Ahşap ve Betonarme
Ülkemizde ahşap ne zaman hakettiği güvene kavuşacak?
BETON UZAYDAN MI GELDİ ?
Ahşap hakkında bir yazıya betondan bahsederek başlamak bence yadırganmamalı. Çünkü betonun, faziletlerine göre hayli ağır basan günahlarını sıralamak yolu ile ahşabı anlatmak sıklıkla başvurulan bir yoldur. Bunda kötü niyet aramayın lütfen. Yıllardır açık bıraktığımız konut penceresinden betonun içeri dalacağı belliydi çünkü.. Bu açıdan, aşırı iyi niyetli bir millet olarak tahrik unsurunu biz yarattık, hatta davetiye çıkardık denilebilir betona.. Yani, ev sahibi mi hırsız mı haklı manzarası !..
Aslında bizim asırlardır güvendiğimiz, atamızın dedemizin çok iyi bildiği, kullandığı ve dünyaya öğrettiği ahşap, 2. Dünya Savaşından bu yana, yani son 60 yıldır adeta unutturuldu. Canlarının kıymetini bilen, aklı başında ülkelerde son yüzyıldır iyice tırmanan güncel güvenine, Türkiye’de ne zaman kavuşacak dersiniz ?..
Cevap bence belli : Betonu iyice tanıdığımızda !…
Şimdi diyeceksiniz ki; 2. Dünya Savaşında ne oldu ve betona ne bundan ?.. Bomba olup da mı düştü ?.. Yoksa uzaydan mı geldi ülkemize ?.. Efendim, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, Almanya’ya birçok dış ülkeden daha fazla sayıda öğrenci gönderilmişti. Yaşı müsait yada yakın tarihe meraklı olanlar bilir. Hitler efendi o sıralarda halkını düşünerek değil savaş hazırlığı olarak, orduların sınırlara çarçabuk intikalini sağlayacak otoban inşaatlarına girişmişti. Doğal sonucu olarak Almanya, beton teknolojisinde uç noktaya ulaşmıştı. Yani oradaki teknik öğrencilerimizin de en iyi öğrendiği bu idi. Ne zaman ki savaş çıktı; endişeye kapılan bizim gençler ve ardından Yahudi kökenli Alman hocalar ülkemize geldiler. Baş tacı ettik.
Lütfen burada birileri siyonizmden bahsedip konuyu sulandırmasın. Ben bir bilimsel olguyu tarihliyorum sadece.. Gelenler, tabii ki en iyi bildikleri “betonu” öğretmeye başladılar.. Önce ahşap rafa kalktı, kalıplık olarak yeni yerine razı oldu, ardından diğer yöresel inşa teknikleri tarihe karıştı.. Aslına bakarsanız beton öyle ağır bastı ki, çelik bile ancak son yirmi yılda sıçrama yapabildi ülkemizde..
AHŞABIN HESABI
Bir üniversite sunumumdan sonra, genç bir inşaat mühendisi: “Ben de ahşabı severim hocam. Ama 15 metreyi nasıl geçerim ?” diye sormuştu. Cevap; 200 sene önce 100 metrenin ahşapla geçildiği, ama bunu hocasının da bilmediğiydi..
Bir ülkede, dünyanın gözbebeği ahşap teknolojisinin statik hesap kitabı niyetine son “özgün” gayret Prof. Abdullah TÜRKMEN hoca tarafından taa 1935’te yapılmış, ondan sonra koyver gitsin denmişse olacağı elbette buydu. Ayıp olmasın diye çelik inşaat kitaplarına, “derleme bilgilerle” ahşabı eklemek günah çıkartmaya benziyor. Muhittin BİNAN hocanınki gibi bir iki iyi niyetli gayret dışında, ahşap inşaatı sadece basit çatı kirişlerinden ibaret sanan, iki kattan sonrasına “yasaktır hemşerim” diyerek, mevcut yönetmeliklerimizin yanlışına da ilham ve cesaret veren üç beş kitabı hiç saymıyorum. Seçmeli ders değil ana ders olması gerekirken, örneğin 60 m açıklık geçen, parçaların tutkalla yapıştırılmasından oluşan bir lamine kiriş hesabının bu ülkede sağlıkla yapılamayacağını anlı şanlı hocalarımız itiraf ediyorsa koyver gitsin zaten..
Gelin aşağıdaki; ahşabın hayatımızda alması gereken haklı yerini destekleyen ve hesabını etkileyen rakamsal karşılaştırmalara birlikte göz atalım:
1- 1m3 Ahşap, Betona göre “6 kat”, Çeliğe göre “354 kat”, Alüminyuma göre “1467 kat” daha az enerji ile üretilebilir.
2- Buna mukabil, üç farklı malzeme ile inşa edilen 150 m2’lik bir evin yapımında atmosfere gönderdiğimiz, sera etkisine yol açıp dünyanın ısınmasına sebep olan salınan karbon miktarı; ahşaba göre, beton evde “1700 kat” çelik karkas evde “3500 kat”, fazladır.
3- Atmosfere salınmayıp emilen ve korunan karbon miktarı ise, diğerleri sıfıra yakın olmasına rağmen onları “bir birim” kabul etsek bile, ahşapta “2500 kat” fazladır.
4- Bir metreküp ahşap, bir metreküp betona göre “5”kat”, çeliğe göre “13 kat” hafiftir.
5- Ahşap duvar, tuğla duvara göre “10 kat” daha hafiftir. Böylece temele gelen yükler, sabit yükler hariç olmak üzere, döşemeler de ahşap olduğunda onda bire düşer. Temel daima ekonomiktir. Çürük zeminlerde hatırlanmalıdır.
6- Ara çözüm olarak, “taşıyıcılar; betonarme, duvarlar; ahşap” kompozit çatkı; hem yapıyı hafifleten ve süratlendiren hem de kaliteyi arttıran bir inşa tarzıdır. Dönüşümün buradan başlaması akıllıca olacaktır. Betonarmeden ahşaba yumuşak geçişi sağlayacaktır.
7- Ahşabın betona göre ısı izolasyon katsayısı “16 kat” daha fazladır. Bu özelliği ile, kanserojen olduğu yıllardır bilinen cam elyaf ve petrol türevi izolasyon malzemelerine yüklenmemizin önünü keser.
8- Böylece, kendi enerjisini üreten bina olma yolunda erişilemez avantaja sahiptir. Dünyayı ve Türkiye’yi en geç 2020’de bekleyen ve artık resmen açıklanmaya başlayan ve buzul çağı endişeleri taşıyan “enerji krizi”nden bizi kurtaracak yegane malzemedir.
9- Ahşabın, insanla birlikte nefes alan ve rutubeti emen yapısından ötürü, öncelikle nefes yolları ve romatizmal rahatsızlıklarda olumlu etkisi vardır. Özellikle yaşlılar üzerinde görülen, henüz tıbben ölçülemeyen, muhtemelen bedeni destekleyerek sunduğu yaşam konforu yüzünden oluşan moral etkisi bilinmektedir.
10- Ülkemizde yapılan Radon gazı ölçümlerinde beton binalara göre “25 kattan 100 kata kadar” daha az değerler görülmüştür. Amerika’daki ahşap evlerin, mecburen betonarme perde içeren bodrumlarında, 24 saat çalıştırılan aspiratörlere “Radon Tahliye Cihazı” denir.
11- Deprem karşısında mukayese edilemez elastikiyet, mukavemet ve yaşam üçgeni oluşturma garantisi vardır. 99 Körfez depreminde, çoğu ahşap evin camları bile kırılmamıştır.
12- Yapının dibinden, bina büyüklüğünde fay hattı geçmediği sürece “sıfır” deprem riskiiçerir.
13- Çelik ve Betona göre, kendi ağırlığı ve taşıma gücü karşılaştırılmasında önemli avantajı vardır. Yani kendihamallığını yapmaz. 60-70 m’den sonra son derece ağırlaşan ve pahalılaşan beton anlamsızlaşır. Meydan ahşaba ve başka riskler içeren çeliğe kalır.
14- Beklenenin aksine, 600-800 derecelerde akma sınırına ulaşan çelik çatı on dakikada çökebilirken, çatı konstüksiyonu hafifledikçe çabuk etkilenmeden ötürü, örneğin uzay çatılarda bu risk daha da artar. Buna karşılık; hesap sonucundan %5-10 büyük imal edilen ahşap; dış tabakasının kömürleşip iç katmanı koruması sonucu minumum bir saat canımızı kurtarmaya fırsat verir ve yangın sonu kolaylıkla tamir ve yeniden kullanım olanağı sağlar. Yangına karşı yüksek mukavemeti bilinen alçı levhalarla kaplanan ahşap duvarların ise iki kat emniyet ve süre kazandırdığı bilinmektedir.
15- Artık Ülkemizde de imal edilen çok düşük maliyetli özel sıvıların vakum kazanlarında emdirilmesi ile ahşabın yangında etkilenmesi yine en az iki kat daha arttırılmış ve aynı zamanda toksik olmayan bu malzeme ile emprenye edilerek çürümesi önlenmiştir. Bu sıvı ile ıslatılıp kurutulan kağıt, pamuk ve talaş gibi en kolay tutuşan materyeller hiç yanmamaktadır. Yangın söndürücü olarak kullanıldığında suya göre 20 kat daha etkin olduğu tespit edilmiştir.
16- Yangında can güvenliği yüzünden, büyük toplantı ve spor salonlarında zorunlu çatı malzemesi olarak Dünya genelinde beton ve çeliği çoktan sollamış ve haklı yerini almıştır.
17- Elektrik, mekanik, pis su, temiz su tesisatı döşenmesinde; yapısal iç boşlukları ve kolay işlenmesinden ötürü büyük kolaylık sağlar.
18- İnşaat toplam süresinde “dörtte birden başlayıp, onda bire kadar” avantaj sağlar. Seri imalat koşullarında ahşap ev, bir ayda halısına kadar bitirilebilmektedir.
19- Kimyasallardan etkilenmez. Kimyasal malzeme depolarında ve arıtma tesisi çatılarında başarı ile kullanılmaktadır.
20- Kayar kalıp sistemlerinde oluşan betonarme perdelerin aksine, ahşap duvar; bedenin kimyasal ve fiziksel yapısını etkileyen manyetik kirlilik yaratmaz.
21- Her türlü hava şartlarında montaj avantajı vardır. Farklı iklim koşullarına uyum gösterir. Ekvatorda da kutuplarda da aynı kolaylıkla imal ve inşa edilir.
22- İnsan gücü ile şantiyede imalat yapılabilir. Kule vinçler ve ağır iş makineleri gerektirmez.
23- Ahşabı yapı sektöründe kullanan Amerika, Kanada, Finlandiya gibi ülkelerde, bu büyük tüketime rağmen, bilinçli bir ekim, mevcut zenginliğin özenle denetlenmesi, özel yapı ormanları oluşturulması, kontrollü gerçek koruma ile genel orman alanı her yıl “% 1 ile 3 arasında” büyümektedir..
24- Ahşap; Dünyadaki yegane “dönüşümlü”; yani kendini yenileyebilen ve en az; yani sıfıra yakın atık veren yapı malzemesidir.
Bütün bu özellikler, ahşabı olmazsa olmaz bir yapı bileşeni haline getiriyor.. Da, bu hesapları kimler biliyor, kimler öğretiyor ?..
Özetle: aşağıdaki, ahşaba yöneltilen temel soruların yanıtlarını merak ediyorsanız, sadece altı çizili olanları okumanız yeterlidir.
1- YANMAZ MI ?
2- ÇÜRÜMEZ Mİ ?
3- ORMANLAR YOK OLMAZ MI ?
4- SAĞLAM OLUR MU ?
5- ÇOK KATLI OLUR MU ?
6- EKONOMİK OLUR MU ?
AHŞAP-BETON REKABETİ YADA KARDEŞLİĞİ..
Bir sevgili beton sever kardeşimiz, “Dünyanın en eski yapı malzemesi betondur !” buyurmuş bir teknik dergide.. Sayın mühendisimiz, yapıştırıcı ile bir araya getirilen her agregaya “beton” dermiş meğerse !. O zaman benim aklıma da şöyle bir makale yazmak geldi “Kırlangıçların, yuvalarını betondan yaptığını biliyor muydunuz ?.”.. Arkeolojik bulgular gösteriyor ki, insanlar “ilk doğal konut” olan mağaralardan çıkar çıkmaz açık alanlardaki barınaklarını, çevrelerindeki çalı çırpıdan ve kopan dallardan yola çıkıp, işlenmişine ahşap dediğimiz ağacı kullanarak yapmışlardı. Toplama taşlarla da çevrelerini korunaklı hale getirmişlerdi. Ama açıklık geçen ilk eleman yani tavan; doğal olarak yine ağaçtı.
Yağmurda ıslanan çamurun, şekil verildikten sonra kuruduğunda hala formunu koruduğunu fark ettiklerinde ise kerpiç yapılara giden yol açıldı. Giderek; yapı taşı veya ahşap arası dolgu niyetine kullanılan kerpiç tuğlaya ve pişmiş tuğlaya kadar ulaşıldı. Bu süreçte insanlar taşı işleyecek araçları yapabildiklerinde, önce oyarak mağaralarını genişlettiler daha sonra dış mekana çıkıp taş duvarı yüksek ve güvenli hale getirdiler. Fakat hala çatıyı örten malzeme, doğal taş boyutları aşıldığında kaçınılmaz olarak ahşaptı.
Ne zamanki kemeri, giderek kubbeyi keşfettiler, ve taşın arasına harç koymaya sıra geldi, işte o zaman; bir yapıştırıcı ve bir agrega yani kum, çakıl benzeri bir dolgu malzemesi kullanarak yapılan “harç” girdi devreye. Çamurun bağlayıcılığı yetmeyince, kireci kumla karıştırıp ve çeşitli katkılarla takviye edip farklı harçlar yapmayı denediler.. Taşa hakimiyet arttıkça, günümüze kadar gelen abidelerin ve bölgesel ölçekte haklılık içeren taş yapıların başarılı yapım tekniklerine ulaşıldı. Bu macera yüz binlerce yıl sürdü.. “Beton” ise, çimentonun keşfi ile ve de demir ile yapışmasının yani aderansının ona kattığı ilave gücün hesaplanabilmesi ile sadece son iki yüz yıldır hayatımıza girdi. Yani yapı tarihinde bir nokta kadar yer tutmaz.. İlgililere duyurulur.
Her yapı malzemesi, haddini ve yerini bilerek kullanıldığında haklılık taşır. Örneğin temellerde, yollarda köprülerde, betona karşı çıkmak, bağlantı elemanlarında ve çekme mukavemeti söz konusu olduğunda çeliğin yardımına karşı çıkmak ne kadar abesse, yapı konstrüksiyonlarında, duvarlarda, çatılarda, büyük açıklıklarda ahşaba karşı çıkmak da o kadar abestir. Bu ayrımın bilincine vardığımızda, anlamsız bir rekabet yaratmak yerine dostça görev paylaşımı ile ülkemize de insanlığa da hizmet etmiş olacağız. Sanırım artık özeleştiri yapmanın, sınırlarını bilmenin, hoşgörülü ve akıllı bir beraberliğin vakti çoktan gelmiştir..
Betoncu kardeşlerimiz hiç hoşlanmazlar bu karşılaştırmalardan ve ayrıştırmalardan. İnşallah yanılıyorumdur. Ama, onlara kalsa kapı pencere doğramaları bile betondan olacaktır nerede ise. Haklıdırlar. Bende olsam çimento fabrikası yada beton santralı sahibi, ben de olsam betondan başka bir şeyden anlamayan müteahhit firma, hoşlanmazdım. Tekerine çomak sokulmaktan kim hoşlanır ki
BENDENİZ..
Elbet, ben de hoşlanmam tekerime taş koyandan. Lafın gelişine bakmayın. Ama, kendimi bir sorgularım gibi geliyor, bu kadar eleştiriliyorsam..
Sivri dilli diye tanınan bu makalenin yazarı, hasbelkader 50 yıllık bir inşaat gözlemcisidir. 40 yıldır da mimarlık mikrobunu taşımaktadır. Hani sözlerini pek yabana atmayın diye söylüyorum.. Evet, kendi ellerimizle yarattığımız o kocaman beton teker artık bir iki çomakla durdurulacağa benzemiyor.. Artık çimento fabrikası ve beton santralı zincirlerimiz var. Tabiri uygunsa, “yarattığımız canavar doymak zorunda..” Hatta çimentonun dev ölçülerde tüketildiği büyük yatırımları, “şimdi sıra bizde” anlayışı ile paylaşma alışkanlığımızdan ötürü her devirde beton lobisinin siyasetimizi yönettiği söylenebilir..
Yaşasaydı 100 yaşında olacak, ülkemizin betonlaşma macerasının başından sonuna şahidi inşaat mühendisi babam ve 48 yıllık mühendis ağabeyimin yakın çevresi sayesinde sayısız beton hikayesi ve filmi seyrettim.. 30 yılda delinen beton kiremitten, 10 yılda paslanıp yok olmuş inşaat demirlerine, sıkıştırılmış kuma dönmüş elde ufalanan betonlardan, depremi bile beklemeyip kendiliğinden yıkılan betonarme binalara, “% 60’ı maalesef risklidir” itirafı yapılan İstanbul’un betonarme bina stokuna kadar neler gözlemledi bu gözler..
kaynak: Y. Mimar Çelik ERENGEZGİN /www.erengezgin.org