETMEK EKONOMİK VE ENERJİ VERİMLİDİR

Gelecek ekonomik ve enerji tasarruflu yapılara aittir. Bu konuda modern ahşap konstrüksiyonları yeni perspektifler açmaktadır.

Düşük enerjİ gereksinimli ahşap yapılar ekonomik ve enerji bakımından daha verimlidir.30 veya 40 sene önce yapılmış olan konutlarda, bir metrekare alan için yılda ortalama 300 kilovat saat ısınma enerjisine ihtiyaç vardır. İyi ısı yalıtımlı geleneksel yapılarda ise bir metrekare için tüketilen ısınma enerjisi yılda ortalama 60 ile 80 arası kilovat saattir. Ancak düşük enerjili
modern ahşap evlerde bu miktar 15 kilovat saat’in altındadır. Düşük enerji gereksinimli (enerji tasarruflu) ahşap yapıların ısı yalıtımı, pencere yeri ve büyüklüğü, havalandırma ve sıcaklık kaybı öyle optime edilmiştir ki geleneksel ısıtmaya gerek kalmamaktadır. Isı geri kazanımlı havalandırma sistemleriyle sağlanmaktadır.

Masif ahşap ürünleri endüstriyel ahşap malzemelerle -OSB kontrplak gibi- birlikte kullanıldığında hava geçirmez bina iskeleti (dış cephe) yapımı için uygun olurlar. Bu özellikler ve ahşap miktarıyla ilişkilendirilerek kullanılan yüksek oranda ısı yalıtım malzemesi enerji gereksiniminin olumlu yönde dengelenmesinin temelini oluşturur.

Aşağıdaki bütün özellikler ahşap yapı sisteminlerinde bulunmaktadır.

Yangından Korunma

Ahşap konstrüksiyonda elemanların yangına mukavemeti bileşen tabakaların yanıcı veya yanıcı olmayan malzemelerin kullanımı ile
elde edilmektedir. Taşıyıcı duvar elemanlarının her iki yüzeyinde yanmaz suntaların (alçı ve lifli çimento levhalar) kullanımı ve iç boşluklarda yalıtım malzemelerinin tamamıyla kullanımı sayesinde herhangi bir ek önlem almadan F30-B talepleri yerine getirilmektedir. Ekstra alçı ve lifli çimento levhalardan yapılmış kaplama ile yangın direnci daha yüksek düzeylere çıkarttırılabilir.

Bu yangına mukavemet tek katlı, dubleks veya çok katlı ahşap evlerin bölme duvar veya bina arası duvarlarında geçerlidir.
Almanya’da bulunan sayısız dört katlı ahşap binaların yüksek derecede yangına dayanıklılığı bunun kanıtıdır.

Ses yalıtımı

Geleneksel beton binalardan farklı olarak ahşap yapı sisteminde gerekli ses yalıtım taleplerinin karşılanması için çok katlı tabakalar yöntemi kullanılır. Tabakaların, birbirlerinden müstakilliği önemlidir. Çok fazla çaba harcamadan (gayret göstermeden), tamamıyla yalıtılmış ahşap prefabrik konstrüksiyonun çatı, duvar ve tavanı çok sıkı olan Alman ses geçirmez şartlarını yerine getirmektedir.

Depreme dayanıklı

Almanya’da depremlerin yapılar üzerindeki etkisi, yoğun araştırma konusudur. Araştırma sonuçları, çağımızın teknolojisini tanımlayan Alman DIN Standartlarının ve yönetmeliklerinin esas noktalarını yansıtırlar. Masif ahşap ürünler lamine kiriş uygun bağlantılar ile kullanıldığında istenilen sünek davranışı ile deprem kuvvetine dayanabilirler.

Ekonomik

Kuru masif ahşap ürünler, yüksek kaliteli prefabrik yapı elemanlarının üretimini mümkün kılmaktadır. Ahşap yapılar için kurutma zamanı gerekmez ve hemen taşınabilirler. Bu da hızlı, verimli ve ekonomik yapım sağlamaktadır.

Ahşpa ile Yapım, Büyüyen Bir Alternatif

Orta Avrupa’da ahşap asırlardır inşaatlarda kullanılmaktadır. Modern işleme teknikleri (kereste işleme) ve kalite kontrollü ahşap yapı malzemeleri günümüzün ekonomik ve verimli ahşap yapılarının temelidir.

Ahşap çatılar – Uzun vadeli güvenlik

Ahşap çatılar uzun vadeler için güvenlik sağlamaktadırlar. Hafif olduğundan her türlü bina için doğru bir çözümdür. Kendi yüklerini, rüzgâr ve kar yüklerini sağlam ve güvenilir şekilde altlarındaki konstrüksiyona aktarmaktadırlar. İnşaat malzemesi olarak, ahşabın fiziksel özellikleri ile her türlü çatı biçimi, ister beşik, ister kırma veya mansart çatı yapmak mümkündür. Ahşap çatılar binayı atmosfer etkilerinden (yağmur, kar, rüzgâr, sıcak ve soğuktan) koruyan tamamlayıcı bir parçadır.

Ahşaptan yapılmış çatı konstrüksiyonu binanın değerini uzun bir süre için sağlama almaktadır. Çatı katı odalar ekstradan yaşam alanı yaratmaktadır. Görünen strüktürel masif ağaç veya lamine kirişten yapılan mertek ve dikmeler ferah bir yaşam ortamı yaratmaktadırlar.

Karma yapı sistemi

Taşıyıcı konstrüksiyonu beton vb. malzemelerden olan ve dış cephesi yüksek ısı yalıtımlı ahşap elemanların birleşimi ile yapılmış düşük enerji gereksinimli (enerji tasarruflu) ahşap yapılar geliştirilmiş ve kullanımları artış göstermektedir.

Ahşap elemanların dış cephede kullanım nedenleri olarak çok iyi ısı yalıtımı, az duvar kalınlığı, hafifliği ve yüksek derecede prefabrik
elemanların üretilebilirliği sayılabilir. Örnekler ve deneyler bu sistemin iyi ses ve yangın yalıtım gereksinimi karşıladığını göstermektedir.

Ahşap konstrüksiyonu hafif olmasından dolayı genellikle iyi ve makul bir seçenektir. Örneğin binaya ilave kat yapılması gerekiyorsa ve bina temelinin taşıma gücü ağır ek yüklere müsaade etmiyorsa, prefabrik ahşap elemanları hafif olduğu için beton, kerpiç veya çeliğe kıyasla tercih edilmektedirler.

Günümüz teknolojisi ile yapılan yüksek derecede ısı yalıtımlı prefabrik ahşap elemanlar kullanılarak gerek yeni gerekse ek binalar
yapılmaktadır.

Salon ve Ticari Binalar

Ekonomik ahşap yöntemi ile spor, endüstri ve ticari salonlar hızla, düşük maliyetle ve verimle yapılabilmektedirler.

Spor ve eğlence yeri yapıları geniş çatı açıklıklarına sahip olduklarından, ahşap ve cam birleşiminden oluşan modern yapı yöntemiyle yapıldığında etkileyici bir mimarı iz bırakmaktadırlar.

En son eğilim, değiştirilebilen ve ihtiyaca göre değişebilen esnek modüllerle ahşap modüler sistemlerdir. Düşük inşaat maliyetleri ve kısa yapı süreleri sebebiyle ahşap modüler sistemler okullar, çocuk yuvaları, eğlence merkezi tesisleri, spor kompleksleri ve benzer projeler için idealdirler.

ahsap spor salonu

Ahşap köprü

Dünyanın her yerinde yapılmış birçok köprüde, taşıyıcı yapı elemanları için malzeme olarak ahşabın kullanılmış olması uygunluğunun kanıtıdır. Almanya’da, mühendisler ve teknisyenler uzun bir süredir, ahşap köprüleri inşa etmek için yeni yapı metotları geliştirmişlerdir, öyle ki köprü elemanları tekil olarak  değiştirilebilmektedirler. Ekonomik ve teknik avantajlarından ayrı olarak, ahşap köprülerin bulundukları yerlere ekledikleri değerler kabul edilmiştir. Ahşap köprüler her zaman, çevrelerini zenginleştirirler. Ahşap yapı kırsal gelişmede teknik bir önem kazanmaktadır. Bir yerleşim biriminin içinde ahşabın organik bir malzeme olarak doğal güzelliği etkileyicidir.

ahsap kopru

kaynak: www.germantimber.com

İstanbul'un Ahşabı: Doğumu ve Ölümü

Uğur Tanyeli – İstanbul’un Ahşabı: Doğumu ve Ölümü

Eski İstanbul’u ahşap kaplamalı konut kadar belirgin biçimde karakterize eden, dolayısıyla da bildik pek az mimari olgu var. Belki de ondan ötü­rü, İstanbul ahşabı tarihsel bir incelemenin konusu pek olmamıştır. “Ah­şap İstanbul için gelenekseldir” yargısı konuyu tartışma dışı bırakmaya yetmiş, ahşap adeta zamanötesi bir İstanbul gerçeği gibi düşünülmüş­tür. Tarihsel bir açıklama arandığında ise kentin depremselliği yeterli bir gerekçe sayılmıştır. Kuşkusuz, neredeyse bütün kalıp yargılar gibi ahşabın gelenekselliğine ilişkin olan da önemli bir doğruluk payı içeriyor. Yalnız İstanbul’da değil, söz konusu malzemenin elde edilebilir olduğu tüm geleneksel toplumlarda ve kentlerde ahşap gelenekseldir. Bu, Elizabeth çağı Londra’sı için olduğu gibi, Napoleon’un işgaline dek Moskova ve hatta modernleşme dönemi öncesinin Kahire’si için de geçerli bir sav. Hepsinde ağırlık ve niteliği değişmekle birlikte, ahşabın konut yapımında vazgeçilmez bir yeri vardı. Sorun, nasıl bir ahşap kullanımı türünün, hangi gerekçelerle belirdiği noktasında düğümleniyor. Kaba ve ayrıntısız bir gözlemin ötesine gidildiğinde, İstanbul konutunda ahşap kullanımı ta­rihinin hiç de o kadar apaçık olduğu söylenemez. Aşağıda gösterilmeye çalışılacağı gibi, Osmanlı İstanbul’unda uygulanan ahşap konut yapım tekniği, önce bu kent dışında da çok yaygın, genelgeçer bir inşai pratik­ken, adım adım istisnai bir lükse (ahşap kaplamaya) yer vermeye ve genelgeçerden uzaklaşmaya başlamış, ardından tümüyle endüstriyel ola­nakların belirişine bağlı olarak, istisnainin kurallaştığı bir noktaya kadar gelip dayanmıştır. Sonra da yarattığı ahşap kullanım alışkanlığının gele­neksel değil, ama Modernite’ye ait olduğunu unutmayı yeğleyen bir top­lumun yeni bir değişim eşiğinde terk edilmiştir.
İstanbul’da uygulanan konut yapım teknikleri konu­sunda bilinenler Bizans dönemine dek uzanmıyor. Osmanlılar’ın devral­dığı yapı stokunun durumu da meçhul. Sözgelimi, çok sayıda vakıf konut yapısına ilişkin kayıtlan içeren bir Fatih vakfiyesi, oda ve kat sayısı hak­kında kantitatif analizler yapmaya olanak verse de, inşai bilgilere yer vermez1. Kimi zaman “kafiri” diye nitelenen ve Osmanlı öncesi bir köke­ni tanımlayan yapı nitelemelerinin inşai anlamı da belirsizdir. Ancak, “kafiri” yapının vernaküler nitelikte olmayan kargir konstrüksiyona işa­ret ettiğini düşünmek daha doğru olur. Özetle, Bizans-Osmanlı sürekli­liği ya da kesintisi bu bağlamda tartişilamamaktadir. Ancak, fethin ken­tin konstrüktif görüntüsünü hızla değiştirdiğim düşünmek zordur.16. ve 17. yüzyıl İstanbul konutunun teknik özellikleri daha iyi belgelenmiştir. Dolaylı ve dolaysız veriler nasıl bir konut yapılaş­masının sözkonusu olduğunu az çok ortaya koyarlar. Örneğin, Salomon Schvveigger2, seyahatnamesine eşlik eden çok bilindik resimlerden birin­de bir erken 17. yüzyıl İstanbul evini gösterir. Bu tipik bir hımış strük-türdür. Anadolu ve Balkanlar’da yüzlerce yıl boyunca uygulandığı için iyi bilinen, ve ahşap çatkısının kesit inceliği (ve  kuşkusuz başka kurgu özellikleri) nedeniyle, Orta ve  Bati Avrupa  ahşap  karkasindan farkli  bir geleneğe bağlıdir.Bu hımış türü kerpiç, tuğla veya  taş dolgulu   hafif karkastan  oluşur ve çatısı ana çatkıyı bütünlemekten çok, onun üzerine oturup örten özerk bir sistem olarak çözümlenmİştİr.  Dernschwam  üst kati  böyle  bİr sistemle inşa  edilmiş bir İstanbul kervansarayını arkaik Almanca yazımıyla  “…    an dîe hawssmawer klaine   hulczene kamerle,   mit  lam   aus   geflochten…” (ana duvarları üzerinde dolgusu çamurla yapılmış küçük ahşap hücreler) vardı diyerek anlatır3.Kimi Osmanlı belgelerinin “Çatma”   dİye   nitelediği yapı tekniği budur4. Sözkonusu tekniğin İstanbul özelindeki durumu, kentin yapı stoku içindeki ora­nı ve bu ahşap çatkının dış yüzeyinin yine ahşap levhalarla kaplanmış olup olmadığı gibi iki açıdan tartışılmalıdır.
ahsap makale sekil1
Birinci konuda, yani, hımışın 16. ve 17. yüzyıl İstanbul’undaki yaygınlık düzeyi için kantitatif bir analize olanak verecek ve­riler yok. Ancak, 1546-47 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde kayıtlı konut yapıları hakkındaki bilgilere dayanarak yapılan bir hesap­lama, konut stokunun yaklaşık %75’inin o sırada tek katlı olduğunu or­taya koyuyor5. Aynı gerçek Dernschwam gibi bazı Batılı gözlemciler ta­rafından da dile getirmiş, hatta gerçekçi biçimde resmedildiği de ol­muştur6. Tek katlı yapıların hımış tekniğiyle gerçekleştirilmesiyse, eko­nomik ve anlamlı gözükmüyor. İstanbul’un tek katlı yapılaşması içinde, oranını hiçbir zaman bilemeyeceğimiz miktarda kerpiç ve moloz taş ya­pı bulunmuş olmalıdır. Ahşabın kente 16. yüzyılda da uzaktan taşındığı ve dolayısıyla pahalı olduğu gerçeğiyle birlikte düşünülürse bu varsayım makul gözükür. Gerçekten de, kentin inşaat ahşabı gereksinmesi Istı-rancalar’dan ve Samsun’a kadar uzanan Karadeniz kıyısından, İznik, Akyazı, Sapanca, Göynük ve özellikle de İzmit’ten karşılanmaktadır7. İz­nik’te su gücüyle çalıştırılan bıçkıların bulunduğu da anlaşılıyor8. Ahşap buralardan çoğunlukla işlenmiş olarak gelmektedir. Tomruk halinde ta­şımanın maliyetinin çok daha büyük olduğu açıktır. Kaldı ki, İstanbul çevresinde su bıçkılarını çalıştırmaya olanak veren düzenli debili akar­suların bulunmayışı da bunu zorunlu kılmaktadır. Ancak, yine de İstan­bul’da bıçkıcılar bulunduğu ve bunların el bıçkıları kullanarak üretim yaptlkları bilinir9.
Osmanlı belgele­rinde rastlanan “bina mühimmi” için işlenmiş ve yarı işlenmiş ahşap türlerinin dökümü bunların inşai rolleri hakkında ancak kaba kestirimler yapmaya olanak veriyor. An­cak, 16. ve 17. yüzyıllar arasında belirgin bir çeşit artışı gözlemlen­mektedir ki, bunun konut inşaatında bir yansıma bulduğu ileri sürülebilir. 1567 tarihli bir belge10 direk, ta­ban, Karadeniz çubuğu, taslak çubuğu, ayrık mertek, pare mertek, bas­kı merteği, Ahyolu tahtası, Solikos tahtası, Silivri tahtası, uzun padav-ra, orta padavra, kısa padavra gibi on üç kalem ahşap içerir. 1582 ta­rihli başka bir belge de11 çok daha zengin değildir ve içinde (verdinar=gürgen) direk, (verdinar) taban, dolma direği, havli direği, Karasu çubuğu, Tavşancıl tabam, gurna, harcı çubuk, kara direk, doğluk, 5a-manlu merteği, ibrek merteği, kumba yarma merteği, emaret tahtası, sandal tahtası, parladı tahtası, Karadeniz tahtası, Ahyolu tahtası, İzmit tahtası, uzun kadne, bozilik ve fındık tahtası gibi ahşaplar yer alır.
“Dolma direği” terimi, hiç kuşkusuz, hımış konstrüksiyonun araları kerpiç veya tuğla örgüyle doldurulan ana taşıyıcı elemanını nitelemektedir12. “Taban”, bugün de yatay bağlantı elemanının adı­dır. Mertek de çatı yüzeyini oluşturan eğimli taşıyıcı olarak eski anlamı­nı hâlâ korumakta. Buna karşılık, belgelerde zikredilen tahtaların cep­he kaplaması için olduğuna işaret eden hiçbir şey yoktur. Döşeme ve ta­van için kullanıldıklarını düşünmek yanlış olmaz. Sorun, “padavra”nın (pedavre)  işlevi konusunda düğümleniyor. Çünkü, belgelerden biri padavra boyutlarım vermektedir13ve bu boyutlar bugün padavra denildiğinde akla gelen ahşap çatl kaplama  elemanından büyüktür.Örneğin, uzun  padavra iki zira sekiz parmak (yak. 1.70 m), orta padavra birbuçuk zira (yak.1.05m) ve kısa padavra bir zira sekiz parmak (yak. 0.95 m) olarak tanımlanmaktadır. Fiyatı da diğer ahşap çeşitlerine ak- olarak zikrederler, oranla belirgin biçimde düşüktür14. Daha da önemlisi bu denli iri olduğuna göre, tahta ile padavranın farkı nedir? Bunun bir işlenme kalitesi farkına tekabül ettiğini düşünmek yanlış olmaz. Tahta ya da levha, su ya da el bıçkısıyla iki yüzü de te­miz olarak biçilmiş ahşapken, padavra, kesim artığı niteliğinde olan, bu­gün kapak tahtası denilen ve belki de onun biraz daha çapağı alınmış tü­rünün adı olabilir. Schvveigger’in İstanbul evi resminde görülen çatı kaplaması muhtemelen padavra olmalıdır. Kiremidin uzun süre pahalı bir yapı malzemesi olduğu göz önüne alınırsa, aynı çağda Avrupa’nın ço­ğu yerinde olduğu gibi burada da çatı kaplaması olarak yaygın biçimde padavra kullanılmış olması mümkündür.
17. yüzyılda piyasadaki ahşap malzeme türlerinin es­kisine oranla büyük oranda çeşitlendiği fark ediliyor. Örneğin, gerek 1640 tarihli es’ar defteri15, gerek aynı tarihli narh defteri16 yaklaşık bir yüzyıl içinde yapı sektöründe uzmanlaşma ve standardizasyon yö­nünde bir değişim olduğunu gösterirler. Özellikle “sütun”, taban, “ver-geh” (kiriş) gibi ana taşıyıcı elemanların çeşitleri çok artmıştır. Oysa, “elvah” (tahta) çeşitleri daha kısıtlıdır ve tane fiyatları da 3 ile 16 ak­çe arasında değişmektedir. Bunun esaslı bir pahalılık düzeyi tanımladı­ğı kolayca kestirilebiliyor. “Neccar” (dülger) gündeliğinin 20-25 akçe mertebesinde olduğu bir dönemde17 bir dülgerin günlük kazancı ile iki “imaret tahtası” (tanesi 16 akçe) bile satın alınamamaktadır. Bunun anlamı, ahşap cephe kaplamasının kısıtlı ölçüde uygulanan, tam bir üst sınıf lüksü olduğudur. Böyle bir lüksü edinemeyenler hımışla (ahşap strüktürlü, kerpiç ya da tuğla dolgulu, dışı sıvalı ya da sıvasız inşaat) yetinmişlerdir. Örneğin, muhtemelen geç 17. yüzyılda Beyazıt İmare-ti’nin cephe kesimi üstüne inşa edilen -S.H. Eldem’in adlandırmasıyla- Meşruta Köşk yıktırılmadan önce çekilen fotoğraflarının açık biçimde kanıtladığı gibi, hımış konstrüksiyonludur18.
En azından 17. yüzyıl sonundan başlayarak ahşap dış kaplamanın nasıl uygulandığı konu­sunda bazı bilgilere sahibiz. Anado­lu Hisarı’nda Köprülü Yalısı’nın 1699 tarihli selamlık divanhanesi ahşap kaplamalıdır. Yapının pence­relerinin üstündeki dış cephe kapla­ması özgün düzenim kısmen korur.Buradaki pasaii kaplama sonraki yüzyılların bitişik düzen yatay ahşap kaplamasına hiç benzemez ve aslında iç mekâna özgü olan bir kaplama türünün bu çağdan başlayarak artık dışta da uygulandığını akla getirir. S.H.Eldem, Çırağan Sarayı Yalı Köşkü (1719) ve Bayıldım Köşkü (1748) gibi diğer bazı erken 18. yüzyıl lüks yapılarında da benzer pasalı cephe kaplamaları gerçekleştirildiğini ileri sürer19. Kısıtlı sayıda gravür onun iddiasını doğrulamaktadır. Ayrıntılar ise, genel bir yargı vermeye ola­nak verecek örnek bulunmadığı için meçhuldür.
18. yüzyılın ikinci yansına ait olduğu kestirilebilen iki yapı, Köçeoğlu ve Sadullah Paşa Yalıları ahşap cephe kaplamasının ev­rimi konusunda fikir verirler. Bunlarda yatay bitişik sıralar halinde, bi­nisiz uygulanmış bir ahşap kaplamayla karşılaşılır. Levhaların enleri endüstri öncesi tahtalar için olağan sayılan farklılıklar gösterir20. Bini açmak, henüz böyle bir işlem için gerekli makine donanımı bulunmadı­ğından ötürü, ancak elle yapılabilirdi ki, bu da zaman ve işçilik kaybı ol­duğundan uygulanmamıştır. Onun yerine derzlerden su girişine engel olmak için kesitte üçgen pahlama yapılıp, bu sorun pahların üst üste oturtulmasıyla çözümlenmeye çalışılmıştır. Ve nihayet 18. yüzyılın ikinci yarısında da ahşap kaplamalı ev hâlâ lükstür. Köçeoğlu Yalısı yıktırılıp yok edilmeden önce bunun en ikna edici kanıtını içeriyordu: Yalının de­niz cephesinin konstrüksiyonu ahşap kaplamalı, kara cephelerininki ise sıvalı, tuğla dolgulu hımıştı21. Bundan çıkarılacak birinci sonuç, yukarı­da da belirtildiği gibi, ahşap kaplamanın pahalılığından ötürü tüm cep­helerde kullanılamadığı, ikinci sonuçsa ahşabın deniz kıyısı için daha iyi bir çözüm olduğu doğrultusundadır. Yalı denizin etkilerine açıktır ve in­ce bir sıva katmanıyla korunan hımış dolgusu nem ve serpintiden çok hızlı zarar görecektir. O halde, ahşap kaplamamnın ilk olarak yalılarda yaygınlaştığım söylemek yanlış ol­maz. Çünkü, hem kaplamanın en ya­rarlı olduğu, hem de en yüksek gelir grubuna ait olan yapı tipi oydu. Kent içindeki konaklar muhtemelen 19. yüzyıl başına dek çoğunlukla sıvalı hımış  strüktürler   olmayı   sürdürmüşlerdir. Bazı 18. yüzyıl minyatürlerinde İstanbul hımışının gerçekçi betimlemelerine de rastlanır22. Bir sonraki yüzyıl içinde çekilmiş çoğu erken İstanbul fotoğrafındaysa hımış konaklar kolayca tanınabilecek bi­çimde görülür23.
ahsap makale sekil 2
Böyle fotoğraflarda dikkat çekici olan, sıvalı dış cephe ile alçı tepe penceresinin İstanbul’da neredeyse eşzamanlı olarak, bü­yük olasılıkla 19. yüzyılın hemen başlangıcında ortadan kalkmakta olu­şudur. Kentin varlıklılarının hımışla tepe penceresini hemen hemen bir­likte (belki tepe penceresini biraz daha erken, 18. yüzyılın sonlarından başlayarak) unutuşu büyük olasılıkla sanayileşmenin Türkiye’deki bir yansıması olmalıdır. Tepe penceresi, levha camın elle üretildiği ve hem az bulunup, hem de çok pahalı olduğu bir dönemin yapı öğesidir. Dolayı­sıyla, hiçbir zaman yoksul ve hatta orta hallilerin evlerine girememiştir. Avrupa’dan endüstriyel yöntemlerle üretilmiş levha pencere camı ithal edildiğinde fiyatlar düşmüş, buysa bir zamanlar camsız ve masif kapak­lı olan altlık pencerelere camlı kanat takılmasını sağlayarak, tepe pen­ceresini işlevsiz bırakmıştır24. Benzer bir süreç de tahta kesiminin bu­har bıçkılarıyla yapılmasının fiyatların ucuzlamasına yol açmasında söz-konusudur. Yine de bu sürecin başlangıcına ilişkin meçhullerin aydınla­tılması için daha kapsamlı araştır­maların yapılması gerektiği açık. Örneğin, Balkanlar’da beliren erken kapitalistleşme25 hareketinin İstan­bul’a akan ahşabın miktarını artırıp göreceli olarak ucuzlamasına yol açıp açmadığı yanıtlanmayı bekleyen bir sorudur.
19. yüzyılın ikinci yarısındaysa durum artık tartışılamaycak kadar açıktır. Kente akan ahşapta, Anadolu ve Rumeli kaynaklı yerli üretimin yanı sıra, ucuz ithalatin da ağırlıklı olduğu görülüyor. Muhtemelen 1880’lere ait olduğu kestirilebilen, İstanbul’daki bir ahşap toptancısının tarihsiz katalogu, kullanıcılara 91 sayfa boyunca binlerce kalem ahşap malzemenin nitelik ve fiyatlarını sunar26. Gerçek bir standartlaşma sözkonusudur artık. Aynı katalogdan M. Zachary, I.I. Pavlides ve A.I. Partdjoglou, Vasil I. Milopoulos, Hemokrat Hristoforidis gibi büyük toptancıların adları da öğrenilmekte, genellikle Türkiye’ye Yukarı Silezya ve Bukovina kökenli ahşapların Viyana merkezli firmalarca ihraç edildiği görülmektedir.
ahsap makale sekil 3
Ahşabın ucuzlayıp çeşitlenişi yaklaşık aynı yıllarda (1903-4) yayımlanmış bir başka rehber kitapta uzman olmayan evsahiplerinin anlayacağı gibi, ancak çok ayrıntılı olarak betimlenir27. Reh­ber, ahşap çeşitlerini sıralarken 19. yüzyıl sonunda gelinen nokta hak­kında da ilginç bilgiler verir. Örneğin, içerdiği ahşap malzeme listesi, bu alandaki durumun 16. ve 17. yüzyıllardakinden ne denli farklı oldu­ğunu ortaya koymaktadır. Artık önceki dönemlerdekinin aksine, çeşidi bol olanlar strüktürel ahşap elemanlar değil, kaplama tahtaları ve di­ğer bitirici malzemelerdir. Aynı kitap ahşap konut inşaatlarım “adi ebniye, ikinci ebniye, üçüncü ebniye” olarak üç kategori halinde ele alır. Adi ebniye en ucuz olanıdır ve arşınkaresinin maliyeti 80-120 kuruş, üç katlı olursa 180 kuruş olarak verilir28. İki katlı ikinci sınıf ahşap evin arşınkaresi 1-1.5, üç katlınınki 2-2.5 liraya mal olmaktadır29. Kargir iki katlı yapılarda iki taraftan binalara bitişik olursa bu değer 3-4’e, üç katlılarda 4-5’e çıkmaktadır. Ayrık düzen kargir ikinci sınıf yapinin ise,katlısının arşınkaresi 4-5, üç katlısı 5-6 liradır.³ºEn   kaliteli inşaatta İki katil ahşap yapının arşınkare maliyeti 3-5,üç katlılarda 4,hatta 6-7 olabilmektedir. Oysa, iki katlı kargir yapıda maliyet 15-20 ve üç katlısı için 30-40 düzeyindedir31.Görüldüğü  gibi İstanbulllular’a kargir inşaatın önerildiği bir devirde, en kaliteli ahşap yapının birim maliyeti kargir inşaatın beşte biri kadardır. 19. yüzyılda Osmanlı başkentinin neden bu denli yoğun bir ahşap konut dokusuna sahip olduğunun daha inandırıcı bir açıkla­ması herhalde yoktur. İstanbul nüfusunun sürekli olarak ve hızla art­tığı bu yüzyılda konut gereksinmesi en ekonomik biçimde böyle karşı­lanmış olmalıdır.
“Yarı-kargir” olarak nitelenebilecek hımışın İstan­bul’dan tasfiye olmasında ucuz ve standartlaştırılmış hazır ahşabın ABD’de yaptığı etkiyi yaptığını ileri sürmek yanlış olmaz. Ahşap yapı çok hızlı inşa edilebilmektedir. Kargir işçiliğinin gündelik bazında dülger yevmiyesiyle neredeyse eşit olduğu bir dönemde, en karmaşık ahşap ya­pının inşaatı haftalarla ifade edilirken, kargirinki en iyimser ifadeyle aylar almaktadır. Üstelik, ahşap yapı neredeyse tek kalem imalatı içer­mekteyken, kargir onlarca kalem üretim demektir. ABD kentlerinin “balloon frame” sayesinde varolmalarına benzer biçimde, ahşap kulla­nabilen Türkiye kentleri de her şeyden önce bu nedenle görüntü değiş­tirmiştir. O kadar ki, 20. yüzyıl başına gelindiğinde kimi kent bir zaman­lar hımış geleneğine sahip olduğunu unutmuş bulunuyordu. Örneğin, Te­kirdağ “ahşap dampingi”nin İstanbul’dan sonra en başarılı olduğu yer­lerden biriydi. 1960’ların başında, henüz büyük apartmanlaşma girişim­leri başlamadan önce gözlemlendiği haliyle, bu kentte sadece birkaç kaydadeğer hımış yapı kalmış, kentin yapı stoku tümüyle ahşap kaplama­lı hale gelmişti. Kökende bir geç 17. veya erken 18. yüzyıl hımış strüktürü olan Rakoczi Evi betonlaştırılıp “restore edileli” beri, Tekirdağ’ın eski hımış geleneğini tek başına sadece “çağrıştırmaktadır”.
İstanbul ahşabının 19. yüzyıl içindeki tarihçesi, bir yandan ekonomik koşullar ve endüstrileşmenin etkilerini yansıtırken, öte yandan da W. Gropius’un anıtsal ifadesini doğrulayan örneklerden birini oluşturur: “Bugün lüks diye nitelenenlerin çoğu yarın norm ola­caktır”32. Bir zamanlar en üst sınıfların dışında kalanların kolay kolay edinemediği bir lüks olan ahşap dış kaplama, 19. yüzyılın ikinci yarısın­da konut için gerçekten de norm olmuştur. Sözkonusu değişim süreci içinde ahşabın giderek geleneksellikten uzaklaşıp gerçekten “modern” bir teknik ve malzemeye dönüştüğünü fark etmek de olanaklıdır.1911 yılında yayımlanan kapsamlı bir yapı kitabı inşaatçılara ahşap yapımın bu Modernite’ye özgü veçhesini göstermektedir33. Demek ki, 19. yüzyıl biterken ahşap yapım artık salt pratikte tanımlanmış olmaktan çıkarak, “kitabi” bir epistemolojik zemin edinmeye de başlamıştır. En azından bu eşikte konumlanmaktadır. Ancak, sözkonusu eşik tam anlamıyla hiç aşı­lamayacak, ahşabın Türkiye’deki en güçlü temsilcisi olan İstanbul onu Birinci Dünya Savaşı ile birlikte, tam da o Modernite eşiğinde müthiş bir hızla terk edecektir.
Ahşap yapımın değişim sürecinin belki “çıkmaz so­kak” olarak nitelenebilecek kimi yan deneyleri de vardır. Örneğin, 19. yüzyılın ilk yarısında geçmişteki ve o sıradaki yaygınlık derecesi bilin­meyen bir başka teknik de uygulanmıştır: Dış cephede bağdadi sıva. Eş aralıklı çakılmış ince çıtalar üzerine sıva yapmak biçiminde uygu­lanan bu çok yaygın İstanbul tekniği genellikle iç mekânda kullanıl­mıştır. Ancak, 1978’de yıktırılan Beşiktaş’ta Bahribaba Parkı yakı­nındaki bir erken 19. yüzyıl konağında dış cephenin tümü böyleydi. Cibali, Ayakapi’da daha geç tarihli bir bağdadi sıvalı evse halen ayak­tadır34. Bu tekniğin hımışla ahşap arasında bir geçiş dönemini mi ta­nımladığını bilmek ilginç olurdu. Dış sıvanın artık çoktan ortadan kalktığı bir devirde devletin bu yönde yaptığı müdahalelerin etkili olup olmadığı da bilinemiyor. Örneğin, 1848 tarihli Ebniye Nizamna­mesi konutlarda “… pencere söğeleri tahtına gelince tuğla ile dolma yaptırıp andan yukarı tavana varıncaya kadar bağdadi yaptırılması”nın sözkonusu olduğunu, ancak “yapılacak ebniye tahta ile kaplanmayarak halis ince horasan ve  süzme kireç  ve yahut ince kum ve kezalik kireç ve ketan kalınlığı ile sıvandığı halde hem metanet-i ebniyeyi mucip ve hem de muhazır-ı mebsutenin” giderilmesine yarayacağim belirtiyor35. Ama, bir dilek olmaktan öteye gitmeyen bu ifadenin kentte ne oranda ciddiye alındığını belirlemek zor. Bugün İstanbul’da eski ahşap konut yapısı o denli az kalmıştır ki, bunlara dayanarak yorum yapmak da artık olanaksız.
Kesin olan tek şey, ahşap kaplamanın egemenliğini 19. yüzyıl ortalarına varmadan kurduğu ve efsanevi İstanbul yangınla­rının bunun sonucunda tırmandığıdır. Aynı dönemde kentte yaşanan hızlı nüfus artışı ve onunla ilişkili yapılaşma alanı yoğunlaşmasıyla bağlantılı olarak, yangın önceki çağlardakinden daha vahim bir soruna dönüşmüş gibi gözüküyor. Yangınlar o denli geniş bölgeleri tahrip ede­cektir ki, yanan alanların yeniden planlanması yönündeki karar uygula­narak, 1860’lardan 20. yüzyıl başına dek, tarihsel yarımadanın en az dörtte üçü yeniden planlanarak bugünkü anahatlarına kavuşturulmuş­tur. Dolayısıyla, ahşabın kentsel egemenliği, yönetimin kargire yönel­meyi daha ısrarlı talep etmesine yol açacaktır. Kargir yapılaşmaya yö­nelik teşviklerin ve yasaklamalarının kent genelinde homojen biçimde etkili olamadığı kesin. Kargirleşme sürecinin hızında etkili olan ana et­menler, hiç kuşkusuz, malsahiplerinin ekonomik olanakları ve kültürel tercihleriydi. Örneğin, gerçekten de erken bir kargirleştirme deneme­si olan Hocapaşa yangın alam düzenlemesi kesinlikle başarılı olmuş, bu alanda 1865 sonrasında hiç ahşap yapı inşa edilmemiştir. Ancak, bu­rasının tarihsel yarımadanın en varlıklı ve en üst sınıf yerleşme alanı olduğu unutulmamalıdır.
Hocapaşa çalışmaları, kargirleştirme politika ve stratejilerini aydınlatma bağlamında da ilginçtir36. Kargire geçişin ilk kapsamlı ve başarılı kitlesel uygulaması olan bölge için 24 Zilkade/10 Nisan 1866 tarihli bir Meclis-i Vala mazbatasıyla radikal bir karar alı­nıp yangın alanında ahşap bina yapımı yasaklanır37. Sözkonusu kuralın uygulanabilmesi amacıyla Ticaret Nezareti bir mazbata ile kargir inşa­atta kullanılacak malzemenin fiyatlarını belirleyecek bir komisyon ku­rar. Fiyat denetimi sağlanabilmesi için yapı malzemesi satan ve üreten esnaf o komisyon tarafından belir­lenen fiyatlara uyacağına ilişkin ta­ahhüt senetleri verir38. Öte yandan inşaat  izin   resimleri   kaldırılarak,kargır yapımın bürokratik işlemler açısından da ucuzlatılması için ay­rıca çabalandığı anlaşılıyor39. Daha önemlisi, kargır yapımın teşviki ve kolaylaştırılması için örnek tip konut projeleri ve onlara ilişkin fiyat keşifleri hazırlatılır, bastırılır ve Ebniye Muhasebecisi tarafından is­teyenlere ücretsiz olarak dağıtılır40. Anlaşılan, yönetim, kargir inşaata geçiş için, konuya yabancı olan İstanbulluların bilgi gereksinmesini de karşılamaya çalışmaktadır. Öte yandan, bu yeniden yapılaşma-planla-ma etkinliklerini yöneten Islahat-ı Turuk Komisyonu yapı malzemeleri­ni ucuzlatmak için, kireç ve tuğla da ürettirmektedir. Bir gazete habe­ri ucuz inşaat malzemesi almak isteyenlerin Ticaret Nezareti Ebniye İdaresi’ne başvurmaları gereğini duyuruyor41. Sıralananlar, kargir-leşmenin sonraki yıllarında yinelenmez. Geç 19. ve erken 20. yüzyılda yapılan başka yangın alanı düzenlemeleri sırasında böylesi destekler gündeme gelmez. Hocapaşa-Gedikpaşa planlamasının hem yönetim, hem de kentliler için bir öğrenme, alışma evresini temsil ettiği düşü­nülebilir. Kargirleşme sürecini bu evrenin ardından artık kamu kay­nakları finanse etmeyecek, hatta güdülemeyecektir.
İstanbul’da ahşap konut tümüyle ancak Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortadan kalkar. Bununsa, sürekli olarak yangın teh­likesini vurgulayan yasaklamalardan çok, yine ekonomik gerekçelerle açıklanması gerekiyor. İstiklal Savaşı sonrasında kent nüfusunun bir miktar düştüğü ve uzun bir aralıkta sabitlendiği biliniyor. Bu koşullar­da yeni konut inşaatı azalmıştır. İkincisi, dünya ekonomik düzeninin al­tüst olduğu bir dönemde ucuz ahşap akışının sürdüğünü düşünmek de kolay değil. Ve nihayet bütün bu koşullar Erken Cumhuriyet rejiminin öngördüğü ideolojik programla da bu bağlamda çakışmışlardır: “Ah­şap ev kapanan bir çağın köhne ya­pı tipidir”. Bu ideolojik koşullandır­manın ilkokuldan başlayarak başa­rıyla uygulandığı görülüyor. O yılla­rın okul kitapları, “ahşap evler gayrisıhhidirler,” türünden iddi­alarla kargir dışındaki yapım seçeneklerini öğrenim gören kuşakların zihninde mahkûm ederler42. Ne var ki, okul kitapları hemen 30’ların başında bu değişime uğramadan önce bile ahşabın yaşam süreci tamamlanmış olmalıdır. İstanbul’da 1920’lerin ikinci yarısından başlayarak ahşap konut yapılmadığı hemen hemen kesinlikle söylenebilir. Erken Cumhuriyet, bu alandaki ideolojik kararlılığıyla, yaşayan bir gelenekten çok, geçmişin bir kalıntısını tas­fiyeyi hedef almış gibi gözükür. Ve İstanbul için 19. yüzyıl ne kadar kesin biçimde ahşap kaplama çağı ise, 20. yüzyıl da o kadar kesin bir kargir çağıdır.
kaynak: www.arkitera.com
İstanbul 1900-2000 Konutu ve Modernleşmeyi Metropolden Okumak, İstanbul, 2004
Dipnotlar
1Anon, Fatih Sultan Mehmet II Vakfiyeleri, Ankara 1938. Buna dayanarak yapılan bir kantitatif analiz için bkz.: Uğur Tanyeli, “Klasik Dönem Osmanlı Metropolün
de Konutun ‘Reel’ Tarihi: Bir Standart Saptama Dene-mesi”, Prof. Doğan Kuban’a Armağan, der.: Z. Ahunbay, D. Mazlum, K. Eyüpgiller, İstanbul, 1996, s. 62.
Solomon Schweigger, Ein newe Reyssbeschreibung auss Teutschland nach Constantinopel und Jerusalem, Nümberg, 1608
3 Franz Babinger (ed.), Hans Dernschwam’s Tagebuch einer Reise nach Konstantinopel und Klefnasien1553/55), Münih ve Lepzig, 1923., s. 29. bu kesimTürkçe çeviride biraz farklıdır. Krş. Hans Dernschvvam İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, çev.: Y. Önen,
Ankara, 1988, s.50.
4 Örneğin, Edirne’de 16. yüzyıldan başlayarak kullanıldığı anlaşılan bu terim bilemediğimiz bir dönemde ortadan kalkmıştır.kullanılışı için bkz: Ömer Lûtfi Barkan,”Edirne Askeri Kassamı’na Ait Tereke Defterleri (1545-1659)”, Belgeler, m/5-6, 1966, örneğin, s.152.
5 Bu hesaplama için bkz.: Uğur Tanyeli, a.g.e., s. 63.
6 Örneğin, şu 17. yüzyıl albümünde Vedifcule çevresini betimleyen bir resimde:Memorie Turche, Museo Correr, Venedik, Ms. Cicogna 1971.
7 Ömer Lütfi Barkan, Süleymaniye Comi ve İmareti İşaatı (1SS0-1557), 1, Ankara, 1972, s. 385 vd.
8 a.e., 2, Ankara, 1379, s. 111-12.
9 Ahmed Refik, Onbirinci Asr-ı Hicri’de İstanbul Hayatı (1592-1688), İstanbul, 1988, s. 7’de belge no.143 Cemaziyelahir 1001 tarihli.
10Ahmed Refik, On Altıncı Asırda İstanbul Hayatı (1553-1591), istanbul, 1935, s. 60’ta belge no.4, 22 – ziikade975
11a e, s 64 5, beige no 11,10 sefer geo
12 İlknur Aktuğ, “16. Yüzyılda Kullanılan Bazı İnşaat Malzemeleri ve Kullanım  Yerleri” ,II.Uluslararası Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, İTÜ, 28 Nisan-2 Mayıs 1986,İstanbul, 1986, s.72’de bu elemanın “zemini sağlamlaştırmak için belirli aralıklarla toprağın içine çakılan kazıklar” olduğu öne sürülmüşse de, Osmanlı belgeleri sözkonusu temel zemini berkitme öğelerini daima “kazik” olarak zikrederler,
13 bkz. Dipnot 10
14   Örneğin bir belgeye göre 958/1551’de büyük padavranın 30.000 adedi 1900, küçüğünün 50000 adedi 1550 akçeye satın alınmıştıÖmer  Lütfi Barkan, Süleymaniyeİmareti:… Z, s. 106’da belge no. 223
15 Yaşar Yücel, 1640 Tarihli Es’ar Defteri, Ankara, 1982, s. 94-97.
16  Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri,İstanbul, 1983, s. 294-296.
17 a.e., s. 324 ve Y. Yücel, a.g.e., s. 132
18 Sedad Hakkı Eldem, Köşkler ve Kasırlar, 2, İstanbul, 1974, s. 100-109..
19  a.e., s. 212 vd., 230 vd. ^2
20  Sadullah Paşa Yalısı’mn san restorasyonunu gerçek­leştiren Y.Mim. Feyza Cansever orada kaplama tahtası enlerinin 38 ile 34 cm arasında değiştiğini, ancak kalın­lığın 2 cm’de sabit olduğunu belirtmiştir.
21  Sedad Hakkı Eldem, Köçeoğlu Yahsı-Bebek-Boğaziçİstanbul, 1977, s. 54 vd.
 
22 Çok aydınlatıcı minyatür için: Şeyh Muhammed b. Mustafa el-Mıs>i, Tuhfetü‘l-Mülk,1187/1773’den akta­ran: Ayda Arel, Osman/ı Konut Geleneğinde Tarihsel Sorunlar,İzmir, 1982, s. 161’de Resim 138.
23 Örneğin, Engin Özendes, Abdullah Freres: Osmanlı Sarayının Fotoğrafçıları, İstanbul 1998 s.196’daki fotoğraf.
24 Camlı Osmanlı penceresi için bkz.: Uğur Tanyeli, “Anadolu’da Bizans, Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Dönemlerinde Yerleşme ve Barınma Düzeni”, Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme, İstanbul, 1996 s 458-461
25 bu gelişme için ameğin bkz: Nikoiai TodorouThe Balkan City, 1400-1900, Seattle ve Londra, 1983s. 185 vd
 26 Henry Zachary, Prix courant et cube des differents types de planches, ete. en cours sur les marches…/Rehber: Piyasada Bulunan Muhtelifü‘l-cins Tahta, Keroste ve Soirenin Fiyat ve Mik’ablarını Takdir  İçün…, Matbaa-i Agap Matyoayan, îetanbul, tarihsiz
27Mehmed İzzet, Rehber-i Umur-u Beytiyye: Eve Müteallik Bilcümle Umurun Rehberidir, 1, İstanbul, 1319 özellikle s.240-244tBfci ahşap inşaat malzemesi dökümü için
28ae,s232
29a.e.; s. 233
30a.e:, s 234
31a e, s 234
32 VValter Gropius, Bauhausbauten    Dessau, Münih, s. 1105-12’den aktaran: B. Denel, Batılılaşma     
33 an Talat, Ahşap inşaat, istanbul, 1. Baskı 1327,ikinci baskı 1341. Birinci baskının ayrı bir takım oluşturan yüz adet 35×50 cm boyutunda çizim levhası vardır
35 Osman Nuri, Mecelle-i Umur-u Belediye, 1, İstanbul sürecinde istanbul’da Tasarım ve Dış Mekânlarda değişim Nedenleri, ODTÜ, Ankara 1982, s.XLII-XLIII.
34 Üsküplü caddesi No108’deki bu ev hakkındaki bilgi İTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı’ndan alınmıştır
36  Hocapaşa planlaması şurada daha ayrıntılı irdelendi: Uğur Tanyeli, “Düşlenmiş Rasyonalite Olarak Kent: Tür­kiye’de Planlama ve Çifte Bilinçlilik”, İlhan Tekeli’ye Ar­mağan, Tarih Vakfı Yurt Yayınlan (henüz yayımlanmadı).
37  Tasvir-i Efkar, 381 (1 Zilhicce 1282/17 Nisan 1866). 1 Tasvir-i Efkar, 387 (29 Zilhicce 1282/15 Mayıs ]
39 Osman Nuri, Mecelle…, ı, 989 -990 .Yeni baskıda cilt 2, 938.
40  Tasvir-i Efkar, 388 (2 Muharrem 1283/17 Mayıs 1866) ve 441 (27 Receb 1283/5 Aralık 1866). Çok önemli olduğu anlaşılan bu örnek projeler kitapçığına ulaşamadım. Milli Kütüphane’de ve bellibaşlı İstanbul kitaplıklarında yok.
41  Tasvir-i Efkar, 405 (3 Rebiülevvel 1283/16 Temmuz 1868).
42 Örneğin, Doktor Muhittin Celal, Ev Bakımı, Birinci Kısım,llk Mektep-Sımf: 4,İstanbul, 1931-1932; Sühey-la Arel, Ev İdaresi, İstanbul, 1938, alıntı s. 39’da.

Dev Ahşap Tünel

Ahşabın önemine dikkat çekmek için dünya genelinde yürütülen kampanyalarda zaman zaman çağdaş sanatçılarla gerçekleştirilen projeler de yer alıyor. İşte bunlardan biri de geçtiğimiz günlerde, Brezilyalı çağdaş sanatçı Henrique Oliveira’nın, São Paulo Museu de Arte Contemporânea da Universidade müzesinde kurulumunu gerçekleştirdiği ve “Transarquitetônica” adını taşıyan dev ahşap tunnel oldu.

Sanatçı daha önceki heykel ve montaj çalışmalarında da tercih ettiği ve genellikle inşaat şantiyelerini kapatmak için kullanılan, ucuz ahşap parçalarını biraraya getirerek bu dev tüneli yaptı. Oliveira, büyük bir kök sistemi gibi görünmesi için önceden çivilenerek kullanılmış ahşap parçalarını organic bir çerçeveyle yüzeye yerleştirdi. Müze tarafından sağlanan alanın çok büyük olması sebebiyle, sanatçı izleyicilerin içine girebileceği ve iç kıvrımları hissedip keşfedebileceği büyük bir enstlasyonu gerçekleştirme imkanı buldu.

Henry Oliveira, evindeki kentsel malzemelerden geri dönüştürülmüş ürünleri kullanılarak yaptığı sarma sütunların ziyaretçiler tarafından dolaşılıp tecrübe edilmesini hedefledi. Birden fazla olanakları ile çeşitli yolları aynı form içinde toplayan eseri gezen ziyaretçiler, onları çevreleyen ortamın kokuları, sesleri ve manzaraları ile, evrende bir heykeli kucaklarcasına gözlem yapabiliyorlar. kucaklamak için tasarlanmıştır. Başından sonuna kadar estetik bir ifadenin eseri olan çalışma, bir ağacın başından köküne uzanan yapısını, beyaz boyalı koridorların daralmasıyla bitiriyor. Sanatçı bu yapıyla, mağaralardan gökdelenlere uzanan mimari yapıdaki insan barınaklarına göndermede bulunuyor.

dev ahsap tunel 1

Tuval üzerine çalışmalarına ek olarak, resim mezunu olan sanatçı, geçici enstalasyon ve heykeller şeklinde üç boyutlu yapıları araştırıyor. Oliveira, 2009 CNI SESI Marcantonio Vilaça Ödülü (Brezilya), üçüncü baskısının galibi oldu 2014 yılında, Projektif Göz Galerisi’nde teçhizatları oluşturulan -Domaine de Chaumont-sur at, Kuzey Carolina Üniversitesi (Charlotte, ABD) -Loire (Fransa) ve MAC-USP Nova Sede (São Paulo, SP) dereceler kazandı. Sanatçı, 2013 yılında, Paris’te sanatsal bir rezidans programına katıldı ve ardından Palais de Tokyo’da bir solo sergi gerçekleştirdi.

dev ahsap tunel 2

Ardından Schirn Kunsthalle’de (Frankfurt, Almanya) bir grup sergisine katıldı. 2012 yılında Centro de Arte Belediye Hélio oytisika (Rio de Janeiro, Brezilya) ve Offenes Kulturhaus’deki (Linz, Avusturya), Galeria Millan (São Paulo, Brezilya) solo sergi düzenledi. 2011 yılında, o Afrikalı Sanat Smithsonian National Museum (Washington, ABD) ve Çağdaş Sanat Müzesi Boulder’de (ABD) işleri sergilendi.

dev ahsap tunel 3

Eserleri gibi Pinacoteca Municipal de São Paulo, Museu de Arte Contemporânea da USP (Brezilya) ve Virginia Museum Güzel Sanatlar bölümü (ABD) gibi koleksiyonlarda yer almaktadır.

dev ahsap tunel 4

kaynak: www.orsiad.com.tr

Ahşap ve Ahşabın Düşmanları

Ahşap en eski inşaat malzemelerinden biridir. İşlenmesi kolaydır, hafiftir, mukavimdir, ses, ısı ve elektrik yalıtımında mükemmel özelliklere sahiptir.

Ancak aynı zamanda biyolojik bir madde olan ahşap dış etkenlerle çeşitli bozulmalara uğrar. Ahşaba uygulanacak çeşitli koruma işlemleri onu bu dış etkilere karşı korur. Bu bölümde ahşabın başlıca bozulma nedenleri ve bunlara karşı nasıl korunabileceğinden söz edeceğiz.

Ahşabın birçok biyolojik düşmanı da var. Mantarlar bakteriler, böcekler ve termitler. Bunlardan bazıları ahşabın tamamen yok olmasına bazıları ise sadece görüntü bozukluklarına neden olur. İşte bu özellik acaba kötü mü? Ormanda büyüyen ağaçların hiç yok olmadığını bir düşünün! Ahşap “doğada yok olabilen” bir malzemedir. “Çöpü“ yoktur. İstendiği zaman ona, onu sonsuza kadar yaşatacak tasarım ve teknolojiyi uygulayabilir, istediğimiz zaman da yakabilir ya da çürümeye terk edebiliriz. Burada özellikle yapıda kullanılan ahşap malzemeden bahsettiğimiz için ahşabın düşmanlarından ve onu bu düşmanlarından koruyacak önlemlerden söz edeceğiz.

YÜZEY BOZUKLUKLARI

Bakteriler

Özellikle ağaçlar kesildikten sonra uzun süre su içinde bekletilirse, bazı bakterilerin saldırısına uğrar. Bakteri tahribatı ahşabın taşıma gücünü etkilemez. Ancak önkoruma işlemi ya da şeffaf boya, vernik uygulamalarının sonunda yüzeyde lekelerin oluşmasına neden olur. Bakteri tahribatı sadece yüzeyin bazı maddelere karşı geçirgenliğini arttırır, bu da önkoruma malzemelerinin kurumasını geciktirir ve yüzeyde görüntü bozukluğuna sebep olur. Ahşabın yapısını tahrip etmez. Mavi renk mantarları sadece görüntüyü bozar.

Yüzey küfü ve mavi renk mantarları

Ahşapta çürüme ve yüzey küfü, hava hareketleri yoluyla dağılan mantarlara ait sporların yüzeyde birikmeleri nedeniyle meydana gelir. Bu sporlar üzerindeki ahşap rutubetinin %20’nin üzerinde olduğu ortamlarda gelişirler. Yüzey küfü ve mavi renk mantarları yüzey görüntüsünü bozar, ancak ahşabın dayanıklılığını ve ömrünü azaltmaz. Önkoruma işlemlerinin mavi renk mantarları ve yüzey küfü üzerinde etkisi azdır. Ancak bir çok dış ortam kalitesindeki boyanın içerisinde bu tür bozulmaları önleyici katkılar bulunur.

AHŞABI ÇÜRÜTEN MANTARLAR

Özellikle Türkiye’de sık rastlanan, ahşabın çürümesine neden olan mantarlardan bazıları şunlardır.

Serpula lacrymans

Ağlayan mantar
Kuru Çürüklük Mantarı (Serpula lacrymans)
Bu mantar, nemli, sıcak ve rüzgarsız koşulları, %30-40 rutubetinde ve bakım yapılmamış ahşabı tercih eder. Tahrip ettiği selüloz, karbondioksite ve suya ayrışarak ahşabın mukavemetini kaybetmesine, parmaklar arasında ezildiğinde kuru bir toz haline gelmesine sebep olur bu sebeple de Kuru Çürüklük yapan mantar adını alır. Mantarın hüfleri, gelişmesi için gerekli suyu yapının herhangi bir yerinde bulup tuğlalardan nüfuz ederek tahrip edecek ahşap arar. İdeal büyüme koşullarında, mantarın üreme organı bir yıl içinde gelişir ve buradan milyonlarca pas kırmızısı renginde spor etrafa yayılır.

Kiler Mantarı (Coniophora puteana)

Kiler mantarı, rutubeti yüksek ahşaptan beslenen, ıslak çürüklük mantarlarından biridir. Ahşabın ağırlığının ve mukavemetinin azalmasına ve sonuç olarak çökmesine sebep olur. Islak Çürüklük mantarları, Kuru Çürüklük Mantarlarına nazaran daha fazla nem ihtiyacı duyarlar. Serpula Lacrymans‘in aksine, bu mantar, etli bir sporofor gövdesi değil, ince, zeytin yeşili, düz bir sporofor oluşturur. Ahşap yüzeyinin üzerinde karakteristik koyu kahverengi çatlaklar meydana gelir. Genellikle mahzenlerde veya sürekli olarak nemli olan yerlerde bulunur.

Beyaz Delikli Mantar ( Androdia Vaillanti)

Bu, ıslak yumuşak ağaçtan beslenen diğer bir ıslak çürüklük mantarıdır, sonuçta, ahşabın çökmesine sebep olur. Kuru Çürüklük Mantarlarına nazaran daha aşırı sıcaklıklara (27°C-36°C) toleranslıdır. Mycelium’u (hüf kitlesi), ahşabın yüzeyinin üzerinde, kar beyaz renkli yelpaze şekilli oluşumlar meydana getirir. Sporoforları ve sporları da yine açık renklidir. Kömür madenlerinde sıkça rastlanan bir mantardır ancak aynı zamanda, nemli binalarda da bulunur.

Beyaz Çürüklük Mantarları

Beyaz çürüklük yapan mantarlar, odunun esas yapısını meydana getiren tüm bileşiklerini, yani hem lignin hem de karbonhidratları tahrip etme kapasitesine sahiptirler. Teorik olarak odun hammaddesinin tümünü tahrip edebilmektedirler. Böylece çeperde incelme yeknesak bir şekilde olmakta ve hücre çeperinin tahribatı yeknesak bir şekilde ilerlemektedir. İki esas tipe ayrılmaktadırlar. Birinci beyaz tip çürüklükte sağlam odun içerisinde genellikle birbirinden ayrı boşluklar oluştuğundan, bu görünüşe Delikçikli Çürüklük adı verilmiştir. İkinci tip beyaz çürüklük mantarlarının hücre çeperinde oluşturduğu küçük delikçikler tedricen büyüyüp, sayıları artar, sonunda delikçikler birleşerek hücre çeperi kompleksini ortadan kaldırır. Böylece odunda çıplak gözle görülebilecek büyüklükte boşluklar oluşur. Beyaz çürüklüğe uğramış oduna çıplak gözle bakıldığında renk değişimi ve ağırlık kaybı dışında fazla bir değişiklik tespit edilmez.

BÖCEKLER

Mobilya Böceği (Anobium punctatum)

Bu ahşap kemiren böcek hem yumuşak hem de sert ahşaba hasar verebilir. Böceğin larvası, selülozu sindirerek ahşabı deler. Yaklaşık olarak 2 ila 6 yıl içinde bunlar, yetişkin böcekler haline gelirler. Yaz aylarında, 1-2 mm çapında karakteristik yuvarlak delikler oluşturarak dışarı çıkarlar. Çiftleşme sonrasında dişiler yumurtalarını (80 kadar), çatlaklara, dar boşluklara bırakırlar. Yumurtalar çatlar ve yeni bir nesil, yeni bir yaşam çevrimine başlar. Yaşam çevrimi, daha önce mantar tahribatına uğramış rutubetli ahşapta, 3 yıla kadar inebilir. Larvaları 1-2 mm çapında, 4-6 mm uzunluktadır.

Ölüm Saati Böceği (Xestobilum rufovillosum)

Bu ahşap delici böcek, mobilya kemiren böceğin akrabasıdır, ancak çok daha büyüktür. Larvaları 10 mm uzunlukta, uçuş deliği geniş ve yuvarlaktır, (2-3 mm çapında). Ortaya çıkan toz kabadır ve rulo şekillidir. Bu böceğin larvaları, genellikle bozunan meşe ahşabında bulunur ve yumurtadan yetişkine kadar olan hayat çevrimi 3 yıldan 10 yıla kadar olabilir. Kuru ve sağlam tahtada, larva, pupa haline gelmesi öncesinde 12 yıla kadar tünel açabilecektir. Birçok diğer delici böcekte olduğu gibi, tüm hasarı yapan, ahşaptan beslenen larvalardır. Sonuç olarak larva pupası böcek haline gelir ve bunlar ahşaptan dışarıya çıkarlar ve çiftleşirler, çevrim tekrar başlar. Dişi, 200 e kadar yumurta bırakır. Genelde, sadece sert ahşaba zarar verirken, bu ahşap delici böcek, yumuşak ahşabın bozulması ile beslenir. Böceğin başının sebep olduğu vurma, bahar aylarında, uçuş mevsiminde, bir çiftleşme çağrısıdır.

Bu böceğin kiliselerde bulunması, ona ölüm saati isminin takılmasına neden olmuştur.

Ev Teke Böceği (Hylotrupes bajulus)

Bu ahşap kemirici böcek, kurutulmuş yumuşak ahşaba zarar verir ve yumurtalarını, ahşabın çatlaklarına ve dar boşluklarına bırakır. Yumurtalar, 3 hafta içerisinde larvalara dönüşür. Larvalar, tünel açarak, bir gün içerisinde, kendi boylarına varan mesafede ahşabı imha edebilirler. Olgunluk dönemine yaklaştıklarında, yaklaşık olarak 35 mm uzunluğunda olduklarından, bu böceklerin sebep olduğu zarar inanılmaz olabilir.

Ev teke böceği larvası    3-10, uygun olmayan şartlarda 17 yıl, tünel açtıktan sonra, yetişkin böcek, çiftleşme mevsiminde ahşabı terk eder, geride 10 mm ye kadar uzunlukta ve 6 mm ye kadar genişlikte olabilen karakteristik oval bir uçuş deliği bırakır. Çiftleştikten sonra, bir böcek 200 e kadar yumurta bırakabilir. Bu böcek Avrupa, Rusya, Güney Afrika ve ülkemizde bulunmaktadır. Görüldüğü bölgelerde kullanılan tüm yumuşak ağaçlar uygun önkoruma işleminden geçirilmelidir. Ahşap rutubetinin % 28-30 olmasını ve 28°-30°’lik sıcaklıkları sever. Rutubet % 8’in altına indirilirse ölür.

Odun Oyan Bitler (Pentarhum huttoni ve Euophryum confine)

Rutubetli şartlarda kullanılan, çürümüş, yumuşak ve sert ahşapta görülür. Havalandırma imkânı az olan yer döşemeleri, mahzenler, kilerler ve rutubetli zemin ya da duvarla temasta olan yerlerde kullanılan ahşap özellikle hassastır. Yukarıda sayılan şartlarda kullanılan kontrplaklara da arız olurlar. Larvaları ağaç malzemede liflere paralel yönde çok sayıda tüneller açarlar. Tüneller çoğunlukla odun yüzeyine açılır. Pupa devresinden sonra malzemeyi terk ettiklerinde açtıkları uçma delikleri küçük, yaklaşık 1 mm çapında olup, deliklerin kenarı düzgün değildir. Ergin böceğin görünümü, mobilya böceğine benzediğinden, teşhiste dikkat edilmelidir. Sağlam kuru ahşabı tahrip etmediklerinden rutubet kaynağı kaldırılır ve mantarların arız olması önlenirse önkoruma işlemlerine gerek yoktur.

TERMİTLER

Genenelde ancak yanlış olarak “beyaz karıncalar” olarak tanımlanan termitler, ahşap oyucu böceklerin en yıkıcılarıdır. İngiltere’de görülmezler ancak Tropik Bölgelerde, ABD’de, Avustralya’da ve daha az bir oranda, Avrupa Kıtasında görülürler. Ahşaba ek olarak, canlı ağaçlara, ekinlere ve plastik ve kauçuk dahil diğer birçok malzemelere saldırırlar. Geniş olarak bakılırsa, iki ana grupta incelenirler:

Kuru Odun Termitleri (Kalotermes flavicollis)

Bunlar, tamamıyla ahşabın içinde çalışırlar ve genellikle, çok ciddi hasar meydana gelene kadar belirlenemezler. Tahribat, yumurtalarını, ahşap malzemeler ve mobilyaların çatlaklarına veya birleşim yerlerine bırakarak uçan yetişkinlerle başlar. Bu böcekler esas olarak, kıyı bölgelerinde bulunmaktadır.

Toprakaltı Termitleri

Bunlar yaygınlardır ve büyük tümseklerin içinde veya yaşlı ağaçların kütüklerinde yaşarlar. Kurumadan korunmak için çamur tünelleri inşa ederler. Bu çamur tünelleri, termit tehlikesinin büyük bir delilidir. Yeraltı termitlerinin en sık rastlanan üç grubu, ıslak ahşap termitleri (Termopsidae), nemli ahşap termitleri (Rhinotermitidae) ve yeraltında yerleşen termitlerdir.

kaynak: http://www.orsiad.com.tr/ahsap-ve-ahsabin-dusmanlari.html

Bahçenizde çocuğunuz için özel bir oyun alanı yaratın…

Ahşap Çocuk Oyun Evi Tasarımları

      Çocukların enerjilerini uygun şekilde harcayabilmeleri için oyun oynamaları gerekir. Çocuklar hayatile ilgili temel bilgileri oyunlardan edinirler. Ayrıca oynanan oyunların çocukların fiziksel ve psikomotor gelişimine etkisi vardır. Bahçeli bir eviniz var ise tercih edeceğiniz ahşap oyun evi ile çocuğunuza özel bir alan yaratma, önünde ayıracağınız ufak bir ekim, dikim alanı ile çocuğun doğayı öğrenmesi ve üzerinde biriken statik enerjiyi atması sağlanabilir.

       Ahşap oyun evleri genellikle ithal çam ağaçlarından imal edilmektedir. İsteğe göre özel Afrika ağaçlarından da (sapelli, ıroko, vb.) yapılmaktadır. Fırınlanmış olarak nem oranının %12-16 arasında tercih ettiğimiz ithal çam ağacı isteğe göre kahverengi ve yeşil emprenye edilerek ağacın mantar ve böcek istilasına karşı uzun yıllar koruyucu görev görmesi sağlanır. Ayrıca en iyi ahşap dış cephe boyalarıyla da istenilen renkte boyanıp ahşabın UV ışınlarından ve olumsuz hava koşullarından uzun yıllar korunması sağlanır.

       Oyun evleri istenilen ebatlarda özel proje ve tasarım çalışması yapılarak, sizlerin beklenti ve isteklerine en uygun koşullarda sunulmaktadır.

        Ahşap oyun evleri malzemeleri, sizlerin istekleri doğrultusunda tasarımlarına uygun olarak atölyede hazırlanır. Yerinde montajı yapıldıktan sonra son rötuş boyası yapılır.

ahsap cocuk oyun grubu 1

ahsap cocuk oyun grubu 2

ahsap cocuk oyun grubu 3

ahsap cocuk oyun grubu 4

ahsap cocuk oyun grubu 5

ahsap cocuk oyun grubu 6

ahsap cocuk oyun grubu 7

ahsap cocuk oyun grubu 8

ahsap cocuk oyun grubu 9

ahsap cocuk oyun grubu 11

ahsap cocuk oyun grubu 12

ahsap cocuk oyun grubu 13

ahsap cocuk oyun grubu 14

ahsap cocuk oyun grubu 15

ahsap cocuk oyun grubu 16

ahsap cocuk oyun grubu 17

Önemli Not: Resimler Alıntıdır….

LAMİNASYONLU AHŞAP KİRİŞLERİN ÇEŞİTLİ YAPILARDA KULLANIMI

   Laminasyonlu Ahşap Kirişler

  Laminasyon tekniğinde lamine oluşturmanın teknolojisi, kısaca küçük kesitli birçok tahtanın tabaka halinde birbirleri ile yapıştırılması ve hammadde odunun daha tasarruflu olarak kullanımı, başkaca, yapı elemanlarının fiziksel ve mekanik özelliklerinin iyileştirilmesi olarak ifade edilebilir. Laminasyonda kural olarak, farklı ağaç türü, değişen tabaka (kat) sayısı, farklı boyutlar ve şekiller uygulanabilmektedir. Örneğin, büyük boyutlu lamine elemanlarda (kirişlerde), lamine (tabaka) kalınlıklarının 25,4 mm. ile 50,8 mm. arasında olması gerekirken, pencere doğraması üretiminde kullanılacak malzemede ise, uygulanan forma göre lamine kalınlıklarının 3,2 mm.’ yi geçmemesi gerekmektedir.

    Laminasyonlu ahşap kirişler (LAK), kulanım yerine ve amacına göre düz yada değişik formlarda uygulanabilmektedir. Kemer şeklinde yapılan taşıyıcı elemanlarda dayanak noktaları arasında 152,5 m açıklık, düz lamine elemanlarda ise 42,7 m açıklık yapılabilmektedir. Bu açıklıklarda kullanılan lamine elemanın kesit kalınlığı 2,13 m’ yi bulmaktadır.

   Düz kirişler genellikle kendisini oluşturan tabakanın yatık yada dikine olarak yerleştirilmesi ile imal edilmektedir. Özellikle kullanım yerinde yapılması zor ve ekonomik olmayan makas, kolon gibi birden çok elemandan oluşan birleşik yapı elemanları, üretim yerinde monte edilebilir. Güzel biçim verilebilmesi, estetik olması, bakımının kolaylığı, montaj süresinin kısalığı nedeni ile LAK’ in birçok yerde kullanılmakta olup, en yaygın kullanım alanları aşağıda sıralanmış bulunmaktadır.

a. Köprü inşası, hipodrom, gemi kısımları,

b. Ahşap evlerin iç taşıyıcı elemanlarında,

c. Ahşap evlerin merdiven, tavan, duvar ve yer döşemelerinde,

ç. Okul, cami, alışveriş merkezi gibi yapılar,

d. Spor salonları, kapalı yüzme havuzu, kapalı tribün yapıları,

e. Büyük depo ve hangar yapımı, fabrika binaları,

f. Sinema, tiyatro, konser, teşhir ve gösteri salonlarının iç mekanlarında,

g. Konut, otel, bahçe mobilyası, pergola yapımı,

ğ. Kapı, pencere, pervaz ve lambri üretiminde,

h. Vagon ve karavanların duvar, tavan ve yer döşemelerinde,

ı. Hava ve deniz ulaşım araçlarının iç mekanlarında,

i. Doğrama profili olarak,

k. Çatı malzemesi,

l. Özellikle kullanım yerinde yapılması zor ve ekonomik olmayan makas, kolon gibi yerlerde L.A.K.’ ler
ideal kullanım yeri olarak değerlendirilmektedir.

LAMİNASYONLU AHŞAP KİRİŞLERİN ÇATIDA KULLANIMI

       Hafif olmasına karşılık yeterli dirence sahip olması ve temele az yük vermesi nedeniyle ağaç malzeme büyük oranda  kullanılmaktadır. Şekil 1 ve 2’ de çatıda kullanılan LAK’ler görülmektedir. Çatıda LAK’ lerin şu gibi kullanım yerleri bulunmaktadır. Mertek, Aşık (Mahya, Damlalık), Gergi, Baba, Bırakma Kirişi, Göğüsleme, Kuşak, Yastık, Dikme gibi çeşitli isimlerle değerlendirilmektedir. Uygulaması için; çivi, vida, bulon ve tutkal gibi birleştirme elemanları yada geçmeler kullanılır. Bu amaçla masif ahşap (yapıştırılmış) da değerlendirilebilir. Gerek asma ve gerekse oturtma çatılarda ahşap güvenle kullanılmaktadır. Ayrıca kafes sistemlerde de ahşabın değerlendirilmesi söz konusudur. Çoğunlukla kullanılan ağaç türü göknar, kayın, meşe, dişbudak, gürgen, ceviz ve sedirdir.

lamine sekil 1

      Almanya’da laminasyonlu ahşap kirişlerle fuar alanı yapılmıştır. Şekil 3’ de fuar alanı projesi, Şekil 4’ de fuar alanı inşaatı, Şekil 5’ de fuar alanın tamamlanmış hali görülmektedir.

lamine sekil 2

LAMİNASYONLU AHŞAP KİRİŞLERİN KÖPRÜ YAPIMINDA KULLANIMI

       Lamine ahşap presin hareketli pistonları, hareketli alt kayıtları sayesinde istenilen boy ve genişlik ve kalınlıkta kavisli kirişler yapılabilmektedir. Bu kavisli kirişlerde Şekil 6’ da proje aşamasındaki bir köprüde laminasyonlu ahşap kirişlerin nerelerde kullanılacağı görülmektedir.

lamine sekil 3

      Şekil 6. Proje aşamasındaki bir köprüde laminasyonlu ahşap kirişlerin kullanım yerleri Şekil 7’ de köprünün yapılış aşaması ve Şekil 8 ve 9’da da köprünün tamamlanmış hali görülmektedir.

lamine sekil 4

lamine sekil 5

LAMİNASYONLU AHŞAP KİRİŞLERİN DOĞRAMA PROFİLİ OLARAK KULLANILMASI

   LAK’lerin en önemli kullanım alanlarından bir tanesi de doğrama profili olarak kullanılmasıdır. Dış cephede çeşitli atmosferik olaylara maruz kalan pencerelerde ve kapılarda kullanılacak ahşabın lamine edilmesi gerekir. Şekil 10’da lamine ahşap doğrama profili görülmektedir.

lamine sekil 6

      Şekil 11, 12 ve 13’ de görüldüğü gibi laminasyonlu ahşap kirişler pencerelerde kasa (telore), kanat, kayıt olarak; kapılarda ise başlık, seren, kayıt gibi isimlerle kullanılmaktadır. Şekil 14’ de lamine ahşap kirişin kapılarda kayıt olarak kullanılması görülmektedir. Sonradan ölçülerinde meydana gelebilecek daralmaları önlemek için özellikle bina içi kapı ve pencere laminasyonlu ahşap kirişler %8-10 rutubete kadar kurutulur.

lamine sekil 7

   Pencere doğramalarında genellikle çam, sedir, meşe, ladin, göknar ve bazı yabancı türler kullanılmaktadır. Bina içi pencere doğramalarında ladin; kapılarda ise göknar tercih edilir. Bina dışı kapılarda (dış ortam etkilerine maruz kalan) çam, sedir, meşe, dişbudak ve karaağaç kullanılmaktadır.

LAMİNASYONLU AHŞAP KİRİŞLERE UYGULANAN BAĞLANTI DETAYLARI VE ELEMANLARI

     Laminasyonlu ahşap kirişlerin üretiminde ürün formuna göre özel kalıpların kullanılması gerekmektedir. Kullanılan kalıplar seri imalat ilkelerine uygun olmalı, birleştirme anında kolayca ve pratik şekilde ayarlanabilecek sistemde tasarlanmalıdır.

    Lamine olarak üretilen kiriş, kolon ve aşıklarda uygulama yerine göre metal bağlantı yardımı ile değişik birleştirme detayları uygulanmaktadır.Bununla ilgili detaylar Şekil 15’ de verilmiştir.

lamine sekil 8

Burada;
a. Metal boru kolon üzerinde laminasyonlu kiriş birleştirme
b. Lamine kolon üzerinde U plaka ile kiriş birleştirme
c. Lamine kolon üzerinde T Plaka
d. Lamine kolon ve kirişin düz plaka ile birleştirilmesi
e. Kafes sistemlerde kiriş ve aşık bağlantısı
f. Lamine kolon ve kirişin L plaka ile bağlantısı
g. Lamine kolonun beton duvar üzerine bağlanması
h. Çatı sırtı bağlantı detayı
ı. Kiriş – aşık bağlantı detayı
i. Lamine kolonun beton zemine V plaka ile bağlanması
j. Lamine kolonun beton zemine L plaka bağlanması
k. Kiriş – aşık bağlantı detayı
l. Kavisli taşıyıcının hareketli mafsalla beton zemine bağlanması (24 m’den daha fazla açıklıklarda)
m. Kavisli taşıyıcının sabit mafsalla beton zemine bağlanması (24 m’ye kadar olan açıklıklarda)
n. Kavisli taşıyıcılarda boy birleştirme detayı
o. Lamine çatının taşıyıcı üzerine bağlanması

Şekil 16’da da laminasyonlu ahşap ile aşık bağlantısında kullanılan bağlantı elemanları görülmektedir.

lamine sekil 9

SONUÇ VE ÖNERİLER

       Bilindiği gibi ağaç malzeme, ilk çağlardan beri kullanım sayısı gitgide artarak insanların hizmetine sunulmaktadır. Odun hammaddesinin insan yaşamı alanında binlerce kullanım yeri olduğu bilinmektedir. Günümüzde, artan nüfusa paralel olarak ağaç malzemeden elde edilen ürünlerin tüketimi de artmıştır. Bu sonuç beraberinde odun hammaddesine duyulan gereksinimi artırmış ve sektörde bu soruna ilişkin birçok arayışlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan biride masif ağaç malzeme yerine kullanılabilecek lamine ağaç malzemelerin üretimidir.

      Masif ağaç malzemeden üretilecek olan yapı elemanlarının boyutları sınırlıdır. Fakat, laminasyon yöntemi ile istenilen boyutlarda üretim yapılabilir. Çok değişik stillerde ve sınırsız formda çalışma olanağı verir. Laminasyonda kullanılan ağaç malzemeler ince ve küçük boyutlu olduğundan, doğal yöntemle ekonomik olarak kurutulabilmektedir. Büyük boyutlu ağaç malzemelerin doğal olarak kurutulması kısa sürede yapılamadığındanek bir kurutma maliyeti gerektirir. Özellikle kavisli elemanlarda, kritik yükün meydana geldiği kesitlerde boyutlar diğer taraflara göre daha büyük yapılabilmektedir. Daha az direnç gerektiren yapısal elemanların iç katlarında teknolojik değeri düşük ağaç malzeme kullanılmasına olanak sağlanmaktadır. Uygulanan en boy birleştirme yöntemleri ile çok kısa boylarda ki ağaç malzemenin değerlendirilmesine olanak sağlandığından fire oranı azalmaktadır. Ayrıca, ağaç malzemenin bünyesinde bulunan kusurlarından temizlenerek kullanılmasını sağlar. Yapıştırıcı olarak kullanılan tutkalın su itici özelliği ve katların düzenlenmesinde ağaç malzemedeki yıllık halka konumlarının iç gerilmeleri dengeleyecek şekilde tasnif edilmesi, lamine ağaç malzemenin aynı cins mono blok ağaç malzemeden daha az çalışmasına neden olmaktadır.

      Orman ürünleri endüstrisi sektörü, gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde çok büyük bir öneme sahiptir. Günümüzde dünya orman ürünleri pazarlarında, yeni teknolojilerin kullanılması, ürünlerin kullanım alanlarının genişletilmesi, pazarlarda yeni yapısal durumların ve rekabetin ortaya çıkması, ahşap artık ve malzemeye yeniden önem verilmesi gibi konular tartışılmaktadır. Dünyada ekonomik büyümenin devam edeceği, orman endüstri ürünleri üretiminin artacağı, yeni ürünlerinin söz konusu olduğu göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin orman ürünleri endüstrisinin ihmal edilemeyeceği gerçeği ortaya çıkmaktadır. Ahşap sektörü de
sürekli kendini yenileyen yeni ürünlerin üretimi ile teknolojiyi yakından takip ettiği anlaşılmıştır. Buna bağlı olarak laminasyonlu ahşap kirişlerin üretimi Türkiye de yaygınlaştırılmalı, üretimin hızlanması sağlanmalı ve yurt dışına ihracat edilmelidir.

Kaynak: Bartın Orman Fakültesi Dergisi Yıl: 2008 Cilt:10 Sayı:14

Selman KARAYILMAZLAR, Yıldız ÇABUK, İbrahim TÜMEN, Ayşe ATMACA

Saunalar

Ahşap Saunalar

Sauna, fazla ısınma terapisinden faydalanmanın mükemmel bir yoludur. Ateşi suni olarak yükseltmekten başka, sauna terapötik terlemeyi de artırır. Cildimiz en büyük bertaraf organımızdır. Cildin, terleme yoluyla vücut atıklarının %30 unu giderdiği düşünülür. Sauna banyosunu düzenli olarak almak, cildin onarılmasında ve temizleyici aktivitesinin yeniden canlandırılmasında yardımcı olacaktır. 
Her model, bilgisayar destekli tasarım ve görselleştirmenin ardından prototip sürecinde test edilir. Anahtar nokta saunayı kullanacak misafirlerin kendilerini son derece rahat hissetmeleridir. Birebir ölçüdeki prototipin testi saunanın işlevini yerine getirebilmesinin yanı sıra farklı vücut özelliklerine sahip kullanıcıların sauna içerisindeki ergonomisinin de test edilmesini sağlar. Kullanılan malzemeler, bunların birleşim ve birbirleri ile uyumu, kullanılan tüm kontrol ekipmanlarının kolayca ulaşılabilir oluşu, sorunsuz ve kolay bakım özelliklerine sahip teknik altyapı ve tüm bunları benzersiz bir görsellik içerisinde sunabilecek tasarım detayları saunalarımızı diğerlerinden ayıran önemli noktaların başında gelir.
Tasarımlar, yetkin bir mimari ekibin gözetiminde yapılır. Tasarlanan model endüstriyel tasarımcılar tarafından en uygun ergonomi ve üretim prosesini sağlayacak şekilde planlanır. İçerideki hava sirkülasyonu ile ısının kullanıcılara aktarılması, ısıtıcı sisteminin verimli ve etkin kullanımı, bakım işlemlerinin kolaylaştırılması gibi birçok teknik detay mükemmel görünen ve aynı zamanda mükemmel çalışan bir saunanın üretilmesi için kullanılır.
Sauna güvenli olmakla birlikte dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır, sauna kullanıcılarına bir kaç öneriyi şöyle sıralayabiliriz:
– Saunadan önce alkol ve ilaç almaktan sakının, bunlar terlemeyi azaltabilir ve seansınızın öncesinde ve sonrasında aşırı sıcaklamanıza sebep olabilir.
– Saunada 15-20 dakikadan fazla kalmayın.
– Saunadan çıkınca 2-4 bardak su için.
– Hastayken saunaya girmeyin ve eğer sauna sırasında fenalaşırsanız hemen kapıya doğru yönelin.
 gncahsap_sauna5

Peyzaj Tasarımında Kullanılan Elemanlar-I

Doğal Elemanlar

Arazi Biçimleri

Özellikle engebeli araziler söz konusu olduğunda, arazi biçimleri peyzaj tasarımına yön veren ana elemanlardan biri olarak değerlendirilmelidir. Tasarımcı araziyi belirli ölçüde değiştirerek düzenleme yapabilir. Ancak bu müdahalenin ölçüsü yerinde olmalı, arazi biçiminin doğasına aykırı bir şekillendirmeden kaçınmaya özen gösterilmelidir.

Doğal ya da düzeltilmiş arazi biçimleri çok amaçlarla kullanılabilir:

• Örneğin, seviye farkları dolaşım türlerini veya arazi kullanımlarını ayırabilir.

• Arazi biçimi ya da seviye farkı mekan tanımlayabilir.

• Küçük bir hendek görüş alanını etkilemeden fiziksel engel sağlayabilir.

• Mevcut bir tepe rüzgardan korunmak için kullanılabilir.

Su

Tarih boyunca su insan yaşamının temel elemanlarından biri olmuştur. Örneğin, deniz ve nehirler birçok yerleşkeye hayat vermiş ve genellikle yer seçimlerinin ana nedenlerinden biri olmuştur. Suyun işlevleri şöyle sıralanabilir:

Sulama

İçme

Temizlik

Savunma

Taşıma

Dinlenme, eğlenme

Endüstri toplumu kentlerde su yüzeyleri rekreasyonel etkinlikler için kullanılıyor. Bunun yanında, ne yazık ki su alanları bir çok sanayinin atıklarını boşalttığı yerler olarak da kullanılıyor. Gerçek bir ekolojik bilincin yükselmesi ve doğal çevreyi korumaya ilginin artması, uygun teknolojilerin gelişmesiyle de desteklenirse bu tür kirliliğin yol açtığı çoğu kalıcı zararlar bir dereceye kadar önlenebilecektir.

Mevcut doğal su elemanlarının dışında peyzaj tasarımcısı yapay olarak yaratılmış su yüzeyleri de kullanabilir. Ancak inşa ve bakım giderlerinin yüksekliği nedeniyle, su dikkatle ve anlamlı olduğu yerlerde kullanılmalıdır.

Özellikle, sıcak ve kuru iklimlerde su çok makbuldür. Bu tip çevreler için bir çeşme, bir selsebil, küçük bir çağlayan, fıskiyesiyle küçük bir havuz, dar su kanalcıklarından oluşmuş bir ağ uygundur.

Bitkilendirme

Bitkilerin insan hayatındaki yeri farklı önemlerde de olsa daima varlığını sürdürmüştür. Mitsel ve dinsel önemler atfedilen bitkilere simgesel değerler yüklenmiştir. Bazı bitkiler verimliliğin, uzun yaşamın, bilgeliğin ya da doğruluktan sapmanın simgeleri olarak görülmüştür. Bitkilerle kurulan bu etkileşim, mimarlık söz konusu olduğunda da, hiç küçümsenmeyecek düzeyde değildir.

Bitkilerin işlevleri

Ağaç, çalı, çimen gibi bitkilerle arazi biçimlerindeki karakterin ortaya çıkarılması, daha güçlü olarak belirlenmesi sağlanabilir. Örneğin bitkilerin kullanımıyla istenen arazi biçimleri abartılabilir, manzara ya da binalar çerçevelenebilir, tepeler ya da vadiler tanımlanabilir.

Örneğin ağaçların ya da çalıların şu tip işlevleri olabilir.

a. Yapıları çevreleri ve birbirleriyle bağdaştırma, dış mekanları bağlama;

b. Sınır ve alanları tanımlama, vurgulama ya da ayrıştırma;

c. Dolaşım açısından: araç trafiğini ayırma, yaya trafiğini yönlendirme, trafikten korunmak üzere fiziksel engel oluşturma, doğrusal aksları, köşe ya da birleşim noktalarını vurgulama;

d. Çevredeki bina gibi elemanları gövdeden dallara, dallardan saplara, yapraklara taşıyan ölçek atlaması ile insan ölçeğine getirme;

e. Görsel engellemeler oluşturarak mahremiyeti sağlama, istenmeyen görüntüleri örtme;

f. Dış mekan yaratma ve tanımlama; tavan etkisi vererek, çeşitli alanları birbirinden ayırarak ya da çevreleyerek, bu dış mekanlara kimlik kazandırma;

g. Seviye farklarını belirleme, eğimleri vurgulama;

h. Görüş açılarını yönlendirerek Vistalar yaratma, görüş açısını bir nesne ya da binaya doğru veya onlardan uzağa çekme;

i. Rüzgardan, tozdan, aşırı güneşten ve eğer yeterli yoğunlukta kullanılırsa gürültüden koruma;

j. Alt-iklim kontrolü sağlama;

k. Güzel koku verme;

l. Biçim, doku ve renk aracılığıyla bir bina, yer kaplaması veya su yüzeyi ile uyum ya da tezat yaratma;

m. Önemli bir peyzaj elemanını ön plana çıkarma;

n. Yağmur suyunun hızla yere düşerek zarar vermesini engelleme;

o. Erozyon kontrolü sağlama.

Bitkilerin analizi ve seçimlerinde rol alan etkenler 

Bitkiler çeşitli kategorilerde incelenebilir. Ekolojik toplumlar, botanik sınıflamalar, bahçıvanlığa göre tiplemeler, ya da estetik açılardan analizleri yapılabilir.

Ekolojik açıdan inceleme:

Bitkilerin yeryüzündeki dağılımı onların genetik açıdan belirlenmiş tolerans kapasitelerine bağlıdır. Toprak cinsi, su ve ısı gereksinimleri tolerans kapasitesi konusunda bazı sınırlayıcı etkenlerdir. Bitkiler yerlisi oldukları bölgelerle benzer iklimsel koşullara sahip çevrelerde yetişebilirler; ancak anayurtlarında daha sağlıklı yaşamlara sahip olurlar. Ekolojik topluluğa göre sınıflandırmanın dünya üzerindeki dağılım haritası, bitkilerin büyüme olanaklarını anlatır.

Botanik açıdan sınıflandırma: 

Botanik açıdan sınıflandırma bitkileri aile, tür, sahip oldukları çiçek/yaprak/meyve vb. çeşitlerine göre guruplar; ve her bitkiye bir isim verir. Bir bitki için günlük dilde kullanılan ad yalnızca dilden dile değil, bir dil içinde de yörelere göre değişebiliyor. Bu bakımdan,
peyzaj tasarımı ve uygulamalarında uluslar arası kabul edilmiş Latince adları kullanmak daha güvenilir olmaktadır. Bu adlandırma antik yunan dönemine dek uzanır; ancak darwin’in evrim teorisi isimlendirme konusunda özellikle bir ilerleme sağlamıştır.

Latince adlandırma iki bölümden oluşmaktadır; birinci bölümde bitkinin özü, ikincisinde ise türü gösterilir.

örnek:
Populus                                           alba
öz                                                        tür
(aile gurubu)                         (alt gurup)

Bu adlar aynı zamanda bitkilerin özellikleri hakkında da ipuçları verir.

Bahçeciliğe göre tipleme:

Bu gruplamaya göre bitkiler, ağaçlar, çalılar, yer örtücüler, çiçekli bitkiler ve tırmanıcılar olarak gruplandırılır.

A- Ağaçlar

Ağaçları diğer bitki tiplerinden ayıran özellikleri tek bir gövdeye ve 3 metreden yüksek boya sahip olmalarıdır.

Ağaçların grafik gösterimi

Ağaçlar türlerine ve ölçeklerine göre gerek planda gerekse görünüşte farklı gösterimlerle sunulurlar.

Peyzaj tasarımında arsada mevcut ağaçlara yönelik prensipler

Peyzaj tasarımı ya da uygulamasında arsada mevcut ağaçlar zarar görmekten korunmalıdır.

Tasarımcı arazi üzerindeki mevcut ağaçları, özellikle de uyum sağlama yeteneği sınırlı olan yaşlı ağaçları korumaya özen göstermelidir.

Bir taşıma ya da kazı sırasında kesilen kök tüm kök sisteminin %5’ini geçmemelidir. 7,5 cm. çapından daha büyük kökler kesilmemelidir. Kazı ağacın merkezine 4,5m’den fazla yaklaşmamalıdır.

B- Çalı türleri:

Çalılar, 0,9 – 3 m. Arasını geçmeyen boyları, birden fazla gövdeye sahip olabilme gibi özellikleri ile ağaçlardan ayrılırlar. Yaprakları yere yakın olan çalılar fiziksel engel görevini üstlenebilir.

C- Yüzey kaplayıcılar:

Toprağı kaplayan, bodur büyüyen bitkilerdir. Eğer az bakım isteyen türleri seçilirse, beton ya da birim yer kaplamasından daha ucuza malolur. Eğimlerde erozyonu denetlemede yararlı olduğu gibi, değişik dokular sağlar; ısı, nem ve tozu emmede yardımcı olur.

D- Tırmanıcılar:

Tırmanıcılar pergola ya da çardak gibi yapıcıklarda gölge amaçlı kullanılırlar. Duvarlarda ısıya karşı yalıtım sağlamak veya cam yüzeylerde gün ışığını yumuşatmak amacı ile bina çeperlerinde kaplama olarak yer alabilirler.

BİTKİ FORMLARI

ÇİTBİTKİLERİ

Taflan, Ligustrum, Alevçalısı, Defne, Karayemiş, Mazı vs.

Çit Bitkisi Dikim Formlari

Çit bitkileri kullanım yeri ve amacına göre ;tek sıralı,çift sıralı veya üçgen şekilde dikilirler.

peyzaj1

SÜTUN FORM

Serviler, Leylandiler vs.

PİRAMİT FORM

Piramit Mazı, Piramit İlex, Ladin, Göknar, Sedir Vs.

SARKIK FORM

Sarkık Söğüt, Sarkık Huş, Sarkık Dut Vs.

TİJLİ FORM

Bitkinin 1,5-2 m ya da daha fazla bir mesafede dal yapmasına müsaade edilmemiş (dalsız sutun bir gövde elde edilmiş) sonrasında taç şeklinde dallanmıştır.

SOLİTER BİTKİ

Bitkiler gruplar ve soliter olarak kullanılırlar. Soliter türler tabii ve nadir güzelliklerini tek başlarına gösteren ağaç ve çalı türleridir. Soliter ağaç ve çalılar açık ve geniş ölçüde çim alanlar üzerinde teras ve merdiven kenarlarında ev ve bahçe duvarlarının önünde güzel görünürler.

Salkım formlu soliter ağaçlar göl nehir gibi yatay su yüzeylerinin civarlarında, sutun ve piramit formlu ağaçlar dikey yükselen mimari yapıların önünde, küre formlu ağaçlar kubbe şeklindeki yapıların önünde kullanılırlar.

peyzaj2

Canlı Materyalin Proje Üzerinde Gösterilmesi

Park ve bahçelerde dikilecek ağaç ve çalı fidanlarına ayrılacak saha bitkinin dikim anındaki taç büyüklüğüne göre değil, türün genetik yapısına ve normal yetişme şartlarında hayatları boyunca alabilecekleri taç genişliğine göre hesap edilir.

Bitkiler projede maksimum taç genişliklerinin iz düşümleri ile gösterilirler. Dolayısı ile planda daire ya da daireye yakın şekillerde çizilirler.

Çınar-Kayın-Okaliptüs-Ceviz =12-14 m

Meşe-Akçaağaç-Kestane-Dişbudak =10-12 m

Küçük ağaç ve iğne yapraklılar=8-10 m

Ağaççık ve piramit formlu büyük ağaçlar=6-8 m

Büyük çalılar =4-6 m

Küçük çalılar =1-4 m arasında gösterilir.

peyzaj3

peyzaj4

Yapılı Elemanlar

Binalar ve Korunaklar

Arazide bina ve korunakların çevreleriyle uyum içinde olmaları gerekir. Binalarla çevrelerindeki peyzajın ilişki biçimlemesine dönük çeşitli tutumlar olmuştur.

Doğal çevrelerde binaların göze batmaması için, bazı saklama teknikleri de geliştirilmiştir. Bitkilendirme ve topografya ile yapı geniş arazi içerisinde saklanabilir. Diğer bir yol renk kullanımıdır. Eğer bir yapı koyu renkse ve özellikle yakınında da ağaçlar varsa, yüzeye düşen gölgeler kamufle olmasına yardım edecektir. Binalar:

• İstenilir alt-iklim koşulları oluşturmak

• Tanım elemanları

• Perdeleme elemanları,

• Arka fon elemanları olarak,

• Peyzaja hakim olmak,

• Peyzajı düzenlemek,

• Peyzajı kucaklamak,

• Peyzajı çerçevelemek,

• Peyzaj güçlerini, özelliklerini ve biçimlerini en iyi şekilde korumak, şekillendirmek veya vurgulamak,

• Yeni bir peyzaj yaratmak,

• Bir işlevi dramatize etmek,

• Tanımlı bir mekanı dramatize etmek için konumlandırılabilir.

Genel olarak binalar insancıllaştırılmış peyzajda önemli ve baskın elemanlardır. Yapılar, temel barınmayı, iklim denetimini, mahremiyeti, gelişmiş bir çevreyi, rahat ve medeni bir yaşamın gerektirdiği servisleri sağlarlar. Binalar iki yönle de dolaşımı sağlayan ve görsel bağlar kuran kapılar ve cam yüzeyler aracılığıyla çevrelerindeki peyzajla ilişkilendirilebilirler. Yapılı kentsel alanlarda, bina dizileri ya da gurupları sokak ve meydanları biçimlendiren, mekan organizasyonu oluşturan en önemli elemanlardır.

Kent (Sokak) Mobilyaları

Kent (Sokak) mobilyası kavramı çöp kutusundan aydınlatma elemanına kadar çok çeşitli nesneleri kapsamasına karşın, bir çoğunun kentsel çevrede küçük ölçekte ve genellikle çok sayıda olmaları gibi ortak nitelikleri vardır. Bir sokak mobilyası nesnesinin çevresiyle kurduğu göreli ölçüler ilişkisi, onun ölçeğini oluşturmaktadır. Nesnelerin boyutları, işlevleri ve bazen de yönetmeliklerdeki spesifikasyonlarla saptanırken, öte yandan bir kompozisyon bütünlüğü içinde birbirine göre doğru ölçek ilişkilerinin sağlanması da önemlidir.

Özellikle kamusal alanlarda serbest mobilya kullanmaktansa genel tasarımla entegre olabilecek, sabit, zarar görmesi zor olan sağlam malzemeden inşa edilmiş mobilyalar kullanılmalıdır. Örneğin, bir çeşmenin ya da havuzun kenarı, bir istinad duvarı ya da alçak bir duvar ve basamaklar oturma elemanları olarak kullanılabilmeli, böylece etrafta fazladan kırılgan bir nesne yaratmaktan kaçınılmalıdır.

Aşağıdaki kriterler sokak mobilyalarının seçimi ve konumlandırılmasındaki genel ilkeleri kapsamaktadır:

a. İşlev – sokak mobilyası nesnesinin düşünülen durum için gerekliliğine karar vermek

b. Konumlandırma ve yerleşim – o mobilya için doğru yeri bulmak

c. Biçim ve görünüş – tek tek elemanların tasarımında sürekliliği, ya da en azından tasarımda uyumu sağlamak

d. Sağlamlık

e. Maliyet

Büfeler, telefon kulübeleri, pergolalar, arkadlar, reklam ve işaret panoları, otobüs durakları gibi diğer tipteki korunaklar, korkuluklar ve posta kutuları, dış mekan düzenlemelerinde oldukça sık kullanılan elemanlardır. Çeşmeler, havuzlar, aydınlatma elemanları, oturma düzenekleri, bitki konteynerleri ve çiçek tarhları, ağaç yuvaları ve çöp kutuları da sokak mobilyası sınıflandırmasına girmektedir; ve bir çevre peyzaj tasarımının entegral parçası olarak ele alınmalıdır.

Döşenmiş Yüzeyler

Döşenmiş zemin yüzeyleri aşağıda belirtilen farklı işlevleri için kullanılırlar:

a. Sert ve dayanıklı bir yüzey sağlamak;

• Trafik yükünün aşındırıcı etkilerine karşı dayanıklılık,

• Trafik yükünü eşit olarak dağıtmak,

• Hareketin kolaylaştırılması ya da zorlaştırılmasıyla trafik yükünün belirlenmesi.

b. Araç ve yaya trafiğinin kesiştiği yerlerde uyarı sağlamak;

c. Mülkiyeti tanımlamak;

d. Yön vermek;

e. Çevredeki farklı elemanlar arasında birlik sağlamak – bir yapıyı veya anıtı bulunduğu araziye uyumlandırmak;

f. Çevreye ölçek vermek;

g. Farklı işlevleri olan alan ve mekanları tanımlamak;

Döşeme malzemelerinin seçimini etkileyen bir çok faktör vardır;

• Döşenecek yüzeyin işlevi,

• Taşıyacağı trafik türü,

• Yerel arazi koşulları,

• Malzemenin erişilebilirliği,

• Malzemenin maliyeti,

• Görsel nitelik.

Malzeme seçim olasılıkları iki yönden değerlendirilebilir: işlevsel gereksinim ve fiziksel görünüş, ya da konstrüksiyon yöntemleri açılarından.

İşlevsel gereksinim ve fiziksel görünüş yönünden, yüzey malzemeleri şöyle olabilir:

A. Düzgün yüzey malzemeleri

• Düzgün veya ince dokulu kaplama birimleri

• İşlenmiş yüzeyli sürekli döşemeler

• Kum

• Çim

• Sıkıştırılmış toprak

• Su

B. Kaba yüzey malzemeleri

• Arnavut taşı

• Serbest çakıl

• Kaba yüzey verilmiş beton

• Çim üstüne yerleştirilmiş döşeme birimleri

Konstrüksiyon yöntemleri açısından, yüzey malzemeleri şöyle gruplandırılır:

A. Birim kaplama malzemeleri

• Hazır beton yüzey blokları

• Hazır yapay taş yüzey blokları

• Doğal taş

• Seramik ve mozaik karolar

• Tuğla

• Arnavut taşı

• İri çakıl taşları

• Ahşap

B. Sürekli kaplamalar

– Esnek kaplamalar

• Çakıl taşı

• Asfalt

• Serbest büyük çakıl taşları

– Sert kaplamalar

• Yerinde dökme beton

 

Kaynak: Şule KADER ve Mustafa KUPİK /Peyzaj mimarisinde tasarım

 

Peyzaj Tasarımını Etkileyen Faktörler

Tasarımcı çalışmalarına başlamadan önce kesinlikle tasarım alanının arazi karakteristiklerini, iklim koşullarını, çevresel ve insana ilişkin faktörlerini arazi üzerinde yerinde çalışma yaparak tespit etmelidir. Böylelikle yapacağı tasarım daha sağlıklı olacak ve yeniden başa dönerek çalışma yapmak zorunda kalmayacaktır. Bu çalışmalar aşağıda detaylarıyla anlatılmıştır.

ARAZİ KARAKTERİSTİKLERİ

Arazinin veya bölgenin peyzaj tasarımını da etkileyen fiziksel özellikleri, coğrafi durum, topografya -arazinin fiziksel yapısı-, iklim koşulları, yöresel bitki örtüsü, malzeme ve mevcut teknolojidir.

Konumuna Göre Tanımlanan Arazi Tipleri
Kırsal araziler 

Kırsal arazi genellikle daha geniştir ve dolayısıyla tasarlamada kısıtlamalar daha azdır. Ancak, arsa kısıtlı da olsa, görsel algılama sahasının genişliği nedeniyle, etkisel boyutları gerçek boyutlarından geniştir.

Doğa hakim durumdadır. Toprak ve arazi formları güçlü görsel öğelerdir. Dolayısıyla tasarımda, doğayla daha fazla kaynaşmış bir yaklaşım olanağı vardır. Yapısal öğeler doğa üzerine empoze edilmiş durumdadır. Kırsal bir arazi hava koşullarına daha açıktır.

Yağmur, fırtına, güneş, rüzgar, kar, don, kış soğuğu ve yaz sıcağına karşı korunaksızdır.

Kent içi araziler 

Kentsel alanda arsa boyutları kısıtlıdır; ve arsa bedelleri yüksek olduğundan en iyi biçimde değerlendirmek gereklidir. Çevre arsalardaki yapı adaları büyük bir olasılıkla kapatıcı etkiler yapacak; sadece alana değil böylece hacim/mekan da kısıtlanacaktır. Alanın ve mekanın kısıtlılığı peyzaj tasarımı ölçeğini etkileyecek; dolayısıyla seçilecek peyzaj elemanlarının ölçeği özellikle önem kazanacaktır.

Kent içi arsaya yaklaşım, kent yolları ve kaldırımlardan alınmaktadır. Öte yandan da, kent yolu; egzoz gazı, gürültü ve kaza tehlikesi kaynağıdır.

Kent içi, geniş yer kaplamaları ve yapı adalarıyla doğal çevreden iklim bakımından da çok farklıdır. Isı derecesi, güneş ışıklarının yansıması, rüzgar ve meltemin yönleri kent içinde değişikliğe uğrar.

Doğal elemanlar – ağaçlar, kayalar, su, tepecik gibi, ilginç topografik öğeler kentte az sayıdadır ve olanlar korunmalıdır.

Topografik Yapısına Göre Arazi Tipleri

Düz araziler

Düz arazi genişliği, açıklığı, ufka dek uzanması nedenleriyle çoğu kez insan ölçeğinin üstünde bir ölçek sunar. Düz arazi çoğunlukla monotondur. Üçüncü boyut ya da bir fokal nokta yoktur. Ufuk çizgisi tek sürekli öğedir. İklimsel koşullardan korunma olanağı hemen hiç yoktur. Dolayısıyla, özellikle güneş önemli bir tasarım faktörüdür. Düz arazi en az planlama kısıtlaması koyar. Göreli olarak, yaklaşım yönü ve biçimi arazi topografyasınca belirlenmediği için, düz arazi pek az öznellik sağlar ve daha az peyzaj ilginçliği sunar.

Eğimli araziler 

Eğimli arazinin özelliği iniş-çıkışlı oluşudur. Eğimin doğasına uyularak teras – sedli bir şema geliştirilebilir.

Eğim eğrileri ana planlama faktörleridir; eşit yükseklikteki alanlar eğim aksına dik, dar şeritler halindedir. Geniş düzlükler yoktur. Düzlükler elde etmek için ya eğimden kesilir, oyulur veya eğim doldurularak çıkma yapılır. Her iki durumda da toprağın yerinde durması için istinat duvarı inşası gerekir. Üçüncü bir yol, arazi üzerinde eğimden bağımsız platform inşa etmek olabilir.

 Eğim tepesi özeldir ve tasarımda bu tanınmalıdır. Eğimli arazi çoğunlukla iyi bir görünüm açısı sağlar. Eğimli arazide drenaj-yüzey suyunu akıtma sorunu özellikle önemlidir. Eğimli bir arazide yer alan su elemanları akım şekli bakımından ilginç olabilir.

Eğim motorlu araç trafiği için fazla ise, yaklaşım eğim çizgilerine paralel alınmalıdır.

Eş yükselti eğrileri -konturlar-, kabul edilen bir seviyeye göre aynı yükseklikteki noktaları birbirine bağlayan soyut ve imgesel çizgilerdir. 10 cm, 25 cm, 50cm, 1m,10m, 50m gibi aralıklarla geçebilirler.

İKLİM KOSULLARI

İklim ve mikro klima peyzaj mimarlığının tasarım etkenlerindendir. İklimsel koşullar, fiziksel çevreyi yoğurup, dış mekanların kullanımını etkileyerek, mimari formaların ve peyzajın biçimlenmesinde tanımlayıcı olurlar.

İklim Çeşitleri

İklim ısı, nem, rüzgar, güneş yansıması, nem yoğunlaşması gibi doğal olayların toplam etkisidir. Topografya, bitki örtüsü, su elemanları gibi iklim de, çevreyi oluşturan önemli bir girdidir.

Son yılların teknolojik gelişmeleri iklim koşullarının olumsuz etkilerinden korunmaya bazı durumlarda olanak vermiştir. Örneğin, tamamen kapalı alışveriş merkezleri yapmak geniş açıklıklı strüktürlerin geliştirilmesi ve yapay havalandırma ile mümkün olabilmiştir. Doğal iklim koşullarına uygun tasarım yapmak, ona aykırı bir tavır almaktan daha akılcıdır; yapılanma ve bitkilendirme öyle bir şekilde yapılmalıdır ki iklimin olumlu etkilerinden yararlanırken olumsuz etkiler kestirilerek önlenmelidir. Bina içindeki ve dış mekanlardaki ısı derecesi ve hava akımı yönlendirme ve arazideki konumlandırmayla, yapım teknikleriyle ve ağaçlandırmayla olumlu yönde ayarlanabilir. Çevre tasarımcısı daha uzun yıllar doğal iklim koşullarıyla uğraşma, bu koşulların gerektirdiği biçimde tasarım yapma durumundadır.

Güneş tek değişmeyen, sürekli olan iklimsel etkendir. Etkileri, enlem derecesine ve mevsimlere göre değişir. Bölgelerin iklim koşulları meteoroloji istasyonları tarafından saptanmaktadır. Bu olgular elde edilerek, peyzaj tasarımcısı tarafından kullanılmalıdır. Tasarımcı ve planlamacı olarak bizim ilgilendiğimiz konular: minimum ve maksimum ısı dereceleri, yağış miktarı ve dağılımı, hakim rüzgar yönü, gücü ve frekansı, güneşli, sisli, karlı, buzlu gün sayısı vb. dir.

Beklenen en büyük yağış miktarı peyzaj alanlarının drenaj sistemleri tasarımında kritik bir etken olacaktır. Soğuktan, sıcaktan, rüzgardan ya da nemden kaynaklanan rahatsızlık, gölgeliklerle örtülü yürüme yollarına, rüzgardan koruyan perdelere ve bitkilendirmeye olan  gereksinimleri tayin edecektir. Bitki malzemesinin seçiminde ısı derecesi, rüzgar, yağmur ve güneş göz önüne alınmalıdır.

Mikro Klima / Alt İklim

Genel iklim koşulları ve yöresel iklimin altında, daha kısıtlı alanların özel hava koşulları da söz konusudur. Kısıtlı alanlardaki bu iklimsel değişmeler mikro klima olarak bilinir. Başka bir deyişle, mikro klima temelde daha küçük yörelere ilişkindir ve kırsal ya da kentsel aynı bölgedeki veya kentteki, hatta aynı arazi parçasındaki ısı, rüzgar, nem derecelerindeki küçük değişmeleri temsil eder.

Çoğunlukla mikro klimayı oluşturan topografik koşullardır. Gece, soğuk hava daha aşağı noktalara iner; bu nedenle vadi tabanında gece ısı tepeye göre daha düşük, nem daha yüksektir. Bu sebeple bir yapıyı vadi eteklerinin güney bakan kesimine yerleştirmek en uygunudur.

Su da yazın serinletici, kışın ılıtıcı etkisiyle mikro klima oluşturur. Ayrıca nemin oluşmasına da katkıda bulunabilir.

Toprak türü de azda olsa mikroklimatik etki yaratabilir. Örneğin, kum gibi kuru topraklar daha yüksek ısı ve düşük nem; killi topraklar düşük ısı ve yüksek nem oluşturarak mikroklimada etken olabilirler.

Bitkilerin ve bitki kümelerinin de mikroklima koşullarına sahip yörecikler oluşturması mümkündür. Gölgeleriyle serinlik oluşturur, rüzgar yönünün değişmesinde etkili olurlar.

Döşeli, sert zeminler yansıtıcı özellikleriyle ısı derecesini etkileyerek mikro klima oluştururlar.  Çevredeki yapıların varlığı da mikro klima oluşturabilir. Kent içi, yerleşimin daha seyrek olduğu kent çeperlerinden daha sıcaktır. Kent içi kirlilikten dolayı güneşi daha az parlak olarak görür. Bina boyları, konumları ve çatı şekilleri de hava sirkülasyonunu etkiler.

Yapıların kışın ılık, yazın serinlikten yararlanabilecek şekilde konumlandırılması önemlidir. Yaşanabilir bir mikroklimanın oluşması için dikkatli konumlandırma ve mimari tasarım, peyzaj tasarımı ve bitkilendirmenin bir araya gelmeleri gerekmektedir.

MANZARA, KOKU, DUMAN, VE EGZOZ DUMANI KAYNAKLARI

Koku, duman ve egzoz dumanı günümüzün çevre kirliliği türlerindendir. Koku bir fabrikadan veya kirli bir su birikintisinden yayılabilir. Rüzgar kokunun ve dumanın dağılmasında etkili olduğu için, hakim rüzgar yönü peyzaj tasarımında mutlaka göz önüne alınmalıdır.

Bitkiler gürültü kirliliğini emerek azaltmada etkilidir. Bitkiler gürültü kaynağına ne kadar yakın olursa etkisi o derece artar.

Manzara istenmesine veya istenmemesine göre peyzaj tasarımıyla yönlendirilebilir.

İNSANA İLİŞKİN FAKTÖRLER

İnsan davranışıyla çevre arasındaki etkileşim iki yönlü bir süreçtir. Çevrenin birey üzerinde bir çok etkisi vardır ve bu etkilere yanıtımız, koşullara tepkisiz uyum sağlamak olabilir. Oysa, öte yandan da, yaşamı fiziksel ve psikolojik olarak daha rahat kılmak, ve gereksinimlerimize daha uygun ortamlar oluşturmak için, sürekli fiziksel çevrelerimizi yönlendirmek ya da değiştirmek durumundayız. Kullanıcı taleplerini önceden kestirmek ve binalar ve açık mekanlardan oluşan çevreyi bunlara göre şekillendirmek elbette ki tasarımcının amacıdır. Kullanıcıların istek ve taleplerine karşı duyarlı olmak için uygulanabilecek iki temel yol vardır:

• Topluluğun üyelerini gözlemlemek ve onlara doğrudan danışmak;
• Genel ilkeleri, veya davranış ve algıların “evrenseller”ini öğrenmek.

İlk yöntem, anketler, davranış gözlemleri, veya katılımcı tasarım projeleri yoluyla gerçekleştirilebilir. Bununla beraber, yanıtlar abartılabileceği ve insanlar gözlem altında olduklarını bildiklerinde farklı bir biçimde ve bunun bilincinde davranacakları için, anketler
ve davranış gözlemleri her zaman gerçeği yansıtmayabilir.

İnsanların parklarda ve ortak açık alanlarda sistematik olarak gözlemlenmesiyle, çevrenin nasıl kullanıldığı ya da kullanılmadığı; çeşme ve banklar gibi elemanların tasarım ve düzenleme biçiminin hangi davranış modellerine neden olduğu hakkında izlenim edinmek mümkündür.

Katılımcı tasarım, oluşturulacak çevreyle onu kullanacak kişilerin gereksinim ve isteklerinin denkleştirilmesi için bir çabadır. İnsanların kendi çevrelerinin oluşturulmasında bizzat inşa edebilmeleri ya da katılımcı tasarım projelerinde rol almaları, çevreyi orada yaşayanların yansıması haline getirmede daha doğrudan bir yoldur. Ancak, bu yöntem uygulama sorunları ve işin organizasyonunda zor bir programlama ve büyük olasılıkla zaman kaybını getirebilmektedir.

Kullanıcı Gereksinimleri

Kullanıcı taleplerinin anlaşılmasında diğer yol, insan davranışlarının genel ilkelerini öğrenmektir. Yaşanabilir bir çevre yaratmak için, sağlanması gereken insani faktörler:

• Fiziksel

• Fizyolojik

• Psikolojik ve sosyal yapıda olabilir.

Fiziksel gereksinimler

Sadece görsel/estetik nedenlerden meydana gelen tasarım detayları, kullanıcı için en uygun koşulları yaratmayabilir. Öte yandan, Le Corbusier’in insan vücudunu irdeleyerek ortaya koyduğu görsel olarak da tutarlı olan oran ve boyutları içeren modüler sistemi, tasarımda
güzellik ve işlevselliği teorik olarak bağdaştırmaktadır.

Türlü durumlardaki insana ait boyutlar, tıpkı binalarda olduğu gibi dış mekanların tasarımında da etkili olmalıdır. Binalarda, insan boyutlarının etkenliği belki çok daha açık görülebilmektedir; ancak, dış mekan tasarımında da bu boyutlamalar geçerli olmalıdır.

Örneğin, basamak rıhtları ve enleri, farklı işlevlerdeki duvarların yükseklikleri, yürüyüş hızına göre yer döşemesi düzenleri vb., insan boyutları esas alınarak tasarlanmalıdır.

Fizyolojik gereksinimler

Bu gereksinimler, bireyin içsel biyolojik durumuyla çevrenin iletişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Peyzaj tasarımı çerçevesinde, çevre, ısı, nem, toz, duman ve gürültüden v.b. korunma açılarından konfor bölgeleri sağlanmalı; ve kullanıcılara fiziksel güvenlik temin edilmelidir.

Yarı-fizyolojik, yarı-psikolojik bir gereksinim, acıdan kaçınma, kendini koruma gereksinimidir. Kullanıcılar için güvenlik koşullarının sağlanması, yönetmeliklerin ve tasarımı biçimleyip boyutlandıran spesifikasyonların oluşturulmasına yol açmıştır. Örneğin, yüzme havuzlarının çevresinde veya köprü kenarlarında parmaklıkların sağlanması koşulu gibi.

Psikolojik ve sosyal gereksinimler

İnsanların psikolojik gereksinimleri, bireylerin yaş, cinsiyet, sosyal sınıf, kültürel geçmiş deneyimlerine göre değişkenlik gösterir. Böylece bir çocuğun psikolojik ihtiyaçları, bir yetişkinin ya da ergeninkinden farklıdır. İnsanın yaşamsal taleplerinden gelen ve psikolojik ve sosyal gereksinimleri harekete geçiren faktörler şunlardır:

Sosyallik: iletişim, birliktelik ve aitliliğe olan gereksinimdir.katılımcı tasarım bu gereksinim sağlamada etkili bir yol olabilir.

Dinginlik: gereksinimleri güvenliğe özlemden doğmaktadır.

Kişisellik: gereksinimi, dinginlik ve kendini ifade etme gereksinimleriyle örtüşmektedir.

Kendini- ifade etme: bireyselci olmakla ilişkilidir, ama buna ek olarak,diğer bireyler tarafından kabul edilme gereksinimini de içerir. Ayrıca, kişinin kendini belirli bir alana ait hissedip onunla özdeşleşmesiyle de ilintilidir.

Bireyin içsel zenginleşmesi: gereksinimleri basit olmayan hatta karmaşık denebilecek çevrelerde sağlanabilir. Bireye geniş bir yelpazede çok çeşitli seçenekler sunulursa, bunlardan hiç değilse birinin ilgisini çekmesi olasılığı daha yüksektir.

Kişisellik, kendini ifade etme ve bireyin içsel zenginleşmesi gereksinimlerinin sağlanmasıyla, kullanıcılara kendini tanıma ve bireysel yaratıcılık yolu açılabilir; ve böylece de estetik deneyimlere zemin hazırlanır.

Christopher Alexander’ın teorik konu mahallesi örneği, mekansal öngörüler terk edilip vurgu davranışsal faktörlerde olduğunda, beklenmedik seçeneklerin ortaya çıkabildiğini göstermektedir.

Algılama ve Değerlendirme

Duyum, dış çevrenin zihinsel imgesi olarak düşünülebilir. Algı, yalnızca görmekten daha karmaşık bir süreçtir. Çevreye bakarken her kişi onlara verdiği değere göre çevrenin farklı boyutlarını algılar. Örneğin, üzerinde ağaçlar olan eğimli bir araziye bakarken biri eğimi, diğeri de ağaçları çevreye karakterini veren öğe olarak algılayabilir. Algılayan kişinin, geçmiş deneyimleri ve öğrenimi, algılamanın sınırlarını ve yönünü belirler. 18. Yüzyıl peyzaj bahçeleri tasarımının önemli bir yönüydü. Burada,mecazi ve mitolojik göndermeleriyle heykeller, tapınaklar ve diğer yapıcıkların da yer aldığı bir dizi değişen görünümlerin ve görsel deneyimlerin oluşturulması ve peyzajın biçimlendirilmesi ile, yücelik, neşe, eğlence, hüzün, güzellik, korku gibi belirli tepkilerin bir arada değil de, peşpeşe uyarılması amaçlanmaktaydı.

Öte yandan farklı yaş guruplarında farklı algılama ve değerlendirmeler gözlemlenebilir.

Ölçek kavramı ve peyzaj tasarımında ölçeğin algılanması

Peyzaj mimarlığında ölçek, görsel ilişkilerden oluşan girift bir ağın algısal sonucudur. Peyzaj tasarımındaki ölçek, binalardaki ölçekten farklıdır. Elemanlar açık mekanda olduklarında, farklı bir ölçek kazanırlar. Bu durum özellikle kırsal çevrelerdeki geniş alanlar için geçerlidir.

Açıklığın yanı sıra,mesafe de boyutları, derinliği ve böylece ölçeği değiştirir. Perspektif- Vista veren görünümler- boyutları gerçeğin ötesinde arttırabilir.

Diğer taraftan, peyzaj elemanlarının çevreye ölçek verebilme yetisi vardır. Örneğin, geniş kentsel bir meydan, ölçek veren birim malzeme ile döşendiği zaman, insan ölçeğine getirilebilir.

Peyzaj tasarımında üç düzeyde ölçek olabilir:

-ön plan,

-orta plan,

Arka planda algılanan ölçekler.

Ön planda, zemin döşemeleri, yüzey dokuları, yeşilin dokusu v.b. tüm ayrıntılarıyla görülebilir. Hem genel tasarım biçimleri, hem de ayrıntılar rahatça görülebildiğinden, orta plan düzeyi bu avantajıyla pek çok olanak sağlıyorsa da, en ihmal edilen çevresel algı düzeyidir. Arka plan, yalnızca tasarıma genel bir fon oluşturur. Oysa, ön ve orta plandaki ayrıntıların arka plan sayesinde ortaya çıkıyor olmaları, tasarımda arka planın da çok iyi düşünülmesinin önemini ortaya koymaktadır.

Peyzaj tasarımında mekan kalitesi ve mekanın algılanması

Peyzaj tasarımında mekan, açık, yarı kapalı veya çerçevelenmiş olabilir. Tavan genellikle gökyüzü olurken, açık mekanın zemini topraktır. Açık alanlarda tasarım yoluyla küçük hacimler, mekanlar oluşturulabilir. Bu mekanlar arazi şekilleriyle tariflenebilir ve bitki gruplamalarıyla vurgulanabilir. Peyzajda mekan oluşturulması, doğrudan bitkilerin kullanım yoluyla da gerçekleştirilebilir; bitkiler tünel tipi, yönlendirilmiş mekanlar, ya da dal ve yapraklarla üzeri örtülmüş mekanlar tanımlayabilirler.

İnşai malzemeyle de mekanlar yaratmak mümkündür. Mekanın tavanı plastik korunak, kanvas kumaş, ahşap, beton ya da çelik ve kaplama malzemesi olabilir. Bu örtücü korunaklar kalıcı veya sökülebilir geçici konstrüksiyonlar olabilir. Peyzaj tasarımında özellikle doğal malzemeyle mekanın yapımı, zaman faktörüyle çok yakından ilişkilidir. Tasarımcı, doğal elemanların gelişimlerini tamamladığı zaman
oluşacak mekansal nitelikleri öngörme yeteneğine sahip olmalıdır.

Kaynak: Şule KADER ve Mustafa KUPİK /Peyzaj mimarisinde tasarım