Posts

Sürdürülebilir Kentler ve Peyzaj Mimarlığı

Sürdürülebilir kalkınmanın geçekleştirilmesinde kentlerin oynadığı önemli rolün ortaya çıkması, “Sürdürülebilir Kent” kavramını hayatımıza sokmuştur. Sürdürülebilir kentler, değişim ve gelişimin devamlılığını sağlamak amacıyla sosyoekonomik çıkarların çevre ve enerji ile ilgili kaygılarla uyumlu hale getirildiği kentlerdir. Kentlerin ekonomik gelişmede bir merkez oluşturmalarının ötesinde, doğal
kaynakların başlıca tüketicileri; kirlilik ve atıkların esas üreticileri oldukları göz önüne alındığında, sürdürülebilirlik konusunda bulunduğu kritik durum ortaya çıkmaktadır. Sürdürülebilirlik kavramı, doğal ve kültürel kaynaklardan en verimli şekilde yararlanmayı öngörmekte, bu nedenle ekolojik planlama kavramını, kent planlanmasının kaçınılmaz bir unsuru haline getirmektedir.

Bu çerçevede, peyzaj mimarlığı mesleğinin sürdürülebilir kentlerin oluşturulmasında etkin olduğu noktalar belirlenmeli; ekoloji-ekonomi dengesini koruyan, insana layık, yaşam kalitesini yükseltmeyi hedefleyen kentsel mekanların oluşturulmasında peyzaj mimarları da üzerlerine düşen görevlerde aktif rol almalıdırlar.

Tarih boyunca gelişimi ve ilerlemeyi hedef edinmiş insan, artan gereksinimler ve teknolojik gelişmeler sonucunda daha konforlu
ve daha güvenli bir yaşam sürmek için hem kendisini hem de çevresini sürekli geliştirmiş ve değiştirmiştir. Her geçen gün, ilerleyen
teknolojiyle beraber yeni keşif ve ürünler günlük hayatımıza girmiş, başta lüks tüketim olarak görülen ürünler bile günlük yaşamımızın kaçınılmazları haline gelmiştir. Her yeni ürünle, yeni iş alanları açılmış, ekonomik yapı da bu gelişmelerden olumlu yönde etkilenmiştir.

Ancak teknolojik gelişme olumlu etkilerin yanı sıra çevre kirliliği ve hammadde kaynaklarının tüketilmesi gibi sorunları da beraberinde getirmiştir. Kaynaklar savurganca, hiç tükenmeyecekmiş gibi kullanılmış, doğa rejenerasyon özelliğine rağmen baskıların yoğunluğu sonucunda kendini yenileyemez olmuştur. Meydana gelen kaynak eksikliği başta bu sorunun yaşanmadığı diğer alanlardan temin edilerek çözülmeye çalışılmış, ancak diğer alanlarda da aynı sorunların baş göstermesiyle sorunun globalliği ortaya çıkmıştır.

Kaynakların yanlış kullanılarak tüketilmesi ve çevre kirliği sorunlarının evrenselliğinin anlaşılmasıyla beraber, tamirinin ve yerine konulmasının bir sürece bağlı olduğu fark edilmiş, bu günün sorunlarının gelecek nesillerde de etkin olacağı anlaşılmıştır. Böylelikle vakit kaybetmeden çözüm aranması gerektiği ve bu çözümlerin derhal hayata geçirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Tüm bu sıkıntılar, değişik ülkeleri bir çatı altında toplayarak çalışma yapmaya ve çözüm önerileri üretmeye itmiştir. Bu amaçla Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu kurularak çalışmalara başlamıştır. Amaç, ekonomik girdilerin arttırılması ve bunu gerçekleştirirken kaynakların korunarak, çevreye yapılan baskıların minimuma indirgenmesi olmuştur. Sürdürülebilirlik kavramı tüm bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan yeni bir düşünce sistematiği biçimi kazanmıştır.

Sürdürülebilirlik kısaca, verimliliğin optimal koşullarda uzun yıllar boyunca devamlılığının sağlanması olarak tanımlanabilir. Kavram ilk olarak kalkınma kavramı ile beraber kullanılarak hayatımıza girmiş, sürdürülmesi gerekenlerin neler olması gerektiğine dair genel bir çerçeve çizmiştir. Ancak bütünün sürdürülebilirliği için, oluşturan öğelerin de sürdürülebilir olması gerektiği düşünülerek, kavramın çerçevesi ve ölçeği küçültülerek, yerel yapılarda, hatta obje bazında sürdürülebilirlik aranır hale gelmiştir.

Bu gün yeryüzündeki nüfusun yaklaşık % 50’sinin kentlerde yaşadığı gerçeği ve arta kalan alanlarda da kentlerin neden olduğu etkiler göz önüne alındığında, kavramın en etkili olduğu kısmın, insançevre-ekonomi ilişkilerinin en yoğun olduğu bileşkeyi imgeleyen kentler olduğu önemle ortaya çıkmıştır.

Kentlerin sürdürülebilirliğinin sağlanmasıyla, sadece yaşanan çevre sorunlarına çözüm getirmekle kalınmayıp, mevcut nüfusun yaşam kalitesinin artması ve gelecek nesillerin de yaşamlarını rahatlıkla sürdürebileceği yaşanabilir mekanların ortaya çıkması gerçekleşecektir. Amaç, bugün ve gelecekte yaşanabilir kentler oluşturmak ve insan-doğa-ekonomi üçgenini en sağlıklı şekilde kurmak olduğunda, doğal kaynakları en iyi tanıyan ve sağlıklı kullanımlar oluşturulmasını öngören meslek gruplarının sürdürülebilirlik kavramının kentlere adaptasyonunun da aktif rol alması gerektiği açıktır. Alan kullanım kararlarının doğru alınmasında, özellikle de peyzaj ve ekolojik planlamalarda peyzaj mimarlığı meslek grubunun söz sahibi olması, sürdürülebilir kentler yaratılmasında önemli ve işlevsel bir gereksinimdir.

Sürdürülebilirlik Kavramı ve Sürdürülebilir Kentler

20. Yüzyılın en önemli kavramlarından biri olan sürdürülebilirlik kavramı ilk olarak Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunca Brundtland raporunda kalkınma ile bütünleştirilerek “Bugünün gereksinmelerini, gelecek kuşakların gereksinmelerinin karşılanma yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma” olarak tanımlanmış, en yalın ifadeyle, çevre, kalkınma ve ekonomi üçgenindeki ilişkilerin belirleyicisi olmuştur.

Sürdürülebilirlik, devamlılık arz eden toplumsal, ekonomik veya ekolojik herhangi bir sistemin fonksiyonlarının kullanılan kaynakları bozmadan ve tüketmeden aralıksız olarak devam etmesini öngören, yüksek verimliliği hedefleyen anahtar bir kavramdır. Kaynakların sınırsızmış gibi kullanımı ve plansız tüketilmesi, hem çevreyi atıklarla doldurarak yaşanmaz kılmış, hem de üretim için hammadde temini zorunluluğundan dolayı sıkıntı yaratarak sürdürülebilirlik kavramını gündeme getirmiştir. Bu sorunların sağıtımı özelliğinden dolayı sürdürülebilirlik, kısaca, kalkınma ile çevre ve doğal kaynaklar arasındaki entegrasyon olarak tanımlanabilir.

Sürdürülebilir kalkınmada temel amaç, yaşam kalitesini yükseltirken çevre ile entegre olmuş politikaları kullanarak hedeflenen sosyo-ekonomik düzeye erişmektir. Sürdürülebilirlik perspektifiyle, planlama, ekonomi ve ekoloji çevrelerinde yeni bir akım ortaya çıkmış ve kavram büyük ölçeklerden obje düzeyine kadar gelişimi ve değişimi hedefleyen bir ölçüt haline gelmiştir.

Kentlerin sürdürülebilirliği, toplumların sürdürülebilirliği olarak tanımlanabilir. İnsan toplulukları , yaşadıkları mekandan birebir
etkilenmekte,aynı zamanda etkilemektedir. Kentlerin sürdürülebilirliğinin sağlanması, kentlerde yaşayan ve gelecekte yaşayacak olanların yaşam kalitelerinin yükselerek, devamlılığın sağlanmasıdır. Sürdürülebilir kentsel gelişim, sürdürülebilir toplumsal kalkınmayla paralel olarak düşünülmelidir.

VanGeenhuisen ve Nijkamp’ün yaklaşımıyla sürdürülebilir kentler; “süreklilik içinde değişimi sağlamak amacıyla sosyo-ekonomik çıkarların çevre ve enerji ile ilgili kaygılarla uyumlu hale getirildiği kentler” dir.

Sürdürülebilir kentsel gelişim ve sürdürülebilir toplumsal kalkınmanın paralelliği yapılan tanımlarda da açıkça görülebilmektedir.
“Sürdürülebilir toplumsal kalkınma; ekonomi, ekoloji ve eşitlik kavramlarından oluşan bu üç “E” arasındaki bağıntılara saygı duyarak, kalkınma tercihleri yapma yeteneğidir.

Ekonomi: Ekonomik aktiviteler, ortak çıkarlara hizmet etmeli, kendi kendini yenileyebilmeli ve yerel servetler oluşturarak, güven
ortamı yaratmalıdır.

Ekoloji: İnsanlar doğanın bir parçasıdır, doğada da sınırlar vardır ve topluluklar doğal serveti korumaktan ve oluşturmaktan
sorumludurlar.

Eşitlik: Tüm aktivite, faydalanma ve toplumsal karar verme sürecine katılımda fırsat eşitliğidir”

Sürdürülebilir kentler ve kasabalar olarak tanımlanan sürdürülebilir topluluklar, uzun vadede sağlıklı adımlar atılmasını öngörür. Sürdürülebilir topluluklar konumsal olarak güçlü eğilimlere sahiptir. Ticaret hayatı, çevreciler, sivil örgütler, resmi kurumlar ve dini organizasyonları içeren, toplumun tüm anahtar sektörleri tarafından aktif biçimde desteklenen vizyona sahiptirler. Özgün değerler üzerine inşa edilmiş, yenilikçi bir tavırları vardır. Bu topluluklar, sağlıklı ekosistemlere önem verirler, kaynakları verimli kullanırlar ve yerel bazlı ekonomilerin desteklenmesini ve sahip çıkılmasını aktif olarak desteklerler. Somut sonuçlarla ödüllendirilen, gönüllü yayılıma sahip tutumlar arz ederler. Ticari yapılar ve yönetimlerle yapılan ortaklıklar ve kar gözetmeyen organizasyonlar yaygındır. Bu topluluklarda kamusal müzakereler, çekici, geniş kapsamlı ve yapıcıdır. Geleneksel toplulukların kalkınma yaklaşımlarından farklı olarak, sürdürülebilirlik stratejileri; tüm topluluğu (sadece belirli çevreler yerine), ekosistemin korunmasını; anlamlı ve geniş tabanlı halk katılımını ve ekonomik özgüveni hedeflemektedir.

kaynak: Aslı ATIL, Bahriye GÜLGÜN, İsmail YÖRÜK/Ege Üniv. Ziraat Fak. Derg., 2005

Türkiye Orman Endüstrisinde Gelişmeler

Ana hammadde olarak ahşabı veya diğer orman ürünlerini kullanan, bu ürünlerin şeklini değiştirerek faydalılık derecesini artıran kişi ve kurumların etkinliği, hem ülke ekonomisi hem de ormanların sürekliliği ile yakından ilgilidir. Bu nedenle, Dördüncü Beş
Yıllık Kalkınma Planında “Ormancılık ve Orman Ürünleri Sanayi” ÖİK’sı oluşturulmuştur. Yedinci Kalkınma Planı döneminde ise oluşturulan “Orman Ürünleri Sanayi” ÖİK’sı “ormandan elde edilen odun hammaddesini veya ürünlerini mekanik ve/veya kimyasal
işlemlerle yapısını değiştirmeden veya değiştirerek mamul veya yarı mamul olarak diğer sanayilere hammadde üreten entegre bir sanayidir” şeklinde tanımlamıştır (DPT, 1994). Bu tanımdan görüldüğü üzere, çoğunlukla son tüketiciye hitap eden mobilya benzeri mamul ürünler, orman ürünleri endüstrisi dışında kabul edilmiştir. Bu yaklaşıma uyan bir anlayışla, Onuncu Kalkınma Planı için kurulan ÖİK ve çalışma grupları arasında mobilya ayrı bir sektör olarak yer almaktadır. Fakat orman endüstrisinin tanımı içerisinde yer alarak önemli katma değerler üreten, ileri bağlantılarıyla diğer sektörler için önem arz eden, kereste, levha ürünleri vb. orman endüstrisinin önemli bileşenleri Sürdürülebilir Orman Yönetimi ÖİK çalışmaları kapsamında ele alınmıştır. Bu kapsamda, orman ürünleri endüstrisinin irdelenmesi faydalı olacaktır.

Lif ve yonga levha sanayii: 1985-2000 yılları arasında düşük bir hızda artan levha ürünleri sanayi üretim kapasitesi, 2000 yılından sonra hızla artan bir döneme girmiştir. TOBB, Türkiye Orman Ürünleri Sanayi Meclisi kayıtlarına göre bu alanda 40 işyeri bulunmakta ve 2000 kişi işlendirilmektedir. Lif levha sanayinin 2002-2011 döneminde üretim kapasitesi yüzde 545 artarak 4,9 milyon m3’e ulaşmıştır. Yonga levha sanayi ise aynı dönemde yüzde 142 oranında büyüyerek 5,8 milyon m3 üretim kapasitesine erişmiştir.

Türkiye 7,5 milyon m³/yıl düzeyindeki fiili üretimi ile lif levha üretiminde Avrupa’da ikinci, yonga levha üretiminde ise dördüncü sıradadır. İnce ve düşük değerdeki endüstriyel odun satışları için son derece önemli olan bu sanayi dalının artan hammadde ihtiyacını karşılayabilmek için OGM, lif-yonga odunu üretimini 2002-2011 döneminde 2,6 katına çıkarmıştır. Lif ve yonga levha sanayiinin toplam hammadde tüketimi 12 milyon m3 civarında olup, bunun yüzde 70’ine yakını doğrudan veya dolaylı olarak ülke ormanlarından sağlanmaktadır. Bu üretim için gerekli hammaddenin yüzde 60’ı OGM satışlarından, yüzde 24’ü ithalat ile diğer ülkelerden, yüzde 8’i atık materyalin kullanımından ve yüzde 8’i özel sektörden (kavak alanları ve tapulu kesim vs.) sağlanmaktadır.

Kontrplak ve kaplama sanayii: Ülkemizde kontrplak ve mobilya için formlu ahşap parça üreten 55 adet işletme mevcuttur. Bunun 25 adedi orta ölçekli olup, kontrplak üretim alanında toplam çalışan sayısı 2.700 kişidir. Toplam üretim kapasitesi 350 bin m³ civarında olmasına karşılık düşük kapasiteyle çalışmaktadır ve son yıllarda büyüme kaydedememiştir. Geçmiş yıllarda Uzak Doğu başta olmak üzere çeşitli ülkelerden yapılan ucuz ithalat nedeni ile sektörde zorluklar yaşanmıştır. Ancak, anti-damping kapsamında 2010 yılında başlanan, bedeli ne olursa olsun ithal kontrplağın m³’ü başına 1.100 ABD Doları üzerinden KDV uygulaması ile dış rakipler karşısında bir üstünlük yakalanmıştır.

Kaplama üreten işletme sayısı ise 47 olup 110 bin m³ üretim kapasitesi mevcuttur. 1095 kişi kaplama alanında istihdam edilmektedir. Yüksek kalitede tomruk kullanan bu iki sanayi ağırlıklı olarak ithal hammadde ile çalışmaktadır. Bu sanayi dalı kalın ve
budaksız tomruklara ihtiyaç duymaktadır. İstenen nitelikte tomruğun arzını kısa vadede artırmak ancak var olan ormanların ürün çeşitlerine ayrımı aşamasında gösterilecek özenle ve sınırlı düzeyde sağlanabilir. Türkiye orman varlığının niteliği dikkate alındığında kullanılmayan çok büyük üretim kapasitelerinden söz etmek güçtür. Bununla birlikte kaplama ve kontrplak sanayine yapılan satışların artırılması, OGM için olumlu gelişmelerdir. Bu sanayi, üretim artıklarını genelde kendi sistemlerini ısıtmak için kullanmaktadır.

Kereste imalat sanayii: Kereste imalat sanayinin 1993-2011 dönemi gelişimi incelendiğinde, üretimin çok yavaş bir biçimde arttığı görülmektedir. Tüketim ise üretime göre biraz daha hızlı yükselmiştir. Bu üretim kolu çok sayıda küçük işletmelerden oluşmaktadır. Ülkede 7.013 hızar-şerit atölyesi bulunmaktadır. Kereste ve parke üreten işyeri sayısı ise 3.469 olup toplam 15.405 kişi bu alanda istihdam edilmektedir. Üreticiler ulusal düzeyde örgütlenememiş, yeni ürünler geliştirememiş ve pazarlama çalışmalarını iyileştirememiştir. Bu alt sektörün gelişim sorunları arasında ikame mallarının hızlı gelişimi ve kerestelik tomrukta uygulanmakta olan yüzde 27 civarındaki vergi ve fonların da payı büyüktür. OGM açısından durum değerlendirildiğinde, özellikle ithal ürünlerde
uygulanmayan tellâliye ve fonların yüzde 10 civarında ek bir maliyet getirerek OGM satışlarını olumsuz etkilediği düşünülmektedir. Bu nedenle büyük firmalar ağırlıklı olarak ithal tomruk kullanmaktadır. Türkiye kereste ithalatı hızla artarken ihracatı düşmektedir.

Kereste sanayini ülke konut politikalarıyla birlikte ele alınması faydalı olacaktır. TOKİ’nin uyguladığı inşaat ve tedarik tercihleri kereste pazarındaki daralmanın nedeni olarak gösterilmektedir. İnşaat tasarımlarında her geçen gün daha az ahşap ürünlere yer
verilmesi, kullanılan ahşap ürünlerin yerel tedarikçiler yerine büyük ölçekli ve çoklukla ithal kereste üreticilerinden sağlanması, küçük müteahhitlik firmalarının TOKİ ile rekabet edemeyip piyasadan çekilmesi, kereste üreticilerini ve OGM tomruk satışlarını olumsuz etkilenmiştir.

Palet, ambalaj ve parke sanayii: Tomruktan kereste üretim sürecinin bir parçası olarak düşünülebilecek ambalaj ve palet sanayiinin talebi, türev talep özelliği göstermektedir. Ülke sanayisinin büyümesi ve ihracatının artması palet ve ambalaj talebini de artırmaktadır. Meyve, sebze ve balık için ambalaj talebi ise ikame malzemelerin yaygınlaşması nedeniyle ciddi bir düşüş göstermiştir. Hâlihazırda 637 işletme ısıl işlem belgesi almış olup, bu palet üreticilerinin 1,5 milyon m³ civarında odun talebi bulunmaktadır. Kereste üretimi için kısa kabul edilebilecek kalın çaplı odun hammaddesi özellikle parkecilik alanında kullanılmıştır. Bu alanda geliştirilen yeni teknikler, laminat parke olarak adlandırılan yeni ürünleri ortaya çıkarmıştır. Daha düşük değerli ahşap malzemeler veya levha ürünlerinin birlikte kullanımı ile ortaya çıkarılan laminat parkeler, masif parke pazarını oldukça daraltmış, üretim kolunu zayıflatmıştır.

Biyoenerji veya artıkların değerlendirilmesi konusunu da orman endüstrisinin gelişen bir kolu olarak görmek gereklidir. Kereste imalat sanayinin ve kaplama endüstrisinin artıkları briket veya mangal kömürü imalatında, işletmelerin kendi ısı ihtiyaçlarının
karşılanmasında kullanılmakta ya da levha sanayi başta olmak üzere çeşitli amaçlarla kullanılmak üzere satılarak verimlilik artırılmaya çalışılmaktadır. Artıkların tamamının değişik şekillerde değerlendirilmesi ve küçük işletmelerin bile kendi artıklarından briket ve mangal kömürü gibi ürünleri üretmesi olumlu gelişmelerdir. Ancak bu alanın ıslah edilmesi ve yaygınlaştırılması gereken bir üretim alanı olarak görülmektedir.

Sürdürülebilir orman yönetimi açısından taşıdığı önem nedeniyle mobilya alanındaki gelişmelerin izlenmesi faydalı olacaktır. Katma değeri daha yüksek olan ahşap mobilya dış ticaretinde Türkiye net ihracatçı durumundadır. Son on iki yılda mobilya ihracatı
hızla artarak ithalatı geçmiştir. 2000 yılında ahşap mobilya ihracatının ithalatı karşılama oranı yüzde 84 iken 2011 yılında ihracat ithalatın 2,7 katına çıkmıştır. Bu alanda yaşanan gelişimler, önce orman endüstrisini ardından da ülke orman yönetimini uyarıcı etkiler yaratabilecek önemdedir.

kaynak: Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018/Sürdürülebilir Orman Yönetimi

Amerikan Endüstriyel Sertağaç Ürünleri Pazar Özellikleri

I – ÖZGÜN ÜRÜNLERE SAHİP KÖKLÜ BİR ENDÜSTRİ, FARKLI BİR PAZAR

Amerika Birleşik Devletlerinin ormanları ağırlıklı olarak doğu bölgesi, kuzeyde Maine’den, güneyde Meksika körfezine kadar ve tüm Mississippi vadisi boyunca batıya doğru uzanan bölgede yer almakta olup, buraları 19. Yüzyıla kadar oldukça yoğun bir biçimde ormanlık alanlar olarak geçmekteydi. Doğu eyaletleri boyunca ilerleyen Appalaş sıradağları, farklı yüksekliklerde çok çeşitli orman alanları yetişmesini ve böylece pek çok farklı türün ortaya çıkmasını sağlamıştır. ABD’de dünyanın hiçbir bölgesinde bulunmayan derecede çeşitli ılıman iklim Sertağaç türleri bulunmaktadır.

Günümüzde yurtiçi ve gittikçe büyüyen ihracat talebini karşılamak için A.B.D.’de devasa bir işleme kapasitesi oluşturulmuştur. Bugün A.B.D. dünyadaki en büyük kesilmiş Sertağaç üreticisidir.

Bıçkıhaneler, kurutma fırınları, kalıp ve boyutlandırma tesisleri, kaplama doğrama ve kontrplak fabrikaları, döşeme tesisler ve Sertağaç malzemesinin dağıtımı için toplama alanları bütün doğu eyaletlerini kaplamaktadır. Ayrıca Pasifik kıyısında Kuzeydoğuda, en önemlisi batı kızılağacı olan birkaç yerel türe dayalı, küçük ama önemli bir işleme kapasitesi bulunmaktadır. Amerikan sertağaçlarından elde edilen ve dünya pazarlarına sunulan ürünler arasında kereste, kaplama, zemin kaplama, kontrplak, kalıplama, yer döşemesi, gibi ürünler bulunmaktadır.

Amerikan Sertağaç kerestesi, normalde kare köşeli ve uçları kesilmiş, hava ile veya fırında kurutulmuş, nominal kalınlıkta üretilen bağımsız türlerin kaba kesilmiş kereste levhaları anlamına gelmektedir. Geniş bir kereste kalitesi yelpazesinin verimli bir biçimde oluşturulabilmesi için en ileri teknoloji ve teknikler kullanılmaktadır.

Kaplama endüstrisi ise, bugün mobilya, kaplama, kapılar ve panel ürünleri için yüksek kaliteli, doğranmış veya yuvarlar kesilmiş kaplamalar üretebilmesini sağlayan uzun bir teknik gelişme geleneğine sahiptir.

Kontrplak, merkezindeki malzeme ne olursa olsun ahşap kaplamalı yüzeyleri olan kompozit bir levhadır. İnşaat ve mobilyada kullanılan sağlam ve ucuz bir alternatifken, Amerikan masif Sertağaç yer döşemeleri de kendi başına önemli bir endüstrisi olup ürün ve tür bulunabilirliği değişmektedir. Sektörde bir de boyutlu ve bileşen ürünler bulunmaktadır. Boyut, belirli ölçülere göre yeniden imal edilmiş ve normalde iki ya da daha fazla yüzeyi düzeltilmiş kereste olarak tanımlanır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki boyut ve bileşen endüstrisi başta mobilya, mutfak ve doğrama imalatçılarının ihtiyaçlarına yanıt vermek ve kendi mobilyalarını kendileri yapan tüketicilere hizmet vermek için vardır.

II- AMERİKAN SERTAĞAÇ KERESTE ENDÜSTRİSİ

Kesilmiş kereste, son derece dağınık ve A.B.D.’nin doğusunu kaplayan binlerce bıçkıhaneyi kapsayan Amerikan Sertağaç endüstrisinin temel ürünüdür. Ayrıca küçük bir yüzde de Kuzeybatı’da Pasifik kıyısında üretilmektedir. Bu işleme üniteleri çok küçük ‘dairesel kesim’ orman işletmelerinden, en ileri teknolojiden yararlanan daha büyük entegre ağaç işleme fabrikalarına kadar uzanmaktadır. Endüstrinin çoğunluğuna, küçük ve orta ölçekli şirketlerden oluşan özel sektör sahiptir. A.B.D. yılda 30-32 milyon m3’lük bir üretim ile dünyanın en büyük kesilmiş Sertağaç üreticisidir. Amerikan yurtiçi piyasası bu ürünlerin %90’ını tüketirken kalan %10 da dünya çapında 50’den fazla ülkeye ihraç edilmektedir. Endüstri her zaman ihracata yönelik düşünmüştür ve son yıllarda bütün bölgelerde ihracatçıların sayısı önemli oranda artmıştır. Bu durum daha geniş bir ticari türler yelpazesinin ihracata açılabilmesini sağlamıştır.

2.1 Üretim 
Sertağaç kütüklerinin ilk dönüştürme işlemine olan yaklaşım hem bıçkıhane, hem de tür bakımından belli oranda farklılıklar göstermektedir. Endüstri, hacmin en uygun hale getirilmesi için kütüğün çevresinden levha kesilmesiyle azami kereste verimi elde edecek şekilde tasarlanmış ilkelerle çalışmaktadır. İhracat talebi arttıkça daha yüksek sınıf kereste veriminin daha da iyileştirilmesi ve damarlı ve çeyrek kesim gibi özel kesimlerin tedarik edilebilmesi için üretim teknikleri kullanılmaktadır.

Amerikan sert ağaçları metrik olmayan birimlerde üretilmektedir; yani uzunluklar fit ile, enler inç ile ve kalınlıklar da çeyrek inç ile ifade edilmektedir. Dolayısıyla 1 inç (1”) ‘dört çeyrek’ şeklinde ifade edilmekte, 4/4 olarak yazılmaktadır. Endüstri Sertağaç kerestesi kurutma konusunda engin tecrübeye sahiptir. Hatta ılıman iklim sert ağacının kurutulmasıyla ilgili olarak son 30 yıl içinde gerçekleştirilen araştırmanın çoğu Amerika Birleşik Devletleri’nden çıkmıştır. Kurutma süresi kalınlık ve türe bağlı olarak çok büyük oranda farklılık göstermektedir. Örneğin lale ağacı yaş halinden 7-10 gün içinde kurutulabilirken ak meşenin fırınlanması, yoğun bir kurutma döneminden sonra 8 ay sürebilmektedir.

Ekonomik nedenlerden dolayı çoğu durumda yurtiçi ve ihracat kerestesi birlikte fırınlanmaktadır. Dolayısıyla ihracat amaçlı kereste genellikle %6-8 arasındaki yurtiçi standart nem içeriğine (MC) ulaşacak şekilde kurutulmaktadır. Bazı türlerde daha kalın malzemede bu oran %10-12 MC arasında olabilmektedir. Meşe gibi ısıya dayanıklı kurutulan türler, bozulmanın asgariye indirilmesi için fırınlama öncesinde havayla kurutma veya ön-kurutucularda kontrollü kurutma gerektirmektedir. Akçakavak, Kanada kavağı ve çitlembik gibi başka türler de mavi lekeye karşı hassastırlar ve bu yüzden taze kesilmiş malzemenin derhal fırınlanması gerekmektedir. İstif lekeleri veya gölgelenmeler de bazı türlerde, özellikle de akçaağaçta sorun olabilmektedir. Amerikan endüstrisi ortaya çıktıklarının bilindiği durumlarda bu türden sorunları asgariye indirmek konusunda büyük çaba göstermektedir ve bunun için kondisyonlama programları ve profilli istifler gibi teknikler kullanmaktadır.

Amerika’da her bir levhanın nihai sınıfı genellikle kurutma sonrasında ve ‘An Illustrated Guide to Hardwood Lumber Grades’ (‘Sertağaç Kerestesi Sınıfları İçin Resimli Kılavuz)’ adlı yayında özetlenen kurallarına göre sınıflandırılır. Bu kurallar Amerikan yurtiçi mobilya ticaretine hizmet amacıyla 100 yılı aşkın bir süre önce kereste endüstrisi tarafından konmuş ulusal ve uluslararası alanda kabul görmektedirler. Bu kurallar ihracata temel oluşturmaktadırlar ve dünyanın herhangi bir yerindeki, ılıman iklim sert ağaçlarına ilişkin sınıflandırma standartları arasındaki en tutarlı standart kabul edilmektedirler. Bu, birçok ulusal ve bölgesel yaklaşımın, büyük oranda alıcı tarafından incelemeyi gerektirdiği Avrupa’daki durumun tam tersidir.

2.2 İhracat Özellikleri
İhraç edilecek keresteler kalınlıklarına göre paketlenmekte ve genellikle uzunluklarına göre ayrılmaktadırlar; bununla birlikte gerçekte bir pakette sıklıkla birden fazla boy bulunabilmektedir. Örneğin 10 fitlik (3.05m) boyların olduğu bir ambalaj belli bir yüzdede 9 inçlik (2.74m) boylar içerebilir. Sunum önemli bir pazarlama faktörüdür ve birçok ihracat malzemesi her iki uçtan düzeltilmiştir, uçları çatlamaya karşı mumlanmış veya boyanmıştır ve ihracatçının marka veya logosuyla işaretlenmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Sertağaç pazarında daha ince boyutlar baskındır. Bu yüzden türlerin çoğunda 4/4 (25.4mm) üretimin önemli bir oranını temsil etmektedir. Daha kalın malzemenin gerektiği doğramacılık uygulamaları gibi durumlarda, başka ülkelerdeki uygulamanın tersine daha ince kısımların lamine edilmesi yaygın bir uygulamadır. Bu sıklıkla daha stabil ve masrafsız bir ürün elde edilmesini sağlamaktır ve bazı türlerde daha kalın malzemenin bulunmasının neden daha zor olduğunu göstermektedir. A.B.D.’nin ihracata yönelik olarak önemli hacimlerde daha üst sınıf malzeme sunabilmesinin nedenlerinden biri de daha düşük sınıfları kullanabilecek sürekli bir yurtiçi talebin bulunmasıdır. Bu yüzden yurtiçi kullanımları daha sınırlı olan bazı türler yüksek ve daha aşağı sınıflar içeren karışık ambalajlarda ihracata sunulabilmektedir.

Hangi kütüklerin elde edilebildiği de elbette endüstri tarafından hangi kerestenin üretildiği üzerinde en önemli rolü oynamaktadır. Örneğin kırmızı meşe A.B.D.’de en yaygın olarak kullanılan sert ağaçtır, çünkü ormanda en çok yetişendir. Fakat sassafras ve karaağaç gibi türler ormanlarda sınırlı sayıdadır ve bu da kerestelerinin elde edilebilirliğini etkilemektedir.

III- SERTAĞAÇ KAPLAMA ENDÜSTRİSİ
Kaplama endüstrisi, bugün mobilya, kaplama, kapılar ve panel ürünleri için yüksek kaliteli, doğranmış veya yuvarlar kesilmiş kaplamalar üretebilmesini sağlayan uzun bir teknik gelişme geleneğine sahiptir. 2010 yılı verilerine göre, A.B.D.’de yaklaşık toplamda 100 dilimleyici ve 32 balıksırtı dilimleyici işleten yaklaşık 35 kaplama dilimleme tesisi bulunmaktadır. Birçok uzunlamasına dilimleyici ve yaklaşık 50 döner torna 35 başka şirket tarafından işletilmektedir. Toplam dilimli üretim yılda yaklaşık 669 milyon metrekaredir ve bunun 354 milyon metrekaresi, yani toplam üretimin %53’ü ihracata aittir.

3.1 Üretim
Sektörde farklı kaplama üretim yöntemleri kullanılmakta ve bunlara bağlı olarak farklı görsel efektler elde edilebilmektedir. Bunların arasında döner kesim, yatay dilimleme, çeyrek dilimleme, yarım-daire dilimleme, damarlı kesim, uzunlamasına dilimleme gibi yöntemler bulunmaktadır. Taze dilimlenmiş veya soyulmuş kaplamalar, hızları kaplamanın türüne ve kalınlığına göre değişen hareketli bantlar üzerinde sürekli pres kurutuculardan geçirilmektedir. İhraç kaplama için nem içeriği standardı %12-16’dır. Bu oran kaplamanın sevkıyat sırasında gerçekleşen doğal kuruması için bir pay bırakmaktadır. Birçok kaplama kullanıcısı kaplamanın imalattan önceki birkaç gün boyunca tesislerinde beklemesini sağlarlar. Bu bekleme ağacın o ortamdaki doğal halini almasını sağlar, çünkü A.B.D.’de ve Avrupa gibi ihracat pazarlarında görülen dengedeki nem şartları değişkenlik sergileme eğilimindedirler. Kaplama için tüm endüstriyi kapsayan bir sınıflandırma sistemi bulunmamaktadır: Açık pazarda bir mal olarak değil, bireysel müşterilerin ortaya koyduğu isteklere göre satılmaktadır. Kaplama kişisel muayene temelinde ve alıcı ve satıcı arasındaki net bir sınıflandırma anlaşması üzerinden satılır. Verim ve fiyatı etkileyen boy, en, kalınlık, miktar ve benzeri başka faktörler bu alıcı-satıcı anlaşmasının temelini oluşturur.

Kütüğün boyu, imalatçının kaplamayı mobilya için mi, kapılar, paneller veya mimari uygulamalar için mi pazarlayacağını belirler. En de amaçlanan son kullanıma göre değişiklik gösterir; asgari kaplama eni genelde 90 mm veya 100 mm’dir. Mimari paneller ve kapılar gibi doğramacılık işleri için kullanılan üst sınıflar; kapılar için asgari boy gereği 2.1m, paneller içinse 2.5m’dir. Tipik bir panel veya kapı sınıfı dahilinde renk ve damar desenine göre seçilen birçok başka alt-sınıf bulunabilir.

Mobilya sınıfları içinse boy kritik değildir ve tipik olarak 0.45m ila 2.0m arasındadır. Renk ve damar deseni gibi doğal özelliklere ilişkin daha az kısıtlama bulunmaktadır.

Sertağaç kaplamanın nihai fiyatını ormanın üretebileceklerinin doğal sınırları ile birlikte pazar talebi belirlemektedir. Buna ek olarak boyut ve sınıf konuları nihai fiyat üzerinde önemli rol oynarlar. Bir ormandaki kütüklerin sadece küçük bir yüzdesi boy, en ve doğal özellikler bakımından üst sınıf kaplamaları oluşturur. Özel taşıma veya sevkıyat gerekleri ve boy, en ve/veya kalınlığa ilişkin özel talepler de nihai fiyata katkıda bulunabilir.

3.2 İhracat Özellikleri
İhracata yönelik kaplama yurtiçi pazarı için üretilmiş kaplamaya göre kalınlık farklılıklarının yanında başka farklara da sahiptir. “Kesilmiş ve balyalanmış”tır veya “ihracata hazırlanmış”tır. Kenarlar yanlardan ve uçlardan tıraşlanmıştır ve levhalar balyalar halinde sarılmıştır. Bu ekstra imalat prosesi sunumun iyileştirilmesine yardımcı olup sınıfların belirlenebilmesini sağlarken yurtiçi kaplama tıraşlanmadan bırakılır.

Amerikan Sertağaç kaplama ihracatçıları ürünlerini ihracat pazarlarında uzman ithalatçılar ve dağıtımcılar kanalıyla dağıtmaktadırlar. Bu şirketler tipik olarak, muayene ile müşteri talebine yanıt verebilmek için geniş bir tür ve sınıf yelpazesinde stok bulundurmaktadırlar. Önemli miktarda Sertağaç kaplama, bunları orta yoğunluklu lif levha (MDF) veya sunta gibi bir dizi taban üzerine kaplayan levha malzeme imalatçılarına satılmaktadır. Bu panel ürünleri daha sonra imalatçılara ve son kullanıcılara dekoratif paneller olarak dağıtılmaktadır. Belirtmekte yarar vardır ki Amerikan terminolojisinde bu ürünler Sertağaç kontrplak adı altında gruplandırılır ve bilinirler.

IV- SERTAĞAÇ ZEMİN KAPLAMA ENDÜSTRİSİ
Masif sertağaç zemin kaplama temel olarak Amerikan yerli türlerinden üretilen makineden geçmiş profiller anlamına gelmektedir. Sertağaç zemin kaplama endüstrisi A.B.D.’nin doğusuna yayılmıştır. Masif Sertağaç zemin kaplamanın büyük çoğunluğu Amerikan iç pazarı için imal edilmektedir ve temel ürün şerit döşeme kaplamasıdır. Başka ürünlere geniş levha (kalas) zemin kaplama ve blok veya parke kaplama dahildir.

Endüstri, temel işlevi A.B.D.’deki Sertağaç zemin kaplama talebine hizmet vermek olan uzman imalatçıları içermektedir. Buna ek olarak, katma değerli imalata dağılmış olan Sertağaç bıçkıhaneleri ve kereste üreticileri, başta levha veya kalas zemin kaplamaları olmak üzere hem A.B.D. hem de ihracat pazarlarına hizmet sunma konusunda gittikçe artan öneme sahip bir rol oynamaktadırlar.

4.1 Üretim
Fırında kurutulmuş kesilmiş Sertağaç kerestesi, sınıfına ve özelliğine göre uygunluk bakımından seçilmektedir. Kereste daha sonra istenen özelliklere göre doğru enin elde edilmesi için yırtılmaktadır. Zemin kaplamaların imalatında kullanılan kereste, endüstri standartları ve A.B.D. inşaat kanunu gereklerine uygun olarak fırında %6-9 MC’ye kurutulmaktadır.

Zemin kaplama endüstrisi tarafından kullanılan temel NHLA kereste sınıfı No 2 Common’dur; bununla birlikte geniş levha zemin kaplamaları ve özel renk ve kalite talepleri için daha yüksek sınıflar kullanılabilmektedir.

Masif Sertağaç zemin kaplama, şerit, kalas, parke / blok adı altında üç ana kategoriye ayrılmaktadır. Zemin kaplama görünüme göre sınıflandırılmaktadır. Bütün zemin kaplama imalatı için, NHLA kurallarının Sertağaç kereste üretimini kontrol ettikleri şekilde ulusal veya uluslararası kabul görmüş bir standart bulunmamaktadır. Bu yüzden sınıflar ve kalite standartları bağımsız üreticiler tarafından müşteri taleplerine göre belirlenmek durumundadırlar. Bununla birlikte, zemin kaplama standartları mevcuttur ve belli üretici grupları bunlara uymaktadır. Örneğin A.B.D.’deki büyük Sertağaç zemin kaplama üreticilerinin çoğunu temsil eden Ulusal Meşe Zemin Kaplama İmalatçıları Birliği (NOFMA), şerit zemin kaplama üreten üyeleri için Sertağaç zemin kaplama standartları yayımlayıp uygulamaktadır ve birçok masif Sertağaç zemin kaplama üreticileri bu kuralların dayandığı temel ilkeleri bünyelerine katmaktadır. NOFMA kuralları ayrıca dişbudak, ceviz, akçaağaç, Amerikan ceviz, pekan, kayın ve huş gibi diğer türleri de kapsamaktadır.

4.2 İhracat Özellikleri
Önceden işlenmiş zemin kaplamanın çoğu kalınlığa ve ene göre ve rastgele uzunluklarda paketlenmektedir. NOFMA kurallarına uygun olarak üretilmiş şerit zemin kaplamada bağımsız balyalar uygun kalite markasıyla işaretlenirler. Balyalar taşınmanın kolaylaştırılması için bağlanır ve palete yerleştirilirler ve bazıları koruma amaçlı olarak politene sarılabilirler.

Sertağaç zemin kaplama profilleri ve sabitleme yöntemleri bir ülkeden diğerine önemli farklılıklar gösterebilir. Bu yüzden bazı ihracat pazarları A.B.D. pazarı için üretilen ve satılan standart ürünlere göre farklı özellikler, toleranslar ve kalite gerekleri talep etmektedir. Örneğin 21/4” (57.16mm) eninde lamba-zıvanalı şerit zemin kaplama Amerikan iç pazarının vazgeçilmezlerinden biridir, fakat birçok ihracat pazarında bu boyut çok az talep edilmektedir.

İhracatta uzmanlaşmış zemin kaplama şirketleri özel pazar veya müşteri taleplerini karşılayacak şekilde özel üretim yapabilmektedirler. Zemin kaplamada uluslararası ölçekte standartlaşmanın eksikliği ve esnekliğe, hızlı teslimata ve ekonomik ürünlere olan gereksinim önemli miktarda Amerikan Sertağaç zemin kaplamasının ihracat pazarlarında ithal edilen keresteden üretildiği anlamına gelmektedir. Bu da iyileştirilmiş türler ve ürün bulunabilirliği ile sonuçlanmaktadır.

Amerikan Sertağaç zemin kaplama iki temel biçimde dağıtılmaktadır: A.B.D.’den ihraç edilen önceden işlenmiş (ve bazen de fabrikada cilalanmış) ürün olarak veya ihracat pazarlarında ithal Amerikan Sertağaç kerestesi ve boyutlarından imal edilmiş zemin kaplama ürünleri (masif, çok katmanlı ve başka kaplamalı ürünler) olarak.

V- SERTAĞAÇ KONTRPLAK ENDÜSTRİSİ

Amerika Birleşik Devletleri’nde Sertağaç kontrplak terimi, merkezdeki malzemeye bakılmaksızın ahşap kaplamalı yüzeyli kompozit levhaları tanımlamakta kullanılır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki baskın taban malzemesi kaplama göbeğidir. Dünya çapında birçok ülkede sunta ve MDF (“tasarlanmış” göbek) birincil tabanlardır.

Amerikan yerli Sertağaç kontrplak endüstrisi A.B.D.’nin önemli miktarda ithalat yaptığı tropik Sertağaç kontrplak endüstrisinden farklıdır. Yerli imalatçılar yöresel Amerikan sert ağaçlarından elde edilen Sertağaç kontrplak üretmektedir. Konuyailişkin olarak az sayıda şirket bulunsa da, bu şirketlerin çoğu ölçek ve ciro bakımından önemlidir. Bu daha çok, yüksek bir teknoloji seviyesi ve özelleşmiş makinelere önemli bir yatırım gerektiren prosesin kendisinden kaynaklanmaktadır. Endüstri A.B.D.’de geniş bir alana yayılmıştır ve doğuda, batıda ve güneyde üretim tesisleri bulunmaktadır. Sertağaç kontrplak yaygın olarak dekoratif panel, dolaplar, mobilyalar ve başka uzman uygulamalarında kullanılmaktadır.

5.1 Üretim
Sertağaç kontrplak yüzler ve tersler için ya dönerli ya da dilimli Sertağaç kaplamaların kullanılmasıyla yapılabilmektedir. Göbek malzemesi MDF, sunta, kaplamalar ve masif ahşap dahil çok çeşitli malzemelerden üretilebilmektedir. Masif ağaç göbek malzemesinin seçimi bölgenin etkisiyle olabilir. Örneğin, doğu sahilinin Sertağaç ormanlarında imal edilmiş Sertağaç kontrplağın lale ağacından mamul bir masif ahşap göbeğe sahip olması daha olasıdır. Bunun nedeni bunun daha ekonomik olması ve uygun yumuşak ağaç malzemeden daha çok bulunmasıdır. Batı sahilinde ise bu durumun tam tersi geçerlidir.

Sertağaç kontrplağın çoğunluğu Amerikan iç pazarında tüketim amaçlı üretilmektedir. Ürünün doğasından ve geniş bir yüz ve göbek malzemesi yelpazesi içinden seçim yapılabilmesinden dolayı Sertağaç kontrplak genellikle müşteri talebine göre üretilmektedir. Bununla birlikte, daha büyük üreticiler, perakende “kendin yap” pazarı gibi belli uygulamalar için standart ürünler sunmaktadır.

Kompozit bir ahşap ürünü olarak kontrplak uygulama açısından esnektir. Birçok estetik efekt yaratmak için geniş bir yüz malzemesi seçeneğine sahip olmasının yanı sıra kontrplak su geçirmez olarak veya yangın önleyici içerecek şekilde üretilebilir, bu da belirli uygulamalardaki performansını daha üstün kılar.

5.2 İhracat Özellikleri
Amerika Birleşik Devletleri’nden ihraç edilen Sertağaç kontrplağın büyük bölümü müşteri siparişi üzerine üretilmektedir. Yüz kaplamalarının bulunabilirliği çeşitli A.B.D. Sertağaç türlerinin bulunabilirliğine ve uygunluğuna bağlıdır. Türlerin çoğu soyulabilmektedir, fakat Amerikan ceviz gibi sert türlerin soyulması pek pratik değildir. Kiraz ve ceviz gibi, yetiştirme kaynağının kısıtlı olduğu yüksek değerli türler de hemen hiç soyulmamaktadırlar. Yüksek kalite kaplama uygulamalarına uygun kütükler hemen her zaman dilimlenmektedir. Amerikan Sertağaç kontrplak ihracat pazarlarında uzman ithalatçılar ve dağıtımcılar vasıtasıyla elde edilebilmektedir.

VI- SERTAĞAÇ KALIPLAMA ENDÜSTRİSİ
Kalıp, masif keresteden üretilmiş bir profilin makineden geçirilmesi ve pürüzsüz bir hale gelmesi isteniyorsa zımparalanması ile elde edilmektedir. Kalıplar ayrıca masif ahşaptan bir göbeğin (Sertağaç veya yumuşak ağaç) masif bir kalıp görünümünün verilmesi için Sertağaç kaplamasıyla sarılmasından elde edilen kompozit mamuller olabilirler. Amerikan Sertağaç kalıplama endüstrisi yapısı bakımından boyut ve bileşen endüstrisine benzerdir. Hatta uzman şirketlerin çoğu bu üç ürün türünün hepsini üretme yeteneğine sahiptir. Kalıp endüstrisi hem standart hem de özel yapım kalıp profillerle ilgili olarak öncelikle A.B.D. iç pazarına hizmet vermektedir. Bazı şirketler yumuşak ağaçlarda uzmanlaşırken bazıları Sertağaç kalıplar da üretmektedir. Uzman kalıp şirketleri Amerika Birleşik Devletleri’nin batı kıyısında yoğunlaşmış durumdadır, çünkü California, inşaat ve “kendin yap” sektörüne hizmet veren ürün imalatçıları (yani mutfaklar) ve dağıtım merkezlerinden kaynaklanan önemli bir tüketime sahiptir. Bazı Sertağaç bıçkıhaneleri üretimlerini çeşitlendirmiş, katma değer üretmek ve kazançlarını azamiye çıkarmak için kalıp yeteneğine de yatırım yapmıştır.

6.1 Üretim
Kalıplar müşteri taleplerine göre üretilmektedir ve bu, sıklıkla ayrıntılı çizimler ve net olarak tanımlanmış kalite kriterleri gerektirmektedir. Her yeni profil için, gerekli kesicilerin üretilmesinden kaynaklanan bir kurulum masrafı olmaktadır. Bu yüzden bir profilin ekonomik bir biçimde üretilmesi için asgari bir hacim gerekmektedir.

Sertağaç kalıp profillerinin birçoğu boyut küçük boyutludur, yani destekler, boncuklar, takozlar ve yaylardır; bu yüzden ya alt sınıf keresteden ya da başka kereste ve boyutlu ürünlerin artıklarından üretilebilmektedirler. Ayrıca 133.35mm eninde, özellikle kırmızı meşe ve lale ağacından pencere ve kapı çerçeveleri, süpürgelikler ve tavan başlıkları sıkça görülmektedir.

Geniş bir mobilya ve inşaat ürünleri yelpazesinde kabul görmüş olması ve yaygın bulunabilirliği nedeniyle kırmızı meşe Amerikan pazarındaki temel Sertağaç kalıp türüdür. Ticari Sertağaç türlerinin çoğu kalıplanabilir, fakat Amerikan ceviz, Kanada kavağı ve akçakavak gibi bazıları bıçağın hazırlanması, köşe kesimi ve besleme hızları açısından özel özen gerektirmektedirler. Lale ağacı ve ıhlamur gibi başka türler idealdir ve asgari teknik zorluk yaratırlar.

6.2 İhracat Özellikleri
Amerikan Sertağaç kalıp endüstrisi geniş ve karmaşıktır ve önemli miktarlarda keresteye erişimi vardır. Bu yüzden ihracat için geniş bir işlenmiş profil yelpazesi sunma yeteneğine sahip olup, talep edilen hacim, üretim ve sevkıyat için yeterli hazırlık süresi, türün bulunabilirliği, özellik ve boy gerekleri, renk seçimi ve doğal özelliklerin kabulü ne göre değişkenlik göstermektedir.

Genel olarak önceden cilalanmış kalıp stokları ihracat pazarlarında bulundurulmazlar çünkü bunlar çoklukla bireysel müşteri talebine göre imal edilirler. Bu yüzden uzman Sertağaç ithalatçıları ve acenteleri Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üreticilerden sipariş üzerine Sertağaç kalıplar sağlayabilmektedirler.

Özellikle de özel boyutlar veya daha küçük üretim hacimleri için geniş bir Sertağaç kalıp profilleri yelpazesinin ihracat pazarlarındaki üreticilerden temin edilebilmesi olasıdır. Bu şirketler ithal Amerikan Sertağaç kerestesi stoklarından kalıp üretiminde uzmanlaşmışlardır.

VII- SERTAĞAÇ BOYUT VE BİLEŞEN ENDÜSTRİSİ
Boyut, belirli ölçülere göre yeniden imal edilmiş ve normalde iki ya da daha fazla yüzeyi düzeltilmiş kereste olarak tanımlanır. Bu levhalar müşteri tarafından belirlenecek boylarda, enlerde ve kalınlıklarda hassas olarak kesilebilmektedir. Bunlara sıklıkla boyuta göre kesilmiş boyut boşları adı verilmektedir. Ahşap bileşenleri bir bitmiş ürünün yarı veya tam işlenmiş parçaları olabilmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki boyut ve bileşen endüstrisi başta mobilya, mutfak ve doğrama imalatçılarının ihtiyaçlarına yanıt vermek ve kendi mobilyalarını kendileri yapan tüketicilere hizmet vermek için vardır.

Uzman üreticiler arasında bazı şirketler ya yumuşak ağaç ya da Sertağaç konusunda, diğerleri de her ikisi konusunda uzmanlaşmaktadırlar. Endüstrinin Sertağaç boyut ve bileşenleri üretme yeteneği, Sertağaç bıçkıhanelerinin ve üreticilerinin katma değerli üretime yatırım yapıp faaliyetlerini çeşitlendirmelerinin bir sonucu olarak artmaktadır. Bu üreticilerin birçoğu halihazırda sıkı kereste ihracatçılarıdır ve dolayısıyla bu gelişme ihracat potansiyelinin iyileştirilmesine yardımcı olmuştur.

7.1 Üretim
Yarı işlenmiş bileşenler başlangıçta kaba boyut boşlarıdırlar ve imalat prosesinde bir veya daha fazla adım daha ilerlerler. Bu proseslere perdahlama, tutkallama, kurtağzı yapma, zıvana yapma, traşlama, şekillendirme, zıvana açma ve oyuk açma dahil olabilir. Yarı işlenmiş bileşenlere örnekler kenarı tutkallı paneller, masif ve lamine karolar ve dolap çerçeveleridir. Tam işlenmiş bileşenler tamamen işlenmiş olup montaj öncesinde ek bir iş gerektirmeyen parçalardır. Tam işlenmiş bileşenlere örnekler dolap ve mutfak kapıları, masa ve sandalye bacakları, merdiven şaftları, masa üstleri ve kalıplardır.

A.B.D.’deki iç pazar için endüstri müşteri siparişine uygun üretilen geniş bir ürün yelpazesinin yanı sıra standart inşaat ve doğrama bileşenleri imal etmektedir. Temel olarak imalatçılar, ürün esnekliğini feda etmeden verimi artırabilecek optimizerler gibi ekipman ve teknolojilerden yararlanmak suretiyle daha alt sınıf kerestelerden faydalanabilmektedirler. Verim ayrıca kenar tutkallama ve kurtağzı gibi tekniklerle, bitmiş ürünün dengesinin iyileştirilmesi gibi ek yararlar da elde ederek iyileştirilebilmektedir. Kenar tutkallı ve kurtağızlı bileşenler Amerikan iç pazarında yaygın olarak kabul görmüştür ve çeşitli ihracat pazarlarında da yaygınlık kazanmaya başlamaktadır.

Ürün sınıfları genelde bireysel üreticiler tarafından belirlenmekte olup görünüm temellidirler ve kerestenin sınıflandırılmasında kullanılan birçok kriteri de kapsamaktadırlar. Sertağaç boyutlu ve bileşen alıcıları Ahşap Bileşenleri İmalatçıları Birliği “Boyutlu ve Ahşap İşçiliği için Kural ve Şartnameler”de belirtilen yönergeleri takip etme konusunda teşvik edilmektedir. Bu yönergeler boyutlu ve bileşenlerin belirlenmesi sırasında imalatçı, dağıtımcı, ihracatçı ve kullanıcı arasında anlaşma sağlanabilmesi için ortak bir temel oluşturmaları amacıyla konmuştur.

7.2 İhracat Özellikleri
İhracata yönelik boyutlu ve bileşenler isteğe göre üretilmektedir. Bu yüzden prensip olarak bulunabilirlik, her bir kalem için, imalatçının üretmesini ekonomik kılacak asgari bir hacimle sınırlandırılmaktadır. Boyutlu ve bileşenlerin bulunabilirliği ayrıca belli bir türün kereste miktarına da bağlı olacaktır. Elde edilebilen kerestenin sınıf ve özellikleri de üretilebilecek ürün türünü belirleyecektir.

İhraç edilen tipik boyutlu ve bileşen ürünlerine verilebilecek örnekler arasında zemin döşemesi imalatı için kaba kesilmiş boyutlu şeritler, mobilya ve mutfak imalatı için kenarı tutkallı paneller, mobilya ve mutfak imalatı için rendelenmiş boyut boşları , doğramacılık uygulamaları için kalıplar, Mutfak ve mobilya imalatı için dolap kapakları bulunmaktadır. Genel olarak boyutlular, boyutlu ve bileşenlerin bireysel müşteri isteklerine göre üretilmesinden dolayı ihracat pazarlarında stokta bulundurulmamaktadır. Bu yüzden uzman Sertağaç ithalatçıları ve acenteleri Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üreticilerden sipariş üzerine ürün sağlayabilmektedirler.

Doğru Mobilya Tasarımı ve İç Mimarlık

MOBİLYA TASARIMI

Bir mobilyanın pazarındaki başarısı, o mobilyanın müşterinin ihtiyaçlarına ne derece uyum sağladığıyla orantılıdır. Tüketicilerin asıl ihtiyacını anlamadan tasarlanmış mobilyalar hiç satmayabilir. Örneğin bir koltuk tasarlıyorsunuz, müşteriler mobilya mağazanıza gelip koltuk modellerinize bakıyor ve satın almadan gidiyorlar. Halbuki koltuğunuz piyasadaki en kaliteli malzemeden, kumaştan ve işçilikten! Sizce ne oluyor? Eğer ürettiğiniz koltuk ; standartların ve insan ergonomisinin dışında ve sadece geniş metrekarelik salonlara uygunsa doğru bir mobilya tasarımı kategorisinde yer almıyor. Üzerinde kafa patlattığınız günlerce eskiz yapıp, beğenmeyip ve tekrar tasarladığınız o koltuk müşterinin ihtiyacını karşılamıyor.. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, fiyatta indirim yapın hiçbir işe yaramaz, müşteri o koltuğu kolay kolay almaz.

Bu basit gözüken satış politası uygulandığında, ürün tasarlayan iç mimarın başarısızlığına yol açıyor.

Neden sorusu ?

Neden sorusunu çocukluğumuzda yaptığımız gibi tekrar tekrar sormak ürünü doğru tanımlamak için önemlidir. Tahminlerimizi bir kenara bırakıp, yanıtını bilmediğimizi düşünsek de bir kez da “NEDEN?” diye sormak bizi başkarının bakıp da göremediğini görmeye götürür. Örneğin, iç mimarlık ofisinizde koltuk döşemesi için kumaş satıyorsunuz, bir müşteriniz geldi ve beyaz renkte saten kumaş istedi. “Neden?” diye sordunuz. “Puanlı ve kiremit saten kumaşla kullanacağım da..” dedi. Tekrar “Neden?” diye sordunuz. “Koltuğumun döşemesini değiştireceğim de..” dedi. Son bir defa, “Neden?” dediniz. Bu kez “Evime uygun koltuk bulamıyorum..” diye yanıtladı. Müşterinin asıl istediği koltuğu mobilya mağazalarında bulamamış olması; onlarca mağaza içerisinden iç mekanına uygun bulamaması sonucunda son çare olarak tüm zorlukları göze alıp yeni koltuk almak yerine eski koltuğunu kendi seçtiği kumaşlarla tekrar döşetmek istemesi.. Müşteri ile ilgilenen iç mimar buradan sonuç olarak müşterilerin mekanına, zevkine ve ergonomisine uygun mobilyalar bulamamış olması ve eski koltuğunu değerlendirmek istemiş olmasını çıkarır.

Mobilya sektörü için gözardı edilen bir hususa değinecek olursak; satış yaptığı yörenin analizi, geleneği ve göreneğini bilmeden tasarımların yapılması ürünlerinin satılmaması gibi kötü bir sonuca neden olabilir..

Müşterinin almak istediği mobilyanın doğru özelliklere sahip olabilmesi için bölgedeki yapıların iç mimarlar tarafından incelenmiş olması gerekir.

Ne yapılmalı ?

Neden sorusuyla müşterinin asıl “almak istediği ürünü” öğrenmeniz, tasarlanacak ürünlerin özelliklerinin müşterinin ihtiyacına yanıt vermesini sağlayacaktır. Her müşteri yaşam alanına uygun mobilyaları arar. İhtiyaçlarını karşılayacak müşteri memnuniyeti yaratacak mobilyalar ister. Müşteri, istediği özellikleri olan mobilyayı veya ürünü satın alarak beğenisini gösterir, oy verir. Tam tersi durumdaysa kumaş örneğinde olduğu gibi – mobilya mağazalarından mobilya satın almaz ve sizde bu seçimini o aşamada değiştiremezsiniz. Tek çareniz, eğer imkanınız varsa bulunduğunuz şehrin yeni yerleşim ve eski yerleşim yerlerini gezip, analizini yapıp yöreye ve yaşama şekillerine göre tasarımlara baştan başlamak ve müşterinin istediği ürünleri tasarlamaya çalışmaktır.

Hedef müşteri kesimi ?

Mobilya firmalarında çok duyduğumuz pazarlama terimlerinden biri “hedef müşteri kesimi“, belki işinizin başarısı için en önemli kavramlardan birini ifade eder. Fakat bu, girişimcilerin uygulamakta önemli sorun yaşadıkları bir konudur. Klasik tasarlama derslerinde ne zamandır öğretilen, müşteri kesiminin istatistiksel verilere dayanılarak belirlenmesidir. Örneğin ; sosyal, ekonomik, demografik vb.. Yani tasarım aşamasında yaş, cinsiyet, gelir seviyesi gibi özelliklere göre.. Bu veriler genelde kolay elde edilebilir olduğundan ve herkes de bu yöntemi kullandığı için tasarımcıların, durup düşünmeden hedef müşteri tanımlamakta ilk tercih ettikleri yol olur. Ama bu tercih iç mimarlar için ölümcül bir yanlıştır.

Durum odaklı tasarım

Son senelerde bu yönetimi kullanıp da başarısız olan bir çok girişime bakanlar farklı yöntem geliştirdiler. Müşteri kesimlerinin belirlenmesinde “müşterinin ürünü hangi durumda kullandığına” bakmak doğru yöntem oldu. Müşteri, yaptırmak istediği tasarımı, tasarımın özelliklerinin doğru tanımlanmasını sağlar. İstatistiksel veriler pazar büyüklüğünü tahmin etmek için kullanılsa da, tasarım yapılırken ve tasarımın kullanım alanları geliştirirken yapılması gereken, müşterinin “ihtiyacına göre tasarım” o tasarımın satışının artmasının oranını belirlemektedir. Müşteriyi tam memnun eden tasarım, “doğru tasarım” ancak bu şekilde odaklanınca tasarlanabilir.

Doğru analiz

Şehir, kültür ve yapı analizi belirlenmeden tasarım belirlenirse, tasarım-müşteri uyumu sağlanamaz ve satış zayıf olur. Belki müşteri tasarımlarınıza bakar ama almadan gider.. Tasarımınız çok iddialı olsun, ama müşteri yaşam alanına uygun bir tasarım arıyorsa “tasarım” müşteri için tasarımlıktan çıkar. Koltuk tasarımı sizce her mekana uyum sağlayabilir aynı zamanda müşterinizin iç mekanına da uyum sağlarsa yaptığınız işlerde müşteri memnuniyetini yakalamış olursunuz.

Doğru yöne gitmek

Başarıyla başarısızlık arasındaki fark işin ayrıntılarında gizlidir. Tasarımcılar olarak hepimiz, bu söyleşimde anlattığım ve basit gibi görünen bu kavramı bildiğimizi düşünsek de, birçok tasarımcının “ihtiyacı doğru okumadan” yola çıktığını ve yolun başından başarısızlığa mahkum olmuş işlere saplandığını görüyorum. İhtiyacı doğru okumak, tasarımcıya doğru çözümü yaratmaya yönlendirir. Yapılan işleri doğru yöne götürür. Doğru çözüm ise müşteri memnuniyetini kazanmayı sağlar. Tasarımcıyı başarıya götürür.

 

kaynak: www.icmimaritasarim.com.tr

Amerikan Sertağaçları ve Kullanımları

Tür çeşitliliği: Amerikan sertağaçları tüm dünyadaki tür uzmanlarına, üreticilere ve nihai kullanıcılara cevizin, kızılağacın, karaağaç, kiraz ve kızıl meşenin sıcak, koyu tonlarından ak meşe, akağacı ve dişbudağının daha açık tonlarına kadar değişen geniş bir renk, lif yapısı ve karakter çeşitliliği sunmaktadır. Sadece AHEC Tür kılavuzunda 20’den fazla ticari tür bulunmaktadır ve üreticiler için esas avantaj, pek çok türde hem kaplama malzemesi hem de yekpare kerestelerin bulunması ve böylece her türlü projeye uygun ağacın bulunmasını kolaylaştırmasıdır.

Standart Sınırlandırma: Amerikan sertağaçları, tüm sertağaç endüstrisince kabul görmüş olan bir dizi standart Sınıflandırma Kurallarına göre satılırlar. Bu kurallar Ulusal Sertağaç Kereste Birliği (NHLA) tarafından 100 sene önce oluşturulmuştur;  hem alıcının, hem de satıcının tekrar tekrar başarılı alışverişler yapabildiği ortak bir dil ve tutarlılık sağlamaktadır.

Sürdürülebilirlik: Hiçbir ülke, Amerikalıların sertağaç ormanlarının sürdürülebilirliğinde gösterdiği başarıya ulaşamaz. İyi Yönetim Uygulamalarına (BMP) sadık kalınması sayesinde, Amerika’daki sertağaç ormanları canlı ve sağlıklı bir kereste kaynağı sağlamanın yanı sıra, hem çok geniş bir vahşi hayvan nüfusunu, temiz nehirleri ve akarsuları ve pek çok mesire yerini de içinde barındırmaktadır. ABD’deki yetişen net sertağaç stoku 1953 yılında 184,090 milyon kübik fit iken, 2007 yılında bu rakam neredeyse 400,000 milyon kübik fite ulaşmıştır.

Sertağaçlar çok çeşitli uygulamalarda kullanılabilirler. Sertağaçlar için en önemli uygulama kategorilerinden bazıları aşağıda sıralanmıştır.

İç Doğrama

Sert agaçlar, tavan ve duvar kaplama, kapilar, bölmeler, merdivenler, tirabzanlar, iç pencere çerçeveleri, gömme dolaplar, süpürgelik çerçeveleri, pervazlar ve kaplama panelleri de kapsayan pek çok iç dograma tasariminda yaygin olarak kullanilir.  Bir tür seçmeden önce, o türün yapistirma, cilalama ve makinede isleme özelliklerinden emin olmak büyük önem tasiyabilir.  Ayrica, bazi türlerin, çevredeki nemin degisebilecegi kosullarda digerlerine göre daha dayanikli oldugu da unutulmamalidir.  Ticari olarak en yaygin Amerikan Sertagaç türleri son derece yüksek standartta islenir ve cilalanir ve pek çok iç dograma uygulamasina uygun farkli spesifikasyonlarda bulunur.  Akçaagaç ve disbudagin açik ve pürüzsüz renginden, kiraz, kizilagaç ve kirmizi hus agacinin kizil tonlarina ve karacevizin koyu yogun kahvesine kadar çok çesitli renklere sahiptir.

Mobilya

Sert agaçlar genellikle her sekil ve stilden yüksek kaliteli mobilyalar üretenlerin baslica tercihidir.  Genis dogal renk ve doku yelpazesi sayesinde, pek çok ortama uyum gösteren görüntü ve modeller yaratmaya olanak verir.  Yüzey görünümlerini degistirmek için pek çok tür renklendirilebilir.  Bir tür seçmeden önce, o türün yapistirma, cilalama ve makinede isleme özelliklerinden emin olmak büyük önem tasiyabilir.  Amerikan sert agaçlari pek çok mobilya uygulamasi için idealdir ve toplu üretilen masa ve sandalyelerden, müsteriye özel tasarlanip elle isçiligiyle yapilan ve bir ömür boyu kullanilmasi amaçlanan ürünlere kadar tüm dünyada görülür.

Yer Döşeme

Ahsap yer döseme sadece verdigi sicaklik duygusu ve görünümü nedeniyle degil, ancak pratik olmasi ve dayanikliligi nedeniyle de giderek daha çok popüler hale gelmektedir.  Ahsap yer dösemeleri artik bir yatirim olarak görülmekte ve eve deger katabilmektedir.  Elbette ki ürünlerin kaliteleri, performanslari ve fiyatlari çesit çesittir ve bu nedenle, belli uygulamalar için dogru ürünü seçmek çok önemlidir.  Sertagaç türlerinin pek çogu dogal olarak zor asindigindan, yer dösemesinde yaygin olarak kullanilir.  Kirmizi mese gibi, pek çok Amerikan Sertagaç türünün baslica yer döseme türü oldugu bilinmektedir.  Ak mese, disbudak, hikori ve tabi ki en dayaniklilarindan olan sert akçaagaç özellikle spor salonlari ve spor sahalari için idealdir.  Kiraz ve ceviz gibi biraz daha yumusak türler bile, yogun insan trafigi olan alanlarda kullanilabilir ve kaplama ve cilalama ile performanslari artirilabilir.

Dış Doğrama

Dis uygulamalarda, seçilen kereste türünün çürüme ve asinmaya karsi gerekli korumaya sahip olmasi önemlidir.  Potansiyel risk uygulamasini gelistirmek, nasil bir koruma gerektigini belirleyecektir.  Örnegin, güneye bakan ve günes isigina fazlaca maruz kalan bir dogramada bozulma riski daha fazladir.  Yerle temas ve denizde kullanim en tehlikeli kosullardir.  Tüm türlerin diri odununun (agacin genellikle daha açik renkli dis kenari) dayanikli olmadigi ve bazi nemli ortamlarda kolayca çürüyecegi ve bozulacagi unutulmamalidir.  Eger diri odun kullaniliyorsa, malzeme uygun koruyucu maddelerle desteklenmelidir.  Bazi sert agaçlarin öz odunu, çürümeye karsi dogal bir dayaniklilik gösterir ve bu türler dayanikli türler olarak siniflandirilir.  (Dayaniklilik dereceleri degisiklik gösterebilir). Ancak, islem görmeleri kaydiyla, dayaniksiz Sertagaç türleri de dis dogramalarda kullanilabilir.  Islem görmüs sert agaçlar genellikle, koruyucudan maksimum performans elde etmek için bir kaplama veya cilalamaya ihtiyaç duyarlar. Ancak, mese gibi dogal olarak dayanikli türler dogrudan açik havaya maruz birakilabilir.

kaynak: www.americanhardwood.org

Amerikan Sert Ağaçları ile Sürdürülebilir Tasarım

Sürdürülebilir Tasarım

Sürdürülebilirliğin desteklenmesinde, tasarımcıların yaptığı sadece yeni bir modaya cevap vermekten ibaret değildir. Kendi ürünlerinin çevreye etkilerini asgari düzeye indirme arayışıyla da sınırlı kalmamaktadırlar. İnsanları sürdürülebilir bir şekilde yaşamayı istemeye yönlendirecek cazip vizyonları desteklemekte ve bunu yaparak daha sürdürülebilir bir geleceğe doğru hareket etme sürecinin önemli bir parçası olmaktadırlar.

Malzemelerin seçimi, sürdürülebilir tasarımın önemli bir bileşenidir. Amerikan sertağaçlarını kullanan tasarımcılar, bu sayede ürünün çıkarmadan işlemeye, kullanıma, yeniden kullanıma ve nihai yok edilişe kadar ürün yaşam döngüsünün tüm aşamaları boyunca çevreye olan etkileri asgari düzeye indirdiklerini bilmektedirler.

Tasarımcılar, aynı zamanda belirli Amerikan sertağaç tür ve sınıflarını seçerek bu değerli doğal kaynağın kullanımının azami düzeye çıkarılması ve atıkların azaltılması alanlarında da merkezi bir rol üstlenmektedirler.

Amerikan sertağaçlarının sürdürülebilir tasarıma olan önemli katkıları şunlardır:

Amerikan sert ağaçları, düşük etkili bir malzemedir

Amerikan sertağaçları, çıkarılma noktasından itibaren yaşam döngülerinin tüm aşamalarında çevre üzerinde düşük bir etkiye sahip olmaktadırlar. Sektördeki orman yönetimi kapsamlı değildir ve Amerikan sertağaç ormanlarının büyük kereste kuruluşları yerine kişiler, aileler ya da küçük şirketleri tarafından elde tutularak yönetilmesinin bir sonucu da budur. Orman holdingleri görece küçüktür ve genellikle 10 hektarın altındadır ve hasat faaliyetlerinin boyutunu sınırlandırmaktadır. Araziye sahip olmanın temel motivasyonu, genellikle kereste üretimi veya ekonomi değil, sadece ormana sahip olmanın hazzıdır. Kereste üretimi ve hissedarlara ekonomik geri dönüş birincil hedefler olmadığı için, Amerikan sertağaç ormanlarının sahipleri daha az agresif bir yönetim sergileme ve ormanlarını daha uzun rotasyonlar halinde geliştirme eğilimi göstermektedirler. Seçici hasat toplama tipiktir ve tamamen toplama yerine hektar başına sadece birkaç ağacın alınmasını içermektedir. Hasadın toplanmasından sonra, orman sahipleri genellikle ABD’deki derin bereketli orman topraklarında sık görülen doğal rejenerasyona güvenmektedir. Kimyasal gübrelerin eklenmesine fazla ihtiyaç duyulmamaktadır ya da bu konuda teşvik yoktur. Doğal olmayan hiçbir “egzotik” ya da genetik olarak değiştirilmiş tür kullanılmamaktadır.

Amerikan sertağaçları, sadece yenilenebilir değil, aynı zamanda genişleyen bir kaynaktır

ABD federal hükümeti tarafından her on yılda bir düzenli olarak gerçekleştirilen orman stokları, Amerikan sertağaçlarının yenilenebilir olmakla kalmayıp, genişlemekte olan bir kaynak olduğunu da göstermektedir. ABD Tarım Bakanlığı’ndan (USDA) alınan son veriler, 2010 stok raporu hazırlığı olarak 2009 yılında yayımlanmıştır. Bu veriler, 1953 ile 2007 arasında ABD sertağaç yetişme stok hacminin 5 milyar m3’ten 11,4 milyar m3’e çıktığını, yani katın üzerinde bir artış sergilediğini göstermektedir. Sertağaç yetişme stok hacimleri, son 50 yıl boyunca sürekli artış göstermiş, kereste hasadının en yoğun olduğu zamanlarda bile bu durum değişmemiştir. Anket ayrıca, ormanların yaşlanmakta olduğunu ve daha fazla ağacın hasat öncesinde büyümesine izin verildiğini göstermektedir. 48 cm ve üzeri çapa sahip sertağaçların hacmi, 1953’ten bu yana 731 milyon m3’ten 2,3 milyar m3’e yükselmiştir.

Amerikan sertağaçları karbon depolar

Çelik, beton ve plastik gibi diğer endüstriler çoğu zaman negatif çevresel etkilerini azaltmanın üzerinde dururken, Amerikan sertağaçları pozitif bir çevresel etki yaratan az sayıda malzemeden biridir. Sürdürülebilir kereste üretimi için ABD sertağaç ormanlarının uzun süreli yönetimi, karbonların depolanmasına önemli bir katkıda bulunmaktadır. Son 50 yıl boyunca her yıl Amerikan sertağaç ormanları 165 milyon ton karbondioksite (toplanan tüm malzemeler hariç) eşdeğer biriktirmiştir ve bu, 2006 yılındaki ABD’nin yıllık ev emisyonlarının %14 kadarının ya da aynı yıldaki ABD yıllık taşıma emisyonlarının %9’unun biriktirilmesi için yeterlidir. Amerikan sertağaç ormanlarının karbon sekestrasyonuna olan bu doğrudan katkısı, Amerikan sertağaç ürünlerinin bir bileşeni olarak uzun süreler boyunca saklanan karbonları kapsam dışında bırakmaktadır. Nesiller boyunca süren yararlı yaşamlarla, Amerikan sertağaçlarından üretilen mobilya, zemin, marangozluk ve kırpmalar on yıllar boyunca ek karbon depoları olarak faaliyet göstermektedir.

Amerikan sertağaçları, enerji tasarrufu sağlar

Ağacın yararlı bina ürünlerine dönüştürülmesi işlemi, diğer malzemelerin çoğuna kıyasla çok daha az enerji gerektirmektedir. Ayrıca Amerikan sertağaç ürünlerinin üretilmesi için ihtiyaç duyulan enerjinin çoğunluğu biyo-enerjidir. ABD’nin kuzeydoğusundaki 20 sertağaç bıçkıhanesi üzerinde gerçekleştirilen 2007 tarihli bir çalışma, fırında kurutulmuş kereste üretimi için gerekli olan enerjinin %75’inin biyokütleden elde edildiğini ortaya koymaktadır (örnek: ağaç derisi, kesim tozu ve ağaç kesikleri). Sonuç olarak Amerikan sertağaç kerestesi üretilirken birçok geri dönüştürülmüş malzemeye kıyasla çok daha az karbondioksit salınmaktadır.

Amerikan sertağaçlarının taşınmasında düşük emisyon değerleri görülmektedir

Amerikan sertağaçlarının ormandan Avrupalı distribütörlere uzanan karbon ayak izinin gerçekleştirilen değerlendirmesi, ağacın orman gelişimi sırasındaki karbon sekestrasyonunun hasat toplama, işleme ve taşımadan kaynaklanan toplam karbon emisyonlarını denkleştirmekten de fazlasını yaptığını göstermektedir. Aslına bakılırsa, taşıma genel karbon ayak izindeki görece önemsiz bir faktördür ve bu durum özellikle okyanus yoluyla taşımada geçerlidir. Amerikan sertağaçlarının gemiyle Atlantik’te taşınması, ki bu 6000 km’nin üzerinde bir yolculuktur, 500 km’lik bir kara yolculuğundan daha az enerji gerektirmektedir. Aslına bakılırsa, dünyanın deniz yoluyla çevresi (40.000 km), ağaç üründe sekestrasyona tabi tutulan karbon ile kolaylıkla dengelenecektir.

Amerikan sertağaçları zehirli değildir ve sağlıklıdır

İşleme sırasında tutkal ya da diğer bir kimyasal işleme ihtiyaç duymayan Amerikan sertağacı gibi doğal bir malzeme ile ilişkilendirilen sağlık riskleri minimaldir. İhtiyaç duyulan durumlarda, Amerikan sertağaçlarının estetik görünümünü ve performansını korumak için geniş bir düşük-VOC cilalarının kullanılması mümkündür. Amerikan sertağaçlarının, zehirli olmayan temizleyicilerle korunması kolaydır ve toz, kir ve diğer alerjenleri sıkıştırmamaktadırlar. Fırça ile temizleme, silme ya da süpürme gibi basit düzenli bakım, ortamı alerjenlerden uzak tutacaktır. Bu nedenle kimyasal maddelere hassas kişiler ya da alerji veya astım şikayeti olan kişiler için önerilmektedir.

Amerikan sertağaçları kolaylıkla geri dönüştürülebilmektedir ve biyobozunur niteliktedir

Sürdürülebilir tasarımın genel bir prensibi de, ürünler, işlemler ve sistemlerin ticari ”sonraki ömürlerindeki” performans için tasarlanmaları gerektiğidir. Buna biyolojik çizgilerdeki endüstriyel sistemlerin yeniden tasarımını içeren ve sürekli kapalı döngülerdeki malzemelerin sabit yeniden kullanımını sağlayan biyo taklide yönelik yeni bir eğilim de eşlik etmektedir. Biyo taklidin elde edilmesinin en doğrudan yolu, Amerikan sertağaçları gibi doğal, organik ve yenilenebilir malzemelerin kullanımıdır. Diğer malzemeler ve kimyasallarla karışımda lekelenmemiş oldukları için, Amerikan sertağaçları, bir binanın ömrünün sonunda kolaylıkla yeniden kullanılabilmekte ve geri dönüştürülebilmektedir. Atılımı gereken bu Amerikan sertağacı bileşenleri, biyobozunurdur ve zehirli değildir. Ayrıca güvenli bir şekilde yakılmaları ve karbonsuz bir enerji kaynağı sağlamaları mümkündür. 

Amerikan sertağaçları az miktarda atık oluşmasını sağlar

ABD ağaç ürünleri endüstrisi, güçlü bir atık minimizasyonu kaydına sahiptir. Son 50 yılda, tüm ABD’de, kereste metre küpü başına üretilen ağaç ve kağıt ürünlerinde %39 artış olmuştur. Genellikle küçük kesimler ve kesim tozları şeklinde olan, üretilmiş “atık” ürünlerinin büyük çoğunluğu, karbonsuz enerji kaynakları olarak kullanılmaktadır. ABD’nin kuzeydoğusundaki 20 sertağaç bıçkıhanesini konu alan 2007 tarihli bir çalışma, fırında yakılan kesilmiş kerestelerin oluşturulması için gerekli olan enerjinin %75’inin biyokütlenin yakılmasıyla elde edildiğini göstermiştir. Ayrıca uluslararası olarak kabul edilmiş olan ve 100 yıldan uzun bir süre önce belirlenmiş olan NHLA sınıflandırma kurallarının tatbik edilmesi de, Amerikan sertağaç kereste sektöründeki atık minimizasyonuna önemli bir katkıda bulunmuştur.

Amerikan sertağaçları, yüksek kalite ve dayanıklılık sağlamaktadır

Daha uzun süre dayanan ve daha iyi işleyen ürünlerin, daha az sıklıkta değiştirilmesi gerekmekte ve böylelikle ürün yenilemenin etkileri azalmaktadır. Amerikan sertağaç ürünleri, doğal dayanıklılığa sahiptir ve sentetik karşıtlarından çok daha uzun ömürlüdür. Örneğin sertağaç zeminlerinin 50 yıl ya da üzeri bir ömre sahip olması mümkündür. Geniş tezgah ve karo marangozluğu ise, dört – altı yıllık bir ömre sahiptir. 15 – 20 yıllık kullanımdan sonra sertağaç zeminler, ahşabın yenilenmesi ya da diğer zemin seçeneklerinin maliyetinin yaklaşık yarısına gerçekleştirilen yeniden cilalama ile taze ve yeni bir görünüm kazanmaktadır.

Amerikan sertağaçları etik ve sosyal açıdan eşitlikçidir

Sürdürülebilir tasarımların etik kaynaklı malzemeleri temel alması ve insan haklarını ve yeterli ücret, sağlık bakımı ve haklar gibi temel ihtiyaçları destekleyen bir şekilde çıkarılarak üretilmesi gerekmektedir. Amerikan sertağaçlarının kaynak kullanımı sırasında bu sorunların ABD’de tam olarak uygulanan bir mevzuat çerçevesi yoluyla kapsamlı olarak ele alındığından emin olabilirsiniz. Örneğin:

  • 1970 tarihli ABD Federal Mesleki Güvenlik ve Sağlık Kanunu (OSHA), orman alanlarında ticari faaliyete girişildiğinde kullanılacak oldukça belirli güvenlik tedbirleri ve güvenlik ekipmanları önermektedir. Federal ve eyalet yetkilileri tarafından uyumu izlemek için her yıl 40.000 civarında denetim gerçekleştirilmektedir ve ihlal cezaları şiddetlidir.
  • Adil İş Standartları Kanunu (FLSA), ABD’deki tüm işçiler için asgari ücret, fazla mesai ödemesi, defter tutma ve çocuk işçilik standartlarını belirlemektedir. Çalışma Bakanlığı’na geçmişteki ücretlerin alınması ve cezai kovuşturma da dahil olmak üzere, çalışanların ihlal edilmesine yönelik şiddetli yaptırımlar uygulama yetkisi verilmiştir.
  • Aile ve Sağlık İzni Kanunu (FMLA), işverenleri yeni doğan bir bebeğe ya da ciddi bir tıbbi hastalığa sahip bir aile ferdine bakan işçiler için ücretsiz izin vermesini şart koşmaktadır.

Amerikan sertağaçları özgündür

Amerikan sertağacı kullanımında herhangi bir aldatma söz konusu değildir. Diğer maddelerin Amerikan sertağacı gibi gözükmelerinin sağlanması mümkün olsa da, sürdürülebilir yaşama ilişkin aynı ilham verici öyküyü yaymaları mümkün değildir. Bu, ABD’de nesiller boyunca orman yönetmiş olan ve dünyanın en büyük yenilenebilir sertağaç kaynağının bekçileri olan kırsal kesim aileleri ve topluluklarından alınan doğal bir organik ürünün öyküsüdür. Sürdürülebilir çizgilerdeki yaşam tarzlarının ve endüstriyel sistemlerin yeniden tasarımını mümkün kılan bir ürünün öyküsüdür bu. Artan kullanımla potansiyel açıdan felaket niteliğindeki iklim değişikliklerinin önlenmesine yardımcı olan doğal bir karbon deposunun öyküsüdür.

kaynak:http://www.americanhardwood.org/

Ülkemizde Mobilya Tasarımı ve Sektörün Durumu

Yüzyıllardır değişime uğrayan, farklı kültürler için, farklı formlara giren mobilya, ait olduğu her dönemde sürekli değişim göstermektedir. Bu gibi değişimler, sosyal nitelikler, yabancı kaynaklı üretimler diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de mobilya sektörünün gelişimi üzerinde etkin rol oynamaktadır. Bu anlamda, mobilya sektöründe teknoloji, yabancı üretim, ekonomik krizler, taklit üretim gibi konular sağlıklı bir çizgiye oturtulamadığı için mobilya sektörünün gelişimine engel oluşturmaktadır. Firmaların tasarım ve tasarımcı kavramlarına önem vermesi, sektörün gelişimi için gereklilik olmaktadır. Bu bağlamda, tasarım kavramına verilen önemin yerine oturmaması ve tasarımcı eksikliği dikkate alınarak çalışmada Türkiye’de mobilya tasarım ve sektörünün bulunduğu durumun irdelenmesi amaçlanmaktadır.

1980’lerin başından itibaren, serbest pazar ekonomisinin benimsenmesi beraberinde rekabet ortamını, ürünlerde çeşitliliği, kültürel ve ekonomik sorunları gündeme getirmiştir. Dışa açılma ile başlayan değişimler, her alanda olduğu gibi mobilya sektöründe de kendini hissettirmiştir. Konut talebinin artması, büyük ölçekli firmaların örgütlenmesi konut tiplerine göre mobilya üretiminin söz konusu olmasını sağlamıştır. Teknoloji, tüketim, küreselleşme ve kentleşme kavramları birbirini takip ederek büyümüş, 1980’li yıllarda dünyada yaşanan değişimler, Türkiye’yi de etkisi altına almıştır. Dışa açılım, mobilya sektöründe büyük değişimlere sebep olmuş, yeni ürünlerin sosyal yaşama girmesi, çeşitli ithal ürünlerin yanı sıra tüketicinin de bilinçlenmesini sağlamıştır. Günümüz Türkiye’sinde ve değişen dünya koşulları içinde yaşanan olaylar, mobilya sektörünün gelişimine büyük oranda yansımıştır. Bu doğrultuda çalışmada, Türk mobilya sektörünü değişim süreçleri ile ele almak, sektörün yaşadığı sorunları ortaya koymak doğrultusunda, tasarım-tasarımcı kavramının önemi ve Türk mobilya sektörünün bulunduğu durumun irdelenmesi amaçlanmıştır.

1. Türkiye’de Mobilya Tasarımı 

Tasarım, insan duyuları ile algılanabilen, çeşitli unsur veya özelliklerin oluşturduğu bir bütündür. Tasarım, kendisini etkileyen faktörler dikkate alınarak yapıldığı taktirde ürünü daha cazip hale getirip tüketici davranışlarına yön vererek onun ihtiyacını karşılar, rekabeti geliştirir. Değişen yaşam biçimleri, ihtiyaçların çoğalmasına neden olur. Bu ihtiyaç zamanla bir takım yeniliklerin insan hayatına girmesini sağlar ve zamanla artan ihtiyaçlar, teknoloji kavramını bir gereklilik haline dönüştürür. Bu gereklilik, eğitim, kültür, ekonomi, sosyal yaşam gibi etkenlerle bir araya gelerek mobilya seçiminde de etkili olmasını sağlar.

Bu anlamda yüzyıllardır farklı kültürler için, farklı formlara giren mobilya, önemli bir gereksinim haline gelmiştir. Türkiye’de ise küreselleşme süreciyle birlikte önem kazanan mobilya tasarımı, birçok mobilya firmasının sektöre girmesine sebep olmuştur. Dışa açılma, teknolojik yeniliklerin ülkeye girmesi daha esnek bir yaşamın söz konusu olması, dış ticaretin artması, mobilya firmaları arasına rekabeti sokmuştur. Zamanla makine endüstrisinde yaşanan gelişmeler, mobilya endüstrisine yansımış, ortaya çıkan olgular, modern kavramının doğmasını sağlamıştır. Bu doğrultuda mobilya, sosyo-kültürel etkilere bağlı olarak gelişim göstermiş, günümüzde mobilya kavramına modern olgusu da eklenmiştir. Modern mobilyanın oluşumunu etkileyen en önemli unsur olan endüstri, toplum yaşamında büyük bir değişiklik yaratmış, mobilya sanayisini derinden etkilemiştir. Günümüzde teknolojinin gelişmesi, toplumsal yaşamdaki ekonomik, kültürel değerler doğal olarak mobilya tasarımı ve tüketimini önemli seviyede etkilemiştir.

Değişen gelenekler, rahat bir yaşamı dolayısıyla mekânların tasarım ağırlıklı yerleştirilmesini gerektirmiş, mobilyanın tüketici imkânları doğrultusunda, günün modasına uygun biçim kazanmasını sağlamıştır. Mobilya tasarımını etkileyen sosyal nitelikler, Türk mobilya tasarımında çok fazla kendini gösterememiştir. Bu doğrultuda tasarım, yeni bir kullanım biçiminde ortaya çıkan, yeni malzeme, teknoloji ile kendinden bahsettiren bir unsur haline dönüşmüştür. Dolayısıyla tasarım, kopyalama ve yeniden tasarlama fikirleri ile (taklit ve özgün) iki şekilde karşımıza çıkar. Türk mobilya sektöründe de tasarımın iki şekilde görülmesi, tasarımcılara duyulan gereksinimin yerine oturmamasından kaynaklanmaktadır. Tasarımda taklidin sıklıkla tercih edilmesi Türk mobilyasının özgün tasarım imajını uluslararası platformda rekabet edebilecek düzeye getirememektedir. Özgün tasarım, ürünün yeni olmasıdır. Yenilik, yeni ürün, mal ve hizmet üretiminde kullanılan yenilik ya da geliştirilmiş bir yöntem haline dönüştürmek, teknolojik yenilik ise yapma/yaratma süreci, mali ve ticari etkinliktir. Taklit, var olan bir ürün üzerinde değişiklikler yaparak sektöre sunmaktır. Bu anlamda Türk mobilya sektöründe, standartların oluşturulması, markaların yaratılması taklit üretimin önüne geçebilmek için önemli gereksinimler olmaktadır. Mobilya firmaları, tasarım kavramına mecbur kaldıklarında standart getirmekte, tasarımı taşıyabilmeleri, rekabetçi olabilmeleri tasarım adına büyük önem taşımaktadır. Rekabetin en önemli unsuru özgün tasarımlar yaratabilmektir. Özgün tasarım, ortaya çıkarılacak tasarım üzerinde yeni bir kültür yaratmak, oluşabilecek sorunlara çözümler bulabilmektir. Bu doğrultuda mobilya sektörünün özgün tasarım konusunda bilgilendirmek, rekabeti arttırıcı çözümler üretebilmek gerekmektedir.

2.Türkiye’de Mobilya Sektörü

1980’lerde yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik ve teknolojik değişimler sektörü etkileyen kavramların kabul görmesine, kent ve konut mekânında farklılaşmalara neden olmuştur. 1980’lerde yaşanan bu olaylar, 1990’lı yıllarda küreselleşme etkileriyle biçim kazanan mobilya sektörünün oluşumuna imkân vermiştir. Konut üretiminin ve konut tipolojilerinin artması mobilya sektöründeki yönelimin de konutlara göre olmasını sağlamıştır. Türk mobilya sektöründe, dışa açılma ile başlayan kendini yenileme ihtiyacı özgün ürün tasarımı gerekliliğini ortaya çıkararak, benimsenmesini zorunlu kılmıştır. Özellikle günümüzde özgün tasarım kavramı ile şekillenmeye başlayan mobilya tasarımları bir anlamda sektörü hareketlendirmeye başlamıştır.

Tasarım, hedef pazarın beklentileriyle uyumlaştıran, bu beklentileri geliştiren, bir yandan da ürünü pazardaki diğer ürünler arasında seçilebilen niteliklerle donatan bir etkinliktir. Bu nedenle ürünün pazarda, toplumda ve kültürel ortamlarda benimsenmesini, kabul görmesini sağlayan bir kimliklendirme aracı aynı zamanda önemli rekabet faktörüdür. Dolayısıyla özgün bir tasarım, tasarım kalitesini, ulusal ve uluslararası ölçekte rekabeti arttırır, sektöre ivme kazandırır. Tasarım kalitesini mobilyanın kimliği ve kalitesini arttırdığı gibi ülkelerin uluslararası platformda imajını ve yerini sağlamlaştırır.

Türkiye’de mobilya sektörü, geleneksel yöntemlerle çalışan atölye tipi, küçük ve orta ölçekli isletmelerden olmasına rağmen, son yıllarda küçük ölçekli isletmelerin yanı sıra orta ve büyük ölçekli isletme sayısında artış göstermiştir. Özellikle 2000 yılı sonrası dış pazara yönelik konut üretimi, hızlı üretim yapabilmek adına taklit olarak gelişmiş, özgün tasarım olgusu tercih edilmemiştir. 2005 yılı rakamlarıyla %8’lik büyüme ile en hızlı büyümeyi gerçekleştiren mobilya sektörü genellikle iç piyasaya dönüktür. Büyük işletmelerin sektöre girmesiyle hem iç pazara hem de dış pazara yönelen mobilya sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin bir kısmında sipariş üretimi yapılırken büyük bir çoğunluğunda talep üretimleri (yatak odası, oturma odası vb. gibi) gerçekleştirilmektedir.

Sakarya ve Canlı, Türk Mobilya sektörünün Güçlü ve Zayıf Yönlerini(Swot Analizi) şu şekilde belirtmektedir:

Güçlü yönler: büyük ölçekli firmalar, işgücü potansiyeli, malzeme çeşitliliği, mobilya üretim potansiyeli.
Zayıf yönler: organizasyon eksikliği, devlet desteği yetersizliği, finans yetersizliği, kalifiye eleman yetersizliği, mesleki eğitim yetersizliği, tasarım eksikliği, yüksek hammadde maliyetleri, yenilik yaklaşımı azlığı, uluslararası standartlar.
Fırsatlar: Türkiye’nin stratejik konumu, globalleşme, yeni pazar arayışları, fason üretim arayışları, Avrupa’daki tüketim nüfus, bilgi teknolojisi, üretimdeki artış, tasarımın kullanımı, markalı ürünler, reklam, etkili iletişimin oluşumu/kullanımı.
Tehditler: 3. dünya ülkelerinde yapılan çok düşük maliyetlerle üretim, Çin, düşük standartlar, sosyal yapı, yavaş değişim ve yenilenme, AB’ye ihracatta yüksek/düşük maliyet, AB pazarındaki doyumluluk, tasarım eksikliği (kopyalama), büyük ölçekli firmalar.

Swot analizi doğrultusunda, kalite kontrol, standartlaşma, markalaşma, sermaye, hammadde, teknoloji, teknik bilgi, eğitimli personel, tasarım ve tasarımcı eksikliği mobilya sektörünün verimini etkileyen faktörler olduğu görülmektedir. Bu etkenlere verilecek destek ve bu etkenlerin iyileştirilmesi sektörün daha iyi yapılandırılmasına imkân sağlayacaktır.

3.Türkiye’de Mobilya Tasarımı ve Sektörün Durumu

Türk mobilya sektörünün, tasarım kültürü oluşturabilmesi için sektördeki yapısal problemleri çözmesi gerekmektedir. Türkiye’de büyük firmaların tasarım bölümlerinin yanı sıra bireysel tasarım yapan, kendi çabalarıyla bir yere gelen tasarımcılar da sektöre ürünlerini sunmaktadır. Dünya standartları ve gelişen dünya teknolojisi, taklit üretimi zorlaşmakta ve günümüz tüketici profili bilinçlenerek özgür ürünler istemeye başlamaktadır. Buna rağmen, Türk mobilya sektörünün taklit eden sektörler arasında yer alması, ilerlemek için büyük yatırım yapan firmalara engel oluşturmaktadır. Bu anlamda, aslında Türk mobilya sektörü, geçmişten günümüze büyük ilerleme kaydetmiştir. Bu ilerleme ile sektörde yaşanan sıkıntıları yok sayamamış, uluslararası pazara sorunlarını aşıp açılamamıştır. Sermaye giriş-çıkışları ve mali piyasaların tam olarak özgürleşmesine rağmen imalat sanayisi, nüfus artışı, yüksek oranlı enflasyon sürerken, iç talep yetersizliği ile büyüme hızı yavaşlamış, iç piyasa önemli ölçüde ithal mallara yerini kaptırmıştır. Bir anlamda yabancı firmaların ürünlerinin ülkeye girmesi, rekabet ortamının doğmasına neden olmakla birlikte müşterinin kaliteli ürünlerle tanışmasına sebep olmuştur. İthalatın ve teknolojik gelişmelerin hızla ilerlemesi, sektörü önemli derecede geliştirmiş, ürün tasarımlarında yaşanan sorunlar, sağlıksız yapılanan ve ilerleyemeyen sektöre neden olmuştur.

Türkiye’nin tasarım konusunda önemli sorunu, rekabeti oluşturacak özgün tasarım koşullarını sağlayamamasıdır. Tasarımın varlığı rekabet yarışının artmasına bağlıdır. 1980’lerin sonlarından itibaren yaşanan piyasa sorunları, dışa açılma gibi gelişmeler, Türk tasarımını, sektörde rekabetçi olmaya zorlamıştır. Bu zorlama, özgün tasarım, marka olma ve standartlaşmanın önemini sektör tarafından algılanmasını sağlamıştır. Türk mobilya sektöründe tasarımın önemini anlayabilen imalatçı sayısı oldukça azdır. Birçok firma, yabancı firmaların kataloglarını kopya etmekte, ürün tasarımına yapılacak yatırım engellenmektedir. Bu nedenle, büyük firmalar arasında, ürün benzerliği nedeni ile davaların açıldığı izlenmektedir. Taklit ürünlerin, orijinallerine oranla, daha ucuza mal olması, tüketicinin dolayısıyla üreticinin bu ürünlere yönelmesini sağlamaktadır. Ürünün talep doğrultusunda artması, taklit üretiminin devam ettiğini bir anlamda kolay üretim adına özgün tasarımın tercih edilmediğini göstermektedir. Buna rağmen, sektörün bilinçlenmeye başladığı son yıllarda, kendine yer edinen sayılı firma, ürün tesciline önem vermektedir. Bu doğrultuda, markalaşma ve özgün tasarım, son dönemlerde mobilya sektörünü ilgilendiren önemli kavramlar haline dönüşmektedir.

Sonuç

Türkiye’de mobilya tasarımı ve sektörünü sağlıklı bir çizgiye oturtmak, uluslararası platformda yer edinebilmek, akım haline getirmek, yarını için amaç haline dönüştürmek gerekmektedir. Türk mobilya sektöründe tasarımcılara duyulan ihtiyaç yerine oturtulmadıkça, firmaların yabancı üretim ve tasarımcıları desteklemeleri son bulmadıkça taklit üretim Türk mobilya sektörünün gerçeği olmaya devam edecektir. Bu anlamda, standartlara uygunluk, işgücü, tüketici talepleri, teknolojik yenilikler dikkate alınarak rekabet edebilme seviyesine gelinebilmelidir. Kendi kültürünü okuyup yorumlayabilmek, geleceğe geçmişten gelen kültürü yansıtabilmek adına özgün tasarımlar geliştirilmeli, yerli üretim, üretici ve tasarımcılar tercih edilmelidir. Günümüzde sayılı tasarımcımız uluslararası platformda kendi çabalarıyla Türk tasarımı adına ürünler verebilmektedir. Yeni fikirlerin ortaya çıkarılması adına bireysel tasarım yapan tasarımcılara gerekli destek sağlanmalıdır.

Bu anlamda Türkiye’de mobilya sektörünün gelişimi için;

• Özgün tasarım; kendine özgü, kaliteli ve teknolojik tasarım fikirleri yaratılmalı,
• İmaj; güven, devamlılık, kaliteli, talep beklentilerini karşılamak, standartlaşma, marka yaratma, özgün tasarım konularında imaj yaratılmalı,
• Eğitim; yeni okullar, devlet desteği, teknolojik imkânların arttırılması, yeni teknoloji, eğitimli eleman, eğitilmiş iş gücü arttırılmalı, uluslararası platformda sektörün tanıtımı yapılmalı, yarışmalar düzenlenmeli, tasarım kültürüne önem verilerek tasarıma teşvik sağlanmalıdır.
Bu doğrultuda, Tasarımı evrensel boyuta getirerek, paylaşarak, özgün tasarım fikirleri yaratılmalıdır. Tasarım, rekabeti arttır, markalaşma olgusunu sağlamlaştırır. Tasarım olgusunun yeni oluşmaya başladığı Türkiye’de kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden firmaların faaliyet alanları geliştirilmeli, özgün üretime yönelmeleri sağlanmalıdır.

kaynak: Serpil ÖZKER Yrd.Doç., Doğuş Üniversitesi 

Mobilyanın Tanımı ve Tarihçesi

AHŞAP MOBİLYANIN TANIMI

Anlam olarak mobilya veya mobilye (İtalyanca mobilia; Fransızca mobilier), oturulan yerlerin süslenmesine ve türlü amaçlarla donatılmasına yarayan eşyadır.

Bu tanımlamadan da anlaşılacağı gibi, mobilya, işlevsel değeri ile mekanın kullanışlığını etkileyen, estetik değeri ile de mekanın güzel ya da çirkin görünmesini, yaşadığımız veya çalıştığımız mekanların sıcak, sevimli ve renkli bir ortam haline gelmesini sağlayan, kısaca sanat ve tekniği birleştiren bir üründür.

Mobilya denilince ilk akla gelen ahşap mobilyadır. Özellikle, masa, dolap, karyola, komedin, kitaplık gibi konut donatılarında, çeşitli büro donatılarında, okul sıra ve masalarında çoğunlukla ahşap malzeme kullanılmaktadır. Günümüzde mobilya yapımında çelik, alüminyum, cam ve plastik gibi diğer malzemeler kullanılmaya başlanmış ise de halen ahşap malzeme bu konuda popülaritesini sürdürmektedir.

Kolayca işlenebilmesi, birbirlerine kolayca birleştirilebilmesi, direncinin yüksek oluşu, eskidiğinde kolayca değiştirilebilmesi, boyanabilmesi gibi özellikler, ağaç malzemenin mobilya yapımında daha fazla tercih edilmesinin ana nedenleridir.

Mobilya, piyasada “kahverengi eşya” olarak anılmakta olup, tüketici talebi sınıflandırmasında “dayanıklı tüketim malları” kategorisine girmektedir.

AHŞAP MOBİLYANIN YAŞAMIMIZDAKİ YERİ

İnsan yaşamı çeşitli mekanlar içinde geçmektedir. Bu mekanlar yapılış amaçlarına uygun olmalı, kullanıcısına gerekli konfor düzeyini sağlamalıdır. Mekan içindeki ısı, ışık, ses, renk, koku gibi fiziksel etmenler ve donatı öğeleri, kişi gereksinim ve eylemlerine göre dengeli bir biçimde kurulmalıdır. Duvar, kolon, kapı, pencere gibi yapısal bileşenler kadar donatı, aksesuar gibi mekansal öğeler de mekan oluşturmada çok etkili rol oynar. Donatı renk ve dokusunun seçimi ile birlikte, bunların mekan içindeki yoğunluk ve organizasyonu, o mekanın yaşanabilirliğini, olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Mimar tarafından oluşturulan mekanın kullanışlı olabilmesi için tüm yapısal konforların yanı sıra donatı-mekan ilişkisi iyi kurulmalıdır. Mekanlar çoğunlukla kullanıcılar tarafından donatıldıklarından, o mekanın yaşanabilirliği bir anlamda kullanıcı kontrolundadır. Mekan ne kadar iyi düzenlenirse, o derecede kullanışlı olur.

Donatıların seçimi, yoğunluğu ve mekansal organizasyonu, mekan kullanışlılığını etkileyen önemli faktörler arasındadır. Mekanlar düzenlenirken, mekan içinde yeterli derecede ferahlık sağlanmalıdır. Odadaki eşya ne kadar düzenli olursa o kadar ferah algılanacaktır. Ferahlık ve büyüklük ayrı kavramlar olduğu ve boş bir odanın ferah olarak değerlendirilemeyeceği göz önüne alınmalı, ferahlığın ancak işlevin gerektirdiği eşya düzeni ile anlam kazanacağına dikkat edilmelidir.

Eşya düzeni kadar renk düzeni de ferahlık üzerinde etkilidir. Eşyaların hantal, yüksek ve koyu renkli olanlarına kıyasla, küçük boyutta, hafif görünüşlü, yere yakın ve açık renkli olanları, kapladıkları hacim ve ışık yansıtıcı özelliklerinden dolayı ferah görünmeye yardımcı olabilirler. Renklendirmede mekanın bütünlüğünü bozmamak gerekir. Donatıların birbirleriyle ve yapı elemanlarıyla olan uyumu da göz önüne alınmalıdır.

İnsanların yaşadığı toplumsal kesim, onların beğenilerini de belli ölçüde etkilemektedir. Özellikle donatı seçimi, tutum, ekonomik durum ve sosyal alışkanlıklara dayanan bir olaydır. Ekonomik yanı bir tarafa bırakılırsa, her insanın tutum ve davranışları kendine özgü bir değer taşımakta, kişiden kişiye farklılaşmakta ve beğeni gruplarını da etkilemektedir. İnsan zevkleri eğitim farklılıklarına ve kültür seviyelerine göre değişmekte, meslek grupları arasındaki farklılıklar bile donatı seçimine yansımaktadır. Rasgele gözlemler dahi, bir mimar ile bir tüccar ya da öğretmen evlerinin çok farklı biçimlerde döşenmiş olduğunu göstermektedir.

Mekanlar ve donanım, yaşayanların düşüncelerini, duygularını, görüşlerini yansıtır ve yaşamlarını biçimlendirir. Kişi yaşadığı mekanı kendi zevkine göre donatır, dolayısıyla kendi kişiliğini donatı seçimine yansıtır.

Mekanın görsel algılanması üç algılama türünün bütünleşmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bunlar:

*Işık algılaması,
*Mekansal organizasyon algılaması,
*Renk algılaması.

Yapılar, mimar tarafından tasarlanırken mekan algılamasına etki eden tüm bu etmenler göz önünde bulundurulmalıdır. Yapı elemanları ile birlikte sabit ve hareketli donatılar da düşünülmeli, mekan organizasyonundan renk ve dokusuna kadar her şey belirtilmelidir. Mekan oluşturulurken, kullanıcının zevkine göre belirli bir esneklik vardır. Çeşitli bölücüler, duvar, perde, dolap ve diğer donatılar buna olanak sağlayabilir. Sürekli bir koşuşturma ve monotonluğun söz konusu olduğu günümüz yaşantısında, konut içinde monotonluk esnek donatılarla bozulabilmekte ve bu donatılar çok amaçlı kullanılabilmektedir. Bir fiziksel konumun kolay ve çabuk değiştirilebilmesi, devingen donatı, kolay değişen duvarlar, perdeler vb. gibi nesnelerle tasarlanması, kişilere kolaylık sağlar.

Donatıların mekana yerleştirilmesi, birbirleriyle olan ilişkisi, renk, doku, biçim vb. unsurlar mekanın değişik şekillerde algılanmasına neden olur. Mekanlar insanlar için oluşturulduğuna göre bir anlamda huzur ve refah ortamı olmak durumundadırlar. İçinde yaşanılan mekanlar insana mutluluk verebilmeli, rahatlık ve güzellik ön planda olmalıdır.

Geleneksel Türk evlerinde dış mekana olduğu kadar iç mekana da önem verilmiştir. “Oda” konut içinde geçebilecek her türlü eylemi barındırabilecek niteliktedir. Donatıların portatif olması, mekanın çok amaçlı kullanılabilmesine olanak sağlamaktadır. Aynı mekanda oturma, yatma, yemek yeme ve temizlik eylemleri gerçekleştirilebilmektedir. Kısaca, Türk evinde oda kavramı birçok işlevle yüklü olup, sabit ve hareketli donatılar bu işlevleri yerine getirebilecek şekilde seçilmiş ve kullanılmıştır.

Günümüz konutlarında mekanlar, içinde geçecek eylemlere göre bölünmüştür. Bir yemek odasında sadece yemek yeme eylemi gerçekleştirilmekte, dolayısıyla mekanlar o eylemlere olanak sağlayacak şekilde döşenmektedir. Örneğin, bir dinlenme mekanında donatıların rahat oturulabilir ve gerektiğinde uzanmaya elverişli olması gerekmektedir. Oturma düzleminin zemin etkisinden korunacak ve diz bükümünü karşılayacak kadar yükseltilmesi, omurgaya gelen baş ve kol yüklerinin başka yerlere aktarılması, dinlenmek için şarttır. Düz bir zemine oturmak dinlenme konforu açısından yetersizdir. Oturulan düzlemin kan dolaşımını kolaylaştıracak bir yumuşaklıkta olması, omurgadaki basıncı azaltmak için sırtın bir yere dayanması kol ağırlıklarının kolçak, yastık gibi bir elemana aktarılması gerekmektedir. Bunu karşılayacak elemanlar bağdaş kurulan sedirden başlayarak günümüz teknolojisinde yaratılan çok çeşitli kanepelere kadar gelmiştir.

Bir mekanın çok pahalı, abartılı ve gösterişli donatılara sahip olması, o mekanın estetik değerini etkilememekte, güzel olmasını sağlamamakta, aksine çirkin olarak değerlendirilmesine neden olmaktadır. Örgütlenme de mekanın estetik değerini yükselten bir boyut olarak görülmeyip, çok ferah, kullanışlı, geniş, düzenli, kısaca iyi örgütlenmiş mekanlar çirkin, sıradan, sevimsiz ya da boş olarak algılanabilmektedir. Ferahlık veya genişlik, mekan içinde bir güzellik ölçütü değildir. Ferah mekan, yerine göre güzel olabilmekle birlikte, her zaman güzel olarak algılanmayabilir.

Aynı alandaki farklı biçimde döşenmiş yaşama mekanlarının güzel ya da çirkin olarak değerlendirilmesi, mekandaki donatıların seçimi ile doğrudan ilgilidir. Diğer faktörlerle birlikte, donatının stil, biçim, renk, doku ve malzemesi, o mekanın genel efekti üzerinde çok etkili görülmektedir. Donatıda güzellik ön planda tutulmalı, dolayısıyla donatılar çok iyi bir biçimde ve bilinçli olarak seçilmelidir.

ERGONOMİ (İŞBİLİM)

Ergonomi, çalışmanın metotlu bir şekilde düzenlenmesi ve hem makinaların, hem de donanımın çalışan insanın yatkınlıklarına göre hesaplanması amacıyla yapılan inceleme ve araştırmaların tümüdür. Ergonomide belli bir amacı gözetmek, hareket, çevreyle etkilenme ve bütünlük gibi nitelikler vardır.

Ergonomi ikinci dünya savaşından sonra insanın daha rahat, daha başarılı olabilmesi için yakın çalışma çevresinin standartlarını yükseltmeye yönelik araştırmaların yapıldığı, psikoloji, fizyoloji ve sosyal bilimlerin ara kesitine oturan disipIinlerarası bir uğraş alanı olarak ortaya çıkmıştır. Bu dalın öncüleri olan İngiltere ve ABD’de, özellikle 1960’lar sonrasında çok önemli gelişmelere neden olacak sonuçlar elde edilmiştir.

İlk uygulamaları 1940’lara dayanan ergonominin (işbilim) başlangıcından günümüze kadar üç değişik felsefesi olmuştur. Önceleri “insanların makinalara uydurulması” düşüncesi savunulmuş, tüm olanak ve düzenlemeler bu temele dayandırılmıştır. Daha sonraki dönemde insan yönlü görüş açısı önem kazanmış ve “makinaların insanlara uydurulması” biçiminde, ilk düşüncenin tam karşıtı ele alınmıştır. Zamanımızda insan-bilim anlayışı egemen olup, “sistem yönlü” görüş hakimdir. Sistem yönlü işbilimsel tasarımların konusu, insan makine bileşimlerinin bir optimuma ulaştırılması, karşıtlıkların özgün yer ve zaman koşullarına bağlı biçimde çözümüdür.

Ergonomi ya da dilimizdeki deyimiyle işbilim, ülkemizde oldukça kısa bir geçmişe sahiptir. Son yıllarda endüstri tasarımlarında ergonomi oldukça sık kullanılan bir sözcük olmasına karşın ülkemizde, Batıdaki gelişmelerin hızını takipte güçlükler çekilmektedir.

İnsanın özellik ve yeteneklerinin araştırılması, ergonominin en başta gelen görevlerindendir. Bu araştırmalar iş ve insanın birbirlerine uyum sağlaması için gerekli olan koşulların yerine getirilmesinde yardımcı olur. İnsanın değişken koşullar altında hangi zorlamalara maruz kaldığını ve özel yeteneklerini en iyi nasıl kullanabileceğini bulmak ve araştırmak ergonominin görevidir.

Orman ürünleri endüstrisi de, gerek ahşap mobilya tasarımı, gerekse yapıların iç düzenlemeleri açısından ergonomiyle yakından ilgili olup, ergonomik ilkelere uymak zorundadır. Donatı veya mobilya insana uygun tasarlanmamışsa, insan vücudunun zarar görmesi kaçınılmazdır.

Ergonomi konuları arasında özellikle donatı tasarımı başlığı altında kullanılan malzemenin önemi fazladır. Ahşap malzeme her zaman tasarımcıların ilgisini çekmiş, beğenisini kazanmıştır. Tarih boyunca ahşabın mobilya tasarımındaki önemi ve yeri bellidir. Gerek renk, gerekse doku açısından ahşap malzemenin özellikleri, kullanıcıların her zaman tercihlerine neden olmaktadır. İnsanlar doğal malzemeye psikolojik olarak daha olumlu bakmaktadırlar. Ayrıca, insanla çevresi arasında söz konusu olan ısı alış-verişi, ahşap malzeme tarafından dengeli bir biçimde yapılmakta, bu da ahşabın kullanıcılar tarafından daha sıcak olarak tanımlanmasına ve ahşabın ergonomi açısından daha fazla önem kazanmasına imkan vermektedir.

Eski Mısır’a kadar gidildiğinde görülür ki ahşap donatılar gerek antropometrik ve gerekse estetik açıdan toplumların bugün ulaştığı standardı o zamanlarda sağlamışlardır. Bunun insanoğlunun başarısı kadar, ahşabın verdiği imkanlarda aramak gerekir.

Ergonomi açısından mobilyadan beklenenlerin tümü, ahşabın sahip olduğu özellikler tarafından karşılanabilecek niteliktedir.

AHŞAP MOBİLYANIN TARİHÇESİ

Mimarlık sanatından soyutlanması mümkün olmayan mobilya sanatının zamanımızdan binlerce yıl önce başladığını kanıtlayan örneklere bazı ülkelerdeki müzelerde rastlanmaktadır. İnsanoğlu tarafından, önceleri rahat oturmak için ağaçtan ve taştan yapılan mobilyalar, diğer sanat dallarında olduğu gibi, mimarinin bir iç donatım aracı olarak, antik çağdan günümüze kadar evrim geçirmiş; her ülkede olduğu kadar, aynı ülkenin ayrı sanatkarları arasında da değişik yapım tarzları ve modeller ortaya çıkmıştır.

Gereksinimlerin çoğalması, yapım alet ve makinalarının icadıyla da mobilya stil ve modellerinin gelişmesi hızlanmış, sanatkarlar kendilerine özgü bir estetik, beceri ve düşünme kavramlarını mobilyaya aksettirmişler, yaşadıkları çağın yaşayış tarzı ve sanat üslubunu yansıtmışlardır.

İLK ÇAĞ MOBİLYA (ANTİK DÖNEM) SANATI

İlk çağ sanatı, yaklaşık MÖ. 4000 yıllarında başlamakta ve Batı Roma İmparatorluğunun çöküş tarihi olan MS. 476 yılına kadar sürmektedir. Mısır, Mezopotamya, Anadolu, Yunan ve Roma uygarlıklarının eserlerini simgeleyen bu çağ antik dönem olarak da adlandırılmaktadır.

1.1 Mısır Mobilya Sanatı (MÖ. 2700-1075)

Günümüze kalabilen ilk mobilya örnekleri Eski Mısır’da görüldüğünden Mısır sanatı çok önemlidir. Mısır uygarlığından çok sayıda ahşap mobilya ve aracın kalmasının nedeni, kullanılan ahşap malzemenin kuru çöl ikliminde bozulmamasına bağlanabilir.

Eski Mısır uygarlığı, Eski Krallık (MÖ. 2700-2200), Orta Krallık (MÖ. 2050-1785) ve Yeni Krallık (MÖ. 1557-1075) dönemlerine ayrılarak incelenmektedir.

Eski Krallığın başlarında önceleri basit yapılı, kare ayaklı, kemer destekli, genellikle deri ile kaplı katlanır tabureler, sonraları ve Orta Krallık döneminin başlarında yatak ve divanlardan esinlenilmiş, arkası parmaklıklı veya papirüs sapı ile örülmüş, boğa ve aslan ayaklı sandalyeler, işlenmiş ağaç malzemeden lifler ile bağlanmış kaba yapılı yataklar, tuvalet kutuları mobilya olarak kullanılmıştır. Yeni krallık (MÖ. 1557-1075) döneminde ise malzemeler özenle işlenmeye başlanmış ve ayaklarda aslan, fil, leopar motifleri ile boğa ayağı şekilleriyle süslemeye önem verilmiştir.

Yeni krallık döneminin sonlarına doğru sandalye yapımı çok gelişmiş ve günümüzün oturma mobilyalarına benzer sandalye ve koltuklar yapılmıştır. Eski Mısır’da dolap ve komodin gibi mobilya türleri bilinmemektedir.

Mobilya konstrüksiyonlarında bağlayıcı ve hareketli aksesuar olarak önceleri basit pimler, daha sonra ise basit menteşeler ve çiviler kullanılmış; geniş tablalar dar parçalardan kinişli, kavelalı ve yabancı çıtalı olarak hazırlanmış, zıvanalı, kırlangıç kuyruğu geçmeli ve gönye burun birleştirmeler yaygın olarak uygulanmıştır.

Ağaç malzemedeki kusurlar yamanmış, çatlaklar özel macun ile doldurulmuş, yüzeyler boyanmış, kaplama kullanılmış ve lüks mobilyalarda abanoz ağacına altın ve gümüş ile kakmalar yapılmıştır.

Rendenin bilinmediği, bunun yerine kumtaşından yararlanıldığı bu dönemde marangozluk aracı olarak keser, balta, yaylı matkap, keski, tokmak, uç testere ve ağaçtan yapılmış tornalar, ahşap malzeme olarak da akasya, akçağaç, ılgın, ardıç, sedir ve servi kullanılmıştır.

1.2 Mezopotamya Mobilya Sanatı (MÖ. 4000-700)

Fırat ve Dicle nehirleri arasında bulunan bölgede Sümerler, Akadlar, Elamlar, Asurlar büyük uygarlıklar kurmuşlardır. Bu uygarlıkların mobilya ve eşyaları çok süslemeli olmalarına karşın, Mısır sanatındaki kadar dengeli ve uyumlu değildir. Ayrıca ahşap malzeme fazla kullanılmamış, metal aksesuarlara daha fazla önem verilmiş olup, bu bölgede yapılan arkeolojik kazılarda çok sayıda heykel ve süs eşyası elde edilmiş, insan figürlerine, bronz kelepçelere, sarmal metal süslere, mobilya ayaklarında aslan pençesi ve kozalak şekillerine rastlanmıştır.

1.3. Anadolu Mobilya Sanatı (MÖ. 700-500)

MÖ. VIII. Yüzyılda İç Anadolu platosunda 200 yıla yakın hüküm sürmüş olan Frigya krallığına ait Gordion Kral mezarında 1300 yıllarından itibaren devam eden kazılarda çıkarılan çok sayıdaki eşya arasında ağaç mobilyalar da vardır.

Kral mezarından çıkarılan mobilyalardan masa ve sehpaların tablaları cevizden, ayakları şimşirden (buxus sempervirens L), kakmalar ise güzel kokulu ardıçtandır (juniperus foetidissima wild) yapılmıştır.

Yatakların platform ve uzantıları sedir (cedrus libani loud), köşe blokları porsuk (taxus baccata l.) taşıyıcılar ise porsuk ve şimşirdendir. Ağaç mobilyalarda bağlantılar aynı cins ağaçtan yapılan kavelalarla yapılmıştır. Mobilyada fonksiyon ve estetik birlikte düşünülerek sarı, sert ve yoğunluğu çok fazla olan şimşir ağacının dayanıklığının yanı sıra, onunla çok güzel kontrast oluşturan koyu renkli ceviz, ardıç ve porsuk kullanılmıştır. Kakmaların güzel kokulu ardıçtan yapılması hem güzel koku saçmakta, hem de böceklenmeyi önlemektedir. Üç ayaklı masaların ayakları kavislidir. Şimşir üzerine yumuşak ağaç ardıçtan kakma yapılması da dikkat çekicidir. Yatakların sedir ağacından yapılmasının nedeni, kokusu ile parazit saldırılarına engel olmasındandır.

1.4 Yunan Mobilya Sanatı (MÖ. 450-192)

Yapılan kazılara, resimlere ve Homeros’un İlyada ve Odessa destanlarından elde edilen bilgilere göre Eski Mısır sanatının etkisinde kalan Yunan mobilyaları, tabure, masa, sandalye, yatak gibi oturma, yatma amaçlı genellikle basit, sıradan eşyalardır. Mobilyada ahşap malzemenin yanı sıra metal, özellikle bronz kullanılmıştır.

Yunan mobilya sanatında üç ayaklı sehpalar, arkalıklı sandalyeler ve altın işlemeler önemli olup, özellikle sandalyelerdeki ölçü, oran ve biçimler günümüz sandalyelerine benzemektedir.

1.5. Roma Mobilya Sanatı-Kuvvet Çağı (MÖ. 500 -MS. 450)

Bu dönemin esas mobilya tipleri olan yatak-divan, sandalye, masa ve küçük sandıklara ek olarak duvar dolapları da gelişmiştir.

Açılıp kapanabilir tabureler, geniş divanlar, geniş ve uzun kolların dayanabildiği koltuklar önem kazanmıştır. Karyolanın ayakucu ile baş yastığı kaldırılmış, uyuma dışında oturma, dinlenme ve yemek amaçları için de kullanılmıştır.

Örülmüş koltuk kullanılmakta ise de bugüne kadar örnek kalmamıştır. Ayakları tornalanmış ve kakmalar yapılmış masalar sadece yemek amacı için kullanılmış, diğer zamanlarda kanepenin altına sürülmüştür. Tornalı ayakların Mısır mobilyalarından başlıca ayrıcalığı, yivlerdeki daralmanın kırılma inceliğine yaklaşması, böylece mobilya hantallıktan kurtulmasıdır.

Biklinium adı verilen iki kişilik yemek kanepeleri kalabalık törenlerde, bir tarafı servis için açık bulunmak üzere masanın üç yanına konmuştur.

Eski Yunan ve Roma’da eşyaların çoğu duvarlara asıldığından büfe, vitrin, dolap türünden mobilyaya rastlanmamakta, Orta çağın başlarına doğru raflı, kapaksız büfeler görülmeye başlamaktadır.

Roma sanatı Yunan sanatının bir uzantısı olup, aynı süsleme biçiminden ayrılmamıştır. Mobilya kasaları genellikle ahşap, metal ve taş süslemeli, ayaklar gümüş ve fildişi kakmadır. Mobilya yapımında tunç ve bronz da kullanılmıştır. Roma mobilyası Roma sanatının farklı ülkelerde değişik biçimde uygulanmasından oluştuğu için bir üslup bütünlüğü göstermez. Aşırı süsleme anlayışı mobilyaya da yansımış ve her mobilya anıtsal bir görünüm almıştır.

2 –ORTA ÇAĞ SANATI – ROMAN VE GOTİK DÖNEM (MS. 476-1550)

Roma sanatının devamı Roman sanatı ile bunu takip eden dinsel etkilerin ağır bastığı ve çağa daha çok damgasını vuran Gotik Sanatı olmuştur. Bunun yanında Bizans’ta, Arap ülkelerinde, Anadolu’da ve Uzakdoğu ülkelerinde de mobilya ile ilgili örnekler görülmüştür.

Ortaçağ, Doğu Roma İmparatorluğunun Yıkılışı (1453) ile son bulmasına rağmen, Gotik sanatı bir süre daha etkisini sürdürmüş ve Rönesans ile yeni bir sanat anlayışına yerini bırakmıştır.

2.1. Bizans Mobilya Sanatı (MS. 527-1025)

Bizanslıların mobilya sanatı, Roma sanatının bir devamı olup, daha sonra Doğu sanatının etkisi de görülmektedir.

Mobilya biçimleri oldukça basit olmakla beraber, Doğu sanatının etkisinde kalması nedeni ile çok süslü bir görünümdedir.

2.2. Türk Mobilya Sanatı (MS. 1000-1400)

Antik çağda kurulan Mezopotamya devletlerinde ve Hititlerde olduğu gibi, mobilya örneklerine fazla rastlanmamaktadır. Türk devletlerinden özellikle Gaznelilerde (X-XII yüzyıl) dekoratif sanatlar çeşitlenmiştir.

Selçuklularda ağaç malzemeden yapılan eserler arasında titizce işlenmiş oyma ve kakmalı mihrap, minber, rahle, kapı ve pencereler görülmektedir. İnsan ve hayvan resim ve şekilleri yerine çiçek ve geometrik motiflere yönelinmiştir. En karakteristik motifler birbirini kesen üçgen ve yıldızların oluşturduğu geometrik süslemelerdir. Osmanlıların son dönemlerine kadar masa, sandalye, büfe, komodin gibi mobilya türlerinin geniş kullanımı görülmemiştir. Daha çok alçak sedirlere oturulmuş, yer sofralarında yemek yenmiş ve duvarların üst kısımlarına dizilmiş yarı kapalı raflar, ağaç malzemeden yapılmış gömme dolaplar kullanılmıştır. 14. Asırda Osmanlılarda Edirnekarı (Edirne işi mobilya) adı verilen değişik karakterde mobilya yapımına başlanmış, , özellikle sandık, rahle, kavukluk, yüklük kapakları ve tavan gibi ağaç malzeme üzerine boyalar ile süsler ve çeşitli motifler yapılmıştır.

Yeni çağın başında Osmanlı saray ve konaklarında batıdan ithal edilmiş mobilyalar yer almıştır.

Ortaçağ Arap Sanatında da mobilyaya az rastlanmakta, Endülüs’te arabesk süslemeli bazı kanepeler, alçak masalar ve duvar rafları görülmektedir.

2.3. Roman Mobilya Sanatı (MS. 1000-1250)

Roman sanatı , Roma sanatının Batılı Hıristiyan Latin ülkelerce benimsenmiş bir aşamasıdır.

Daha çok dini etkilerin ağır bastığı bu döneme ait zamanımıza kadar kalan mobilya sayısı çok azdır. Kalanlar ise genellikle kilise, saray ve şatolardadır. Bu nedenle konutlarda kullanılan mobilyaya pek rastlanmamaktadır. Konut içindeki mobilyalar dört ayaklı masa, bank, sandalye, açılıp kapanır tabure ve divan ile sınırlıdır. Konut mobilyaları basit ve kullanım amacına yöneliktir. Ağaç malzemenin işlenmesinde balta, testere, keski, matkap, çekiç ve XII yüzyıldan itibaren de rende kullanılmaya başlanmıştır.

Mobilyalar ağır, büyük ve şatafatlıdır. Tahtalar üst üste konup demir bantlar ve çiviler ile tutturulmuş, son zamanlarında ise çeşitli birleştirme şekilleri kullanılmıştır.

Aşırı süsleme eğilimi nedeniyle mobilyalar fonksiyon amacını aşacak şekilde süslenmiş ve anıtsal bir görünüş almıştır.

Roman mobilya sanatı, farklı ülkelerde değişik biçimlerde uygulandığı için bir üslup bütünlüğü göstermemektedir.

Bu dönemde ağaç malzeme olarak, Kuzey Avrupa’da meşe, Orta Avrupa’da ibreli odunlar, İtalya, Fransa ve İspanya gibi Akdeniz ülkelerinde ise ceviz ile kayın kullanılmaktadır.

2.4. Gotik Mobilya Sanatı (MS. 1250-1550)

Ortaçağın en belirgin stili olan Gotik sanatında yapılan oturaklı ve sağlam masif mobilyalarda, ağaç malzeme çok bol kullanılmıştır.

Kalın torna ayaklar, kızak, kayıtlar ve masif tabla Gotik stilin taşra mobilyası sembolüdür.

Bu dönemin mobilyaları, Roman sanatı döneminde kullanılan, sandalye, bank, masa, sandık ve kilise dolapları dışında okuma rahleleri, açılıp kapanır masalar ve dolaplardır.

Mobilya üretiminde bugün kullanılan marangozluk el aletleri basit şekilde kullanılmış, 1322 yılında Ausburg’da hızarın bulunması ile tahtalar daha kolayca işlenebilmiştir.

Ağaç malzemenin birleştirme ve konstrüksiyon şekillerinin 15. yüzyıldan itibaren gelişmesi, hızarlarla ince tahtaların elde edilebilmesiyle, Gotik dönemi mobilyası daha hafif, zarif ve zengin duruma gelmiştir.

Mobilyalarda bugün alışılmış birleştirme şekilleri uygulanmış olup, Güney Almanya ve Alp bölgesinde masif ve çerçeve konstrüksiyon tarzı, kuzeyde ise ızgara konstrüksiyon daha yaygındır.

Ağaç malzeme olarak her ülkenin yerli ağaç türleri kullanılmakta ise de, en çok kullanılan ağaç türü meşe olup, bu nedenle Gotik mobilya çağına Meşe Çağı da denmektedir. XIV. Yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’daki Rönesans hareketi etkisiyle Gotik tarzı gerilemeye başlamıştır.

3 – RÖNESANS MOBİLYA SANATI – RÖNESANS DÖNEMİ (MS. 1500-1600)

Rönesans Mobilya sanatı yaklaşık bin yıl süren ortaçağın derebeylik düzenine, ekonomik yapısına ve dine dayalı katı kültürel tutuma duyulan tepkiden doğmuştur.

Bu dönemde bir ölçüde antik sanata dönüş görülürse de, ölçülerde ve süslemede zarafet ve denge bulunmaktadır.

Rönesans döneminde her ülkede kendi bölgesel özelliklerine göre birbirinden oldukça farklı stiller geliştirmiştir. Rönesans’ın kaynağı olan İtalya’da mobilyada hızlı bir gelişme görülmüş, daha çok doğu süslemeciliğine dayanan oyma ve kabartma önem kazanmış, dolap kapaklarına yağlı boya ile gerçek bir tablo değeri taşıyan resimler yapılmış, marangozluk ikinci plana itilmiştir.

Felemenk Rönesanssında çok ince ve nefis oyma işçiliği, İspanya’da Arap motiflerini Rönesans sanatıyla bağdaştırma çabası, Almanya’da ise daha yalın ve sağlam konstrüksiyona dayalı yapıtlara yönelinmiştir. İngiltere’de Rönesans sanatı II. Henry stili diye adlandırılan ve bol geometrik motiflere ağırlık veren bir özellik göstermektedir.

Bu dönemde meyve ağaç türleri kullanılmıştır. Yeni ve iyileştirilmiş el aletleri ile özellikle çeşitli rendeler ile köşelerde birleştirilen parçalara şekil verilmesi kolaylaşmış, XVI. yüzyılın başlarında kaplama kesme makinasının bulunması, kaplama tekniğinin gelişmesini sağlamıştır.

100 yıl kadar süren Rönesans dönemi sonunda özellikle Avrupa’nın Katolik ülkelerinde dinsel konuları etkileyici bir şekilde yansıtan, tümüyle eğri çizgilere ve bol figürlü biçim anlayışına dayanan Barok sanatı doğmuştur.

4 – BAROK VE ROKOKO MOBİLYA SANATI (MS. 1600-1780)

4.1. Barok Mobilya Sanatı (1600-1720)

Rönesans dönemi sonunda, yani XVI. yüzyılın ilk yarısında özellikle Avrupa’nın Katolik ülkelerinde dinsel konuları etkileyici bir şekilde yansıtan, tümüyle eğri çizgilere ve bol figürlü biçim anlayışına dayanan Barok sanatı doğmuştur. Barok sanatı daha çok sarayın mutlakıyetçi tutumunun abartmalı bir ürünüdür. Rönesans’ın yüzeyde ince süslemeciliğine karşı, Barok’un amacı şaşırtmak ve göz kamaştırmaktır.

Barok mobilya sanatının başlıca özelliği üst görünüşlerde genellikle dairesel dönüşlü köşeler, ön ve yan görünüşlerde iç ve dış bükey yüzeyler, çok süslü ve kıvrımlı oymalar olarak özetlenebilir.

Barok sanatı Avrupa’nın Katolik ülkelerinde kolayca benimsenmiş, Fransa’da ise sosyal ve kültürel nedenlerle bir süre gecikmeyle, sadeleşerek, sarayın eğilimine dönük, kralların adları ile anılan Louis’ler dönemine geçilmiştir.

XII. Louis stili mobilya, gerçek Louis stillerine bir geçiş dönemidir.

XIII. Louis stili, barok sanatının Fransa’da yeni bir anlayışla şekillenmesidir. Bu akım büyük ölçüde İtalyan ve daha sınırlı olarak İspanyol Rönesanssından etkilenmiştir.

Kapılara arabesk oymalar yapılmış, tavanlar çoğunlukla ceviz ağacı ile kaplanmıştır. Mobilya genellikle ağaç malzemedendir. Yatak tavanları sarmal ve tespit ayaklı sütunlar üzerine yerleştirilmiştir. Dolaplar, motiflerle süslü çekmecelere bölünmüştür. Bu dönemde kabine ve konsollar ilgi gören mobilya türlerindendir. İlk olarak elbise asılabilen dolaba da bu dönemde rastlanmaktadır.

Barok mobilya sanatını temsil eden asıl stil, XIV Louis (1638-1715) dir.

Bu stildeki belli başlı özellik, oturma mobilyasındaki ayakların eğmeçli, arkalıkların yanlarda düz, üstte çoğunlukla simetrik taçlı, köşelerinin yuvarlak oluşudur. Ayakların üst kısmı kabartma yaprak oymalıdır. Kayıtların oymasında bazen simetri görülmemektedir. Arkalıkları yuvarlak okuma koltukları yaygındır. Yüksek arkalıklı koltuklar, kolçaksız sandalyeler ve tabureler bu dönemde yaygınlaşmıştır. En çok kullanılan ağaç türleri ceviz ve meşedir.

4.2. Rokoko Mobilya Sanatı (1729-1780)

Barok (XIV. Louis) ile Rokoko (XV. Louis) stili arasında “Regence stili” geçiş dönemini oluşturmaktadır.

Rokoko üslubu ilk olarak Fransa’da XV. Louis döneminde benimsenmiştir.

Rokoko, karışık ve dolambaçlı çizgiler, kabartmalı yüzeyler, derin oymalar, canlı ve kontrast renkler ile göz kamaştıran bir üslup olarak mobilyaya yansımıştır. Duvarlar çok ince oymalı lambriler ile kaplanmıştır. Mobilya yüzeylerine gül ağacından kakma çiçek süsleri, lake üzerine boya ile uzak doğu konuları işlenmiştir. Karyolaların yanına komodin, tuvalet masası ve değişik boyda masalar konulmaktadır. Kolçakları kumaşla kaplı divanlar, berjer koltuklar, merkiz ve şezlonglar bu dönemde ortaya çıkmıştır. 1750 yıllarına doğru Osmanlı denilen sedirler, iki başuçlu hasır örgülü kanepe-divanlar (turkuvaz) moda olmuştur.

XV. Louis stili mobilyanın özellikle koltuk ve sandalyeleri günümüzde de çok beğenilen ve uygulanan tiplerdir. Ölçü, biçim ve süsleme bakımından son derece dengeli ve uyumlu görünüşü bulunmaktadır.

Rokoko stili mobilyada oyma, kabartma ve taçlar simetrik olup koltuk, kanepe, sandalyelerde oturma ve arkalık yüzeyleri için özel kumaşlar dokunmuştur.

Ayaklar eğmeçli ve kenarları fitillidir. Ayak sırtları çoğunlukla yaprak ve bazen de çiçek kabartmalıdır. Kayıtlar, ayak eğmeci ile köşe yapmadan geniş bir yayla birleşir. Ön ve yan kayıtların ortasında simetrik taçlar bulunur. Kolçaklar üç yönden de eğmeçlidir. Kolçak üstleri hafif dolgulu olarak kumaşla kaplanmıştır. Arkalıklar yanlarda ve üstte uyumlu eğmeçlerle şekillenir. Arkalık ortasında çoğunlukla simetrik bir taç bulunur. Ağaç malzeme olarak Barok dönemde kullanılanların dışında gül ağacı ve palisander de kullanılmıştır.

Günümüz mobilya yapımında, Barok ve Rokoko stillerinin yukarıda belirtilen çok abartmalı ve yüksek maliyetli biçimlerinin uygulanması ekonomik nedenlerle güç olduğu için, daha çok XV. ve XVI.Louis stillerinin sadeleştirilmiş biçimleri “Klasik Mobilya” olarak adlandırılmaktadır.

XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ülkelerinde, ekonomik nedenlerden ötürü, daha yalın mobilya tipleri aranmaya başlamış, bunun sonucunda öncelikle Fransa ve İngiltere’de olmak üzere “Neoklasizm” diye adlandırılan yeni çağa ait stiller gelişme göstermiştir.

5 –YENİ ÇAĞ (NEOKLASİK) MOBİLYA SANATI (MS. 1770-1850)

Yeniçağda Barok ve Rokokonun gösterişli görünüşüne tepki olarak doğan mobilya tiplerinin yapılmasında Fransa’da XVI.Louis, Directoire, Empire, Louis Philippe; İngiltere’de Queen Anne, Dört büyükler denilen Chippendale, Adam Hepplewhite, Sheraton, Georgian I, II ve III ile Almanya’da Biedemeier stilleri görülmüştür.

5.1. XVI. Louis Stili (Zopf Stili) (1774-1793)

Bu stilde XV. Louis stilinin çok kıvrımlı, süslü ve asimetrik biçimleri terk edilerek, düz çizgili, dik açılı biçimler getirilmiştir. Köşeler keskin olmayıp, hafif ve yalındır. İncelen ölçüler, uyumlu süslemelerle zarif bir bütünlük sağlamaktadır.

Mobilya ayakları genellikle aşağı doğru daralan silindir şeklinde olup, boyuna oluklara sahiptir. Ayak üstleri kare kesitli olarak bitmektedir.

Sandalye ve koltukların arkalıkları dolu veya kalp, kupa biçimindedir. Dolu arkalıkların üzerinde çoğunlukla simetrik taç bulunmaktadır. Oymalar derin değildir. Ağaç kakmacılığı yapılmakta, ölçüler dayanım limitine kadar indirilmektedir.

Süs motifleri olarak çiçekler, meşe ve defne yaprakları, oluk, ok, yay, meşale, başak ve koçanlar kullanılmaktadır.

XVI. Louis stili, diğer Louis stilleri gibi günümüzde klasik mobilya olarak geniş kullanım alanı bulmaktadır.

5.2. Directoire (Messidor) Stili (1750-1830)

Directoire stili mobilyanın başlıca özellikleri, kare görüntülerin ağır basması, sandalye ve koltuk arkalıklarının çok yalın ve az eğmeçli yapılmasıdır. Kolçak uçları kare biçiminde bitmekte, az miktarda süsleme motifleri bulunmaktadır.

Fransa’da, XVI. Louis stilinden Empire stiline dönüşümde bir ara dönemi oluşturmuş olan Directoire stili, aynı yıllarda İngiltere’de gelişen Adam Stili ile bağdaşıktır.

5.3. Queen Anne Stili (1665-1714)

Fransa’da XVI. Louis döneminde, klasik mobilyadan neoklasik akıma geçilirken İngiltere’de Queen Anne stili gelişmiş, daha sonra “Dört Büyükler” diye adlandırılan İngiliz neoklasik mobilyasının aslını oluşturan stillere geçiş dönemi olmuştur.

Queen Anne stilinde ayaklar XV. Louis stili ayakların bir benzeridir. Yalnız üstlerindeki kabartma ve oymalara ilk yıllarda bir ölçüde yer verilmişse de, sonradan bu süslemeler tümüyle kaldırılmıştır. Kayıtlardaki dekupe biçimlendirmeler çok sadedir. Yalnız ayak eğmecine uygun form verilmiş, bazı işlerde kayıt altları düz olarak hazırlanmış, eğmeçli ayağa geçişte köşelere bir takoz konulmak suretiyle uyum sağlanmıştır. Sandalye ve koltuklarda arkalıklar, arka ayağın uzantısı olarak hafif bir iç bükey eğmeçle yükselmiş, üstte çeyrek daire şeklinde arka kayıtla birleşmiştir. Arkalık ortası çoğunluk kupa benzeri tek bir dikey parça ile bölünmüş, parçanın ortasına bazen dekupe oyma yapılmıştır.

5.4. Georgian Stili (1714-1820)

Yaklaşık yüzyıl sürmüş olan bu stil, sadeliği, zarafeti, sürekli üretime yatkınlığı ile günümüzde de uygulanan belli başlı dört mobilya stilinin (Chippendale, Adam, Hepplewhite ve Sheraton) ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu döneme İngiltere’de “Altın Dönemi”, maun ağacı çok kullanıldığı için “Maun Dönemi” veya “Dört büyükler Dönemi” gibi adlar verilmektedir.

5.5. Dört Büyükler Dönemi (1718-1806)

5.5.1. Thomas Chippendale (1718-1779)

Chippendale stili, Queen Anne stilinin bir uzantısıdır. Mobilya çeşitleri artmış, büfelerin yerine uzun konsollar ortaya çıkmış, kabineler vitrinli, raflı ve çekmeceli olarak kombine bir yapıya kavuşmuştur.

Ayaklar önceleri eğmeçli (kıvrık) ve süslü, daha sonra düz ve yalın bir biçim almış, küçük tip masalar çoğalmıştır. Chippendale stili önceleri etkilendiği İngiliz-Fransız ve Çin üsluplarına göre İngiliz Chippendale, Fransız Chippendale ve Çin motiflerinin İngiliz ölçülerine göre düzenlendiği Çin Chippendale diye üçe ayrılmış, sonradan gerçek formunu bulunca bu durum da ortadan kalkmıştır.

Chippendale stili sandalyelerde ön ayaklar dikey konumlu, düz ve kare kesitlidir. Alt destek kayıtları çoğu kez yanlara konulmuş, ortadan bir ara kayıtla bağlanmıştır. Bu stilde konstrüksiyon sağlamlığına biçim kadar önem verilmiştir.

5.5.2. George Hepplewhite ( -1786)

Hepplewhite mobilya, Chippendale mobilyadan daha yalın ve basit, ölçüleri daha dar ve ince, orantıları ve eğmeçleri daha uyumlu, süsleri ölçülü ve zariftir. Hepplewhite mobilyada işlev ve estetik aynı derecede önem taşımaktadır.

Yandan düşer tablalı büyüyen masalar ilk olarak bu stilde görülmektedir. Kanepeler altı ya da sekiz ayaklı olup, oturma yüzeylerine döşemeden sonra ayrı bir minder konulmuştur.

İncelik ve zarafet Hepplewhite stili mobilyanın en belirgin özellikleridir. Ayaklar dayanma limitine kadar varan inceliktedir. Genel çizgiler son derece zarif ve ölçülüdür.

Hepplewhite mobilya daha çok sandalyeleri ile diğer stiller arasında ün yapmıştır. Günümüzde de bu stilin yemek odası takımları ve sandalyeleri yaygındır.

Sandalyelerde arkalıklar oturma bölümünden ayrı olup, şilt, kalkan, yürek ve org şeklindedir. Arkalık içleri kupa, fiyonk, defne dalı, buğday başağı, devekuşu biçimli dekupe parçalar ile süslüdür. Arka ayaklar hafifçe geriye doğru eğik, ön ayaklar ise çoğunlukla dikey konumlu, kare ya da daire kesitli olup, tabanda trampet sopası biçiminde topuzludur. Kolçaklar geniş eğmeçli ve arkalık köşesi gibi dirseklidir.

5.5.3. Robert Adam (1728-1792)

Robert Adam stili mobilya hafif ve zarif, ayakları düz veya eğmeçli olup antik motiflerle süslü, klasik detayları özenlidir. Adam stilinde ölçülerdeki incelik kadar motiflerde de ince nakışlar geçerlidir. Ayak tabanları blok topuzlu veya dışa doğru az eğmeçlidir.

Kanepelerdeki elips arkalıklar, nakışlı dikey çubuklar, eğmeçli kolçaklar ve silindirik-konik ayaklar bu stili karakterize etmektedir. Kitap dolabındaki camlar vitraya benzetilerek ağaç veya pirinçten yapılmış çubuklar vasıtasıyla cama üstten konulmuş çerçeve kafesler ile bölümlere ayrılmıştır.

5.5.4. Thomas Sheraton (1751-1806)

İngiliz mobilya tarihinde XVIII. yüzyıl sonuna ismini veren Sheraton’un ilk mobilyaları Adam ve XVI. Louis’den izler taşımasına karşın genel ölçüleri daha küçük ve düz çizgileri daha çoktur. Bu mobilya tipinin başlıca özellikleri yaylarla doğruların köşe yaparak birleşmesi, ayakların daha incelmiş olması, kolçakların S şeklinde bükülmesi, oturma bölümlerinin ve diğer mobilya tablalarının dairesel yapılması, arkalık üst kayıtlarının düz veya köşelerde içbükey olmasıdır.

Sheraton stilinde sandalye ve koltuk arkalıklar az veya çok oturma bölümünden yukarıdadır. Arkalıkların dolgularında genellikle lir, marul yaprağı, çok boğumlu dikey silindirik çubuklar ve değişik geometrik süslemelere yer verilmiştir.

5.6. Empire Stili (1801-1814)

I. Napolyon döneminde Fransa’da başlayıp gelişmiş ve Avrupa’ya yayılmış olan Empire sanatı, bir anlamda antik sanatın, çağın anlayışına göre yenileştirilmiş şeklidir.

Empire sandalye ve koltuklarda ön ayaklar daire veya kare kesitli olarak genellikle düzdür. Ayak yüzeyleri dışa doğru hafif eğmeç almaktadır. Tabanda pabuçlar top veya aslan pençesi biçiminde şekillenmektedir. Arkalıklar sırta uygun eğimdedir. Üst kayıt Yunan sanatı tipindedir. Kolçak destekleri çoğunlukla sfenks, kuğu kuşu veya kartal kanadı şeklinde olup, aynı şekillere masa ve dolap ayaklarında da rastlanmaktadır. Bu stilin en belirgin özelliklerinden birisi de çoğunluk kolçakların silindirik olması ve ön ayakla çok uyumlu bir şekilde birleşmesidir.

Ağır, kübik ve masif olan Empire mobilyada oymalar yüzeysel ve kabacadır. Kısa ayaklar üzerine oturtulmuş divan ve tabureler, yunan feneri taşıyan sehpalar, yeşil mermer tablalı ağır konsollar ve yuvarlak masalar, kayıt ve anıt biçimli yataklar, bu stilin en yaygın özelliklerindendir. Empire Stili döneminde ilk defa maun ve gül ağacı birlikte kullanılmıştır. Empire stili çok kısa devam etmiş olup, Napolyon’un iktidardan düşmesinden sonra hemen kaybolmuştur.

5.7. Louis Philippe Stili

Mobilya sanatında başlı başına bir üslup bütünlüğü göstermeyen Louis Philippe stilinde önceleri gotik sanatının bir tür sadeleştirmesi olan yeni gotik denilen bir akım başlamış, çalışmalar daha çok sarkaçlı ağaç mobilya duvar saatleri gibi ev eşyalarına yönelik kalmıştır.

5.8. Biedemeier Stili (1815-1850)

19. yüzyılın başlarında Almanya’da doğmuş, Yunan ve Roma sanatından etkilenmiş bu stil, Empire stilinin bir uzantısı sayılabilir.

Biedemeier mobilyada ilk defa tamamlayıcı mobilyaya ve tam oturma odası takımına rastlanmaktadır. Konstrüktif bakımından çerçeve konstrüksiyon hakim olup, cam da sık sık kullanılmaktadır. Dolapların içi ve camların arkası renkli kağıt ve kumaşlar ile kaplanmaktadır. Mobilyaların rengi açık olup, kiraz, maun, dişbudak ve huş en sevilen ağaçlardır.

Sandalyeler Yunan sanatı etkisinde olup. rahatlık, uyum ve denge gibi nitelikleri nedeni ile günümüzde de uygulanan tiplerdendir.

6. YAKIN ÇAĞ MOBİLYA SANATI, YENİLEŞME DÖNEMİ (MS. 1789-1900)

1789 Fransız devriminden itibaren Yakınçağın ilk yüzyılında mobilya alanında yeni bir üslubun yaratılmasından çok eski üslupların yenileştirilmesine ve konstrüksiyon tekniklerine ağırlık verilmiştir. Bu nedenle XIX. yüzyıl mobilya çalışmaları modern stile geçiş veya yenileşme dönemi olarak nitelendirilmektedir.

XIX. Yüzyılın ortalarına doğru ağaç işleme makinalarının bulunuşu ile, o döneme kadar yalnız saray ve çevresine dönük mobilya gereksinimi, sosyal değişimler ve ekonomik gelişmeler nedeniyle geniş halk kitlelerine yayılmaya başlamıştır.

Genel olarak “Taşra Mobilyası” diye adlandırılan bu mobilyalar Almanya’da “Bauer”, Fransa’da “Provincial” gibi adlar almıştır. Bu tip mobilyalar geçmiş stillerden izler taşırsa da sadeleşme eğilimi ağır basmaktadır. Genellikle oyma ve kabartmalar tümden kalkmış, ayaklar düz ya da eğmeçlidir. Süslemede birkaç aplik çıtası yeter bulunmuştur.

Yakınçağda yenileşme döneminin en geniş çalışmaları Almanya’da gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar çağımızın mobilyasını gerek şekil ve gerekse konstrüksiyon yönünden etkilemiştir. Bu tip rustik mobilyalar günümüzde de özellikle dağ otellerinde, av köşklerinde, turistik amaçla dekore edilmiş tarihi yapılarda ve şatolarda kullanılmaktadır.

XIX. yüzyılın ortalarına doğru makine sanayiinin gelişmeye başlaması, özellikle Avusturya, Fransa ve İtalya’da sürekli üretim mobilyası olarak “Hezaren” sandalyelerin yapımına başlanmıştır. Hezaren bir tür bambu ve Hint kamışının adı olup, yerlilerce bu kamışlardan bükülerek ve ağaç lifleriyle örülerek yapıldığı için bu adı almış olması düşünülebilir. Aynı yöntem günümüzde de çok tutulan hasır sandalye ve koltuklara uygulanmaktadır.

Hezaren sandalye önce tornada yuvarlatılan çubukların buharla yumuşatılarak, kalıplarda istenilen ölçü ve formda bükülmesiyle elde edilmektedir. Bu parçalar cıvata ile birbirine bağlanmakta, oturma kısmı ve arkalık, kontrplak veya sırım ile örülerek kapatılmaktadır. İlk fabrikasyon bükme mobilyayı Avusturyalı Michael Thonet (1840) yılında gerçekleştirmiş ve 1841 yılında patentini Fransa, İngiltere ve Belçika’ya da satmıştır.

7 – ÇAĞIMIZ MOBİLYA SANATI – MODERN DÖNEM (1900….)

Modern sözcüğü yeni, şimdiki zamana, içinde bulunan veya yakın bir çağa ilişkin anlamına gelmektedir.

Yüzyılın başlangıcında basit, kullanım amacına ve materyale uygun mobilya imal etme akımı başlamıştır. Bu akım Almanya’da “Jugendstil”, Fransa’da “L’art Nouveau”, İngiltere’de ise “Modern stil” adını almıştır.

“Jugendstil”de (gençlik stili) geçmişin süslü, karmaşık ve tumturaklı sanat anlayışına, yaşamın gerçeklerini yadsıyan romantizmin içe dönük, donuk, renksiz yapıtlarına bir tepki görülmektedir. Fransa’da “L’art Nouveau” (yeni sanat) adıyla anılan, empresyonizm ekolunu temel alan akımda düz çizgiler, geometrik biçimler ve renkçilik egemen bulunmakta ve doğanın, özellikle bitkilerin stilize edilmesi esas alınmaktadır. Aynı yıllarda İngiltere’de bunlara paralel olarak modern stil (yeni stil) adını alan akım benimsenmeye başlamıştır.

Yüzyılımızın başlarına doğru, gerek Rönesans, gerekse 1789 devriminin etkileriyle, insanı konu alan sanatın daha geniş kitlelere götürülme çabası, mobilya sanatını etkileyen bir olgu olmuştur.

XIX. Yüzyılın 2. yarısında buhar makinasının bulunuşu, ağaç ve metal gövdeli makinaların yapılması ve yüzyılın sonunda da elektrik motorunun icadı, makine endüstrisinde büyük bir aşama olmuş, bu durum mobilya endüstrisine de yansımıştır. Makinalaşma sonucu çağımız modern mobilyasında tüketim artışı, rasyonalizasyon, ucuzluk, mimari düzenlemelere kolay uyum sağlanmıştır.

Modern mobilyada gövde bir prizma içine alınabilmekte ve gereksiz taşkınlıklar bulunmamakta, bölümlemeler bu prizma ile orantılı olarak yapılmaktadır.

Modern mobilyada kullanışlılık ve rahatlık ön plandadır. Oturma mobilyası alçak, geniş, esnek ve rahat, dolaplar kapaklı ve bol çekmecelidir. Küçük konutlarda hacmin iyi değerlendirilmesi gerektiğinden, elbise dolapları en çok elbise alabilecek şekilde yapılır, üst boşlukları gerekirse tavana kadar, bavul vb. eşya konulması için kapatılır. Kitap dolaplarında çoğunluk kapak bulunmamaktadır. Yemek masaları büyüyebilmekte ve ölçüleri altlarına yeter sayıda sandalye girebilecek şekilde ayarlanmaktadır. Kanepe ve divanlar genişletilerek gerektiğinde yatak olarak kullanılabilmektedir.

Modern mobilya sanatı da, diğer stillerde olduğu gibi değişik ülkelerde, o ülkeye özgü farklılıklar göstermektedir. Örneğin; İskandinav modern stilinin başlıca karakteristikleri açık yanlı koltukları, doğrudan doğruya gövdeye takılan ayaklar ve bu ayakları pekiştirmek için ortadan konulan ortaları inceltilmiş ara kayıtlardır. Sandalyelerde ön ve arka ayak başlıkları kayıtlardan taşırılır.

Günümüzde mobilya gereksinimi o denli artmıştır ki, özellikle büro, okul, hastane, otel, sinema gibi yerlerde daha dayanıklı mobilya yapımı bir zorunluluk olmaktadır. Bu zorunluluk son yıllarda metal iskeletli mobilyaya yönelişi hızlandırmıştır. Kare, dikdörtgen veya daire kesitli, çelik, özel mobilya borusundan dolapların iskeleti, koltuk ve sandalyelerin ayakları hazırlanmakta ve ağaç gövde bu iskelete cıvata ile bağlanmakta, böylece genel kullanım yerlerine daha dayanıklı ve ucuz mobilya sağlanmış olmaktadır.

kaynak: www.mobilyaport.com

Bahçe Mobilyalarınızı Nasıl Seçmelisiniz

Büyük şehirlerde bahçeli bir eve sahip olmak az sayıda şanslı insanın ulaşabildiği bir şey. Ancak, şehirlerden uzaklaştıkça, sayfiye muhitleri ve bahçeli evlerin sayısı artıyor. Mesela İstanbul’da bir bahçe sahibi olma ayrıcalığına sahip olamayan bir çok insan, belki köylerinde, belki de şehire daha yakın yazlık beldelerde bahçeli evlere sahipler. Bunu, yaz tatilinde büyük şehirlerin boşalmasından da, cuma akşamları yazlık beldelere giden yollarda oluşan yoğun trafikten de anlamak mümkün.

Malum, nisan ayı geldi ve baharın habercisi güneş, ağaçlara ilk çiçeklerini hediye etti. Şimdi İstanbul’da senelik iznini bekleyenler, ya da okulların tatile girmesini bekleyen ebeveynler, bahçelerini merak ediyorlar. Çiçekler açmış mıdır, yabani otlar artmış mıdır,yağmur ve kar fazla hasar vermiş midir, çit bitkileri büyümüş müdür soruları kafalarda dolaşıyor. Kontrol amaçlı küçük haftasonu gezileri belki de başlamıştır bile.

Yaz gelecek, bahçeler düzenlenecek, yeni çiçekler ekilecek, eski ağaçlar meyvelerini verecek, fidanlar ise yeni filizlerle size gülümseyecek. Ancak verilen tüm uğraş, tatlı yorgunluk ve emekler bir tamamlayıcıya ihtiyaç duyuyor. Nedir bu tamamlayıcı ?  Tüm bu işleri yaptıktan sonra, rahat bir şekilde arkanıza yaslanıp, çayınızı kahvenizi içerek eserinizi seyretmenizi sağlayacak bahçe mobilyaları tabii ki.

Bahçe mobilyası neden önemli ?

Bahçe mobilyası önemlidir çünkü, hem bahçenizin ve evinizin görselliğini tamamlar hem de toprakla uğraşmaktan aldığınız keyfi ve huzuru tam olarak yaşamanızı sağlar. Misafirlerinizi hem bahçenizin güzelliğiyle, hem de mobilyalarınızın konforuyla mutlu edersiniz. Belki bir sabah güneşin doğuşunu, belki evinizin konumuna göre güneşin batışını bahçenizden keyif içinde izlersiniz. Kahvaltınızı ya da diğer öğünlerinizi, kendi emeğiniz olan yeşillikler içinde, bir meyve ağacının gölgesinde ya da yetiştirmek için her yolu denediğiniz kusursuz yeşil çimlerinizin üzerinde yiyebilirsiniz. Sandalyenize ya da koltuğunuza kurulmuş gazetenizi okurken, çıplak ayaklarınızdan negatif elektriğinizi toprağın yumuşaklığına bırakabilirsiniz. Alternatifleriniz sınırsız. Ancak tüm bunlar için bütçenizi zorlamayacak,eviniz ve bahçenizle uyumlu ve gönlünüze göre bahçe mobilyalarına ihtiyacınız olacak.

Bahçe Mobilyası seçerken nelere dikkat etmelisiniz ?

1.  Malzemesine : Mobilyanızın malzemesi en önemli nokta. Çünkü seçeceğiniz malzeme, mobilyanın ömrünü belirler. Doğal ürünler daha şık görünmekle beraber bakımı oldukça zordur. Örneğin tik ağacından mobilyalar, hem oldukça pahalıdır hem de periyodik bakım isterler. Tik ağacı yağmur, soğuk ya da sıcağın etkilerinden en az seviyede zarar görür. Özel yağı ile her yıl yağladığınız takdirde, ömrü uzayacaktır. Yine de belirtelim ki, ilk heves geçtikten sonra bu bakım işleri aksar ve mobilyanız zarar görür, güzelliğini kaybederse pişman olursunuz. Bu şartlar altında, nem ve güneşten daha fazla etkilenen sıradan ahşap malzemeden yapılan mobilyaların da bahçe için uygun olmayacağını ve kısa sürede çürüme yapacağını belirtmek gerekir. Bambu malzemesinden yapılan mobilyalar da, balkon ve teras gibi sert zeminde ve nispeten korumalı yerlerde tercih edilebilecek ürünlerdir. Ancak bahçe içerisinde, toprağa yakın olması çabuk bozulmasına ve güneşten etkilenmesine sebep olur. Bambuların da düzenli olarak verniklenmesi ve bağlantılarının kontrol edilmesi gerekir. Kamıştan örgü biçiminde ve metal profillerle desteklenerek kullanılan bambu mobilyalar şık ve sağlam gözükse de doğal malzemenin çok uzun ömürlü olmadığı bir gerçektir. Geriye iki seçenek kalıyor; plastik veya metal. Plastik malzemeler estetik açıdan doğal ürünler kadar güzel gözükmüyor ancak fiyatları tabii ki uygun. Bakımı da çok kolay ve suyla rahatlıkla temizlenebiliyorlar. Az önce bahsettiğimiz bambudan hasır örme sandalye ve koltukların plastik malzemeden olanları da var. Bunlar estetik açıdan da oldukça tatmin edici. Metal materyeller ise bahçe mobilyalarında çok eskiden beri kullanılıyor. Örneğin döküm sandalyeler ve sehpalar oldukça güzel ve estetikler. Bakımı da kolay olmasa bile çok zor değil. Ne renk ise o renk yağlı boya ile her yıl boyamanız gerekiyor ki, metal, su alıp paslanma ve çürüme yapmasın. Bu tip demir döküm bahçe mobilyalarında ise en çok tercih edilen renkler siyah, beyaz ve koyu yeşil. Renk demişken geçelim 2. maddeye;

2. Rengine : Bahçe mobilyanızı seçerken rengine dikkat etmezseniz, üstünden bir yaz bile geçmeden büyük pişmanlıklar yaşayabilirsiniz. Bahçe demek bir yerde, güneş demektir. Bu yüzden seçeceğiniz mobilyanın renginin açık olmasına dikkat etmelisiniz. Yoksa güneşten bozarmış ve yer yer farklı renklere bürünmüş mobilyalarla baş başa kalabilirsiniz. Ahşap ürün tercih edecekseniz, ceviz ve kiraz tonlarından uzaklaşıp, açık çam ve akça ağaç ve diğer açık – hafif renkli malzemeye doğru gitmelisiniz. Yine pvc mobilya tercih edecekseniz, koyu ahşap ya da yeşil renkler yerine, açık ahşap tonları ya da beyaz kullanılmalıdır. Kısacası bahçede kullanacağınız açık renkler hem kirli görünümden hem de istenmeyen renk değişimlerinden sizi kurtaracaktır.

3. Dokusuna : Doku konusu hem ahşap malzemede, hem plastik mobilyaların bazılarında hem de metal mobilyada önemlidir. Dokudan kastımız mobilyanızın yüzeyi. Bahçe, toprak ve toz ile iç içe olunan bir yer. Dolayısı ile, mobilyanızın periyodik bakımı kadar günlük temizliği de önem kazanıyor.Kolay temizlenebilen mobilyalar zaten kısa süren yaz keyfinizi kaçırmayacaktır. Burada da yüzey önem kazanıyor. Ahşapta daha pürüzsüz yüzeyler, platik materyelde damarsız ve parlak yüzeyler tercih edilmelidir. Aksi halde bu damarların ve pürüzlerin arasına dolacak tozlar, henüz yepyeni olan mobilyanıza yaşlı ve kirli bir görünüm verebilir. Döküm demir malzemede ise, mobilyanızın desenlerinin daha iri kesim olması önemlidir. Küçük ve ince desenler güzel görünse de bunların da aralarına dolacak toz toprak tadınızı kaçırır. Hemen belirtelim, ahşap mobilyada doku konusu temizlikten öte bir kaç şey daha ifade ediyor. Ahşapların yıllık bakımlarında, zımparalarken, koruyucu ya da boya uygularken, doku ve desenin sade olması işinizi oldukça kolaylaştıracaktır. Mesela sepet görünümlü bambular, yine örme mobilyalar, sık desenli mobilyalar, hem temizlik hem bakım açısından sizleri yorar.

4. Sehpasına / Masasına : Sehpa ve masa çoğunlukla örtülerin altında gizlenen unsurlardır. Ancak son yıllarda bahçe takımlarında masa ve sehpalara daha çok önem veriliyor. Özellikle cam kullanımı oldukça yaygınlandı. Camın mobilya ile birleşimi, hem temizliği kolaylaştırıyor hem de güzel bir görüntüyü beraberinde getiriyor. Eğer yeni mobilyalar alacakasanız, sandalye ya da koltukların yanında, yukarıda saydığımız tüm hususlar masa ya da sehpa için de geçerlidir. Almışken takım almanız da naçizane tavsiyemizdir.

5. Döşemesine : Geldik en can alıcı noktaya. Mobilyanızla birlikte kullanacağınız minder ya da sehpa-masa örtüsü görsellik açısından en önemli tamamlayıcıdır. Bahçelerde kullanılan klasik döşeme renkleri, yeşilbordo ve krem kombinasyonları olsa da, son yıllarda ortama uygun çiçekli vedesenli döşemeler yaygınlaştı. Bu konudaki tavsiyemiz de mobilya alacağınız zaman birlikte döşemesini de almıyorsanız, hazır döşeme ve minderlerden kaçınmanızdır. İstediğiniz zevkinize uygun kumaşı bulup, ölçülerinize uygun diktirebileceğiniz çok sayıda yer var. Çünkü mobilyalardan ayrı olarak hazır alacağınız minder ya da örtüler bir türlü istediğiniz gibi olamıyor. Ismarlama iş içinizi en çok rahatlatacak iştir. Tabii, döşemelerini ve örtülerini mobilyasıyla birlikte alanlar için bir şey söyleyemeyiz. Birlikte aldıkları ürünler mobilyaları için en uygun ürünler olacaktır. Onlar da yukarıda belirttiğimiz yöntemi yedek minderler ve örtüler edinmek için kullanabilirler.

6. Fiyatına : Belki de bu konuyu 1 numaraya yazmamız gerekiyordu ancak konu keyif olunca fiyat biraz arka plana atılabiliyor. Ama ne kadar arkaya atsak da kafamızdan çıkaramayacağımız bir konu. Çünkü bahçe mobilyası fiyatları oldukça değişken. Masa ve sandalye fiyatları bazen çok yüksek olurken, bazen beklenmedik derecede düşün olabiliyor. Unutmamamız gereken en önemli husus şu : Kaliteyi ucuza alamazsınız. Dolayısıyla, yukarıda bahsettiğimiz hususlar içerisinde kalan ve en uygun mobilyayı bulmaya çalışmalısınız. Bizim tavsiyemiz çok ucuz ürünlerden uzak dururken, bütçeniz müsait olsa da çok pahalı ürünlerden de kaçınmanızdır. Çünkü bazı ürünler sadece ünlü bir tasarımcının elinden çıktığı için, aynı niteliklere sahip muadilinden çok çok daha yüksek olabiliyor. Böyle bir durumda aynı nitelikteki mobilyalardan ucuz olanını seçmeniz akıllıca olacaktır. Ayrıca ucuz bahçe mobilyaları için de bir tüyo verelim. Mümkün olduğunca yapı marketlerden değil, bu işin merkezi olan mobilya çarşılarından ya da direk imalatçıdan almanız büyük kârlar etmenizi sağlayacaktır.

kaynak: www.farketmez.net

MOBİLYA VE AĞAÇ İŞLERİNDE KULLANILAN AHŞAP MALZEMELER 1

Bilindiği gibi bir ürünün oluşturulmasında kullanılan maddelere genellikle malzeme denilmektedir. Mobilya ve yapı elemanlarının biçimlendirilmesinde ve konstrüksiyonlarında kullanılan malzemelerin ürünün kullanım amacına ve beklenen fonksiyonel işlevinin yerine getirilmesine uygun olması gerekmektedir.

Bu amaçla kullanılan geleneksel malzemelerin dıŞında günümüzde teknolojik geliŞmelerin ortaya çıkardığı yeni malzeme kombinasyonları ve kompozit malzemeler de bulunmaktadır.

Geleneksel malzemelerin özelliklerinin iyileŞtirilmesi ve/veya üretilen yeni malzemeler ve malzeme kombinasyonları aynı zamanda yeni ve özgün ürünlerin ortaya çıkmasına olanak sağlamaktadır.

Malzeme kavramı ile ilgili olarak belirtilen bu hususlar mobilya ve yapı elemanı üretiminde kullanılan malzemeler içinde geçerli bulunmaktadır. Mobilya üretiminde kullanılan malzemeler; fiziksel, kimyasal, mekanik ve geometrik (boyutsal) yapılarına ve üründeki konum, görev vb. özelliklerine göre de sınıflandırılabilmektedir.

Mobilya ve yapı elemanı yapımında kullanılan malzemeleri genelde; 1-Ağaç malzemeler, 2- Plastik malzemeler, 3- Doğal ve suni deri, 4- Tekstil ürünleri, 5- Metal malzemeler olarak ele alabiliriz.

AŞağıda sizlere mobilya, kapı-pencere üretiminde kullanılan masif ağaç malzemeler hakkında bilgi verilmektedir.

1- AĞAÇ MALZEMELERİN SEÇİMİ, İŞLENMESİ, MOBİLYA VE YAPI ELEMANLARININ ÜRETİMİNDE KULLANILMALARI

 Bu malzemelerin incelenmesinde esas olarak hem mobilya, hem de kapı pencere gibi yapı elemanlarının üretiminde geniŞ kullanım yeri bulan ağaç kökenli malzemeleri öncelikle mobilya yapımında kullanılanlar ile yapı elemanı (kapı ve pencere) üretiminde kullanılanlar olarak iki ayrı baŞlık altında incelemekte ve öz bilgi vermekte yarar bulunmaktadır.

Orman ürünleri ve mobilya sanayiinin çeŞitli alt dallarında girdilerin içinde odun hammaddesinin payı : Kereste + Parke de; % 75, Ambalaj da % 83, Levha ürünlerinde, % 84, Mobilya da ise % 76 olarak belirlenmiŞ olup, bu yüksek bir girdi oranının oluŞturmaktadır.

Son yıllarda uluslararası ticarette hammadde kıtlığı nedeni ile sıkıntılar görülmeye baŞlanmıŞtır. Bu nedenle konstrüksiyon ve biçimlendirmelerde malzeme ekonomisi konusu önem kazanmaktadır.

Malzeme ekonomisi denilince hammaddenin kendi özelliklerine ve ürünün kullanım amacına uygun olarak ve tasarruflu bir Şekilde iŞlenmesi ve kullanılabilmesi, hammadde özeliklerine uygunluktan ise mevcut malzemenin özelliklerinden geniŞ ölçüde ve doğru Şekilde yararlanılabilmesi anlaŞılmaktadır.

Kullanım amacına uygunluk, hammaddenin özel kullanım isteklerine uygun olarak seçilme zorunluluğunu ifade etmektedir. Tasarruflu Şekilde kullanımdan ise kullanılan malzeme tüketiminin azaltılması, ancak ürünün kullanım değerinin düŞürülmemesi anlaŞılmaktadır.

Malzeme ekonomisi hususuna itina gösterilmesi ile oldukça büyük oranlarda malzeme tüketiminde tasarruf, ürünün fonksiyonel emniyetinde yükselme ve daha uzun süre kullanılabilme olanağı sağlanmaktadır.

Yapı elemanlarında, malzeme ekonomisi, özellikle amaca uygun hammadde seçiminde ifade bulmaktadır. Örneğin, dıŞ kapıların dıŞ yüzeylerdeki kaplama malzemesinin değiŞen iklim koŞullarına açık olması, burada malzemenin değiŞen iklim koŞullarına dayanıklılığını ön plana çıkarmaktadır. Bu hususda hem vernik veya yüzey iŞleme maddesi, hem de seçilen ağaç malzeme için geçerlidir.

Günümüzde değerli ağaç türü odunlarından tasarruf için düz (prese) kapılar veya kapıların dolgu kısımları kaplama veya diğer tabakalı ağaç malzeme ile kaplanmaktadır. Burada rutubete dayanıklı tutkallar kullanılarak veya değerli masif veya kaplamadan ağaç malzeme bir kör konstrüksiyon üzerine yapıŞtırılmalıdır.

Esas itibari ile çerçeve konstrüksiyonlu kapılar ve diğer masif konstrüksiyonlu ürünlerde ağaç malzeme ve iŞçilik masrafı yoğundur. Çerçeve konstrüksiyonlu iç kapılar da çerçeveler kural olarak daha az değerli olan ibreli odunlardan üretilmekte, yüzeyleri renkli verniklenmekte veya kaplanmaktadır. Ancak iŞçilik ve malzeme tüketimi oldukça yükselmektedir. Bunun için kaplama levhalı çerçeve konstrüksiyonlu iç kapı üretimi oldukça düŞük bulunmaktadır. Düz (prese) kapılar buna karŞı daha çok sayıda üretilmektedir.

Pencerelerde ise reçinece zengin ve düzgün büyümüŞ, budaksız diri odun lataları tercih edilmektedir. Çünkü diri odun öz oduna göre daha fazla emme yeteneğine sahiptir. Böylece dıŞ hava koŞullarına karŞı rutubete dayanıklı koruyucu renkli vernikleri daha iyi tutmaktadır.

OksitlendirilmiŞ parlak metal odun-hafif metal kombinasyonlu pencere çerçeveleri veya plastik malzemeden pencerelerin üretimi için özel donanımlara gerek bulunmaktadır. Bu tip pencereler daha çok topluma açık mekanlarda kullanılmaktadır. Bakımları kolay ve kontrüksiyon birleŞmeleri sağlamdır. Boyanmalarına gerek bulunmamaktadır.

Mobilya ve iç mekan düzenlemelerindeki istekler, mobilya türüne göre de çok farklı bulunmaktadır. Kural olarak yapı elemanlarından çok daha çeŞitlidir. Mobilyada taŞıyıcı elemanların hammaddesi olarak masif ağaç malzeme dıŞında, yonga ve yarı sert lif levha ile diğer tabakalı ağaç malzemelerde kullanılmaktadır. Bu malzemeler rasyonel ve malzemeden tasarruf edilecek Şekilde kesilebilmektedir.

Mobilyanın görünüŞü için çeŞitli yüzey malzemelerinin seçimi de büyük öneme sahiptir. ÇeŞitli tipte levha kaplama malzemelerinin dıŞında, tekstil ve deri ürünleri de bu amaçla kullanılabilmektedir. Ayrıca ürefenol veya doymamıŞ poliyester, melamin reçinesi gibi sentetik ürünler içirilmiŞ desenli dekor folyolar son yıllarda büyük kullanım yeri bulmaktadır.

Mobilya üretiminde ülkemizde halen geniŞ ölçüde ağaç kaplama levhalı ve laminat kaplı malzemelere talep bulunmaktadır. Bu tip mobilyalar daha ziyade orta ve küçük iŞletmelerde üretilmektedir. Üretim sırasında malzeme kayıplarını azaltmak için ağaç malzeme kökenli levhalarının seçimi, kesilmesi ve iŞlenmesi hakkında tecrübeli elemanlara gereksinim bulunmaktadır. Bu tip mobilyalarda malzeme tüketimi ağaç kaplama levhalı olanlarda, dekor folyo yapıŞtırılmıŞ mobilyalara göre daha fazladır.

Plastik kökenli mobilya elemanları ise özellikle mutfak mobilyalarında kolay temizlenebilmeleri nedeniyle tercih edilmektedir. Çekmece, sandık yapımında zaman alıcı ağaç konstrüksiyonların yerine kullanılabilmektedir. ÇeŞitli renklerde görünüŞ olarak da doğal ağaç malzemeden mobilyalarınkine uyum sağlanabilmektedir. Ayrıca plastik kökenli malzemelerden aksesuar olarakta yararlanılabilmektedir.

Gelecekte mobilya yapımında yonga ve lif levha tüketimi daha da fazla ön plana çıkacaktır. Böylece oldukça büyük miktarda masif odundan ve de iŞ gücünden tasarruf edilebilecektir.

Üretimde çeŞitli ölçekli mobilya iŞletmelerinde temel girdilerin toplam maliyeti içindeki payları aŞağıdaki gibi belirlenmiŞtir.

cizelge1

Genelde ağaç malzemenin mobilya ve yapı elemanları üretiminde diğer malzemelere tercih edilmesinin baŞlıca nedenleri olarak;

1) Özgül ağırlığına göre, direncinin ve taŞıma gücünün diğer malzemelere göre daha yüksek olması,

2) Beton ve çelikten hafif olduğu için, ağaç malzemeden binalarda temel üzerine düŞen yükün azalması,

3) Ağaç malzemenin iyi bir ısı yalıtkanı olması, dokunulduğunda sıcak ve soğuk hissi vermemesi ve dokunulduğunda vücut ısısını düŞürmemesi,

4) Ağaç malzemenin korozyona uğramaması,

5) Sesi absorbe etmesi nedeniyle çarpma esnasında az gürültü çıkarması,

6) Şok Şeklindeki etkileri absorbe etmesi,

7) Kondensasyona neden olmaması,

8) ArdıŞık gerilmelere maruz kaldığında kriŞtalleŞmesi ve gevrek yapı kazanması,

9) Ekstrem sıcak ve soğuk ortamlarda kohezyon gücünün bulunması,

10) PlastikleŞtirilebilmesi ve bükülmesi,

11) Elektrik direncinin yüksek bulunması,

12) Kimyasal maddelere karŞı dayanıklılığı,

13) Yangına karŞı direncinin yüksek bulunması,

14) Yenilenebilir bir enerji kaynağı olması ve her ülkede az veya çok bulunabilmesi,

15) El aletleri ve makinalarca kolay iŞlenebilmesi,

16) Çivi ve vida tutma kabiliyetinin yüksek olması,

17) Üretiminin ve taŞınmasının kolay ve ekonomik olması,

18) Ağaç malzemenin çok değiŞik renk ve görünüŞe sahip olması,

19) Yüzey iŞleme maddeleri ile daha çekici duruma getirilebilmesi,

20) Kullanım süresinin artması ile daha zengin görünüm ve koyu renk kazanması,

21) Kusurlu kısımlarının kolayca değiŞtirilebilmesi sayılabilir.

Ağaç malzemeden yapı malzemesi üretimi için diğer malzemelere göre daha az enerjiye gereksinim duyulması günümüzde önemli bulunmaktadır. Örneğin, 1 tonluk yapı malzemesi üretmek için gereken enerji; AhŞapta 435 kw-saat, Çelik‟te 3780 kw/saat, Alüminyum‟da 20169 kw/saat dir.

Boksiti alüminyum pencereye çevirmek için gereken enerjinin 1/3‟ü, petrolü plastik pencereye çevirmek için gerekli enerjinin 1/10‟u ağaç malzemeden pencere üretimi için yeterli bulunmaktadır.

A.B.D. ve Kanada‟da ağaç malzeme kullanılarak inŞa edilen binalarda, daha az üretim ve yapım enerjisi kullanıldığı belirlenmiŞtir. Örneğin; soğuk çekme çelik bir kiriŞ, aynı mukavemete sahip 300 x 50 mm‟lik kaba biçilmiŞ bir ahŞap kiriŞe göre 19 kat daha fazla bir enerji sarfiyatı ile üretilmektedir.

305 x 165 mm‟lik bir bir putrelin taŞıma kabiliyeti 550×135 mm‟lik lamine bir çam kiriŞin taŞıma kabiliyetine eŞit olmasına karŞın, 6 kat daha fazla enerji tüketimini gerektirmektedir. 400×250 mm‟lik bir betonarme kiriŞ, eŞdeğeri bir ahŞap üründen 5 kat fazla enerji tüketmektedir.

A.B.D.‟de yapılan bir baŞka çalıŞma da çelik yapı için ahŞaptan 2 kat daha fazla enerji tüketildiği, çelik strüktüre alüminyum kaplama yapımı için ise 3 kat daha fazla enerji tüketimine yol açtığını belirtmektedir.

Bu oranlar atmosfere verilen CO2 emisyonu açısından hesaplanırsa, çeliğin ahŞap yapının 3 katı kadar emisyona neden olduğu ortaya çıkmaktadır.

SO2 emisyonu açısından yapılacak bir karŞılaŞtırmada ise bu oran 5 katına dek yükselmektedir. Ve nihayet çelik bir yapının tüm bileŞenlerinin üretimi ve yapının inŞaası için ahŞabın 16 katı kadar daha fazla su tüketmek gerektiği unutulmamalıdır.

kaynak: Prof. Dr. Ahmet KURTOĞLU, Yrd. Doç. Dr. Sait Dündar SOFUOĞLU