Posts

Ahşap Prefabrik Yapılar

Yapı Malzemesi Ahşabın Tarihçesi

Ahşap kolay işlenebilen, hafif, dirençli, sağlam, sağlıklı, doğal, kolay ve ucuz temin edilebilen bir yapı malzemesidir. Bu nedenle yapı üretiminde çok sık kullanılmıştır.

İnsanoğlunun ahşaptan yararlanma başlangıcı varoluşuyla birlikte ortaya çıkmıştır. Ahşap yapılarda; taşıyıcı sistem oluşumlarında, duvar, döşeme ve merdiven kaplamalarında, pencere ve kapı doğramalarında, mobilya üretiminde, her türlü inşaatın kalıp ve iskelelerinde, geçit ve köprülerde kullanılmaktadır.

Yapıda kullanılan ilk malzemelerden biri olan ahşap, kullanım geçerliliğini tarihsel devinim içinde korumuştur. Avrupa’da 19. yy’da, endüstrileşmenin başlaması ve hızlı bir şekilde yaygınlaşmasıyla birlikte diğer malzemelerde olduğu gibi gerek ahşapta gerekse bu malzemeyle üretilen yapılarda büyük teknolojik gelişmeler olmuştur.

Bunun yanı sıra birinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş yıllarında değerli bir savaş hammaddesi olan çeliğin yapıda kullanım alanından çekilmesi, ahşabın yapılarda daha çok ve yaygın olarak kullanılması için yeni adımların atılmasına yol açmıştır. Ahşabın yapılarda kullanımına yönelik asıl gelişme ise, ikinci dünya savaşından sonraki yıllarda gerçekleşmiştir. Daha önceden bilinen fakat yeterince geliştirilemeyen tutkallı ahşap teknolojisi, bu yıllarda yeniden gündeme gelmiştir.

Kimya endüstrisindeki gelişmeler doğrultusunda bu teknoloji geliştirilmiştir. Savaş sanayi kollarında geliştirilmiş olan sıcağa ve neme dayanıklı yapay reçine tutkalları ahşap yapılarda kullanılmaya başlanmıştır.

20. yy’ın son çeyreğinde ise ahşabın diğer yapı malzemelerine oranla çevresel avantajlarının yüksek oluşu ve gelişmiş ülkelerin insan ve çevre sağlığını ön planda tutan yaklaşımları ile birlikte ahşap kullanımı büyük önem kazanmıştır. Bu süreçte İngiltere, Norveç, Finlandiya, Almanya, Fransa ve Amerika gibi gelişmiş ülkelerde ahşap araştırma merkezleri kurulmuştur. Bunu izleyen yıllarda yeni üretim sahaları açılmış ve prefabrikasyon olanakları araştırılmıştır.

Bu gelişmeler doğrultusunda, kesitleri ve uzunlukları gerekli boyutlarda yapılabilen ve istenilen herhangi bir formda tasarlanabilen ahşap elemanların üretimleri yapılmıştır. Bubağlamda ahşabın yapı alanında kullanımı yaygınlaştırılmış, günümüzde özellikle modern binaların yapımında kullanılmaya başlanmıştır .

Türkiye’de ise durum farklılık göstermektedir. Anadolu’da 16. yy’da konut mimarisinin yapılarda ahşabın kullanılmasıyla şekillendiği görülmektedir. 16.-18. yy arası yapılan ahşap yapılarda, yapıların aynı çağın Avrupa’sındaki örneklerinden daha ileri teknik ve anlayışta olduğu bilinmektedir. Cumhuriyet döneminde ise, ahşap yapılar yerini ekonomik nedenler, yasal zorunluluklar, nüfus artışı gibi etkenlerden dolayı diğer yapım sistemlerine bırakmıştır.

Eski dönemlerden bu yana yapı üretiminde yer alan ahşap yapılar, üstün fiziksel ve mekanik özellikleri nedeniyle günümüz yapı malzemeleri arasında önemli bir yer edinmiştir. Son dönemlerde, deprem olgusu ile iç içe olan Türkiye’de de, depreme dayanıklı olması ve uygulamasındaki büyük avantajları nedeniyle ahşap yapı uygulamaları yeniden gündeme gelmiştir.

Ahşap Yapının Özellikleri

•Tasarım Açısından Özellikleri

  Taşıyıcı sistem kurgusu ahşap ile oluşturulan yapılar, istenilen şekilde tasarlanabilme esnekliği olan, yapı elemanları kesitlerinin boyutlandırmaları sistem kurgusuna uyum sağlayacak şekilde yapılabilen ve özel ayrıntı çözümleri oluşturulabilen yapılardır. Ahşap sistemler plan, tasarım ve hacim değişiklikleri için uygun sistemlerdir.

Ahşap yapılar sökülüp, yeniden kullanılabilmekte veya sistem içinde eskiyen veya bozulan elemanlar zamanla değiştirilebilmektedir. Tümüyle sökülen ahşap yapılar ise, söküldükten sonra az bir malzeme kaybıyla yeniden kurulabilmektedir. Sökülme sırasında oluşabilecek kayıpların önlenmesi, tasarımın önceden bu doğrultuda yapılması ile sağlanabilmektedir.

•Uygulama Açısından Özellikleri 

  Ahşap taşıyıcı sistem elemanları, ön yapımlı olarak, atölye düzeyinde üretilebilen ve standart üretim sağlayabilen yapı elemanlarıdır. Yapı elemanlarının tamamına yakınının atölyede üretilmesi, yapının uygulamasında şantiyede çalışma süresini en aza indirmektedir. Bu nedenle ahşap yapıların üretim süresi kısa, işçiliği ise kolay olmaktadır.

Atölyede üretilen sistem elemanlarının yapımı için özel alet ve makinelere gerek duyulmamaktadır. Ayrıca üretilen elemanların uygulamalarında hata riski de minimum düzeyde bulunmaktadır.

  Ahşap sistemler hafif oldukları için, bu sistemlerle oluşturulan yapılar zayıf zeminler üzerine kolaylıkla uygulanabilmektedir.

Atölyede üretilen sistem elemanlarının yapımı için özel alet ve makinelere gerek duyulmamaktadır. Ayrıca üretilen elemanların uygulamalarında hata riski de minimum düzeyde bulunmaktadır.

  Ahşap sistemler hafif oldukları için, bu sistemlerle oluşturulan yapılar zayıf zeminler üzerine kolaylıkla uygulanabilmektedir.

Genelde iskeleye veya vinçlere gerek duyulmadan, basit bir düzenekle ve çok kısa sürede sistem montajı yapılabilmektedir. Ayrıca sistemin montaj işleminin “kuru montaj” yöntemiyle yapılması, çalışma kolaylığı getirmekte ve sistemin her mevsim rahatlıkla uygulanabilmesini sağlamaktadır.

•Kullanım Açısından Özellikleri

  Ahşap yapılar birçok açıdan sağlıklı ve kullanım konforu olan yapılardır. Yapı içinde, ahşap malzemenin fiziksel özelliği olan, nefes alma ve mekan içinde bulunan havayı temizleyebilme özelliğinden dolayı, kesintisiz ve doğal bir hava değişimi sağlanmaktadır.

Yapı içinde bulunabilecek nem, koku ve gazlar dışarı atılarak, ortam havası temizlenmektedir. Ayrıca ahşap malzemenin su emicilik özelliği nedeniyle, yapı duvarlarında çok uygunsuz ortamlarda bile terleme ve damlama olmamaktadır.

Ahşap yapılarda ses yalıtımı sorunu, ahşap malzemenin oldukça iyi düzeyde ses yalıtımı yapabilmesi nedeniyle yaşanmamaktadır. Özellikle kütük evlerde, çift taraflı yapılan duvarlar sayesinde ses yalıtımı kolayca ve istenilen düzeyde sağlanabilmektedir. Yapılarda ısı kaybı, malzemenin doğal yapısı nedeniyle çok iyi düzeyde ısı yalıtımı sağlayabilmesi nedeniyle oldukça azdır.

Bu nedenle, bu yapılarda iklimsel konfor çok kolay sağlanabilmektedir. Yapılar yazın serin, kışınsa sıcak olma özelliği taşımaktadır. Mekan içinde devamlı bir ısıtmaya gerek duyulmamaktadır. Ahşap yapılar bu nedenle betonarme yapılardan 15, çelik yapılardan ise 400 kat daha iyi ısı yalıtım özelliğine sahiptir.

Ayrıca ahşap yapılarda, oda sıcaklığı ışıma yoluyla olduğundan daha yüksek derecelere ulaşabilmektedir. Örneğin, oda sıcaklığı 18-200 C iken, ışıma yoluyla 24-250 C’ye kadar çıkabilmektedir. Bu ulaşılan sıcaklık geniş ölçüde sağlıklı bir ısı değerini kapsamakta ve bu etkiler ısı maliyetlerine de yansımaktadır. Yüzey sıcaklığının hava sıcaklığıyla çabuk dengelenmesi, oda içindeki hava dolaşımının seyrini yavaşlatmaktadır. Azalan hava dolaşımı ile havada bulunan toz oranı da düşmektedir.

Ahşap sistemler şok etkisine dayanıklı ve titreşim emme özelliğine sahip sistemlerdir ve bu nedenle depreme karşı dayanıklıdır. Ayrıca yapıların hafif olması, deprem anında yatay yüklerin yapı üzerindeki etkisini azaltmaktadır. Ahşap yapıda deprem nedeniyle yıkım olsa bile, elemanların hafifliği nedeniyle can kaybı en az düzeyde olmaktadır.

Ahşap sistemler onarım ve takviye açısından uygun sistemlerdir. Zamanla eskime, nem, deprem etkisi vb. nedenlerden herhangi bir şekilde zarar görmüş ve taşıma gücü bakımından yetersiz hale gelmiş sistem bütününün veya elemanlarının onarım ve takviyeleri kolaylıkla yapılabilmektedir. Ahşap yapılarda taşıyıcı sistem elemanları, yangın direnci yüksek olma ve yangında taşıma yeteneğini oldukça geç kaybetme özelliğine sahiptir.

Taşıyıcı sistem elemanları, malzeme özellikleri nedeniyle, yangın oluşması durumunda yüzeyinde oluşan karbon tabakası nedeniyle, yangının malzeme içine doğru yayılmasını engellemektedir. Çelik sistemler, yangın sırasında 15 dakika içerisinde doğal şeklini ve taşıma yeteneğini kaybetmektedir. Aynı zamanda çelik çok iyi bir iletken olduğu için, ısının yayılmasını da hızlandırmaktadır.

Betonarme sistemler, çelik sistemlerden daha iyi olmasına karşın, demir donatının beton içindeki pas payı ortadan kalktığında, inşaat demiri, çelik sistemlerdeki gibi iletken olmakta ve yaklaşık 30 dakika sonra taşıma özelliğini kaybetmektedir. Ahşap sistemler yangın sırasında en az 30 dakika direnç gösterebilmektedir. Bu süreden sonra, ahşap yapı elemanında 0.7 mm / dakika hızla kesit azalması olmaktadır. Bu nedenle tasarım yapılırken ahşap yapı elamanının kesiti arttırılarak, yangın açısından yeterli direnimi sağlamak olasıdır.

Ahşap Yapı Sistemleri

ahsap yapı sistemleri 

 

kaynak: Hanife OFLUOĞLU

Ahşapla Yaşamak

Kolay işlenen ve sıcak bir malzeme olan ahşap, heykelden mobilyaya ve müzik aletine kadar birçok tasarımla hayatımıza giriyor. Ahşap, bakımı düzenli olarak yapıldığında daha da değerlenip yaşadığınız mekanlara şıklık katıyor.

Neden ahşap seçiyoruz?

  • Vida ve çivi tutma özelliği diğer malzemelere göre yüksektir. 
  • Birçok kimyasal maddeye karşı dayanıklıdır. 
  • Her ülkede bulunur ve ağacın işlemesinde düşük enerji kullanıldığı için tercih sebebidir. 
  • Diğer malzemelere göre (beton) göre daha hafiftir. 

Sağlık açısından ahşap tercihi

  • Ağaç iyi bir ısı yalıtkanıdır. Dokunduğunuzda sıcak ya da soğuk hissi vermez. 
  • En önemlisi ahşap yapılarda yaşayanlar veya ahşap mobilya kullananlar fizyolojik ve psikolojik açıdan kendilerini çok daha sağlıklı hissediyor. Beton yapıların Radon gazı salınımı beden üzerinde toksit etki yaratıyor. Bu da daha daha sonra sağlık sorunlarına sebep olabiliyor. Bu yüzden Amerika’da evlerin bodrum katında Radon gazı tahliye aspiratörleri 24 saat aralıksız çalışıyor. 

Çevre duyarlılığı açısından ahşap seçimi
Bilinçli ahşap tüketimiyle orman yüzeyinin yenileniyor ve ekolojik denge daha kısa sürede kuruluyor.
Dünyada ahşabı inşaat sektöründe “bilinçli” bir şekilde kullanan ülkelerde ormanların küçülmediğini, tersine bilimsel bir yaklaşımla ve koruma politikalarıyla hızla büyüyor.

Ahşap mobilyanızın temizliği

  • Ahşap mobilyanızın tozunu alırken, kuru bez kullandığınız zaman mobilyanızın üzerinde çizikler oluşacaktır. 
  • Özel mobilya bakımı için üretilen spreylerle, mobilyanın yüzeyini dairesel hareketlerle yumuşak bir bez ile siliniz. 
  • Hiçbir zaman mobilya bakımı için sabun, detarjan ve su kullanmayın. Su, mobilya cilasını bozar, ağacın içine sinip yapısını değiştirir, hasar görmesine yol açar. 
  • Mobilyanızı direkt güneş ışınlarından koruyun. 
  • Sıcaklık, cilanın üstünde beyaz leke bırakacak şekilde kimyasal değişikliklere yol açabilir. Sıcak tabak ve kapların altına koruyucu pedler koyun. 
  • Yüksek nem seviyesi ağacın şişmesine yol açar. İklim ve nem değişikliği ağaçta sorunlar yaratıcağı için ahşap mobilyanızı farklı mekanlara taşımayın. 

Bunları biliyor muydunuz?
İngiltere’de altı katlı ahşap sosyal konutlar inşa edildiğini…
Paris’te de 200 metre yüksekliğinde ahşaptan bir “Doğaya Saygı Kulesi” yapıldığını…
Dünyanın en büyük tarihi ahşap binasının 100 metre boyu ile 100 yıldır ayakta olan Büyükada’ki Rum Yetimhanesi olduğunu.. Marie Claire Maison dergisi ahşapla tasarım yapan tasarımcılarlada bir araya gelmiş…

İbrahim Geçer (Nordist firması sahibi)
Ahşap mobilya tasarımlarındaki ağaç tüketimi gelecekteki doğal dengeyi nasıl etkiler?
Toplumun her kesiminin kendisine yakın hissettiği doğal bir malzeme olması nedeniyle en az son 30 yıldır ahşabın çeşitli alanlardaki kullanımı sonucunda meydana gelen ormansızlaşma ve çevresel etkiler üzerine çok çeşitli görüşler bulunuyor. Doğrusunu isterseniz bu sorunuza en doğru cevabı verecek kişilerin yerel ve uluslararası akademik çevreler olduğunu düşünüyorum… Fakat gene de düşüncemi kısaca paylaşmaya çalışayım; Bence sorunuzun kilit kelimesi “tüketim”. Aslında kafa yorulması gereken konu ahşap, plastik, alüminyum vs. malzemelerinin tasarımda kullanılmasından çok, kullanılan bu ham malzemelerin son ürün çıkana dek ihtiyaç duydukları enerji tüketimidir. Eğer tüketici olarak bizler, tercih ettiğimiz ahşap mobilyaları, moda trendlerine göre değil de, uzun süreli kullanmak yönünde doğru seçimler yaparak karar verme eğilimi gösterebilirsek, doğal bir malzemeyi uzun süre kullanmış oluruz ve böylece ağaç tüketimine en az seviyede etki etmiş oluruz. Asıl sorunuza gelince, tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeyi başarabilirsek mobilyada ahşap kullanımının, diğer malzemelerle kıyaslandığında doğal çevreye olumsuz etkisinin en aza indirgeneceğini düşünüyorum.

En çok hangi tür ağaç tercih ediliyor?
Mobilya imalatında, yöresel olarak hangi ağaçlar yetişiyorsa o ağaç kullanımı yaygın oluyor. Türkiye’de meşe ve kayın, İskandinav ülkelerinde meşe, huş ve kayın yaygın. Ancak her yörede yetişin ağaçlar farklı özellikler taşıyor.

Hangi ahşap tarzı daha rahat işleniyor?
Rahat işlenmesinin yanı sıra belirli bir sağlamlık taşıması gerekir. Bu anlamda da sanırım kayın oldukça verimli bir ağaç. El aleti saplarında, mobilyada çok sık kullanılabilen kayın ağacının liflerinden pamuk özellikleri taşıyan bir malzeme elde edilerek tekstilde de kullanılabilir.

Ahşap bakımı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Aslında yine tüketim alışkanlıklarımızla ilgili olduğunu düşündüğüm bir soru… Ahşap mobilyalar parlak görüntülerini uzun süre koruyabilmeleri adına çevresel zararı oldukça yüksek cila malzemeleriyle kaplanıyorlar.. Oysa yaşayan bir malzeme olan ahşap için en doğal koruyucunun zeytinyağı, tik yağı, keten tohumu yağı, balmumu gibi malzemeler olduğuna inanıyorum. Bu malzemeler pamuklu bir beze dökülerek üzerinde herhangi bir malzeme katmanı bulunmayan ahşap malzemeye iyice yedirilerek sürülür, kuruma süresi genellikle 24 saattir. Gerekirse ikinci kez uygulanır. Dış cephe ahşap koruyucuları içinse farklı balmumu çeşitleri uygulanabilir. Yağ uygulaması tamamlandıktan sonra dikkat edilmesi gereken husus ise, kullanılan bezin katlı ve buruşuk olarak bırakılmamasıdır. Çünkü doğal yağlar zaman içinde okside olarak bezin kendiliğinden tutuşmasına yol açabilir. Bu nedenle de yağlı bezlerin açık bir şekilde bırakılarak kurutulmasına özen gösterilmelidir.

Gürsan Ergil (Tasarımcı)
Günümüzde ahşap mobilya kullanımının tasarım dünyasındaki yeri nedir?
Günümüz tasarım dünyasında ahsap mobilyanın yeri denince doğal halinde bırakılmış veya geri dönüşümlü ahşaptan uygulanmış parçaları anlıyorum. Mobilyalarda kullanılan metaryal limitli oluşu dolayısıyla tek ya da az sayıda üretiliyor, bu yüzden fiyatları da yüksek olabiliyor. Bu tarz mobilyalara gösterilen yoğun ilgi ise aslında modern hayatın bizi doğadan ne kadar koparttığına güzel bir örnek teşkil ediyor. İnsanlar doğal hali çok da değişmeden evlerine giren bu mobilyalarla kendilerini tabiata biraz daha yakın hissedip, ahşabın sıcaklığının tadına varıyorlar.

Tasarım aşamasında sürdürülebilir malzeme kullanımına önecelik veriyormusunuz?

Tasarımlarımızın yüzde yüze yakını geri dönüşümlü malzemelerden (eski binalardan çıkan ahşaplar v.s.) oluşuyor. Bu konudaki çalışmalarımız sadece bununla da kalmıyor; ulaşımı masrafsız yerel malzemeler ve doğa dostu non-toxic cilalar kullanıyoruz. Üretim aşamasında elektrik kullanımını minimumda tutup çoğunlukla el hünerleri ile çalışıyoruz. Paketlememizi bile geri dönüşümlü malzemelerden yapmaya çalışıyoruz.

Ahşabı en çok hangi malzemeyle yakıştırıyorsunuz?
Her ne kadar ahşabı kendi halinde kullanmayı tercih ediyor olsam da 2011 koleksiyonunda ahşapla metali beraber kullanarak mobilyalar tasarladım. Bu parçalar için kullandığım metal ayakların geri dönüşümlü malzemeden oluştuğunu belirtmeliyim. Ahşabın sıcaklığı ile soğuk bir malzeme olan metalin uyumlu birlikteliği ortaya hoş bir denge çıkartıyor.

Ahşap mobilya tasarımlarındaki tüketimi gelecekteki doğal dengeyi nasıl etkiler?

Bu konuyu ayrı bir başlık halinde uzunca tartışmak gerekiyor. Bugün sürdürülebilir ahşap malzeme denince, mobilya veya kağıt yapımı için kesilen ağaçların yerine yeni agaçların dikilmesini anlıyoruz. Bu malzemelerin üzerinde özel damgaları bulunuyor ve alıcı bu ahsabı kullandığını biliyor. Esas problem illegal yöntemlerle kesilmiş ağaçlar ve bu yüzden atmosfere salınan karbon gazından kaynaklanıyor. Dünyada her yıl kaçak ağaç kesimi dolayısıyla İskoçya büyüklüğünde bir alan ormansızlaştırılıyor ve yaklaşık 2.5 milyar ton karbon atmosfere salınıyor. Ormanların gezegenimizdeki flora ve faunanın % 90’nını barındırdığını düşünerek olayın sadece karbon salınımı ile sınırlı kalmadığını anlıyoruz. Özellikle Latin Amerika ve Afrika’da, tarım için yok edilen orman arazilerini de bu listeye ekleyince ortaya feci bir tablo çıkıyor. Ormanlar azaldıkça küresel ısınmanın etkileri katlanarak artıyor ve sel gibi doğal fekaletler oluşuyor. Bütün bu verilerin dışında bizim de gelecek nesillere karşı sorumluluğumuz artıyor. Çoğunluğu Brezilya, Endonezya ve Afrika ülkelerinden gelen illegal kesilmiş ağaçların en büyük tüketicilerinin ise A.B.D. ve Avrupa ülkeleri olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?

Murat Afşar ((Italdeco CEO’su)
Neden ahşap mobilya tercih etmeliyiz?
Ahşap, uzun ömrüyle zamana yıllarca eşlik eder… Sıcaktır, sağlıklıdır, toz barındırmaz, kolay temizlenir, nefes alır. Yapı malzemeleri arasında en güveniliri ahşaptır. Ayrıca mikroorganizmaların da ahşapta çok daha az yaşadıkları saptanmıştır. Üstelik ahşap, ortam ısısının değişiminden en az etkilenen malzemedir. Ahşabın elastikiyeti, üzerinde yürüyen, koşan, zıplayan bacaklarımızın sağlığı için de çok önemlidir.

Tardu Kuman (Tasarımcı)
Kaç çeşit işlenebilen ağaç türü var? Bunların kullanım alanları nereler?
Dişbudak: Eğilme direnci yüksektir. Alet sapları, spor aletleri ve dekoratif kaplama olarak kullanılır. Dut: Saz yapımında.
Ceviz: Masif ve kaplama olarak mobilya yapımında.
Kiraz: Mobilya, dekoratif marangoz işleri ve müzik aleti yapımında.
Armut: Oymacılık ve müzik aletlerinde.
Meşe: Fıçı yapımında ve masif mobilyalarda.
Ihlamur: Oymacılıkta.
Göknar: İç kısımlarda, doğrama ve marangozluk işlerinde.
Akçaağaç: Kaplama ve masif olarak mobilya endüstrisinde.
Kızılağaç: Kontrplak yapımında.
Kestane: Suya dayanıklı olduğundan dış alan mobilyalarında.
Kayın: Geniş bir kullanım alanı var…
Kavak: Kibrit yapımında.
Karaağaç: Mobilya ve parke yapımında.

Tropik ağaçlar:
Okume: Kontrplak yapımında.
İrokko: İç ve dış mekanlardanda.
Wenge: Mobilya yapımında.
Azobe: Güç işlenir çok dayanıklıdır.
Sapelli: Kaplama olarak kullanılır.
Sipo: Kaplama ve kontrplak yapımında.
Maun: Kaplama, parke ve mobilyada.
Abanoz: Dekoratif işlerde, müzik aletleri yapımında.
Teak: Gemilerde iç ve dış mekanlarda.

Ahşap mobilya tasarımlarındaki ağaç tüketimi gelecekte doğal dengeyi nasıl etkiler?
Mobilya üretimini endüstriyel olarak yapan firmalar, bir duyarlılık göstergesi olarak kullanıyorlarsa, böyle bir tüketim için yetiştirilmiş özel malzeme kulladıklarını belirtiyorlar. Artizanca üretilen ve daha kalıcı olduğu düşünülen mobilyaların yapımında, doğal ortamında yetişen ağaçlar kullanılıyor. Fakat bu daha sınırlı bir tüketim alanı.

Ahşap tasarımlarında limitiniz nedir? Ne tarz çalışmalar yapmaktan kaçınırsınız?
Ahşap malzemenin doğasının getirdiği sınırlar içinde kalınması önemli. Tasarımında da yaşayan bir malzeme olarak ahşabın çalışma ve hareketlerini tolere edebilecek formların ve üslubun kullanılması, çıkabilcek problemlerin azaltılması için çok gereklidir.

Ahşap dokulu bir mobilya tasarlarken orijinal dokusuna ne kadar sadık kalıyor sunuz?
Bana göre doğal bir malzeme olan ahşabın dokusunu koruyan ve teması olanaklı kılan, kendi de bitkisel kökenli doğal yağların koruyucu ve cila olarak kullanılması, malzemenin durumuna en yakın ve en estetik sonuçları veriyor. Ayrıca sağlık açısından da hiçbir risk taşımayan ürünler elde edilmesini sağlıyor. Zamanın etkisiyle eskimeden ziyade, kullananla birlikte ortak tarihi olan bir tanıdığa dönüşüyor.

Efe Urgunlu (İç Mimar/Tasarımcı)
Ahşap mobilya tasarımlarındaki ağaç tüketimi gelecekteki doğal dengeyi nasıl etkiler?
Mobilya ve benzeri alanlarda kullanılmak üzere bilinçli bir ağaç üretiminin ülkemizde mevcut olmadığını biliyoruz. Dünya nüfusunun artması ve tüketim eğilimleri de dünya üzerindeki üretimden çok fazla; dolayısıyla alternatif ve geri dönüşümlü malzemeler ile alternatif çözümler yaratmak zorunda kalınacak diye düşünüyorum.

Dekorasyonda kullanılan ağaç ürünlerinin sağlık üzerindeki olumlu etkileri neler?
İnsan ne kadar yapay bir hayat yaratmaya çalışırsa çalışsın genlerinde organik yaşama olan bağ var. Dolayısı ile ahşabın yoğun kullanıldığı bir iç mekanda aynı sıcaklığı ve keyfi yakalayacağınız alternatif bir malzeme bulmak zor.

kaynak: www.hthayat.com

Lamine Parke ve Laminant Parke

LAMİNE PARKE

Her mekan ve dekorasyon tarzını tamamlayan eşsiz bir zemin kaplama malzemesi olan Lamine parke ; Göknar ve Kontraplak gibi orta katman üzerine gerçek deseni oluşturan sert ahşaptan üretilir. Alt tabakasında çalışma riskini en az seviyeye getirmek için yine aynı ağaçlar kullanılır. Her katman birbirine 90 derece açıyla birleştirilir.

lamineparke

Lamine parkeler hazır cilalı olarak geldiklerinden uygulama sonrasında cila gerektirmezler ve hemen kullanılabilir. Masif parke gibi defalarca sistre- cila yapılabilirler. Extra bir durum olmadıkça parke aralarında açma olmaz. Tavsiye edilen döşeme şekli yüzer sistemdir. Bu uygulama malzemenin doğal hareketlerine müsaade ederek mevsimsel ısı farklılıklarından etkilenmesini engeller. Yüzeyinde kullanılan cila normal masif parkelere göre daha dayanıklıdır. Kullanıma bağlı olarak yüzeyünde oluşak yıpranma ve aşınmalara karşılık birkaç yılda bir yapılacak sistre cile işlemi sayesinde Lamine parkeyi uzun süre kullanmak mümkündür.

Lamine parkeyi kullanırken dikkat edilmesi gereken hususlar :

• Ağır eşyalarınızı ( koltuk, dolap, masa, konsol vb ) sürterek değil kaldırarak taşıyınız
• Sivri topuklu ayakkabı ve terliklerle üzerine basmayınız
• Dış ortamda kullandığınız ayakkabı ve terliklerinizi içeride kullanmayınız
• Koltuk, konsol gibi ağır eşyalarınızın ayaklarının plastik veya keçeli olduğundan emin olunuz
• Ayaklı merdivenlerin ayaklarının altına mutlaka destek koyunuz
• Kum taş ve sudan parkenizi koruyun
• Tekerlekli sandalye kullanmayın
• Ev girişlerinde mutlaka paspas bulundurun
• Lamine parkenizi düzenli aralıklarla ve kimyasal olmayan malzemelerle temizleyin
• Temizlik yaparken daima iyice sıkılmış ve microfiber olmayan bezler kullanınız
• Lamine döşenen ortamın ilk kez veya uzun bir aradan sonra tekrar ısıtılmasında ısıtma işlemini kademeli olarak yapınız. Ortamın ani ısı ve rutubet değişiklerinden korunması gerekmektedir.

Üreticinin garanti kapsamındaki konular :
• Taşıyıcı kontraplağın katmanlarından ayrılması
• Birleştirici profillerin uyumsuzluğu
• Üst katmanla taşıyıcı katmanın birbirinden ayrılması
• Cila üzerinde meydana gelen soyulmalar ve dökülmeler
• 3 parçalı parkeyi oluşturan lamellerin birbirinden ayrılması
• Parkeyi oluşturan lameldeki şekil bozulmaları

Karşılaşabileceğiniz bazı lekeler ve bunların temizleme şekilleri :

LEKE CİLALI ZEMİN
Meyve, Süt, Krema, İçecek, Bira, Şarap Kahve, Çay Su + Yıkama Sıvısı
Çikolata, Ayakkabı Boyası, Yağ, Ayak Tabanı İzi Beyaz İspirto
Mürekkep, Çini yada Çizim Mürekkebi, Ruj Metil İspirto
İdrar Su + Yıkama Sıvısı
Kan Soğuk Su

 

LAMİNANT PARKE

Uluslar arası tanımı ile en altta dengeleyici balans tabakası, ortasında yüksek basınç altında sıkıştırılmış reçine ve ahşap elyaf bulunan yüzeyi dekoratif film katmanından oluşan zemin kaplama malzemesidir. Doğal ahşap hissi yaratmak amacıyla üretilen laminat parkeler son zamanlarda zeminlerimizi süsleyen en önemli ve en yaygın ürün haline gelmiştir. Üzerindeki dekoratif filmin çözünürlüğü o kadar yüksektirki gerçeğinden ayırmak neredeyse imkansızdır. Tutkalsız montaj kolaylığı, darbelere ve çizilmeye dirençli olması, güneş ışınlarına dayanıklılığı, yerden ısıtmaya uygunluğu, uygulama sonrası hemen kullanılabilmesi ve fiyat uygunluğu gibi özellikleri ile tercih sebebi olan Laminat parkeler yaya trafiğinin yoğun olduğu ev ve işyerlerinde kullanıma uygundur. Her ne kadar ahşap görünümlü olsada gerçek ahşap parkeler gibi tekrar cilalanabilme özelliği yoktur. Bu nedenle bozulan veya deforme olan panellerin değişimi gerekmektedir. Seramik, şap, ahşap ve vinil gibi birçok zemin üzerine uygulanabilir.

laminantparke

  1. Yüksek dayanımlı overlay
  2. Melamin, reçine emdirilmiş dekor kağıdı
  3. 8 mm E1 standardında HDF
  4. Neme dayanıklı dengeleyici

Kullanım ve Temizliği ;

Laminat parkeler özel yüzeyi sayesinde kir ve leke tutmazlar. Bu yüzden extra temizlik malzemelerine ihtiyaç yoktur. Soğuk su ile temizlemek yeterlidir. Günlük kullanımlara bağlı olarak yapılacak temizliğinde elektrikli süpürge ile temizlendikten sonra kuru denecek kadar nemli bir bezle silinmelidir. Aşırı sulu temizlikler malzemenin doğal görünümünü ve kullanım ömrünü kısaltacaktır.

MOBİLYA VE AĞAÇ İŞLERİNDE KULLANILAN AHŞAP MALZEMELER

KAPI VE PENCERE YAPIMINDA AĞAÇ MALZEMENİN KULLANILMASI 

Bilindiği gibi bina bölümlerinin dış çevre ile ışık ve hava ilişkisini sağlayan bina duvarlarına bırakılan boşluklara yerleştirilen yapı bileşenlerine pencereler, konut ve benzeri yapılara giriş-çıkışı düzenlemek üzere kanat ve kasadan oluşan yapı bileşenlerine ise kapılar denilmektedir. Kapı ve pencereler genellikle ağaç, plastik ve alüminyum gibi malzemelerden yapılmaktadır. Kapı ve pencere yapımı ve kullanılan ağaç malzemelerin özellikleri çeşitli standartlarca saptanmış olup, ülkemizde bu konu ile ilgili olarak çeşitli standartlar hazırlanmış bulunmaktadır (TS 1264).

Pencere ve kapı yapımına uygun ağaç malzemenin seçimi, kullanım amacına uygun şekilde kurutulması ve uygun işleme yöntemlerine göre üretildikten sonra çeşitli dış etkenlere karşı korunması ve özellikle daha düşük maliyetleri nedeni ile konut yapımında ağaç pencere ve kapılar tercih edilmektedirler.

Kapı ve pencerelerin dayanıklılığı, geniş ölçüde bina içi ve dışındaki sıcaklık, rutubet, rüzgar ve güneş gibi iklim koşulları ile kapı ve pencerelerin binadaki yeri, konstrüksiyonu ve koruma önlemleri (yüzey işlemleri-emprenye) gibi faktörlere bağlıdır. Kapı ve pencerelerin ömrü yukarıda belirtilen faktörlerin göz önünde tutulması suretiyle uzatılabilmektedir.

KAPI VE PENCERE YAPIMINDA KULLANILAN AĞAÇ MALZEMENİN SEÇİMİ 

Kapı ve pencere yapımında kullanılacak ağaç malzemenin seçiminde genelde ağaç malzemenin direnç, çalışma, dayanıklılık, yüzey işlemlerine ve tutkallamaya uygunluk gibi genel özellikleri göz önünde tutulmaktadır (KURTOĞLU 1986).

Göz önünde tutulacak bu genel hususları maddeler halinde şöylece sıralanabilir.
1) Ağaç malzemenin elastikiyet modülünün kapı ve pencerenin hareketli kısımlarının dikliğinin muhafazası için yeterli olması,
2) Ağaç malzemenin artan sertliği ile kapı ve pencere elemanlarının kenarlarının çarpmaya karşı direncinin artması,
3) Ağaç malzemenin çalışması (daralma-genişleme) nın fazla olması nedeniyle birleşme yerlerinin dayanıklılığı, sızdırmazlığı ve yüzey işlemlerinin sağlamlığı azalmaktadır. Bu nedenle çalışması az ağaç türü odunları tercih edilmelidir.
4) Mantar ve böcek tasallutuna dayanıklı olması yararlıdır.
5) Ağaç malzeme böcek ve mantar tasallutuna karşı doğal olarak dirençli değilse, iyi şekilde emprenye edilebilme kabiliyetinde olmalıdır,
6) İşlenme ve tutkallanma özelliği iyi olmalıdır,
7) Çivi ve vida tutma kabiliyeti yüksek olmalıdır,
8) Özellikle yapraklı ağaçlarda yarılmalara engel olmak için vidalama ve çivilemeden önce delikler açılmalıdır,
9) Yüzey işleme maddelerini iyi şekilde bağlamalıdır.
10) Macun, metal ve sentetik maddelere karşı uyumlu olmalıdır,
11) Kullanılan ağaç malzemenin rutubet miktarı, büyüme özellikleri, kesiş şekli, işlenme türü, dış koşullara karşı korunması gibi özellikleri de kapı ve pencere yapımına uygun olmalıdır.

Doğramalık Ağaç Malzemede Aranılan Genel Özellikler

Yukarıda belirtilen hususlar göz önünde tutularak, Doğramalık ağaç malzemede aranılan genel özellikleri;

1) Dayanıklı olması,
2) Rutubet miktarının kullanım koşullarına uygun olması,
3) Yıllık halka durumu,
4) Bitkisel, hayvansal zararlar ve kusurların olmaması gibi gruplandırarak inceleyebiliriz (KURTOĞLU 1986).

1. Ağaç Malzemenin Dayanıklı Olması

Ağaç malzemenin dayanıklı olması hem yüzey işlemi, hem de kullanıcı için önemlidir. Bilindiği gibi ağaç malzeme belirli koşullar altında mantar ve böceklerden zarar görmektedir. Ayrıca ağaç malzemenin sürekli yüksek rutubetli koşullarda kullanılması durumunda 5-6 yıl gibi kısa sürede kullanılamaz duruma gelebilmektedir. Bazı odun türleri ise korunmaksızın dış hava koşullarına uzun yıllar dayanabilmektedir.

Ağaç malzemenin genel özelliklerinden en önemlisi dayanıklılık olup, dayanıklılık; organizmaların gelişmelerine uygun belirli koşullar altında böcek ve mantar zararlılarına karşı malzemenin direncini ifade etmektedir. Bazı odun türleri yapılarında bulunan bazı doğal maddeler nedeni ile odun zararlılarının gelişimine uygun ortam sağlamamakta, böylece odunu tahrip edici etkilere karşı daha dayanıklı bulunmaktadır.

Odunlar, pratikte belirli koşullar altında, öz odununun dayanma süresine göre 5 dayanıklılık sınıfına ayrılmaktadır.

Aşağıdaki çizelgelerde odunun dayanıklılık sınıfları ile bu dayanıklılık sınıflarına giren ağaç türleri gösterilmektedir.

A- Odun sürekli rutubetli toprak ile temasta bulunmakta, fakat toprak su altında olmayıp ve odun rutubete karşı hiçbir şekilde koruyucu işleme tabi tutulmamıştır.
B- Odun dış hava koşullarına (Hava ve rüzgar) tabi tutulmakta ve hiçbir şekilde yüzey işlemi ile işlem görmemiştir.

6. çizelgede ise, pencere üretiminde sıkça kullanılan bazı ağaç türlerinin öz ve diri odununun mantar ve çeşitli böceklere karşı doğal dayanıklılığı gösterilmektedir.

2. Ağaç Malzemenin Rutubet Miktarının Kullanım Koşullarına Uygun Olması

Ağaç malzemenin higroskopik olması, yani havadan rutubet alıp vermesi nedeni ile daralıp, genişlemekte (çalışmakta) dır. Ülkemizde hava kurusu odunun rutubet miktarı ağaç malzemenin türü ve odunun boyutlarına bağlı olarak % 8 ile %20 arasında değişmektedir. Pencere üretiminde kullanılacak ağaç malzemenin rutubeti genelde %12+ %3 arasında olmalıdır (KURTOĞLU,1986).

Hava koşullarına bağlı olarak ağaç malzemenin rutubet miktarı değişmekte ve buna bağlı olarak daralıp genişlemektedir. Buna örnek olarak rutubetli mevsimlerde kapı ve pencere kanatlarının genişleyerek kapanmaması, kuru mevsimlerde ise daralarak kapı ve pencere kanatları ile kasa arasında açıklıkların ortaya çıkması gösterilebilir.

Bununla ilgili olarak rutubet alışverişine engel olabilmek için doğru seçilmiş malzeme üzerine uygun yüzey işlemi uygulanmasıdır. Bu işlemde önce mantarlara karşı emprenye edilmiş ve yeterli miktarda kullanım yeri iklim koşullarına uygun olarak kurutulmuş ağaç malzeme oldukça önemlidir.

TS 1264’e göre, Doğramalık kerestede rutubet nedeniyle ortaya çıkan kusurlardan 1. sınıfta oluklanma ve burulma bulunmamakta, eğilme parça boyunun 1/100’ünü, kılıcına eğilme ise 1/200’ünü geçememektedir. 2. sınıfta burulma 1 mm’yi, oluklanma parça genişliğinin 1/100’ünü, eğilme parça boyunun 1/50’sini, kılıcına eğilme ise 1/100’ünü geçememektedir. 3. sınıfta ise burulma parça boyunun her metresi için 2 mm’yi oluklanma parça genişliğinin 1/50’sini, eğilme parça boyunun 1/25’ini, kılıcına eğilme ise parça boyunun 1/50’sini geçememektedir.

Basınç ve çekme odunu içeren ağaç malzemede şekil değişmelerin ve yüzey işlemlerinde güçlüğe neden olduğu için kullanılmamalıdır.

3. Ağaç Malzemenin Yıllık Halka Durumu

İbreli odunlarda ilk planda dar ve orta genişlikte yıllık halkalı, yapraklı odunlarda ise geniş yıllık halkalı odunlar tercih edilmektedir (KURTOĞLU 1986). TS 1264’e göre ibreli ağaç malzemede yıllık halka genişliği 1. sınıfta 3 mm’yi, 2. sınıfta 5 mm’yi geçmemektedir. 3. sınıfta ise sınırsızdır. Meşe odununda ise ibrelilerin aksine genellikle geniş yıllık halkalı düzensiz büyümüş olanlar tercih edilmektedir. Dar yıllık halkalılar dirençlerinin düşük olması nedeniyle kullanılmamalıdır. Öz kısmını içeren keresteler ile dar yıllık halkalılar dirençlerinin düşük olması nedeniyle kullanılmamalıdır.

Enine kesit boyutları yıllık halkalara dik olmalıdır. Radyal yüz öyle düzenlenmelidir ki muhtemelen oluşacak çatlaklar yağmur suyunun girmesi için yüzeye çıkmamalıdır. Sarıçam, Melez, Meşe gibi koyu özodunlu ağaçlar da, az dayanıklı diri odun pencere yapımı için uygun değildir. Diğer odun türlerinde diri odun mantar zararlarına karşı korunmalıdır. Kesilen ağaç malzemede ağacın strüktürü desen olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ise tahta veya kalasın ağaç gövdesinin neresinden çıkarıldığına bağlıdır.

4. Odunda Bitkisel ve Hayvansal Zararlar ile Kusurların Olmaması

Ağaç malzemede bulunabilen bitkisel ve hayvansal zararlar ile kusurları budaklılık, dallılık, beyaz çürüklük, esmer çürüklük, mavi renklenme, spiral liflilik, öz, rüzgar ve don çatlakları ile böcek yenikleri olarak göz önünde bulundurulabilir.

Pencere kasası ve kanadı yapımında kullanılan doğramalık iğne yapraklı ağaç malzemenin (kerestenin) özelliklerinin göre TS 1264’de belirtilen özelliklere uygun olması gerekmektedir. Bu standarda göre kapı ve pencere endüstrisinde kullanılacak doğramalık ibreli ağaç kerestesinin boylarının 0.10 m basamakla, normal: 3.00–5.40 m, kısa: 2.00–2.90 m, çok kısa: 1.00 m –1.90 m olması gerekmektedir.

Kerestelerin kalınlıklarının 40, 50, 60, 80, 100 ve 120 mm, genişliklerinin ise 100, 120, 140, 160, 180, 200, 220, 240, 260, 280 ve 300 mm olması istenmektedir. Kalınlık ve genişlikte 105 mm’ye kadar + 2 mm, 105 mm’den sonra + 3 mm, uzunlukta ise + 50 mm ile -10 mm tolerans öngörülmektedir.

Saydam yüzey işlemi ile korunacak pencereler için yalnız 1. sınıf doğramalık iğne yapraklı veya yapraklı kereste, saydam olmayan örtücü yüzey işlemleri ile korunacak pencerelerde ise isteğe göre I ve II. sınıf iğne yapraklı ve yapraklı doğramalık kereste kullanılabilir. Kör kasalı pencerelerde kör kasa, kanatlar ile aynı cinsten olmak kaydı ile III. sınıf doğramalık keresteden yapılabilmektedir.

Budaklılık pencere üretiminde ağaç malzemenin gerek işlenmesi ve gerekse yüzey işlemleri için hammaddenin uygunluğunu bozan hatadır. Bu nedenle standartta belirtilen boyutlara uyulmalıdır. Pratik olarak birleşme yerlerine yakın kısımlardan ve pencere bölme çıtalarında düşen budaklar olmamalıdır. kanatlar mümkün olduğu kadar budaksız olmalıdır. Düşmüş büyük, çürük ve kaynamış siyah budaklar ile ayrıca 2 den fazla zincir şeklinde yamanmış budakların görünen pencere kısımlarında kullanılmasına izin verilmemesi gerekmektedir.

Kaynamış budaklar çıkarılarak, yeri ağaç malzeme ile ağaç malzemenin lifleri yönünde doldurulmalıdır. Yamanan (doldurulan) bu parçalar 1 metrede 2 adetten fazla olmamalıdır. Budaklar yüzey işlemleri yönünden de önemlidir. Çünkü gövde odunu ile kaynamayan küçük dal parçaları kurumada enine yönde daralarak düşmekte ve yüzey işlemlerinde kolayca tanınmaktadır.

Budaklılığın diğer bir dezavantajı ise el aletleri ile işlemde zorluk yaratmasıdır. Makineler ile işlemde budaklar (dal parçaları) kolayca kopmakta ve değişen lif yönleri ile bu kısımlarda pürüzlü yüzeyler oluşmaktadır.

Doğal olarak herhangi bir şekilde çatlamış ağaç malzemenin hiçbir şekilde kalitenin ön planda tutulduğu pencere gibi yapı kısımlarında kullanılmasına izin verilmemelidir. TS 1264’e göre 1. sınıf iğne yapraklı pencere kerestesinde, yan ve yüz çatlağı parça boyunun 1/20’sini, 2. sınıf kerestede ise 1/5’ini, 3. sınıfta ise 1/2’sini geçmemelidir. Sığ çatlaklar ise bulunabilmektedir.

Halka çatlağı 1. sınıf kerestede bulunmamakta, 2. sınıfta ise kereste genişliğinin 1/4’ünü, 3. sınıfta ise 1/3’ünü geçmemesi önerilmektedir. Çatlaklara sahip bir yüzeyde yüzey işlemleri de hava koşullarına karşı koruma ve boyut değişmelerini sabit tutmak görevini tam olarak yerine getirememektedir.

Lif kıvrıklığı ve dallılık, direnç ve ağaç malzemenin şekil değişmesi üzerine elverişsiz etki yapmaktadır. Kural olarak dal odunu gövde odununa göre daha yoğun, ağır, sert ve kırılgandır. Bu nedenle, budakların teknolojik özellikleri daha az homojen bulunmaktadır. Dal odununda liflerin seyri gövde odununu küçük veya büyük bir açı ile çapraz olarak geçmektedir. Böylece odun özelliklerinin anizotropisi, boyuna ve liflere dik yönde daralma ve genişleme miktarında dengesizlik veya liflere dik yönde daralma ve genişleme miktarlarında dengesizlik, farklı direnç yüklemeleri, dal odununda çevresindeki gövde odununa göre farklı etki yapmaktadır. Gövde odunundaki liflerin seyri de düzensiz olup ve dalın tarafına doğru bükülmektedir.

Strüktür farklılığı nedeniyle ağaç malzemenin direnci dallar nedeniyle düşmektedir. Bu düşüş çekme direncinde en fazla, basınç direncinde daha azdır. Bu nedenle DIN 68360 da dal odununun kullanım olanakları sınırlandırılmaktadır.

Ağaç malzemenin kıvrık lifli olması kullanım değerini oldukça fazla miktarda azaltmaktadır. Çünkü, liflerin açısının 1/15’den büyük olması halinde direnç düşmektedir. DIN 4074’e göre doğramalık yapı kerestesi için verilen lif açısı, özellikle yüksek taşıma kabiliyetindeki 1. sınıf kereste de boyuna kenara oranı 1/15, alışılmış taşıma kabiliyetindeki ikinci sınıf kereste de 1/8, düşük taşıma kabiliyetli 3. sınıf kereste de ise 1/5 ile sınıflandırılmaktadır.

TS 1264’e göre ise lif kıvrıklığının 1. sınıf kerestede % 3’ü, 2. sınıfta ise % 5’i, 3. sınıfta ise % 10’u geçmemesi önerilmektedir. Doğramalık ibreli ağaç kerestesinde 1. sınıfta reçine kesesi bulunmamalı, 2. sınıfta ise her metrede 5 cm’yi geçmeyen 1 adet, 3. sınıfta ise 10 cm’yi geçmeyen 1 adet veya 5 cm’yi geçmeyen 3 adet reçine kesesi bulunabilmektedir. Bu boyutlardan büyük olanlar kesilerek uzaklaştırılmalıdır. Bu keselerin özellikle yüzey işlemi görecek malzemede temizlenerek yamanması uygun olacaktır.

Doğrama yapımında kullanılan ibreli kerestelerin 1. ve 2. sınıflarında iç kabuk bulunmamakta, 3. sınıfta ise eni 1 cm’yi, boyu 10 cm’yi geçmeyen 1 adet iç kabuk bulunabilmektedir. Mavi renklenme 1.sınıf ibreli kerestede bulunmamakta, 2. ve 3. sınıfta ise olabilmektedir. Ancak oranı sınırlandırılmalıdır. Mavi renklenme yalnız saydam yüzey işleme maddeleri ile pencere korunacak ise görünüş kusuru olarak kabul edilmektedir. Saydam olmayan yüzey işlemleri ile (yağlı boya) işlem görecekse kusur sayılmayabilmektedir. Ancak mavi renklenmiş kısımlar daha fazla rutubet aldığından yüzey işlemlerinde renk değişmelerine ve tutkallı birleşme yerlerinde açılmalara neden olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.

TS 1264’e göre doğramalık kerestede böcek deliğine izin verilmemekte, 2. sınıfta ise büyük böcek deliği olmamakta, her metrede 2 tane küçük delik bulunabilmektedir. 3. sınıfta ise metre de 2 tane büyük, 20 tane küçük böcek deliğine izin verilmektedir.

Böcek delikleri derinliklerine göre 3 tipe ayrılmaktadır.

1- Yüzeysel böcek delikleri : Yanal yüzeyden itibaren 3 mm’den daha derine girmeyen deliklerdir.
2- Sığ böcek delikleri : Yanal yüzeyden başlayarak 3 ile 15 mm arasında derine giren deliklerdir.
3- Derin böcek delikleri : Yanal yüzeyden başlayarak 15 mm’den derine giren deliklerdir.

Kapı ve pencere yapımında kullanılan kerestede çürüklük ve kovuk bulunmamalıdır. Varsa bu kısımlar uzaklaştırılmalı veya kullanılmamalıdır.

1. sınıf iğne yapraklı doğrama kerestesinde sulama bulunmamasına rağmen, 2. sınıfta yalnız 1 kenarda genişliği parça genişliğinin %20 sini, 3 sınıfta ise her iki kenarda ve toplam genişliği parça genişliğinin %10’nu geçmeyen sulamaya izin verilmektedir. İşleme kusurları (kalkık liflilik, pürüzlü liflilik gibi) 1. ve 2. sınıfta bulunmamasına rağmen, 3. sınıfta bulunabilmektedir.

KAPI VE PENCERE YAPIMINDA MASİF OLARAK KULLANILAN AĞAÇ TÜRLERİ 

Ülkemizde kapı ve pencere yapımında genellikle yerli iğne yapraklı ağaç türlerinden Karaçam (Pinus nigra), Sarıçam (Pinus silvestris) ve az miktarda Kızılçam (Pinus brutia) gibi çam türleri ile Sedir (Cedrus libani) ve Doğu Ladini (Picea orientalis) tercih edilmektedir. Yerli ibreli ağaç türlerimiz dışında Avrupa ibreli ağaç türlerinden Sarıçam (Pinus silvestris), Karaçam (Pinus nigra), Avrupa Melezi (Larix decidua), Avrupa Ladini (Picea abies), Avrupa Göknarı (Abies alba) ile denizaşırı ağaç türlerinden Adi Duglas/Oregon pine (Pseudotsuga menziessi), Hemlock (Tsuga canadensis), Western red cedar (Thuya plicata), Sitka Ladini/Spruce (Picea sitchensis),, Sekoya/Redwood (Sequoia sempervirens),Uzun iğne yapraklı çam/Pitch pine (Pinus palustris) ve Alerce (Fitzroya cuprosoides) de uygun bulunmaktadır.

Geleneksel olarak pencere yapımında ibreli ağaç türlerinden Sarıçam (Pinus silvestris) ve Karaçam (Pinus nigra) kullanılmaktadır. Sarıçam ve Karaçam odunu reçine içermektedir. Yüksek rutubet derecelerinde oldukça fazla mavi renklenme görülmektedir. Özodunu mantar zararlarına oldukça dayanıklıdır. Diri odun ise mantar zararlarına dayanıksız olup buna karşılık kolay emprenye edilebilir. Çok reçineli varyetelerinin tutkallanması güçtür. İşlenme, çivi ve vida tutma kabiliyeti iyidir. Düzgün bir yüzey için kesiş hızı 33 m/sn olmalıdır. Diri ve özodun arasındaki keskin sınır, reçine ve mavi renklenme gibi özellikleri nedeni ile yüzey işlemleri oldukça risklidir. Demir ve aynı zamanda rutubet etkisi ile odunda siyah lekelere neden olmaktadır.

Ağaç malzemeye gereksinim artması nedeni ile Ladinde pencere yapımında kullanılabilmektedir. Odunu mavi renklenmeye orta derecede meyletmektedir. Yüksek rutubette oldukça fazla reçine akışı olmadıkça tutkallanması iyidir. İşlenme, çivi ve vida tutma kabiliyeti yüksektir. Yüzey işlemlerine Karaçam ve Sarıçama göre daha elverişlidir. Demir ve aynı zamanda rutubet etkisi ile odunda mavimsi-gri lekeler oluşmaktadır.

Göknar odunu ise reçine kanalı içermemektedir. Diğer özellikleri Ladin odununa benzemektedir. Emprenye edilebilmesi daha iyidir. Tutkallanma ve yüzey işlemlerine uygunluğu ladine göre daha elverişlidir. Yalnız Göknar odununda sık sık görülen ıslak öz nedeniyle pencere yapımında istenilerek kullanılmamaktadır. Islak özlü odunun kuruması zor olup, ayrıca dayanıklı da değildir. Reçine içermemesi dayanıklılığı olumsuz yönde etkilemektedir.

Adi Duglas (Pseudotsuga menziesii) ise ladine göre daha ağır olup, dış hava koşullarına oldukça dayanıklıdır. İyi bir pencere odunu olup, yalnız fiyatı biraz yüksektir. Reçine miktarı da fazla olup, zamanla sızıntı yapması sakınca yaratmaktadır. Reçinenin işlemeden önce uzaklaştırılması şarttır. Odunun 100°C’nın üstündeki sıcaklıklarda kurutulmaması gerekmektedir. İyi bir yüzey kalitesi için kesiş hızı 30 m/sn olmalıdır.

Uzun iğne yapraklı çam (Pinus palustris) Pitch pine güney çamlarından olup arasıra pencere yapımında kullanılmaktadır. Çok reçineli, sert ve dış hava koşullarına dayanıklıdır. Hemlock (Tsuga Canadensis) budaksız ve reçinesiz oluşu yüzünden pencere yapımında oldukça sevilerek kullanılmaktadır. Ancak dış hava koşullarına dayanıklılığı düşüktür. Avrupa melezi (Larix decidua) reçineli olup, mavi renklenmeye meyili Karaçam ve Sarıçama göre daha azdır. Diri odunu rutubetli hallerde kısa sürede mantar zararlarından tahrip olmaktadır. Emprenye edilebilmesi düzensiz ve çamın diri odununa göre oldukça kötüdür. İşlenme, çivi ve vida tutma kabiliyeti oldukça iyidir. Reçine akışı nedeniyle yüzey işlemi risklidir. Demir ve aynı zamanda yüksek rutubette odunda çok kuvvetli mavi-siyah lekelenmeler oluşturmaktadır.

Ülkemizde Şili çamı olarak tanınan Radiata çamı ise genelde kağıt, lif ve yonga levha, ambalaj endüstrisi ile yapılarda kör odun olarak kullanılmaya uygun bulunmaktadır. Hızlı büyümesi, buna bağlı olarak yumuşak ve dayanıksız olması, çalışmasının fazlalığı, ilkbahar odunu kısmının çivi ve vida tutma kabiliyetinin düşük bulunması istenmeyen özelliklerindendir. Dış kullanımda (Kapı-Pencere) lif kıvrıklığı olmayan Radiata çamı tekniğine uygun kurutulduğunda ve etkili şekilde emprenye edildiğinde kullanılabilir.

Ülkemizde ve Avrupa’da yapraklı ağaç türlerinden ise genellikle Meşe (Quercus spp), Karaağaç (Ulmus spp) ve Kestane (Castanea sativa) pencere üretiminde kullanılmaktadır. Ülkemizde ve Avrupa’da geniş bir yayılış sahası bulunan Saplı Meşe (Q.pedunculata) ve Sapsız Meşe (Q.sessiliflora) nin odunun özellikleri geniş ölçüde birbirine benzemektedir. Odunlarında reçine bulunmamasına rağmen suda çözünen renk ve tanen gibi maddeler bulunmaktadır. Özodunu mantar ve böceklere karşı büyük bir dayanıklılığa sahiptir. Diri odun, mantar ve böceklerden kolayca tahrip olmaktadır. Tutkallanması Göknar ve Ladine göre daha az güvenilirdir. Yüzey işlemleri, özellikle dış hava koşulları altında lekelenme ve renk değişmelerine maruz kalmaktadır. Demir ve aynı zamanda rutubet ile temasta özodunda mavi-siyah lekelenmeler oluşmaktadır.

Kestane (Castanea sativa) odununda reçine bulunmamasına rağmen, özodunu tanen ihtiva ettiği için çok dayanıklıdır. Kuruması yeknesak olup işlenmesi kolaydır. Mantar ve böceklere karşı dayanıklıdır. Yüzey işlemleri özellikle dış hava koşulları altında lekelenmelere ve renk değişmelerine maruz kalmaktadır.

Karaağaç Türleri (Ulmus spp)’nin odunlarının çok kıymetli olması nedeniyle daha çok kesme kaplama olarak mobilya endüstrisinde kullanım bulmaktadır. Yapraklı denizaşırı yabancı ağaç türlerinden pencere yapımında daha çok kırmızı ve kahverengi oduna sahip olanlar tercih edilmektedir.

Uzun zamandan beri Meranti (Shorea türleri), pencere yapımında diğer ülkelerde ağırlıklı olarak kullanılmaktadır. Meranti odununun %15 odun rutubetinde özgül ağırlığı 630 kg/m3’den fazla olanlar tercih edilmektedir. Bu bakımdan Dark Red Meranti (Shorea pauciflora) pencere yapımı için en uygun olanıdır. Ancak her geçen gün, hafif kırmızı ve diğer açık renkli meranti türleri de daha ucuz olmaları nedeniyle piyasaya girmektedir. Özellikle özgül ağırlığı 500 kg/m3 den az olan Meranti türlerinin düşük direnç özellikleri nedeni ile pencere yapımında kullanılmasına izin verilmemelidir. Malezya ve Endonezya’dan temin edilen 30’dan fazla türü bulunan bu Güneydoğu Asya odun grubu halihazırda yeterli miktarda nispeten uygun fiyatla temin edilebilmektedir. Uzun mesafeden taşınmasında ise bazı güçlüklerle karşılaşılabilmektedir

En tanınmış tropik ağaç türlerinden olan Maun Türleri ise genellikle mobilya endüstrisinde kullanılmasına rağmen pencere endüstrisinde de kullanım bulmaktadır. Ancak, meranti odunu Maun odununa göre daha ucuz temin edildiği için, Merantiden yapılan pencerelerin Maun olarak piyasaya sürülmemesine dikkat edilmelidir. Bilindiği gibi H.Amerikan Maunu (Swietenia macrophylia) dışında Sapelli (Entandrophragma condolloei), Tiama (Entandrophragma angolense) ve Khaya (Khaya ivorensis) gibi Afrika maunu türleri de bulunmaktadır.

Maun grubu ağaç türlerinden pencere yapımı için genellikle en çok Sipo/Utile tercih edilmektedir. Bu nedenle Batı Afrika’daki Sipo varlığı azalmaktadır. Bu da fiyatların yükselmesine neden olmaktadır. Sipo Fildişi sahili- Kamerun ve Liberya’dan ithal edilebilmektedir.

Daha öncede belirtildiği gibi bugün pencere endüstrisinde kırmızı tropik ağaç türlerine gereksinim artmaktadır. Sipo yerine pencere endüstrisinde ikame ağaç türleri olarak; Bosse (Guarea cedreta) ve Kotibe/Danta (Nesogordonia papaverifera) gibi diğer ağaç türleri tercih edilmektedir.

Afrika Maunu türlerinden bugün artık çok zor temin edilebilen Khaya ivorensis ve diğer Khaya türleri de Maun adı altında pencere yapımında kullanılmaktadır. Kosipo ise diğer afrika maunu türlerine göre daha ağır ve odunundaki çeşitli depo maddeleri nedeniyle işlenmesinin güç olması yüzünden pencere yapımında pek tercih edilememektedir. Ancak Kosipodan yapılmış bir pencerenin özellikleri Sipo’dan yapılana göre hiçde kötü değildir.

Diğer Afrika Maunu Sapelli ve Tiama ile Hakiki Amerikan Maunu nadiren pencere yapımında kullanılmaktadır.

Ayrıca bunların dışında pencerenin kalitesine bağlı olarak Denizaşırı ülkelere ait ağaç türlerinden Niangon/Angi (Tarrietia utilis), Makore (Tieghemella heckelii), Kando (Beilschmiedia diversiflora), Coula (Coula edulis), Bintangor (Colophyllum spp), Moabi (Baillonella toxiperma), Nyatoh (Palaguium spp), Afzelia/Doussie (Afzelia africana), Merbau (Intsia palembanica), Iroko/Kambala (Chlorohora excelsa), Afrormosia (Afrormosia elata), Lauan (Shorea negrosensis), Cedrela/cedro (Cedrela odorata), Andiroba (Carapa guinensis), Suren (Toonasureni), Tik (Tektonograndis) de pencere yapımına uygun bulunmaktadır.

Bütün bu ağaç türü gruplarının odunlarının işlenmesinde bazı problemler olmasına rağmen, uygun işleme yöntemleri ile çok kaliteli pencereler yapılabilmektedir. Bu ağaç türlerinden Niangon/Angi’nin odunu özellikle dış hava koşullarına dayanıklı olup, içerdiği yağ nedeni ile kendine has kokusu bulunmaktadır. Ancak bu odun üreticiler tarafından kendi adıyla kullanılmamakta daha çok Maun pencere olarak piyasaya sürülmektedir. Aynı problem yukarıda belirtilen Afrika odun türlerinden Makore, Moabi, Kotibe ile Güneydoğu Asya odun türlerinden Bintagor ve Nyatoh içinde geçerlidir.

Çalışmaya dayanıklı pencere yapımında Afzelia/Doussie ile Merbau tercih edilmektedir. Afzelia ile Merbau akraba olup dikkatlice bakılmadıkça ayırt edilmesi güçtür. Afzelia, Kamerun, Fildişi sahilleri, Liberya ve Ganadan, Merbau ise Güneydoğu Asya’dan temin edilmektedir. Pencere yapımında kullanılan Tik odununun diğer amaçlar için de kullanılması nedeni ile miktar ve fiyat olarak sıkıntılar bulunmaktadır. Ancak Tik odununun tropik ülkelerde plantajlar halinde yetiştirilmesi yüzünden teknolojik özelliklerinde farklılıklar olacağı göz önünde tutulmalı ve tanınmış adına rağmen Tik odunu çok dikkatlice kontrol edilmelidir.

Yukarıda belirtilen ağaç türlerine ek olarak dış hava koşullarına doğrudan açık olmayan kapılarda Abachi/Samba (Triplochiton scleroxylon), Dibetou (Lovoa trichilioides), görünmeyen kısımlarda, Framire (Terminalia ivoransis), Koto (Pterygota macrocarpa), Limba (Terminalia superba), Okoume (Ocoume klaneana), Agba (Gossweilerodendron balsamiferum), Jarrah (Eucalyptus marginata), Muninga (Pterocarpus angolensis) hem masif hem de kaplama olarak kullanılabilir. Eyong (Eribroma oblongs) ise ateşe dayanıklı kapı yapımında kullanılmaktadır.

MOBİLYA, KAPI-PENCERE ENDÜSTRİSİNDE GENİŞ KULLANIM YERİ BULAN BAZI AĞAÇ TÜRÜ ODUNLARININ İKAMELERİ 

Gerek kaplama ve gerekse masif olarak mobilya ve (kapı-pencere) endüstrisinde tercih edilen, ancak miktar olarak azalan ve buna bağlı olarak fiyatı sürekli yükselen ağaç türlerinden Hakiki Amerikan Maunu (Swietenia macrophylla) Ceviz (Juglans spp.), Kiraz (Prunus evium), Tik (Tectona grandis), Okoume (Aucoume klenea), Kayın (Fagus spp.) gibi geniş kullanım alanı bulan ağaç türlerinin yerine ikame ağaç olarak kullanılabilen türlerin belirtilmesinde yarar bulunmaktadır [2].

İkame ağaç türlerinin seçiminde ilk planda ekonomik koşullar rol oynamakta, yüzey işleme tekniğindeki gelişmelerin yardımıyla da bu ağaç türleri yerine aşağıda belirtilen ağaç türleri kullanılabilmektedir.

kaynak: Prof. Dr. Ahmet KURTOĞLU, Yrd. Doç. Dr. Sait Dündar SOFUOĞLU

KAYNAKLAR

• BOZKURT, Y. ve ERDİN, N., 1997, Ağaç Teknolojisi, İstanbul Üniversitesi Yayın No: 3998, Orman Fakültesi Yayın No: 445, İstanbul, 975-404-449-X
• DIN, 4074, 1989, Sortierung von Nadelholz nach der Tranfahrgkait
• GÖKER, Y., KURTOĞLU, A., 1987, Maun Yerine Kullanılabilen Afrika Ağaç Türleri, İ.Ü.Orman Fakültesi Dergisi, Seri B, Cilt 37, Sayı.3, İstanbul.
• IGEME 1981, Mobilya İhracatı Pazar Aarştırması, IGEME Yayınları No: 63, Ankara.

• KURTOĞLU, A., 1984, Mobilya Yap›m›nda Kullan›lan A€aç Malzemeler, ‹.Ü.Orman Fakültesi Dergisi, Seri B, Cilt 34, Say›.2, ‹stanbul.
• KURTO⁄LU, A., 1986, Kap› ve Pencere Endüstrisinde Kullan›lan A€aç Türleri, ‹.Ü.Orman Fakültesi Dergisi, Seri B, Cilt 36, Say›.4, ‹stanbul.
• KURTO⁄LU, A., 2005, Mobilya Endüstrisi Bas›lmam›fl Ders Notu, ‹stanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Endüstri Mühendisli€i Bölümü, ‹stanbul.
• KURTO⁄LU, A., 2005, Mobilya ve Ahflap Konstrüksiyonlar› Bas›lmam›fl Ders Notu, ‹stanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Endüstri Mühendisli€i Bölümü, ‹stanbul.
• ÖNCER, M., 1991, Orman Ürünleri Sanayinde Üretim Planlamas› ve Kontrolü, MPM Yay›nlar› 443, Ankara.
• TS 51, 1987, Kereste- Ladin Göknar Keresteleri, Genel Amaçlar, TSE, Ankara.
• TS 820, 1975, Mefle Kerestesi (Biçilmifl, genel amaçlar için), TSE, Ankara.
• TS 1264, 1988, Do€ramal›k Kereste, TSE, Ankara.
• TS 11356, Kereste Mobilya Yap›m›nda Kullan›lan, TSE, Ankara
• TÜRKMENO⁄LU, S., 1994, Ahflab› Kullanmak Dünyay› Kurtar›r, Ahflap Dünyas›, Say› 5, Mart 1994.

Ahşap Yapı Üretimi lll

Ahşap Panel Sistemler

Ahşap panel sistem, panel olarak üretilmiş olan elemanların bir araya getirilmesiyle oluşmaktadır. Ahşap panellerin köşe birleşimlerinde dikmeler kullanılmaktadır. Panellerin duvar boyunca birleşimlerinde, paneller birbirlerine doğrudan bağlanabildikleri gibi dikmeli irleşimlerle de bağlanabilmektedir.

Bu sistemde temel kurgusu; sürekli olarak beton duvar şeklinde, mütemadi veya münferit olarak farklı şekillerde yapılabilmektedir. Sistemin oluşturulmasında ilk aşama, mevcut temel sistemi üzerine taşıyıcı ana kirişlerin yerleştirilmesidir. Bu kirişlerin boyutları 10×10 cm olarak düzenlenmektedir. Taşıyıcı kirişler ile beton yüzey arasına su, nem ve hava sızıntısını engellemek amacıyla metal koruyucu eşikler monte edilmektedir. Daha sonradan taşıyıcı kirişler üzerine 5×15 cm boyutundaki döşeme kirişleri, bu kirişlere ters yönde konumlandırılarak 40- 60 cm aralıklarla uygulanmaktadır. Kirişler arasına tercihe göre yalıtım uygulanabilmektedir. Ters yönde konumlandırılan bir kiriş ise, alın görevi görerek döşeme kirişlerinin uç kısımlarını birbirine bağlamakta ve sistemi oluşturan ahşap paneller için alt başlık görevini üstlenmektedir. Oluşturulan döşeme kirişleri üzeri ahşap panellerle kaplanmaktadır.

Duvar sistemi oluşumunda ise, duvar panelleri alt başlıklar üzerine oturtularak monte edilmektedir. Ahşap duvar panelinin oluşturulmasında alt başlık, dikme ve üst başlık kullanılmaktadır. Alt başlık, üst başlık ve dikme boyutları 10×10 cm olarak düzenlenmektedir.

Dikmeler alttan ve üstten alt başlık ve üst başlığa bağlanarak panel oluşturulmaktadır. Bağlantılar, ahşap kamalar ve metal veya çelik elemanlar ile yapılmaktadır. Ayrıca panelin stabilitesinin sağlanması amacıyla diagonal köşebentler kullanılmaktadır. Fazla soğuk olan, rüzgarlı ve yağışlı bölgelerde dikme araları yalıtım malzemesi ile doldurulmaktadır.

İç ve dış duvar kaplamalarında ise, ahşap panel duvar üzerine 50 cm aralıklarla 2×2 cm veya 2.5×5 cm boyutlarında ahşap çıtalar çakılmakta ve üzerleri istenilen şekilde malzemeyle kaplanmaktadır (Şekil 3.17). Duvar panelinde kapı ve pencere boşlukları, iskeletin oluşumu sırasında iç bölümde oluşturulmaktadır.

Ahşap duvar panelin üzerine uygulanan kaplama ve panel içinde rijitliği sağlama amacıyla kullanılan daigonal köşebent, iskeletin sert ve bükülmez olmasını sağlamaktadır. Panel içinde kullanılan ahşap dikmeler ise dikey ağırlığı taşımaktadır. Ayrıca, sistem oluşumunda kullanılan duvar panellerinin her biri strüktür içinde ahşap dikmeler gibi görev yapmakta, yatay ve dikey yüklere karşı güçlü ve stabil duvar etkisi oluşturmaktadır. Sistem içinde kullanılan sağlamlaştırıcı metal ve çelik elemanlar ise yatay yüklerin taşınmasını sağlamaktadır.

Bu sistemde çatı oluşumu ise, duvar panelleri üzerine yerleştirilen 5×15 cm boyutundaki çatı kirişleri üzeri ahşap paneller ile kaplanması sonucu oluşmaktadır. Çatı kirişleri arası isteğe göre yalıtım malzemesi ile doldurulabilmektedir. Bu sistemde çatıdan gelen dikey yükler duvar paneller sayesinde direk olarak zemine iletilmektedir.

Ahşap panel sistem, özellikle tek katlı yapılar (okullar, bürolar vb.) için uygun olmaktadır. Aynı zamanda tek veya iki katlı konutların yapımında da bu sistem kullanılabilmektedir. Bu yapım sistemi diğer yapım sistemleriyle karşılaştırmalı olarak değerlendirildiğinde; bina düzenlemelerinde oluşan sınırlılıkları, az yük taşıma kapasitesine sahip olması ve yangın
dayanımının az olması açısından dezavantajlıdır. Bu nedenlerden dolayı ahşap panel sistem uygulamaları, sadece iki katlı yapılarla sınırlandırılmaktadır.

Bu sistem, hafifliğin, kolay taşımacılığın ve ekonominin arandığı, çağdaş ve sürekli kullanımı istenen binalar için oldukça uygun bir sistem olma özelliğini taşımaktadır. Aynı zamanda taşıyıcı özelliği olmayan iç ve dış duvar elemanlarının oluşturulmasında da kullanılmaktadır.

Prefabrike ahşap panel elemanları, uygulama şekillerine, boyutlarına, bir araya getirilişlerine, yük taşıyıcı olup olmamalarına, havalandırmalı veya havalandırmasız olarak komposizyonlarına ve işlevlerine göre farklı şekillerde üretilmektedir. Ahşap paneller, küçük taşıyıcı paneller, geniş taşıyıcı paneller, oda üniteleri ve taşıyıcı olmayan küçük ve geniş paneller olarak dört farklı biçimde kurgulanabilmektedir.

– Küçük Taşıyıcı Paneller

Küçük boyutlu yük taşıyıcı ahşap paneller, modüler bir ölçülendirme sistemine göre düzenlenmiş bir şekilde, tek katlı yapıların iç ve dış duvar elemanları olarak üretilmektedir. Paneller ahşap dikme, alt başlık ve üst başlık olmak üzere üç parçadan oluşmakta ve 1.00 m – 1.25 m genişliğinde havalandırmalı veya havalandırmasız olarak üretilmektedir. Oluşturulan iskeletlerin içi yalıtım ürünleriyle doldurularak, yüzeyleri çift taraflı levhalarla kaplanmaktadır.

Küçük taşıyıcı paneller 2 farklı şekilde uygulanabilmektedir. Bunlar,
• Kaplama yöntemi,
• Levhalarla içini doldurma yöntemidir.

– Geniş Taşıyıcı Paneller

Geniş taşıyıcı panellerin sistem kurgusu küçük taşıyıcı paneller gibidir. Fakat daha büyük ve daha geniş olarak üretilmektedir. Küçük taşıyıcı panellerden farklı olarak daha uzun alt başlık, çeşitli dikmeler ve sürekli üst başlıktan oluşmaktadır. Bu paneller 4.80 m – 10.40 m genişliğinde üretilmektedir.

Geniş panellerin boyutları; içindeki dikmelerin yerleştirilmesine, bölme modül aralıklarına, istenen çapraz birleşim noktalarına, birleşen elemanların ölçülerine ve çatıdan gelen yükün karşılanma yöntemine göre ayarlanmaktadır.

Geniş taşıyıcı panellerin uzunlukları, mevcut döşeme planına, taşımada oluşabilecek sınırlılıklara ve optimum yük kaldırma gücüne göre belirlenmektedir. Bu paneller yalnızca iç veya dış taşıyıcı duvarlar olarak değil, döşeme ve çatı elemanı olarak da kullanılmaktadır. Paneller çatı elemanı olarak kullanıldığında, yapıdaki panel boyutuna göre ayarlama yapılmalı, çatı panelinin başlama ve bitiş noktası duvar dikmeleriyle aynı hizada ve aynı boyutta olacak şekilde ayarlanmalıdır. Böylece çatıdan gelen yükün dikmeler vasıtasıyla zemine doğrudan iletilmesi sağlanmaktadır.

Geniş taşıyıcı paneller,
• Kaplama yöntemi
• Levhalarla içi doldurma yöntemi
• Çatı paneli

olmak üzere üç farklı şekilde uygulanabilmektedir.

Bu tip panellerin kullanımı, elemanların arasındaki dikey birleşim noktalarının sayısının az olması ve panellerin uygulanmasında daha az iş gücü gerekmesi açısından avantajlıdır. Küçük panellerde dikey birleşim noktalarının sayısı daha fazla olmasından dolayı uygulamasında daha fazla iş gücü gerekmektedir.

– Oda Üniteleri

Bu ünitelerdeki panel genişlikleri 2.40 m – 8.40 m arasındadır ve bu ölçüler oda ünitelerini belirlemektedir. Oda ünitelerinin kullanıldığı yapıların tasarımı genellikle standart ölçülere, taşımacılık limitlerine ve ekonomik montaj ekipmanlarına bağlıdır. Çeşitli gelişmelerden sonra bu model, okul odaları, ofisler ve konutlarda da uygulanmıştır. Oda üniteleri, kapalı veya bölümsel açık ünitelerden oluşmaktadır. Döşeme ve duvarları atölyelerde üretilmekte ve şantiyede monte edilmektedir. Bu üretim modeliyle % 90 oranında önyapıma ulaşılmaktadır. Oda üniteleri kullanılarak yapılan yapı üretimi; taşımacılık, montaj süresi kısalığı gibi
nedenlerle daha kısa sürede olmakta ve diğer yapım yöntemlerine oranla yapım maliyetini azaltmaktadır.

– Taşıyıcı Olmayan Küçük ve Büyük Boyutlu Paneller

Taşıyıcı olmayan küçük ve büyük boyutlu paneller, sürekli ve hareketli iç hacim bölücüleri olarak kullanılmaktadır. Bu paneller, yapıda kullanım amaçlarına, yerel yapı ölçütlerine, yüzey davranışlarına, düzenlenişlerine, akustik özelliklerine, montaj ve bağlantı noktalarının yük taşıma kapasitelerine ve yangın korunumlu olup olmama durumlarına bağlı olarak çeşitli şekillerde üretilmektedir.

Taşıyıcı olmayan bölücü özellikteki paneller hareketliliklerine göre,
• Kalıcı bölücüler,
• Sınırlı hareketli bölücüler,
• Hareketli bölücüler
olmak üzere üç şekilde uygulanmaktadır.

Ayrıca akustik özelliklerine göre de,
• Kaplamanın bölücü panele tespit edildiği,
• Kaplamanın bölücüden ayrı olarak konumlandırıldığı
olmak üzere iki çeşit uygulama yöntemi vardır.

Bölücü panellerin düzenlenişi yapının temel modülasyon ölçüsüne göre oluşmaktadır. Ayrıca bu üretim yönteminde, taşıyıcı olmayan panellerin taşıyıcı panellerle bağlantısında, her iki panelin de yanal kuvvetlere karşı dayanımının eşit olması önem taşımaktadır.

Ahşap Kütük Sistemler

Dünyada ve Türkiye’de geleneksel yapı üretiminde de kullanılmış olan ahşap kütük sistem, günümüzde özellikle hafta sonu evlerinde kullanılmaktadır. Ayrıca bu sistem, orman bölgelerinde ve kırsal bölgelerde de kullanılan bir yapım sistemidir. Oldukça sık kullanılan bu yapım sisteminin, diğer yapım sistemlerine oranla dezavantajlı olan tarafı ekonomik olmayışıdır.

Ahşap kütük sistemle oluşturulan yapılarda dış duvarlar, masif veya tabakalı ahşapların üst üste yerleştirilmesiyle oluşturulmaktadır. Kütük yapıların iç veya dış duvar yüzeylerinde kaplama yapma gereksinimi olmamaktadır.

Kütük sistemle oluşturulan ahşap yapılar yığma yapı özelliği taşımakta ve diğer sistemlerle oluşturulan yapılara oranla daha ağır olmaktadır. Bu nedenle kütük yapılarda temel uygulaması çoğunlukla sürekli olarak ve beton duvar şeklinde yapılmaktadır.

Kütük yapının oluşumunda, ilk olarak beton temel duvar üzerine kimyasal ankraj ve çelik dübeller kullanılarak 5×15 boyutundaki taban yastıkları sabitlenmektedir. Daha sonradan yapıyı oluşturan kütükler önceden belirlenen bir sıraya göre yerleştirilmektedir. Kütükler alt tarafta taban yastıkları üzerine yerleştirilerek ve daha sonradan aşağıdan yukarıya doğru üst üste bindirilerek tüm yapı boyunca monte edilmektedir. Kütüklerin birbirlerine bağlantılarında bir metre aralıklarla 14 veya 16 cm’lik büyük vidalar ve boydan boya geçen metal civatalar kullanılmakta ve kütük aralarına poliüretan tutkal sürülerek rijitlik sağlanmaktadır. Bu sistemde kapı ve pencere boşlukları sistem oluşumunda önceden düşünülmekte ve kütüklerin yerleştirilmesi sırasında bu yerlerde boşluk kalacak şekilde ayarlanmaktadır.

Kütük sistemlerde önemli olan, dış hava etkenlerine karşı ahşap kütüklerin üst üste uygulanması aşamasında kütüklerin üst üste gelme noktalarının ayrıntısında alınacak önlemlerdir. Rüzgar, yağmur, toz, gürültü vb. dış etkenlere karşı bu sistemde bir takım
önlemlerin alınması yapı-kullanıcı sağlığı ve kullanım süreci açısından önem kazanmaktadır.

Bu sistemde dış duvar kalınlıkları ısı yalıtımı açısından önemlidir. Bu nedenle, kütük sistemle uygulanacak yapıların uygulama yerleri, iklimsel koşulları açısından önem kazanmaktadır. Yalıtım gereksinimi ve koşulları, iç hava ve dış hava koşullarına, havalandırmaya ve sıcaklık farklılıklarına bağlı olarak değişim göstermektedir. Bu nedenle ahşap kütük sistemlerin
uygulanması sırasında DIN 18190 ve DIN 1974 standartlarının kullanılması gerekmektedir. Bu sistemle oluşturulan yapılarda dikkat edilmesi gereken önemli bir ayrıntı da, temel yapımında kullanılan kagir malzemeyle, duvar elemanı olarak kullanılan ahşabın
yalıtım değerlerinin eşit olması durumudur. Ahşap kütük yapılar, DIN 1052 ve DIN 1055 standartlarına göre tasarlanmaktadır.

Ahşap kütük sistemin, dikmeli ve geçmeli olmak üzere iki çeşit yapım yöntemi bulunmaktadır.

– Dikmeli Kütük Yapım Yöntemi

Dikmeli kütük yapım yönteminde, köşelerde ve sistem içinde gerekli olan diğer birleşim yerlerinde kullanılan dikmeler, kütükleri birbirine bağlama ve taşıyıcı olarak çalışarak sistem içinde oluşabilecek yatay ve dikey kuvvetleri karşılama görevi üstlenmektedir. Yapı duvarları ise, dikmelerle beraber taşıyıcı olarak düzenlenebilmektedir. Buna karşın sadece dikmelerin taşıyıcı olup, duvarların taşıyıcı olmadığı düzenlemelerde yapılabilmektedir.

Bu yapım yönteminde, taşıyıcı olan ve taşıyıcı olmayan duvar çözümlerine göre değişik uygulamalar yapılmaktadır. Bunlar şu şekilde sıralanmaktadır;

a- Uygulama yöntemlerinden birincisi, duvarın taşıyıcı olarak kurgulanmadığı yapım yöntemidir. Bu yöntemde taşıyıcı ahşap dikmeler arasında yer alan kütüklerin yatay birleşim yerlerinde genellikle elastik bitümlü köpükler kullanılmaktadır. Kütüklerin birbirine bağlantısını sağlayan çivilerin uzunluğu kütük yüksekliğinin 2.5 katı olmalıdır. Bu yapım yönteminin önemli bir özelliği kullanıcı tarafından da uygulanabilir olmasıdır.

b- İkinci uygulama yöntemi ise, yük taşıyan ahşap dikmelerin taşıyıcı olmayan kütüklerin arasında düzenlenmesiyle oluşmaktadır. Bu yöntemde dikme boyutu kütüklerle oluşturulan duvar kalınlığına eşit olmaktadır.

c- Üçüncü uygulama yöntemimde ise, dikmeler çelik malzemeden oluşturulmaktadır. Bu uygulamada çelik dikmelerin önüne yalıtım ürünü konularak dış hava koşullarına karşı gerekli önlemler alınmaktadır.

d- Uygulama yöntemlerinden dördüncüsü, taşıyıcı olan kütüklerin duvar kesitinin dışındakonumlandırılmış çelik dikmelerle bağlanmasından oluşmaktadır. Kütükler birbirleriyleikincil parçalarla basınç altında birleştirilmektedir. Bu yöntemde duvar boyunca devam eden metal bağlantılar kullanılmaktadır.

e- Uygulama yöntemlerinin beşincisi, taşıyıcı olan kütük duvarın dördüncü yönteme alternatif olarak çelik dikmeler yerine ahşap dikmelerle düzenlenmesinden oluşmaktadır. Kütükler birbirine geçmeli olarak basınç altında birleştirilmektedir. Dikmelerin kütüklerle olan birleşim yerlerinde kullanılan örtücü ahşap parçalar tutkal yardımıyla yüzeye yapıştırılmaktadır. Bu yöntemde de duvar yüksekliğince devam eden metal bağlantılar kullanılmaktadır.

f- Altıncı yapım yönteminde ise, taşıyıcı olmayan kütük duvarlar ahşap dikmelere ve kütükler birbirlerine ikincil parçalarla bağlanmaktadır. Bu yöntemde de yine aynı şekilde duvar yüksekliğince devam eden metal bağlantılar kullanılmaktadır.

– Geçmeli Kütük Yapım Yöntemi

Geçmeli kütük yapım yöntemi, taşıyıcı duvar bileşeni olarak kullanılan masif veya tabakalı ahşap kütüklerin planlanan numara sırasına göre birleştirilmesiyle oluşturulmaktadır. Köşe birleşimlerinde ve duvar kesişmelerinde kütükler birbirlerine geçme yaparak birleştirilmektedir. Geçmelerde farklı yöntemler uygulanabilmektedir. Bu uygulama yönteminde, duvar yüksekliğince devam eden metal bağlantılar söz konusu olmaktadır.

kaynak : Mimar Elif Erkoç 

GÜNÜMÜZ TEKNOLOJİSİYLE ÜRETİLEN AHŞAP KONUTLARIN TASARIM-UYGULAMA-KULLANIM ÜÇGENİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ (İSTANBUL ÖRNEKLERİ) – Yıldız Teknik Üniversitesi 2004

 

Ahşap Yapı Üretimi l

Ahşap Yapı Üretimi Tarihçesi

Ahşap kolay işlenebilen, hafif, dirençli, sağlam, sağlıklı, doğal, kolay ve ucuz temin edilebilen bir yapı malzemesidir. Bu nedenle yapı üretiminde çok sık kullanılmıştır. İnsanoğlunun ahşaptan yararlanma başlangıcı varoluşuyla birlikte ortaya çıkmıştır.

Ahşap yapılarda; taşıyıcı sistem oluşumlarında, duvar, döşeme ve merdiven kaplamalarında, pencere ve kapı doğramalarında, mobilya üretiminde, her türlü inşaatın kalıp ve iskelelerinde, geçit ve köprülerde kullanılmaktadır.

Yapıda kullanılan ilk malzemelerden biri olan ahşap, kullanım geçerliliğini tarihsel devinim içinde korumuştur. Avrupa’da 19. yy’da, endüstrileşmenin başlaması ve hızlı bir şekilde yaygınlaşmasıyla birlikte diğer malzemelerde olduğu gibi gerek ahşapta gerekse bu
malzemeyle üretilen yapılarda büyük teknolojik gelişmeler olmuştur. Bunun yanı sıra birinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş yıllarında değerli bir savaş hammaddesi olan çeliğin yapıda kullanım alanından çekilmesi, ahşabın yapılarda daha çok ve yaygın olarak kullanılması için yeni adımların atılmasına yol açmıştır.

Ahşabın yapılarda kullanımına yönelik asıl gelişme ise, ikinci dünya savaşından sonraki yıllarda gerçekleşmiştir. Daha önceden bilinen fakat yeterince geliştirilemeyen tutkallı ahşap teknolojisi, bu yıllarda yeniden gündeme gelmiştir. Kimya endüstrisindeki gelişmeler doğrultusunda bu teknoloji geliştirilmiştir. Savaş sanayi kollarında geliştirilmiş olan sıcağa ve neme dayanıklı yapay reçine tutkalları ahşap yapılarda kullanılmaya başlanmıştır.

20. yy’ın son çeyreğinde ise ahşabın diğer yapı malzemelerine oranla çevresel avantajlarının yüksek oluşu ve gelişmiş ülkelerin insan ve çevre sağlığını ön planda tutan yaklaşımları ile birlikte ahşap kullanımı büyük önem kazanmıştır. Bu süreçte İngiltere, Norveç, Finlandiya, Almanya, Fransa ve Amerika gibi gelişmiş ülkelerde ahşap araştırma merkezleri kurulmuştur. Bunu izleyen yıllarda yeni üretim sahaları açılmış ve prefabrikasyon olanakları araştırılmıştır.

Bu gelişmeler doğrultusunda, kesitleri ve uzunlukları gerekli boyutlarda yapılabilen ve istenilen herhangi bir formda tasarlanabilen ahşap elemanların üretimleri yapılmıştır. Bu bağlamda ahşabın yapı alanında kullanımı yaygınlaştırılmış, günümüzde özellikle modern binaların yapımında kullanılmaya başlanmıştır.

Türkiye’de ise durum farklılık göstermektedir. Anadolu’da 16. yy’da konut mimarisinin yapılarda ahşabın kullanılmasıyla şekillendiği görülmektedir. 16.-18. yy arası yapılan ahşap yapılarda, yapıların aynı çağın Avrupa’sındaki örneklerinden daha ileri teknik ve anlayışta olduğu bilinmektedir.

Cumhuriyet döneminde ise, ahşap yapılar yerini ekonomik nedenler, yasal zorunluluklar, nüfus artışı gibi etkenlerden dolayı diğer yapım sistemlerine bırakmıştır.

Eski dönemlerden bu yana yapı üretiminde yer alan ahşap yapılar, üstün fiziksel ve mekanik özellikleri nedeniyle günümüz yapı malzemeleri arasında önemli bir yer edinmiştir. Son dönemlerde, deprem olgusu ile iç içe olan Türkiye’de de, depreme dayanıklı olması ve uygulamasındaki büyük avantajları nedeniyle ahşap yapı uygulamaları yeniden gündeme gelmiştir.

Ahşap Yapının Özellikleri

Ahşap yapıların özellikleri; tasarım, uygulama ve kullanım olmak üzere üç ana başlıkta incelenebilir.

– Tasarım Açısından Özellikleri

Taşıyıcı sistem kurgusu ahşap ile oluşturulan yapılar, istenilen şekilde tasarlanabilme esnekliği olan, yapı elemanları kesitlerinin boyutlandırmaları sistem kurgusuna uyum sağlayacak şekilde yapılabilen ve özel ayrıntı çözümleri oluşturulabilen yapılardır.

Ahşap sistemler plan, tasarım ve hacim değişiklikleri için uygun sistemlerdir. Ahşap yapılar sökülüp, yeniden kullanılabilmekte veya sistem içinde eskiyen veya bozulan elemanlar zamanla değiştirilebilmektedir. Tümüyle sökülen ahşap yapılar ise, söküldükten sonra az bir malzeme kaybıyla yeniden kurulabilmektedir. Sökülme sırasında oluşabilecek kayıpların önlenmesi, tasarımın önceden bu doğrultuda yapılması ile sağlanabilmektedir.

– Uygulama Açısından Özellikleri

Ahşap taşıyıcı sistem elemanları, ön yapımlı olarak, atölye düzeyinde üretilebilen ve standart üretim sağlayabilen yapı elemanlarıdır. Yapı elemanlarının tamamına yakınının atölyede üretilmesi, yapının uygulamasında şantiyede çalışma süresini en aza indirmektedir. Bu nedenle ahşap yapıların üretim süresi kısa, işçiliği ise kolay olmaktadır. Atölyede üretilen sistem elemanlarının yapımı için özel alet ve makinelere gerek duyulmamaktadır. Ayrıca üretilen elemanların uygulamalarında hata riski de minimum düzeyde bulunmaktadır.

Ahşap sistemler hafif oldukları için, bu sistemlerle oluşturulan yapılar zayıf zeminler üzerine kolaylıkla uygulanabilmektedir. Uygulama yapılacak bölgelerde yapının hafifliği ve zeminin türü deprem bölgesi olan ülkelerde özellikle önem taşımaktadır.

Ayrıca ahşap sistemlerin ve sistem elemanlarının hafif olma özelliği, atölyede üretilen yapı elemanlarının şantiyeye ulaştırılmasında kolaylık sağlamakta ve ahşap yapının montajını kolaylaştırmaktadır. Genelde iskeleye veya vinçlere gerek duyulmadan, basit bir düzenekle ve çok kısa sürede sistem montajı yapılabilmektedir.

Ayrıca sistemin montaj işleminin “kuru montaj” yöntemiyle yapılması, çalışma kolaylığı getirmekte ve sistemin her mevsim rahatlıkla uygulanabilmesini sağlamaktadır.

– Kullanım Açısından Özellikleri

Ahşap yapılar birçok açıdan sağlıklı ve kullanım konforu olan yapılardır. Yapı içinde, ahşap malzemenin fiziksel özelliği olan, nefes alma ve mekan içinde bulunan havayı temizleyebilme özelliğinden dolayı, kesintisiz ve doğal bir hava değişimi sağlanmaktadır. Yapı içinde bulunabilecek nem, koku ve gazlar dışarı atılarak, ortam havası temizlenmektedir.

Ayrıca ahşap malzemenin su emicilik özelliği nedeniyle, yapı duvarlarında çok uygunsuz ortamlarda bile terleme ve damlama olmamaktadır.

Ahşap yapılarda ses yalıtımı sorunu, ahşap malzemenin oldukça iyi düzeyde ses yalıtımı yapabilmesi nedeniyle yaşanmamaktadır. Özellikle kütük evlerde, çift taraflı yapılan duvarlar sayesinde ses yalıtımı kolayca ve istenilen düzeyde sağlanabilmektedir.

Yapılarda ısı kaybı, malzemenin doğal yapısı nedeniyle çok iyi düzeyde ısı yalıtımı sağlayabilmesi nedeniyle oldukça azdır. Bu nedenle, bu yapılarda iklimsel konfor çok kolay sağlanabilmektedir. Yapılar yazın serin, kışınsa sıcak olma özelliği taşımaktadır. Mekan içinde devamlı bir ısıtmaya gerek duyulmamaktadır. Ahşap yapılar bu nedenle betonarme yapılardan 15, çelik yapılardan ise 400 kat daha iyi ısı yalıtım özelliğine sahiptir.

Ayrıca ahşap yapılarda, oda sıcaklığı ışıma yoluyla olduğundan daha yüksek derecelere ulaşabilmektedir. Örneğin, oda sıcaklığı 18-200 C iken, ışıma yoluyla 24-250 C’ye kadar çıkabilmektedir. Bu ulaşılan sıcaklık geniş ölçüde sağlıklı bir ısı değerini kapsamakta ve bu etkiler ısı maliyetlerine de yansımaktadır. Yüzey sıcaklığının hava sıcaklığıyla çabuk dengelenmesi, oda içindeki hava dolaşımının seyrini yavaşlatmaktadır. Azalan hava dolaşımı ile havada bulunan toz oranı da düşmektedir.

Ahşap sistemler şok etkisine dayanıklı ve titreşim emme özelliğine sahip sistemlerdir ve bu nedenle depreme karşı dayanıklıdır. Ayrıca yapıların hafif olması, deprem anında yatay yüklerin yapı üzerindeki etkisini azaltmaktadır. Ahşap yapıda deprem nedeniyle yıkım olsa bile, elemanların hafifliği nedeniyle can kaybı en az düzeyde olmaktadır.

Ahşap sistemler onarım ve takviye açısından uygun sistemlerdir. Zamanla eskime, nem, deprem etkisi vb. nedenlerden herhangi bir şekilde zarar görmüş ve taşıma gücü bakımından yetersiz hale gelmiş sistem bütününün veya elemanlarının onarım ve takviyeleri kolaylıkla yapılabilmektedir.

Ahşap yapılarda taşıyıcı sistem elemanları, yangın direnci yüksek olma ve yangında taşıma yeteneğini oldukça geç kaybetme özelliğine sahiptir. Taşıyıcı sistem elemanları, malzeme özellikleri nedeniyle, yangın oluşması durumunda yüzeyinde oluşan karbon tabakası nedeniyle, yangının malzeme içine doğru yayılmasını engellemektedir. Çelik sistemler, yangın sırasında 15 dakika içerisinde doğal şeklini ve taşıma yeteneğini kaybetmektedir. Aynı zamanda çelik çok iyi bir iletken olduğu için, ısının yayılmasını da hızlandırmaktadır. Betonarme sistemler, çelik sistemlerden daha iyi olmasına karşın, demir donatının beton içindeki pas payı ortadan kalktığında, inşaat demiri, çelik sistemlerdeki gibi iletken olmakta ve yaklaşık 30 dakika sonra taşıma özelliğini kaybetmektedir. Ahşap sistemler yangın sırasında en az 30 dakika direnç gösterebilmektedir. Bu süreden sonra, ahşap yapı elemanında 0.7 mm / dakika hızla kesit azalması olmaktadır. Bu nedenle tasarım yapılırken ahşap yapı elamanının kesiti arttırılarak, yangın açısından yeterli direnimi sağlamak olasıdır.

Ahşap Yapı Sistemleri

Konut üretiminde kullanılan ahşap yapı sistemleri, ahşap çerçeve sistemler, ahşap panel sistemler ve ahşap kütük sistemler olmak üzere üç ana başlıkta incelenebilir.

– Ahşap Çerçeve Sistemler

Ahşap çerçeve sistemler, taşıyıcı olan iskelet ve bu iskelet arasındaki boşlukları dolduran dolgu veya kaplama malzemesinden oluşmaktadır. İskelet taşıyıcı bölüm, yatay ve düşey kuvvetleri karşılayarak binanın ayakta kalmasını ve şekil değiştirmemesini sağlamaktadır. Dolgu bölümse, dış etkilerin iskelete zarar vermesini önleyerek yapının iç bölümünü ısı, nem ve sese karşı yalıtma görevini üstlenmektedir.

Ahşap çerçeve sistemlerin Dikme-Kiriş çerçeve ve Kaburga Çerçeve olmak üzere iki farklı sistem kurgusu vardır.

– Dikme–Kiriş Çerçeveler

Dikme-kiriş çerçeve, dikme ve kirişlerin belirli açıklıklarla konumlandırılarak, ızgara biçiminde düzenlenmesiyle oluşturulan bir sistemdir. Bu sistemde, modüler açıklık mesafeleri, planın ve katların oluşumuna güçlü bir tasarım ritmi ve disiplini katmaktadır.
Sistem kurgusu açıkça sergilenebilmekte ve vurgulanabilmektedir.

Dikme-kiriş çerçeve sistemde taşıyıcı olan elemanlar dikme ve kirişlerdir. Bu sistem kurgusunda, taşıyıcı olan veya olmayan yatay, düşey veya çapraz elemanların bir noktada veya düğüm noktasında birleştirilme şekillerine göre taşıyıcı sistem farklı şekillerde
düzenlenebilmektedir. Bu elemanların birleştirilmesinde özel çelik bağlantı elemanları kullanılmaktadır.

Taşıyıcı sistem oluşumu, belirli aralıklarla konumlandırılmış ahşap dikmeler ve bu dikmeler üzerinde yer alan kirişlerden oluşmaktadır. Dikmeler; masif, birleşik parçalardan oluşmuş veya ayrık (boşluklu) olabilmektedir. Birleşik parçalardan oluşan dikmeler yapıştırılarak veya mekanik tespit yoluyla oluşturulmaktadır. Ayrık dikmeler ise iki veya daha çok parçanın birleştirilmesiyle elde edilmektedir. Ahşap dikmeler genellikle kare veya kareye yakın kesittedir. Dikme aralıkları; mekanın oluşumuna, kullanılan döşeme sistemine ve kirişlerin türüne bağlı olarak düzenlenmektedir.

Bu sistem oluşumunda temel olarak, dikmelerin altına tekil temel uygulaması yapılabileceği gibi gerekli görülen bölgelerde, özellikle deprem bölgelerinde sürekli temel uygulaması da yapılabilmektedir.

Dikme-kiriş çerçeve döşeme sistemi, dikmeler arası açıklığın 1/15’i yüksekliğinde boyutlandırılmış ana kirişlerden oluşmaktadır. Kirişlerin genişliği, kiriş yüksekliklerinin genellikle 1/3’ü ve 1/2’si arasında değişmektedir. Döşeme tabliyesi ise, kirişlerin üzerine
ahşap tabliyenin oturtulmasıyla oluşturulmaktadır. Tabliye kalınlığının standart ölçüleri; 5, 7.5, 10, 15 ve 20 cm’dir. Genel olarak kalınlığı ise; açıklığın yaklaşık olarak 1/30’u kadardır. Kiriş açıklıklarında tabliyeler; tek açıklıklı, çift açıklıklı ve sürekli açıklıklı olarak düzenlenmektedir.

Bu tür döşeme yöntemi, sistemin yatay düzlemde stabilitesinin sağlanması açısından avantajlıdır. Fakat ses yalıtımı ve tesisat döşeminin gizlenmesi sorun oluşturabilmektedir. Bu yöntemin yanı sıra kirişli ve panel döşeme yapım yöntemleri de uygulanabilmektedir.

Dikme ve kirişli çerçevelerde taşıyıcı çerçeve elemanlarının arasında kalan duvarlar; yalıtım, bölme ve dolgu işlevlerini üstlenirler. Duvar elemanı, düşey veya yatay çerçeveler, önyapımlı karma yatay veya düşey duvar panelleri ve kapı ve pencere birimlerinden oluşmaktadır.

Bu yapım sisteminde duvar boşlukları yük taşımayan ahşap panellerle desteklenmektedir. Aynı şekilde, çatıda ve döşemede de çatı kirişleri ve döşeme kirişlerinin üst bölümlerinin kaplanmasında bu paneller kullanılmaktadır.

Dikme-kiriş çerçeve sistem oluşumunda yatay yüklere karşı gerekli önlemlerin alınması oldukça önem taşımaktadır. Bunun sağlanması için, temelden başlayarak sistemi oluşturan eleman ve parçalar birbirlerine çok iyi bir şekilde bağlanmaktadır.

Yapının stabilitesinin sağlanabilmesi için, diagonal ahşap destekler, çapraz çelik çubuklar veya ahşap rijit paneller kullanılmaktadır. Yapıda her katta stabilite için, en az üç adet düşey bağlamanın kullanılması gerekmektedir. Ayrıca yatay, düşey ve çapraz elemanların birbirlerine bağlantı yerlerinde rijitlik sağlama amacıyla metal bağlantı elemanlarının kullanılması önem taşımaktadır.

Bu sistemde strüktürel oluşum, birtakım tasarım sınırlamaları getirmektedir. Bunun yanı sıra, sistemde ana elemanların güçlü oluşu ve yapıda döşeme ve çatı çıkıntılarının yapılabilirliğinin diğer sistemlere oranla daha yüksek oluşu, sistemin sağladığı avantajlardandır.

Dünyada kullanılan dikme-kiriş çerçeve sistemle konut üretiminin temel olarak birçok farklı yapım yöntemi vardır. Yapım yöntemindeki farklılaşma, yük taşıyan elemanların ve bağlantılarının düzenlenmesindeki değişikliklere göre oluşmaktadır.

Dikmeli ve kirişli çerçeveler, dikme ve kirişlerin düzenlenme şekillerine göre değişik isimler almaktadır. Yatay ve dikey elemanların düzenlenmesine göre; dikme üstü kiriş (tek ve iki katlı), düğüm kiriş, çift kiriş ve ayrık dikme olarak dört farklı grupta isimlendirilmektedir. Bu farklılaşmada; tek başına kiriş, dikme veya her ikisi birden süreklidir veya kirişler ve dikmeler ayrık olarak düzenlenmektedir.

– Sürekli Kirişlerle Oluşturulan Çerçeveler

Sürekli kirişlerle oluşturulan çerçeveler, dikme üstü kiriş çerçeve, tek katlı ve iki katlı olarak uygulanabilmektedir. Bu yapım yönteminde kirişler, kat seviyesinde kesilen dikmeler üzerinde sürekli olarak düzenlenmektedir.

– Dikme Üstü Kiriş Çerçeve (tek katlı)

Bu yapım yönteminin tek katlı uygulamalarındaki sistem kurgusu, belirli aralıklarla konumlandırılmış dikmeler ve bu dikmelerin üzerinde yer alan sürekli ana kirişlerden oluşmaktadır. Ana kirişlerin birbirine paralel olduğu bu yapım yönteminde, ikincil kirişler
veya sistem kurgusundaki diğer kirişler, bu ana kirişlere dik yönde konumlandırılmaktadır.

Ana kiriş tipi, sistem oluşumunda belirlenen dikmeler arası açıklığa göre; masif, tabakalı veya makas biçiminde seçilmektedir. Sistem oluşumunda diğer yöndeki açıklık oranı, genelde döşeme kirişlerinin düzenlenebileceği sınırlar içinde olmaktadır. Bu tip yapım yönteminde uyulması gereken ana kural, dikmelerin ve ana kirişlerin birleşim noktalarının ve bağlantı elemanlarının gelen yükü karşılayacak ve diğer bileşenlere aktaracak yeterlilikte olmasıdır. Birleşim noktalarının bağlantılarında, genellikle çelik bağlantı elemanları kullanılmaktadır.

– Dikme Üstü Kiriş Çerçeve (iki katlı)

Bu yapım yönteminde de, ana kirişler dikmeler üzerinde sürekli olarak yer almaktadır. Diğer kirişler ise, ana kirişler üzerinde ve ana kirişlere dik yönde konumlandırılmaktadır. Sürekli kiriş yönteminin kullanıldığı yapım yöntemlerinde, dikmeler ana kirişler tarafından kesintiye uğramakta ve bir sonraki katta yeniden düzenlenmektedir.

kaynak: Mimar Elif Erkoç

GÜNÜMÜZ TEKNOLOJİSİYLE ÜRETİLEN AHŞAP KONUTLARIN TASARIM-UYGULAMA-KULLANIM ÜÇGENİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ (İSTANBUL ÖRNEKLERİ) – Yıldız Teknik Üniversitesi 2004

 

 

 

Mobilya ve doğrama endüstrilerinde kullanılan ahşap veya masif malzeme ve özellikleri

Ağaç malzeme ahşap veya masif geleneksel olarak mobilya, doğrama, ahşpa yapılar ve iç dekorastondaki çeşitli üretimlerde ana hammadde olarak kullanıllmaktadır. Günümüzde bu üretimlerde, daha az pahalı yarı mamul levhalar bu malzemenin yerine kullanılmaktadır. Bilindiği gibi, bunlar endüstriyeş levhalar olup; boyanmaya, çeşitli doğal veya yapay kaplama ve plastiklerle kaplamaya uygundurlar. Ancak, ahşapbın doğallığında, güzelliğinde, rahatlığında ve kullanılabilirliğinde bir diğer malzeme bugüne kadar bulunmamıştır. Bu bakımdan ahşap, mobilya v.b üretimlerde önemini ve kullanımını büyük bir oranda koruyacak ve bunu sürdürecek bir malzemedir.

Maasif ağaç malzemenin üstünlükleri

Ağaç malzeme masif ve ahşap; levhalar, metaller ve plastik gibi diğer malzemelere birçok nedenlerle tercih edilmekedir. Bunlar;

1. Çok çeşitli renk ve görünümde olmaları,

2. Boya veya cila ile çekiciliğinin arttıtılması,

3. Kullanım süresinin artması ile daha koyu renk ve zengin görünüm kazanması,

4. Isıyı az iletmesi nedeniyle dokunulduğunda soğuk ve sıcak hissi vermesi,

5. El aletleri veya makinalarda kolayca işlenebilirliği,

6. Tutkal, vida, çivi ve çeşitli yöntemlerle kolayca birleştirilebilmesi,

7. Mekanik etkilerle az ses çıkarması,

8. Titreşimleri eliminize etmesi,

9. Kusurlu kısımlarının kolayca değiştirilebilmesi,

10. Özgül ağırlığının düşük olmasına rağmen direnç özelliklerinin yüksek olması,

11. Üretimin ve taşımanın kolay ve ekonomik olması,

12. Yenilenebilir bir kaynak olarak her ülkede az veya çok miktarda üretilmesi,

13. Çevre ile uyumlu olmasıdır.

Mobilya ve doğrama ürünlerinde kullanılan odunun gerektidirği özellikler oldukça fazladır. Herhangi bir ürünün işlevsel durumuna göre, çeşitli parça ve elemanlarının özellikleri önemli farklılıklar göstermektedir. Bu bakımdan, öncelikle ürünlerin yapımında kullanılacak ham madde ağaç veya odunun seçiminde birçok özellik göz önünde tutulmalıdır.

Bunlar aşağıdaki gibi belirtilebilir;

1. Direnç yeterliliği. Örneğin, her bir sandalye elemanlarında yüksek, elbise dolabı çekmece elemanlarında ise düşük dirençli ağaç odunu kullanılabilir.

2. Strüktür ve rengin homojenliği. Özellikle doğal ( cilalı, vernikli) veya yarı doğal (renklendiricili) görünümlü istenen ürünlerde desenli ve homojen, doğal olmayan (boyalı) ürünlerde ise desen gerektirmeyen ve heterojen yapıdaki odun uygun seçim olabilir.

3. Suni kurutma karakteristikleri ve çalışma özelliklerinin ( çatlama, eğilme, çarpılma vs.) uygunluğu. Suni kurutma karakteristikleri genellikle düşük denge rutubet miktari gerektiren iç koşullar, çalışma özellikleri ise ürün yapı tekniğinde çalışmanın yeterince kontrol altına alınamadığı dış kullanımlar için önemlidir.

4. Tutkallama özellikleriin uygunluğu. Genellikle özgül ağırlığı düşük odunlar daha kolay tutkallanabilmektedir. bunun yanında ekstraktif maddece zengin ve özgül ağırlığı yüksek türler boşluk miktarlarının az olması bakımından zor tutkallanırlar.

5. İşlenebilirlik özelliği ve bıçakları köreltme etkisi. Genellikle özgül ağırlığı yüksek, dağınık traheli ve homojen yıllık halka oluşumu gösteren odunlar iyi işleme özellikleri gösterirler. Bunun yanında ekstraktif maddece ( silis v.b) zengin odunlar bıçak körelmesini olumsuz olarak etkilerler.

6. Bükülebilme kaliteleri. Odun karakteristiği bakımından düzgün lifli ve dalsız bir yapı yanında, bükme işlemlerinde buhar ve çeşitli kimsyasallardan etkilenmemesi olarak belirtilebilir. Dişbudak, meşe, kestane, kayın ve kızılağaç iyi bükülebilme yapısında olan ağaç cinsleri olarak belirlenebilir.

7. bitkisel ve hayvansal zararlılar ile dış koşullara dayanıklılık. Dış koşullar ile iç koşullardaki rutubetli ortamlardaki kullanmlar için uygun odunların seçimidir. Bilindiği gibi en dayanıklı sırasına göre; iğne yapraklılardan Sedir, Ardıç, Melez, Çam türleri ve Ladin ve Göknar ile yapraklılardan Kestane, Akmeşe Ceviz, Karaağaç, Dut, Kırmızı Meşe oldukça dayanıklı odunlardır.

8. Yüzey işlemlerine uygunluğu. Genellikle iç koşullarda estetik özellikleri yüksek ağaç odunları ( halkalı traheli yapraklı ağaç türleri), dış koşullarda ise çalışma özellikleri düşük ağaç odunları uygun seçim olabilir.

9. Özgül ağırlığının yukarıdaki özellikleri sağlayacak değerde olması. Özgül ağırlık odunun seçiminde en önemli etken olup, mobilya veya doğrama üretimi için 0.40-0.70 gr/cm3 (ki bazı kaynaklarda üst sınır 0.80 gr/cm3) arasında önerilmektedir.

Ağaç türü odunlarının özellikleri oldukça spesifik ve farklıdır, bazı türler birçok amaçlar için diğerlerinden daha uygundur. Ayrıca, hiçbir tür bütün amaçlari çin uygun değildir, yani herhangi bir ürün yapımında istenilen özellikler bir arada ve bir türde bulunamaz. Örneğin, Doğu kayını odununun teknik özelliklerinin çoğu yüksektir. İşlenme performansı çok iyi, boya veya vernik işlemlere uygun, koltuk ve sandalye gibi ürünler için yeterli dirençtedir. Ancak, fazla çalışma göstermekte ve kolaylıkla çürümektedir. Kızılağaç odunu ise, iyi işlenebilmesi yanında, düşük özgül ağırlık ve az çalışması bakımından yukarıda belirtilen amaçlar dışında ve daha çok kontrplak üretiminde kullanılmaktadır. Aynı şekilde; Titrek kavak odunu düşük özgül ağırlık ve işlenme performansı ile daha çok mobilya çekmece v.b gibi hafif yapı teknikleri için uygundur. İğne yapraklı ağaç odunları genellikle düşük özgül ağırlık, az çalışma ve ekstraktif maddece zengin olduğundan dış koşullardaki yapımlarda daha kullanışlıdır.

 Bir mobilya fabrikasında akla gelen ilk işlemler, masif malzeme kerestelerin tolrenaslı ölçümlendirilmesi ve kurutulmasıdır. Keresteler tek tek ve ürüne uygun kesim planları ile enine boyuna ölçümlendirlerek kusurlu kısımlarından arındırılır.

Kesim planlarına göre parçaların boy ölçümlendirilmesi işlemlerinde, daha sonraki işlemlerde büyük boyutlu (özelliklerle uzunluğu fazla) parçalardan doğabilecek kusurlar ve dolayısı ile bunlardan küçük boyutlu diğer mobilya parçaşarının elde edilebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Yani; üretimdeki parti miktarına göre her bir mobilya parçası için kesilecek toplam toleranslı miktar m3 olarak belirlenir ve büyük boyutlu parça miktarları bir miktar fazla tutularak sonradan çıkabilecek sorunlar ( uzun parça yetersizliği veya kısa parça fazlalıkları ki bunlar o üretimin artıklarını oluşturacaktır- vb gibi) önlenebilecek veya en aza indirilebilecektir.  Bu yöntemle yapılacak kesim planları doğrultusunda en az  zayiat ve yüksek verimle ürünler için kusursuz veya en uygun parçalar elde edilecektir.

Bu nedenle; üretimlerde genellikle standart kereste kullanımı önemli görülmektedir. Ayrıca, ürün parçaları bir miktar kusur bulundurabilmektedir. Ancak, ağaç malzeme kerestenin heterojen yapısı, seri üretimde ürün ve buna bağlı işlem sayısının oldukça fazla olması ve mobilya elemanlarındaki farklılıklar önemli güçlüklere yol açmaktadır. Bu bakımdan standart kereste kullnımı kaçınılmazdır. Kerestenin ölçümlendirilmesinde standartlara göre boy yönünde 10-50mm, kalınlık veya genişlikte ise 5-10mm işleme toleransı uygun buunmaktadır. Kerestenin toleranslı (kaba) ölçülerde parçalara kesilmesinde belli bir standart olmamakla birlikte, Finlandiya’da Huş odunu için ağaşıda Tablo 1’deki değerler önerilmektedir.

Tablo 1. Huş odununda net ve toleranslı kalınlık ölçüleri

Net Ölçü (mm)

Toleranslı Ölçü (mm)

14

20

26

32

44

56

19

25

32

38

50

63

* ortalama kereste uzunluğu 4.5-5 m.

Masif mobilya üretiminde kereste zayiatı genellikle % 40-60 gibi oldukça fazla olup, ağaç türü, kereste kalite sınıfı, rutubeti, ürün eleman boyutları ve işleme alet veya makinelere bağlı olarak değişmektedir.

Genellikle, zayiatı azaltıcı bir yöntem olarak doğrama endüstrilende küçük masif parçaların üst üste veya yan yana birleştirlmesi ile büyük boyutlu parçalar elde edilmesi yaygın olarak kullnaılmaktadır. Bu yöntem son yıllarda endüstriyel ahşap levha üretiminde de kullanılmakta; daha çok boyuna birleştirmeli ve birleştirmesiz olarak iki tipte üretileiblmektedir. Buna göre, dar ( 42-45 mm) ve uzun masif parçalar bo kesimi yapılarak kusurlu kısımlarından arındırılmakta ve önce boy yönünde parmk, sonra yan yana düz birleştirilerek ahşap veya masif levhalar üretilmketedir. Bunlardan boy yönünde birleştirmeli ( ekli) olanlar, levha boyurları 100X410 cn ie 130 X 410 cm vekalınlıkları 10,16,26,30,42 mm ile birleştirmesiz ( eklemesiz) olamlar ise; 130 cm genişlik ve 200,200,350, 400 cm kalınlıkları ise 16,9,26, 30, ve 42mm dir. Levha rutubetleri %8-12 arasındadır.

Bu malzemeleri doğru veya uygun kullanmları ile özellikle levha tipi mobilya üretiminde olmak üzere mobilya endüstrisinde yeni üretim teknikleri ve ürünşerinin ortaya konulmasında önemli bir aşama oluşturacaktır.

kaynak: Yrd. doç. dr. Abdülkadir Malkoçoğlu 

 

Ahşap ve Betonarme ll

“Merak etme sen, bu kez sağlam olacak !” güvencesinin fos çıkmaması için başvurduğumuz, tünel kalıp sistemine gelince… Nefes almayan, komşunun sesli kavgasını yuvamıza taşıyan, hak getire ısı izolasyonu olan, bazen bilinçsiz mantolamaya sığınıp; evimizi güneşle ısınmaz, rüzgarla soğumaz, buharını atamaz, romatizmalı yapı hale getiren, manyetik alan kirliliği yaratan, Çekmece Nükleer Araştırma Enstitüsünün raporuna göre nerede ise tümü, kanserojen RADON gazı neşreden beton kafeslere “ev” diyorsanız ben de sözümü geri alacağım..

İlk gün gördüğünüz çivi yerinde durdukça, ilk gün taşıdığını yapının ömrü boyunca taşıyacak olan ve her türlü değişikliğe kolayca uyum gösteren, hatta zora gelinirse taşınıp başka yerde yeniden inşa edilebilecek bir ahşap yapı var bir tarafta. Öte yanda; yüze yakın risk faktörü içeren ve yapımını izleyemedi isek, bittikten sonra içinde ne olduğu, hangi yüke hangi koşullarda ne zamana kadar dayanacağı analiz edilemeyen, yıkılmışı büsbütün başa bela betonarme vardır. Sonradan yapılan denetlemenin kendimizi aldatma olduğunu bilmeliyiz. Betonarme ile ahşabın sadece risklerini karşılaştırmak bile, doğru seçimin ahşap olduğunu ortaya çıkarır.

Sadece bir kolon yada kirişinde sorun içeren, bir vibratör boşluğu, eksik etriye, paslı demir, çok kuru ya da çok sulu, çimentosu akmış beton, erken alınmış bir döşeme kalıbı, sulanması ihmal edilmiş ve güneşte yanmış, çok soğukta katkısız dökülüp suyu donan veya kum çakıl büyüklük ve karışım oranları hesaplanmamış beton, demirleri ayakla basılıp aşağıya düşmüş bir balkon, paydos edildiğinde yanlış yerde bırakılmış döküm bitimi, kolon kiriş bağlantılarındaki kısa filizler gibi saymakla bitmez ve denetimi son derece güç sorunlarla baş edeceğimizi sanmak Donkişotluktur. Yurdumuzun teknik eleman kapasitesini ve elemanların deneyim sınırını ve de sayısını bilmemektir.

Ülkemiz koşullarında oto kontrol olanakları son derece kısıtlı olan betonun, bittikten sonraki performansını ancak teknik cihazlarla, o da bir yere kadar denetleyebilirsiniz. Bu zorluktan ötürü statik hesaplarda emniyet katsayıları daima gerekenin on katı değerlerde alınır. Yani betonarme bir yandan da kendi hamallığını üstlenir..

Polisiye tedbirlerle hırsızlığı önlemeye çalışmanın komikliğini çoktan fark ettik. Bu bir; ahlak, açlık ve kimlik sorunudur çünkü. Anlı şanlı yapı denetim büroları ile yurt genelinde kuş uçurtmayacağımızı sanmak da bir ham hayaldir.. Çöken binanın ve ölen insanların ardından, “affedersin denetleyememişiz” demek ölenleri geri getirmeyecektir. Ne, yüklü sigorta bedeli ne de, “yaralar sarılacaktır !” beyanatları tatmin eder insanları.. Yıllık 400-500 bin konut ihtiyacını ve ilaveten kamusal ve ticari yapıları, kaç kişilik bir ekiple denetleyebileceğimizi sanıyoruz.. Bir iki büyük şehrin bir iki mahallesi dışına taşıyamayız denetimi.. Lütfen gerçekçi olalım.

Betonlaşmada % 97 ile dünya şampiyonu olmak hiç düşündürmez bizi.. Marifet sanırız. Bunun tam tersine, Amerika’daki konutların % 90’ının ahşap olması hiç sorgulatmaz zihnimizi.. Hele deprem bölgesi Kaliforniya’daki % 99 oranı hiç uyandırmaz bizi.. Yine Amerika ve Kanada’daki altı kata kadar ahşap apartmanlar hiç ilham vermez bize. Atamızın dedemizin, sekiz kat yüksekliğe ulaşan dünya şampiyonu ahşap yapıları hiç meraklandırmaz bizi.. 150-190 metreleri çoktan geçen, artık 250 metre açıklıkları deneyen ahşap kirişleri, hocalarımız bilmez ki öğrencilerimize öğretsin.

Bizim başımız kumda iken, özellikle “yangına dayanıklı olsun diye” ahşapla kaplanan çelik binaları, yangın güvenliği için ahşap kirişlerle geçilen dev spor salonlarını, konser salonlarını göremeyiz elbette.. Şaka gibi gelir mizah sever meslektaşlara yangınla ahşabın yan yana gelişi. Aynı büyüklükteki orta karar bir yangından çıkmış, betonarme, çelik ve ahşap üç yapıdan, ancak ahşap olanda basit bir tamiratla hala yaşanabileceğini, çeliğin çoktan hurdaya dönüştüğünü, betonarmenin de demirle betonun yapışması demek olan aderansı yok olarak, artık beton ve demir diye ayrıştığını, yani ilk depremde ilk sırada yıkılacağını bilmeyiz.. Badana boya yapar yaşamaya devam ederiz.. Hele, hele sağlığında daha çok yük taşısın diye ön yada art germeli imal edilmiş bir kirişin, içindeki aşırı gerilmiş demirin sıcaklıktan yumuşayıp uzaması yüzünden öncelikle çökeceğini bilmeyiz. Bir Güney Amerika ülkesinde yangında çöken betonarme gökdelen ile, 11 Eylül’de bir iki dakikada çöküp, kaçmaya fırsat tanımayan ikiz çelik kulelerin çöküş nedeni müşterekti: Aşırı sıcaklık..

Ahşabı böylesine tüketirken, ormanların o ülkede küçülmeyip büyüyor olmasının ardındaki nedeni hiç duymamışızdır. Ahşaba böyle değer verildiğinde, korucunun bilgisine ve insafına terk edilmeyen doğru bir orman politikası ile, ormanların sadece piknik alanı olmaktan çıkıp, bozuk diye tanımlanmış bölümlerin, ki bizde bu oran %60’dır, enerji ve sanayi ormanına dönüşebileceğini bilmeyiz. Böylece eko zenginliğin gerçek korumaya kavuşacağına, rastgele kesim yüzünden tahrip olan ormanların korunacağına, doğal örtü zenginliğinin; gecekondulaşma, kentleşme, kentsel dönüşüm olgularına peşkeş çekilemeyeceğine inanamayız bir türlü..

Ülkemiz ormanlarında dengeli bir kesim ve dikim döngüsü oluşturana kadar kullanabileceğimiz, dünya piyasasında fazla orman ürünü olarak satılan, dilediğimiz kadar elverişli kereste var. Fiyatları da çok uygun.. Elalemin petrolünü kullanırken utanmak gerektiğinin düşünmüyorsak kerestesini kullanırken de mahcubiyet hissetmemiz gerekmez. Çünkü bu onların, akıllı bir orman politikası sonucu ticari ürün haline getirdikleri artı değerleridir. Afrika’daki sömürge ülkelerde, vahşi kapitalizmin kınanması gereken orman katliamı ile, piyasada satılan inşaatlık kereste stokunu birbirine karıştırmamalıyız. Ve hedefin, kendi ormanlarımızı yeniden canlandırmak ve geliştirmek olduğunu unutmamalıyız..

Ahşap bir ev, seri üretim bandında bir ayda halısına kadar biterken, klasik betonarme sistemin uzayıp giden teslim tarihleri hiç üzmez bizi. Çünkü bizim için zaman eşittir para değildir. Hoşça veya boşça geçen vakittir sadece.. Böylece daha işin başında, ahşap-beton yarışının anlamını kaybetmekte olduğunu görürüz..

Çeşitli uygulamalarımda ve 20 yıllık atölye deneyimimde gördüm ki, ahşap ev herkesin sandığı gibi; bir zengin eğlencesi değildir. Yani betonarmeden daha pahalıya çıkmamaktadır. Seri üretime girildiğinde daha da ucuzlayacağından eminim. Örneğin Amerika’da beton bir evin, ahşaptan % 30-50 pahalıya çıktığını, beton olduğundan, ahşap için zorunlu olmayan deprem sigortası ile daha da pahalıya geldiğini bilmekteyiz.

Deprem konusunda, ahşabın sıfıra yaklaşan riski ile betonarmenin baş etme şansı ise hiç yoktur.. Beton sağlam olmaz mı ? Olur, bal gibi olur !. Ama ne karşılığında ?.. Tıpkı; nükleer santral ile elektrik üretmeye benzer. Hem dünyanın en pahalı enerjisini üretirsiniz hem de taşıdığınız hesap dışı risklerin haddi hesabı yoktur.. “Değer mi ?” sorusu hep aklınıza takılı kalır..

40 sene önce ömrü sonsuz sanılırken, “affedersiniz, bilimsel ömrü 60 seneymiş” denilen betona karşılık; 300 yıllık yalılarımız, 600-700 yıllık ahşap camilerimiz, hiçbir koruma tedbiri olmamasına rağmen hala ayakta ise, şimşek çakmaz hala zihinlerimizde.. Artık ülkemizde başarı ile üretilen, şişe suyu fiyatına satılan özel sıvılar ile yanma ve çürüme riskinin nerede ise ortadan kaldırıldığını duymamışızdır..

YÜKSEL Kİ YERİN BU YER DEĞİLDİR.. 

Hele hele aşırı güven duygusu ile betonarmede 15-20 katı bulduğumuzda, oturan insanlara bir mutluluk testi yaptırmayı akıl etsek nasıl bir sonuçla karşılaşırdık acaba ?.. Ülkemizde zaman zaman yapılan anketlerde halkın %60-70’inin en çok iki katlı evlerde oturmak istediğini biliyoruz. Bu sonuç sadece bize has değil, insan olma özelliğini koruyan tüm dünya ülkelerindeki temel eğilimdir. Kırsal alanlarda bir ve iki katın yaygınlaşabilmesine karşılık, kent yoğunluğunun gündeme getirdiği 4 katlı konut; asansörü göz ardı edebileceğimiz, düşey sirkülasyonda insan gücü sınırlarında, mantıklı bir erişim yüksekliğidir. 6 kat sonrası ise, daha yükselme halinde kule vinçlerin ve özel aparatların devreye girdiği, ekonomik sınırın aşılmasıdır.

Yine aynı web sitemizde “Bir Ülke Nasıl Yenilenir ?” başlıklı makalede, bu konuda oransal karşılaştırmalara ve bir model önerisine ulaşabilirsiniz. Daha yükselmek mi ? Sadece bu işten rant elde edenlerin işine gelir.. Çok katlı konut yapıları, ülkemizde yer yok sanan, uygun arsa üretmekten aciz Toplu Konut anlayışından kaynaklanır, bunu bilesiniz..

Yükselerek sözüm ona yer tasarrufu yapmış kent merkezlerinde, alt yapı ve ulaşım sorunlarının, düğüm olan yaşamın ve kaybolan vakitlerin para karşılığını hesaplamaktan aciz ekonomistlerin ve yerel yönetimlerin cahil tavsiyesidir yükselmek. Sevgili Turgut CANSEVER hocamız ile birlikte yaptığımız hesaba göre, ülkeyi boydan boya geçen 30 km’lik bir bantta 60 milyon insan alçak konutlarda gül gibi yaşar.. Biz mimarların hesabı pek kuvvetli olmayabilir. Ama mühendislerin ve şehir plancılarının ne güne durduklarını bana sormayın bu konuda..

Aç bırakılmış güvercine zehirli buğday da verseniz yer. Çünkü açtır ve ölene kadar yer. Yaşamsal tehlikeyi hemen fark edip elini çeken canlı türü pek azdır. Ve maalesef biz de onlardan değiliz.. Konut ihtiyacı tavana vurmuş olan sevgili ülkem halkına, en kötü betondan evi verirseniz bir de kredi ile destekleseniz elbette yüzünde gülücüklerle kabul eder. Üstüne bir de size şükranlarını sunar. Marifet yaptığınızı sanırsınız.. Ne zamana kadar ?.. Bizler bu tür yapıların, nerede ise ömrümüzü kısalttığını, depreme karşı çeşitli riskler taşıdığını ve ısıtırken soğuturken ve bakımını sürdürürken sanıldığı gibi ucuza değil bayağı pahalıya patladığını anlayana kadar..

YETİŞİN !.. ÇİMENTO FABRİKALARI SATILIYOR. 

Son günlerin heyecanlı alışverişlerinden, çimento fabrikası satışlarına bir göz atınız. Ne kadar da meraklı yabancılar vardı değil mi aralarında.. Gel, doğal çimento kaynaklarımızı, hatta bu niyete birinci sınıf tarım arazilerimizi betona çevir, üste madalya al. Kendi ülken sınırlama koyduysa, çok enerji ve kaynak tüketiyorsun diye seni sepetlediyse üzülme. Bu ülkenin enerjisi emrindedir. Burada yapar, yani bizim kaynaklarımızı da tüketir kendi ülkene satarsın dersek tabii koşa koşa gelir haspamın gülleri.. Yabancılara beklendiği kadar kaptırmayınca parsayı, bir sevinç kaplar içimizi.. Doğanın katili,

depremin esiri, ekonominin, enerjinin, sıhhatin düşmanı olma hakkı bizimdir diye gururlanırız.

Bu bir kısır döngüdür.. Fabrika kuruldu ise çalışacaktır. Üretiyorsa satılacaktır. O zaman betonun faziletine de insanlar inandırılacaktır. Nasıl ki küresel ısınmanın % 25’inden sorumlu doğal gazı, temiz gaz diye halkımıza yutturduk ve yutturmaya devam ediyorsak, betonu da; geleceğimizin esareti değil, güvencesi diye sunmamızda hiçbir sakınca yoktur..

KİM YAPACAK NASIL YAPACAK ?

Üniversite konferanslarımdan birinde, bir mimarlık öğrencisi şu soruyu sordu. “Hepsi iyi de, betondan anlayan bunca insan varken, ahşaptan anlayanı nereden bulacağız hocam ?” dedi.. Soru güzel ama cevabı içinde saklı idi.. “betoncuyu, demirciyi, duvarcıyı, sıvacıyı gönder bir tek kalıpçı kalsın sana yeter” dedim.. “Yeter ki sen nasıl çizeceğini bil, o usta kolaylıkla inşa eder ahşap evini” dedim, pek şaşırdı..

Bir başka buluşmamızda, okullarında ahşap dersleri görüp görmediklerini sorguladığım öğrencilerden biri, “bizim mimarlık bölümünde ahşaba pek önem verilmez ama ben Karadenizliyim” dedi.. İkimiz de anlamıştık birbirimizi.. “Babam dedem biliyordu ben neden bilmeyeyim” demek istemişti.

Ben herkese; “kendi evinizi, kendiniz bile yaparsınız yol gösteren olursa.. Bu kadar kolay !” derken şunu da ilave ediyorum: Ülkemizde artık uluslararası standartlarda ahşap ev üreten firmalar vardır. Büyük firmalardan da gözünüz korkmasın, atölye irisi bir mekanda, akıllıca planlanmış ahşap evleri şantiye koşullarında imal etmek hiç de zor değildir. Yeter ki niyetiniz ve akıllıca yol gösterenleriniz olsun.. Hani plastik doğramanın vahşi işgalinden önce, apartmanların altına iki makine ile bir doğrama atölyesi kurulurdu ya, işte o bile yeter binanın tümünü yapmaya.. 

Bir bilen, bir yol gösteren deyip duruyorum.. Peki onlar nerede diyeceksiniz.. Hele bir sarılın yakamıza, ben bu beton yığınlarına teslim olmak istemiyorum deyin bir kere..

Bakın nasıl süratle yetişiyor ve yetiştiriliyor bilenler.. Hem de o eski, anlı şanlı beton büyükleri tarafından !. Çünkü artık beton evi satamamak onların korkulu rüyası olmuştur.. Yeni pazara kolayca akacaklardır. İsteseler de istemeseler de..

YEDİ SAĞIRLAR ve BİR GEZİNTİ..

Tarihi binaları, beton ile sözüm ona yenileyip yada benzetip ahşap kaplayan, eşsiz zekaya sahip ünlü ünsüz mimarlarımız ve buna izin veren, tarihten anladığını sanan nostaljik kurul üyeleri pek anlamaz ne dediğimden. Ahşabı kendilerince yaşattıklarını sanırlar. Ahşap sever geçinirler.. Restorasyon kürsülerimizde, eski ahşap evlerimize ait bir tane bile konstrüktif röleve yapmak akla gelmemiştir.. Deprem sonrası, bu yüzden bir Amerikalı Profesöre fena halde mahcup olmuştum. Kapı pencere ve tavan süsleri, sözde ahşap severleri oyalaya gelmiştir, bilimsel sığlıklarında.. Ödül bile alıp verirler kendi aralarında, hatta ulusal ölçeklerde.. Varsın anlamasınlar !. Sevgili vatandaşlarım elbette bir gün anlayacak ve o arkadaşlara daha hafif görevler verecektir artık yorulmasınlar diye..

Gelin bir gezinti yapalım ahşap örnekler üzerinde. Bakarsınız merakımız artar, okullar öğretmeye başlar bu malzemeyi yeniden. Ahşap dediğin, doğrama detaylarından terfi edip yapı detaylarına kavuşur. O gün belki çimento fabrikaları ancak yollara, barajlara ve prefabrikçilere satabilir ürünlerini, sanayileşmenin göstergesi sandığımız, esas “Büyük Yalan” dizisi; çimento fabrikası zincirinden belki bir çok halka kopar. Yani beton lobisi kan kaybeder kuşkusuz ama eminim ki bu topraklar kazanır. Gelişmekte olan birçok ülkenin beton tuzağından kurtulmasına da örnek olur belki !..

Ahşabı iyice tanıyıp yapı sektöründe kullanmaya başladığımızda, ormanlarımızın tekrar kazanıldığını görerek, doğayı gerçek koruma altına ve canımızı gerçek güvenceye aldığımızı, kaybolan sıhhatimizi ve bozulan moralimizi yeniden kazandığımızı görerek eskinin hesabını sormak isterseniz, hepsi elinizin altında olacak merak etmeyin. Bir yere kaçamayacaklar. Çünkü acı bir tablodur ama, ülkemizin belli başlı tüm sermaye grupları bu işe hevesli ve de bulaşmış görünüyorlar..

Ticarettir bunu anlıyorum. Bugün para ediyordur o da tamam. Ama yüksek karları var diye aynı gruplar nasıl ki uyuşturucu ticaretine girişmiyorsa, aynı ahlaki ve bilimsel nedenlerle, yanlış konuya yatırım yaptıklarını bir an önce fark etmelidir.. Hani bakarsın affedici halklar bir gün hesap sormaya kalkar.. Belli mi olur ?..

Hedef mi gösteriyorum ? Elbette !.. Ülke ekonomisinin, doğal yapısının, sağlıklı yaşamın ve can güvenliğinin göz göre göre tehlikeye atıldığı, yakın tarihimizin büyük yanlışından vazgeçmeyi dile getirip ahşabı hedef gösteriyorum. Diğer taraftan bu yanlışa iştirak edip, bilerek yada bilmeyerek destekleyenler kendilerini başka türlü bir hedefte görüyorlarsa, bu onların endişesi ve yorumudur. Bence bu korkudan kurtulmanın çaresi; uzun vadeli bir planlama ve ekonomik sarsıntı yaratmayacak akıllı dönüşüm projeleri ile, bir an önce aklın yolunu seçmektir..

 

kaynak: Y.Mim. Çelik ERENGEZGİN

 

 

Ahşap karkas yapılar ve restorasyonlarında İnşaat mühendislerinin rolü-2

İnşaat Mühendislerinin Rolü

Pratikte koruma konusu başta belediyeler olmak üzere farklı kurumlardan, yapılı çevrenin oluşumuna katkıda bulunan her türlü meslek grubunun uygulama alanı içinde yer alır. Günümüzde sadece plancı, sanat tarihçisi, mimar ve arkeologların mesleki ilgi alanıyla sınırlı görülen bu konu, mühendislik bilimlerinden, kimyacılara, biyologlara, hukukçulara ve işletmecilere kadar pek çok disiplinin katkısını gerektirir. Bu gruplar içinde inşaat mühendislerinin konumu kuşkusuz çok özeldir.

İnşaat mühendisleri bu yapıların bakım, onarım, sağlamlaştırma ve statik açıdan değerlendirilmelerine yönelik konularda bilgi ve karar üreterek sorumluluk alırlar. Yasal açıdan bir yapının statik yeterliliği ile ilgili imza yetkisi de sadece inşaat mühendislerine aittir. Bu süreç inşaat mühendislerinin, bir yapının olduğu gibi yerinde tutularak korunmasından, kısmi müdahalelerle onarımına kadar farklı koruma uygulamaları için teknik bilgi ve deneyime sahip olmalarını gerektirir.

Halbuki ülkemizde inşaat mühendislerinin eğitim ve uygulama sürecinde daha çok betonarme yapım tekniği konusunda uzmanlaştıkları; geleneksel ahşap karkas yapıların yapım/onarım teknikleri, statik özellikleri ve dayanımlarının saptanması gibi konularda piyasa koşullarında taleplerinde az olması nedeni ile daha sınırlı bir deneyime sahip oldukları bilinmektedir.

Bu durumun en önemli nedenlerinden biri kuşkusuz inşaat mühendisliği eğitiminde geleneksel yapım tekniklerinin kapsamlı bir biçimde yer almamasıdır. Bazı bölümlerde ahşap karkas sistemlerle ilgili seçmeli dersler verilmekle birlikte(3), korunması gerekli kültür varlığı olarak tanımlanan ve günümüz tekniklerinden farklı özelliklere sahip geleneksel yığma ve özellikle ahşap karkas yapıların yapım/onarım teknikleri, statik özellikleri ve dayanımlarının saptanması gibi konularda inşaat mühendisliği disiplininde uzmanlık veren kurumlar mevcut değildir. Yüksek lisans düzeyinde Restorasyon eğitimi veren kurumlar(4) ise bu programları genellikle mimarlara yönelik olarak sürdürmektedirler.

Yukarıda da değinildiği gibi, ülkemizdeki yasal mevzuat gereği bir yapının statik açıdan sağlamlığı, hukuki tanımı ile “maili inhidam” durumunda olup olmadığı konusunda ki karar yetkisi inşaat mühendislerine aittir.

İnşaat mühendisleri tarafından hazırlanan statik proje ve uzmanlık raporları statik açıdan “maili inhidam” durumunda olan bir tarihi kültür varlığının yıkılması ve tescil kararının iptali ile ilgili kararlarda yasal dayanak olarak kabul edilmekte, bu durum inşaat mühendislerine “kültür varlıklarının korunması konusunda” da özel bir sorumluluk yüklemektedir. Mevcut yasal sürecin gereği olarak Koruma Kurulları kültür varlıklarının korunması konusunda ki yetkilerini İnşaat Mühendisleri ile paylaşmaktadırlar.

Mevcut süreç inşaat mühendislerinin, bir kültür varlığının korunması için günümüzde var olan tüm teknik olanakları bilerek, değerlendirerek ve kullanarak ilgili statik proje ve raporları hazırladıklarını, kültür varlığının özgün malzemesi ve yapım tekniği ile korunması konusunda maksimum duyarlılık gösterdikleri varsayımı üzerine dayanmaktadır.

Tarihi bir yapının statik özelliklerinin saptanması ile ilgili Koruma Kurulları’nca yapılan istemlere koşut olarak(5), inşaat mühendisleri tarafından hazırlanan raporlar genellikle yukarda tanımlanan duyarlılıktan uzak, yapıya ilişkin bir statik proje ve araştırmaya dayanmadan hazırlanmakta, rapor sonunda karara esas oluşturacak ve  hukuki açıdan da geçerli olan “maili inhidam” durumunu ve olası riskleri içermemektedir.

Bunun temel nedenlerin biri inşaat mühendislerinin yüklendikleri sorumluluğun farkında olmadan, yapının o anki genel kondisyonuna ve var olan ahşap yapılara ilişkin genel yargılara dayanarak görüş üretme eğiliminde olmalarıdır. Ya da yapıyı sadece var olan bir stok olarak gören ve onarımını maddi açıdan ekonomik görmeyen bir bakışla bu tür kararlar üretilmektedir.

Korumanın anayasası olarak tüm dünyada kabul edilen ve hala geçerliliğini koruyan Venedik Tüzüğü’ne göre (1964) bir yapının ya da eserin korunması, o yapının taşıdığı tüm mimari ve teknik özellikleri ile var olan  özgün yapım tekniği ve malzemesinin yerinde tutulması demektir. Yapının özgün malzemesi ile korunması, yapıda zamanın oluşturduğu “Patina”nın da korunması, izlenilmesine olanak sağlanması demektir.

Her hangi yapının kondisyonuna ve kültürel değerine bağlı olarak, yapıya yapılacak müdahaleler dolaylı koruma/bakım(6), konsolidasyon, basit onarım, restorasyon, sağlıklaştırma ve yeniden yapım gibi farklı koruma tutumlarını içerebilir. Onarım sırasında bu müdahale biçimlerinden hangisinin yapı açısından en doğru seçim olduğuna o yapı ile ilgili çalışan uzmanlar (mimarlar, sanat tarihçileri, mühendisler, vb) karar verir. Bu kararların üretim sürecinde maliyet hiç bir zaman birinci etken değildir. Önemli olan yapının bir kültür varlığı olarak özgün niteliklerinin korunmasıdır.

Oysa inşaat mühendisleri tarafından hazırlanan raporların (akademisyenler de dahil) çoğunda bazı teknik sorunlar sıralanmakta, sonunda ise genellikle …bu veriler ışığında, ekonomik açıdan söz konusu yapının onarımının uygun olmadığı ve yapının kültür varlığı özelliği taşımadığı ve yıkılmasının uygun olduğu(7),… gibi yorumlar bulunmaktadır. İnşaat mühendislerinin kendi mesleki alanının dışına taşan bu yorumlara dayanarak, mal sahipleri de söz konusu yapının tescil kaydının düşürülmesi talebinde bulunmaktadırlar. Bu raporların iyi niyetle hazırlanmış oldukları varsayılsa bile, inşaat mühendisleri, mal sahipleri ve bazı koruma kurulu üyelerinin “bir yapının yıkılması ile tescil kaydının düşürülmesi arasında gerek mevzuat gerekse koruma ilkeleri açısından doğrudan bir ilişki olmadığı konusunda” bilgilendirilmeleri gereklidir.

2863 (1983) nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun, “Koruma Kurullarının Görev, Yetki ve Çalışma Şekli” ile ilgili Madde 57’de (17.6.1987 tarihli ve 3386 sayılı kanun ile değişik) “Koruma Kurulları, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde olmak kaydıyla aşağıdaki işleri yapmakla görevli ve yetkilidir” şeklinde açık bir hüküm vardır. Tescilli yapılar ve onarımları ile ilgili Koruma Kurullarının uymakla yükümlü oldukları Yüksek Kurul İlke Kararları ise son derece açıktır. 5.11.1999 tarihli ve 660 Nolu, “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması, Bakım ve Onarımları” hakkındaki ilke kararının “Yok Olan Tescilli Yapılara İlişkin İşlemler “ başlıklı dördüncü maddesi aynen şu şekildedir:

“Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen yapıların herhangi bir şekilde (yıkılmaları, yanmaları, koruma kurulundan izin alınmadan yıktırılmaları vb.) yok olmalarına sebep olanlar hakkında ceza mahkemelerinde yasal soruşturma açılmasına, Bu soruşturma sonucu yargı organlarınca verilen kararlar, kişisel yükümlülüklerle ilgili olduğundan, taşınmaz kültür varlığının korunmasına yönelik işlemlerin devamlılığını etkilemeyeceğine, bu nedenle soruşturma nedeni olan eyleme konu taşınmaz kültür varlığıyla ilgili alınmış koruma kurulu kararlarının geçerli olduğuna, ayrıca ilgili Yasaların hükümlerine göre işlem yapılmasına, Korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilen ve tescil edilmesi gerekli olmasına rağmen, tescil aşamasından önce herhangi bir nedenle yok olan yapılar için; bu ilke kararındaki “I-Müdahale Biçimleri”nin 3. maddesindeki Yeniden Yapma koşullarının geçerli olduğuna, …. karar verildi”.

Görüldüğü gibi bu ilke kararı, tescilli veya tescil işlemi tamamlanmamış ancak kültür varlığı olarak değerlendirilen bir yapının her ne sebeple olursa olsun yıkılmasının, bu yapının tescil kaydının düşürülmesine neden olmayacağını açıkça ifade etmektedir. Bu statüde olup yıkılan bir yapı için referans verilen, aynı ilke kararının “I-Müdahale Biçimleri”, 3. Maddesindeki “Yeniden Yapma” koşulları ise şöyledir:

“Korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilen ve tescil edilmesine ilişkin gerekli özellikler taşımasına rağmen elde olmayan sebeplerle tescili yapılmamış ve/veya herhangi bir nedenle yitirilmiş olan yapının, gerek kültür varlığı niteliği, gerekse kültürel çevreye olan tarihsel katkıları açısından eldeki mevcut belgelerden (yapı kalıntısı, rölöve, fotoğraf, her türlü özgün yazılı sözlü,

görsel arşiv belgesi vb.) yararlanmak suretiyle kendi parsellerinde daha önce bulunduğu yapı oturum alanında, eski cephe özelliğinde, aynı kitle ve gabaride, özgün plan şeması, malzeme ve yapım tekniği kullanılarak, kapsamlı restitüsyon etüdüne dayalı rekonstrüksiyon uygulamasının koşulsuz sağlanmasına, Ancak uygulama gerçekleşinceye kadar parsellerde her türlü inşai ve fiziki müdahalenin yasaklanmasına (otopark, fuar, sergileme) yeni bir işlev ile kullanma ve aynı parselde tescilli yapı yerinde veya diğer boş alanlarda başka yeni yapılaşmaya izin verilemeyeceğine, Tüm bu uygulamalar için koruma kurulu kararının alınması gerektiğine,….”  

Uluslararası çağdaş koruma ilkeleri ile tümüyle uyumlu bu ilke kararının amacı tescile değer görülen herhangi bir yapının var olan özelliklerinin özgün hali ile korunmasını sağlamak ve söz konusu yapı her hangi bir sebeple yıkılırsa, bu yapının tüm özellikleri taşıyan kopyasını (replika) üretmektir. Bir kültür varlığının kopyasının üretilmesinin çok farklı nedenleri olabilir. II. Dünya savaşı sonrasında Varşova gibi Avrupa’daki pek çok kentin eski merkezinin savaştan önceki haline uygun olarak tekrar

üretilmesi (reconstruction), savaşın anılarını silmek ve toplumun moral değerlerini yükseltmek amacını güdüyordu. Michelangelo’nun Floransa’daki David heykelini hava kirliliğine karşı korumak için heykelin aslı, kentte adına yapılan bir müzeye taşındı, bulunduğu meydana ise bir replikası yerleştirildi. Böylece özgün eser uygun çevre koşullarında korunurken, eserin meydana katkısının sürekliliği de sağlanmış oldu. Bu tür uygulama örnekleri kuşkusuz çoğaltılabilir.

Türkiye’deki koruma pratiğinde İnşaat Mühendislerinin, daha çok ekonomik fizibilite öngörüleri ve ahşap yapılara karşı olumsuz tutumlarla hazırladıkları ve genellikle teknik açıdan yetersiz olan bu raporlara dayanarak “maili inhidam” gerekçesi ile yıkılan ahşap yapı sayısı giderek artmaktadır. Bu türdeki yapılardan dava konusu olan örneklerde, karara katkıda bulunan her taraf için olumsuz sonuçlar ürediği bilinmektedir. Yazarında bilirkişi olarak görev aldığı ve daha önce basına yansıdığı için (Cumhuriyet Gazetesi) burada aktarılmasında sakınca olmayan Latife Hanım Köşkü bu örneklerden biridir.

İstanbul Ayazpaşa’da bulunan köşkle ilgili, uzun yıllar süren “çabalarla” yıkım kararı alınmış, yerine yapılacak yeni bir apartman projesi ilgili kurul tarafından onaylanmış, daha sonra mahalle sakinleri tarafından açılan bir dava ile yapının yıkımdan önce “maili inhidam” durumunda olmadığı saptanmış ve yıkım kararı verenler hakkında hem kamu davası açılmış ve hem de bu kişilere meslek odaları tarafından belli sürelerle meslekten men cezası verilmiştir. Söz konusu inşaat ise 7 yıl süren davadan sonra durdurulmuştur. Sonuçtan genel olarak kimsenin yarar sağlamadığı söylenebilir. Büyük rant sağlayacak olan mal sahibi, tamamlanma aşamasında olan yapıyı durdurmak zorunda kalmış ve yasal olarak yeni çözüm üretene kadar o parselde hiçbir fiziki müdahale yapamaz duruma gelmiştir. 7 yıl süren dava sırasında ve yıkımla, yeniden yapıma harcadığı kaynakları geri alması mümkün değildir. Pek çok meslek adamının sicili bu dava sonucunda yara almıştır. Devlet yıllar süren davalarla uğraşmış ve hepsinden önemlisi Latife Hanım köşkü yok olmuştur.

Bu gibi örneklerden yola çıkarak, ürettikleri kararlarla kurullara yön gösteren inşaat mühendislerinin tarihi yapılarla ilgili olarak daha duyarlı davranmaları gereği çok açıktır. Özellikle her ne sebeple olursa olsun tescilli bir yapının yıkımının onun aynı şekilde yeniden üretimini gerektirdiğini bilerek, bu yapıların nasıl korunabileceği konusunda detaylı inceleme yapmaları ve teknik raporlarını buna göre hazırlamaları gerekir. Aksi halde sözde ekonomik gerekçelerle üretilen kararlar, aynı malzeme ve teknikle yeniden yapım koşulunda daha yüksek maliyetlerle yeni yapı üretimine sebep olacaklardır. Bu da ne korunması gerekli eser, ne mal sahibi nede ilgili uzmanlar açısından bir kazanç sağlamaz.

Neler Yapılabilir?

 Yukarıda aktarılmaya çalışılan sorunlar bağlamında Türkiye’nin, pek çok konuda olduğu gibi restorasyon ve koruma etkinlikleri açısından çok başarılı bir sicilinin olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak önemsiz ya da tekil görülen sorunları aşamalı olarak çözmek, her konuda olduğu gibi bu konuda da çağdaş ölçütleri yakalamaya çalışmak durumundayız. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde olan Türkiye’nin 1980 yılında Avrupa Konseyi tarafından üretilen “Mimarlar, Şehir Plancıları, Inşaat Mühendisleri ve Peyzaj Mimarlarının Uzmanlık Eğitimi Üzerine Öneriler”i içeren metne koşut olarak, (CE, 15 Dec. 1980, Recommendation no: R(80) 16, Madran, Özgönül, 1999:238-241), koruma alanında en azından eğitim görmüş teknik uzmanlar olarak, ortak çözümler üretmek zorundayız.

Bu yazıda aktarılan inşaat mühendisleri ile ilgili sorunlar bağlamında yapılması gerekenleri ilgili kurumlarla, disiplinlerin bir araya gelerek tanımlaması gereklidir. Bu ortama veri oluşturmak üzere, restorasyon disiplini açısından kısa ve uzun erimde yapılması gerekli çalışmalar şu şekilde tanımlanabilir.

Koruma açısından ülkemizde bugün katkıları henüz tam olarak tanımlanmamış olan pek çok disiplinin (kimyagerler, biyologlar gibi) yanında, inşaat mühendisliğinin vazgeçilmez bir önemi vardır. Bu disiplinin öncelikle koruma konusunda eğitimi sağlanmalı ve eğitimli uzmanların farklı kurumlarda yer almaları (Koruma Kurulları da dahil) olanaklı kılınmalıdır. Bu bağlamda öncelikle restorasyon eğitimi veren kurumların programlarını mimarlar dışında disiplinlere açmalarını sağlanmalıdır.

Bu uzun vadeli erime koşut olarak, Inşaat Mühendisleri Odası’nın kendi mesleki alanına giren koruma konusunda üyelerini eğitmek amacı ile seminer, kurs vb. programlar üretmesi, en azından ilgi duyan mühendislerin desteklenmesi açısından yararlı olacaktır.

Bu süreçte ise İnşaat Mühendisleri Odası’nın korunması gerekli kültür varlıklarının özel koşullarını dikkate alarak bu yapılarla ilgili görüş oluşturabilecek; koruma mevzuatı, geleneksel yapım teknikleri ve restorasyon konularında kişisel seçimleri ile uzmanlaşmış ve sayıları bugün için oldukça sınırlı olan uzman inşaat mühendislerini saptaması ve bu kişilerin koruma ile ilgili konularda danışmanlık, bilirkişilik vb. hizmetleri vermesini sağlamalıdır. Kendi içinde pek çok alt uzmanlık alanına sahip İnşaat Mühendisliği’nin koruma alanında da uzmanlaşmış bir alt grup oluşturması gerekir. Bu grubun tanımlanması ve bunların yetkili kılınması için ilgili meslek odaları somut adımlar atmalı, her hangi bir inşaat mühendisinin koruma konusunda karar üretmesini olanak sağlamamalıdır. Öte yandan yine meslek odaları, kültür varlıkları ile ilgili konularda idari mahkelemelerde görev yapabilecek inşaat mühendislerinin koruma konusunda uzmanlaşmış kişilerden oluşmasını sağlamalıdır.

Bu çalışmalara ek olarak, koruma ile ilgili proje ve teknik raporlarda, inşaat mühendisleri tarafından yapılması gereken araştırmaların niteliğinin belirlenmesi gereklidir. Bu araştırmalar en azından yapıda stürüktürel bozulmaya neden olan elemanların belirlenmesini, deformasyonların tayinini, statik açıdan özelliğini yitirmiş elemanların hasarsız test yöntemleri ile tespitini ve bunların nasıl değiştirilebileceğini ya da kuvvetlendirilebileceğini içermelidir. Bu bağlamda inşaat mühendisleri tarafından hazırlanacak proje ya da raporlarda temel beklenti, yapının nasıl, hangi koşullarda onarılabileceğinin teknik olarak tanımlanmasıdır. ICOMOS Uluslararası Ahşap Komitesi (ICOMOS International Wood Committee) tarafından hazırlanmış olan “Tarihi Ahşap Yapıların Korunması Ilkeleri (Principles for the Preservation of Historic Timber Buildings)” başlıklı tüzük temel veri olarak kullanılabilir (www.icomos.org/iiwc/charter.html.en).

Bu süreçte ise, Anadolu’da tescilli kültür varlıkları içinde sayısal olarak oldukça büyük bir grubu oluşturan ahşap karkas yapıların korunması konusunda yanlış örnek oluşturacak kararların üretilmemesi ve bu yapıların korunması için yukarda tanımlanan kaygı, gerekçe ve öneriler doğrultusunda Inşaat Mühendisleri Odası’nın kamu yararına çalışan bir meslek örgütü olarak katkıda bulunması ve koruma konusunda kamu adına sorumluluğu paylaşması gerekir.

(*) Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Fakültesi

(1) Toplam 5606 adet sit alanının türlerine göre dağılımı şöyledir:Arkeolojik Sit Alanı: 4273; Doğal Sit Alanı:717, Kentsel Sit Alanı: 164, Tarihi Sit Alanı: 118, Diğer Sit Alanları: 334 adet.

(2) Toplam 56 376 tescilli yapının adet türlerine göre dağılımı şöyledir: Sivil Mimarlık Örneği: 35 464, Dinsel Yapılar: 5 796, Kültürel Yapıla: 5 774, Idari Yapılar: 1 533, Askeri Yapılar: 665, Endüstriyel ve Ticari Yapılar: 1 560, Mezarlıklar: 1 793, Şehitlikler: 178, Anıt ve Abideler: 268, Doğal Varlıklar: 2 352, Kalıntılar: 959, Korunmaya Alınan Sokaklar, 34 adet.

(3) Ülkemizde ahşap yapılarla ilgili literatür incelendiğinde bu durum somut olarak algılanır. Ahşap yapılarla ilgili Türkiye’deki üniversiteler tarafından yapılmış yayın hemen hiç yoktur. Daha çok teknik okullar için hazırlanan ders kitapları ise Anadolu’daki ahşap geleneğini içermez, daha çok Avrupa’da geliştirilen yeni ahşap teknolojisini aktarırlar.

(4) ODTÜ, ITÜ, MSÜ, Yıldız, DEÜ, IYTE gibi üniversitelerde mimarlara yönelik restorasyon programları bulunmaktadır.

(5) Bu gözlemler yazarın Ankara Kültür ve Tabiat Karlıkları Koruma Kurulu üyeliği ve konuyla ilgili bilirkişilik yaptığı dava dosyalarına dayanarak aktarılmıştır. Bu yazının amacı gereği referans verilen ilgili teknik raporlara ve dava konularına ilişkin detaylı bilgi burada verilmemiştir.

(6) Dolaylı koruma/bakım: çevre koşullarının kontrolü; konsolidasyon: var olanın olduğu gibi dondurulması; restorasyon: kapsamlı onarım; sağlıklaştırma: sınırlı müdahalelerle yapıya çağdaş gereksinimleri karşılayacak donanımların eklenmesi; yeniden yapım: reconstruction / reproduction.

(7) Burada özetlenen ve farklı yazı karakteri ile metinden ayrıştırılan görüşler her hangi rapordan doğrudan alıntı değildir. Ancak Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’na 2001 yılı içinde, Kastamonu’daki iki adet kültür varlığı konut ile ilgili olarak Ankara’daki bir üniversitenin İnşaat Mühendisliği öğretim üyeleri tarafından hazırlanan bir rapor ile, yine Kastamonu’da görev yapan bazı inşaat mühendisleri tarafından gönderilen raporlardaki ifadelerden özetlenerek aktarılmıştır. Yazının amacı gereği bu raporlara doğrudan referans verilmemiştir. Ancak ilgili raporlara AKTVKK, Büro Müdürlüğü arşivinden ulaşılabilir.

kaynak: Neriman Şahin Güçhan

Kaynakça:

ALTABAN, Ö., 1987. “Kent Formunu Belirleyen Faktörler”, Ankara 1985’den 2015’e, Ankara Büyükşehir Belediyesi, EGO Gn. Md., Ajans Iletim, Ankara, sf. 7-15.

DOWRICK, D.J., 1990. Earthquake Resistant Design: for Engineers and Architects, Wiley Pub. (2.Ed.),

Chichester.

http://www.icomos.org/iiwc/charter.html.en; ICOMOS International Wood Committee, Principles for the Preservation of Historic Timber Buildings.

MADRAN, E., ÖZGÖNÜL, N., 1999. International Documents Regarding the Preservation of Cultural

and Natural Heritage, METU, Faculty of Architecture Press, Ankara, pp: 238-241.

MALHORTA, S.K., RITCHIE,R.A.G., 1980. “Behavior and Reliability Analysis of Nailed Timber Connections Under Cyclic Loads”, International Conference on Engineering for Protection from Natural Disasters, Asian Institute of Technology, Bangkok, pp. 261-271.

ÖZTIN, F., 1994. 10 Temmuz 1894 Istanbul Depremi Raporu, TC Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı, Afet Işleri Gn. Md., Deprem Araştırma Dairesi, Özyurt Matbaacılık, Ankara.

ŞAHIN GÜÇHAN, N., 2001. “Türkiye’de Geleneksel Ahşap Karkas Konutların Deprem Dayanımı üzerine

Gözlemler”, Cevat Erder Armağanı, ODTÜ, Ankara (yayınlamamış bildiri).

TAKEYAMA, K., HISADA, T., OHSAKI, Y., 1960. “Behavior and Design of Wooden Buildings Subjected to

Earthquake”, Proceedings of the 2 nd. World Conference on Earthquake Engineering, Tokyo, Cilt:

III,sf. 2093-2111.

UZSOY, Ş.Z., ÇELEBI, M., 1970. 28 Mart 1970 Gediz (Kütahya) Depremi ve Yapılarda Meydana Getirdiği Hasarlar, ODTÜ, Ankara.

Ahşap karkas yapılar ve restorasyonlarında İnşaat mühendislerinin rolü-1

Sahip olduğu kültür varlıklarının zenginliği ve çeşitliliği ile sıkça gündeme gelen Türkiye’de,1999 yıl sonu itibari ile toplam SİT alanı sayısı 5605(1), tescilli yapı sayısı ise 56376(2)’dır . Tescilli yapılar içinde sivil mimarlık örneği olarak tanımlananlar 35.464 adettir. Coğrafi olarak orta, batı ve kuzey Anadolu’ya yayılan geleneksel ahşap karkas yapıların, tescilli sivil mimarlık örneklerinin yaklaşıkv%40’ını oluşturduğunu varsayarak, yaklaşık 14.186 tescilli geleneksel ahşap karkas konutun var olduğu söylenebilir. Siyasi ve yerel baskılarla tescilli yapı sayısının özellikle 1980’lerden sonra azaldığı, Türkiye koşullarında tescil işlemlerinin henüz tamamlanmadığı da göz önüne alındığında, en iyi olasılıkla günümüze ulaşan, tescile değer geleneksel ahşap karkas konut sayısının 20.000vcivarında olduğu varsayılabilir. Genel bir karşılaştırma için, Konya büyüklüğünde olan Hollanda’nın geleneksel başkenti Amsterdam’daki tescilli yapı sayısının 7000 olduğu göz önüne alındığında, çağdaş ölçütlere göre yapılacak bir değerlendirmeye göre ülkemizdeki tescilli yapı sayısının çok az olduğu açıkça görülür.

Uygarlıkların beşiği olarak tanımlanan Türkiye’de, kültür  varlıklarının korunmasına ayrılan kaynaklar ve bu varlıklara karşı tutumlar irdelendiğinde, yine çağdaş ölçütlere göre en yakın komşularımızdan bile (Yunanistan, Bulgaristan gibi) çok gerilerde kaldığımız söylenebilir. Bu durumun siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyolojik nedenleri olduğu bilinmektedir. Ancak kültür varlıklarına yapılan müdahaleler incelendiğinde, yukarıdaki nedenlerin yanı sıra teknik açıdan da pek çok yetersizliğin olduğu, koruma konusunda yetişmiş farklı disiplinlerden uzmanlarımızın bulunmadığı görülür.

Bu genel çerçeve içinde bu yazıda, tarihi özellikler sunan geleneksel ahşap karkas konutların koruma sorunları ve bu alanda inşaat mühendisliğinin bir disiplin olarak konumu tartışılacaktır. Bu bağlamda mevcut sistemde inşaat mühendislerinin yüklendikleri sorumluluklar ve uygulama sorunlarının gündeme getirilmesi amaçlanmaktadır.

Ahşap Karkas Yapıların Güncel Durumu

Bugün, kentlerin eski merkezlerindeki konut dokularını oluşturan ahşap karkas konutlar, içinde bulundukları çevrenin ve kullanıcıların değişmesine koşut olarak pek çok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Kent merkezlerindeki rant bu yapılar için en büyük tehdittir. Yakın çevrede çok katlı yapılara olanak veren imar hakları bu konutlar üzerindeki baskıları artırır.

Genellikle düşük gelir gruplarının barınma alanına dönüşen ve prestij kaybeden eski kent merkezlerinde, mal sahipleri tarafından terk edilip bölünerek kiraya verilen geleneksel konutlar kapsamlı değişimlere konu olurlar. Yapıların yatayda ya da düşeyde bölünmesi, kat/kütle eklenmesi, iç plan şeması ve cephe düzeninin değiştirilmesi, yoğun kullanıma bağlı yeni servis hacimlerinin eklenmesi, avluların kütlelerle doldurulması gibi müdahaleler bu yapılarda yaygın olarak gözlenir. Teknik açıdan yapılara bilinçsizce yapılan bu müdahaleler yapıların yıpranmasını hızlandırır. En az yüzyıldır ayakta olan, pek çok deprem geçirerek yapısal açıdan sağlam olduklarını kanıtlayan, ancak ahşap oldukları için yaygın önyargılara konu olan ve geçici gözüyle bakılan bu yapıların bakım ve onarımları için düzenli ve bilinçli müdahaleler yapıldığı maalesef söylenemez.

Bilindiği gibi Türkiye koşullarında devlet, tescil ettiği bu yapıların korunması için yaygın maddi destek/kredi sağlamamaktadır.  Mal sahipleri ise, yapıyı yıkarak yerine yeni yapı yapmayı amaçlarlar. Zaten düşük gelir grubunda olan kiracıların ise yapıların bakım ve onarımı için kaynak ayırmaları beklenemez.

Bu koşullar ve çelişkiler içinde, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları tarafından, 2863 numaralı yasa ve ilgili mevzuata göre, “kültür varlığı” olarak tescil edilen ahşap karkas konutların korunması için kararlar üretilir. Ancak mevcut sistem içinde mal sahiplerini yönlendirecek araçlar ve kaynaklar olmadığı, ayrıca kültür varlıklarının korunması konusu toplumsal açıdan bir gereklilik durumuna gelmediği için; kamu adına özel mülkiyete sınırlamalar getiren bu kararlar, sadece durumdan mağdur olan mal sahipleri tarafından değil, toplumdaki aydın gruplar tarafından bile tam olarak benimsenmez ve sahiplenilmez. Halbuki, kültür varlıklarının korunması ve onarımı, bu yapıların tanım ve statüleri gereği yasal açıdan Kültür Bakanlığı ve Koruma Kurullarının inisiyatifinde gibi görülse de, toplumun her kesimi tarafından sahiplenilmesi gereken bir konudur.

Ahşap Karkas Yapılar

Yüksek katlı yapı üretiminde ahşap sistemlerin sınırlı olanaklar sunması, ahşabın yangına karşı direncinin düşüklüğü, biyolojik bozulmaya açık olması, ahşap kullanımının ormanların yok edilmesine neden olması gibi dezavantajlarla üreyen yargılar, ülkemizde ahşap sistemlerin yapı üretiminde kullanımını engellemiştir. 1970 sonrasında yaşanan hızlı kentleşmeye koşut betonarme sistemlerin tek seçenek olarak görülmesi, inşaat sektörünün betonarme tekniği odaklı gelişmesini sağlamıştır. Bu süreçte Anadolu’da usta çırak ilişkisi ile oluşmuş geleneksel yapım teknikleri unutulmuş, bu teknikleri uygulayan ustalar ise yok olmuştur.

1999 yılı depremleri sonrasında betonarme yapılarda izlenen ağır hasarlar, deprem bölgesinde ki İzmit, Adapazarı ve Değirmendere gibi yerleşmelerde (artık sayıları çok az olmakla birlikte) geleneksel ahşap karkas yapıların depremi hasarsız yada az hasarla aşmaları, ahşap yapılarla ilgili Türkiye’deki yaygın anlayışların sorgulanmasını gündeme getirmiştir. Hafif ve esnek olmaları nedeni ile ahşap karkas yapıların depremlerde diğer sistemlere oranla daha yüksek performans gösterdikleri bilinmektedir. Ahşap karkasla kısa sürede yapı üretiminin sağlanması, malzeme giderlerinin düşüklüğü, günümüz teknolojisiyle çok katlı (3-5 kat) yapı üretiminin ve yangın güvenliğinin sağlanabilmesi gibi temel nedenlerle ABD, Kanada, Japonya, Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde, özellikle depreme hassas bölgelerde konut üretiminde ahşap karkas teknik tercih edilmektedir. Nitekim Marmara depremi sonrasında, bu durumun farkına varan İstanbul’daki üst gelir gruplarının kendi güvenlikleri için ahşap karkas konutlar yaptırmaya başladıkları bilinmektedir.

Deprem mühendisliğinin bir uzmanlık alanı olarak gelişimine koşut olarak, 1960’lı yıllardan bu yana gerek yeni, gerekse geleneksel ahşap karkas yapılar depreme dayanıklılıkları nedeni ile Türkiye dışında pek çok ülkede araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Bu araştırmalar, depremden korunmak için ahşap karkas yapı üretiminin ciddi bir seçenek oluşturduğunu görüşünü savunur. ABD, Kanada, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde bu tekniğin yaygın olarak kullanımı, bu görüşlerin birer sav olarak kalmadığını, uygun teknoloji kullanımı ile ahşap sistemlerin dezavantajlarının kontrol edilebileceğini, dolayısı ile özellikle deprem koşullarında ahşap sistemlerin kullanımının pratikte geçerli olduğunu göstermektedir.

Konu tarihi geleneksel ahşap konutların korunması bağlamında irdelendiğinde ise bir teknik seçim olmaktan öte kültürel bir boyut kazanır. Zaten sayıları oldukça sınırlı olan geleneksel ahşap karkas konutlar “kültür  varlığı” özellikleri taşıdıkları için korunmalıdırlar. Bu yapıların depreme karşı yüksek performans sergilemeleri ise ayrıca bir avantajdır.

Yörelere göre farklılıklar sunmasına rağmen, Anadolu’daki  ahşap karkas yapı geleneğinin bazı ortak özelliklerinden söz edilebilir. Geleneksel ahşap karkas yapı, yığma taban (zemin, bodrum ve bazen ara kat) ile ahşap karkas üst kat(lar) ve ahşap oturtma çatıdan oluşur. Yığma bölümler taş ve kerpiçle inşa edilirken, dolguda taş, kerpiç, tuğla, ahşap ya da bağdadi kullanımı görülür. Yığma taban bölümünde ahşap hatıllar bağlayıcı olarak kullanılırken, ahşap karkas bölümde duvar hatılları üstüne yerleştirilen baba ve ara dikmeler özellikle köşelerde çaprazlarla (payanda) birbirine bağlanır.

Anadolu’daki ahşap karkas sistemin en belirgin özelliklerinden biri (Karadeniz’deki bazı yerleşmeler hariç) taşıyıcı sistemde geçme detaylarının kullanılmaması, bağlantıların çivilerle sağlanmasıdır. Bu özellikleri ile Anadolu’daki ahşap yapı geleneği Avrupa’daki ahşap yapı geleneğinden çok farklıdır. İngiltere, Norveç, Almanya gibi ülkelerde, taşıyıcı ahşap elemanlar birbirlerine geçme detayları ile bağlanırken, Anadolu’daki yapılarda geçme detaylarına sadece kapı, pencere, tavan gibi mimari elemanlarda rastlanır. Dolguda bağdadi tekniğinin kullanımı yapıların daha hafif ve esnek olmasına olanak tanır. Payanda sistemi, çivi kullanımı ve bağdadi tekniği geleneksel ahşap karkas Anadolu konutlarının depreme karşı dayanımını artıran özelliklerdir.

Ahşap karkas yapıların depremde yüksek dayanım gösterdiklerine ilişkin gözlemler daha önce de bazı araştırmacılar tarafından yapılmıştır. Örneğin 1894 İstanbul depremi sonrasında kentteki hasarı ayrıntılı olarak inceleyen ve gözlemlerini Padişah II. Abdülhamid’e bir rapor olarak sunan Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis, toprağın jeolojik yapısına bağlı olarak hasarın mahallelere göre değiştiğini söyleyerek yapılarla ilgili şu bilgileri aktarır:

“…. Öte yandan binaların çoðunun ahşap olması zararın az olmasını sağlamıştır. İstanbul’daki binaların diğer  yerler gibi tümüyle kargir olmaması memnuniyetle karşılanmalıdır. Aksi halde zarar fazla olabilirdi. Ahşap binalar depreme şaşılacak derecede dayanmışlardır. Kalitesiz olan eski ahşap binalar bile ayakta kalmışken, yanlarında olan iyi yapılmış güzel ve yeni, hatta demirlerle bağlanmış olan, kargir binalar yıkılmışlardır. Ahşap binaların depreme daha fazla dayandıkları ortaya çıkmış, kargirler aksine nadiren ayakta kalmışlardır. Ahşaptan sonra depreme en çok dayanan binalar tuğla ile yapılanlardır…..”

Eginitis’e paralel gözlemler Ş.Z. Uzsoy ve M. Çelebi (1970) tarafından 1970 Gediz-Kütahya depremi sonrasında da yapılmıştır. Yazarların ahşap yapılarla ilgili gözlemleri şöyledir:

“..Bölgedeki hımış ve bağdadi yapılar genellikle depremde iyi davranış göstermiş yapılar olarak görünmüştür. Bağdadi şekilde yapılmış çok sayıda evlerin depremi az hasarla geçirdikleri tespit edilmiştir”

Bu makalenin yazarı tarafından Marmara depremi sonrasında bölgedeki, artık sayıları çok az olan ahşap karkas yapılarda yapılan incelemelerde de benzer gözlemler yapılmıştır. Tüm bu incelemeler değerlendirildiğinde, günümüzde korunması gerekli kültür varlığı olarak kabul edilen geleneksel ahşap karkas konutlarla ilgili şu sonuçlara ulaşmak mümkündür:

– Anadolu’daki yerleşmelerin yer seçiminde özellikle sağlam kayalık zeminlerin tercih edildiği gözlenir. Savunma amacının yanı sıra, bu seçimin yüzyıllardır depreme sahne olan Anadolu’da depreme karşı da bilinçli bir seçim olduğu düşünülebilir. Örneğin Osmanlı dönemi Ankara’sının kentsel yayılma alanı tümüyle kayalık zeminlere koşut olarak ilerler (Ö. Altaban, 1987).

Yumuşak zeminlerde düşük performans gösteren ahşap karkas yapılar açısından bu bilinçli bir seçim ve önemli bir özellik olarak karşımıza çıkar. Marmara depremi sonrasında, Izmit Kentsel Sit alanı içinde yer alan yapılarda hasar görülmemesinin temel nedeni de budur.

– Anadolu konut geleneğinde yığma bölümlerde kullanılan ahşap hatıllar, karkas sistemde kullanılan payandalar ve karkas elemanlarının bağlantılarında kullanılan çiviler bu yapıların depreme karşı dayanımını artıran önemli özelliklerdir. Nitekim Japonya’daki geleneksel konutlar özelinde yapılan araştırmalar ve geliştirilen güçlendirme önerileri bu detayları kapsamaktadır.  Ahşap karkas yapıların bağlantı detaylarında metal kenetler, vidalar ya da geçme detayları yerine çivi kullanımının, çivinin daha esnek olması nedeni ile yapının esneme kabiliyetini artırdığı. Anadolu’daki örneklerde geçme detayları yapıların kapı, pencere gibi elemanlarında kullanılırken, karkas bölümde sadece çivi kullanılması depreme dayanımı artırmak üzere bilinçli bir seçimin ve uzun bir geleneğin ürünü olmalıdır.

– Karkas sistemde kullanılan bağdadi tekniği yapının yatay yüklere karşı direncini artıran bir başka özelliktir. Buna karşın dolgu malzemesi olarak taş, tuğla, kerpiç kullanıldığında bu malzemelerin ağır olması ve bağlayıcı harcın (özellikle toprak harç) yeterince güçlü olmaması gibi nedenlerle depremde bu dolguların boşaldığı ya da hasar gördüğü saptanmıştır.

– İşleve bağlı olarak -pencerelerin genişletilmesi, taşıyıcı dikmelerin/payandaların/ara bölme dikmelerinin kaldırılması, alt katların dükkana dönüştürülmesi gibi- ahşap yapılara sonradan yapılan; ana taşıyıcı ya da payandaların kaldırılması, dikme aralıklarının genişletilmesi gibi müdahaleler yapılarda stürüktürel bütünlüğünü bozarak hasara neden olmaktadır.

Bu değerlendirmeler ışığında Anadolu’daki geleneksel ahşap karkas konutların yer seçiminden, bağlantı detaylarına kadar pek çok teknik özelliği ile depreme karşı yüksek performans gösterecek biçimde inşa edildikleri söylenebilir. Bu teknik özelliklerin deneyimlere ve deneyimlerden üreyen köklü bir geleneğe dayalı olduğu açıktır. Anadolu konutlarında var olan teknik özellikleri tesadüfi seçimler olarak değerlendirmek yerine, teknik açıdan başarılarını görmek, yetersizliklerini tanımlamak ve geliştirmek ve bu yapıların korunmasını sağlamak, bu konuda çalışan farklı disiplinlerin sorumluluğudur.

Kaynak: Neriman Şahin GÜÇHAN