PEYZAJ TASARIMINA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KAVRAMININ ENTEGRASYONU

Çağdaş peyzaj tasarımı, değişen yaşam biçimleri, kaynak değerlerinin korunması, artan nüfus ve bozulan çevre koşullarına adapte olma yolunda kapsamını geliştirerek yeni kavramları gündeme taşımaktadır. Bu bağlamda 21. yüzyıl peyzaj tasarımlarında sürdürülebilirlik ve çevresel koruma politikaları çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Peyzaj projelerinde sürdürülebilirlik, tasarım ve planlama alanında birçok yenilikçi yaklaşım için itici bir güç olmakta, dolayısı ile peyzaj mimarları projelerinde sürdürülebilir ilkeleri dikkate almaktadır. Bahçeden, kente, kentten doğa restorasyonuna kadar uzanan çok geniş alanda hizmet sunan peyzaj mimarlığında sürdürülebilir ilkeler dikkate alınarak konut ve yakın çevresinin tasarlanması bu bağlamda büyük önem arz etmektedir.

Doğa bilimlerinden mimarlığa, mühendisliğe, şehir ve bölge planlamaya ve güzel sanatlara kadar birçok disiplinde olduğu gibi peyzaj mimarlığının da temelinde tasarlama eylemi yatmaktadır. Bu bağlamda tasarımın ne olduğunun iyi kavranması ve öneminin anlaşılması gerekmektedir. Tasarım en genel tanımıyla herhangi bir şeyin biçimini zihinde canlandırıp kaleme alınabilecek ilk şeklini veya modelini hazırlamaktır. Nesnel gerçeklik ile doğrudan ilişkisi bulunmayan tasarım, algı ile kavram arasında bir bağlama aracıdır. Başka bir ifadeyle tasarım amaca yönelik düşünsel bir üretimdir. Tasarımın başarısı tasarımcının tasarım öğelerini (çizgi, form, renk, doku) ve ilkelerini (birlik, oran, ölçek, uyum, denge, simetri, ritim, zıtlık) ne derece etkin kullandığıyla yakın
ilişkilidir.

Çevrenin en iyi ne şekilde kullanılacağı konusunda ipuçları veren ve yol gösteren peyzaj tasarımında ise temel hedef peyzajları ve mekânları oluşturma ve değiştirme bağlamında; ekolojik, teknik, sanatsal ve estetik kriterler göz önüne alınarak fiziksel stratejiler ve biçimler oluşturmak, bitkisel tasarım ile insan ve çevresi arasında sürdürülebilir alışverişi temin etmektir.

Tarihsel süreçte, peyzaj ve çevre tasarımı, prehistorik devirlerde insanoğlunun kendine yaşama mekânı hazırlama gayesi ile tabiat içine yerleşerek çevresini ihtiyaçlarına göre kullanması ile başlamıştır. İnsanlığın doğuşu ile başlayan çok küçük ölçekteki peyzaj tasarımı (bahçe düzenlemesi) ise toplumsal yerleşmelerin artışı ile bilgisiz ve aşırı kullanımın çevresel yıkıma neden olması sonucunda yerini daha geniş ölçekli peyzaj tasarımlarına bırakmıştır. Tarihi devirlerde bilinçli bahçe düzenlemesine ilk defa Mısır, Mezopotamya, İran, Çin gibi doğu ülkelerinde rastlanmış, 17. yüzyılın Barok üslubunu benimseyen peyzaj mimarları doğal topografyayı insan yapısı bir geometrik düzene kavuşturmuş, 18. yüzyıldan itibaren İngiltere’de ortaya çıkan naturalistik bahçeler ise romantik muhalefetin ürünü olarak, açık alanı insan eliyle doğayı taklit eden bir biçimde düzenlemeye yönelmiştir. Türklerde ise tarihsel süreç içerisinde bahçe tasarımında kültür belirleyici bir unsur olmuş, toplumsal olaylardan felsefi ve dini yaklaşımlara
kadar çeşitli akımlardan etkilenen somut bir kültürel bileşen haline gelmiştir. Türklerin göçebelik döneminde doğa ile olan ilişkileri, yaylaklar ve kışlaklar sayesinde kurulmuş ve buralar Türkler için bahçe haline gelmiştir. Anadolu’ya yerleşerek sürekli devletler kurduklarında ise göçebelik kavramı ortadan kalkmış, 10. yüzyılda Türklerin bir kolunun İslam dinini kabul etmesiyle de doğa ve bahçe anlayışı yeni bir boyut kazanmıştır. Örneğin, doğu felsefesinde yer alan ve daha sonra dinsel inanç düzeyine yükselen “Cennet Bahçesi” düşüncesi bu ilişkiler içinde belki de en anlamlı ve somut olanı olarak nitelendirilebilir. Nitekim İslam dini Kur’an’da “Cennet Bahçeleri”ni tanımlamakta ve bu konuda özendirici uyarılarda bulunmaktadır. Kuşkusuz bu mesajların dünyada cenneti andıran bahçeler oluşturulmasına katkısı büyüktür. Türk yaşam biçimi ve birikiminin zaman boyutunda mekâna yansımasının en güzel örneklerini oluşturan Türk bahçeleri, Orta Asya’dan günümüze uzanan bir kültür köprüsüdür. Farklı dönemlerde yapılan bahçelerin o dönemin siyasi, sosyal, kültürel, dini, geleneksel ve ekonomik göstergelerinin bileşeni durumunda olduğu, bu bağlamda özellikle tarihçiler ve sosyologlar açısından bir hazine niteliği taşıdığı da unutulmamalıdır.

Peyzaj tasarımındaki bu tarihsel gelişim süreci, çevre kirliliğinin artışı, hammadde kaynaklarının tükenmesi, doğanın kendini yenileyemez oluşu vb. etkenlerden dolayı sürdürülebilirlik kavramı ile ilişkilendirilerek peyzaj mimarlığı disiplininin ana konularından biri olarak devam ettirilmiştir. Peyzaj mimarlığı doğa, planlama ve tasarım kavramlarını sistematik bir yapı içinde inceleyen; sanat, bilim, mühendislik ve teknolojiyi bir araya getirerek, alan kullanım kararlarına yönelik olarak, doğal ve kültürel kaynakların doğru biçimde değerlendirilerek, ekolojik-ekonomik-işlevsel, dolayısıyla sürdürülebilir olarak planlanması, yönetimi ve alan tasarımı ile uğraşan bir meslek disiplinidir. Bu çerçeveden baktığımızda sürdürülebilir kentlerin kaçınılmazları olan, çevre koruması, ekosistem ve kaynakların analizleri ve yönetimi, kırsal ve kentsel mekânların planlanması, çevresel etki değerlendirme çalışmalarının koordinasyonu, rekreasyonel alanların, kültürel alanların, kentsel açık mekânların, yaya bölgelerinin, karayolları,
endüstriyel ve tarım alanlarının planlama ve tasarımları ile alan kullanım kararlarına yönelik tüm çalışmaların, peyzaj mimarlarının görevleri arasında olduğu görülmektedir.

Bir peyzaj mimarı tasarım eylemine başlamadan önce sorunu ve buna bağlı olarak amacını iyi tanımlamalı ve amaca yönelik tasarım süreçlerini (ihtiyaç programının belirlenmesi, fizibilite etüdü, ön tasarım ve detaylı tasarım) en iyi şekilde yerine getirmeli, sürdürülebilirlik bağlamında tasarımını ele almalıdır. İşte bu noktada sorun, amaç, analiz, eskiz ve son ürün konusunda peyzaj mimarlığı öğrencilerine yön vermek amacı ile atölye çalışmaları üniversitelerin peyzaj mimarlığı bölümlerinde sürdürülmektedir.

Peyzaj mimarlığı tasarım eğitiminde gerçekleştirilen atölye çalışmalarının birincil hedefi ortaya konan herhangi bir tasarım sorununu çözmek ve bunu çözerken hedefler paralelinde çeşitli yöntemler geliştirmek ve bunların uygulanmasını sağlamaktır. Bu yöntemlerden birisi olan ve tasarımcı için bir başlangıç noktası sayılabilecek kavramsal yaklaşım, öğrencilerin temel çerçeveyi ve felsefeyi oluşturmasında yardımcı olmaktadır. Bu nedenle ilk olarak öğrencilerin eğitiminin ilk aşamalarında kavram geliştirmeye yönelik becerilerinin artırılması gerekmektedir. Kavramsal yaklaşım yöntemi bir düşüncenin bir hareket noktasının yaratılması ve bunun biçimle ortaya konulması olarak bilinir.

Tasarım Süreçleri

Tasarlama eylemi, ortaya konan problemin ilk aşamasından tamamlanma sürecine kadar aktif olan ve bu edim sırasında kullanılan araçsal eylem düzeninin adıdır. Esasında tasarlama eylemi, fiziksel çevremizde oluşturulan her türlü değişimi kapsamaktadır. Tasarımı yapan kişi olarak tasarımcı ise bir düşünme eyleminin parçası, hatta esas aktör olarak rol oynar.

Bir problemi belirleme ve onu çözüme ulaştırma işi olarak tasarım; içerisinde tespit, çözümleme ve düşünme gibi süreçleri barındırır. Öğrenilerek alınan bilgiler, zihinde oluşturduğu değişiklik ile yeni bilgi birikimleri ortaya koyar.Yeni bilgi senteziyle de tasarım problemi adeta kurgusal bir nitelik kazanarak, karmaşık ilişkiler strüktürünün bir basamağı haline gelir. Tam da bu nedenle ‘her tasarlama problemi kendi kişiliğine sahiptir’ denilebilir.

Bundan sonraki süreçte ise tasarlama aşamaları şekillenir. Bu aşamalar; bilgilerin elde edilmesi, probleme uygun olarak eldeki verilerin yorumlanması, tasarımcının karar verme yetisi ve tasarlama eylemi sonucunda elde edilen ürünün nasıl etkilere maruz kaldığının belirlenmesi, şeklinde yorumlanabilir. Yani tasarım süreci bir gereksinimin farkına varılması ile başlar, çalışmaya yönelik bir araştırma süreci ile devam eder, değerlendirme-yorumlama aşamasının ardından alınan cevapların kabul görme süreci ile sonlanır.

İhtiyaç programının 
belirlenmesi                                 Fizibilite Etüdü         →      Ön Tasarım           →     Detaylı    Tasarım

  • İhtiyaç Programının Belirlenmesi: Her tasarım süreci belirli istekler doğrultusunda şekillenir. Kullanıcı taleplerine ve tasarımcının öngörülerine bağlı olarak şekillenen ihtiyaç programı, mevcut durum ve imkanları gözetir. Bu aşamada bilimsel yazın çalışmalarından, görüşme ve anket tekniklerinden, görsel belgeler ve literatür çalışmalarından yararlanılır.
  • Fizibilite Etüdü: Bir projenin ekonomik potansiyelini ve pratikte uygulanabilirliğini belirlemek amacıyla teknik, finansal ve ekonomik verilerin araştırılma yöntemini oluşturur. Tasarım düşüncesinin eyleme dönüştürülmesinde gerekli olan bütçenin ve teknik altyapının, en etkin şekilde analiz edildiği süreçtir.
  • Ön Tasarım: Bu süreçte özellikle kavramsal yaklaşımlar ön plana çıkar. Kavram ve işlev arasındaki ilişkiler araştırılarak işlev şemaları oluşturulur. İşlev şemaları ile kavramsal çalışmaların bir anlamda buluştuğu tasarım düzlemi aşamasıdır. Fikirler ve buna bağlı yapılan analizlerin netleştiği, hatta somut dokümanlara dönüştüğü bu evrede fonksiyon ile birlikte estetik, biçim, renk, malzeme gibi kriterler tasarım sürecine eklemlenmiş olur. 
  • Detaylı Tasarım: Ön tasarım sonrası şekillenen projenin tüm yönleri ile detaylandırılmasını içeren süreçtir. Tüm mimari çizim detayları, kullanılan malzemeler, bitki seçimi ve bitkilendirme projeleri, gerçek ölçüleri ile detaylandırılarak nihai tasarıma ulaşılır. Bu anlamda bu aşama, projenin uygulanabilir hale geldiği süreçtir.

Tüm tasarlama süreçleri göz önünde alındığında kavramsal ve biçimsel yaklaşımın, tasarımın her aşamasında etkili olduğu görülmektedir. Bu noktada biçim ve kavram ilişkisi üzerine biraz daha eğilmek gerekir. Biçim, tasarımın her aşamasında mekânın fizikileştirilmesinde simgesel olarak rol alır. Formun biçimlenmesinde de kavramsal yaklaşımın ve eldeki programın önemi yadsınamaz.

Tasarımcı, tasarım sürecinde önce mekânsal özellikleri kavramaya başlar, sonrasında da mekânı fizikileştirir. Dolayısıyla biçimlendirmeye bağlı ve biçimden alınan bilgiler; hem semantik hem de sentaktik açıdan önemli girdileri oluşturur. Bu noktada bilginin kontrolü, bir tasarım stratejisi olarak gündemdedir.

Biçimsel ve kavramsal yaklaşım ikilisinin stratejileri farklı aşamalardan geçebildiği gibi kendi içlerinde de farklılık gösterebilir.

1. Biçim-program ilişkisi: Biçim ile program arasında biçimi birebir etkileyecek olan ilişki ilişkisi vardır veya yoktur olarak oluşan, hatta olgunlaşan düşünceleri içerir.

2. Örüntü ilişkisi: Bazı ilişkilerin mekânsal geometrisini bularak, yani bir örüntü oluşturarak tasarımsal ilişkileri fiziki ortama yansıtmayı sağlar.

3. Tipolojik ilişki: İşlev ve biçim arasındaki ilişkilerin analizinden kaynaklı, tip ve mekânsal/biçimsel tipleri analizi esas alan tipolojik çalışmalardır.

4. Biçim-söylem ilişkisi: Biçimi oluşturan ve tasarımın arka planında yatan kuramsal söylem ile mekânsal alt ilişki arasındaki, çoğunlukla gerilimli olan bir durumu belirtir.

5. Biçim-bilgi ilişkisi: Biçimlendirmenin bilgi içeriğini esas alan ilişkidir. Sentaktik (dizimsel) ve semantik (anlamsal) bilgi alışını içerir, farklı parametreleri ve değişkenleri barındırır.

6. Biçim-yorum ilişkisi: İdeolojik veya toplumsal bilgi içeriğini veya değer yargılarını mekânsal düzlemde yorumlama sürecidir.

7. Biçim karşıtı-biçim ilişkisi: Çoğunlukla tasarım stratejisinin, tasarım alanına yansıtılması ile oluşan soyut tekniği belirten ilişkidir. Bu ilişkide, biçim karşıtı biçimler üretmek bir strateji olarak ele alınabilir.

Sürdürülebilirlik Açısından Peyzaj Tasarımlarının Değerlendirilme Kriterleri

Günümüzün en önemli kavramlarından biri olan sürdürülebilirlik, devamlılık arz eden toplumsal, ekonomik veya ekolojik herhangi bir sistemin fonksiyonlarının kullanılan kaynakları bozmadan ve tüketmeden aralıksız olarak devam etmesini öngören, yüksek verimliliği hedefleyen anahtar bir kavramdır. Bu bağlamda çevresel tasarımla ilgilenen disiplinlerin tümü kentlerin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında aşağıdaki kriterler çerçevesinde hareket etmelidir.

  • Mikroklimatik Verilerin Etkin Şekilde Kullanımı: Güneşlenme, rüzgar yönleri, ısı, radyasyon gibi iklimsel veriler, planlamada, kentsel tasarımda, mimaride etkin ve enerji tasarrufu sağlayacak şekilde kullanılmalıdır.
  •  Enerji ve Maddesel Sakınım: Merkezi iş alanına ulaşmada, iç dolaşımında, merkezi iş alanlarının aydınlatma/ısıtma/ havalandırma vb. mikroklimatik ortamının (çevre/yapı ölçeklerinde) tasarlanmasında enerjinin minimum kullanımını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Enerji ve Atıkların Geri Kazanılması: Merkezi iş alanları içinde kullanılan elektrik, güneş, doğal gaz vb. enerjinin geri dönüşümüne ilişkin teknolojiler kullanılmalı, atıklar (katı/sıvı çöp, katı sıvı biyolojik atıklar vb.) yerinde ayrıştırılmalı, geri kazanım teknolojileri kullanılmalıdır.
  •  Enerji ve Maddesel Kaynakların Geliştirilmesi: Güneş enerjisi yapıların ısıtılması, aydınlatılmasında; biomass enerji, elektrik, alkolle çalışan çevre dostu araçları merkezi iş alanlarında; atıklar ısınma ve yakıt için kullanılmalı; geri kazandırılabilir atıklar (kağıt, cam, metaller, kimyasallar vb.) ayrıştırma tesisi kurularak geri kazandırılmalı, alanda mevcut yapı stoğu ekonomik ömrü dolana kadar kullanılmalı, daha sonra malzemesinden azami ölçüde yararlanılmalıdır.
  • Topografik Verilerin Etkin Şekilde Kullanımı: Araziden kaynaklanan altyapı, üstyapı sorunları minimize edilmelidir. Jeolojik yapı, toprak kabiliyeti, ve yapı inşaat alanında yer alan verimli topraklar yeşil alanların içlerine taşınarak değerlendirilmelidir. 
  • Doğal Kaynakların Etkin Şekilde Kullanımı: Günümüzde mevcut bitki örtüsü, akarsu, flora, fauna vb. doğal kaynaklar değerlendirilerek geliştirilmelidir. Kişi başına düşen merkezi iş alanları için yeşil standartlar olabildiğince arttırılmalı, meydanlar/alanlar/yapı içlerindeki yeşil oranı yüksek tutulmalıdır. 
  •  Bitki Örtüsünün Değerlendirilmesi: Var olan bitki örtüsünün planlamada geliştirilerek kullanımı, yöreye özgü bitki türlerinin araştırılması, parklar, açık, kapalı mekânlarda kullanımıdır.

Yukarıda yer alan ilkelerden hareketle peyzaj tasarım projelerini sürdürülebilirlik açısından 6 başlık altında inceleyebiliriz. Bunlar;

  •  Su toplama sistemleri entegrasyonu
  •  Yenilebilir enerji kullanımı 
  •  Doğal kaynak ve malzeme kullanımı
  •  Bitki seçimi 
  • Permakültür (doğal bahçe) 
  • Streuobst yöntemi

Mevcut yağmur suyunu toprak altında filtreledikten sonra depolayan sistemler kullanılarak bahçenin sulanması, bahçelerde tasarlanan 3 boyutlu elemanların çatılarında kullanılan fotovoltaik panellerlede enerji üretimi, sert zeminlerde ve 3 boyutlu elemanlarda yöreye özgü doğal malzeme kullanılarak üretim, taşıma ve uygulama aşamalarında en az enerji tüketilerek taşıma esnasında çevreye verilen zararın minimuma indirgenmesi, organik tarım ve sürdürülebilir ormancılık çalışmaları olarak adlandırılan permakültür alanların kullanımıyla da besin üretimi sağlanarak sürdürülebilir peyzaja katkı, tasarlanan permakültür alanlarının ortalarına meyve ağaçlarının dikilmesi yöntemi olarak adlandırılan Streuobst yöntemiyle de meyve ağaçları vasıtasıyla kuş ve böceklerin ortama çekilmesi ile üretilen besinlerin kalitesi ve lezzetinin artırılması sürdürülebilirliğe katkı sağlamaktadır.

Yukarıda bahsedilenlerden hareketle, bu çalışmada peyzaj mimarlığı öğrencilerinin seçtikleri bir kavram doğrultusunda bir konut çevresini, kullanıcı ihtiyaçları ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre açık ve yarı açık mekânların birim-bütün ilişkisi dikkate alınarak gerçekleştirdikleri atölye çalışmaları değerlendirilmekte, elde edilen kazanımlar aktarılmaktadır.

kaynak: Yalçın YAŞAR, Ertan DÜZGÜNEŞ/İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ SANAT VE TASARIM DERGİSİ/Cilt/Vol. 3 Sayı/No.7 (2013): 31-43

 

 

Yeşil Alanların Oluşturulmasında Peyzaj Mimarından Beklenen Nedir?

Günümüz koşullarında yoğun kent dokusu içerisinde yaşayan insanlar, kentlerin kendilerine sundukları yaşam çevreleriyle yetinmek zorunda kalmaktadırlar. 21. yüzyıl Türkiyesinde daha çağdaş ve yaşanabilir kent çevreleri oluşturma çabaları giderek artmaktadır. Geçmişe nazaran, gerek kullanıcı kesim, gerekse yönetici kesimin kentsel yaşam kalitesinin artırılmasında yeşil alanların önemli rollünün farkına vardığını söyleyebiliriz. Özellikle yerel yönetimlerin girişimleri ile kentlerde kişi başına düşen yeşil alan miktarının artırılması çabaları giderek hız kazanmaktadır.

Kentsel yaşam kalitesinin artırılabilmesi için kentsel çevreler içerisinde insanlara kullanabilecekleri çeşitli aktif ve pasif rekreasyon olanaklarının sunulması önemlidir. Farklı aktif ve pasif rekreasyon olanaklarını içinde barındıran kent parkları, kentsel yaşam kalitesinin artırılması çabalarına katkıda bulunurlar. Kaliteli kent parkı çevreleri, planlamada, tasarımda, uygulamada kalitenin sağlanması ile gerçekleşebilir.

Kent parkları, kendi başlarına karmaşık sistemlerdir. İçerisinde yer alan birçok faktör – bitkiler, toprak, su, hava, renk ve koku, mevsimler, görünür ve duyumsal deneyimler, ziyaretçiler – bu karmaşık sistemi biçimlendirmek için biraraya gelirler. Parklar, pozitif çevresel kalitenin işaretlerindendir. Park ve onu çevreleyen alanlar, insanlara doğayla baş başa kalma fırsatı sunmalarının yanısıra, oyun oynama, paten kayma, yürüyüş yapma gibi fiziksel aktivitelere , sanat ve topluluk olayları gibi kültürel aktivitelere , arkadaşları ile toplanmak gibi sosyal aktivitelere katılma olanakları verirler. Böylece insanların doğal ve sosyal çevre ile iletişimlerini sağlarlar.

Parklar insanlara sundukları farklı tipteki aktivitelere katılma olanaklarıyla kent ortamını daha yaşanabilir kılarlar. Mori Sosyal Araştırma Enstitüsü’nün 2001 yılında İngiltere’de yaşam kalitesi ile ilgili yaptığı bir araştırmada, konuşulan her beş kişiden biri, parklar ve açık alanları en önemli kamu hizmeti olarak gördüklerini belirtmişlerdir.

Parkların daha yaşanabilir çevreler oluşturmada insanlara sağladıkları faydaları beş başlık altında toplayabiliriz:

• Sosyal faydaları: Doğayla ve toplumun diğer üyeleriyle biraraya gelme fırsatları sunarlar.

• Sağlık faydaları: Hem fiziksel hem psikolojik yönden faydalar sunarlar.

• Eğitici faydaları: Resmî ve resmî olmayan eğitim için kaynak oluştururlar.

• Çevresel faydaları: Hava kalitesi, koruma ve çeşitliliğin artırılmasına katkıda bulunurlar.

• Ekonomik faydaları: Doğrudan istihdam yaratma, yatırımı alana çekme ve yenilemeyi destekleme gibi olanaklar yaratırlar.

Parklar şehir çevresinde en iyi bilinen ve kullanılan açık mekânlardır. Çağdaş toplumlar için sosyal açıdan önemlidirler; faklı kültürler, ırklar, cinsiyetler, yaşlar, inanışlar arasındaki sınırları kıran en önemli kentsel elemandırlar. Eğer kent parkları, bugünkü öncelikli rekreasyonel rollerinden sıyrılıp toplumun gelişimi için bir katalizör olarak yeni bir role bürünebilselerdi, kentlerimizi zenginleştiren ve biçimlendiren önemli bileşenler olacaklardı.

19. yüzyılda tasarlanan ilk formal parklar, New York’ ta Central Park örneğinde olduğu gibi kent yaşamının yoğunluğu ve kirliliği gerçeğine zıt olarak pasif ve güzel alanlar olarak planlanmışlardır. Daha sonraları önemli toplanma yerleri haline gelmişlerdir. Central Park’taki yelkenli havuz, hem doğadan keyif alınan hem de insanları bu alana çeken güzel bir örnektir. Daha sonraları parklar, meydanlar, plazalar, yeşil yollar ve diğer farklı mekânları içeren birbiriyle bağlantılı ve daha geniş “açık alan sistemleri” olarak planlanmışlardır. Bu durum, açık alanların kente faydalarının anlaşıldığının göstergesi olmuştur.

Park alanları tasarımında ilk adım, hitap edilecek topluluğun ihtiyaç ve taleplerinin belirlenmesidir. Daha sonra topluluğun özelliklerinin, park planlaması ve düzenlenmesini geliştirmek için nasıl kullanılacağına karar verilir. Bütün bunlar topluluğun park ile ilgili görüşlerinin gelişmesini sağlayacaktır.

Park için yer seçimi, parkın başarısını önemli derecede etkileyecektir. Pek çok aktiviteye sahip güzel bir park bile, eğer kötü konumlandırılmış ise boş kalabilir veya kullanılmayabilir. Parklar yakın çevrelerinden beslenirler. Park çevresindeki konut ve ticari alanların çeşitliliği, günün farklı zamanlarında parka gelecek pek çok farklı kullanıcıyı parka çekecektir. Eğer parkın çevresi, potansiyel kullanıcı kaynağı sağlayamazsa, potansiyel değerlerini koruyamayabilirler. Jane Jacobs parkların olduğu yerlerde insanların olmadığından, insanların olduğu yerlerde de parkların olmadığından şikayet etmektedir. Jacobs’un ifade etmek istediği, farklı kullanımlar için yer seçiminin, parkın başarısı için önemli bir faktör olduğudur. Parkın nasıl kullanıldığının gözlemlenmesi ve insanların park ile ilgili düşüncelerinin ölçülebilir kılınması da, parkı başarılı bir yer haline getirmek için hangi değişikliklerin yapılabileceğini anlamada önemlidirler.

Aktiviteler bir parkı insanlar için cazip kılan en önemli etkendir. Park alanlarında kullanıcılara sunulan çeşitli aktif ve pasif aktivite olanakları, park alanlarının kullanımını pozitif yönde etkileyecek, parkın kalitesini de artıracaktır. Park içerisindeki fiziksel görünümlerde, aktivitelerde ve kullanıcılarda çeşitliliğin sağlanması önemlidir.

Park alanının çevresinden parka olan ulaşım ve park içerisindeki yolların kullanım modelleri önemlidir. Aktif ve görülebilir bir park sınırı, değişik kullanıcı grupları için parkın ulaşılabilirliğini artıracaktır. Park çevresi ve içerisindeki bağlantılar, parkın içerisi ve dışarısı arasında fonksiyonel bir birliğin oluşturulmasını sağlamalıdır. Park alanlarına yaya olarak ve özel oto, bisiklet veya otobüs gibi değişik ulaşım araçlarıyla ulaşılabilmelidir.

Park alanlarında daha konforlu ortamlar oluşturulmasında, alanının yapısal, bitkisel ve iklimsel tasarımı önemlidir. Park alanlarındaki yapısal, bitkisel ve iklimsel elemanların doğru planlanması, doğru yer seçimi ve düzenli bakım, konfor ve imajın şekillenmesini etkileyecektir.

Park alanlarının güvenliği, parkın konforunun ve imajının kullanıcılar tarafından algılanmasında önemli bir etkendir. Güvenlik park çevresinde başlar. Alan üzerinde denetimin sağlandığını hissetmek, alanı görebilmek, tehlike anında kolayca kaçabilmek ve çevreden destek alabilmek, o yerin daha güvenli hissedilmesini sağlar. Güvenli park çevreleri için güvenlik personelinin, telefona ulaşımın ve ilk yardım ünitelerinin sağlanması gereklidir. Park içerisinde açık görüş sahalarının olması da güvenliğin algılanmasında etkilidir. Açık görüş sahaları, kullanıcılar için tehdit unsuru olabilecek kişilerin varlıklarının belirlenmesine yardım ederler. Doğru bitkilendirme ve yeterli aydınlatma ile açık görüş sahalarının oluşturulmasına katkıda bulunulabilir. Böylece suç aktivitelerinin oluşabileceği izole alanların azaltılması sağlanarak kullanıcılar için daha güvenli ortamlar oluşturulabilir.

Park alanlarının bakımı, konforu ve imajının kullanıcılar tarafından algılanmasında bir başka önemli etkendir. Park alanlarının bakımında, park yapı ve donanımlarının tamiri veya yenilenmesi, çöplerin uzaklaştırılması, bitkisel peyzajın periyodik bakımları önemlidir. Parkın bakımıyla görevli bir personelin sağlanması, vandalizm ve karalamalar gibi kullanıcı merkezli istenmeyen aktivitelerin oluşmasını önleyecektir.

Park içerisinde çeşitli aktiviteler boyunca yer alan değişik insan grupları arasındaki iletişim, park alanlarını sosyal mekânlar haline getirir. Eğer parkta güvercinler veya diğer dikkat çeken evcil hayvanlar varsa, onları besleyen ve seyreden insanlar da olacaktır. Eğer park içerisinde yoğun bir yaya trafiği var ise, yol boyunca yer alan banklarda insanları gözlemleyen insanlar da olacaktır. Topluluk içerisinde yaşayan bireylerin psikolojik konforlarının sağlanabilmesi için, sosyal ilişkilerin yaşanacağı kamusal mekânların yanısıra, kişisel alanlara da ihtiyaç olabileceği unutulmamalıdır.

Özetlemek gerekirse, iyi park tasarımları, kullanıcılara katılabilecekleri değişik aktiviteler sağlamalı, farklı yaş grupları ve farklı tiplerdeki insanların kullanımı için çeşitli aktiviteler sunmalıdır (aktiviteler ve kullanımlar). Parka ulaşım kolay olmalıdır ve çevrelerindeki yerleşimlerle ilişkili olmalıdır (ulaşılabilirlik). Güvenli, bakımlı ve çekici olmalıdır, parkta oturmak için yerler olmalıdır (konfor ve imaj). Park insanlara diğer insanlarla birarada olma fırsatı vermelidir (sosyallik).

Bu noktada, başarılı bir park tasarlamak için dört önemli kriterin göz önünde tutulması gerekir: Aktivite ve kullanımlar, ulaşılabilirlik, konfor ve imaj, sosyallik.

kaynak:www.mimarimedya.com

Selçuklu'da Ahşap Sanatı

Elini kullanmayı ve âlet yapmayı öğrenen insanın hayatın öznesi olmaya başlamasının öyküsüdür okumaya çalıştığımız. İnsanın doğal taşlarla beraber ilk eline aldığı malzeme olmuştur ahşap ya da ağaç. İlk olarak avı pişirmek ve ısınmak için ihtiyaç duyulan ağaç zamanla gündelik kullanım eşyasından mimariye geniş bir kullanım alanına sahip olmuştur.

İnsanlığın kültür tarihi içerisinde, deyimlerden masallara zengin bir anlam dünyasına sahip olan ağaç, bir kullanım malzemesi olarak Anadolu için de vazgeçilmezdir. Anadolu coğrafyasının hemen her zaman diliminde ve mekânında kullanılan ahşap Anadolu Selçuklu mimarisi için de vazgeçilmez bir malzemedir. Tarih boyunca ahşap malzemeyi hemen her yerde kullanan Türkler Anadolu’ya geldiklerinde bu zanaatı beraberlerinde getirmişlerdi. Büyük Selçukluların da ahşaba büyük önem verdikleri bilinmektedir. Ayrıca Karahanlılar döneminde Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan Divân-ı Lügati’t-Türk’de zengin bir ahşap kapı terminolojisi olduğu bilinmektedir. Anadolu Selçukluları ise İran ve Suriye üretimi ile Anadolu’nun zengin üretim atmosferini beraber değerlendirilmiştir.

Doğal koşullardan kolay etkilenen ve çabuk deforme olabilen ahşap malzemenin yapısal özelliği nedeniyle birçok ahşap üretimin günümüze kadar gelememiştir. Özellikle mimari eleman olarak kullanılan ahşap malzeme bu bozulmalardan daha fazla etkilenmiştir. Ahşap sütun, mihrab, kapı, sanduka gibi mimari elemanlarda sık tercih edilen bir malzeme olmuştur. Zaman içinde teknik ilerlemeyle birlikte malzemenin ömrünü arttırmanın yolları denenmiş ve kısmen başarılı sonuçlar elde edilmiştir.

Farklı kondisyonlarla günümüze ulaşabilmiş yapılar içerisinde Divriği Ulu Camii, Aksaray Ulu Camii, Konya Alâeddin Camii, Ankara Alâeddin Camii, Ankara Arslanhane Camii ve benzer dönem yapılarındaki minber uygulamalarında yoğun ahşap işçiliği kullanılmıştır.

Ankara Aslanhane, Afyon Ulu Camileri ahşabın mimaride iç mekanda ve taşıyıcı sistemde kullanıldığı örneklerdir. Bu ahşap camiler dışında Erzurum Ulu ve Konya Sahip Ata camilerinde eskiden ahşap sütunlarla taşındığı bilinmektedir. Bu geleneğin, Orta Asya’da İslamiyeti kabul eden ilk Türk boylarının namaz kıldıkları çok direkli çadırların (yani seyyar camiler) Türkistan’daki cami mimarisi üzerindeki etkisi olduğu, Anadoluya da Türklerle geldiği düşünülmektedir.

Ortaçağ Anadolu’sunda üretiminde kullanılan tekniklerin en önemlisi İslam kültürü içinde doğan ve şekillenen kündekâri tekniğidir. İlk olarak İslam kültüründe ortaya çıktığı düşünülen bu teknik özellikle 12.yy.’da Mısır, Halep ve Anadolu’da çok kullanılmıştır. Hakiki ve taklit kündekari olarak iki başlıkta incelenir. Hakiki kündekari tekniğinde kenarları oluklu üçgen, poligonal, yıldız ve benzeri biçimler çıtalar vasıtasıyla çivi ve tutkal kullanılmadan birleştirilir. Ciddi bir ustalık isteyen bu teknikle istenilen yüzey ve kompozisyon elde edilebiliyordu. Anadolu Selçuklu üretiminde kündekari tekniğinin yoğun olarak kullanıldığı bölümler minber ve kapı kanatları olmuştur.

Diğer bir teknik uygulama ise çakma ve yapıştırma olarak adlandırılan uygulama şeklidir. Bu teknikte oldukça az tercih edilmiştir. Mozaik gibi yerleştirilen parçalar “tarsi” tekniğiyle benzerlik göstermektedir.

Ortaçağ’da Anadolu coğrafyasında kullanılan ilk ahşap minber ve ilk kündekari uygulama Konya Alâeddin Camii minberinde görülmektedir. Ahlatlı usta zanaatkar Hacı Mengümberti tarafından 1155 yılında yapılmıştır. Minberin yan aynaları, köşk altı bölümleri ve kapı alınlığı yoğun süsleme ve işçiliğiyle beraber oldukça göz kamaştırıcıdır. Hakiki kündekarinin kapı kanatlarında günümüze ulaşan en eski kullanımına ise Konya Sahip Ata Camiinde rastlamaktayız.

Ahşap kündekari minberler Osmanlı’nın minberlerde mermer malzemeyi kullanmayı tercih etmesi nedeniyle anıtsal yapılarda ki kullanım alanlarından birini kaybetmiş, buna karşılık kapı ve pencere kanatlarıyla vaaz kürsülerinde yoğun olarak kullanılmıştır.

Diğer bir ahşap şekillendirme yöntemi ise oyma tekniğidir. Oyma sanatı Anadolu’da özellikle 12-15. yy.’lar arasında zengin ve yetkin bir kullanım alanına sahip olmuştur. Bu teknikte bitkisel, geometrik, figüratif ve kaligrafik süslemeler uygulanabilmektedir. Oyma yüzeyde farklı derinliklerde ve tekniklerde uygulanabilmiştir.

Hakiki kündekari tekniğine nazaran daha kolay bir ustalık gerektiren taklit kündekari tekniğinde ise çakma kabartmalı ve tamamen çakma yapıştırmalı olarak iki üretim tekniği tespit edilmiştir. Çakma ve kabartmalı kündekari görünüm itibariyle hakiki kündekari tekniğine benzer. Fakat bu üretimin kalıcılığı ve kondisyonu düşük olmaktadır. Hakiki kündekari tekniğine oranla daha az kullanılan bir üretim şeklidir.

Anadolu ahşap sanatı uygulamalarından bir diğeri ise kakma tekniğidir. Ahşabın yüzeyine açılan yuvalara aynı forma uygun farklı bir malzemenin yerleştirilmesidir. Bu tekniğin Anadolu’da eski zamanlardan beri kullanıldığı fakat yavaş bir seyir izlediği bilinmektedir.

Tarsi olarak adlandırılan bir başka teknikte ise açılan bir yuvaya farklı birçok malzeme mozaik oluşturacak şekilde yapıştırılarak dizilmektedir. Çoğunlukla geometrik süslemeler oluşturulmuştur.

Kafes oyma ya da ajur olarak adlandırılan, birçok malzemede kullanılabilen bu uygulama Anadolu Selçukluları’nda çokça kullanılmıştır. Süslemenin bir bütün olarak ahşap levhaya işlenmesi ve motiflerin aralarının oyulup çıkartılmasıyla gerçekleştirilen bir tekniktir. Mevlana Müzesindeki Selçuklu rahlesinde ve Divriği Ulu Camii hünkâr mahfili korkuluğunda görülmektedir.

Ahşaba yapılan müdahalelerden bir diğeri ise ahşap üzerine boyamadır. Özellikle Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemi ahşap camilerinde kirişler, konsollar ve sütun başlıklarında uygulanmıştır. Bu boyama işlemlerinde genelde aşı boyası kullanılmıştır. Renk olarak kırmızı, koyu mavi, sarı, beyaz ve altın yaldız kullanılmıştır. Bezemeler genelde stilize edilmiş geometrik ve bitkisel desenlerden oluşturulmuştur. Günümüzde Afyon Müzesinde sergilenen Afyon Ulu Camiine ait ahşap tavan süslemelerinde horoz ve kuş figürleri görülmektedir. Konya Mevlana Müzesinde bulunan ahşap rahle, çift başlı kartal ve yoğun bitkisel bezemeler üzerindeki arslan figürleriyle oldukça etkileyici bir eserdir.

Tüm bu tarihsel serüven içerisinde tanımlanmaya çalışılan Anadolu ahşap üretimi yeni çalışmalar ışığında tekrar gözden geçirilecektir. Ve gittikçe artacak olan bu araştırmalar ahşap sanatı için yeni bir soluk oluşturacaktır.

KAYNAKÇA

– BOZER, Rüstem, “Ahşap Sanatı”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı II, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 2007, s.533-541.

– KUBAN, Doğan, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2002.

– ÖNEY, Gönül, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, İş Bankası, Ankara, 1992.

kaynak: www.anadoluselcuklumimarisi.com

Bir Ahşap Sanatı-Marküteri

Marküteri, Antik Mısır’da Kleopatra’nın sarayını, Rönesans döneminde Avrupa’yı, Osmanlı döneminde de sarayları süsleyen ahşap sanatıdır. Farklı renk ve özellikteki ahşap kaplama levhalarının yan yana getirilmesiyle elde edilen, Eski Mısırlılar’ın kendilerine özgü geliştirdikleri bu ahşap sanatına “Marqueterie” (Marküteri) adı verilmiştir. Kapı, zemin, duvar süslemeleri gibi klasik sanat uygulamalarında adı geçen “Marküteri Sanatı”, günümüzde modern bir akım, sanatsal değeri olan görsel unsurlarla ele alınmalıdır. Bu bağlamda marküteri sanatını anlatmak, modern anlamda aktarmak, insanları bilgilendirmek düşüncesiyle bu konu irdelenmiştir. 

MARKÜTERİNİN TARİHÇESİ

Marküteri Sanatı’nın geçmişi Antik Mısır dönemine kadar uzanmaktadır. Ahşap kaplamaların yan yana getirilip birleştirilmesiyle elde edilen bu ahşap sanatı, önceleri basit uygulamalar şeklinde uygulanmaktaydı. Özellikle Mısır’da Kleopatra’yı memnun etmek isteyen sanatkârlar, onun zevkine uygun çalışmalar da yapmak zorundaydı. Kleopatra’yı memnun etme arayışları sonucunda, Mısırlı bir sanatkâr, mobilya yüzeyleri üzerinde uyguladığı ahşap yüzeyi denemeleri ile Kleopatra’nın beğenisini kazanmıştır. Adı bilinmeyen Mısırlı bu sanatkâr sayesinde, çeşitli ahşap kaplamaların yan yana getirilmesiyle oluşan“Marküteri Sanatı”nın ilk tohumları da atılmıştır. Mısırlılarla başlayan bu sanat, ardından Fransa, daha sonra da 15.yüzyılda Avrupa ve Asya’ya yayılan modern bir sanat haline gelmiştir. Bu sanat uygulamaları birçok atölyede özellikle Fransa’da el işçiliği ile birlikte uzun yıllar devam ettirilmiştir.(1) Osmanlı döneminde de varlığını sürdüren, “Saray Sanatı” olarak da adlandırılan Marküteri, Fatih Sultan Mehmet tarafından da uygulamaları yapılmıştır. Tarihimizi aktaran geleneksel yapılarımızdan cami, saray, köşk ve yalılarda kendini gösteren Marküteri sanatı, günümüzde iyiden iyiye unutulmaya başlanmıştır.

14. yüzyılda Fransızların bu sanatı benimsemesi, önem vermesi sayesinde Marküteri sanatı gelişme göstererek günümüzdeki durumuna gelmiştir.(2) Fransızlar, farklı tür ve renkteki çeşitli ağaç kaplama levhalardan sıklıkla yararlanarak Marküteri’ye farklı bir boyut kazandırmışlardır. Mobilya yüzeyleri ile sınırlı kalmayıp, kapı göbekleri, duvar kaplamaları gibi donatım elemanlarında Marküteri uygulamasını devam ettirmişlerdir. Daha sonraki yıllarda önem kazanan bu sanat dalına farklı bir boyut katmak isteyen sanatkarlar sayesinde kaplamalar boyanmaya başlamıştır. Marküterilere canlılık kazandırılması düşüncesi ile boyanan kaplamalar ilk başlarda oldukça beğenilmiştir. Zamanla boya işlemi gören Marküteri, yüzeylerde solgunluk yaratması ve boyaların renk değiştirmeye başlaması nedeniyle uzun ömürlü olamamıştır. Fransa’da verimli bir dönem geçiren bu sanat özellikle Rönesans dönemiyle birlikte en parlak dönemini yaşamıştır. Dini yapı, iç mekân, mobilya gibi çevrelerde farklı bir anlayış, gösterişin yanı sıra bulunduğu ortama zengin bir görünüm vermiştir. Özellikle Mobilya yüzeylerinde görülen oymalı, girintili, çıkıntılı, ince kaplama motifleri dönemin oldukça ilgisini çekmiştir. Bu dikkat çekicilik öncelikle Paris Louvre ve Versailles gibi saray yapılarında ardından saray çevresi ve varlıklı ailelerin, aristokrat sınıfın konutlarında da görülmeye başlanmıştır. Özellikle bütün mobilyaların farklı tekniklerle süslenmesinde dönemin ünlü marküteri ustası Charles Andre Baulleun’un etkisi büyüktür. Önce çiçek motiflerini, ardından ünlü ressamların eserlerini yüzeylere aktaran yine Fransızlardır. Siparişleri yetiştiremez hale gelen sanatkârlar, üst üste yerleştirerek kesme yöntemiyle bir nevi seri üretimi geliştirmişlerdir.(3) 1950’li yıllara gelindiğinde önemini yitiren Marküteri sanatına İngiltere’de kurulan Markiz sanatçılar derneği sahip çıkarak, devam ettirmiştir. Markiz sanatçılarının yaptığı çalışmalar sonucunda, marküteri işçiliği duvar yüzeylerinde ağırlık kazanmaya başlamıştır.(4) Sadece Fransa’da gelişmekle kalmayıp tüm Avrupa’ya hatta Asya’ya yayılan bu sanat, İslamiyet’te resmin yasak olmasından dolayı uzun bir süre yazı gibi motifler kullanılmıştır. Günümüzde bu işi meslek olarak edinen çok az sayıda firma dışında severek yapan çok az usta kalmıştır.

MARKÜTERİ YAPIMI

İlk dönemlerde yöresel ağaç türleri kullanılarak yapılan Marküteri, zamanla çeşitli ağaç kaplama levhanın kullanılması ile malzeme imkânını genişletmiştir. Özellikle Afrika, Hindistan gibi ülkelerden getirilen ince ağaç kaplama levhaları ile de çeşitliliğini arttırmıştır. Kavak, ıhlamur, dişbudak, huş, akçaağaç, armut, çam, şimşir, tik, dut, meşe, limon, audre, ladin, sedir, kiraz, gürgen, çınar, elma, gül, maun, ardıç, ceviz, karaağaç, kestane, fındık, abanoz, zeytin gibi ağaç kaplama levhaları başlangıcından günümüze kullanılmaya devam edilmektedir.(5) Klasik bir unsur olarak görünen Marküteri, aslında modern mobilya yüzeylerinde uygulanabilirliği oldukça yüksek bir süsleme öğesidir. Son dönemlerde ithal mobilyaların üzerinde az da olsa marküteri işçiliği görmek de mümkündür. Dikkat çekici özelliği bulunan Marküteri’yi en azından sanatsal açıdan ele alarak değerlendirmek gereklidir. Günümüz koşullarında marküteri yapmak artık oldukça kolaylaşmıştır. Marküteri genellikle klasik mobilyalarda görünenin aksine modern panolara da dönüşebilmektedir. Bu çalışmalar masa ve sehpa üzerinde, dolap veya çekmece kapakları da olabilmektedir.

Marküteri Uygulaması için gerekli olan malzemeler;

•          Çeşitli ahşap kaplamalar(farklı desen ve renklerde),

•          Dekupaj makinesi ya da maket bıçağı,

•          Yapıştırıcılar (beyaz tutkal, pembe tutkal),

•          Pres makinesi,

•          Kâğıt bandı,

•          Desen çizilmiş kâğıtlar(istenilen bir model),

•          Mat cila.

Marküteri Uygulama

Biçimleri:

Tek Renk Kaplama Uygulaması:

Tek renk ile yapılacak çalışmada önemli olan unsur, tek renk özelliği bulunan kaplama ve kaplamanın tonları arasındaki geçişleri sağlayabilmektir. “Tek Renk Kaplama Uygulaması”nda genellikle soyut çalışmaların yapılması önerilir. 

Çift Renk Kaplama Uygulaması:

İki farklı renk ve tonları arasındaki geçişleri sağlayabilmek gerekir. İki farklı renk ile yapılacak çalışmada önemli olan unsur, iki renk özelliği bulunan kaplamalar ve kaplamanın tonları arasındaki geçişleri sağlayabilmektir. 

Çok Renkli Kaplama Uygulaması:

Çok farklı renk ve tonları arasındaki geçişleri sağlayabilmek gerekir. Çok farklı renk ile yapılacak çalışmada önemli olan unsur, çok renk özelliği bulunan kaplamalar ve kaplamanın tonları arasındaki geçişleri ışık, gölge ve objeler arasındaki dengeyi kolaylıkla sağlayabilme imkânı vermektedir.

Marküteri Uygulama

Yöntemi:

Desen tasarımı yapılır ya da isteğe bağlı olarak var olan bir resim üzerinde çalışılarak bir desen elde edilir. Elde edilen desen fotokopi aracılığı ile sayıca çoğaltılır. Desen üzerinde yer alan her bir form ya da yüzey kaplama levhalara göre belirlenir. Belirlenen alanlar kâğıt üzerindeki çizgilerinden kesilir. Kesilen kâğıtlar deseni uygun olan kaplama levhanın üzerine yapıştırılır. Yapıştırma işlemi keserken kâğıdın kaymasına engel olur. Çizgilerinden kesilen kaplama levhalar, daha sonra bir araya getirilir. Altlık olarak elimizde var olan desenin üzerine yerleştirilir. Resim üzerindeki tüm detaylar varsa arka fonu da dahil bütün yüzeylerde işlemler tekrarlanır. Daha sonra kaplama levhalar üst yüzeylerinden bant ile birbirlerine tutturulur. Kaplama levhalar birbirlerine çok fazla sıkı olmayacak şekilde eklenir. Ardında bantsız kaplama levha yüzeyi altta kalacak şekilde eklenecek olan tablonun üzerine yerleştirilir ve bu şekilde prese verilir. Sıcak presten çıkarılan marküteri biraz havalandırılarak bekletilir. Üzerindeki bantlar yavaşça sökülür, sistire zımparası yapılarak yüzey tamamen kâğıt malzemeden temizlenir. Yüzeyin iyice temizlenmesinden sonra yüzey üzerine yarı mat cila atılarak işlem tamamlanır. Dikkat edilmesi gereken bir işlem ise şu şekildedir. Marküteri yapımında dekupaj ya da kıl testeresinin kalınlığını yok etmek için eğik kesim yapılır, yani ahşap kaplama levhalar birbirlerine alıştırma yapılır, bu yüzden boşluk kalmayacağı için parçalar birbirine tam oturur, ahşaplar iç içe yerleştirilerek yapıştırılır.

SONUÇ

Marküteri, farklı renk ve çeşitteki ahşap kaplama levhaların geometrik formlarda kesilerek, öngörülen deseni oluşturacak biçimde yan yana getirilmesiyle oluşturulan, tarihi değeri bulunan önemli bir sanattır. Dünya’da ve Türkiye’de zanaat isteyen diğer birçok el sanatında olduğu gibi unutulmaya yüz tutmuş bir sanattır. Günümüzde zanaatsal tarihteki değeri olmadan çok az sayıda usta bu sanatı sürdürmeye devam etmektedir. Bu el sanatı sadece geleneksel değil, çağdaş motiflerin de işlendiği, malzemenin ve işleme tekniklerinin mükemmelliği ile geleceğe aktarılmakta ve günümüzün bazı mekânlarını süslemeye devam etmektedir. Marküteri, sadece dekorasyon amaçlı panolar halinde değil, günlük kullanılan işlevsel mobilyalar üzerinde de uygulama alanı bulmaktadır. Yat iç mekânlarında, Yemek masası, tabure, sehpa, gardırop, tablo gibi birçok donanımlarda uygulanabilmektedir. Çağdaş tasarımcılar olarak, modern mobilya yüzeyi ya da görsel uygulamalarımızda Marküteri Sanatına yer verilmelidir. Tarihi değerini, klasik bir üslup olmaktan çıkarıp modern bir uygulama olarak sürdürmek gerekir.

 kaynak:  Serpil ÖZKER, Yrd.Doç.Dr.,Doğuş Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi İç Mimarlık Bölümü

KAYNAK

1.) GÖR I., “Mobilyaların Üzerine Ahşap İle Yapılan Süsleme Sanatı”, Maltepe Üniversitesi Mimarlık Fak. Marküteri Sergi Yazısı, Nisan 2005

2.) http://www.unutulmussanatlar.com/2012/10/markuteri-sanat.html

3.) GÖR I., “Marküteri ustalığı”, Art Dekor Dergisi, 1995

4.) GÖR I., “Mobilyaların Üzerine Ahşap İle Yapılan Süsleme Sanatı”, Maltepe Üniversitesi Mimarlık Fak. Marküteri Sergi Yazısı, Nisan 2005

5.) GÖR I., “Mobilyada Süsleme (oyma, sedef kakma, marküteri )” Art Dekor Dergisi, 2004

6.) www.markuterievi.com

Türkiye Orman Endüstrisinde Gelişmeler

Ana hammadde olarak ahşabı veya diğer orman ürünlerini kullanan, bu ürünlerin şeklini değiştirerek faydalılık derecesini artıran kişi ve kurumların etkinliği, hem ülke ekonomisi hem de ormanların sürekliliği ile yakından ilgilidir. Bu nedenle, Dördüncü Beş
Yıllık Kalkınma Planında “Ormancılık ve Orman Ürünleri Sanayi” ÖİK’sı oluşturulmuştur. Yedinci Kalkınma Planı döneminde ise oluşturulan “Orman Ürünleri Sanayi” ÖİK’sı “ormandan elde edilen odun hammaddesini veya ürünlerini mekanik ve/veya kimyasal
işlemlerle yapısını değiştirmeden veya değiştirerek mamul veya yarı mamul olarak diğer sanayilere hammadde üreten entegre bir sanayidir” şeklinde tanımlamıştır (DPT, 1994). Bu tanımdan görüldüğü üzere, çoğunlukla son tüketiciye hitap eden mobilya benzeri mamul ürünler, orman ürünleri endüstrisi dışında kabul edilmiştir. Bu yaklaşıma uyan bir anlayışla, Onuncu Kalkınma Planı için kurulan ÖİK ve çalışma grupları arasında mobilya ayrı bir sektör olarak yer almaktadır. Fakat orman endüstrisinin tanımı içerisinde yer alarak önemli katma değerler üreten, ileri bağlantılarıyla diğer sektörler için önem arz eden, kereste, levha ürünleri vb. orman endüstrisinin önemli bileşenleri Sürdürülebilir Orman Yönetimi ÖİK çalışmaları kapsamında ele alınmıştır. Bu kapsamda, orman ürünleri endüstrisinin irdelenmesi faydalı olacaktır.

Lif ve yonga levha sanayii: 1985-2000 yılları arasında düşük bir hızda artan levha ürünleri sanayi üretim kapasitesi, 2000 yılından sonra hızla artan bir döneme girmiştir. TOBB, Türkiye Orman Ürünleri Sanayi Meclisi kayıtlarına göre bu alanda 40 işyeri bulunmakta ve 2000 kişi işlendirilmektedir. Lif levha sanayinin 2002-2011 döneminde üretim kapasitesi yüzde 545 artarak 4,9 milyon m3’e ulaşmıştır. Yonga levha sanayi ise aynı dönemde yüzde 142 oranında büyüyerek 5,8 milyon m3 üretim kapasitesine erişmiştir.

Türkiye 7,5 milyon m³/yıl düzeyindeki fiili üretimi ile lif levha üretiminde Avrupa’da ikinci, yonga levha üretiminde ise dördüncü sıradadır. İnce ve düşük değerdeki endüstriyel odun satışları için son derece önemli olan bu sanayi dalının artan hammadde ihtiyacını karşılayabilmek için OGM, lif-yonga odunu üretimini 2002-2011 döneminde 2,6 katına çıkarmıştır. Lif ve yonga levha sanayiinin toplam hammadde tüketimi 12 milyon m3 civarında olup, bunun yüzde 70’ine yakını doğrudan veya dolaylı olarak ülke ormanlarından sağlanmaktadır. Bu üretim için gerekli hammaddenin yüzde 60’ı OGM satışlarından, yüzde 24’ü ithalat ile diğer ülkelerden, yüzde 8’i atık materyalin kullanımından ve yüzde 8’i özel sektörden (kavak alanları ve tapulu kesim vs.) sağlanmaktadır.

Kontrplak ve kaplama sanayii: Ülkemizde kontrplak ve mobilya için formlu ahşap parça üreten 55 adet işletme mevcuttur. Bunun 25 adedi orta ölçekli olup, kontrplak üretim alanında toplam çalışan sayısı 2.700 kişidir. Toplam üretim kapasitesi 350 bin m³ civarında olmasına karşılık düşük kapasiteyle çalışmaktadır ve son yıllarda büyüme kaydedememiştir. Geçmiş yıllarda Uzak Doğu başta olmak üzere çeşitli ülkelerden yapılan ucuz ithalat nedeni ile sektörde zorluklar yaşanmıştır. Ancak, anti-damping kapsamında 2010 yılında başlanan, bedeli ne olursa olsun ithal kontrplağın m³’ü başına 1.100 ABD Doları üzerinden KDV uygulaması ile dış rakipler karşısında bir üstünlük yakalanmıştır.

Kaplama üreten işletme sayısı ise 47 olup 110 bin m³ üretim kapasitesi mevcuttur. 1095 kişi kaplama alanında istihdam edilmektedir. Yüksek kalitede tomruk kullanan bu iki sanayi ağırlıklı olarak ithal hammadde ile çalışmaktadır. Bu sanayi dalı kalın ve
budaksız tomruklara ihtiyaç duymaktadır. İstenen nitelikte tomruğun arzını kısa vadede artırmak ancak var olan ormanların ürün çeşitlerine ayrımı aşamasında gösterilecek özenle ve sınırlı düzeyde sağlanabilir. Türkiye orman varlığının niteliği dikkate alındığında kullanılmayan çok büyük üretim kapasitelerinden söz etmek güçtür. Bununla birlikte kaplama ve kontrplak sanayine yapılan satışların artırılması, OGM için olumlu gelişmelerdir. Bu sanayi, üretim artıklarını genelde kendi sistemlerini ısıtmak için kullanmaktadır.

Kereste imalat sanayii: Kereste imalat sanayinin 1993-2011 dönemi gelişimi incelendiğinde, üretimin çok yavaş bir biçimde arttığı görülmektedir. Tüketim ise üretime göre biraz daha hızlı yükselmiştir. Bu üretim kolu çok sayıda küçük işletmelerden oluşmaktadır. Ülkede 7.013 hızar-şerit atölyesi bulunmaktadır. Kereste ve parke üreten işyeri sayısı ise 3.469 olup toplam 15.405 kişi bu alanda istihdam edilmektedir. Üreticiler ulusal düzeyde örgütlenememiş, yeni ürünler geliştirememiş ve pazarlama çalışmalarını iyileştirememiştir. Bu alt sektörün gelişim sorunları arasında ikame mallarının hızlı gelişimi ve kerestelik tomrukta uygulanmakta olan yüzde 27 civarındaki vergi ve fonların da payı büyüktür. OGM açısından durum değerlendirildiğinde, özellikle ithal ürünlerde
uygulanmayan tellâliye ve fonların yüzde 10 civarında ek bir maliyet getirerek OGM satışlarını olumsuz etkilediği düşünülmektedir. Bu nedenle büyük firmalar ağırlıklı olarak ithal tomruk kullanmaktadır. Türkiye kereste ithalatı hızla artarken ihracatı düşmektedir.

Kereste sanayini ülke konut politikalarıyla birlikte ele alınması faydalı olacaktır. TOKİ’nin uyguladığı inşaat ve tedarik tercihleri kereste pazarındaki daralmanın nedeni olarak gösterilmektedir. İnşaat tasarımlarında her geçen gün daha az ahşap ürünlere yer
verilmesi, kullanılan ahşap ürünlerin yerel tedarikçiler yerine büyük ölçekli ve çoklukla ithal kereste üreticilerinden sağlanması, küçük müteahhitlik firmalarının TOKİ ile rekabet edemeyip piyasadan çekilmesi, kereste üreticilerini ve OGM tomruk satışlarını olumsuz etkilenmiştir.

Palet, ambalaj ve parke sanayii: Tomruktan kereste üretim sürecinin bir parçası olarak düşünülebilecek ambalaj ve palet sanayiinin talebi, türev talep özelliği göstermektedir. Ülke sanayisinin büyümesi ve ihracatının artması palet ve ambalaj talebini de artırmaktadır. Meyve, sebze ve balık için ambalaj talebi ise ikame malzemelerin yaygınlaşması nedeniyle ciddi bir düşüş göstermiştir. Hâlihazırda 637 işletme ısıl işlem belgesi almış olup, bu palet üreticilerinin 1,5 milyon m³ civarında odun talebi bulunmaktadır. Kereste üretimi için kısa kabul edilebilecek kalın çaplı odun hammaddesi özellikle parkecilik alanında kullanılmıştır. Bu alanda geliştirilen yeni teknikler, laminat parke olarak adlandırılan yeni ürünleri ortaya çıkarmıştır. Daha düşük değerli ahşap malzemeler veya levha ürünlerinin birlikte kullanımı ile ortaya çıkarılan laminat parkeler, masif parke pazarını oldukça daraltmış, üretim kolunu zayıflatmıştır.

Biyoenerji veya artıkların değerlendirilmesi konusunu da orman endüstrisinin gelişen bir kolu olarak görmek gereklidir. Kereste imalat sanayinin ve kaplama endüstrisinin artıkları briket veya mangal kömürü imalatında, işletmelerin kendi ısı ihtiyaçlarının
karşılanmasında kullanılmakta ya da levha sanayi başta olmak üzere çeşitli amaçlarla kullanılmak üzere satılarak verimlilik artırılmaya çalışılmaktadır. Artıkların tamamının değişik şekillerde değerlendirilmesi ve küçük işletmelerin bile kendi artıklarından briket ve mangal kömürü gibi ürünleri üretmesi olumlu gelişmelerdir. Ancak bu alanın ıslah edilmesi ve yaygınlaştırılması gereken bir üretim alanı olarak görülmektedir.

Sürdürülebilir orman yönetimi açısından taşıdığı önem nedeniyle mobilya alanındaki gelişmelerin izlenmesi faydalı olacaktır. Katma değeri daha yüksek olan ahşap mobilya dış ticaretinde Türkiye net ihracatçı durumundadır. Son on iki yılda mobilya ihracatı
hızla artarak ithalatı geçmiştir. 2000 yılında ahşap mobilya ihracatının ithalatı karşılama oranı yüzde 84 iken 2011 yılında ihracat ithalatın 2,7 katına çıkmıştır. Bu alanda yaşanan gelişimler, önce orman endüstrisini ardından da ülke orman yönetimini uyarıcı etkiler yaratabilecek önemdedir.

kaynak: Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018/Sürdürülebilir Orman Yönetimi

Amerikan Endüstriyel Sertağaç Ürünleri Pazar Özellikleri

I – ÖZGÜN ÜRÜNLERE SAHİP KÖKLÜ BİR ENDÜSTRİ, FARKLI BİR PAZAR

Amerika Birleşik Devletlerinin ormanları ağırlıklı olarak doğu bölgesi, kuzeyde Maine’den, güneyde Meksika körfezine kadar ve tüm Mississippi vadisi boyunca batıya doğru uzanan bölgede yer almakta olup, buraları 19. Yüzyıla kadar oldukça yoğun bir biçimde ormanlık alanlar olarak geçmekteydi. Doğu eyaletleri boyunca ilerleyen Appalaş sıradağları, farklı yüksekliklerde çok çeşitli orman alanları yetişmesini ve böylece pek çok farklı türün ortaya çıkmasını sağlamıştır. ABD’de dünyanın hiçbir bölgesinde bulunmayan derecede çeşitli ılıman iklim Sertağaç türleri bulunmaktadır.

Günümüzde yurtiçi ve gittikçe büyüyen ihracat talebini karşılamak için A.B.D.’de devasa bir işleme kapasitesi oluşturulmuştur. Bugün A.B.D. dünyadaki en büyük kesilmiş Sertağaç üreticisidir.

Bıçkıhaneler, kurutma fırınları, kalıp ve boyutlandırma tesisleri, kaplama doğrama ve kontrplak fabrikaları, döşeme tesisler ve Sertağaç malzemesinin dağıtımı için toplama alanları bütün doğu eyaletlerini kaplamaktadır. Ayrıca Pasifik kıyısında Kuzeydoğuda, en önemlisi batı kızılağacı olan birkaç yerel türe dayalı, küçük ama önemli bir işleme kapasitesi bulunmaktadır. Amerikan sertağaçlarından elde edilen ve dünya pazarlarına sunulan ürünler arasında kereste, kaplama, zemin kaplama, kontrplak, kalıplama, yer döşemesi, gibi ürünler bulunmaktadır.

Amerikan Sertağaç kerestesi, normalde kare köşeli ve uçları kesilmiş, hava ile veya fırında kurutulmuş, nominal kalınlıkta üretilen bağımsız türlerin kaba kesilmiş kereste levhaları anlamına gelmektedir. Geniş bir kereste kalitesi yelpazesinin verimli bir biçimde oluşturulabilmesi için en ileri teknoloji ve teknikler kullanılmaktadır.

Kaplama endüstrisi ise, bugün mobilya, kaplama, kapılar ve panel ürünleri için yüksek kaliteli, doğranmış veya yuvarlar kesilmiş kaplamalar üretebilmesini sağlayan uzun bir teknik gelişme geleneğine sahiptir.

Kontrplak, merkezindeki malzeme ne olursa olsun ahşap kaplamalı yüzeyleri olan kompozit bir levhadır. İnşaat ve mobilyada kullanılan sağlam ve ucuz bir alternatifken, Amerikan masif Sertağaç yer döşemeleri de kendi başına önemli bir endüstrisi olup ürün ve tür bulunabilirliği değişmektedir. Sektörde bir de boyutlu ve bileşen ürünler bulunmaktadır. Boyut, belirli ölçülere göre yeniden imal edilmiş ve normalde iki ya da daha fazla yüzeyi düzeltilmiş kereste olarak tanımlanır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki boyut ve bileşen endüstrisi başta mobilya, mutfak ve doğrama imalatçılarının ihtiyaçlarına yanıt vermek ve kendi mobilyalarını kendileri yapan tüketicilere hizmet vermek için vardır.

II- AMERİKAN SERTAĞAÇ KERESTE ENDÜSTRİSİ

Kesilmiş kereste, son derece dağınık ve A.B.D.’nin doğusunu kaplayan binlerce bıçkıhaneyi kapsayan Amerikan Sertağaç endüstrisinin temel ürünüdür. Ayrıca küçük bir yüzde de Kuzeybatı’da Pasifik kıyısında üretilmektedir. Bu işleme üniteleri çok küçük ‘dairesel kesim’ orman işletmelerinden, en ileri teknolojiden yararlanan daha büyük entegre ağaç işleme fabrikalarına kadar uzanmaktadır. Endüstrinin çoğunluğuna, küçük ve orta ölçekli şirketlerden oluşan özel sektör sahiptir. A.B.D. yılda 30-32 milyon m3’lük bir üretim ile dünyanın en büyük kesilmiş Sertağaç üreticisidir. Amerikan yurtiçi piyasası bu ürünlerin %90’ını tüketirken kalan %10 da dünya çapında 50’den fazla ülkeye ihraç edilmektedir. Endüstri her zaman ihracata yönelik düşünmüştür ve son yıllarda bütün bölgelerde ihracatçıların sayısı önemli oranda artmıştır. Bu durum daha geniş bir ticari türler yelpazesinin ihracata açılabilmesini sağlamıştır.

2.1 Üretim 
Sertağaç kütüklerinin ilk dönüştürme işlemine olan yaklaşım hem bıçkıhane, hem de tür bakımından belli oranda farklılıklar göstermektedir. Endüstri, hacmin en uygun hale getirilmesi için kütüğün çevresinden levha kesilmesiyle azami kereste verimi elde edecek şekilde tasarlanmış ilkelerle çalışmaktadır. İhracat talebi arttıkça daha yüksek sınıf kereste veriminin daha da iyileştirilmesi ve damarlı ve çeyrek kesim gibi özel kesimlerin tedarik edilebilmesi için üretim teknikleri kullanılmaktadır.

Amerikan sert ağaçları metrik olmayan birimlerde üretilmektedir; yani uzunluklar fit ile, enler inç ile ve kalınlıklar da çeyrek inç ile ifade edilmektedir. Dolayısıyla 1 inç (1”) ‘dört çeyrek’ şeklinde ifade edilmekte, 4/4 olarak yazılmaktadır. Endüstri Sertağaç kerestesi kurutma konusunda engin tecrübeye sahiptir. Hatta ılıman iklim sert ağacının kurutulmasıyla ilgili olarak son 30 yıl içinde gerçekleştirilen araştırmanın çoğu Amerika Birleşik Devletleri’nden çıkmıştır. Kurutma süresi kalınlık ve türe bağlı olarak çok büyük oranda farklılık göstermektedir. Örneğin lale ağacı yaş halinden 7-10 gün içinde kurutulabilirken ak meşenin fırınlanması, yoğun bir kurutma döneminden sonra 8 ay sürebilmektedir.

Ekonomik nedenlerden dolayı çoğu durumda yurtiçi ve ihracat kerestesi birlikte fırınlanmaktadır. Dolayısıyla ihracat amaçlı kereste genellikle %6-8 arasındaki yurtiçi standart nem içeriğine (MC) ulaşacak şekilde kurutulmaktadır. Bazı türlerde daha kalın malzemede bu oran %10-12 MC arasında olabilmektedir. Meşe gibi ısıya dayanıklı kurutulan türler, bozulmanın asgariye indirilmesi için fırınlama öncesinde havayla kurutma veya ön-kurutucularda kontrollü kurutma gerektirmektedir. Akçakavak, Kanada kavağı ve çitlembik gibi başka türler de mavi lekeye karşı hassastırlar ve bu yüzden taze kesilmiş malzemenin derhal fırınlanması gerekmektedir. İstif lekeleri veya gölgelenmeler de bazı türlerde, özellikle de akçaağaçta sorun olabilmektedir. Amerikan endüstrisi ortaya çıktıklarının bilindiği durumlarda bu türden sorunları asgariye indirmek konusunda büyük çaba göstermektedir ve bunun için kondisyonlama programları ve profilli istifler gibi teknikler kullanmaktadır.

Amerika’da her bir levhanın nihai sınıfı genellikle kurutma sonrasında ve ‘An Illustrated Guide to Hardwood Lumber Grades’ (‘Sertağaç Kerestesi Sınıfları İçin Resimli Kılavuz)’ adlı yayında özetlenen kurallarına göre sınıflandırılır. Bu kurallar Amerikan yurtiçi mobilya ticaretine hizmet amacıyla 100 yılı aşkın bir süre önce kereste endüstrisi tarafından konmuş ulusal ve uluslararası alanda kabul görmektedirler. Bu kurallar ihracata temel oluşturmaktadırlar ve dünyanın herhangi bir yerindeki, ılıman iklim sert ağaçlarına ilişkin sınıflandırma standartları arasındaki en tutarlı standart kabul edilmektedirler. Bu, birçok ulusal ve bölgesel yaklaşımın, büyük oranda alıcı tarafından incelemeyi gerektirdiği Avrupa’daki durumun tam tersidir.

2.2 İhracat Özellikleri
İhraç edilecek keresteler kalınlıklarına göre paketlenmekte ve genellikle uzunluklarına göre ayrılmaktadırlar; bununla birlikte gerçekte bir pakette sıklıkla birden fazla boy bulunabilmektedir. Örneğin 10 fitlik (3.05m) boyların olduğu bir ambalaj belli bir yüzdede 9 inçlik (2.74m) boylar içerebilir. Sunum önemli bir pazarlama faktörüdür ve birçok ihracat malzemesi her iki uçtan düzeltilmiştir, uçları çatlamaya karşı mumlanmış veya boyanmıştır ve ihracatçının marka veya logosuyla işaretlenmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Sertağaç pazarında daha ince boyutlar baskındır. Bu yüzden türlerin çoğunda 4/4 (25.4mm) üretimin önemli bir oranını temsil etmektedir. Daha kalın malzemenin gerektiği doğramacılık uygulamaları gibi durumlarda, başka ülkelerdeki uygulamanın tersine daha ince kısımların lamine edilmesi yaygın bir uygulamadır. Bu sıklıkla daha stabil ve masrafsız bir ürün elde edilmesini sağlamaktır ve bazı türlerde daha kalın malzemenin bulunmasının neden daha zor olduğunu göstermektedir. A.B.D.’nin ihracata yönelik olarak önemli hacimlerde daha üst sınıf malzeme sunabilmesinin nedenlerinden biri de daha düşük sınıfları kullanabilecek sürekli bir yurtiçi talebin bulunmasıdır. Bu yüzden yurtiçi kullanımları daha sınırlı olan bazı türler yüksek ve daha aşağı sınıflar içeren karışık ambalajlarda ihracata sunulabilmektedir.

Hangi kütüklerin elde edilebildiği de elbette endüstri tarafından hangi kerestenin üretildiği üzerinde en önemli rolü oynamaktadır. Örneğin kırmızı meşe A.B.D.’de en yaygın olarak kullanılan sert ağaçtır, çünkü ormanda en çok yetişendir. Fakat sassafras ve karaağaç gibi türler ormanlarda sınırlı sayıdadır ve bu da kerestelerinin elde edilebilirliğini etkilemektedir.

III- SERTAĞAÇ KAPLAMA ENDÜSTRİSİ
Kaplama endüstrisi, bugün mobilya, kaplama, kapılar ve panel ürünleri için yüksek kaliteli, doğranmış veya yuvarlar kesilmiş kaplamalar üretebilmesini sağlayan uzun bir teknik gelişme geleneğine sahiptir. 2010 yılı verilerine göre, A.B.D.’de yaklaşık toplamda 100 dilimleyici ve 32 balıksırtı dilimleyici işleten yaklaşık 35 kaplama dilimleme tesisi bulunmaktadır. Birçok uzunlamasına dilimleyici ve yaklaşık 50 döner torna 35 başka şirket tarafından işletilmektedir. Toplam dilimli üretim yılda yaklaşık 669 milyon metrekaredir ve bunun 354 milyon metrekaresi, yani toplam üretimin %53’ü ihracata aittir.

3.1 Üretim
Sektörde farklı kaplama üretim yöntemleri kullanılmakta ve bunlara bağlı olarak farklı görsel efektler elde edilebilmektedir. Bunların arasında döner kesim, yatay dilimleme, çeyrek dilimleme, yarım-daire dilimleme, damarlı kesim, uzunlamasına dilimleme gibi yöntemler bulunmaktadır. Taze dilimlenmiş veya soyulmuş kaplamalar, hızları kaplamanın türüne ve kalınlığına göre değişen hareketli bantlar üzerinde sürekli pres kurutuculardan geçirilmektedir. İhraç kaplama için nem içeriği standardı %12-16’dır. Bu oran kaplamanın sevkıyat sırasında gerçekleşen doğal kuruması için bir pay bırakmaktadır. Birçok kaplama kullanıcısı kaplamanın imalattan önceki birkaç gün boyunca tesislerinde beklemesini sağlarlar. Bu bekleme ağacın o ortamdaki doğal halini almasını sağlar, çünkü A.B.D.’de ve Avrupa gibi ihracat pazarlarında görülen dengedeki nem şartları değişkenlik sergileme eğilimindedirler. Kaplama için tüm endüstriyi kapsayan bir sınıflandırma sistemi bulunmamaktadır: Açık pazarda bir mal olarak değil, bireysel müşterilerin ortaya koyduğu isteklere göre satılmaktadır. Kaplama kişisel muayene temelinde ve alıcı ve satıcı arasındaki net bir sınıflandırma anlaşması üzerinden satılır. Verim ve fiyatı etkileyen boy, en, kalınlık, miktar ve benzeri başka faktörler bu alıcı-satıcı anlaşmasının temelini oluşturur.

Kütüğün boyu, imalatçının kaplamayı mobilya için mi, kapılar, paneller veya mimari uygulamalar için mi pazarlayacağını belirler. En de amaçlanan son kullanıma göre değişiklik gösterir; asgari kaplama eni genelde 90 mm veya 100 mm’dir. Mimari paneller ve kapılar gibi doğramacılık işleri için kullanılan üst sınıflar; kapılar için asgari boy gereği 2.1m, paneller içinse 2.5m’dir. Tipik bir panel veya kapı sınıfı dahilinde renk ve damar desenine göre seçilen birçok başka alt-sınıf bulunabilir.

Mobilya sınıfları içinse boy kritik değildir ve tipik olarak 0.45m ila 2.0m arasındadır. Renk ve damar deseni gibi doğal özelliklere ilişkin daha az kısıtlama bulunmaktadır.

Sertağaç kaplamanın nihai fiyatını ormanın üretebileceklerinin doğal sınırları ile birlikte pazar talebi belirlemektedir. Buna ek olarak boyut ve sınıf konuları nihai fiyat üzerinde önemli rol oynarlar. Bir ormandaki kütüklerin sadece küçük bir yüzdesi boy, en ve doğal özellikler bakımından üst sınıf kaplamaları oluşturur. Özel taşıma veya sevkıyat gerekleri ve boy, en ve/veya kalınlığa ilişkin özel talepler de nihai fiyata katkıda bulunabilir.

3.2 İhracat Özellikleri
İhracata yönelik kaplama yurtiçi pazarı için üretilmiş kaplamaya göre kalınlık farklılıklarının yanında başka farklara da sahiptir. “Kesilmiş ve balyalanmış”tır veya “ihracata hazırlanmış”tır. Kenarlar yanlardan ve uçlardan tıraşlanmıştır ve levhalar balyalar halinde sarılmıştır. Bu ekstra imalat prosesi sunumun iyileştirilmesine yardımcı olup sınıfların belirlenebilmesini sağlarken yurtiçi kaplama tıraşlanmadan bırakılır.

Amerikan Sertağaç kaplama ihracatçıları ürünlerini ihracat pazarlarında uzman ithalatçılar ve dağıtımcılar kanalıyla dağıtmaktadırlar. Bu şirketler tipik olarak, muayene ile müşteri talebine yanıt verebilmek için geniş bir tür ve sınıf yelpazesinde stok bulundurmaktadırlar. Önemli miktarda Sertağaç kaplama, bunları orta yoğunluklu lif levha (MDF) veya sunta gibi bir dizi taban üzerine kaplayan levha malzeme imalatçılarına satılmaktadır. Bu panel ürünleri daha sonra imalatçılara ve son kullanıcılara dekoratif paneller olarak dağıtılmaktadır. Belirtmekte yarar vardır ki Amerikan terminolojisinde bu ürünler Sertağaç kontrplak adı altında gruplandırılır ve bilinirler.

IV- SERTAĞAÇ ZEMİN KAPLAMA ENDÜSTRİSİ
Masif sertağaç zemin kaplama temel olarak Amerikan yerli türlerinden üretilen makineden geçmiş profiller anlamına gelmektedir. Sertağaç zemin kaplama endüstrisi A.B.D.’nin doğusuna yayılmıştır. Masif Sertağaç zemin kaplamanın büyük çoğunluğu Amerikan iç pazarı için imal edilmektedir ve temel ürün şerit döşeme kaplamasıdır. Başka ürünlere geniş levha (kalas) zemin kaplama ve blok veya parke kaplama dahildir.

Endüstri, temel işlevi A.B.D.’deki Sertağaç zemin kaplama talebine hizmet vermek olan uzman imalatçıları içermektedir. Buna ek olarak, katma değerli imalata dağılmış olan Sertağaç bıçkıhaneleri ve kereste üreticileri, başta levha veya kalas zemin kaplamaları olmak üzere hem A.B.D. hem de ihracat pazarlarına hizmet sunma konusunda gittikçe artan öneme sahip bir rol oynamaktadırlar.

4.1 Üretim
Fırında kurutulmuş kesilmiş Sertağaç kerestesi, sınıfına ve özelliğine göre uygunluk bakımından seçilmektedir. Kereste daha sonra istenen özelliklere göre doğru enin elde edilmesi için yırtılmaktadır. Zemin kaplamaların imalatında kullanılan kereste, endüstri standartları ve A.B.D. inşaat kanunu gereklerine uygun olarak fırında %6-9 MC’ye kurutulmaktadır.

Zemin kaplama endüstrisi tarafından kullanılan temel NHLA kereste sınıfı No 2 Common’dur; bununla birlikte geniş levha zemin kaplamaları ve özel renk ve kalite talepleri için daha yüksek sınıflar kullanılabilmektedir.

Masif Sertağaç zemin kaplama, şerit, kalas, parke / blok adı altında üç ana kategoriye ayrılmaktadır. Zemin kaplama görünüme göre sınıflandırılmaktadır. Bütün zemin kaplama imalatı için, NHLA kurallarının Sertağaç kereste üretimini kontrol ettikleri şekilde ulusal veya uluslararası kabul görmüş bir standart bulunmamaktadır. Bu yüzden sınıflar ve kalite standartları bağımsız üreticiler tarafından müşteri taleplerine göre belirlenmek durumundadırlar. Bununla birlikte, zemin kaplama standartları mevcuttur ve belli üretici grupları bunlara uymaktadır. Örneğin A.B.D.’deki büyük Sertağaç zemin kaplama üreticilerinin çoğunu temsil eden Ulusal Meşe Zemin Kaplama İmalatçıları Birliği (NOFMA), şerit zemin kaplama üreten üyeleri için Sertağaç zemin kaplama standartları yayımlayıp uygulamaktadır ve birçok masif Sertağaç zemin kaplama üreticileri bu kuralların dayandığı temel ilkeleri bünyelerine katmaktadır. NOFMA kuralları ayrıca dişbudak, ceviz, akçaağaç, Amerikan ceviz, pekan, kayın ve huş gibi diğer türleri de kapsamaktadır.

4.2 İhracat Özellikleri
Önceden işlenmiş zemin kaplamanın çoğu kalınlığa ve ene göre ve rastgele uzunluklarda paketlenmektedir. NOFMA kurallarına uygun olarak üretilmiş şerit zemin kaplamada bağımsız balyalar uygun kalite markasıyla işaretlenirler. Balyalar taşınmanın kolaylaştırılması için bağlanır ve palete yerleştirilirler ve bazıları koruma amaçlı olarak politene sarılabilirler.

Sertağaç zemin kaplama profilleri ve sabitleme yöntemleri bir ülkeden diğerine önemli farklılıklar gösterebilir. Bu yüzden bazı ihracat pazarları A.B.D. pazarı için üretilen ve satılan standart ürünlere göre farklı özellikler, toleranslar ve kalite gerekleri talep etmektedir. Örneğin 21/4” (57.16mm) eninde lamba-zıvanalı şerit zemin kaplama Amerikan iç pazarının vazgeçilmezlerinden biridir, fakat birçok ihracat pazarında bu boyut çok az talep edilmektedir.

İhracatta uzmanlaşmış zemin kaplama şirketleri özel pazar veya müşteri taleplerini karşılayacak şekilde özel üretim yapabilmektedirler. Zemin kaplamada uluslararası ölçekte standartlaşmanın eksikliği ve esnekliğe, hızlı teslimata ve ekonomik ürünlere olan gereksinim önemli miktarda Amerikan Sertağaç zemin kaplamasının ihracat pazarlarında ithal edilen keresteden üretildiği anlamına gelmektedir. Bu da iyileştirilmiş türler ve ürün bulunabilirliği ile sonuçlanmaktadır.

Amerikan Sertağaç zemin kaplama iki temel biçimde dağıtılmaktadır: A.B.D.’den ihraç edilen önceden işlenmiş (ve bazen de fabrikada cilalanmış) ürün olarak veya ihracat pazarlarında ithal Amerikan Sertağaç kerestesi ve boyutlarından imal edilmiş zemin kaplama ürünleri (masif, çok katmanlı ve başka kaplamalı ürünler) olarak.

V- SERTAĞAÇ KONTRPLAK ENDÜSTRİSİ

Amerika Birleşik Devletleri’nde Sertağaç kontrplak terimi, merkezdeki malzemeye bakılmaksızın ahşap kaplamalı yüzeyli kompozit levhaları tanımlamakta kullanılır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki baskın taban malzemesi kaplama göbeğidir. Dünya çapında birçok ülkede sunta ve MDF (“tasarlanmış” göbek) birincil tabanlardır.

Amerikan yerli Sertağaç kontrplak endüstrisi A.B.D.’nin önemli miktarda ithalat yaptığı tropik Sertağaç kontrplak endüstrisinden farklıdır. Yerli imalatçılar yöresel Amerikan sert ağaçlarından elde edilen Sertağaç kontrplak üretmektedir. Konuyailişkin olarak az sayıda şirket bulunsa da, bu şirketlerin çoğu ölçek ve ciro bakımından önemlidir. Bu daha çok, yüksek bir teknoloji seviyesi ve özelleşmiş makinelere önemli bir yatırım gerektiren prosesin kendisinden kaynaklanmaktadır. Endüstri A.B.D.’de geniş bir alana yayılmıştır ve doğuda, batıda ve güneyde üretim tesisleri bulunmaktadır. Sertağaç kontrplak yaygın olarak dekoratif panel, dolaplar, mobilyalar ve başka uzman uygulamalarında kullanılmaktadır.

5.1 Üretim
Sertağaç kontrplak yüzler ve tersler için ya dönerli ya da dilimli Sertağaç kaplamaların kullanılmasıyla yapılabilmektedir. Göbek malzemesi MDF, sunta, kaplamalar ve masif ahşap dahil çok çeşitli malzemelerden üretilebilmektedir. Masif ağaç göbek malzemesinin seçimi bölgenin etkisiyle olabilir. Örneğin, doğu sahilinin Sertağaç ormanlarında imal edilmiş Sertağaç kontrplağın lale ağacından mamul bir masif ahşap göbeğe sahip olması daha olasıdır. Bunun nedeni bunun daha ekonomik olması ve uygun yumuşak ağaç malzemeden daha çok bulunmasıdır. Batı sahilinde ise bu durumun tam tersi geçerlidir.

Sertağaç kontrplağın çoğunluğu Amerikan iç pazarında tüketim amaçlı üretilmektedir. Ürünün doğasından ve geniş bir yüz ve göbek malzemesi yelpazesi içinden seçim yapılabilmesinden dolayı Sertağaç kontrplak genellikle müşteri talebine göre üretilmektedir. Bununla birlikte, daha büyük üreticiler, perakende “kendin yap” pazarı gibi belli uygulamalar için standart ürünler sunmaktadır.

Kompozit bir ahşap ürünü olarak kontrplak uygulama açısından esnektir. Birçok estetik efekt yaratmak için geniş bir yüz malzemesi seçeneğine sahip olmasının yanı sıra kontrplak su geçirmez olarak veya yangın önleyici içerecek şekilde üretilebilir, bu da belirli uygulamalardaki performansını daha üstün kılar.

5.2 İhracat Özellikleri
Amerika Birleşik Devletleri’nden ihraç edilen Sertağaç kontrplağın büyük bölümü müşteri siparişi üzerine üretilmektedir. Yüz kaplamalarının bulunabilirliği çeşitli A.B.D. Sertağaç türlerinin bulunabilirliğine ve uygunluğuna bağlıdır. Türlerin çoğu soyulabilmektedir, fakat Amerikan ceviz gibi sert türlerin soyulması pek pratik değildir. Kiraz ve ceviz gibi, yetiştirme kaynağının kısıtlı olduğu yüksek değerli türler de hemen hiç soyulmamaktadırlar. Yüksek kalite kaplama uygulamalarına uygun kütükler hemen her zaman dilimlenmektedir. Amerikan Sertağaç kontrplak ihracat pazarlarında uzman ithalatçılar ve dağıtımcılar vasıtasıyla elde edilebilmektedir.

VI- SERTAĞAÇ KALIPLAMA ENDÜSTRİSİ
Kalıp, masif keresteden üretilmiş bir profilin makineden geçirilmesi ve pürüzsüz bir hale gelmesi isteniyorsa zımparalanması ile elde edilmektedir. Kalıplar ayrıca masif ahşaptan bir göbeğin (Sertağaç veya yumuşak ağaç) masif bir kalıp görünümünün verilmesi için Sertağaç kaplamasıyla sarılmasından elde edilen kompozit mamuller olabilirler. Amerikan Sertağaç kalıplama endüstrisi yapısı bakımından boyut ve bileşen endüstrisine benzerdir. Hatta uzman şirketlerin çoğu bu üç ürün türünün hepsini üretme yeteneğine sahiptir. Kalıp endüstrisi hem standart hem de özel yapım kalıp profillerle ilgili olarak öncelikle A.B.D. iç pazarına hizmet vermektedir. Bazı şirketler yumuşak ağaçlarda uzmanlaşırken bazıları Sertağaç kalıplar da üretmektedir. Uzman kalıp şirketleri Amerika Birleşik Devletleri’nin batı kıyısında yoğunlaşmış durumdadır, çünkü California, inşaat ve “kendin yap” sektörüne hizmet veren ürün imalatçıları (yani mutfaklar) ve dağıtım merkezlerinden kaynaklanan önemli bir tüketime sahiptir. Bazı Sertağaç bıçkıhaneleri üretimlerini çeşitlendirmiş, katma değer üretmek ve kazançlarını azamiye çıkarmak için kalıp yeteneğine de yatırım yapmıştır.

6.1 Üretim
Kalıplar müşteri taleplerine göre üretilmektedir ve bu, sıklıkla ayrıntılı çizimler ve net olarak tanımlanmış kalite kriterleri gerektirmektedir. Her yeni profil için, gerekli kesicilerin üretilmesinden kaynaklanan bir kurulum masrafı olmaktadır. Bu yüzden bir profilin ekonomik bir biçimde üretilmesi için asgari bir hacim gerekmektedir.

Sertağaç kalıp profillerinin birçoğu boyut küçük boyutludur, yani destekler, boncuklar, takozlar ve yaylardır; bu yüzden ya alt sınıf keresteden ya da başka kereste ve boyutlu ürünlerin artıklarından üretilebilmektedirler. Ayrıca 133.35mm eninde, özellikle kırmızı meşe ve lale ağacından pencere ve kapı çerçeveleri, süpürgelikler ve tavan başlıkları sıkça görülmektedir.

Geniş bir mobilya ve inşaat ürünleri yelpazesinde kabul görmüş olması ve yaygın bulunabilirliği nedeniyle kırmızı meşe Amerikan pazarındaki temel Sertağaç kalıp türüdür. Ticari Sertağaç türlerinin çoğu kalıplanabilir, fakat Amerikan ceviz, Kanada kavağı ve akçakavak gibi bazıları bıçağın hazırlanması, köşe kesimi ve besleme hızları açısından özel özen gerektirmektedirler. Lale ağacı ve ıhlamur gibi başka türler idealdir ve asgari teknik zorluk yaratırlar.

6.2 İhracat Özellikleri
Amerikan Sertağaç kalıp endüstrisi geniş ve karmaşıktır ve önemli miktarlarda keresteye erişimi vardır. Bu yüzden ihracat için geniş bir işlenmiş profil yelpazesi sunma yeteneğine sahip olup, talep edilen hacim, üretim ve sevkıyat için yeterli hazırlık süresi, türün bulunabilirliği, özellik ve boy gerekleri, renk seçimi ve doğal özelliklerin kabulü ne göre değişkenlik göstermektedir.

Genel olarak önceden cilalanmış kalıp stokları ihracat pazarlarında bulundurulmazlar çünkü bunlar çoklukla bireysel müşteri talebine göre imal edilirler. Bu yüzden uzman Sertağaç ithalatçıları ve acenteleri Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üreticilerden sipariş üzerine Sertağaç kalıplar sağlayabilmektedirler.

Özellikle de özel boyutlar veya daha küçük üretim hacimleri için geniş bir Sertağaç kalıp profilleri yelpazesinin ihracat pazarlarındaki üreticilerden temin edilebilmesi olasıdır. Bu şirketler ithal Amerikan Sertağaç kerestesi stoklarından kalıp üretiminde uzmanlaşmışlardır.

VII- SERTAĞAÇ BOYUT VE BİLEŞEN ENDÜSTRİSİ
Boyut, belirli ölçülere göre yeniden imal edilmiş ve normalde iki ya da daha fazla yüzeyi düzeltilmiş kereste olarak tanımlanır. Bu levhalar müşteri tarafından belirlenecek boylarda, enlerde ve kalınlıklarda hassas olarak kesilebilmektedir. Bunlara sıklıkla boyuta göre kesilmiş boyut boşları adı verilmektedir. Ahşap bileşenleri bir bitmiş ürünün yarı veya tam işlenmiş parçaları olabilmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki boyut ve bileşen endüstrisi başta mobilya, mutfak ve doğrama imalatçılarının ihtiyaçlarına yanıt vermek ve kendi mobilyalarını kendileri yapan tüketicilere hizmet vermek için vardır.

Uzman üreticiler arasında bazı şirketler ya yumuşak ağaç ya da Sertağaç konusunda, diğerleri de her ikisi konusunda uzmanlaşmaktadırlar. Endüstrinin Sertağaç boyut ve bileşenleri üretme yeteneği, Sertağaç bıçkıhanelerinin ve üreticilerinin katma değerli üretime yatırım yapıp faaliyetlerini çeşitlendirmelerinin bir sonucu olarak artmaktadır. Bu üreticilerin birçoğu halihazırda sıkı kereste ihracatçılarıdır ve dolayısıyla bu gelişme ihracat potansiyelinin iyileştirilmesine yardımcı olmuştur.

7.1 Üretim
Yarı işlenmiş bileşenler başlangıçta kaba boyut boşlarıdırlar ve imalat prosesinde bir veya daha fazla adım daha ilerlerler. Bu proseslere perdahlama, tutkallama, kurtağzı yapma, zıvana yapma, traşlama, şekillendirme, zıvana açma ve oyuk açma dahil olabilir. Yarı işlenmiş bileşenlere örnekler kenarı tutkallı paneller, masif ve lamine karolar ve dolap çerçeveleridir. Tam işlenmiş bileşenler tamamen işlenmiş olup montaj öncesinde ek bir iş gerektirmeyen parçalardır. Tam işlenmiş bileşenlere örnekler dolap ve mutfak kapıları, masa ve sandalye bacakları, merdiven şaftları, masa üstleri ve kalıplardır.

A.B.D.’deki iç pazar için endüstri müşteri siparişine uygun üretilen geniş bir ürün yelpazesinin yanı sıra standart inşaat ve doğrama bileşenleri imal etmektedir. Temel olarak imalatçılar, ürün esnekliğini feda etmeden verimi artırabilecek optimizerler gibi ekipman ve teknolojilerden yararlanmak suretiyle daha alt sınıf kerestelerden faydalanabilmektedirler. Verim ayrıca kenar tutkallama ve kurtağzı gibi tekniklerle, bitmiş ürünün dengesinin iyileştirilmesi gibi ek yararlar da elde ederek iyileştirilebilmektedir. Kenar tutkallı ve kurtağızlı bileşenler Amerikan iç pazarında yaygın olarak kabul görmüştür ve çeşitli ihracat pazarlarında da yaygınlık kazanmaya başlamaktadır.

Ürün sınıfları genelde bireysel üreticiler tarafından belirlenmekte olup görünüm temellidirler ve kerestenin sınıflandırılmasında kullanılan birçok kriteri de kapsamaktadırlar. Sertağaç boyutlu ve bileşen alıcıları Ahşap Bileşenleri İmalatçıları Birliği “Boyutlu ve Ahşap İşçiliği için Kural ve Şartnameler”de belirtilen yönergeleri takip etme konusunda teşvik edilmektedir. Bu yönergeler boyutlu ve bileşenlerin belirlenmesi sırasında imalatçı, dağıtımcı, ihracatçı ve kullanıcı arasında anlaşma sağlanabilmesi için ortak bir temel oluşturmaları amacıyla konmuştur.

7.2 İhracat Özellikleri
İhracata yönelik boyutlu ve bileşenler isteğe göre üretilmektedir. Bu yüzden prensip olarak bulunabilirlik, her bir kalem için, imalatçının üretmesini ekonomik kılacak asgari bir hacimle sınırlandırılmaktadır. Boyutlu ve bileşenlerin bulunabilirliği ayrıca belli bir türün kereste miktarına da bağlı olacaktır. Elde edilebilen kerestenin sınıf ve özellikleri de üretilebilecek ürün türünü belirleyecektir.

İhraç edilen tipik boyutlu ve bileşen ürünlerine verilebilecek örnekler arasında zemin döşemesi imalatı için kaba kesilmiş boyutlu şeritler, mobilya ve mutfak imalatı için kenarı tutkallı paneller, mobilya ve mutfak imalatı için rendelenmiş boyut boşları , doğramacılık uygulamaları için kalıplar, Mutfak ve mobilya imalatı için dolap kapakları bulunmaktadır. Genel olarak boyutlular, boyutlu ve bileşenlerin bireysel müşteri isteklerine göre üretilmesinden dolayı ihracat pazarlarında stokta bulundurulmamaktadır. Bu yüzden uzman Sertağaç ithalatçıları ve acenteleri Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üreticilerden sipariş üzerine ürün sağlayabilmektedirler.

Doğru Mobilya Tasarımı ve İç Mimarlık

MOBİLYA TASARIMI

Bir mobilyanın pazarındaki başarısı, o mobilyanın müşterinin ihtiyaçlarına ne derece uyum sağladığıyla orantılıdır. Tüketicilerin asıl ihtiyacını anlamadan tasarlanmış mobilyalar hiç satmayabilir. Örneğin bir koltuk tasarlıyorsunuz, müşteriler mobilya mağazanıza gelip koltuk modellerinize bakıyor ve satın almadan gidiyorlar. Halbuki koltuğunuz piyasadaki en kaliteli malzemeden, kumaştan ve işçilikten! Sizce ne oluyor? Eğer ürettiğiniz koltuk ; standartların ve insan ergonomisinin dışında ve sadece geniş metrekarelik salonlara uygunsa doğru bir mobilya tasarımı kategorisinde yer almıyor. Üzerinde kafa patlattığınız günlerce eskiz yapıp, beğenmeyip ve tekrar tasarladığınız o koltuk müşterinin ihtiyacını karşılamıyor.. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, fiyatta indirim yapın hiçbir işe yaramaz, müşteri o koltuğu kolay kolay almaz.

Bu basit gözüken satış politası uygulandığında, ürün tasarlayan iç mimarın başarısızlığına yol açıyor.

Neden sorusu ?

Neden sorusunu çocukluğumuzda yaptığımız gibi tekrar tekrar sormak ürünü doğru tanımlamak için önemlidir. Tahminlerimizi bir kenara bırakıp, yanıtını bilmediğimizi düşünsek de bir kez da “NEDEN?” diye sormak bizi başkarının bakıp da göremediğini görmeye götürür. Örneğin, iç mimarlık ofisinizde koltuk döşemesi için kumaş satıyorsunuz, bir müşteriniz geldi ve beyaz renkte saten kumaş istedi. “Neden?” diye sordunuz. “Puanlı ve kiremit saten kumaşla kullanacağım da..” dedi. Tekrar “Neden?” diye sordunuz. “Koltuğumun döşemesini değiştireceğim de..” dedi. Son bir defa, “Neden?” dediniz. Bu kez “Evime uygun koltuk bulamıyorum..” diye yanıtladı. Müşterinin asıl istediği koltuğu mobilya mağazalarında bulamamış olması; onlarca mağaza içerisinden iç mekanına uygun bulamaması sonucunda son çare olarak tüm zorlukları göze alıp yeni koltuk almak yerine eski koltuğunu kendi seçtiği kumaşlarla tekrar döşetmek istemesi.. Müşteri ile ilgilenen iç mimar buradan sonuç olarak müşterilerin mekanına, zevkine ve ergonomisine uygun mobilyalar bulamamış olması ve eski koltuğunu değerlendirmek istemiş olmasını çıkarır.

Mobilya sektörü için gözardı edilen bir hususa değinecek olursak; satış yaptığı yörenin analizi, geleneği ve göreneğini bilmeden tasarımların yapılması ürünlerinin satılmaması gibi kötü bir sonuca neden olabilir..

Müşterinin almak istediği mobilyanın doğru özelliklere sahip olabilmesi için bölgedeki yapıların iç mimarlar tarafından incelenmiş olması gerekir.

Ne yapılmalı ?

Neden sorusuyla müşterinin asıl “almak istediği ürünü” öğrenmeniz, tasarlanacak ürünlerin özelliklerinin müşterinin ihtiyacına yanıt vermesini sağlayacaktır. Her müşteri yaşam alanına uygun mobilyaları arar. İhtiyaçlarını karşılayacak müşteri memnuniyeti yaratacak mobilyalar ister. Müşteri, istediği özellikleri olan mobilyayı veya ürünü satın alarak beğenisini gösterir, oy verir. Tam tersi durumdaysa kumaş örneğinde olduğu gibi – mobilya mağazalarından mobilya satın almaz ve sizde bu seçimini o aşamada değiştiremezsiniz. Tek çareniz, eğer imkanınız varsa bulunduğunuz şehrin yeni yerleşim ve eski yerleşim yerlerini gezip, analizini yapıp yöreye ve yaşama şekillerine göre tasarımlara baştan başlamak ve müşterinin istediği ürünleri tasarlamaya çalışmaktır.

Hedef müşteri kesimi ?

Mobilya firmalarında çok duyduğumuz pazarlama terimlerinden biri “hedef müşteri kesimi“, belki işinizin başarısı için en önemli kavramlardan birini ifade eder. Fakat bu, girişimcilerin uygulamakta önemli sorun yaşadıkları bir konudur. Klasik tasarlama derslerinde ne zamandır öğretilen, müşteri kesiminin istatistiksel verilere dayanılarak belirlenmesidir. Örneğin ; sosyal, ekonomik, demografik vb.. Yani tasarım aşamasında yaş, cinsiyet, gelir seviyesi gibi özelliklere göre.. Bu veriler genelde kolay elde edilebilir olduğundan ve herkes de bu yöntemi kullandığı için tasarımcıların, durup düşünmeden hedef müşteri tanımlamakta ilk tercih ettikleri yol olur. Ama bu tercih iç mimarlar için ölümcül bir yanlıştır.

Durum odaklı tasarım

Son senelerde bu yönetimi kullanıp da başarısız olan bir çok girişime bakanlar farklı yöntem geliştirdiler. Müşteri kesimlerinin belirlenmesinde “müşterinin ürünü hangi durumda kullandığına” bakmak doğru yöntem oldu. Müşteri, yaptırmak istediği tasarımı, tasarımın özelliklerinin doğru tanımlanmasını sağlar. İstatistiksel veriler pazar büyüklüğünü tahmin etmek için kullanılsa da, tasarım yapılırken ve tasarımın kullanım alanları geliştirirken yapılması gereken, müşterinin “ihtiyacına göre tasarım” o tasarımın satışının artmasının oranını belirlemektedir. Müşteriyi tam memnun eden tasarım, “doğru tasarım” ancak bu şekilde odaklanınca tasarlanabilir.

Doğru analiz

Şehir, kültür ve yapı analizi belirlenmeden tasarım belirlenirse, tasarım-müşteri uyumu sağlanamaz ve satış zayıf olur. Belki müşteri tasarımlarınıza bakar ama almadan gider.. Tasarımınız çok iddialı olsun, ama müşteri yaşam alanına uygun bir tasarım arıyorsa “tasarım” müşteri için tasarımlıktan çıkar. Koltuk tasarımı sizce her mekana uyum sağlayabilir aynı zamanda müşterinizin iç mekanına da uyum sağlarsa yaptığınız işlerde müşteri memnuniyetini yakalamış olursunuz.

Doğru yöne gitmek

Başarıyla başarısızlık arasındaki fark işin ayrıntılarında gizlidir. Tasarımcılar olarak hepimiz, bu söyleşimde anlattığım ve basit gibi görünen bu kavramı bildiğimizi düşünsek de, birçok tasarımcının “ihtiyacı doğru okumadan” yola çıktığını ve yolun başından başarısızlığa mahkum olmuş işlere saplandığını görüyorum. İhtiyacı doğru okumak, tasarımcıya doğru çözümü yaratmaya yönlendirir. Yapılan işleri doğru yöne götürür. Doğru çözüm ise müşteri memnuniyetini kazanmayı sağlar. Tasarımcıyı başarıya götürür.

 

kaynak: www.icmimaritasarim.com.tr

Amerikan Sertağaçları ve Kullanımları

Tür çeşitliliği: Amerikan sertağaçları tüm dünyadaki tür uzmanlarına, üreticilere ve nihai kullanıcılara cevizin, kızılağacın, karaağaç, kiraz ve kızıl meşenin sıcak, koyu tonlarından ak meşe, akağacı ve dişbudağının daha açık tonlarına kadar değişen geniş bir renk, lif yapısı ve karakter çeşitliliği sunmaktadır. Sadece AHEC Tür kılavuzunda 20’den fazla ticari tür bulunmaktadır ve üreticiler için esas avantaj, pek çok türde hem kaplama malzemesi hem de yekpare kerestelerin bulunması ve böylece her türlü projeye uygun ağacın bulunmasını kolaylaştırmasıdır.

Standart Sınırlandırma: Amerikan sertağaçları, tüm sertağaç endüstrisince kabul görmüş olan bir dizi standart Sınıflandırma Kurallarına göre satılırlar. Bu kurallar Ulusal Sertağaç Kereste Birliği (NHLA) tarafından 100 sene önce oluşturulmuştur;  hem alıcının, hem de satıcının tekrar tekrar başarılı alışverişler yapabildiği ortak bir dil ve tutarlılık sağlamaktadır.

Sürdürülebilirlik: Hiçbir ülke, Amerikalıların sertağaç ormanlarının sürdürülebilirliğinde gösterdiği başarıya ulaşamaz. İyi Yönetim Uygulamalarına (BMP) sadık kalınması sayesinde, Amerika’daki sertağaç ormanları canlı ve sağlıklı bir kereste kaynağı sağlamanın yanı sıra, hem çok geniş bir vahşi hayvan nüfusunu, temiz nehirleri ve akarsuları ve pek çok mesire yerini de içinde barındırmaktadır. ABD’deki yetişen net sertağaç stoku 1953 yılında 184,090 milyon kübik fit iken, 2007 yılında bu rakam neredeyse 400,000 milyon kübik fite ulaşmıştır.

Sertağaçlar çok çeşitli uygulamalarda kullanılabilirler. Sertağaçlar için en önemli uygulama kategorilerinden bazıları aşağıda sıralanmıştır.

İç Doğrama

Sert agaçlar, tavan ve duvar kaplama, kapilar, bölmeler, merdivenler, tirabzanlar, iç pencere çerçeveleri, gömme dolaplar, süpürgelik çerçeveleri, pervazlar ve kaplama panelleri de kapsayan pek çok iç dograma tasariminda yaygin olarak kullanilir.  Bir tür seçmeden önce, o türün yapistirma, cilalama ve makinede isleme özelliklerinden emin olmak büyük önem tasiyabilir.  Ayrica, bazi türlerin, çevredeki nemin degisebilecegi kosullarda digerlerine göre daha dayanikli oldugu da unutulmamalidir.  Ticari olarak en yaygin Amerikan Sertagaç türleri son derece yüksek standartta islenir ve cilalanir ve pek çok iç dograma uygulamasina uygun farkli spesifikasyonlarda bulunur.  Akçaagaç ve disbudagin açik ve pürüzsüz renginden, kiraz, kizilagaç ve kirmizi hus agacinin kizil tonlarina ve karacevizin koyu yogun kahvesine kadar çok çesitli renklere sahiptir.

Mobilya

Sert agaçlar genellikle her sekil ve stilden yüksek kaliteli mobilyalar üretenlerin baslica tercihidir.  Genis dogal renk ve doku yelpazesi sayesinde, pek çok ortama uyum gösteren görüntü ve modeller yaratmaya olanak verir.  Yüzey görünümlerini degistirmek için pek çok tür renklendirilebilir.  Bir tür seçmeden önce, o türün yapistirma, cilalama ve makinede isleme özelliklerinden emin olmak büyük önem tasiyabilir.  Amerikan sert agaçlari pek çok mobilya uygulamasi için idealdir ve toplu üretilen masa ve sandalyelerden, müsteriye özel tasarlanip elle isçiligiyle yapilan ve bir ömür boyu kullanilmasi amaçlanan ürünlere kadar tüm dünyada görülür.

Yer Döşeme

Ahsap yer döseme sadece verdigi sicaklik duygusu ve görünümü nedeniyle degil, ancak pratik olmasi ve dayanikliligi nedeniyle de giderek daha çok popüler hale gelmektedir.  Ahsap yer dösemeleri artik bir yatirim olarak görülmekte ve eve deger katabilmektedir.  Elbette ki ürünlerin kaliteleri, performanslari ve fiyatlari çesit çesittir ve bu nedenle, belli uygulamalar için dogru ürünü seçmek çok önemlidir.  Sertagaç türlerinin pek çogu dogal olarak zor asindigindan, yer dösemesinde yaygin olarak kullanilir.  Kirmizi mese gibi, pek çok Amerikan Sertagaç türünün baslica yer döseme türü oldugu bilinmektedir.  Ak mese, disbudak, hikori ve tabi ki en dayaniklilarindan olan sert akçaagaç özellikle spor salonlari ve spor sahalari için idealdir.  Kiraz ve ceviz gibi biraz daha yumusak türler bile, yogun insan trafigi olan alanlarda kullanilabilir ve kaplama ve cilalama ile performanslari artirilabilir.

Dış Doğrama

Dis uygulamalarda, seçilen kereste türünün çürüme ve asinmaya karsi gerekli korumaya sahip olmasi önemlidir.  Potansiyel risk uygulamasini gelistirmek, nasil bir koruma gerektigini belirleyecektir.  Örnegin, güneye bakan ve günes isigina fazlaca maruz kalan bir dogramada bozulma riski daha fazladir.  Yerle temas ve denizde kullanim en tehlikeli kosullardir.  Tüm türlerin diri odununun (agacin genellikle daha açik renkli dis kenari) dayanikli olmadigi ve bazi nemli ortamlarda kolayca çürüyecegi ve bozulacagi unutulmamalidir.  Eger diri odun kullaniliyorsa, malzeme uygun koruyucu maddelerle desteklenmelidir.  Bazi sert agaçlarin öz odunu, çürümeye karsi dogal bir dayaniklilik gösterir ve bu türler dayanikli türler olarak siniflandirilir.  (Dayaniklilik dereceleri degisiklik gösterebilir). Ancak, islem görmeleri kaydiyla, dayaniksiz Sertagaç türleri de dis dogramalarda kullanilabilir.  Islem görmüs sert agaçlar genellikle, koruyucudan maksimum performans elde etmek için bir kaplama veya cilalamaya ihtiyaç duyarlar. Ancak, mese gibi dogal olarak dayanikli türler dogrudan açik havaya maruz birakilabilir.

kaynak: www.americanhardwood.org

Kagir Sistemleri Destekleyen Ahşap Yapılar ve Bozulma Nedenleri Üzerine Bir Çalışma

GELENEKSEL TÜRK KONUTUNDA KULLANILAN VE KÂGİR SİSTEMİ DESTEKLEYENAHŞAP YAPISAL ELEMANLARIN ÖNEMİ VE BOZULMA NEDENLERİ

1. GİRİŞ

Geleneksel Türk konutunda mahremiyet olgusundan ötürü hayatta gelişen yaşantının içe dönük olması gerekliliği, zemin katların ve avluyu sınırlandıran duvarların masif kargir duvarlarla üretilmesini gerekli kılmıştır. Bu masif taş dokusunu bozan tek eleman yine dolu olarak üretilen ahşap avlu kapıları olmuştur. Konutlar güneye ve manzaraya yönlenirler ve bu anlamda güney, güney batı cepheleri zemin katlarında devam eden bu masifliğe karşıtlık oluşturacak biçimde hafif, narin ve geçirgen olarak sokağa ve avluya açılım sağlarlar. Türk konutunu farklı ve özgün kılan mekanların bu biçimde sokağa akmalarının yanında kargir malzeme ve ahşabın biraradalığıdır. Bu şeffaflığın zıtlığı kuzey ve güneydoğu cephelerinde kendini gösterir ve yapının rüzgar, yağmur, soğuk gibi faktörlerden uzak tutulabilmesi için, bu yüzeylerde kargir duvarlar çatı hizasına kadar devam ettirilir. İki veya üç kat yüksekliğinde kargir duvarların üzerinde ahşap lento elemanlar yardımı ile açılan küçük açıklıklar servis mekanlarını aydınlatır. Bu yüzeylerde mekanları ısıtan ocaklara ait bacaların duvarları da kargir duvarı tamamlayan öğelerdendir.

2. KARGİR YAPILARDA KULLANILAN AHŞAP YAPI ELEMANLARI VE KULLANIM BİÇİMLERİNİN TANIMLANMASI

Kargir yapılarda ana yapı malzemesi çoğunlukla taş, bazen de yöresel farklılıklardan ötürü kerpiç olabilmektedir. Batı Anadolu’da yer almalarına rağmen Kula ve Birgi gibi yerleşimlerde kargir duvar örgüsü yöresel taş malzeme iken, Sığacık yöresinde zeminden 60 cm yüksekliğe kadar taş örgü ile oluşturulan kargir duvarın devamı kerpiç örgü ile tamamlandığı görülmektedir. Kargir duvarlar beden duvarlarını oluştururken yapıların döşemeleri, döşemenin bir uzantısı olarak düşünülebilecek olan ahşap çıkmaları ve çatı konstrüksiyonu ahşap malzeme ile inşa edilmektedir. Kargir duvarlar;
Ahşap hatıllar
Ahşap döşemeler ve çatı sistemi tarafından desteklenmektedir.
Kargir duvarları destekleyen en önemli eleman ahşap hatıllardır denilebilir. Duvar örgüsünün içinde ve bitiminde ya da pencere/kapı gibi açıklıkların üzerinde kullanılan biçimiyle (lento) bu yatay elemanlar sistemin önemli bir parçasıdır. Ahşap döşemeler ve çatı sistemi ise; yığma duvarları yatay düzlemde bağlayarak taşıyıcı çerçeveyi tamamlarlar.

2.1. Ahşap Hatıllar ve Lentolar

Genellikle duvar örülürken içerisine yerleştirilen ve en kesit yüksekliği oldukça küçük olan ahşap hatıllar geleneksel örneklerde yaklaşık 1 metre aralıklarla görülürler ve köşe noktalarda birbirlerinin üzerine bini yapacak şekilde birleştirilirler. Özelikle taş örgünün düzgün olmadığı durumlarda (kaba yonu taşlar ya da moloz taş kullanımı gibi), ahşap hatıllar duvarın belirli aralıklarla aynı seviyede birleştirilmesi/ bir arada tutulması görevini üstlenirler. Kargir duvarların genişliğinin kullanılan ahşap elemanın genişliğine görece daha kalın olması; destek amacı ile belirli aralıklarla yerleştirilen ahşap elemanların hem duvarın iç yüzeyinde hem de dış yüzeyinde çift yönlü kullanılmasına neden olmaktadır. Duvarın iç ve dış yüzlerine yerleştirilen ve duvar boyunca devam eden bu ahşap hatılların, bazı örneklerde yer yer duvara dik doğrultuda ahşap elemanlarla birleştirildikleri de görülmektedir. Ekonomik ya da coğrafi koşulların taş kullanımına olanak vermediği durumlarda/bölgelerde tuğla ve özellikle de kerpiç malzemeli kargir yapıların duvar örgüsü içinde de benzer şekilde ahşap hatılların kullanıldığı görülmektedir. Söz konusu destek elemanları kare ya da dikdörtgen en kesitli olup geniş kenarları üzerine oturtulmaktadırlar.

Kargir duvarlar içerisinde destek elemanı olarak ahşap hatıl kullanımının 2500 yıldır uygulanan bir yöntem olduğu bilinmektedir. Kalın kargir duvarların düşey yükler altında şişip açılmasını önlemek amacıyla belli seviyelerde düzenlenen hatıllar, duvar yüzlerini birbirine bağlayıp sağlamlaştırmanın yanında duvarın yükseklik/kalınlık oranını azaltmakta ve ilk çatlağın oluşacağı yeri belirleyerek çatlakların yapıya tehlike oluşturacak şekilde bir başka yerde ortaya çıkmasını önleyici rol üstlenmektedirler. Ahşap hatıl kullanılması durumunda karşılaşılan en büyük sorunlardan biri; ahşabın zaman içinde çürümesi, kargir malzemenin bünyesindeki su etkisiyle şişip sonra kuruması sonucu duvarda oturmalara yol açmasıdır.

Yığma kargir yapıların günümüzdeki inşası açısından bakıldığında, 2007 yılında yürürlüğe konan Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmeliğin 5. Bölümünde yığma binalar için depreme dayanıklı tasarım kurallarının anlatıldığı görülmektedir. Ancak bu yönetmelikte inşa edilecek yığma kargir yapılar için ahşap hatıl ya da döşeme kullanımı söz konusu değildir. Yalnızca kerpiç malzemenin kullanıldığı yığma kargir yapılar için ahşap hatıl kullanımı tariflenmektedir. Yönetmeliğe göre, kerpiç yığma duvarlarda ahşap hatıl yapıldığı durumlarda, 100 mmx100 mm kesitindeki iki adet kadron, dış yüzleri duvar iç ve dış yüzeyleri ile çakışacak aralıkta konulacaktır. Bu kadronlar boylamasına doğrultuda 500 mm’de bir 50 mmx100 mm kesitinde dikine kadronlarla çivili olarak birleştirilecek ve araları taş kırıntıları ile doldurulacaktır. Kerpiç duvarlı binalarda kapı üst ve pencere üst ve altlarına ahşap lento yapılabilir. Ahşap lentolar ikişer adet 100 mmx100 mm kesitinde ahşap kadronla yapılacaktır. Ahşap lentoların duvarlara oturan kısımlarının her birinin uzunluğu 200 mm’den az olmayacaktır (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 2006). Yönetmelikle tariflenen kerpiç yapılardaki yatay hatılların düzenlenmesi ile ilgili ilkeler, gerçekte geleneksel konutlardaki sistemle benzerlik göstermektedir. Geleneksel konutlarda zarar görmüş ya da güçlendirilmesi gereken örneklerde bu ilkeler doğrultusunda önlemler almak doğru olacaktır.

2.1.1. Ahşap Hatılların Deprem Dayanımına Katkısı

Kargir duvarları desteklemek amacıyla kullanılan ahşap hatılların yapının deprem dayanımına oldukça önemli ölçüde etkisi olduğu bu konuda yapılan araştırmalarda gösterilmiştir. Hughes tarafından yürütülen çalışmada, üç farklı model deprem sehpası üzerinde test edilmiştir. Üç örnek de taş malzeme ile oluşturulmuş yığma yapılardır. İlk örnekte açıklıklar üzerinde ahşap lentolar kullanılmış ancak duvarlarda başka bir destek elemanı kullanılmamıştır. İkinci örnekte ise yapı üç farklı yükseklikte betonarme hatıllarla desteklenmiş ve köşe taşları kullanılmıştır. Lentolar da betonarmedir. Üçüncü örnekte ise duvarlar üç farklı kotta ahşap hatıllarla desteklenmiş, yine köşe taşları kullanılmış ve açıklıkların üzerinde ahşap lentolar yerleştirilmiştir.

Deprem testi sonucunda, ilk örnek ciddi hasar görmüştür. Hatıllarla desteklenen örneklerde ise kısmi hasarlar görülmüş, ahşap hatılların kullanılması durumunda taş duvarın bileşenlerinde bozulmalar görülürken, betonarme hatılların kullanıldığı örnekte bozulmalar daha çok betonarme elemanların kendisinde oluşmuştur. Bu sonuç da ahşabın betonarmeye oranla esnek davranışının bir kez daha kanıtlanması olarak yorumlanabilir.

2.2. Geleneksel Konutlarda Ahşap Döşeme ve Çatı Konstrüksiyonu

Geleneksel konutlarda, kat döşemeleri ve çatı daha önce de belirtildiği gibi ahşap malzeme kullanılarak inşa edilen önemli yapı elemanlarıdır. Döşeme ve çatı, yığma kargir yapılarda, yatayda bağlayıcı olarak görev üstlenmektedirler. Kargir duvarlar üzerine bazen doğrudan, bazı örneklerde ise ahşap yastıklar aracılığıyla oturtulan ahşap kirişli döşemeler tek doğrultuda çalışmaktadırlar.

Geniş açıklıkların geçilmesi durumunda, ahşap döşemede düşey yüklerin etkisiyle titreşim özellikleri görülebilmektedir. Geniş açıklıkların geçileceği durumlarda; döşeme kirişleri döşendikleri yönün ters istikametinde genellikle mekanın ortasına yerleştirilmiş bir ana kirişin üzerine döşenerek boylarının kısaltılması sağlanır. Bu ana kirişin kesiti; 18/18-20/20cm ebatlarında olabilir. Bu durum böyle iken, döşeme kirişleri ortalama 50-60cm aralıklarla yerleştirilen daha küçük en kesitli (geçtiği açıklığa ve elemanın işlenip işlenmemesine göre 6/12-8/12-8/10cm kesitinde) ahşap elemanlardır. Döşeme kirişleri genellikle, ahşap yastık
kiriş elemanın üzerine oturtularak iki kat arasında yerlerini alırlar. Kirişlerin yerleştirilmesinin ardından kirişlerin üzerine konulan ikinci bir yastık kirişi, ikinci katın duvar konstrüksiyonunun oluşturulmasında kolaylık sağlayacağından bazı örneklerde kullanım görmüştür. Bazı durumlarda da ki bu genellikle rastlanılan bir uygulamadır, yastık kiriş elemanının hiç kullanılmadığı tespit edilmiştir.

Geleneksel Türk konutlarında kullanılan ahşap elemanlar genellikle basitçe işlenmektedir. Hatta bazı örneklerde özellikle de döşeme kirişlerini destekleyen ana kirişlerin dairesel kesitli olarak kullanıldığı da görülmektedir. Özellikle köylerde ağacın işlenmeden, sadece kabuğu soyularak kullanıldığı gözlenebilmektedir.

Çatı konstrüksiyonu ise basitçe döşemede kullanılan sistemin eğimli olarak tekrarlanması olarak tanımlanabilir. Genellikle, çatı kırma çatıdır ve dört yöne eğimlidir. Çatı kaplaması olarak kullanılan kiremit örtüsüne uygun eğimi sağlamak için genellikle oturtma çatı konstrüksiyonu kullanılır. Çoğu zaman ahşap çatı konstrüksiyonunda kullanılan elemanların doğada bulunduğu biçimi ile yapıda kullanıldığı gözlemlenmiştir. Ahşap dikmeler yaklaşık 1,5-2,5 m aralıklarla, taşıyıcı duvar olmadığında, ahşap kirişler üzerine yerleştirilirler. Ahşap mertekler, aynı ahşap döşemede olduğu gibi, ortalama 50-60cm aralıklarla kiremit örtünün altında yerlerini alır. Çoğu örnekte tavan kaplaması da ahşaptır ve bu kaplama döşeme kirişlerine benzer biçimde tavan kirişleri tarafından taşınır.

Geleneksel Türk konutunun simgesel elemanı olan ahşap çıkmalar, kargir örneklerde de sıklıkla görülmektedirler ve konstrüksiyon ahşap elemanlar kullanılarak oluşturulmaktadır. Genellikle çıkmaların oluşturulmasında, döşeme kirişleri 45-50 cm uzatılmakta, cephede dikmeler uzatılan döşeme kirişlerine taşıtılan taban üzerine oturmaktadır. Sıklıkla çıkmaların ana ve/veya ara dikmeler hizasındaki payandalarla (eliböğründe) desteklendiği görülmektedir. Bazı örneklerde çıkmaları taşıyan elemanların basit kurgusu gözlemlenirken bazı örneklerde çıkmaları destekleyen diyagonal elemanlar farklı profillere sahip olabilmekte ya da çıkmanın alt bölümü bağdadi teknikle kapatılarak sıvanabilmektedir.

2.2.1. Ahşap Döşemelerin Deprem Dayanımına Katkısı

Özellikle deprem etkisi düşünüldüğünde, binalarda oluşan yapısal hasarın en önemli nedenlerinden bir de mevcut ahşap kirişli döşeme sisteminin deprem anında binanın düşey taşıyıcı elemanlarına yükü gereği gibi aktaramamasındır. Mevcut ahşap döşeme sistemi diyafram etkisi gösterememektedir. Döşeme sisteminde diyafram özelliğinin yetersiz olması durumunda duvarlar kat yüksekliklerinin daha üstünde bir boya sahipmiş gibi davranacaklarından yatay yükler altında yer değiştirmeler sınır değerlerin oldukça üstüne çıkabilmektedir.

Ayrıca, birinci kat döşemesini oluşturan kirişlerin zemin kat duvarının üzerinden dışarıya doğru uzatılmasıyla oluşturulan ahşap çıkma, zemin kat duvarının üzerine binen ağırlığının getirdiği basınç kuvveti ile yapıya yanal yüklere karşı ilave bir dayanım kazandırmaktadır.

3. AHŞAP ELEMANLARDA MEYDANA GELEN BOZULMALAR VE NEDENLERİ

İlk bakışta çok dikkat çekmese de, yığma kargir konutların bünyesindeki ahşap destek elemanlarında oluşan deformasyonlar/bozulmalar sonuçta tüm taşıyıcı sistemi, dolayısıyla da yapının bütünlüğünü etkilemektedir.

Yapının bütünlüğünün korunması açısından ahşap elemanlarla desteklenen yığma kargir yapılarda, sistem elemanlarının birleşim detayları, yapının yanal yüklere karşı dayanımı, üst örtünün (çatı konstrüksiyonunun) yapısal sistemi ile olan bağlantısının sağlanması önem taşımaktadır. Bu bağlamda;

ahşap hatılların ve ahşap ara kat döşemelerinin ahşap elemanlarının doğru kurgulanması, detaylarının doğru üretilmesi ve zarar görmemesi,

ahşap yapı elemanlarının hem birbirleri ile hem de kargir yapı elemanları ile bağlantı detaylarının sağlamlığının sağlanması,

ve ahşap çatının yapıyı fiziksel etkenlerden korumanın ötesinde, döşemelere benzer şekilde yatay bağlayıcı olarak görev yapabilmesi için monolitik olarak inşa edilmesi, önem kazanmaktadır.

Yukarıda tariflendiği biçimi ile ahşap elemanlar ve kargir yapı elemanları bir bütün olarak doğru bir biçimde çalıştıklarında ve periyodik olarak tüm sistemin bakımının devamlılığı sağlandığında, geçmiş yaşam biçimimizin mekansal kurgusu, geleneksel yapım teknikleri, sanat anlayışının ender kalan örneklerinin geleceğe aktarılması hususunda yaşanan sorunlar minimuma indirgenecektir. Söz konusu elemanların bozulma nedenleri çok çeşitlidir, fakat bu sorunlar yumağına çok genel olarak üst ölçekte bakıldığında karşımıza temel sorunlar olarak;

Fiziksel Etkenler Biyolojik Etkenler Kimyasal Etkenler ve
İnsan Kaynaklı Bozulmalar çıkmaktadır.

Çalışma kapsamında yapılan değerlendirmelerde ahşap yapı elemanlarının bozulmasına neden olan etkenler bu başlıklar altında irdelenmiştir.

3.1. Fiziksel Etkenler

Yağmur, kar, sıcaklık değişimleri, UV ışınları, rüzgar gibi iklimsel etkilere açık olan bir ahşabın görünümü değişir, birleşim yerleri açılır; yarılma, çatlama, burulma gibi bozulmalar meydana gelir. UV ışınlarının ilk etkileri malzemenin renginde ortaya çıkar. Işınların etkisiyle malzeme, daha açık ya da daha koyu tonlarda renk değişimine uğrar (İBB Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü.

Çoğu zaman yapılarda görülen bozulmalar kullanıcıların başka mekanlara taşınmaları yapının terk edilmesi sonucu gerekli basit onarımların yapılmaması ve yapı elemanlarının atmosferik koşullar ve zararlılara doğrudan maruz kalmasıyla oluşmakta ya da hız kazanmaktadır. Genellikle kiremit örtünün zarar görmesi sonucu, yağmur suyu yapının içerisindeki elemanlara ulaşmakta, nem dengesinin bozulmasıyla çatıdan başlayarak ahşap elemanlarda renk değişimleri, giderek de çürüme etkisi görülmektedir. Artan nem miktarı ahşap elemanların bünyesinde mantarlanmalara uygun ortam oluşturmakta ya da önceden oluşan mantarlanmaları hızlandırmaktadır.

Genel olarak geleneksel konutların ahşap elemanlarla desteklenmesi ya da ahşap karkas olarak inşa edilmesi nedeniyle rüzgar ve deprem yüklerine dayanımlarının oldukça iyi olduğu söylenebilmektedir. Bu özellikleri incelenen yörelerdeki geleneksel konutların günümüze kadar ulaşmasında en önemli etkenlerden birisidir. Ancak bazı ahşap elemanların, kullanılan malzeme ya da eleman kesitlerinin basit işçiliği ve ek olarak da bakımsızlığın etkisiyle yatay yükler karşısında bozulmaya uğradıkları da gözlemlenmektedir.

3.2. Biyolojik Etkenler

Ahşap malzemenin bozulmasına neden olan biyolojik faktörleri; bakteriler, mantarlar, böcekler, deniz canlıları, kuşlar ve memeliler olarak saymak mümkündür. Ayrıca yosunlar, algler ve likenler de ahşap malzemeye zarar verir (İBB Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü. Çalışma kapsamında ahşap yapı elemanlarında meydana geldiği sıkça gözlemlenen biyolojik bozulmalar ise mantar ve böceklerin etkisidir.

Bakteri ve mantar etkisi sonucu oluştuğu düşünülen ve yaygın olarak görülen bozulmalar elemanlardaki renk değişimi ve çürümedir. Öte yandan, incelenen bazı yapılarda, ahşap elemanlarda çeşitli böceklere ait deliklere ve elemanlarda kesit kaybına rastlanmıştır.

3.3. Kimyasal Etkenler

Kimyasal maddelerin, ahşabın hücre duvarına ulaşma oranı kimyasal bozulmanın boyutunu belirler. Genellikle kimyasal maddeler ahşabın rengini değiştirir. Uzun süre alkali etkisine maruz kalan malzeme zayıflar, hemiselüloz ve lignin erir, liflerde ayrılma meydana gelir. Yangın da ısıya bağlı bir kimyasal bozulmadır ve en sık karşılaşılan sorunlardan birisidir.

Genellikle çıkan yangınlarda kargir duvarlar çok büyük zarar görmese de, lento, hatıl gibi duvarın ayakta durmasını sağlayan ahşap elemanların zarar görmesi sonucu yapıda büyük hasarlar oluşmakta, kargir duvarları bir arada tutan ahşap elemanların taşıyıcılığını kaybettiği durumlarda ise, kargir duvarlarında yıkıldığı gözlemlenmektedir.

3.4. İnsan Kaynaklı Bozulmalar

İnsan kaynaklı nedenlere bağlı bozulmalar; Tasarım ve Uygulamada Yapılan Hataların Etkisi, Hatalı Onarım Etkisi, Fonksiyon ve İhtiyaç Değişikliklerine Bağlı Yapılan Hatalı Düzenleme Etkisi ile Bakımsızlık ve Terk Etkisi gibi başlıklar olarak sıralanabilir.

Genellikle yörede bulunan ağaç türleri, yapı elemanının kullanılacağı yere ve işlevine uygun olarak seçilmiş olsa da geleneksel Türk konutunda kullanılan basit yapım teknikleri ve bazı yapılardaki işçilik eksiklikleri de ahşap elemanların zarar görmesinin en önemli nedenlerindendir. Özellikle de taşıyıcı işlevi olan döşeme kirişi gibi elemanlar, kargir duvarlar ile doğrudan bağlantılı olduklarında, kargir malzemenin bünyesindeki sudan da etkilenmektedirler. Çoğu geleneksel yapıda, özellikle de kullanıcıları düşük gelir seviyesine sahip olan örneklerde ahşap elemanların doğrudan kargir yapı elemanları üzerine oturtulduğu, başka bir bağlantı elemanı kullanılmadığı ve buna bağlı bozulmalar oluştuğu gözlemlenmektedir.

Konutlarda kullanılan bu basit yapım teknikleri, Türklerin göçebe toplum geleneğinin bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Çünkü kullanılan bu basit yapım teknikleri ile inşaat süreci hızlanmaktadır. Öte yandan, dünyadaki insan yaşamının geçici olduğu inancı da konutların uzun süre ayakta kalması öngörülerek değil, o günkü ihtiyaca cevap verecek nitelikte inşa edilmesi sonucunu doğurmuştur.

İncelemeler sonucunda, geleneksel konutlarda ortaya çıkan bozulmalar en çok terk edilen örneklerde görülmüştür. Büyük şehirlere göçler ya da aile büyüklerinin vefatı gibi etmenlerle terk edilen konutlardaki ahşap elemanlar zamanla periyodik bakımları yapılmadığından atmosferik etkilere doğrudan maruz kalmaktadırlar. Atmosferik koşulların etkisiyle zarar gören ahşap malzeme biyolojik etmenlerin etkisine de açık hale gelmektedir.

Öte yandan bir diğer önemli etken ise, bozulan elemanları yenilemek ya da ihtiyaç değişikliklerine cevap verebilmek amacıyla konutlara yapılan yanlış müdahalelerdir. Ahşap malzemenin niteliklerinin yeterince bilinmemesi ve yapım sisteminin kendine özgü özellikleri olduğunun bilinçli / bilinçsiz göz ardı edilmesi sonucunda ortaya çıkan hatalı onarımlar nedeniyle bir yandan yapı tarihi ve estetik değerini yitirmekte, hatta zaman zaman yapının/elemanın taşıyıcılık işlevi de zarar görmektedir.

4. SONUÇ

Yapılan bu çalışma ile ahşap destek elemanlarının geleneksel kargir yapılardaki önemli rolü bir kez daha vurgulanmak istenmektedir. Ülkemizde, yangına, zararlı organizmaların etkisine maruz kalması ya da yalnızca kullanılan basit birleşim detayları gibi etkenlerin biri ya da birkaçının bir araya gelmesi sonucu zarar gören ahşap elemanların bulunduğu yapılarda kullanılan onarım ya da yenileme yöntemi genellikle zarar gören elemanların yenileriyle değiştirilmesi olmaktadır. Ancak çoğu zaman bu kolay bir çözüm değildir. Çünkü ahşap elemanların zarar görmesi yapı bütününü etkilemekte dolayısıyla yapının neredeyse yeniden inşası söz konusu olmaktadır. Günümüzde kullanılan malzeme ve yapım tekniklerindeki farklılıklar da bu sürece ek bir zorluk getirmekte, bazı durumlarda sonuç başarısız restorasyon uygulamaları olmaktadır.

Bu bağlamda, Yukarıda tariflenmeye çalışılan ahşap elemanlar ile kargir yapı elemanlarının bir bütün olarak doğru bir biçimde çalışmaları sağlandığında ve periyodik olarak tüm sistemin bakımının devamlılığı sağlandığında, geçmiş yaşam biçimimizin mekansal kurgusu, geleneksel yapım teknikleri, sanat anlayışının ender kalan örneklerinin geleceğe aktarılması hususunda yaşanan sorunlar minimuma indirgenecektir.

kaynak:Özgül Yılmaz Karaman, Mine Tanaç Zeren/DEÜ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ Cilt: 12 Sayı: 2 sh. 75-87 Mayıs 2010

KAYNAKLARI;
G. Arun (2005):” Yığma Kagir Yapı Davranışı”, Yığma Yapıların Deprem Güvenliğinin Arttırılması Çalıştayı. Ankara: ODTÜ.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı (2006): “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik”, Resmi Gazete (26100).
R. Günay (2001): “Osmanlı Konut Mimarisinde Ahşap Kullanımının Sürekliliği”, M. Kiel, N. Landman, H. Theusnissen (Dü.), EJOS IV, Proceeding of the 11th International Congress of Turkish Art içinde, Utrecht, sf. 1-22.
R. Hughes (2000): “Hatil Construction in Turkey”, Earthquake-Safe:Lessons To Be Learned From Traditional Construction International Conference on the Seismic Performance of Traditional Buildings, ICOMOS. Istanbul.
İBB Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü (KUDEB) (2009): “Geleneksel Ahşap Yapı Uygulamaları”, İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
R. Langenbach (2002): “Survivors in the Midst of Devastation, A Comparative Assessment of Traditional Timber and Masonry Construction in Seismic Areas”, Proceedings of the Seventh U.S. National Conference on Earthquake Engineering . Boston.
H. Sesigür, O. C. Çelik, F. Çılı (2005): “Esnek Döşemeli Tarihi Yığma Kargir Yapıların Güçlendirilmesi İzmit Sultan Abdülaziz Av Köşkü Örneği”, Deprem Sempozyumu Kocaeli, sf. 768-770.

Amerikan Sert Ağaçları ile Sürdürülebilir Tasarım

Sürdürülebilir Tasarım

Sürdürülebilirliğin desteklenmesinde, tasarımcıların yaptığı sadece yeni bir modaya cevap vermekten ibaret değildir. Kendi ürünlerinin çevreye etkilerini asgari düzeye indirme arayışıyla da sınırlı kalmamaktadırlar. İnsanları sürdürülebilir bir şekilde yaşamayı istemeye yönlendirecek cazip vizyonları desteklemekte ve bunu yaparak daha sürdürülebilir bir geleceğe doğru hareket etme sürecinin önemli bir parçası olmaktadırlar.

Malzemelerin seçimi, sürdürülebilir tasarımın önemli bir bileşenidir. Amerikan sertağaçlarını kullanan tasarımcılar, bu sayede ürünün çıkarmadan işlemeye, kullanıma, yeniden kullanıma ve nihai yok edilişe kadar ürün yaşam döngüsünün tüm aşamaları boyunca çevreye olan etkileri asgari düzeye indirdiklerini bilmektedirler.

Tasarımcılar, aynı zamanda belirli Amerikan sertağaç tür ve sınıflarını seçerek bu değerli doğal kaynağın kullanımının azami düzeye çıkarılması ve atıkların azaltılması alanlarında da merkezi bir rol üstlenmektedirler.

Amerikan sertağaçlarının sürdürülebilir tasarıma olan önemli katkıları şunlardır:

Amerikan sert ağaçları, düşük etkili bir malzemedir

Amerikan sertağaçları, çıkarılma noktasından itibaren yaşam döngülerinin tüm aşamalarında çevre üzerinde düşük bir etkiye sahip olmaktadırlar. Sektördeki orman yönetimi kapsamlı değildir ve Amerikan sertağaç ormanlarının büyük kereste kuruluşları yerine kişiler, aileler ya da küçük şirketleri tarafından elde tutularak yönetilmesinin bir sonucu da budur. Orman holdingleri görece küçüktür ve genellikle 10 hektarın altındadır ve hasat faaliyetlerinin boyutunu sınırlandırmaktadır. Araziye sahip olmanın temel motivasyonu, genellikle kereste üretimi veya ekonomi değil, sadece ormana sahip olmanın hazzıdır. Kereste üretimi ve hissedarlara ekonomik geri dönüş birincil hedefler olmadığı için, Amerikan sertağaç ormanlarının sahipleri daha az agresif bir yönetim sergileme ve ormanlarını daha uzun rotasyonlar halinde geliştirme eğilimi göstermektedirler. Seçici hasat toplama tipiktir ve tamamen toplama yerine hektar başına sadece birkaç ağacın alınmasını içermektedir. Hasadın toplanmasından sonra, orman sahipleri genellikle ABD’deki derin bereketli orman topraklarında sık görülen doğal rejenerasyona güvenmektedir. Kimyasal gübrelerin eklenmesine fazla ihtiyaç duyulmamaktadır ya da bu konuda teşvik yoktur. Doğal olmayan hiçbir “egzotik” ya da genetik olarak değiştirilmiş tür kullanılmamaktadır.

Amerikan sertağaçları, sadece yenilenebilir değil, aynı zamanda genişleyen bir kaynaktır

ABD federal hükümeti tarafından her on yılda bir düzenli olarak gerçekleştirilen orman stokları, Amerikan sertağaçlarının yenilenebilir olmakla kalmayıp, genişlemekte olan bir kaynak olduğunu da göstermektedir. ABD Tarım Bakanlığı’ndan (USDA) alınan son veriler, 2010 stok raporu hazırlığı olarak 2009 yılında yayımlanmıştır. Bu veriler, 1953 ile 2007 arasında ABD sertağaç yetişme stok hacminin 5 milyar m3’ten 11,4 milyar m3’e çıktığını, yani katın üzerinde bir artış sergilediğini göstermektedir. Sertağaç yetişme stok hacimleri, son 50 yıl boyunca sürekli artış göstermiş, kereste hasadının en yoğun olduğu zamanlarda bile bu durum değişmemiştir. Anket ayrıca, ormanların yaşlanmakta olduğunu ve daha fazla ağacın hasat öncesinde büyümesine izin verildiğini göstermektedir. 48 cm ve üzeri çapa sahip sertağaçların hacmi, 1953’ten bu yana 731 milyon m3’ten 2,3 milyar m3’e yükselmiştir.

Amerikan sertağaçları karbon depolar

Çelik, beton ve plastik gibi diğer endüstriler çoğu zaman negatif çevresel etkilerini azaltmanın üzerinde dururken, Amerikan sertağaçları pozitif bir çevresel etki yaratan az sayıda malzemeden biridir. Sürdürülebilir kereste üretimi için ABD sertağaç ormanlarının uzun süreli yönetimi, karbonların depolanmasına önemli bir katkıda bulunmaktadır. Son 50 yıl boyunca her yıl Amerikan sertağaç ormanları 165 milyon ton karbondioksite (toplanan tüm malzemeler hariç) eşdeğer biriktirmiştir ve bu, 2006 yılındaki ABD’nin yıllık ev emisyonlarının %14 kadarının ya da aynı yıldaki ABD yıllık taşıma emisyonlarının %9’unun biriktirilmesi için yeterlidir. Amerikan sertağaç ormanlarının karbon sekestrasyonuna olan bu doğrudan katkısı, Amerikan sertağaç ürünlerinin bir bileşeni olarak uzun süreler boyunca saklanan karbonları kapsam dışında bırakmaktadır. Nesiller boyunca süren yararlı yaşamlarla, Amerikan sertağaçlarından üretilen mobilya, zemin, marangozluk ve kırpmalar on yıllar boyunca ek karbon depoları olarak faaliyet göstermektedir.

Amerikan sertağaçları, enerji tasarrufu sağlar

Ağacın yararlı bina ürünlerine dönüştürülmesi işlemi, diğer malzemelerin çoğuna kıyasla çok daha az enerji gerektirmektedir. Ayrıca Amerikan sertağaç ürünlerinin üretilmesi için ihtiyaç duyulan enerjinin çoğunluğu biyo-enerjidir. ABD’nin kuzeydoğusundaki 20 sertağaç bıçkıhanesi üzerinde gerçekleştirilen 2007 tarihli bir çalışma, fırında kurutulmuş kereste üretimi için gerekli olan enerjinin %75’inin biyokütleden elde edildiğini ortaya koymaktadır (örnek: ağaç derisi, kesim tozu ve ağaç kesikleri). Sonuç olarak Amerikan sertağaç kerestesi üretilirken birçok geri dönüştürülmüş malzemeye kıyasla çok daha az karbondioksit salınmaktadır.

Amerikan sertağaçlarının taşınmasında düşük emisyon değerleri görülmektedir

Amerikan sertağaçlarının ormandan Avrupalı distribütörlere uzanan karbon ayak izinin gerçekleştirilen değerlendirmesi, ağacın orman gelişimi sırasındaki karbon sekestrasyonunun hasat toplama, işleme ve taşımadan kaynaklanan toplam karbon emisyonlarını denkleştirmekten de fazlasını yaptığını göstermektedir. Aslına bakılırsa, taşıma genel karbon ayak izindeki görece önemsiz bir faktördür ve bu durum özellikle okyanus yoluyla taşımada geçerlidir. Amerikan sertağaçlarının gemiyle Atlantik’te taşınması, ki bu 6000 km’nin üzerinde bir yolculuktur, 500 km’lik bir kara yolculuğundan daha az enerji gerektirmektedir. Aslına bakılırsa, dünyanın deniz yoluyla çevresi (40.000 km), ağaç üründe sekestrasyona tabi tutulan karbon ile kolaylıkla dengelenecektir.

Amerikan sertağaçları zehirli değildir ve sağlıklıdır

İşleme sırasında tutkal ya da diğer bir kimyasal işleme ihtiyaç duymayan Amerikan sertağacı gibi doğal bir malzeme ile ilişkilendirilen sağlık riskleri minimaldir. İhtiyaç duyulan durumlarda, Amerikan sertağaçlarının estetik görünümünü ve performansını korumak için geniş bir düşük-VOC cilalarının kullanılması mümkündür. Amerikan sertağaçlarının, zehirli olmayan temizleyicilerle korunması kolaydır ve toz, kir ve diğer alerjenleri sıkıştırmamaktadırlar. Fırça ile temizleme, silme ya da süpürme gibi basit düzenli bakım, ortamı alerjenlerden uzak tutacaktır. Bu nedenle kimyasal maddelere hassas kişiler ya da alerji veya astım şikayeti olan kişiler için önerilmektedir.

Amerikan sertağaçları kolaylıkla geri dönüştürülebilmektedir ve biyobozunur niteliktedir

Sürdürülebilir tasarımın genel bir prensibi de, ürünler, işlemler ve sistemlerin ticari ”sonraki ömürlerindeki” performans için tasarlanmaları gerektiğidir. Buna biyolojik çizgilerdeki endüstriyel sistemlerin yeniden tasarımını içeren ve sürekli kapalı döngülerdeki malzemelerin sabit yeniden kullanımını sağlayan biyo taklide yönelik yeni bir eğilim de eşlik etmektedir. Biyo taklidin elde edilmesinin en doğrudan yolu, Amerikan sertağaçları gibi doğal, organik ve yenilenebilir malzemelerin kullanımıdır. Diğer malzemeler ve kimyasallarla karışımda lekelenmemiş oldukları için, Amerikan sertağaçları, bir binanın ömrünün sonunda kolaylıkla yeniden kullanılabilmekte ve geri dönüştürülebilmektedir. Atılımı gereken bu Amerikan sertağacı bileşenleri, biyobozunurdur ve zehirli değildir. Ayrıca güvenli bir şekilde yakılmaları ve karbonsuz bir enerji kaynağı sağlamaları mümkündür. 

Amerikan sertağaçları az miktarda atık oluşmasını sağlar

ABD ağaç ürünleri endüstrisi, güçlü bir atık minimizasyonu kaydına sahiptir. Son 50 yılda, tüm ABD’de, kereste metre küpü başına üretilen ağaç ve kağıt ürünlerinde %39 artış olmuştur. Genellikle küçük kesimler ve kesim tozları şeklinde olan, üretilmiş “atık” ürünlerinin büyük çoğunluğu, karbonsuz enerji kaynakları olarak kullanılmaktadır. ABD’nin kuzeydoğusundaki 20 sertağaç bıçkıhanesini konu alan 2007 tarihli bir çalışma, fırında yakılan kesilmiş kerestelerin oluşturulması için gerekli olan enerjinin %75’inin biyokütlenin yakılmasıyla elde edildiğini göstermiştir. Ayrıca uluslararası olarak kabul edilmiş olan ve 100 yıldan uzun bir süre önce belirlenmiş olan NHLA sınıflandırma kurallarının tatbik edilmesi de, Amerikan sertağaç kereste sektöründeki atık minimizasyonuna önemli bir katkıda bulunmuştur.

Amerikan sertağaçları, yüksek kalite ve dayanıklılık sağlamaktadır

Daha uzun süre dayanan ve daha iyi işleyen ürünlerin, daha az sıklıkta değiştirilmesi gerekmekte ve böylelikle ürün yenilemenin etkileri azalmaktadır. Amerikan sertağaç ürünleri, doğal dayanıklılığa sahiptir ve sentetik karşıtlarından çok daha uzun ömürlüdür. Örneğin sertağaç zeminlerinin 50 yıl ya da üzeri bir ömre sahip olması mümkündür. Geniş tezgah ve karo marangozluğu ise, dört – altı yıllık bir ömre sahiptir. 15 – 20 yıllık kullanımdan sonra sertağaç zeminler, ahşabın yenilenmesi ya da diğer zemin seçeneklerinin maliyetinin yaklaşık yarısına gerçekleştirilen yeniden cilalama ile taze ve yeni bir görünüm kazanmaktadır.

Amerikan sertağaçları etik ve sosyal açıdan eşitlikçidir

Sürdürülebilir tasarımların etik kaynaklı malzemeleri temel alması ve insan haklarını ve yeterli ücret, sağlık bakımı ve haklar gibi temel ihtiyaçları destekleyen bir şekilde çıkarılarak üretilmesi gerekmektedir. Amerikan sertağaçlarının kaynak kullanımı sırasında bu sorunların ABD’de tam olarak uygulanan bir mevzuat çerçevesi yoluyla kapsamlı olarak ele alındığından emin olabilirsiniz. Örneğin:

  • 1970 tarihli ABD Federal Mesleki Güvenlik ve Sağlık Kanunu (OSHA), orman alanlarında ticari faaliyete girişildiğinde kullanılacak oldukça belirli güvenlik tedbirleri ve güvenlik ekipmanları önermektedir. Federal ve eyalet yetkilileri tarafından uyumu izlemek için her yıl 40.000 civarında denetim gerçekleştirilmektedir ve ihlal cezaları şiddetlidir.
  • Adil İş Standartları Kanunu (FLSA), ABD’deki tüm işçiler için asgari ücret, fazla mesai ödemesi, defter tutma ve çocuk işçilik standartlarını belirlemektedir. Çalışma Bakanlığı’na geçmişteki ücretlerin alınması ve cezai kovuşturma da dahil olmak üzere, çalışanların ihlal edilmesine yönelik şiddetli yaptırımlar uygulama yetkisi verilmiştir.
  • Aile ve Sağlık İzni Kanunu (FMLA), işverenleri yeni doğan bir bebeğe ya da ciddi bir tıbbi hastalığa sahip bir aile ferdine bakan işçiler için ücretsiz izin vermesini şart koşmaktadır.

Amerikan sertağaçları özgündür

Amerikan sertağacı kullanımında herhangi bir aldatma söz konusu değildir. Diğer maddelerin Amerikan sertağacı gibi gözükmelerinin sağlanması mümkün olsa da, sürdürülebilir yaşama ilişkin aynı ilham verici öyküyü yaymaları mümkün değildir. Bu, ABD’de nesiller boyunca orman yönetmiş olan ve dünyanın en büyük yenilenebilir sertağaç kaynağının bekçileri olan kırsal kesim aileleri ve topluluklarından alınan doğal bir organik ürünün öyküsüdür. Sürdürülebilir çizgilerdeki yaşam tarzlarının ve endüstriyel sistemlerin yeniden tasarımını mümkün kılan bir ürünün öyküsüdür bu. Artan kullanımla potansiyel açıdan felaket niteliğindeki iklim değişikliklerinin önlenmesine yardımcı olan doğal bir karbon deposunun öyküsüdür.

kaynak:http://www.americanhardwood.org/