Kent Planlama ve Ekoloji İlişkisi

KENT PLANLAMA VE EKOLOJİ İLİŞKİSİ

Hızlı nüfus artışı, gelişen teknoloji ve sanayi ile birlikte insanoğlunun ekosistemler üzerindeki baskısı artmakta ve doğal çevrenin giderek yok olmasına ve yenileme gücünü kaybetmesine neden olmaktadır. Buna karşılık olarak, 1970’li yıllardan itibaren çevre sorunlarına karşı artan duyarlılık, pek çok alanda yeni yaklaşımlar ve teknik önlemlerin geliştirilmesini sağlamıştır. Planlama alanında ise doğal çevrenin bugünkü ve gelecek nesiller için en yararlı biçimde değerlendirilmesi, ona bağlı kaynakların korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasını amaçlayan yaklaşım olarak ekolojik planlama yaygın bir kullanım bulmuştur.

EKOLOJİ KAVRAMI,

Canlılar ile çevrelerindeki dünya arasındaki karşılıklı ilişkileri belirtmekte, yaşama ortamını oluşturan ortam faktörleri ile ortamın özelliklerini ve karşılıklı ilişkileri incelemektedir. Ekoloji kavramında, yaşayan canlılarla çevre arasındaki ilişkiler ve etkilenmeler çok yönlü, doğrudan ve dolaylı biçimleri ile yer almaktadır. Çevreye bakış açısında insan merkezli bir yaklaşım egemen iken, ekolojik bakış açısında insan diğer canlılarla birlikte ve eşit ağırlıkta değerlendirilmektedir”.
Doğal kaynaklar planlama alanının ekolojik açıdan değerlendirilmesi için gerekli temel verilerdir. Doğal kaynakların tespiti, envanterlerinin ortaya konması kısaca ekolojik analiz planlamanın temelini oluşturmaktadır. Alanın ekolojik karakterini ortaya koyan doğal faktörler; yeryüzü şekli, iklim, anakaya/toprak, su ve canlılar (bitki örtüsü ve hayvan varlığı ve insan)dır.
Doğanın gizil gücünü potansiyelini geniş kapsamlı bir yaklaşımla ele alan ve doğanın korunması, kullanımı ve geliştirilmesini amaçlayan fiziksel planlama çalışmaları, planlamanın içerik ve sürecine göre ekolojik planlama ve peyzaj planlama adlarını almıştır. Planlama kavramsal olarak, belirlenen bir hedefe ulaşabilmek amacıyla, harekete geçmeden önce yapılan hazırlıklar, karar verme ve seçim yapma sürecidir.

Planlama sürecinin aşamaları şöyle özetlenebilir:
• Sorunun tanımlanması,
• Veriler ve değerlerin sistemsel analizi. Amaçlar, hedefler, veriler, değerler ve kriterler için kriterlerin belirlenmesi,
• Seçeneklerin ortaya konulması,
• Ortaya konulan seçenekler arasından seçimin yapılması,
• Uygulama ve geri dönüşle kontrol.”
Fiziksel planlamada, arazi kullanımı kararları verilirken en uygun yerlerin belirlenmesinde, alana ait elverişli ve kısıtlayıcı koşulları belirleyen biyofiziksel ve sosyo-kültürel faktörlerin ve aralarındaki ilişkilerin değerlendirildiği planlama süreci ekolojik planlamadır. “Planlamada sürdürülebilirlik söz konusu olduğunda öncelikle doğal çevreyi temel alan sürdürülebilir gelişme stratejilerinin ortaya konması gerekir”.
“Sosyo-ekonomik gereksinimleri karşılamak üzere doğal kaynakların bir sermaye olarak kullanılmasında çevrenin ekolojik sürekliliğinin sağlanması için doğal kaynaklar ile sektörel arazi kullanımları arasında oluşabilecek olası olumsuz ekolojik ilişkilerin niteliksel açıdan ölçülmesi ve risklerin tanımlanması fiziksel planlama kararlarından önce yapılması gereken bir eylemdir. Bu nedenle bölgelerin ve onlara bağlı havzalar zinciri içindeki karasal ve aquatik ekosistemlere ilişkin güncel kaynak envanterlerinin çıkartılarak bilimsel ekolojik yöntemlerle hassasiyetlerinin ölçülmesi ve yorumlanmasıyla ekolojik eşiklere özgü haritalar elde edilebilir. Elde edilen bulgular çerçevesinde bölgelere ilişkin kesin koruma-kullanma kuralları plan lejandında tanımlanmış bölgelere ilişkin “Ekolojik Master Planları”nın elde edilmesi suretiyle uzun süreli perspektifler için amaçlanan ekonomik ve ekolojik gelişme kararlarının sağlıklı bir şekilde verilmesi sağlanabilir”.
“Doğal kaynakları sürdürülebilir korumak ve kullanabilmek için ülke, bölge ve havza özelinde ve genelindeki kaynakların yönetilmesi ancak bütüncül bir Ekolojik Master Planı’nın elde edilmesiyle sağlanacaktır”.

KENTSEL SÜRDÜRÜLEBİLİR VE BÜTÜNCÜL EKOLOJİK YAKLAŞIM
Günümüzde, mevcut kentsel alanlarda Sürdürülebilirlik (Sustainability) ve Ekoloji (Ecology) yaklaşımının kentin tüm bileşenlerine entegre edilebilmesi için, bu olguların bütüncül bağlamda kentsel yönetimi ve politikalarında, kentin planlama ve tasarımında, kurumsal/toplumsal ve bireysel ölçekte yapılacak sorumluluk ve çözümlerle gerçekleştirilmesi gereklidir.

Ekolojik Planlama Yaklaşımında Temel Hedefler
1. Doğal ve yeşil alanların yoğunluğunun artırılması,
2. Temiz enerji kullanımı,
3. Çevre dostu teknolojinin kullanımı,
4. Ekolojik tabanlı kentsel, mekansal ve mimari yapıların planlama ve tasarımı,
5. Ekolojik ve çevre koruma konusunda eğitim (bilgilendirme ve bilinçlendirme) faaliyetleri,
6. Ekolojik ulaşım çözümleri,
7. Denetleme ve izleme,
8 . Tasarrufun yaygınlaştırılması,
9. Çevre dostu ve uyumlu malzemelerin kullanımı vb. ekolojik önlemleri içermektedir.
Planlama’da Ekolojik Yaklaşımlar
Kentleşme birçok farklı aktör arasındaki dinamik etkileşimlerin bir çıktısıdır.
Değişen ve gelişen günümüz koşullarında planlamanın temel amacı ne olmalıdır?
“Kentlinin sosyal ve kültürel gereksinimlerini karşılamayı, sağlıklı ve güvenli bir çevre oluşturmayı, yaşam kalitesini artırmayı hedeflemek ve bu amaçla başta doğal, ekonomik, demografik, toplumsal, kültürel, tarihsel, fiziksel vb. özellikleri dikkate alarak kentsel alanların sektörel bazda kullanımı, koruma, kısıtlama kararlarını, örgütlenme, tasarım, planlama, uygulama ve yönetim ilkelerini ortaya koymaktır.”

Ekolojik Planlama Boyutundaki Hedefler 
1) Öncelikle, “Bütüncül, Katılımcı ve Ekolojik Kent Planlama”
2) Ekolojik kent planlamasında temel amaç; Doğal çeşitliliğin artırılarak ekosisteme yeni yaşam mekanları ve süreçlerinin katılımının sağlanmasıdır.
3) Arazi kullanım durumları ile doğal yapı arasında uyumun sağlanması.
4) Malzemenin yeniden kullanımı, yenilenebilir enerji kaynakları, su ve havza yönetimi vb. dengeli bir döngü kurulması.
5) Sürdürülebilir ekolojik kent planı içinde,
* Yerleşim Ana planı
* Ulaşım Ana Planı
* Yeşil Sistem Ana Planı
* Doğa Koruma ve Geliştirme Rezerv Ana Planı
* Kültürel Tarihi ve Arkeolojik Koruma ve Geliştirme Ana Planı
* Alt yapı Ana Planı
* İşyeri Merkezleri ve Sanayi Gelişim Ana Planı
* Kentsel Enerji Ana Planı çalışmalı aynı düzlemde incelenmeli ve ekolojik koşullar dikkate alınarak gözden geçirilmelidir.

6) Kentin açık ve yeşil alanların nitelik ve nicelik olarak artırılması.
7) Sera gazı etkicisini azaltıcı ve emisyon emici bitkiler ve kent ormanları ile zenginleştirilmelidir.
8 ) Kent ekosistemi içinde önemli işlevleri olan su kaynakları kent içi ve çevresinde yaygın olarak kullanılmalıdır.
9) Çevreye duyarlı planlama amaçlarının ve çevresel standartlarının (hava, su, toprak kalitesi, gürültü kirlilik değerleri vb.) sistematik olarak belirlenmesi
10) Kent içi toplu taşıma araçları yaygınlaştırılmalıdır
11) Mimari yapı ve bina tasarımında ekolojik mimari anlayışı yaygınlaştırılmalıdır. Örneğin mikroklimatik verilerin (güneşlenme, rüzgar yönleri, ısı, radyasyon vb) en etkin şekilde kullanılması hedeflenmelidir.
12) İmar parselleri hava sirkülasyonu ve uygun bir mikro klimaya sahip olacak şekilde yerleştirilmelidir.
13) Kentsel desantrilizasyon ve yenileme sürecinde yeni gelişmeler düşük yoğunluklu alanlardan oluşmalıdır.

EKOLOJİK PLANLAMANIN AMAÇLARI
Ekolojik planlamanın en temel amacı; ekolojik, mekansal, ekonomik, sosyal ve kültürel sürdürülebilirliğin sağlanmasıdır. En genel anlamda ekolojik planlama,
• Yenilenebilen sistemler olan tarım toprakları, su kaynakları ve ormanların korunmasını
• Doğal kaynakların kullanılırken verimlilik ve yararlılığının geliştirilmesini,
• Çevreye verilen zararlı atıkların azaltılmasını, atıkların yeniden kullanılmasını,

Kentsel planlamada makroformun verimlilik ve yararlılık eşikleri içinde oluşturulmasına yönelmesini amaçlamaktadır.

EKOLOJİK PLANLAMA İLE FİZİKSEL PLANLAMA ARASINDAKİ FARKLAR
• Fiziksel planlama yaklaşımından ekolojik planlama yaklaşımına geçiş “İnsan için doğayı kullanma” yaklaşımından doğa ile birlikte nasıl yaşarız’a geçiştir.
• Günümüzdeki mevcut planlama anlayışı, kısa vadeli çözümler üreten genelde başarısız planlar ortaya koyan anlayıştır. Oysa ekolojik planlama bütüncül ve uzun vadeli çözümler üretmeyi amaçlayan bir planlama yaklaşımıdır.
• Ekolojik planlama, ilgili tüm disiplinlerin bir araya gelerek, tüm disiplinlerin yaklaşımları dikkate alınarak gerçekleştirilen disiplinlerarası bir planlama yaklaşımıdır.
• “Doğa bir bütündür ve insan doğanın bir parçasıdır” yaklaşımı ile salt kullanmaya dayanan anlayış terk edilmektedir.
• Doğal kaynak değerleri “ olmazsa olmaz” veri olarak planlamaya katılmaktadır.
• İnsan doğanın bir parçası olduğu için, doğal sistem içindeki diğer varlıklarla beraber ne kadar yararlanma hakkına sahip olduğu ortaya konmaktadır.
• Kent ekosistemlerinin düzenlenmesi, kent ekosistemlerinde yaşayan nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması nedeni ile, toplumsal huzur sağlanmış, sosyo-kültürel açıdan gelişmiş bir topluma dönüşmesi sağlanmaktadır.

Doğal kaynakların korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilirliği için uluslararası işbirliğini sağlayacak sözleşmeler hazırlanmıştır. Bu sözleşmelerin sonuncusu 20 Ekim 2000 tarihinde imzalanan ve Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa Peyzaj Sözleşmesi olmuştur. Sözleşme temel olarak doğal kaynakların korunması, yönetimi ve planlanması olmak üzere üç amaç üzerinde durmaktadır ve buna bağlı olarak katılımcı ülkelere şu yükümlülükleri getirmektedir:
1. Doğal peyzajın ve ona bağlı kaynakların korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasını amaçlayan planlar geliştirilmesi ve bu amaca yönelik program ve politikaların oluşturulması ve uygulanması,
2. Her ölçekteki fiziki planların ekolojik temele dayalı olarak hazırlanması ve planların birbirleri ile ilişkilendirilmesi,
3. Tarımda, ormancılıkta, endüstride, madencilikte üretim tekniklerinin ve bölge
planlamasında, kent planlamasında, ulaşımda, altyapıda, turizm ve rekreasyonda ve daha genel bir düzeyde dünya ekonomisindeki değişimlerin bir çok durumda doğal kaynakları olumlu/olumsuz etkilediği ve bu nedenle doğanın ve temel ekolojik süreçlerin fiziki planlarda ve sektörel planlarda hesaba katılması gerekliliği vurgulanmaktadır.
Ülke genelinde planlama çalışmalarında kullanılmak üzere, ülke doğal kaynaklarının kapsamlı bir envanteri çıkarılmalı ve ihtiyaç duyulduğunda kullanabilmek üzere bilgisayar veri tabanına aktarılarak veri bankaları oluşturulmalıdır. Çünkü toplanan ekolojik verilerin karmaşık yapıda ve çok sayıda oluşu, planlama çalışmalarında değerlendirmenin elle yapılabilme olasılığını azaltmaktadır. Bu nedenle, gelişen bilgisayar teknolojisinden yararlanılması, planlama çalışmalarının daha verimli olmasının yanında zaman ve maddi açıdan da daha ekonomik olmasını sağlayacaktır. Planlama için gerekli olan veri ve bilgilerin yeterli miktarda ve kolay ulaşılabilir olması etkili bir planlama sürecini ortaya koyacaktır. Yapılan planların uygulanması ve sürekliliğinin sağlanabilmesi için planlara ilişkin yasal çerçevenin oluşturulması gereklidir.

EKOKENT KAVRAMI
Ekokent kavramı, kentlerin sürdürülebilirliğine yönelik arayış ve çabaların sonucu ortaya çıkmıştır. İnsan-Kent-Çevre’nin birbirleri ile ilişki ve etkileşim içerisinde ele alındığı bir kent tasarım ve uygulama yaklaşımıdır.
Ekokent tasarımında;
• Kentin çevre üzerinde etkisinin azaltılması
• Yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı
• En düşük düzeyde atık üretimi
• Geri dönüşümlü malzeme kullanımı (Ekolojik ayakizinin en aza indirgenmesi)

Ekolojik ayakizi
tüketilen tüm doğal kaynakların üretilmesi için gereken toprak alanını gösteren bir ölçüdür. Bir eko-ayakizi, tükettiğimiz tüm enerji,su, madde, ürün ve hizmetleri üretmek için ihtiyacımız olan kara ve denizin ölçümüdür.
Ekolojik kent tasarımında taşıt değil insan bazlı kentler oluşturmak esas alınmalıdır. Toprağı, suyu, havayı yaşatmak, ısıyı denetim altında tutmak hedeflenmelidir. Bilim adamları dünya kaynaklarını tüm sakinlerin eşit olarak paylaştığı sürdürülebilir ‘’ekolojik ayakizi’’nin kişi başına 1.8ha düştüğünü belirlemişlerdir. Çin’in kırsal bölgelerinde 1.6ha, Şangay 7ha, Amerikalı 9.7ha’dır.

Ekokent uygulama yaklaşımı için birçok ülke farklı çözümler üretmiştir:
• Avustralya’da Melbourne Kent Konseyi’nin 50 milyon Dolar’lık binasında asılı bahçeler, havayı soğutan fıskiyeler, rüzgar türbinlari ve güneş panelleri binada tüketilen elektriğin %85’ini üretiyor ve çatıdaki yağmur suyu kollektörleri ihtiyacı olan suyun %70’ini biriktiriyor.

• Berlin’de, Almanya’nın yeni Reichstag yapısı da nötr karbon sebze yağları yakarak karbondioksit emisyonunu %94 oranında azaltıyor.

• Avusturya’da Viyana’da 1.500 bisiklet ücretsiz dağıtıldı.

• İzlanda, Reykjavik hidrojenli toplu taşımanın öncülerinden ve Şangay’da 100.000 güneş panelinin kurulması için devlet esteği veriliyor.

Doğadan kalanları korumak zorunda isek ve dünyanın gelişmekte olan uluslarındaki yaşam koşullarını iyileştirme talebiyle karşı karşıyaysak, yeni bir kent yaşamı biçimi tek seçenektir. Kentler eğer doğru planlanırsa, dünyanın patlayan nüfusu için sürdürülebilir yaşamın anahtarını ellerinde tutabilirler.

Kentlerin sürdürülebilir bir yaşama sahip olması için; 
– enerji etkin binaların geliştirilmesi, toplu taşıma kullanımının arttırılması, yerleşim,ticaret ve endüstri alanlarına ayırmak yerine kentlerin bütünleşik çalışma ve yaşama alanlarının ortak olduğu çevreler oluşacak şekilde düzenlenmesi gerekir.
Kentlerin metropolleşme süreci içerisinde yerel üretimden uzaklaşmadıkları, tarım ürünlerini ithal ederek elde etmeleri söz konusudur. Süreç içerisinde megakentler ihtiyaçları olan yiyecekleri ithal etmekten aciz duruma geçti. Sonuç; tüm dünyada yayılan kentsel tarım eğilimi. Uzak yiyecek kaynaklarına güvenemeyen ya da güvenmek istemeyen birçok kent sürdürülebilir bir şekilde kendini besleyebilmektedir. Birleşmiş Milletlerin verilerine göre, dünya yiyeceklerinin yaklaşık %15’i artık kentsel alanlarda yetişmektedir.

EKOLOJİK ALAN YARATMA ÇABALARI
AÇIK VE YEŞİL ALANLAR

Açık ve yesil alanlar, günümüze kadar birçok bilim insanı tarafından arastırılmıs; bu alanlar için çesitli tanımlamalarda bulunulmus; büyüklükleri (ölçüleri), islevleri, rekreasyonel kullanımları, olusumları, vb. baslıklar altında birçok sınıflandırma yapılmıstır. Bu tanımlardan bazıları verilmistir.God (1980) ’a göre açık alanlar, kentsel bir alanda tasıtlar ve yapılarla örtülmemis arazi ile su yüzeyleri ya da park ve rekreasyon, doğal kaynaklar, tarih ve peyzaj özellikleri yönünden önem tasıyan, gelismeye açılmamıs araziler olarak tanımlanmaktadır.

Açık ve yesil alan sistemini Öztan (1998), “bir kentin yapısındaki çesitli kullanımlar için uzun süreli bir denge unsuru; aynı zamanda çok yönlü dıs mekan kullanımları için de çesitli olanaklar yaratan, yasayan ve yasatan bir organizma” olarak tanımlamıstır. Bu organizmanın bulunduğu dönem için olduğu kadar geleceğe iliskin dönemler için de uzun süreli etkinliği ve geçerliliği söz konusudur. Keles (1977)’e göre açık ve yesil alanlar, insan yasantısının sürdüğü, üzerinde yapı yapılmıs kapalı mekanların dısında kalan ya da doğal olarak bırakılmıs veya tarım ve konut dısı dinlenme amaçlarına ayrılmış kent parçasıdır.
Tüm bu tanımlardan yola çıkılarak açık ve yesil alanlar; kentsel doku içerisinde mimari yapılar (blok yığınları, binalar, sert yüzeyler) dısındaki açıklıkları, kitlesel ve parçalar halindeki yesillikleri, su yüzeylerini barındıran ve kent içerisinde, kentin gelisimini kontrol altında tutan; birlestirici ve ayırıcı islevler üstlenen; kent genelinin bütünlüğünü sağlayan ve tüm bunların dısında varlıkları gereği kente basta ekolojik, estetik, rekreasyonel ve ekonomik olmak üzere birtakım özellikler kazandıran sistemler bütünü olarak adlandırılabilmektedir.

Kentsel yaşam kalitesi fiziksel çevre, sosyal çevre ve ekonomik çevre kalitesine yönelik bileşenlerden oluşmaktadır. Ekonomik çevre kalitesi yaşam maliyeti ve alım gücü gibi özellikler ile tanımlanırken; Sosyal çevre kalitesi yaşam biçimi (life style), eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim (ulaşılabilirlik/ödenebilirlik), örgütlülük ve gönüllülük esasına dayalı toplumsal faaliyetler, güvenlik, bir yerde topluma ait olma duygusu, kimlik (fiziksel ve sosyal çevrenin kesişme noktası), yerellik (bağlılık açısından) vb. özellikler ile tanımlanabilir. Fiziksel çevre kalitesi ise açık ve yeşil alan varlığı, ulaşım ağı (erişebilirlik) – ulaşım türü – toplu taşım, altyapı ve belediye hizmetleri, iletişim (erişebilirlik), sosyo-kültürel aktiviteler, doğal ve tarihi değerlerin korunması, konut ve yaşam çevresinin planlı olması, konut tipi ve kalitesi, çalışma alanlarının çevresel etkilerinin azaltılması, rekreasyon alanlarının varlığı gibi özellikler ile tanımlanabilir.

Açık ve yeşil alanlar, kentlerin sağlıklı gelişmesi açısından büyük önem taşımaktadırlar. Bu alanlar kentler için rekreasyon, ekoloji ve arazi organizasyonuna yönelik pek çok farklı fonksiyona sahiptir. Rekreasyon fonksiyonu ile aktif ve pasif rekreasyon imkanı sağlayarak kent içinde ve dışında sportif donatımların tesisine ve eğlence ile ilgili donatımlara da olanak verirler. Ekolojik fonksiyonu ile kent içerisinde hava akımlarına ve yeşil fonksiyonlarına imkan tanırlar. Kentin içinde, çevresinde artmakta olan endüstriyel tesisler, konutlar ile motorlu taşıtlardan çıkan gazlardan kirlenen kentin havası içinde bulunan toz ve zararlı gazları temizleyerek, kente ışık ve hava sağlarlar. Arazi organizasyonu fonksiyonu ile kentlerin fiziksel alanların denge oluşturan unsurlarıdır. Kitle boşluk ayarlamasına yardımcı olurlar. Kent içindeki yeşil alanlar, araç trafiğini, yaya rekreasyon ve yerleşim alanlarından ayırmakla insanlar için trafik yönünden gereken güvenceyi sağlamış olurlar. Kentlerin formal yapılı binalarla meydana getirdiği katı kalıbı yumuşatarak kente organik bir karakter kazandırırlar.

Bir kentin genel karakterini, mimari yapılar, açık-yeşil alanlar ve bunların birbirleriyle olan ilişkileri ve bütünlüğü tayin eder. Açık-yeşil alanlar, insan ile doğa arasında bozulan ilişkiyi dengelemede ve kentsel yaşam koşullarının iyileştirilmesinde önemli bir konuma sahiptir. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde açık-yeşil alanların nitelik ve nicelikleri, medeniyetin ve yaşam kalitesinin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu kapsamda pek çok gelişmiş ülke, insanların zihinsel ve fiziksel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak insan yaşamı için uygun kent mekanı veya ekolojisini planlama ve oluşturma çabasına yönelmektedir.

Açık ve yeşil alanlar, kullanım biçimine göre (aktif ve pasif), ekolojik işlevine göre, mülkiyete göre yada üstlendiği rekreasyon işlevine göre farklı biçimlerde sınıflandırılabilirler. Baykan (2003), üstlendiği rekreasyon işlevine göre açık ve yeşil alanları; parklar (mahalle, kent, semt parkı vb.), özel amaçlı park ve bahçeler (çatı bahçeleri, hobi bahçeleri, kültür bahçeleri vb.), spor alanları (golf, basketbol vb), çocuk oyun alanları, doğal ve yarı doğal alanlar, koridorlar (kent ormanı, koruluk vb.), kent içi diğer açık ve yeşil alanlar (mezarlık, konut bahçesi vb) olarak sınıflandırmıştır. Açık-yeşil alanlar içerisinde parklar kentsel yeşil ağın en önemli
elemanıdır.

Tanrıverdi (1987), parkları; “kentlinin çeşitli semtlerine ve çevresine yapılmış sakinlerine aktif ve pasif eğlence ve dinlenme ortamı sağlayan, ölçülü, dengeli ve güzel kompozisyon oluşturmuş sosyal yeşil alanlardır” diye tanımlamaktadı. Thompson (2002), ise parkları, oyun mekanları ve spor alanlarını da bünyesinde barındırması, kentte daha geniş alan kaplaması ve yapay ve/veya doğal bitki örtüsüyle kent içerisinde ekolojik çeşitliliği desteklemesi nedeniyle kentsel açık alan planlamasının temel öğelerinden biri olarak tanımlamaktadır.

Park alanları, “kent içi yeşil alan oluşturma niteliği ile yeşil alan ve yapılı çevre arasında dengeli arazi kullanımının sağlanması açısından kentsel bir öneme sahip olmasının yanı sıra aynı zamanda toplumsal rolü yüksek olan ortak kullanım mekanlarıdır. Farklı insanların karşılaşması, tanışması, konuşması, kentsel yaşamı paylaşması gibi sosyal ihtiyaçların karşılanması ve sosyo-kültürel süreklilik ve gelişmenin sağlanması açısından, toplumsal iletişimin gerçekleştiği kültürel odak noktaları olarak da nitelendirilebilirler. Toplumsal boyuttaki bu ilişkiler, konut dokusu içerisinde etkin ortak kullanım mekanları oluşturulması, kentsel mekanın sosyal ve mekansal boyutlarda daha etkili kullanılması ve mekanı oluşturan işlevlerin olabildiğince canlı tutulması amacında; anlam ve aktivite çeşitliliği açısından ayrıcalıklı bir öneme sahiptir ve konut alanlarında da aynı etkinliği göstermektedir. Park alanları, kentte canlı bir çevre yaratılmasında, yoğun kent merkezinde insan/ çevre ilişkisinin kurulmasında ve kentsel dolaşım ve aktivite alanlarının oluşturulmasında etkin bir öğe” olarak açık ve yeşil alan varlığı anlamında kentsel yaşam kalitesinin sosyal açıdan da mekana indirgenmesi sebebiyle, önemli bileşenlerinden biri olarak nitelendirilebilir.

Yeşil alanların tipleri, içerikleri, yeşil alanda yer alan eylem biçimleri ve büyüklükleri, hizmet edilen nüfus büyüklüğüne, yerleşimin fiziki özelliklerine (topoğrafya, toprak kabiliyeti vb.) ve doğal özelliklerine (iklim, bitki örtüsü vb.) göre değişmektedir. Bununla beraber park alanları için gerekli standartları belirleyen etmenler, nüfus, kentin boyutu, coğrafi konumu, iklimi, kullanım mesafesi ve yoğunluğu ile açıklanabilir.

EKOLOJİK PLANLAMADA KENTSEL YEŞİL ALANLARIN ROLÜ

Doğadaki canlı ve cansız varlıkların aralarında ilişkiler kurarak oluşturdukları sisteme, ekolojik sistem yada ekosistem denilmektedir. Canlı ve cansız varlıkların kurguladıkları bu sistem, insanların yaşadığı çevrede de dengesini sürdürme çabasındadır. Kırsal veya kentsel peyzajdaki denge dinamikleri, insan faktörü ile çok hızlı ve genelde olumsuz yönde değişmektedir.

Nüfusunun hızla artışı ve teknolojinin ilerlemesi sonucu insanlar, ekosistemin dengeleri üzerine ‘çevreden yararlanma ve yaşanabilir çevreler oluşturma’ amaçlarıyla baskı uygulamaya başlamıştır. Böylece insan eliyle tamamen değiştirilmiş insan eli ile şekillendirilmiş yeni bir çevre yaratılmıştır. Buna insan ekosistemleri denilmektedir.

Kent de bir ekosistemdir ve kentte canlı ve cansız elemanların sistemi görülmektedir. Kent yaşayan canlı bir organizma gibidir. Çeşitli organlardan meydana gelen bir canlıda olduğu gibi, kentler de çok farklı fonksiyonları olan bölgelerden meydana gelir. Kentsel ekosistemlerde sistemi oluşturan elemanlar (arazi şekli, iklim, toprak, mikroorganizmalar, bitki ve hayvan varlığı, insan ve cansız varlıklar) bir denge kurarak sistemin sürdürülebilirliğini, yani yaşam döngüsünü sağlar. Kentsel ekosistem içerisinde sistemin en önemli elemanlarından biri kentsel açık yeşil alanlardır.

Açık-yeşil alanlar, insan ile doğa arasındaki bozulan ilişkiyi dengelemede ve kentsel yaşam koşullarının iyileştirilmesinde önemli bir konuma sahiptir. Kentsel açık-yeşil alanlar, kentsel ekosistem örüntüleri içinde yeşil doku hücrelerine benzetilebilir. Kent dokuları arasında (Çocuk oyun alanları, spor ve oyun alanları, ev bahçeleri, kent parkları, semt parkları mahalle ve cep parkları, meydanlar, yaya bölgeleri, çay bahçeleri vb.), kentin yakın çevresinde (Botanik bahçeleri, hayvanat bahçeleri, bölge parkları, golf alanları, sergi ve fuar alanları vb.) ve kentin dışında kırsal alanda yer alan açık ve yeşil alanlar (Tatil köyleri, yayla yerleşimleri, milli parklar, kamp alanları vb.), yeşil alan dokusunun birer ekolojik hücreleridir. Kentsel ekosistemde dengenin kurulması, ekosistem elemanlarının karşılıklı ilişkilerindeki dengeye ve bu elemanların sistemdeki işlevlerine göre dağılımlarına bağlıdır.

Kentsel ekosistem içerisinde sistemin en önemli elemanlarından biri, kentsel açık- yeşil alanlardır. Açık- yeşil alanlar kent ekosistemini ve kentin sosyal yapısını destekleyen en önemli birimlerdir (Barbos vd., 2007). Yeşil alan sisteminin bileşenleri, sağlıklı bir ekosistem için çeşitli yollarla fayda sağlar, kent içinde biyolojik çeşitliliği korumak için bir sistem oluştururlar.(Flores vd., 1998). Ekosistemde bütün birimler, destek ağları ile birbirine bağlıdır. Bir bütünü geleceğe taşımak için, her birim kendi işlevini sürdürür ve diğer birimleri de destekler. Bunu kentsel ekosistemde sağlamak biraz daha güçtür. Çünkü kentsel ortam, sistemin birimlerine zarar verecek birçok kültürel sistemi de içerir. Kentlerde oluşturulan yeşil sistem, yaşama sistemleri arasında bütünlüğün devamını sağlamakta, ekolojik zincirler için bir zemin oluşturabilmektedir. Bu da peyzajda sürdürülebilirliği sağlamak için gerekli parça olan biyolojik çeşitliliği sürdürmekte bir taban oluşturmaktadır.

Açık–yeşil alanların üstlendikleri roller, birbirini destekleyen rollerdir. Örneğin kentte, ekolojik faydalar, ekonomik faydalar üretir, ekonomi de ekolojik ve sosyal faydaları destekler. Bu şekilde bütün birimler birbiri ile bir fayda zinciri kurmaktadır. Botkin ve Beveridge (1997)’e göre vejetasyon kentlerde yaşam kalitesini iyileştirmek için gereklidir ve vejetasyon kentsel ortamda insanlara en uygun koşullarda yaşama imkanı sunmaktadır.

Kentsel açık-yeşil alanlar, kentsel ekosistem örüntüleri içinde yeşil doku hücreleri gibidir. Kent dokuları arasında (çocuk oyun alanları, spor ve oyun alanları, ev bahçeleri, kent parkları, semt parkları, mahalle ve cep parkları, meydanlar, yaya bölgeleri, çay bahçeleri, çatı bahçeleri, alternatif diğer alanlar vb.) ve kentin yakın çevresinde (botanik bahçeleri, hayvanat bahçeleri, bölge parkları, golf alanları, sergi ve fuar alanları, hobi bahçeleri, tema bahçeleri vb.) yer alan alanlar, yeşil alan dokusunun birer ekolojik hücreleridir.

Kent içinde ve yakın çevresinde kurulan yeşil alan dokuları kendi içinde bir ekolojik sistem oluşturacaktır. Kentsel ekosistemde sürdürülebilirlik, ekosistemdeki canlılar ve cansızlar arasındaki sistemli ilişkileri bozmadan, koruyarak ve geliştirerek geleceğe aktarmak anlamı taşımaktadır. Sürdürülebilirlik; ekonomik, sosyal ve ekolojik tabanda ele alındığında, yeşil alanların fayda sistemleri ile örtüşen bir sistem göze çarpmaktadır. Ekosistemin sürdürülebilirliğini açık-yeşil alanlar boyutunda değerlendiğimizde, ekosistemi ekolojik, ekonomik ve sosyal anlamda destekleyen en önemli birimler olduğunu görebiliriz.

Büyük nüfusları ve yoğunlaşmış insan faaliyetleri nedeniyle çevresel bozulmaların merkezinde olan kentler, bu bozulmalardan en çok etkilenen bölgeler olmaktadır. Kentlerde kentli gibi, en önemlisi insan gibi yaşayabilme göstergelerinden birisi olan yeşil alanlar, özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde hızlı kentleşme ve endüstrileşme faaliyetlerinden en çok etkilenen alanlardır.

Yeşil alanlar, ekolojik dengenin korunması ve sağlıklı kentlerin oluşması için ekolojik işlevleriyle, kentlinin günlük yaşamla birlikte gelen stres ve birikimlerinden kurtularak yenilenmesine olanak sağlayan rekreasyonel ve görsel işlevleriyle ve özellikle kent arazi kullanımına getirdiği ekonomik işlevleri ile günümüzde kent planlamasında göz ardı edilmemesi gereken unsurlardan birisi konumundadır.

Yeşil alanlar, kentleri biçimlendiren temel alan kullanımlarından biri olmakla birlikte diğer alan kullanımlarını bütünleştirici ya da birbirlerinden ayırıcı özelliği ile kentin fiziksel dokusunu dengeleyen ve kentler için önemli işlevleri bulunan mekanlardır. Ayrıca, kentlinin doğa ile buluşmasını sağlamakta, aktif ve pasif rekreasyonel aktivitelere olanak tanımakta ve daha yaşanabilir kentler yaratmaktadır. (bitkiler ve yeşil doku)

Gelişmiş ülkelerde, bu işlevlerin önemini kavrayan yerel yönetimler, kentler ve büyük metropollerde, örneğin, New York’ta Central Park(340 hektar), San Fransisko’da Golden Gate Park (410 hektar), Londra’da Hyde Park (250 hektar) gibi çok geniş yeşil alanlar oluşturmuşlardır. Söz konusu parkların ortak nitelikleri, kent merkezlerinde içlerinde hiçbir beton yapı bulundurmayan, milyonlarca metrekarelik çim alanlar, açık su yüzeyleri ve koruluklardan oluşmalarıdır. Bu geniş alanlar, kent insanlarının psikolojik baskı ve stresten uzaklaşmasını sağlar, yarattıkları mikroklima ile kentlerin akciğerleri olarak görev yaparlar. Yapılaşmadan korunan geniş yeşil alanlar, farklı türlerden kuş, sincap vb. canlılar için uygun yaşam ortamı yaratarak kent insanının doğa ile bütünleşmesini de sağlarlar.

EKOLOJİK TASARIM YAKLAŞIMLARI

YEŞİL ÇATILAR

Yeşil çatılar, “çatı bahçeciliği” veya “bitkilendirilmiş çatı teknolojisi” diye bilinir. Bunun dışında yaşayan çatılar veya ekoçatılar olarak da tanımlanabilir. “Yeşil çatılar, basit olarak normalin altındaki ağırlıktaki çevrede yetişen mikroorganizmaların ve bitkilerin yaşayan biyolojik topluluklarıdır.”. Yeşil Çatılar, ilave aracı olmaksızın, binanın enerji performansını, hava kalitesini ve kent ekolojisini iyileştirir, yağmur suyunun yarattığı problemlere, yenilikçi çözümler üretir.

Amerika’da, yeşil mimarlık ve sürdürülebilir tasarım hareketinin bir parçası gibi yayılmaya başlamasına rağmen, son yıllarda Avrupa’da da popüleritesi artmıştır. Bir çok Avrupa hükümeti, olumsuz çevresel etkileri ve gelişmeyi yok etme çabası içinde, yeşil çatıyı (parasal olarak da) desteklemektedir.

Yeşil çatılar, ormanların, parkların yerini tutamazlar ancak; bir yeri daha hoş daha dinlendirici hale getirebilirler, kuşlar ve kelebekler için ilave yaşam alanları oluşturabilir. Yeşil çatılar, adeta binaların yerine, doğal oluşumun taklidini yaparak, havanın ve suyun kalitesini geliştirme yeteneğine sahiptirler. Üstelik, pencereden kirli metalin veya asfaltla kaplı çatıların sonsuz biçimde tekrarlanışına bakmak yerine, kış güneşinin aydınlattığı, çiçekli bitkilerle ve yeşil çimenlerle kaplı alanlardan oluşan peyzaja bakmak daha farklıdır.

Çatı bahçelerinin oluşturulmasında, uygulanan yöntemler, intensif (yoğun) ve ekstensif (seyrek) yeşil uygulamalarıdır. İntensif uygulamalarda bol miktarda toprak kullanılır Çatıya binen yük fazladır. Bu amaçla statik açıdan uygun, ve yeni tasarlanan binalarda kullanılır. Ekstensif uygulamalar, ise çok fazla bakım gerektirmeyen yapıya çok fazla yük getirmeyen çatılardır. Bütün yeşil çatı sistemleri, bitkiler, toprak, drenaj ve su geçirmez membrandan oluşur.

Yeşil Çatıların Ekolojik Yönden Değerlendirilmesi

Çevre sorunları geniş bir alana yayılır, doğa ve onun habitatlarına karşı sorumluluk, sağlık, enerji korunumu teknik çözümlerini, taşıma için ihtiyacın azalmasını, diğer şeylerin arasında yenilenebilir kaynakların kullanılmasını içerir. Burada yerleşimler, hatta global çevre üzerinde pozitif etkiler yeşil çatılar sayesinde yaratılmış olur.

Yerleşimlerde sıklıkla görülen, asfalt ve betonla kaplanmış yüzeyler, suyun toprağa yeterince süzülmesine izin vermezler. Karanlık çatı üstleri ve kaldırımlar, gün içinde güneşten gelen enerjiyi yutar, depolar ve gece de yansıtır. Sonuçlar, su kaynaklarının azalması, kentsel alanlar ve açık alanlar arasında büyük sıcaklık farklılıkları, ısı adaları etkisi, bozulmuş toprak; hava koşulları değişimi; ve kentsel alanlarda yeşil yaprakların kaybıdır Yeşil Çatılar büyük ölçüde bu problemlerin çözümünü sağlayabilir.

Yeşil Çatıların Doğal Çevre Açısından Önemi; Habitat ve Biyolojik Çeşitliliğin Korunması

Yeşil çatılar, tasarımlarımızda doğayla bağlantı sağlar: Tasarlanan bina, ister şehrin içinde isterse daha doğal bir konumda olsun, doğayla bağlantılı tasarlanmış çevreyi tekrar hayata getirir. Bitki örtüsü doğal yaşam habitatlarını, besin maddelerini, toprağı barındırır. Görsel estetik temin eder. Akustik ve görsel mahremiyeti sağlar. Birincil dereceden gölge verir ve bazı durumlarda besin üretimi veya diğer sürdürülebilir ürünler temin etme fırsatı verir. Çevre bilinçli tasarımın temel amacı, yerel bitki örtüsünü korumak ve restore etmektir. Yeşil çatıların kullanılmasıyla, doğal çevrenin arttırılmasını sağlanmış olur.İnsanların, çatılarında da olsa bahçeye sahip olmaları da ister istemez bir doğa bilinci oluşmasına neden olur.

Yeşil çatılar şehirlerdeki doğal yaşam açısından büyük önem taşırlar, çünkü orada doğal habitatlar son derece az bulunur Yeşil Çatılar, habitatı ve bio-çeşitliliği korumaya yardım ederler ve başka bir biçimde “steril kentsel çevre” içinde, bir vaha yaşamı sağlarlar. Hatta yoğun yerleşim alanlarında, kuşlar, arılar, kelebekler ve diğer böcekler, yeşil çatılardan ve bahçelerden 20 kat yükseklikte daha da çekici olabilir.

Yeşil çatıların ekolojik sistem için bazı yararları şu şekilde özetlenebilir:
• Yeşil çatılar, kuşlar ve böcekler için, mikro “basamak taşı” olan yaşam alanı sağlar, doğal olarak izole edilmiş habitatlarla diğerlerini bağlar/birleştirir. Veya daha üst düzeyde bir “ada” habitatı sağlar.
• Yeşil çatılar özellikle, tehlikeye atılmış ekosistemleri ve habitatları andırarak de tasarlanabilir, Eğer yeşil çatılar, bitki ve hayvan türlerinin bio-çeşitliliği için kullanılmak istenirse, kullanılan bitkinin türü, drenaj malzemesinin ve alt katmanların seçimi gibi unsurlar, göz önünde bulundurulmalıdır.

Kaynak: Hayriye KONYALIOĞLU/Şehir Plancısı